Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

halukgta

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  1. Bu makalemde sizleri çok önemli bir konuda düşünmeye davet etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Hicr suresinde Allah’ın İblise Hz. Âdeme secde et yani saygılı ol emrini verdiğinde, bildiğiniz gibi kendisini üstün gördüğünden, Allah’ın emrine itaat etmemiş ve Hicr 33. Ayetinde nasıl bir cevap vermişti Rabbimize? “İblis dedi ki: “BEN, KURU BİR ÇAMURDAN, ŞEKİLLENMİŞ BALÇIKTAN YARATTIĞIN İNSAN İÇİN SAYGI İLE EĞİLEMEM.” Çünkü İblis dediğimiz yoldan sapmış kişi cinlerden olup, ateşten yaratılmıştı. Onun için ben ateşten yaratıldım, çamurdan balçıktan yaratılandan üstünüm diye böbürlenip öğündüğünden, Allah’ın emrine uymak istememişti. Ne yazık ki bizlerin içinde de bazen kendilerine, gerek makamından gerekse zenginliğinden dolayı çok güvenerek üstünlük taslayan, insanlara topluma saygısızlık ve eziyet edenleri görüyoruz. Lütfen unutmayalım üstünlük YARATICIDADIR, yaratılanlar arasındaki üstünlükte, yalnız TAKVADADIR. lütfen bunu unutmadan yaşayalım ve şunu düşünelim, kendisini küçümsediğimiz bir kişi, ileride benden daha güçlü bir makamda olabilir. Konumuzla ilgi ayeti önce yazalım. “İBLİS: “RABBİM! ÖYLE İSE ONLARIN TEKRAR DİRİLTİLECEKLERİ GÜNE KADAR BANA MÜHLET VER” DEDİ. ALLAH’TA, “O HÂLDE, SEN VAKTİ (YALNIZCA BENİM TARAFIMDAN) BİLİNEN GÜNE (KIYAMETE) KADAR MÜHLET VERİLENLERDENSİN” DEDİ. İBLİS DEDİ Kİ: “EY RABBİM! BENİ AZDIRMANA/KIŞKIRTMANA KARŞILIK BEN DE YERYÜZÜNDE ONLARA KÖTÜ DAVRANIŞLARI SÜSLEYECEĞİM VE İHLÂSLI KULLARIN HARİÇ ONLARIN HEPSİNİ MUTLAKA AZDIRACAĞIM!” (Hicr 36-37-38-39-40 ) Sizce Allah İblise, neden bu konuda izin vermiş olabilir? Lütfen bunu çok iyi düşünelim, çünkü imtihanımız gereği insanları doğru yoldan saptıran CİNLERDEN VE İNSANLARDAN YOLDAN SAPMIŞ İBLİSLER, HER AN YANI BAŞIMIZDA OLABİLİR. Bu ayet üzerinde çok ama çok dikkatli düşünelim, çünkü düşünmez de Allah’ın yolundan İblisin vesvesesi ya da onun saptırdıkları insanların aldatmacalarına uyarsak, İNANIN ŞEYTANI/İBLİSİ ALLAH’IN HUZURUNDA SÖZÜNDE DURAN, YANİ BİZLERİ SAPTIRARAK BAŞARILI OLAN, BÖYLECE ÖVÜNEN BİR İBLİS OLARAK GÖRÜRÜZ. Değerli dostlarım hangimiz, şeytanı/İblisi haklı çıkaranların safında olmak ister? Elbette hiç birimiz istemeyiz, ama bu sözle olmaz elbette, yaşayarak olur. Hepimiz Kur’an’dan biliyoruz ki, Allah geçmişi ve geleceği ben bilirim diyor. Bu durumda İblisin sözünde durup duramayacağını bilmez mi? Elbette bilir. Peki, neden Rabbimiz sizce İblise mühlet vermiş olabilir? Ayette geçen bir konuya da açıklık getirmek isterim. İblis ayette beni azdırana, kışkırtmana karşılık diye geçiyor. Allah asla boş yere azdırmaz, kışkırtmaz. Her yaratılan kendi öz iradesi ile yapar. Allah’ın zorla yaptırdığı bir şeyden, nasıl sorumlu oluruz. Burada bahsedilen, İblisin Allah’ın emrine itirazına karşılık, hemen onu cezalandırmayıp, nedenini yalnız Allah’ın bildiği bir zamanı, ona tanıması şeklinde anlamalıyız. Allah Kur’an’da onun için birçok ayetinde, kullarım aklınızı kullanın düşünün, Kur’an’ın ipine sarılın, hala düşünmeyecek misiniz uyarılarını sıkça yapıyor. Uyarıyor ki kulunun söyleyecek sözü bahanesi kalmasın. Peki, İblis hangi konuda biz iman edenleri yoldan saptırıyor olabilir, burası önemli. Lütfen ayetin bu kısmına dikkat! İHLASLI KULLARIN DIŞINDA KALANLARI AZDIRACAĞIM DİYOR. İhlaslı kul sözünden ne anlamalıyız? Kısaca söylemek gerekirse, her türlü batıldan, hurafeden ve kötülükten UZAKLAŞMIŞ ARINMIŞ, SAFLAŞMIŞ VE ARI DURU ALLAH’IN EMRETTİĞİ GİBİ YAŞAYAN ANLAMINA GELİR. Sizce bizler, Allah’ın ihlaslı kullarından mıyız? Eğer değilsek inanın, iblisin oyuncağı olmuşuz da, haberimiz bile yokmuş dersek yanlış olmaz. Zaten Allah şeytanın/İblisin bizlere zarar veremeyeceğini, ancak yoldan sapmış kişilere vesvese vereceği örneğini verir. Vesvese kelimesi herhangi bir konuda, kuşku yaratmak anlamına gelir ki, kuşku emin olunmayan bilgilere sahip olanlarda olur. Ayrıca vesveseyi genelde, bizlerin göremediği İblisler değil, onların yoldan çıkardığı insanlarda verir. Allah hem cinlerden, hem de insanlardan olan yoldan sapmışlara şeytan, İblis diyor. Demek ki İblisin saptırdığından olmak istemiyorsak, bizlerde İHLASLI Müslümanlardan olmamız gerekiyormuş. Tekrar sormak istiyorum, bizler İblisin asla kandıramayacağı, saptıramayacağı İhlaslı kullarından olabildik mi? Onu da birazdan anlayacağız. Buraya kadar şunu anladığımızı söyleyebiliriz. Rabbimiz emrine uymayan İblise, belirli bir zamana kadar izin vermesinin nedeni, BİZLERİN İMTİHANIMIZIN EN ZOR KONUSUDUR DİYEBİLİRİZ. Allah bizleri bu iblisle sınıyor ve diyor ki, bakalım hangi kulum benim vahyime, emirlerime uyacak, kimler nefsinin etkisinde kalarak batılın, hurafenin atalarının inancının peşi sıra gidecek diye İBLİS VE NEFSİMİZLE ALLAH BİZLERİ İMTİHAN EDİYOR. Her zaman yaptığımız gibi, gelin bu konuda kendimizi sorgulayalım. Bakalım İBLİS bizleri de Allah’ın yolundan saptırıyor mu, yani bizler Allah’ın huzurunda İblisi haklı çıkaranların safında mı olacağız, ona bakalım. İhlaslı iman eden bir Müslüman, YAŞADIĞI DİNİN ALLAH’IN DİNİ OLDUĞUNU BİLDİĞİNDEN, ONUN SINIRLARINI AŞMADAN, ONA HAS ARI-DURU HALİS KATIKSIZ BİR İNANÇ ÜZERİNDE OLUR. Yani Allah ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, diye hüküm verdiyse Kur’an’da, İhlaslı bir Müslüman Allah’ın hükümlerine tabi olur, İslam’ı Allah’a HAS yaşar. Örnek verelim. Zümer 2: (Ey Muhammed!) ŞÜPHESİZ BİZ O KİTAB’I SANA HAK OLARAK İNDİRDİK. ÖYLE İSE SEN DE DİNİ ALLAH’A HAS KILARAK O’NA KULLUK ET. (Diyanet meali) Lütfen ayete dikkat! Rabbimiz Resulünü bakın nasıl uyarıyor. Biz sana indirdiğim Kur’an’ı, HAK olarak indirdik diyor. Hak kelimesi hakikat uygun, gerçek olan anlamına gelir. Özellikle Rabbimiz sana indirdiğimiz Kur’an haktır, gerçektir onun dışında hak ve gerçek olan sakın aramayın diye özellikle uyarıyor. Bu konuda yapılan onlarca, Allah’ın uyarı ayetlerini mutlaka okumuşsunuzdur, fazla örnek vermeye gerek yok. Ayetin sonunda, sende sakın unutma yani Kitap ehlinin ısrarlarına sakın kanmadan, DİNİ ALLAH’A HAS KILARAK YALNIZ ALLAH’A KULLUK ET DİYOR. Çünkü Kitap Ehli özellikle Allah’ın Resulüne baskı yapıyor, sana inanalım ama sende şu konuda kendin hükümler ver diyorlardı. Tabi Allah bu ısrarı yapanlara ayet indirip, SİZE İNDİRDİĞİMİZ KUR’AN YETMİYORMU diye kızıyordu. Yani din adına ne yaşayacaksan, sana indirdiğim Kur’an’dan yaşayacaksın diyor Allah, bunu dinlemeyenler inanın yanında, iblisi arkadaş olarak edinir ama farkında bile olmazlar. Şöyle diyebiliriz Kur’an’a göre KİMİN HÜKÜMLERİNE UYUYOR HAYATINA GEÇİRİYORSAN, ONU İLAH EDİNİYORSUN DEMEKTİR. Örneğin Allah bizleri yalnız Kur’an’dan sorumlu tutacağına hükmedip, bizlerin yalnız Kur’an’ın ipine sarılmamızı istiyor da, bizler bunun tam tersini yaşayarak, YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ, ALLAH RESULÜNÜ POSTACI DİYEMİ GÖNDERDİ DİYEREK, ALLAH’IN BİZLERE HAK OLARAK İNDİRDİĞİ KUR’AN’DA HİÇ BAHSETMEDİĞİ HÜKÜMLERİDE RESULÜ VERMİŞTİR DİYEREK, DİNİN EMRİ KABUL EDİYORSAK, İNANIN BİZLER İBLİSİN TUZAĞINA ÇOKTAN DÜŞMÜŞ, ALLAH’IN RESULÜNÜDE İLAH EDİNMİŞ, MAHŞER GÜNÜDE İBLİSİ HAKLI ÇIKARANLARIN SAFINDA OLACAĞIMIZ, KEŞİNLEŞMİŞ DEMEKTİR. Dilerim İblisin tuzaklarına Kur’an’a sarılarak düşmeyen, Allah’ın İHLASLI halis kulları arasında oluruz ve mahşer günüde İBLİSİ değil, ALLAH’I memnun edenlerin safında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  2. Bu makalemde sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayet, Ali İmran suresi 81. Ayet olacak. Lütfen makalenin sonuna kadar okuyup dikkatle düşünelim. Bu ayet gerektiği gibi doğru tercüme edilmediği ve bizlerinde Kur’an bütünlüğünde üzerinde düşünmediğimiz için, bazı Müslümanlarda kafa karışıklığı oluyor. Böyle olunca Allah’ın dinine nifak tohumları sokmaya çalışanlar görevini çok rahatlıkla yaparak, batıl inançlarını topluma kabul ettirebiliyorlar. Ayeti iki farklı tercümeden yazmak istiyorum. Ali İmran 81: HANİ, ALLAH PEYGAMBERLERDEN, “ANDOLSUN, SİZE VERECEĞİM HER KİTAP VE HİKMETTEN SONRA, ELİNİZDEKİNİ DOĞRULAYAN BİR PEYGAMBER GELDİĞİNDE, ONA MUTLAKA İMAN EDECEKSİNİZ VE ONA MUTLAKA YARDIM EDECEKSİNİZ” DİYE SÖZ ALMIŞ VE “BUNU KABUL ETTİNİZ Mİ; VERDİĞİM BU AĞIR GÖREVİ ÜSTLENDİNİZ Mİ?” DEMİŞTİ. ONLAR, “KABUL ETTİK” DEMİŞLERDİ. ALLAH’TA, “ÖYLEYSE ŞAHİD OLUN, BEN DE SİZİNLE BERABER ŞAHİT OLANLARDANIM” DEMİŞTİ. (Diyanet meali) Ali İmran 81: ALLAH NEBİLER (ARACILIĞIYLA KİTAP EHLİN)DEN; “EĞER VAHİYDEN VE HİKMETTEN SİZE BİR PAY VERDİKTEN SONRA SİZE ELİNİZDEKİNİ TASDİK EDEN BİR ELÇİ GELİRSE, KESİNLİKLE ONA İNANMALI VE YARDIM ETMELİSİNİZ” TAAHHÜDÜNÜ ALDIĞI ZAMAN SORDU: “İŞTE BU ŞARTA DAYALI AHDİMİ ALIP KABUL ETTİNİZ Mİ? “KABUL VE TASDİK ETTİK!” DİYE CEVAP VERDİLER. ALLAH BUYURDU: “O HÂLDE ŞAHİD OLUN! BEN DE SİZİNLE BİRLİKTE, BU SÖZÜNÜZE ŞAHİT OLANLARDANIM!” (Mustafa İslamoğlu) Ayetin özü, tüm iman edenlerin Allah’a verdikleri bir sözden bahsediliyor. Gelin birlikte, özellikle ilk cümlesinde geçen verilen sözden, neyin kast edildiğini anlamaya çalışalım. Önce şunu hatırlatmak istiyorum. İlk tercümede Peygamber diye çevrilen kelime NEBİ diye geçer. Daha sonra peygamber diye yazdıkları kelime ise RESUL yani elçi diye geçer. Gelelim ayetin ilk cümlesine. Allah Nebilerden, bir söz alındığından bahsediyor. “SİZE VERECEĞİM HER KİTAP VE HİKMETTEN SONRA, ELİNİZDEKİNİ DOĞRULAYAN BİR PEYGAMBER GELDİĞİNDE, ONA MUTLAKA İMAN EDECEKSİNİZ VE ONA MUTLAKA YARDIM EDECEKSİNİZ DİYE SÖZ ALMIŞTIK.” Tekrar hatırlatırım, ben diyanetin tercümesini aynen yazdım, hâlbuki size elinizdeki kitabı doğrulan bir RESUL geldiğinde ona iman edip, yardım edecekleri konusunda söz alındığından bahsediyor. Günümüzdeki tahrif edilmiş İncil ve Tevrat’ı okuduğunuzda bile, daha sonra gelecek Resuller hakkında bilgi verir. Örneğin Tevrat’ta Kur’an’da da geçtiği gibi Hz. İsa kast edilerek, bir MESİHİN geleceği bilgisi verilir, ama Yahudiler Hz. İsa babasız dünyaya geldiği için, onun birçok özelliklerini delillerini gördükleri halde, Mesih olarak görmedikleri için, Resul olarak ta kabul etmediler. İncil de de Hz. İsa benden sonra benim söylediklerimi doğrulayacak, tasdikleyecek bir tebliğcinin geleceği müjdesini verir. Daha açıkçası Kur’an’da belirtildiği gibi, Allah göndereceği Resulleri daha önceki kitaplarında bahsetmiştir ki, geldiklerinde tanınsın ona yardımcı olunsun. “Yuhanna incilinin Bab 16 ayet 13 de, şöyle geçer. “Ama Faraklit (ELÇİ) gelince sizi tüm gerçeğe yöneltecektir. Çünkü kendiliğinden konuşmayacaktır. Ne işitirse onu söyleyecek ve gelecek şeyleri size bildirecektir” Ayeti anlamaya devam edelim. Sizce bu sözü yalnız Allah’ın Nebileri vermiş olabilir mi? Ayeti dikkatle hatta Kur’an’ı bir bütün olarak okuyan ve üzerinde dikkatle düşünen, yalnız Nebilerin söz verdiğini söylemesinin, mümkün olmadığını görecektir. Kur’an’dan bir örnek. “Maide suresi 70. ayetinde bakın Allah ne diyor bu konuyla ilgili. “Gerçek şu ki, biz İsrâiloğulları’ndan KESİN BİR SÖZ ALDIK ve onlara Resuller gönderdik. Ne zaman bir Resul onlara nefislerinin arzu etmediğini getirdiyse, bir kısmını yalanladılar” Yine Maide suresi 14. ayette de sözünde durmayanlardan bahsediyor. “Biz Hıristiyanlarız” diyenlerden de SAĞLAM SÖZ ALMIŞTIK. Ama onlar da akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını unuttular.” Sanırım Ali İmran 81. ayetinde, hem Nebilerim hemde iman edenlerin söz verdikleri anlaşılıyor. Gelin bu konuyu Kur’an bütünlüğünde, birlikte anlamaya devam edelim. Bu ayetin bahsettiğimiz ilk cümlesini anlatırken, Süleymaniye vakfı başkanı, Allah Nebiden söz almış ama Nebi tebliğ ettiğinde, Resul lük görevini yapmıştır dedikten sonra, Resul lük bitmemiştir kim bu ayetleri kavrar/anları gidip Müslümanlara anlatırsa, oda Resuldür diyor. Bu kitabın yani Kur’an’ın kendisi resuldür, onu anlatanlarda resuldür diyor. Çok ilginç, önce şunu hatırlatmak isterim RESULLÜK yani ELÇİLİK görevini verecek yalnız Allah’tır. Adı üstünde Allah’ın Elçisi. Kur’an’ın kendisi Resul/elçi değil Allah kelamıdır, mesajıdır. Kur’an Resul/Elçi olsaydı, Allah aramızdan Elçi görevlendirmezdi. Bunu söylersek, her cemaat ve tarikat lideri kendisini Resul ilan eder. Bunu söylemek çok büyük hata olur. ALLAH RESULLERİNİ SÜREKLİ KONTROL EDİP, EN KÜÇÜK HATASINDA UYARIYOR YANLIŞINI DÜZELTİYORDU. Bu durumda Kur’an’ı anlattığını zannedenlerin yanlışını kim düzeltecek, Allah diyebilir misiniz? Rabbimiz sakın benden başka VELİ edinmeyin, benim tebliğime Kur’an’a uyun diye boşuna uyarmıyor. Konumuza devam edelim. Bakara 40. Ayetinde Allah İsrail oğullarının verdiği söz konusunda bakın ne diyor. Bakara 40: EY İSRAİLOĞULLARI! SİZE VERDİĞİM NİMETİ HATIRLAYIN. BANA VERDİĞİNİZ SÖZÜ YERİNE GETİRİN Kİ BEN DE SİZE VERDİĞİM SÖZÜ YERİNE GETİREYİM. YALNIZ BENDEN KORKUN. (Diyanet meali) Demek ki tüm İsrail oğulları Allah’a bir söz vermiş ve Allah bu sözünüzde durun ki, bende sözümde durayım diyor. Verilen sözde zaten çok açıktır, Yalnız Resulümün sizlere tebliğ ettiği vahye uyun onu hayatınıza geçirin, batılı ve hurafeyi terk edip yalnız Allah’a kulluk edin, onun hükümlerinin dışına çıkmayın. Allah Kur’an’da da bizlere tüm bunları hayatımıza geçirmemizi istiyor ve iman ettim diyerek bu sözü Allah’a vermiş oluyoruz. Ali İmran 81. Ayeti anlamaya devam edelim. Aslında ayet bu konuya açıklık getiriyor ve diyor ki, bir Resul/Elçi geldiğinde ona iman edeceğiz ve mutlaka yardım edeceğiz diye söz verildiğine göre, AYNI ANDA İKİ RESUL BİRLİKTE OLMAYACAĞINDAN, bu sözü yalnız Nebilerin/Resullerin vermesi asla mümkün değil. DEMEK Kİ GÖREVLENDİRİLMİŞ NEBİLER VE RESULLÜK GÖREVİNİ YAPARKEN ONUN TEBLİĞİNE İMAN ETMİŞ TÜM İNSANLARIN, BU SÖZÜ VERDİĞİ ÇOK AÇIK ANLAŞILIYOR. Bu satırları okuyan bazı arkadaşlarımız, şöyle söyleyebilir. Taha suresinde Hz. Musa Nebilik görevini yaparken, 29. Ayetinde Allah’tan, kardeşi Harun’u kendisine yardımcı olarak görevlendirilmesini istedi, demek ki aynı anda Resul oluyormuş diyebilirsiniz. Bu ayette ve devamındaki ayetlerde asla Hz. Harun’un Resul olarak gönderildi diye geçmez. Bakın nasıl geçer. “AİLEMDEN DE, BANA BİR VEZİR TAYİN ET.” Vezir kelimesinin anlamı yardımcı, sorumluluk sahibi anlamındadır. Taha 36. Ayetinde de Allah şöyle cevap veriyor. “ALLAH BUYURDU: “EY MÛSÂ! DİLEĞİN KABUL EDİLDİ.” Onun içindir ki, Ali İmran 81. Ayetin ilk cümlesinde Allah’ın Nebilerden bir söz aldı hükmünü, Nebinin Resul lük görevini yaparak, tüm iman edenlerden bir söz aldığı şeklinde anlamalıyız. Bu söz bundan sonra, elimizdeki bize tebliğ edilen vahyi onaylayacak bir başka Resul geldiğinde, ona da uyacağız ve ona da sana yardım ettiğimiz gibi, yardım edeceğiz diye söz verildiği anlatılıyor. Kur’an’ı bir bütün olarak okuyan her Müslüman bu gerçeği görecektir. Bir ayet örnek verelim. “KENDİLERİNE KİTAP VERDİKLERİMİZ ONU, KENDİ OĞULLARINI TANIDIKLARI GİBİ TANIRLAR. YİNE DE İÇLERİNDEN BİR GRUP BİLE BİLE GERÇEĞİ SAKLIYORLAR.” (Bakara 146) Bakın Ali İmran 81. Ayette Allah, daha sonra gelecek Resullerini nasıl tanıttığını ve açıkça delillerini kanıtlarını gördükleri halde, sözlerinde durmadıklarını söylüyor. Yani Kitap Ehli aslında, Hz. Muhammed’in Resul/Nebi olarak gönderildiğini çok iyi biliyorlar, çünkü onlara daha öncede size indirileni tasdik edecek Resul gelince, ona da uyun diye söz vermişlerdi, ama sözlerinde durmadılar diyor. İMAN EDEN HER MÜSLÜMAN, SENİN İNDİRDİĞİN KİTABA İMAN ETTİM. ONU EKSİKSİZ HAYATIMA GEÇİRECEĞİM VE YALNIZ SENİN SÜNNETİNİ TAKİP EDECEĞİM, SENİN KOYDUĞUN SINIRLARI AŞMAYACAĞIM DİYE SÖZ VERİYOR. Sizce bizler bu sözümüzü tutuyor muyuz? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Allah görev verdiği tüm Resulleri aracılığıyla kullarını uyarmış ve sizlere gönderdiğim Nebiler, Resuller gibi daha sonra uyarıcı Resuller göndereceğim, onlarda sizlere daha önce gönderdiklerimi onaylayacak diyerek, tüm iman eden kullarından, yani geçmiş tüm kitap ehlinden bir söz aldığından bahseder, hatta daha sonra gelecek Resullerin kabulünü kolaylaştırmak için ön bilgiler verir. Kur’an’da da çok açık ve net Ahzab 40. Ayetinde, BUNDAN SONRA HİÇBİR NEBİ GÖNDERMEYECEĞİNİ Hz. Muhammed’in, nebilerin sonuncusu olduğunu bildirir. Her Nebi tebliğ görevini yaparken Resuldür. Nebi gelmeyecek Resul gelecek dersek büyük hata ederiz, Nebilik makamın adı Resul lük görevidir. Bundan sonrada hiçbir resul/nebi gelmeyeceği için, Kur’an’da bundan sonra gelecek bir Resulünden bahsetmediği gibi, tarifini dahi yapmamıştır, hiçbir bilgi vermemiştir. Birkaç örnek verelim ki Ali İmran suresi 81. Ayette geçen ilk cümleden, neyin kast edildiği daha açık anlaşılsın. “ALLAH’A VERDİKLERİ SÖZÜ SÖZLEŞTİKTEN SONRA BOZANLAR, ALLAH’IN BİRLEŞTİRİLMESİNİ (GÖZETİLMESİNİ) EMRETTİĞİ ŞEYLERİ KESENLER (TERK EDENLER) VE YERYÜZÜNDE BOZGUNCULUK ÇIKARANLAR VAR YA, İŞTE ONLAR KAYBEDENLERİN TA KENDİLERİDİR.” (Bakara 27) “YİNE ALLAH İLE SÖZLEŞME YAPTIĞINIZDA, SÖZÜNÜZE SADÂKAT GÖSTERİNİZ; BİR DE YEMİNLERİNİZİ İYİCE KESİNLEŞTİRDİKTEN SONRA BOZMAYA KALKMAYINIZ! UNUTMAYINIZ Kİ ALLAH’I KENDİNİZE KEFİL KILMIŞTINIZ: ZİRA ALLAH YAPTIĞINIZ HER ŞEYİ BİLİYOR. (Nahl 91) “ANDOLSUN Kİ DAHA ÖNCE ONLAR, SIRT ÇEVİRİP KAÇMAYACAKLARINA DAİR ALLAH’A SÖZ VERMİŞLERDİ. ALLAH’A VERİLEN SÖZ, MESULİYETİ GEREKTİRİR.” (Ahzab 15) Bakın bu ayetler özellikle Kitap Ehline söylenip uyarılmıştır. Konumuzu özetleyelim. Tüm bu ayetlerden de anlıyoruz ki iman eden insanların hepsi, Allah’a farklı konularda ama özünde, ALLAH’IN VAHYİNE UYACAKLARINA DAİR SÖZ VERMİŞERDİ. Ali İmran 80. Ayette de verilen söz yalnız Nebilerin verdiği bir söz asla değil, tüm iman edenlerin verdiği sözdür. Çünkü tüm iman edenler şu sözü veriyor Allah’a. Size Allah katından HAK olarak gelen kitap ve hikmetten sonra, çok daha sonraları sizin elinizdeki vahyi tasdikleyen bir elçi gelirse, ona mutlaka inanacak ve yardım edeceklerine dair söz aldığını söylüyor Rabbimiz. Bu sözü yalnız Resulün vermesinin mümkün olamayacağı çok açıktır, çünkü söz veren Resul vefat etmeli ki, ondan sonra yeni bir Resul uyarıcı vahiy getirsin. Resul vefat ettikten sonrada, zaten istenilen yardım görevini yapamaz. Değerli dostlarım, ayetleri tercüme ederken bazen yanlış anlaşılacak cümleler kurulabiliyor. Bunu bilen Rabbimiz, Kur’an’da birçok kez bizlerin aklımızı kullanmamız, ayetler arasında bağlantı kurup düşünmemizi emrediyor ve aynı konularda da birçok örneklerle tekrarlıyor. İnanın kafamızda batıl ve hurafe baskın değilse, gerçekleri görmek zor olmuyor. Dilerim bu çabayı gösteren, Allah’ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  3. Değerli dostlarım biz Müslümanlar, yaşadığımız İslam’ın ne derece şirk bataklığında yaşadığımızı bir farkına varsak, inanın gece gündüz yaptığımız yanlışlarımız için Allah’a dua ederiz. Bu makalemde de yine birçok kez anlatmaya çalıştığım bir konuyu, ısrarla gündeme getirmek istiyorum. Çünkü bu yanlışımız bizlerin Kur’an ile buluşmamıza engel olduğu gibi, Allah ile aldatılmamıza da neden oluyor. Bir Müslümanın asla unutmaması gereken anahtar niteliğinde ki ayetini önce hatırlatmak isterim. “GERÇEK OLAN, RABBİNDEN (GELEN)DİR. SAKIN ŞÜPHELENENLERDEN OLMA!” (Bakara 147) Rabbimiz bizlerin yalnız Kur’an’dan sorumlu olduğumuzu Kur’an’da apaçık muhkem bir şekilde anlatmaya çalışırken ne diyordu? “DOĞRUSU BU KUR’AN SANA VE ÜMMETİNE BİR ÖĞÜTTÜR, ONDAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ.” (Zuhruf 44) “HEP BİRLİKTE ALLAH’IN İPİNE SARILIN VE AYRILIĞA DÜŞMEYİN” (Ali İmran 103) Bunlara benzer onlarca ayetinde Allah, bizlerin yalnız Kur’an’a sarılmamızı onun istediği yoldan, yani Allah’ın Kur’an’da emrettiği SÜNNETİNİ izlememizi emrediyor. Şimdilik daha başka örnek vermek istemedim, çünkü Kur’an’ın tek bir ayetinin hükmüne ters düşüyorsak, o yanlış bizleri ŞİRK batağına batıracağından, diğer inandıklarımızın hepsi sözde kalacak, O iman kalplerimize asla yerleşmeyecektir. Yazdığım ayetlerde Allah, bizlerin emrettiği İslam dinini yaşayabilmemiz için izlememiz gereken sünnetini ve kaynağını çok açık bildirmiş. Hatırlatmak isterim Kur’an’da sünnet kelimesi İZLENMESİ GEREKEN YOL anlamında birçok ayette geçer ve Allah bizlerin yalnız Allah’ın Kur’an’da emrettiği sünnetine, yani onun istediği yolu izlememizi emreder. Sizce Allah Kur’an’ı hayatımıza geçirebilmemizin yolunu yöntemini, Kur’an’da açıklamadan bizlere göndermiş olabilir mi? Bunun mümkün olamayacağını zerre kadar düşünen bilir. Peki, Allah’ın Resulü de yalnız Kur’an’ın yolunu sünnetini mi izlemiş ve ümmetine tebliğ etmiş, yoksa bazı konuları açıklanmamış bulduğu için, kendisi de ümmetine açıklamalar yapmak zorunda mı kalmış, burası önemli. Bakın Allah, Resulünün bizlere ne söylemesini istiyor. “DE Kİ: “HANGİ ŞAHİDİN ŞAHİTLİĞİ DAHA GÜVENİLİRDİR?” DE Kİ: “BENİMLE SİZİN ARANIZDA ALLAH ŞAHİTTİR. BU KUR’AN BANA, HEM SİZİ HEM DE ULAŞTIĞI HERKESİ ONUNLA UYARMAM İÇİN VAHYEDİLDİ.” (ENAM 19) Aslında sizce başka bir örneğe gerek var mı? Açıklanmamış izah edilmemiş bir kitapla, nasıl uyarılır Müslümanlar? Bunuda mı akıl edemiyoruz? Allah Resulüne şunu söyle kullarıma diyor. Bakın inancımız ve imanımız adına en güvenilir kaynak, mahşer günü bizlerin şahidi olacak bilgiler neredeymiş? Deki kullarıma diyor Allah şahittir ki, “BU KUR’AN BANA, HEM SİZİ HEM DE ULAŞTIĞI HERKESİ ONUNLA UYARMAM İÇİN VAHYEDİLDİ.” Lütfen dikkat! Allah’ın Resulü, bana Kur’an’ın indirilme amacı sizi ve ulaştığı herkesi ONUNLA yani Kur’an ile uyarmam için bana vah yedildi diyor. Buraya kadar sorsanız bütün Müslümanlar, elbette Resul yalnız Kur’an’ı tebliğ etti ama Kur’an’ı herkes anlayamaz, Allah’ın Resulü en iyi anladığı için O ayetleri açıkladı ve anlaşılır hale getirdi diye ne yazık ki inandırıldık. Yetmedi İSLAM DİNİN KAYNAKLARI KUR’AN VE SÜNNETTİR diyerek, adeta Allah’ın eşi benzeri olmayan nuru Kur’an’ı açıklanmamış, her okuyanın anlayamadığı bir kitap ilan ettik. Böyle olduğuna inanınca Kur’an’ı yüksek bir yere koyduk, ona saygımızı öyle gösteriyoruz. ALLAH’IN KORUMASINDAKİ KUR’AN’I ANLAYABİLMEMİZ İÇİN, BİZLERİN DOĞRULUĞUNDAN ASLA EMİN OLAMAYACAĞIMIZ, RESULE AİT OLDUĞU İDDİA EDİLEN, BEŞERİ RİVAYET SÖZLERE/HADİSLERE MUHTAÇ OLDUĞUMUZU DA KABUL ETTİK NE YAZIK Kİ, ÇÜNKÜ AKLIMIZI KUR’AN’I DEVRE DIŞI BIRAKTIK TA ONDAN. Bakın günümüz İslam toplumun genel çoğunluğu bu konuda nelere inanıyor, onları da yazalım ki, konumuz daha iyi anlaşılsın. “SÜNNET, KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA BİRİNCİ DERECE KAYNAK OLDUĞU GİBİ, ŞERÎ HÜKÜMLERDE DE KUR’AN’A EŞİT BİR DELİLDİR. KUR’AN’LA HADİSİN DERECELENİŞİ, İTİBARÎDİR. KİTAPLA SÜNNET, HÜCCET OLMA AÇISINDAN EŞİTTİRLER. KUR’AN VE SÜNNETİ BİRBİRİNDEN AYIRMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR. ZİRA YÜCE ALLAH, DİNİ HÜKÜMLERİN İLK YARISINI KUR’AN’DA BELİRTMİŞ, İKİNCİ YARISINI İSE ELÇİSİNİN SÜNNETİ İLE TAMAMLAMIŞTIR. AYRICA KUR’AN’DA KAPALI OLAN AHKÂMI SÜNNET TEFSİR ETMİŞTİR. ÖTE YANDAN KUR’AN HÜKÜMLERİNİN TAMAMININ UYGULANMASI DOĞRUDAN ELÇİ KANALIYLA GERÇEKLEŞMİŞTİR. BUNLARA İLAVETEN, KUR’AN’IN SUSTUĞU SAHALARDA HÜKÜM KOYMA YETKİSİ SÜNNETE BIRAKILMIŞTIR. SÜNNET HEM KUR’AN GİBİ MÜSTAKİL HÜKÜM KOYAR HEM DE KUR’AN’DAKİ BİR ASLA DAYANARAK KIYAS, İCTİHAD VE İLHAK YOLUYLA YENİ HÜKÜMLER İSTİNBAT EDER.” İŞTE BUNA ALLAH, BANA ŞİRK KOŞUYORLAR DİYOR HATIRLATIRIM. Ne dersiniz bu yaşanan İslam inancı, Kur’an’dan onay alıyor mu sizce? Kur’an’ı açıkladığına inandığımız, Resulün rivayet hadisleri yani Resulün sünnetinin KUR’AN’A EŞİT DEĞERDE OLDUĞUNA BU TOPLUM NE YAZIK Kİ İNANDIRILDI. Bunun şirk olduğunun hala farkında değiliz. ŞİDDETLE HATIRLATIRIM BU ŞİRKİN AFFI YOK. Buna inandırıldığımız için İslam toplumu çok büyük acılar çekiyor. Sizce gerçekten Allah’ın bizleri sorumlu tuttuğuna hükmettiği ve dinin anası temeli olan MUHKEM ayetleri, her aklı başında kulunun anlayacağı şekilde göndermeyip, yani açıklamayıp Allah göndermiş olabilir mi? İnanın bunu söylemek ve inanmak başlı başına Allah’a ve onun kitabına saygısızlık olduğu gibi, Allah’ın affetmeyeceği büyük günah ŞİRKTİR. Gelin birlikte bakalım Allah biz Kur’an’ı açıklamadık, onu Resulüm sizlere açıklayacak mı diyor. Hud 1-2: ELİF LÂM RÂ. BU KUR’AN ÂYETLERİ, HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİ (BULUNAN VE HER ŞEYDEN) HAKKIYLA HABERDAR OLAN ALLAH TARAFINDAN MUHKEM (EKSİKSİZ, SAĞLAM VE AÇIK) KILINMIŞ, SONRA DA ALLAH’TAN BAŞKASINA KULLUK ETMEYESİNİZ DİYE AYRI AYRI AÇIKLANMIŞ BİR KİTAPTIR. (DE Kİ:) “ŞÜPHESİZ BEN SİZE O’NUN TARAFINDAN GÖNDERİLMİŞ BİR UYARICI VE MÜJDELEYİCİYİM.” (Diyanet meali) Sizce başka örneklere gerek var mı? Rabbimiz hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye, Kur’an’ı biz açıkladık diyor. Resulüm açıklayacak demiyor ama bizler Allah’a değil, güvendiğimiz Veli kişilere inanıyoruz. İşte bizler İslam’ı böyle yaşıyoruz. Resulü açıklamış olsaydı, Kur’an’a geçirirken açıklanmış şekilde yazardı ki, bu açıklamalarda hata yapma riski her zaman olabilirdi, çünkü Allah’ın Resulü bende sizler gibi bir beşerim yani her zaman hata yapabiliri diyor. Hatta bazı konularda Kur’an’da, Allah’ın Resulünü uyardığını görürsünüz. Enam suresi 97. 98. Ayetlerin de “ELBETTE BİZ BİLEN BİR TOPLUM İÇİN AYETLERİ, GENİŞ GENİŞ AÇIKLADIK” demiyor muydu? Ahkaf suresi 27. Ayetinde aynı konuyu üstüne basa basa nasıl söylüyor. “BELKİ DOĞRU YOLA DÖNERLER DİYE, ÂYETLERİ TEKRAR TEKRAR AÇIKLADIK.” Kıyame suresi 19. Ayetinde, bakın bu konuda kullarım Allah ile aldatılmasın diye nasıl açıklama getiriyor. “SONRA ONU AÇIKLAMAK DA, BİZE AİTTİR.” (Kıyame 19) Kusura bakmayın ama Rabbimiz Kur’an’ı açıklamak bizim görevimizdir, anlayasınız ve hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye Kur’an’ı biz açıkladık diye uyardığı halde, hala batıl hurafe inançlarımızı yaşayabilmek için İSLAM YALNIZ KUR’AN İLE YAŞANMAZ, RESULÜN RİVAYET HADİSLERİ KUR’AN’I AÇIKLAR DİYORSAK, İNANIN MAHŞER GÜNÜ AFFEDİLMEYECEK BİR DURUMLA KARŞILAŞMAMIZ KAÇINILMAZ OLACAKTIR. Değerli dostlarım din Allah’ın dinidir ve Allah ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem diyorsa, sorumlu olduğumuz Kur’an’ı da nasıl yaşayacağımızın yolunu, yani SÜNNETİNİ bizzat kendisinin açıklaması gerekirdi ki, zaten Allah Kur’an’ı biz açıkladık diyor. Açıklanmamış olsaydı asla Rabbimiz, tüm kullarını sorumlu tutmazdı. Eğer öyle olsaydı dinde mezheplere, cemaatlere hatta tarikatlara bölünmez, tek yumruk olurduk. Allah’ta zaten bizlerin böyle olmamızı istiyor ve bölünmemizi yasaklıyor, sakın emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin diyordu. Bir an diyelim ki Kur’an’ı, Resulün rivayet hadisler açıklamıştır. Müslüman toplumlarını bir hatırlayınız lütfen. Her mezhebin doğru kabul ettiği rivayet hadisler farklıdır. Biran kendimizi, mahşer günü Allah’ın huzurunda olduğumuzu hayal edelim. Eğer Allah Kur’an’ı sizler anlayamazsınız, onu Resulüm sizlere anlatacak onun hadislerinden öğrenin dediğini düşünelim. Hesap günü Allah’ım ben senin dediğini yaptım, bana anlatılan Resulün rivayet hadislerinden Kur’an’ı böyle anladım, bana böyle ilettiler demiş olsa haklı çıkardı. Allah’ın böyle bir şey yapacağına nasıl inanırız. Allah’tan başkasının sözlerine inanmayın diye, Kur’an’ı biz nice örneklerle açıkladık diyor ki, hesap günü böyle itirazlarda bulunan çıkmasın. YANİ ALLAH KUR’AN’I DOĞRU ANLAYIP DOĞRU YAŞAYABİLMEMİZ İÇİN, BUNUN YOLUNU/SÜNNETİNİDE KUR’AN’DA AÇIKLADIĞINI VE HİÇ BİR ZAMAN DEĞİŞTİRMEDİĞİNİ ÖZELLİKLE SÖYLÜYOR. Bu konuyla ilgili ayetleri de hatırlayalım ki, bizleri Allah ile aldatıp kendilerine davet edenlerin tuzağına düşmeyelim. Fetih 23: ALLAH’IN SÜNNETİ, GEÇMİŞTEN BUGÜNE HEP BÖYLEDİR VE SEN ALLAH’IN SÜNNETİNDE BİR DEĞİŞME BULAMAZSIN. (Mustafa İslamoğlu meali) İsra 77: BU, SENDEN ÖNCE GÖNDERDİĞİMİZ BÜTÜN RESULLERİMİZ HAKKINDAKİ SÜNNETİMİZDİR. BİZİM SÜNNETİMİZDE HERHANGİ BİR DEĞİŞME GÖREMEZSİN. (Elmalı Hamdi) Ahzab 38: ALLAH’IN KENDİSİNİ MECBUR TUTTUĞU BİR HUSUSTAN DOLAYI NEBÎ’YE HİÇBİR SUÇ İSNAT EDİLEMEZ. ALLAH’IN BU SÜNNETİ, DAHA ÖNCE GELİP GEÇMİŞ OLAN (NEBÎLER) İÇİN DE GEÇERLİYDİ: SONUÇTA ALLAH’IN EMRİ ÖLÇÜLÜP BİÇİLDİĞİ GİBİ GERÇEKLEŞMİŞ OLDU. (Mustafa İslamoğlu) Ahzab 62: ALLAH’IN DAHA ÖNCEKİLER İÇİN GEÇERLİ OLAN SÜNNETİ BUDUR VE SEN ALLAH’IN SÜNNETİNDE HİÇBİR DEĞİŞİKLİK BULAMAZSIN. (Mustafa İslamoğlu) Kur’an’ı dikkatle düşünerek anladığı dilden okuyan ve Kur’an’ı bir bütün olarak anlamaya çalışan, şu gerçeği açıklıkla görecektir. Rabbimiz bizlerin sorumlu olduğu Kur’an’ı anlayalım ve hiç kimseye muhtaç olmayalım diye nice örneklerle açıklayıp yemin ederek kolaylaştırdığını ve bizlerin Allah’ın yolunu yani sünnetini nasıl izlememiz gerektiği konusunda, gereken tüm açıklamaları yaptığını söylüyor. İsteyen inanır isteyen inanmaz, isteyen kendisine Allah’ın berisinden, farklı sünnetler yani yol ve yöntemler bulur onu izler. Rabbimizin sünnetini yol ve yöntemini izleyene ne mutlu, çünkü Onun Resulü de Allah’ın sünnetini izlemiş, tek kelime ilave etmemiş Allah’ın güven elçisi olmuştu. “O ELÇİ BİZE ATFEN BAZI SÖZLER UYDURMUŞ OLSAYDI, BU NEDENLE ELBETTE (ONU ÖNCE) GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE YAKALARDIK. SONRA DA BU NEDENLE CAN DAMARINI KESERDİK.” (Hakka 44-45-46 ) (Onlara) “SİZE VERDİĞİMİZ KİTAB’A SIMSIKI SARILIN VE ONUN İÇİNDEKİLERİ HATIRLAYIN Kİ, ALLAH’A KARŞI GELMEKTEN SAKINASINIZ” DEMİŞTİK. (Araf 171) Dilerim kafamızdaki batıl, hurafe atalar inancından sıyrılıp, yalnız Allah’ın ipine sarılan, Onun halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  4. Değerli dostlarım, bu makalemde sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim, çok önemli bir ayet var. Allah’ın Resulü Kitap Ehline, Allah’ın sözlerini/hadislerini yani ayetlerini tebliğ ederken, bazı zorluklarla karşılaştığını ve Allah’ın sözlerini ayetlerini kabullenmekte nazlandıklarını Kur’an’dan görüyoruz. Hatta bir kısmı, tamam senin tebliğ ettiğin Kur’an’a inanırız ama bizim atalarımızın inançları da var, bu konularda da hükümleri sen veriver dediklerinde, Allah’ın çok dikkat çekici ve uyarıcı ayetler indirip, “SİZLERE İNDİRDİĞİM KUR’AN YETMİYORDU” diye ikaz ettiğini biliyoruz. Bu makalemin konusu olan ayeti önce yazalım, daha sonra birlikte, ayetin öncesi ve sonrası ayetlerle birlikte düşünerek, bu ayetten günümüzde bizlerin alacağımız, kıssadan hisseye birlikte bakalım. Kalem 44: SEN BU SÖZÜ/HADİSİ, YALAN SAYANI BANA BIRAK! BİZ ONLARI, BİLEMEYECEKLERİ BİR ŞEKİLDE, YAVAŞ YAVAŞ AZABA DOĞRU ÇEKECEĞİZ. (Kur’an yolu. Diyanet işl.) Gördüğünüz gibi ayette özellikle ALLAH’IN HADİSİ diye geçiyor. Ayeti tercüme edenler Allah’ın hadisi yani sözü Kur’an olduğu için, direk Kur’an diye çevirenlerde var. Ayette çok önemli bir uyarı, ikaz yapıyor Rabbimiz Kitap Ehline. Benim hadislerimi yani ayetlerimi tebliğ ederken inanmakta nazlanan, hatta yalan sayan Kitap Ehli için Allah Resulüne, sen hiç üzülme seni dinlemeyen, inanmak istemeyenleri bana bırak diyor. Allah bu uyarıyı ikazı, Kitap Ehline yapıyor. Hz. Muhammed, Allah’ın vahyini Kitap Ehline tebliğ ederken, atalarının inancına ters düşen, bazı ayetleri inkâr edip kabul etmek istemiyorlardı. Çünkü onlar tıpkı bizlerin yaptığı gibi, YALNIZ ALLAH’IN VAHYİ İLE DİNİN YAŞANMAYACAĞINA İNANIYORLARDI. Allah’ta onları bana bırak, yavaş yavaş onlara azap edeceğiz diyor. Ne dersiniz aynı yanlışları bizler, Kur’an’ın tümüne iman ettik dedikten sonra, ALLAH’IN APAÇIK HÜKÜMLERİNİN TAM TERSİNE, atalarının ya da batıl mezhep inançlarını yaşayabilmek için, bazı ayetleri görmezden, duymazlıktan geliyor, hatta hükmünün kalktığını bile söyleyenleri duymuyor muyuz? Bu ve benzeri ayetleri okuduktan sonra, bazı kardeşlerimiz şunu söyleyebiliyorlar. “BU AYETLER BİZE DEĞİL KİTAP EHLİNE SÖYLENİYOR, BİZİ BAĞLAMAZ.” Bunu söylediğimiz andan itibaren, Kur’an’ın neredeyse tamamına iman etmemiş, Allah’ın hadislerini/sözlerini/ayetlerini de inkâr etmiş hayatımıza geçirmemiş oluruz. ÇÜNKÜ KUR’AN’IN TAMAMI ZATEN, ALLAH’IN VAHYİNDEN SAPMIŞ KİTAP EHLİNE İNDİRİLMİŞTİ, DOĞRU YOLA DÖNEBİLSİNLER DİYE. Bu ayetten alacağımız, çok önemli kıssadan hisseye gelince. Bu uyarıların tamamı Allah’ı inkâr edenlere değil, tam tersine daha önce Allah’ın gönderdiği Resullerine ve kitaplarına iman ettiğini söyleyen, Kitap Ehline söyleniyor ve onlar uyarılıp ikaz ediliyor. Peki, ne yapmışlardı da Kitap Ehli bu konuda uyarılmıştı, lütfen bunu Kur’an bütünlüğünde dikkatle düşünelim. İsterseniz bu ayetin öncesine bir göz atalım, bunun nedenini anlayalım. “SİZE NE OLUYOR, NASIL HÜKÜM VERİYORSUNUZ? YOKSA ELİNİZDE OKUDUĞUNUZ BİR KİTAP VAR DA ORADA İSTEDİĞİNİZİN SİZİN OLACAĞI MI YAZILI? YAHUT BİZDEN, HER NE HÜKMEDERSENİZ MUTLAKA ÖYLE OLACAĞINA DAİR KIYAMETE KADAR SÜRECEK KESİN SÖZLER Mİ ALDINIZ? SOR ONLARA: İÇLERİNDEN KİM BUNA KEFİL OLUYOR? YOKSA ONLARIN ORTAKLARI MI VAR? DOĞRU SÖYLEYENLER İSELER, HAYDİ GETİRSİNLER ORTAKLARINI! O BÜYÜK KORKU VE DEHŞET GÜNÜ GELİP DE SECDEYE ÇAĞRILDIKLARINDA BUNU YAPAMAZLAR; O SIRADA GÖZLERİNE KORKU ÇÖKMÜŞ, PERİŞAN OLMUŞLARDIR. HÂLBUKİ ONLAR, YAPABİLECEK DURUMDA İKEN DE SECDEYE ÇAĞRILMIŞLARDI.” (Kalem 36- 37-38-39-40-41-42-43 ) Kalem suresi 44. Ayetin öncesine baktığımızda, ne yazık ki biz Müslümanların yaptığı yanlışlar gibi, Allah’ın Resulleri aracılığıyla Kitap Ehlini uyardığını görüyoruz. Peki, hangi konularda ona bakalım. Dini konularda hüküm vermeye çalıştıklarında, Allah onları uyarıyor ve diyor ki, benim dinime iman ettiğiniz halde, DİN ADINA VERDİĞİNİZ HÜKÜMLER BENİM İNDİRDİĞİM KİTAPTAN DEĞİL. Yoksa siz bana iman ettikten sonra, benim vahyimi terk edip, kendinize hüküm verici başka kitaplar edinip, istediğiniz hükümleri oralardan mı veriyorsunuz diye ikaz ediyor. Ne dersiniz Kitap Ehlinin yaptığı bu yanlışı okurken, aklınıza BİZLERDE AYNISINI YAPIYORUZ DİYE GELMEDİ Mİ? Biliyorum geldi. Çünkü bizler bu ayetleri muhatap almadık, bizi değil Kitap Ehlini uyarıyor Allah diyerek, farkında değiliz aynı hataları yapmaya bizlerde devam ediyoruz. Kitap Ehlinin, Kur’an’ın özellikle bazı ayetlerini YALAN saymalarının nedeni, kendi batıl inançlarına ters düştüğü için kabul etmiyorlardı ve Resule bazıları “SEN BU KONUDA DERLEYİP BİZE BİLDİRİVERSEN OLMAZ MI”, gibi isteklerini Kur’an’dan çok açık görüyoruz. Günümüz İslam yaşamımızdan küçük bir örnek. Allah Kur’an’da, şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin olmadığı O günden sakının, sakın kendinize veliler edinip ardı sıra gitmeyin, güvenilecek Veliniz yalnız benim diye Kur’an’da bizleri uyardığı halde Allah, bizler neler söylüyoruz? Velisi olmayanın Velisi şeytandır. Resulün şefaati, bizlerin büyük günahlarına olacaktır. İŞTE BU YANLIŞ İNANCIMIZ, APAÇIK ALLAH’IN AYETİNİ YALANLAMAKTIR. Hâlbuki Allah büyük günahlardan sakınırsanız, küçük günahlarınızı affederim diye uyardığı halde, büyük günahları da Resulüne affettirmenin yolunu ararken, ALLAH’IN AYETLERİNİ GÖRMEZDEN DUYMAZDAN GELEREK YALANLADIĞIMIZIN, FARKINDA BİLE OLAMIYORUZ. Rabbimiz, bu batıl inançlılara sor diyor. İçlerinden kim buna şahit? Hemen bizlerde kendimize bu uyarıdan sonra soralım. Allah yalnız Kur’an’ın ipine sarılın, yalnız ondan sorumlu tutulacaksınız, Allah hükmüne hiç kimseyi ortak etmez diye uyardığına iman ettiğimiz halde, YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ, RESULÜN RİVAYET HADİSLERİ OLMASAYDI KUR’AN KAPALI KALIRDI ANLAŞILAMAZDI DİYE İNANLARA SORALIM. ALLAH’IN RESULÜNE AİT OLDUĞU SÖYLENEN BU RİVAYET HADİSLERİN, RESULÜN BİZZAT SÖYLEDİĞİNE KEFİL OLACAK, ŞAHİTLİK EDECEK VAR MI ARAMIZDA? Elbette hiç birimiz buna KEFİL olamaz şahitlik edemez, hepsi bir rivayete göre diye başlıyor. Bizlere düşen Resule atfen söylenen her hadisi, Kur’an onayından geçirip onayını alıyorsa kabul etmek, onaylamıyorsa reddetmek olmalıdır. Uyarının devamına bakalım. Rabbimiz yoksa onların ortaklarımı var diye soruyor. Peki, hangi konudan bahsediyor? Yahudilerde, Hristiyanlarda Resullerini hatta edindikleri veli, âlim kişileri adeta kutsallaştırmışlardı. Küçük bir örnek, Hristiyanlar Allah’ın Resulünü Allah’ın oğlu yaptılar yetmedi, O bizim yerimize bu dünyada azap çekti, bizler mahşer günü azap çekmeyeceğiz cennete gideceğiz dahi dediler. Tabi Yahudilerde aynı hataları yapmaya devam ediyorlar. Bu satırları okuyunca hemen, aynı yanlışı yapan biz Müslümanlar geldi aklınıza biliyorum. Peki, bizler adeta onlarla yarışırcasına neler söyledik? Belki Kur’an bu konuda uyardığı için bizler Hz. Muhammed’i Allah’ın oğlu yapmadık, ama ondan farksız şeyler söyledik. Örneğin Allah’ın, Resulüm sen olmasaydın bu KÂİNATI yaratmazdım diyebileceğine, ne yazık ki bu toplum inandırıldı. Yetmedi mahşer günü haşa HZ. MUHAMMEDİN ŞEFAATİYLE, ONA İMAN EDENLERİ ALLAH’IN CEHENNEM AZABINDAN KURTARABİLECEĞİNE BİLE, ÇOĞUNLUK MÜSLÜMANLARI İNANDIRDILAR. İlginç değil mi, Allah’ın affetmediğini Resulüne affettirdik. Rabbimiz bizleri ve Kitap Ehlini kendisine secdeye çağırırken, YANİ KENDİMİZE VELİLER, EFENDİLER EDİNMEDEN YALNIZ ALLAH’A KULLUK ETMEYE ÇAĞRILDIĞINDA, NE YAZIK Kİ ÖNCE UYUP DAHA SONRA TÜM KİTAP EHLİ BUNA BİZDE DÂHİLİZ, SÖZÜMÜZDE DURMADIK. Biz Müslümanlar namazımızda, Allah’ım yalnız sana kulluk edip, yalnız senden yardım dileriz diye söz verdiğimiz halde, namazın bitiminde dua ederken, ŞEFAAT YA RESULALAH diyorsak, bizim için söyleyecek söz kalmamış demektir. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  5. Bizler öyle bir din inanç yarattık ki kendimize, Allah’ın indirdiği Kur’an’dan uzak yaşayıp gidiyoruz. Çok daha kötüsü kendi inancımızdan, imanımızdan o kadar eminiz ki, karşımızdaki farklı inançları dinsiz hatta kâfir ilan etmekten çekinmiyoruz. Halbuki Allah, kimin en doğru yolda gittiğini yalnız ben bilirim diye, uyarmıyor muydu? Daha doğrusu bizler, KENDİ İNANCIMIZDA, FARKLI İNANÇLARI YOK SAYACAK KADAR KAYBOLUYORUZ. BÖYLE YAPTIĞIMIZ İÇİNDE, HAKİKAT GERÇEK NAMINA ÇOK ŞEYİ KAÇIRIYORUZ. BU HATAYI YAPTIĞIMIZDAN, GERÇEKLERİ HAK OLANI GÖREMİYORUZ. YANİ DİNİMİZİ ANA KAYNAKTAN ÖĞRENMEDİĞİMİZDEN, OBJEKTİF BAKAMAMIYORUZ BÖYLECE HAK OLANI, BATILDAN AYIRAMIYORUZ. Biz Müslümanlarda Kitap Ehlinin düştüğü hatalara düştük. Allah’ın indirdiği vahiyden uzaklaştık ve gerçeklerin farkında olamadığımızdan HAK İLE BATILIDA ayıramıyoruz. Bu hatayı yapmaya devam edersek, mahşer günü hakkımızda verilecek hükümden de hiç memnun olmayacağımızı, lütfen unutmayalım. Kitap Ehli kendilerinden olmayanların, cennete gidemeyeceğini söylüyorlardı, bugün biz Müslümanlarda aynı yanlışı tekrar ediyoruz ve diyoruz ki, Müslüman olmayan cennete giremez. Sanki cennetin sahipleri bekçileriymişiz gibi, kendimizi temize çıkartıp avunuyoruz. HÂLBUKİ KİTAP EHLİNE İNDİRİLEN DİNİN ADI DA İSLAM. Allah’ın indirdiği İslam’ı kimler Allah’ın istediği gibi yaşarsa, onlar cennet ile mükafatlandırılacaktır. Rabbimiz biz kullarından nasıl bir insan olmamızı istiyor, onu öncelikle öğrenmemiz gerekirken, atalarımızın rivayet inançları ile avunup duruyoruz. Özet olarak şunu söylemek isterim. Bu mükafatı hak etmek istiyorsak, Kendimizi temize çıkarmadan, karşımızdaki hiç kimseyi kötülemeden, Hükmü yalnız Allah’a bırakarak, yalnız ALLAH’IN KURALLARINA UYUP rivayetlerden batıldan uzak durup, yalnız Allah’ı VELİ edinip, ona KULLUK EDEREK ancak cenneti hak edebiliriz. Bizlerin düşünmesi gereken en önemli konu, Allah’ın biz kullarından öncelikle ne istiyor onu Kur’an’dan öğrenmeliyiz, bu gerçeği öğrenmediğimiz sürece, inanın cennetin yüzünü asla göremeyiz. Allah Resulünü bizlere örnek gösteriyor Kur’an’da. Demek ki öncelikle onun gibi olun diyor. Peki, Hz. Muhammed nasıl bir insandı Resul olmadan önce, Kur’an nasıl anlatıyordu Resulünü, bu konu çok önemli. Bu bilgileri rivayet kaynaklardan değil, Allah’ın kitabından mutlaka öğrenmeliyiz ki aldatılmayalım. Allah Resulünü Kur’an’da tanıtırken, onun ÜMMİ olduğunu söyler. Peki, Kur’an ÜMMİ’NİN anlamını nasıl açıklıyor burası önemli. Bazılarının söylediği gibi okuma yazma bilmeyen anlamında mı? Elbette hayır, bu gerçeğin farkında olmayalım diye bu iftira Resule atılmıştır. Kur’an Kitap Ehline tabi olmayanlara, o günkü toplumun ÜMMİ dedikleri bilgisini veriyor. Hatta bu konuda Allah Resulünü bizlere tanıtırken, bakın inancı bakımında ne diyordu Şura 52. Ayetinde hatırlayalım. “SEN KİTAP NEDİR, İMAN NEDİR BİLMEZDİN.” Seni doğru yola biz ilettik diyor. Bakın Allah Resulünde öyle güzel özellikler görmüş ki, herhangi bir dine tabi olmadığı halde onu özellikle GÜVEN ELÇİSİ seçiyor ve onu doğru yola iletiyor. Sizce nasıl bir örnekliği vardı bizler için başka, bunu Kur’an’dan araştırdınız mı? Her şeyden önemlisi, belki batıl hurafe ve atalarının inancı ile yaşayan Kitap Ehline tabi olmamış ama sürekli gerçeklerin doğruların arayışında olup, Allah’a gerçekleri görebilmesi için dua ediyormuş. İşte size, Resulün en önemli örnek davranışı. BATIL VE HURAFEYE TABİ OLMAKTANSA, ONDAN UZAK DURUP GERÇEKLERİN HAK OLANIN ARAYIŞINDA OLMAK, ALLAH KATINDA EN DOĞRU DAVRANIŞ OLDUĞUNU ANLIYORUZ. Kur’an Resulünü örnek gösterirken, başka hangi özelliğini örnek gösteriyor ona bakalım. Allah’ın Resulünü örnek almak isteyen, onun nasıl bir davranış içinde olduğunu, insanlara nasıl davrandığını Kur’an’dan örnek almalıdır. Allah’ın Resulünün insanlara karşı SABIRLI, HOŞGÖRÜLÜ, GÜVENİLİR, ADALETLİ, YARDIM SEVER olduğunu Kur’an’dan anlıyoruz ve Allah diyor ki ayetinde, “ŞÂYET SEN, KABA VE KATI YÜREKLİ OLSAYDIN, HİÇ ŞÜPHESİZ, ETRAFINDAN AYRILIP GİDERLERDİ.” Bizler Allah’ın Resulü nün bu davranışını hangimiz örnek alıp, hayatımıza geçiriyoruz? Allah’ın Resulü, Allah’ın hazineleri benim yanımda değil, bende sizler gibi bir insanım. Ben yalnız Allah’ın vah yettiğini hayatıma geçiririm ve tebliğ ederim dediği halde, bizler Allah’ın Resulünün bu örnekliğini Kur’an’dan almayıp batıl ve rivayetlerden aldığımız için, akla gelmez olayları, davranışları, yanlış bilgileri, olağan üstü olayları, Allah’ın Resulüne nispet etmekten çekinmiyoruz. Hz. Muhammed’i Kur’an’dan tanımış olsaydık, bu anlatılan rivayetlere asla inanmazdık. Allah’ın Resulünün tek rehberi Kur’an’dı. Elbette böyle olunca, bazı kişiler Allah’ın Resulünün örnek oluşunu, Kur’an’dan değil, rivayetlerden öğrenmek isteyecek, onlara Kur’an yetmeyecektir. Şimdide gelelim Allah ayetlerinde, bizlerin kurtuluşa ererek cennet ile müjdelenecek davranışlarımızın nasıl olmasını istiyor konusuna. Bakın Allah kullarının nereye ve nasıl iman etmesini istiyor. Maide 68-69: DE Kİ: “EY KİTAP EHLİ! TEVRAT’I, İNCİL’İ VE RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLENİ (KUR’AN’I) UYGULAMADIKÇA HİÇBİR ŞEY ÜZERE DEĞİLSİNİZ.” ANDOLSUN Kİ SANA RABBİNDEN İNDİRİLEN BU KUR’AN, ONLARDAN ÇOĞUNUN TAŞKINLIK VE KÜFRÜNÜ ARTIRACAKTIR. ÖYLE İSE O KÂFİRLER TOPLUMU İÇİN ÜZÜLME. İMAN EDENLER, YAHUDİLER, SÂBİÎLER VE HIRİSTİYANLAR, (BUNLARDAN) ALLAH’A VE ÂHİRET GÜNÜNE İNANIP DÜNYAYA VE ÂHİRETE YARARLI İŞLER YAPANLARA KORKU YOKTUR VE ONLAR ÜZÜLECEK DE DEĞİLLERDİR. (Diyanet meali) Bu ayetlerden de anlıyoruz ki, Allah Kitap Ehlini çok önemli bir konuda ikaz ediyor ve diyor ki, SİZLER ÖNCE HURAFEYİ VE BATILI BIRAKIN, SİZLERE İNDİRDİĞİM KUR’AN’A UYUN. BUNU YAPMIYORSANIZ BENİM NAZARIMDA, HİÇ BİR ŞEY YAPMIYORSUNUZ DEMEKTİR DİYEREK UYARIYOR. Devamında yine Kitap Ehli konusunda, bizlere çok önemli bir bilgi veriyor ve diyor ki, onların içinden ahiret gününe inanıp, bu dünyada yararlı işler yaparak insanlara yardım ediyor, toplumda örnek bir insan oluyorsa, onlara hem bu dünyada hem de ahirette korku yoktur ve onlar üzülecek değillerdir diyerek, bizler için en önemli bilgiyi veriyor. DEMEK Kİ ALLAH’IN NEZDİNDE İNSANLAR ARASINDA YARARLI İŞLER YAPARAK TOPLUMDA SEVİLEN, SAYILAN BİR İNSANSAN, ALLAH’IN HUZURUNDADA O SAYGINLIĞI GÖRECEKSİNİZ DİYOR. Demek ki ne Kitap Ehlinin, nede biz Müslümanların kendimizi temize çıkartıp, Yahudi ya da Hristiyan olmazsan cennete gidemezsin ya da biz Müslümanların söylediği gibi Müslüman olmayan cennete gidemez dememiz, Allah katında geçerli değilmiş. Bakın Allah Kitap Ehli konusunda Kur’an’da neler söylüyor. Ali İmran 75: KİTAP EHLİNDEN ÖYLESİ VARDIR Kİ, ONA YÜKLERLE EMANET BIRAKSAN ONU SANA ÖDER. ONLARDAN ÖYLESİ DE VARDIR Kİ ONA BİR DİNAR VERSEN, DEVAMLI OLARAK BAŞINA DİKİLMEDİKÇE ONU SANA ÖDEMEZ. ONLAR, “CAHİLLERE KARŞI BİZE BİR SORUMLULUK YOKTUR” DEDİKLERİ İÇİN BÖYLE YAPIYORLAR VE ALLAH’A KARŞI BİLE BİLE YALAN SÖYLÜYORLAR. (Bayraktar Bayraklı meali) Ali İmran 113–114: KİTAP EHLİNİN HEPSİ AYNI DEĞİLDİR. ONLARIN ARASINDA, GECE BOYUNCA ALLAH’IN AYETLERİNİ OKUYAN VE SECDEYE KAPANAN DOSDOĞRU İNSANLAR DA VARDIR. ONLAR, ALLAH’A VE ÂHİRET GÜNÜNE İNANIRLAR; DOĞRU OLANI EMREDER, EĞRİ OLANDAN ALIKOYARLAR VE HAYIRLI İŞLERDE BİRBİRLERİYLE YARIŞIRLAR. İŞTE BUNLAR ERDEMLİ İNSANLARDANDIR. (Bayraktar Bayraklı meali) Demek ki Allah’ın cenneti ile müjdeleyeceği kullarının hangi toplumdan olduğu önemli değilmiş. Önemli olan insanların bizzat davranışları yaptıklarıymış. GÜVENİLİR OLMAK, DÜRÜST OLMAK, ALLAH’TAN BAŞKASINA KULLUK ETMEMEK, ALLAH KATINDA ÖNEMLİYMİŞ. Bizler ne yazık ki kendimizi temize çıkartıp, Müslüman olmayan cennete gidemez diyoruz ama her tülü kötülüğü, adaletsizliği, hırsızlı yapmaktan çekinmiyoruz. Çok ilginçtir Müslüman ülkelerindeki vatandaşlarına bir bakın, neden hepsi Avrupa ülkelerine gitmek için çabalıyor? Kusura bakmayın cennetin anahtarını almak isteyen önce, ALLAH’IN KISTASLARINA, ÖLÇÜSÜNE KURALLARINA UYACAKTIR. Uymayanın gideceği yerde cehennemdir. Bakın Allah hem Kitap Ehlini, hem de biz Müslümanları bu konuda nasıl uyarıyor. Nisa 123: İŞ, NE SİZİN KURUNTUNUZA, NE DE KİTAP EHLİNİN KURUNTUSUNA GÖREDİR. KİM KÖTÜ BİR İŞ YAPARSA, ONUNLA CEZALANDIRILIR. O, KENDİSİNE ALLAH’TAN BAŞKA NE BİR DOST, NE DE BİR YARDIMCI BULABİLİR. 124: MÜ’MİN OLARAK, ERKEK VEYA KADIN, HER KİM SALİH AMELLER İŞLERSE, İŞTE ONLAR CENNETE GİRERLER VE ZERRE KADAR HAKSIZLIĞA UĞRATILMAZLAR. (Diyanet meali) Anlayana anlamak isteyene KUR’AN YETER. Hala anlamamakta direnenlere elbette Kur’an yetmeyecektir, çünkü o yaptığı yanlışları affettirecek ve kendilerinin nefislerini avutacak bilgilere kaynaklara ihtiyacı olduğundan, şeytanlaşmış insanların tuzağına düşerek, bataklığa battıkça batacaktır. Dilerim Kur’an gerçekleri ile buluşan, kendi inancını Kur’an ile sorgulayarak HAKKIN YOLCUSU OLAN, Allah’ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  6. Bu makalemde sizlerin düşünmenize vesile olmak istediğim ilk ayet, Enam suresi 135. Ayet olacak. Bu ayette Allah biz kullarını her zaman olduğu gibi, Resulü aracılığıyla uyarıyor ikaz ediyor örnekler veriyor ki, kendimize gelelim. Peki Kitap Ehli ve biz, Allah’ın ikaz ve uyarılarından dersler aldık mı? Hiç sanmıyorum. Peki neden Allah ısrarla Resuller ve kitaplar gönderip uyarıyor o zaman? Çünkü Allah kullarını bu dünyaya gönderme nedenini açıklarken, İMTİHAN OLDUĞUMUZU SÖYLÜYOR. Yani kimler bu uyarı ve ikazlarından dersler alacak, onun imtihanını yapıyor. Bir başka neden olarak şunu söyleyebiliriz. Hesap günü geldiğinde Rabbimiz bizi neden uyarmadın demeyelim diye uyardığının, açıklamasını da özellikle yapıyor. Gelelim konumuzla ilgili ayete, önce yazalım. “DE Kİ: “EY HALKIM! SİZ KENDİNİZE DÜŞENİ/YAKIŞANI YAPIN! BEN DE GÖREVİMİ YAPIYORUM VE NASIL OLSA ZAMANI GELİNCE ANLAYACAKSINIZ, KİMİN MUTLU SONA ULAŞACAĞINI!” KESİN OLAN ŞU Kİ, ZALİMLER ASLA İFLAH OLMAYACAKLAR .” (Enam 135) Ayetin sonunda Rabbimiz iflah olmayan yani laf dinlemeyen zalimlerden bahsediyor, sizce kim bunlar? Allah kendisine şirk koşanlara, yani Allah’ın hükmünü tebliğ aldığı halde, bu hükümleri görmezden gelip açıkça Allah’ın hükmünü çiğneyip batılı ve hurafeyi Hak olan Allah’ın hükmünün yerine koyanlara, yani Allah’ın sınırına aşanlara Allah, ZALİM OLDULAR DİYOR. Tabi insanlara zarar verenlere de zalim deniyor ama Kur’an’ın özellikle zalim kelimesini, Allah’ın kitabına ihanet edenler için kullanıyor. Lütfen ayete dikkat edelim. Demek ki Allah’ın Elçisi Kur’an’ı tebliğ ederken bir itiraz ya da tartışma var ki, toplum uyarılıyor. Allah Elçisini uyarıyor ve şunu söyle kullarıma diyor. Ey halkım/kavmim, ben size Allah’ın vahyini tebliğle görevlendirildim ve bu görevimi yapıyorum. Benim tebliğime ister inanır, ister inanmazsınız. SİZ KENDİNİZE YAKIŞANI YAPIN, BENDE BANA YAKIŞANI YANİ BANA VERİLEN TEBLİĞ GÖREVİMİ YAPIYORUM DİYOR. Devamında ise toplumdan gelen bir karşı çıkış var ki, Rabbimiz bu itaatsizleri özellikle uyarıyor. Aslında çok önemli bir konuya da açıklık getiriyor. “DİNDE ZORLAMA YOKTUR, BENİM GÖREVİM SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” Bakın Allah’ın Elçisi hiç zorlamıyor tehdit, hakaret etmiyor. Bugün aynı kitaba inanan bizlerin, birbirimize karşı yaşadıklarımızı hatırlayın, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Allah, boşuna Resulünü örnek göstermiyor. Bakın Hz. Muhammed O örnek insan, hiç sinirlenmeden belki üzülerek ben bana verilen görevi yapıyorum diyor ve çok önemli bir uyarıda bulunuyor, tabi bu uyarıları Allah’ın Resulünün özellikle söylemesini istiyor, bunu lütfen unutmayalım. Uyarıya bakar mısınız lütfen. “NASIL OLSA ZAMANI GELİNCE ANLAYACAKSINIZ, KİMİN MUTLU SONA ULAŞACAĞINI!” Demek ki Allah’ın Elçisine itiraz edenlere, gelecekte olacaklardan çok önemli hatırlatmalarda bulunuyor. İleride benim söylediklerimin doğru, sizlerin inançlarının yanlış olacağını göreceksiniz diyerek, gelecek uyarısını yapıyor. Tekrar hatırlatmak istiyorum, ayetin son cümlesinde Allah, Elçisinin tebliğine uymayıp, atalarının batıl hurafe inançlarına inanlara Allah, onlar ZALİMDİR diyor. Ayrıca zalimlerin asla mutlu bir sona ulaşamamaları, onların da hiçbir zaman gerçekleri göremeyeceklerini, çünkü bu inatlarından dolayı onlar, gözlerinin perdelediği kulaklarına ve kalplerine ağırlıkların yerleştirildiğini ve bundan dolayı İFLAH olmayacakları açıklaması yapılıyor. Bu konuyu pekiştirmek daha iyi anlayabilmek için, bir örnek daha vermek istiyoruz. Acaba Allah Elçisi kanalıyla, hangi konuda itiraz edenlere bunu söylemesini istiyor ona bakalım. “ONLARA, “ ALLAH’IN İNDİRDİĞİNE UYUNUZ” DENDİĞİNDE, “HAYIR, BİZ ATALARIMIZI ÜZERİNDE BULDUĞUMUZ ŞEYE UYARIZ ” DERLER.YA ATALARI AKILLARINI KULLANAMAMIŞ, DOĞRUYU DA BULAMAMIŞ İDİYSELER DE Mİ?” (Bakara 170) Lütfen dikkat! Uyarı ve ikazların tamamı Allah’a ve daha önce gönderilen Resullerin tebliğ ettiği kitaplara iman edenler, yani Kitap Ehline yapılıyor. Peki, Kitap Ehlinin bir kısmı, neden Resulün tebliğine uymak istemiyor? Çünkü bir kısmı iman edip Müslüman olanlar, ama diğerlerinin itirazları var. Bakın Hz. Muhammed onlara, tek bir tebliğde bulunuyor. “ALLAH’IN İNDİRDİĞİNE UYUNUZ .” Dikkat ettiyseniz, onun yanında benim sözlerime/hadislerime de uyun, çünkü benim hadislerim ayetleri açıklar, onlar olmadan ayetleri anlayamazsınız asla demiyor. Peki, Kitap Ehli hangi konuda itiraz ediyor? Hayır diyorlar, sen atalarımızın inancını kabul etmiyorsun, bizlerin bu inancımızı reddetmemizi istiyorsun, bunu asla kabul etmeyiz diye itiraz ediyorlar. Konumuzla ilgili bir ayeti hemen hatırlayalım. “ONLARA HERHANGİ BİR DELİL GETİRMEDİĞİN ZAMAN, “ONLU DA SEN DERLEYİP GETİRSEYDİN YA!” DERLER DE Kİ: “BEN SADECE RABBİMDEN BANA VAHYEDİLENE UYUYORUM. BU (KUR’AN), RABBİNİZDEN GELEN ÖNGÖRÜLERDİR; (AYRICA) İNAN BİR TOPLUM İÇİN YOL GÖSTERME VE MERHAMETTİR.” (Araf 203) Çok ilginç değil mi Allah’ın Resulü, ben yalnız bana vah yedilen Kur’an’a uyarım diyor, bizler Allah’ın Resulünü örnek almamız gerekirken tam tersine inanıp , YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ diyebiliyoruz. Daha da kötüsü, Resule ait olduğu iddia edilen ve Kur’an’da hiç bahsedilmeyen rivayetleri de, sorgulamadan din diye yaşamakta bir sakınca görmüyoruz. Allah’ın Resulü yalnız vahye uyuyor, bizler vahyin dışında Resule ait olduğu iddia edilen ama asla onun sözleri/hadisleri olduğunu kanıtlayamadığımız hadislere uymakta, bir sakınca görmüyoruz. İşte onun için Allah, aklını kullan ey kulum diye bizleri birçok kez uyarıyor. AKLINI KULLANMAYA ÇALIŞANLARIDA ENGELLEMEK İÇİN, AKILLA KUR’AN ANLAŞILMAZ DİN YAŞANMAZ DİYEREK, TOPLUMUN GERÇEKLERLE BULUŞMASI ENGELLENİYOR. Lütfen bizlere kurulun bu tuzağın artık Kur’an ile farkında olalım. Bu ayette yine Kitap Ehlinin yaptığı çok önemli bir yanlışa dikkat çekiyor ki, bizlerde aynı yanlışı yapmayalım. Kitap Ehline Hz. Muhammed Kur’an’ı tebliğ ederken, bir kısmının itirazlarında ki en önemli neden, bu ayette çok daha iyi anlaşılıyor. Çok daha önemlisi Kitap Ehli, Resulün getirdiği ayetler içinde, atalarının inancını göremediklerinde, bakın Allah’ın Resulüne nasıl bir teklifte bulunuyorlar. “ ONU DA SEN DERLEYİP GETİRSEYDİN YA!” Yüce Rabbime şükürler olsun, öyle güzel ayetler, örnekler vermiş ki, zerre kadar ayetler üzerine düşünerek, geçmişte yapılan hatalardan dersler alanlar, aynı hataları yapmaz. Ama Kur’an ile hiçbir bağ kuramadıysak ve de Allah’ın mesajlarını ayetlerini anlamadığımız dilden okuyorsak, İNANIN KİTAP EHLİNİN DÜŞTÜĞÜ O BATAKLIĞA BİZLERİNDE DÜŞMESİ, KAÇINILMAZ OLACAKTIR. Allah’ın Resulü Kitap Ehlinin istediği konularda, kendince ayetler hadisler söylemeyip, bakın onları nasıl uyarıyor. “BEN SADECE RABBİMDEN BANA VAHYEDİLENE UYUYORUM.BU (KUR’AN), RABBİNİZDEN GELEN ÖNGÖRÜLERDİR;(AYRICA) İNANAN BİR TOPLUM İÇİN, YOL GÖSTERME VE MERHAMETTİR.” Zerre kadar aklını kullanıp ayetler üzerinde dikkatli düşünen gerçekleri görecektir. KİTAP EHLİNİN DÜŞTÜĞÜ YANLİŞLARDAN DERS ALAMADIĞIMIZ İÇİN, BİZLERDE AYNI BATAKLIĞA DÜŞTÜK ZALİMLERDEN, İNKÂRCILARDAN OLDUK. Çünkü bizlerde aynı hataları yapıyoruz Kitap Ehli gibi. Çünkü Allah’ın vahyi ile yetinmedik. Hâlbuki Kur’an’da birçok kez Allah’ın Resulü bu ayette de olduğu gibi, ben sadece Kur’an’a uyarım ve yalnız sizlere Kur’an’ı tebliğ etme görevi aldım. Yol gösteren ışık, rahmet, gönül gözü yalnız Kur’an’dır. Sakın Kur’an’ın sınırları aşmayın yalnız onun ipine sarılın diye uyarıldığı halde, bizlerde Kitap ehlinin Hz. Muhammed’e itirazda bulunup, yalnız Kur’an ile olmaz bizim atalarımızın inancı da var dedikleri gibi, neler söylüyoruz hatırlayalım. “YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ. KUR’AN ÖZET BİLGİ VERİR VE DETAYLI DEĞİLDİR, AYRICA KUR’AN’I HERKES ANLAYAMAZ. RESULÜN RİVAYET HADİSLERİ VE İSLAM FİKHI ÂLİMLERİNİN İÇTİHATLARI OLMASAYDI İSLAM’I YAŞAYAMAZDIK, KUR’AN ANLAŞILMAZ KAPALI KALIRDI DEMİYOR MÜYÜZ?” Bu konuşulanların, Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlardan ne farkı var. Onlarda yalnız Allah’ın vahyini yeterli görmemiş, atalarının inancını Allah’ın dinine ilave edip yaşamışlar, bizlerde yalnız Kur’an’ı Allah’ın dininde yeterli görmeyip, atalarımızdan rivayet yoluyla ulaşan ve asla doğruluğundan emin olamadığımız, Resule ait olduğu iddia edilen rivayetlere inanıyoruz. Değerli dostlarım, lütfen kendimize gelelim batıldan hurafeden kendimizi kurtarıp, ALLAH’IN EMRETTİĞİ GİBİ YALNIZ KUR’AN’A SARILALIM. Yoksa inanın onca yaptığımız çabalarımız boşa gider ve dualarımız karşılık bulmaz. Çünkü Allah bunu yapanlara, bana şirk koştular diyor. Dilerim bu can bu bedenden ayrılmadan önce, Kur’an gerçekleri ile buluşan, Allah’ın azınlık halis kullarından oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  7. Bu makalemde sizleri çok farklı bir konuda, düşünmeye davet etmek istiyorum. Yazacaklarım kesin bilgiler olmayıp, Kur’an ayetlerini okuduğumda Allah’ın, düşün aklını kullan uyarısının bende ki tezahürüdür, sonucudur dersem yanlış olmaz. Değerli dostlarım, günümüzde özellikle televizyonda ve internette çok karşılaşmışsınızdır, BAŞKA BİR BOYUT YA DA PARALEL EVRENDEN BAHSEDİLİR. Sizce Kur’an’ı dikkatle ve düşünerek okuduğunuzda, sizler böyle bir şeyin olabileceğini hiç düşündünüz mü? Sorumu daha netleştirmek isterim, acaba bizlerin yaşadığı evrende yani dünyada, başka bir boyut ve yaşam olabilir mi? Makaleme geçmeden önce şunu söylemek isterim. Kur’an birçok konuda apaçık bilgiler verdiği gibi, bazı konularda da işaretler ve küçük ayrıntı bilgiler verir. Böylece bizleri düşünmeye davet eder ki, HER ÇAĞDA YAŞAYAN İNSANLAR, KENDİ ÇAĞLARININ ULAŞTIĞI BİLİM ÖLÇÜSÜNCE O işaret ve küçük bilgilerden yola çıkarak buluşlarını gerçekleştirip, Allah’ın kâinatını keşfedebilsinler. Kur’an’da Rabbimiz kast edilerek O, ÂLEMLERİN RABBİDİR DİYE GEÇER. Yani âlem kelimesi, yaratılan tüm varlıklar için kullanılır. Çoğul olarak kullanıldığına göre, bizim dışımızda birçok âlem bizden farklı yaşayan topluluk var demektir. Ama bizim içimizde farklı boyutta, ama farklı gezegenlerde. Düşünün lütfen bizler Allah’ı bile hayal edemiyorsak, onun yarattığı evreni de kolay kolay hayal edip, keşfetmemiz mümkün olmayacaktır. Bu konuyla ilgili Kur’an’da ilk gözümüze çarpan, İNSANLAR, MELEKLER VE CİNLERİN farklı bir âlem olup, farklı bir boyutta yaşadıklarını, bizlerin onları göremediğimizi anlıyoruz. Kim bilir daha bizlerin bilmediği, keşfedemediğimiz kaç tane âlem, topluluk vardır. Konumuzun dışına çıkmadan, bizlerin Kur’an’dan öğrendiğimiz bilgiler ışığında, düşünmeye devam edelim. Kur’an’da Allah Zariyat 56. Ayetinde, CİNLERİ VE İNSANLARI ANCAK BANA KULLUK ETSİNLER DİYE YARATTIM DİYE GEÇER. Peki cinler neredeler, bizim içimizde mi yaşıyorlar? Bu konuda detaylı bir bilgi olmasa da bizlerin yaşadığımız bölgenin içinde, ama bizlerin göremediği başka bir boyutta olduklarını Kur’an’dan anlıyoruz. Onlar hakkında uydurulan öyle yanlış bilgiler vardır ki, cinlerin pis ve virane yerde yaşadıklarından tutun, insanların artıklarından yediğine kadar uydurma, aslı astarı olmayan şeyler anlatılır. Hâlbuki onlarda insanların imtihanda olduğu gibi, kendi boyutlarında imtihan olduklarını, hatta onlara da uyarıcı Elçiler geldiğini, onların içinde de iman eden ve etmeyenlerin olduğunu, yine Kur’an’dan öğreniyoruz. Onun içinde bizlere sunulan nimetlerin, onlar içinde sunulmadığını söylemek, ancak iftira olur. Rabbimiz bakın, bu konuda nasıl bir bilgi veriyor. Enam 130: (Allah) “EY CİN VE İNSAN TOPLULUĞU! İÇİNİZDEN SİZE AYETLERİMİ ANLATAN VE BU GÜNÜNÜZLE KARŞILAŞACAĞINIZA DAİR SİZİ UYARAN ELÇİLER GELMEDİ Mİ?” (DEYİNCE), ONLAR “KENDİ ALEYHİMİZE ŞAHİTLİK EDERİZ.” DEMİŞ OLACAKLARDIR. DÜNYA HAYATI ONLARI ALDATMIŞ VE KÂFİR OLDUKLARINA DAİR KENDİ ALEYHLERİNE ŞAHİTLİK ETMİŞ (OLACAK)LARDIR. (Mehmet Okuyan) Ayet mahşer günü, hesabın görüleceği O çetin gün, hem insanların hem de cinlerin aynı anda hesap vereceklerini, sorgulanacaklarını anlıyoruz. Çok ilginç değil mi, aynı gezegendeyiz ama algılayamadığımız farklı boyutta olduğumuz için biz onları göremiyoruz, onlarında bizler gibi yaşadığı hatta imtihan oldukları konusunda Kur’an bilgi veriyor. Cinlerin gökyüzünü yoklayıp Allah’ın katına ulaşmak istedikleri konusunda da Kur’an bakın nasıl örnek veriyor, cin suresi 8. Ayetinde. ”HAKİKATEN BİZ (CİNLER) GÖĞÜ YOKLADIK, ONU GÜÇLÜ MUHAFIZLAR VE ALEV TOPLARIYLA DOLDURULMUŞ BULDUK.” Demek ki cinler bizlerden daha farklı ve bizim yapamadığımızı yapabilecek özelliklere sahip. Bu konuda detaylı bilgiyi Kur’an’dan örenebilirsiniz. Bakın sizlere başka bir boyut, ya da başka bir evren. Biz insanlar o kadar çok uzaya gittik ama böyle bir örnekle karşılaşanı hiç duymadık. Demek ki meleklerin yaşadığı yere ne cinlerin nede biz insanların ulaşması, görmesi mümkün olmayan bir boyuttan bahsediliyor. Kur’an cenneti ve cehennemi İnsanlar ve Cinler için yarattığı bilgisini de verir. Cinler ve insanların nasıl farklı bir boyutta olduğunu ama aynı gezegeni paylaştığını anlatan bir örnek ayet hatırlatmak istiyorum. “RASÛLÜM! DE Kİ: “BANA VAHİYLE BİLDİRİLDİ Kİ, CİNLERDEN BİR TOPLULUK BENİ KUR’AN OKURKEN DİNLEYİP SONRA DA KAVİMLERİNE DÖNEREK ŞÖYLE DEDİLER: “BİZ HÂRİKULÂDE GÜZEL BİR KUR’AN DİNLEDİK.” (Cin 1 ) Çok ilginç değil mi? Bakın Allah’ın Resulü Kur’an’ı okuyup insanlara tebliğ ediyor, Cinlerin bir kısmının onu dinlediğini Resul bilmiyor, görmüyor ama Allah bunu ona iletiyor. Bu konuda daha detaylı bilgi almak istiyorsak, lütfen Kur’an’dan araştıralım ve okuyalım. Özet olarak şunu söyleyebiliriz. Kur’an’ın açıkladığı İNSANLARIN CİNLERİN VE MELEKLERİN farklı boyutlarda yaşadığını gördük. Bizlerin sağında ve solunda melekler olduğunu ve her yaptığımızı kaydettiklerini de biliyoruz ama onlar bile bizim yanı başımızda, farklı bir boyutta olduklarından onları göremiyoruz. Kim bilir bizlerin daha bilmediği ilim ve araştırmaların sonucunda ortaya çıkabilecek, başka nasıl boyutlar ve evrenler var. ÇÜNKÜ ALLAH’IN EŞSİZ YARATICI GÜCÜNÜ BİZLER, HAYAL BİLE EDEMİYORUZ. Meleklerin ve Cebrail in kendi boyutları ile bizim boyutumuz arasında, bakın ne kadar zamanda bir yolculuk yaptığı bilgisini veriyor. “MELEKLER VE RUH (CEBRAİL) ONA SÜRESİ ELLİ BİN YIL OLAN BİR GÜNDE YÜKSELİR.” (Meariç 4) Ölçü zaman birimi dahi değişik, çünkü farklı boyutlarda zaman akışı da aynı değil. Hac suresi 47. Ayetinde bakın bu konuda nasıl bir bilgi veriyor. “GERÇEKTEN, SENİN RABBİNİN KATINDA BİR GÜN, SİZİN SAYMAKTA OLDUĞUNUZ BİN YIL GİBİDİR.” Demek ki her boyutun, evrenin kendine has özellikleri, farklılıkları varmış. Rad suresi 15. Ayette de Allah, aslında başka âlemlerden boyutlardan bahsederken bakın ne diyor. “GÖKLERDE VE YERDE BULUNANLAR DA, ONLARIN GÖLGELERİ DE SABAH AKŞAM, İSTER İSTEMEZ, SADECE ALLAH’A SECDE EDERLER.” Yine Şura 29. Ayetinde bu konuya açıklık getirmek için, bakın nasıl bilgi veriyor. “GÖKLERİ, YERİ VE BU İKİSİNDE YAYDIĞI CANLILARI YARATMASI DA O’NUN DELİLLERİNDENDİR. O, DİLEDİĞİ ZAMAN BUNLARI BİR ARAYA TOPLAMAYA DA GÜCÜ YETENDİR.” Demek ki Allah’ın yarattığı bu âlemde, yalnız bizler yokmuşuz. İsra suresi 70. Ayetinde de çok ilginç bir bilgi verir. “BİZ ÂDEMOĞULLARINI, YARATTIKLARIMIZIN BİRÇOĞUNDAN ÜSTÜN KILDIK” Kur’an’ı dikkatle okuyana Allah, işte böyle hala keşfedemediğimiz bilgileri dahi şimdiden veriyor ve siz keşfetmediniz ama, sizin dışınızda yaratılan sizin gibi şuurlu yaratılanlar var diyor. Bilmediğimiz keşfedemediğimiz başka bir alem başka boyutlar. Şimdide aynı konuda farklı bir örnek vermek istiyorum. Hepimiz okumuşuzdur, Hz. Âdem ve cinlerden olan İblis arasında geçen konuşmalar sonunda, Hz. Âdem eşi ve İblis cennetten sürülür yani çıkartılırlar. Bu olay olmadan önce geçen olayları da lütfen hatırlayınız. Allah’ın Hz. Âdem ve eşinin uzak durmaları söylediği halde, yasaklı bir ağacın meyvesinden yemişti ve Allah’ın emrine uymadıkları içinde, ayetlerde geçtiği şekliyle söylüyorum cennetten çıkartılmışlardı. Bakara 36. Ayetinde de “BİRBİRİNİZE DÜŞMAN OLARAK İNİN.” Diyerek bulundukları boyuttan, dünyadaki bizim yaşadığımız boyuta Allah göndermiş diyebiliriz. Taha 121. Ayette yasak meyveyi yediklerinde ne olmuştu hatırlayalım. “BÖYLECE ONDAN YEDİLER. BUNUN ÜZERİNE KENDİLERİNE AYIP YERLERİ AÇILDI VE CENNET YAPRAKLARIYLA ÜSTLERİNİ ÖRTMEYE BAŞLADILAR” Bakın size çok farklı bir boyut daha. Bu boyutta yenmesi yasaklar var, yediğinizde ayıp yerleri görünüyor demek ki burada giyinme, elbise gibi bir şeyde yok diye anladım. NE DERSİNİZ AYNI YERDE MEKÂNDA BİLE, İKİ FARKLI BOYUTTAN BAHSEDİLİYOR. Sizce burası Allah’ın bizlere vaat ettiği cennet olabilir mi? Olması mümkün görünmüyor peki neden? Çünkü Allah’ın vaat ettiği cennette hiçbir yasağın olmadığı ve her şeyin gönlümüzce istifade edeceğimiz anlatılır örnekleri verilir Kur’an’da. Şunu da düşünün lütfen, İBLİSİN YANİ ŞEYTANIN CENNETTE NE İŞİ VAR? Cennette Allah’ın hükümlerine nasıl itiraz edersin, Allah iblise Hz. Âdem’e secde et yani ona saygını göster dediğinde, iblis kabul etmemişti. Hatırlayınız cennet, Allah’ın doğru yolundan giden kulları için bir ödüldür ve oraya girdiğinde orada yanlış yapmanda mümkün olmadığından, çıkıştan da çok açık bahsedilmez. Çıktıkları yer bu durumda Allah’ın bizlere vaat ettiği cennet olamaz. Kur’an’da cennet birçok ayette, Allah’ın ödül için yarattığı cennet anlamında kullanıldığı gibi, birçok ayette bu dünya da bereketli bahçeler anlamında da kullanılıyor. Örnek verelim. “ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK ARZUSUYLA VE KALBEN MUTMAİN OLARAK MALLARINI ALLAH YOLUNDA HARCAYANLARIN DURUMU, YÜKSEKÇE BİR YERDEKİ GÜZEL BİR BAHÇENİN DURUMU GİBİDİR Kİ, BOL YAĞMUR ALINCA İKİ KAT ÜRÜN VERİR. BOL YAĞMUR ALMASA BİLE ONA ÇİSELEME YETER. ALLAH, YAPTIKLARINIZI HAKKIYLA GÖRENDİR. “ (BAKARA 265) Kur’an Hz. Âdem’in topraktan balçıktan yaratıldığını söylediğine göre, demek ki Hz. Âdem ve eşi hatta ayetlerde geçen İblisin çıkartıldığı yer dünya üzerinde ama başka bir boyutta oldukları ve O boyutun bu dünyada bizlerin yaşadığı boyutla arasında bir engel olduğu ve görülemediği, hatta yaşam şekillerinin de çok farklı olduğu anlaşılıyor. YANİ HZ. ÂDEM, EŞİ VE İBLİS BİZLERİN BİLDİĞİ CENNETTEN DEĞİL, YARADILIŞ ÖZÜ BU DÜNYA İLE BAĞLANTILI OLAN BAŞKA BİR BOYUTTAN DÜNYAYA İNDİRİLDİĞİ ANLAŞILIYOR. Cennet kelimesi saklı ve özenilerek yaratılmış, BAHÇE anlamında kullanılıyor. Değerli dostlarım, kim bilir daha bizlere açıklanmayan, hatta şu anda hafızamızın bile alamayacağı hangi gezegenlerde, Allah’ın yarattığı kulları var. Çünkü keşfedemediğimiz evrende dünyamız adeta bir nokta gibi kalıyor. Bu gezegenlerde bile farklı boyutlar ve evrenler mutlaka vardır, zamanla belki bunları keşfetmeye Allah izin verebilir. Bu makalemde yazdıklarım benim ayetler üzerinde düşündüğümde ve günümüz bilimsel bilgilerle karşılaştırdığım da benim anladıklarımdır, yalnız beni bağlar. Sizlere düşen yazdıklarımı yine Kur’an ışığında değerlendirmek olmalıdır. KUR’AN SONU GELMEYEN BİR IŞIK VE DERYA GİBİDİR. Onun ışığıyla aydınlanan, onun rahmetinden de faydalanacak ve ufku genişleyecektir. Dilerim cümlemiz Kur’an mayasıyla mayalanan, batıldan ve hurafeden uzak Allah’ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  8. Bizler Kur’an'dan uzak, kendimize öyle bir din yarattık ki, bu yanlış inançla eğer Allah'ın huzuruna çıkarsak, inanın hesabını veremeyenlerin safında buluruz kendimizi. İslam toplumunda Kur’an ne yazık ki ikinci plana itilerek, adeta devre dışı kaldı. DAHA AÇIKÇASI KUR’AN'IN İSLAM DİNİNDE ADI KALDI, ama Kur’an yani Allah'ın vahyi açıklanmamış, detaysız herkesin anlayamayacağı bir kitap ilan edilip, Kur’an asıldır ama diyerek, bakın Allah'ın kitabına karşı nasıl bir tavır aldık ve Yüce Rabbimizin dinine nasıl bir gözle bakarak, paralel dinler yarattık. “KUR’AN ASILDIR, SÜNNET USUL. USUL OLMADAN VÜSUL OLMAZ. HZ. PEYGAMBERİ DEVRE DIŞI BIRAKAN, KENDİNİ ONUN YERİNE YERLEŞTİRİR. SONUÇ SAHTE DİNDİR.” Çok üzgünüm ama bu inancı tek cümleyle anlatmak gerekirse, KUR'AN TEK BAŞINA BİR MÜSLÜMANA, HİÇ BİR ŞEY İFADE ETMEZ DİYORLAR. Sizce bundan daha büyük şirk olur mu? İsterseniz günümüz İslam anlayışının, bu düşünce ve inançtan yola çıkarak, farkında bile olmadıkları şirkin batağına, nasıl battıklarını anlamaya çalışalım. Kur’an asıl olandır diyorlar ama O asıl olan Kur’an'ın, Allah'ın Resulünün sünneti, rivayet hadisleri yani onun USULÜ olmadan, Kur'an'ın anlaşılamayacağı iddia ediliyor. ASIL OLAN ALLAH KATINDAN GELİYORSA, NASIL OLURDA BEŞERİ BİR AÇIKLAMAYA, USULE MUHTAÇ OLUR KUR'AN. ALLAH GÖNDERDİĞİ ASLIN, USULÜNÜDE GÖNDERMEDEN , NASIL KULLARINA MESAJINI, TEBLİĞİNİ ULAŞTIRACAK VE TÜM KULLARINI SORUMLU TUTACAK? HATIRLAYINIZ ALLAH BİZLERİ, KUR'AN'DAN HESABA ÇEKECEKTİ. USULÜNÜN AÇIKLANMADIĞI BİR ASIL KİTAP OLURMU? BUNUDA MI AKIL EDEMİYORUZ? BU KADAR MI GÖZLERİMİZ KÖR OLDU, GÖNÜLLER TAŞ KESTİ. BU DÜŞÜNCE VE İNANÇ, RİVAYET EDİLEN HADİSLER OLMADAN KUR’AN'IN BİR ANLAMI OLMAZ, DEME CESARETİNİ GÖSTERİYOR. Allah bu zihniyete akıl fikir versin. Peki, buradaki USUL kelimesinin anlamı nedir? Usul kelimesi bir amaca erişmek için, izlenen düzenli yol, yöntem anlamındadır. Hani deriz ya, bir işi usulüne göre yapacaksın diye. Sizce Allah Kur’an'ı usulüne göre, detaylı ve açık bir anlatımla göndermemiş olabilir mi? Kur’an'ı usulüne göre açıklayan, anlaşılır yaşanacak hale getiren Allah değil de Resulü müydü? Kur’an'ı bir kez anlayarak ve düşünerek okuyan bir Müslüman, Kur’an'a Allah'ın kitabına yapılan bu iftirayı asla kabul etmez. Birde hiç korkmadan, usul olmadan, vusul olmaz diyorlar. Yani usul kelimesiyle önce izlenecek yol yöntemi bileceksiniz ama bu Kur’an'da yoktur, daha sonrada VUSULA ereceksiniz yani doğru sonuca ulaşacaksınız diyebiliyorlar. BİR BAŞKA DEYİŞLE HAŞA ALLAH'IN KİTABI TEK BAŞINA, RESULÜN HADİSLERİ/SÜNNETİ OLMADAN, BİZLERİ VUSULE ERDİREMEZ, YANİ DOĞRU SONUCA ULAŞTIRAMAZ, DEME GAFLETİNE DÜŞÜYORLAR. BUNLARI SÖYLEMEK, DÜŞÜNMEK KUR’AN'A ŞİRK KOŞMAKTIR. KUR’AN'A YAPILABİLECEK EN BÜYÜK SAYGISIZLIKTIR. AYRICA ALLAH'IN ELÇİSİNE İFTİRA ATARAK, KENDİ NEFSİMİZCE SAHTE DİNLER YARATMAKTIR. BUGÜN YAŞANAN İSLAM'IN MEZHEPLERE, CEMAATLERE, TARİKATLARA BÖLÜNMESİNİN DE TEK NEDENİ, BU YANLIŞ İNANCIN PEŞİ SIRA GİTMEKTİR. Hiç düşünemiyor muyuz, doğruluğundan asla emin olamayacağımız rivayetler, nasıl olurda Kur'an'ın açıklanmasına muhtaç olur. Allah Kur’an'ı açıklamak, bizim görevimizdir diyor. Yani sizlere indirdiğimiz dinin yol ve yöntemini, hangi usulle İslam'ı yaşamamız gerektiğini ve böylece Vusule ereceğimizi, bizlere her şeyden nice örnekler vererek açıkladığını, birçok ayetinde biz iman eden Müslümanlara iletiyor. Allah İman ettim demekle her şeyin bitmediğini, bir Müslüman'ın gerçek iman edenlerden olabilmesi için batıl ve hurafelerden uzak, YALNIZ KUR’AN'IN İPİNE SARILMASI GEREKTİĞİ UYARISINI YAPIYOR. Tekrar etmek istiyorum Allah usulünü açıkça bildirmediği rehber bir kitap gönderip, daha sonrada o kitaptan hesap sorar mı kullarına? Bu düşünce ve fikirlere ancak Kur’an'ı anladığı dilden hiç okumamış ve aklını zerre kadar kullanmamış olanlar inanır. Hatırlatırım Allah'ın Resulü ÜMMİYDİ. Yani daha önce dini konularda hiçbir bilgisi yoktu, çünkü Kitap Ehline tabi değildi. DİN ADINA NE ÖĞRENDİYSE, ALLAH'IN KİTABINDAN/VAHYİNDEN ÖĞRENDİ. Bunu da Kur’an'dan çok açık anlıyoruz. Allah İslam'ın yolunu, usulünü, yöntemini doğru öğrenip, vusule erebilmemiz için, Kur’an'ı okumaya başlamadan önce, yapmamız gereken çok önemli bir konuda, Nahl suresi 98. ayetinde bizleri uyarıyor ve şöyle ikaz ediyor. KUR’AN'I OKUMAYA BAŞLADAN ÖNCE, KOVULMUŞ ŞEYTANDAN, ONUN BATIL VE HURAFE VESVESELERİNDEN KENDİNİZİ ÖNCE SIYIRIN, UZAKLAŞIN, YALNIZ ALLAH’A ONUN KİTABINA GÜVENEREK, ALLAH'A SIĞINARAK KUR’AN'I DÜŞÜNEREK OKUMAYA BAŞLAYIN DİYOR. Ama bizlere öyle uydurulmuş bir dini Allah'ın dini diye öğrettiler ki, şimdide hangisinin HAK, hangisinin BATIL olduğunu anlayamıyoruz. Çünkü biz Müslümanların Kur’an ile bağını kestiler ve Allah'ın gerçekleri ile buluşmamızı engellediler. Furkan suresi 30. ayetinde Resulün mahşer günü söyleyeceği ne yazık ki gerçek oldu. "Resul der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün terk ettiler." ALLAH'IN KANUNLARINI, KENDİ BATIL USULLERİ İLE TOPLUMA ANLATTILAR, ALLAH'IN USULÜNÜ, SÜNNETİNİ BİZDEN GİZLEDİLER. BÖYLE OLUNCADA VUSULE VARMAMIZ, YANİ DOĞRU BİR SONUCA ERİŞMEMİZ, ASLA MÜMKÜN OLAMIYOR. DİLERİM BİR GÜN BATIL VE HURAFELERDEN UZAK, ALLAH'IN HAK YOLU İLE BULUŞAN, YALNIZ KUR’AN'IN İPİNE SARILARAK, KUR’AN'IN AÇIKLADIĞI, DETAY VERDİĞİ VE ONUN USULÜNE GÖRE YAŞAYIP, VUSULE EREN, ALLAH'IN AZINLIK HALİS KULLARINDAN OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  9. Bizlere İslam’ı anlattığını zanneden, bazı ruhban cübbesi giymiş kişiler ne yazık ki Allah’ın bazı ayetlerini gizliyor, anlamlarını değiştiriyorlar ki anlattıkları rivayet, batıl hurafe inançlarını sürdürebilsinler. Eğer bizler Kur’an’ı anlayarak ve üzerinde dikkatle düşünerek okursak, yani bizlere düşeni yapar dersimizi Kur’an’dan çalışırsak, bu tuzağa düşmeyiz. Elbette bu uyarım, her dini anlatan kişilere değil. Eğer dini anlatanlar sizi kendilerine ya da mensup oldukları cemaate, tarikata davet ediyorlarsa onlardan lütfen uzak durun. Ama sizi Allah’a onun kitabına davet ediyorsa, böyle kişileri dinleyin ama yine de tedbiri elden bırakmayın, buna bende dâhilim. Mutlaka söylenenleri Kur’an süzgecinden geçirin, Kur’an onay veriyorsa bu kişi doğru söylüyor diyebilirsiniz. BU TİTİZLİĞİ GÖSTERMEZSENİZ, İNANIN MUTLAKA ALLAH İLE ALDATANLARIN TUZAĞINA DÜŞERSİNİZ. Bu makalemde sizleri Enbiya suresi 73. Ayet üzerinde, düşünmeye davet edeceğim. Bu ayet öne sürülerek, Allah bazı kişileri biz sizlere doğru yolu gösterecek önderler yaptık, siz onları izleyin diye örnek gösteriyorlar. Önce ayeti yazalım bakalım doğrumu söylüyorlar, yoksa Kur’an ile buluşamayanları, Kur’an’dan daha da mı uzaklaştırmaya çalışıyorlar. “EMRİMİZLE ONLARI DOĞRU YOLU GÖSTEREN ÖNDERLER YAPTIK. ONLARA VAHİY İLE HAYIRLI İŞLER YAPMAYI, SALÂT-I İKAME ETMEYİ VE ZEKÂT-I VERMEYİ EMRETTİK! ONLAR YASALARIMIZA UYARAK, BİZE KULLUK EDEN KİMSELERDİ.” (Enbiya 73) Bu ayette Allah’ın bahsettiği önderler, sizce kimlerdir? Bu sözleri her zaman yaptıkları gibi bağlamından koparıp, kendi çıkarlarına kullanabilmek için, bakın Allah doğru yolu gösteren, bazı kullarını önderler olarak görevlendirmiş, demek ki Veliler edinip ardı sıra gitmeliyiz diyebiliyorlar. Ayette bahsedilenler VELİ, ÂLİM insanlar olabilir mi? Yani Allah size doğru yolu gösterecek Veli kişiler gönderdik, onları arayın bulun demiş olabilir mi gerçekten? Eğer buna inanıyorsak, inanın Kur’an’ın tamamına ters düşen bir inanç yaşıyoruz demektir. Hatırlatırım Allah, sakın kendinize Veliler edinip ardı sıra gitmeyin, güvenilecek VELİNİZ yalnız benim demiyor muydu? Demek ki bizler eğer Kur’an’dan nasiplenmediysek, bizlere ne anlatılırsa onu kabul etmek zorunda kalabiliriz ki, buda bizleri ŞİRK batağına saplanmamıza neden olur. Bu ayetiyle Allah bizlere çok önemli bir konuya açıklık getiriyor. Benim kontrolümde olmayan din adına hiç kimseye güvenmeyin. Ben sizlere belirli zamanlarda sizleri doğru yolu gösterecek, Elçiler göndereceğim diyor. Çünkü bu Elçiler Allah’ın kontrolündeydi de ondan. Onun için Allah benden başka güvenilecek VELİLER edinmeyin, birde sizlere gönderdiğim Elçilerime, onlarla gönderdiği kitaba güvenin diye birçok ayetinde uyarıyor. Bu ayetin öncesi ve sonrasında bahsedilenleri okuduğunuzda, Allah’ın kimleri kast ettiği zaten çok açık hemen anlaşılıyor. Bahsedilenlerin tamamı Allah’ın kullarını uyarmak için gönderdiği Resuller/Elçiler olduğunu anlıyoruz. Örneğin Hz. İbrahim den tutun, Hz. Lut, İshak, Yakup gibi Allah’ın görev verdiği Elçilerden örnek veriliyor. Demek ki Allah kullarını doğru yola iletmesi için Resuller/Elçiler göndermiş ayetten çok açık bunu anlıyoruz. Zaten Resullerinden başkası olamazdı, çünkü ayetin devamında ONLARA VAHİY ile emirler verdik diyor. Çok önemli bir konuda da bilgi veriyor, gönderdiğimiz önder Resullerimiz YASALARIMIZA YANİ ONLARA İNDİRDİĞİMİZ VAHYE UYARAK, BİZE KULLUK EDİYORLARDI DİYOR. Hatırlatırım onlarda benim gibi, dinde hükümler koyabilirdi demiyor, tam tersine onlarda VAHYE uydular diyor. YİNE AYETTE ÇOK ÖNEMLİ BİR KONUYA AÇIKLIK GETİRİYOR. ALLAH KULLARINA GÖNDERDİĞİ ELÇİLERİNİ ÖNDERLER OLARAK, O GÜNKÜ TOPLUMA GÖNDERDİK DİYOR. Önder, aldığı emir gereği hareket eden lidere denir. Bakın Allah size VELİ olarak Elçilerimi gönderdim demiyor, özellikle önder diyor. Çünkü önderlik yaşadığı dönemle sınırlıdır. Vefatından sonra bu görev sona erer ama önderin görevi gereği yaptığı önderlik bilgileri, sonsuza kadar BAKİDİR KALICIDIR. Onun için Allah Elçimin görevi, SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR diye, bizlere apaçık ayetinde bildiriyor. Özellikle tekrar etmek istiyorum, çünkü bu konu çok önemli. Ayet çok açık şunu anlatıyor, ders alabilene ne mutlu. Bizler kullarımızı doğru yola iletecek önderleri belirli zamanlarda Elçi olarak gönderdik ve onlar yalnız bizim vahyimizi tebliğ edip, bizim emrettiğimizi hayatlarına geçirdiler diyor. Ne yazık ki bizler, Allah’ın bunca uyarı ve ikazlarını görmezden gelerek, Kur’an’ın onlarca ayetini saklayarak, gizleyerek Allah’ın Elçilerini de Allah’ın hüküm ortağı yaparak, kendimize adeta farklı bir din yarattık. Değerli dostlarım, lütfen Kur’an’ın ipi dışında kendimize başka ipler edinmeyelim. O ipler bizi Allah’a değil, şeytanlaşmış insanların tuzağına götürür. Lütfen Allah’ın Resullerinin de bizler gibi bir insan olduğunu, hatta onlarında hata yapabileceğini unutmayalım. Allah kendi hükmüne hiç kimseyi ortak etmeyeceğine apaçık hükmediyorsa Kur’an’da, bizler Allah’ın Resulünü Allah’ın dinine ortak etmeye çalışmayalım, inanın bu yanlışımız bizi ebedi cehennemlik yapabilir. Bakın Allah’ın Resulü yalnız nereye uymuş hangi kitapla uyarmış ve Allah Resulünün yetkisini ve görev tanımını bizlere nasıl bildiriyor. Zerre kadar Kur’an ile düşünen, aklını kullanan şeytanlaşmış insanların tuzağına asla düşmez. “SİZ, HADDİ AŞAN KİMSELER OLDUNUZ DİYE, SİZİ KUR’AN’LA UYARMAKTAN VAZ MI GEÇELİM?” (Zuhruf 5) “BU KUR’AN BANA VAHYOLUNDU Kİ, ONUNLA SİZİ VE ULAŞTIĞI HERKESİ UYARAYIM.” (Enam 19) “ALLAH’TAN DAHA İYİ, KANUN KOYUCU OLABİLİR Mİ?” (Maide 50) “BEN SADECE BANA VAHYEDİLENE UYARIM. BEN SADECE APAÇIK BİR UYARICIYIM.” (Ahkaf 9 ) “RASULE DÜŞEN, APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) “BİZ RASULLERİ, SADECE MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ.” (Kehf 56) “SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) Dilerim Kur’an gerçekleri ile buluşan, Allah’ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  10. Değerli dostlarım sizlere bir soru sorsam ve desem ki, siz hiç Allah’ı hayal ettiniz mi? Allah sizce nasıl bir varlık? Biraz düşündüğümüzde, soruyu bile sorarken, yanlış sordum. ALLAH VARLIK MI? Bunu bilerek özellikle yazdım. Eğer varlık dersek haşa, Allah’ı kendimizle eş tutmuş oluruz. Bu hatayı çok yapıyoruz ve Allah’ın hükmüne Resulünü ortak etmekten çekinmiyoruz. Yaratılmış bir varlıkla, tarifini bile yapamadığımız bir gücün hükmünü, nasıl bir arada düşünürüz, lütfen çok değil biraz aklımızı kullanalım. Çünkü bu dünyada bizlerde birer varlığız ve bizleri de yaratan Allah. Demek ki Allah varlık değil. Varlık dememiz için onu da birisi yaratması gerekir. Ama Allah ne doğmuş nede doğrulmuştur diyor. Kendisine ne uyku gelir nede uyuklama diye kendisini tanıtırken bilgiler veriyor. Bir başka deyişle söylemek gerekirse, evrende var olan her şey varlıktır diyebiliriz. Evreni Allah ben yarattım diyor, bu durumda yüce Rabbimizi de kimse yaratmadıysa, O nu nasıl tanımlayacağız? EĞER BİZLER ALLAH’I KUR’AN’DAN TANIMAYA ÇALIŞMAZSAK, TARİFİNİ BİLE YAPAMADIĞIMIZ, HATTA HAYALİNİ BİLE KURAMADIĞIMIZ O YÜCE GÜCÜN YETKİLERİNİ, SIFATLARINI ONUN YARATTIĞI ACİZ KULLARINA VERME HATASINA ÇOK RAHAT DÜŞERİZ. Bizleri yaratan Rabbimizi, birlikte hayal etmeye devam edelim. Ne yazık ki Kitap Ehli de biz Müslümanlarda hala kafamızda Allah’ı doğru canlandıramadık, çünkü onun vasıflarını doğru anlayamadığımız için, O’nun yüceliğini de tasavvur edemedik. BUNUN NEDENİ KUR’AN’IN ÖZÜNÜ, HALA KALBİMİZE YERLEŞTİREMEDİK TE ONDAN. Bizler Allah’ın yarattığı kâinatı keşfedebildik mi? Ya da bizler insan olarak kendimizi, bu günün ilmiyle tüm özelliklerimizin farkında mıyız? Ne yazık ki hayır. Bizler insan olarak daha ne kendimizi tam olarak keşfedebildik, nede kâinatın gözle ya da teleskopla gördüklerimiz ya da yakın gezegenler dışında, hiçbir keşfimiz yok. Küçük bir örnek. Televizyonu düşünün, binlerce kilometre uzakta konuşan kişiyi, birkaç saniye içinde bizler canlı televizyonda görebiliyoruz. Hadi bunu hayal edin isterseniz önce, nasıl oluyor diye? Bunu dahi bilimsel bazı açıklamaların dışında, doğru dürüst hayal edemiyorsak, BU İLMİ YARATAN ALLAH’I NASIL HAYAL EDEBİLELİM. Bu durumda tüm bunları yaratan Allah’ı da, tam olarak tahmin edip hayal edebilmemiz mümkün olmayacaktır, onun için Allah kendisinden çok fazla bahsetmez Kur’an’da. Kitap Ehlinin de Rabbimizi hiç hayal edemediği gibi, hayallerinde yarattıkları Allah, inanın yaşadığımız yanlış inancı çok açık gösteriyor. Avrupa ülkelerini gezerken, ibadet yeri olarak yapılan devasa gösterişli katedral ve kiliselerini, gezme imkânı bulmuştum. Bu kiliselerin iki tanesinde yüksek tavan bölmesine, nasıl bir resim yapmışlar biliyor musunuz? Başta sakallı yaşlı sevimli bir ihtiyar resmi ki haşa bunu Allah’ı tasvir için yapmışlar, yanında Meryem anamız ve Hz. İsa’nın resmi. Hristiyanlarca Allah’ın ailesinin tasviri. İste Hristiyanların Allah’ı nasıl hayal ettiklerine, üzücü bir örnek. Belki kiliselerin çoğunda yok ama papalık ya da bunların merkezleri, demek ki aynı inançta ki buna izin vermişler. Değerli dostlarım sizler Rabbimizi nasıl hayal ediyorsunuz? Biliyorum edemiyoruz diyeceksiniz. Gerçekten de GÜCÜNÜ BİLE TASAVVUR EDEMİYORSAK, BİZLERİN BU AKLIMIZLA O YARATICI GÜCÜ HAYAL BİLE ETMEMİZ MÜMKÜN OLAMAZ. Peki, Kur’an’da bu konuda hiç bilgi yok mu? Gelin birlikte Rabbimiz kendisi hakkında nasıl bilgiler vermiş ona bakalım. Bakara suresi 255. Ayetinde bakın Rabbimiz kendisini bizlere tanıtırken nasıl bilgiler veriyor. “ALLAH, O’NDAN BAŞKA İLAH YOKTUR; DİRİDİR, HER ŞEYİN VARLIĞI O’NA BAĞLI VE DAYALIDIR. NE UYKUSU GELİR NE DE UYUR. GÖKLERDE VE YERDE NE VARSA HEPSİ O’NUNDUR.” Sanırım bizleri yaratan Rabbimizin bu özelliğini bile bizler hayal edemiyoruz, birde ezeli ve ebedi oluşunu nasıl hayalimizde canlandıralım böyle bir örnek yok. Şu bir gerçek ki Allah’ın yarattıklarını bile, hayal etmekte zorlanıyoruz. Düşünün lütfen her şey ona bağlı, kesinlikle uyumuyormuş. Gördüğümüz ve göremediğimiz tüm âlemi yaratan bir güçten bahsediyoruz. Kur’an’ın diğer ayetlerine baktığınızda düşünebildiğimiz ve gördüğümüz her şeyi yaratan bir yaratıcıyı bizlerin gerçekten hayal etmesi mümkün değil. Rabbimizin bu ve benzeri güçlerini sizler Kur’an’da okumuşsunuzdur onları yazmayacağım. Ama sizlere hatırlatmak istediğim, çok önemli bir örnek var. Mutlaka hatırlayacaksınız, Hz. Musa’nın Allah ile konuşması ile ilgili bir ayet vardır. Burada Hz. Musa bizler gibi Allah’ı hayal edemediği için, nefsinin etkisinde kalıp, Rabbimiz inanıyorum sana ama senide görmek isterim dediğinde, Allah ona ne demişti hatırlayalım, Araf suresi 143. Ayetinde: “RABBİM! BANA KENDİNİ GÖSTER DE SENİ GÖREYİM!” DEMİŞTİ. (ALLAH) “SEN BENİ ASLA GÖREMEYECEKSİN. FAKAT ŞU DAĞA BAK; YERİNDE DURABİLİRSE SEN DE BENİ GÖREBİLECEKSİN!” DEMİŞTİ. RABBİ DAĞA TECELLİ EDİNCE ONU PARAMPARÇA ETMİŞ, MUSA DA BAYGIN DÜŞMÜŞTÜ. AYILINCA ŞÖYLE DEMİŞTİ: “SEN YÜCESİN; SANA YÖNELDİM VE BEN İNANANLARIN ÖNCÜSÜYÜM.” Aslında Allah bu ayetiyle belki Hz. Musa’ya çok önemli bir gerçeği gösterip, kendisini tanıtmıştı ama çok daha önemlisi bizlerde, yaratıcımızı bu örnekle daha iyi tanıdık. Bu ayeti okudunuz, siz bu örnekten nasıl bir kıssadan hisse çıkartıp, Allah hakkında bilgi aldınız? Demek ki bizleri ve kâinatı yaratan, bizlerin hayal edemeyeceğimiz özelliklere sahip Allah’ı hayal ederken, şunları bu örneğe göre söylememiz sanırım yanlış olmasa gerek. BİZLERİ YARATAN ALLAH, GÖZLERİMİZİN GÖREMEYECEĞİ GÜÇTE BİR ENERJİ, HAYAL EDEMEYECEĞİMİZ BİR GÜÇ DİYEBİLİRİZ. Bunun dışında belki birçok şey daha söyleyebiliriz, ama bizleri ve kâinatı yaratan bu yaratıcıyı gerçekten tarif etmemiz mümkün görülmüyor. Neden tarif edemiyoruz biliyor musunuz? Çünkü gördüğümüz ve hayalimizde canlandıramadığımız hiçbir örneği, benzeri yok ki hayalimizde canlandırabilelim. Ne yazık ki bizler, Kur’an gerçeklerinden uzak öyle bir din yarattık ki kendimize, Kur’an’a iman ettiğimizi söyleyen biz Müslümanların bir kısmı, Kur’an’da asla bahsedilmeyen MİRAÇ ta, Hz. Muhammed’in Allah’ın yüzünü gördüğüne bile inandırılmış ve bakın neler söylenmiş. “PEYGAMBERİMİZ (ASM) MİRACTA CENAB-I HAKK’I BİZZAT BAŞ GÖZÜ İLE GÖRMÜŞTÜR.” Sanırım yaşadığımız İslam ile Allah’ın indirdiği İslam arasında, dağlar kadar fark var. Allah Resulünden örnek verip, beni göremezsiniz dediği halde, Kur’an’dan habersiz nasıl masallara, rivayetlere inanmakta bir sakınca görmüyoruz. BUNUN NEDENİ DİNİMİZİ ALLAH’I VE RESULÜNÜ KUR’AN’DAN ZERRE KADAR TANIMADIĞIMIZDAN KAYNAKLANIYOR. Eğer Allah’ın Resulünün de dinde hükümler koyabileceğine inanıyorsak, Allah’ın dinine Resulünü de ortak etmiş oluruz ki, tarifini bile yapamadığımız O güç ile onun yarattığı aciz bir kulunu adeta eş tutmuş oluruz. BUNU LÜTFEN UNUTMAYALIM VE BU HATAYA DÜŞMEYELİM İNANIN AFFEDİLMEZ BİR ŞİRK İÇİNDE OLURUZ. Bizleri yaratan Rabbimizi, hayallerimizde canlandıramayacağımız kadar yüce olmasının nedenlerini düşünmediğimiz için, O dar ve sınırlı beyinlerimizde Allah’ı kendi aciz düşüncelerimizde, ne yazık ki şekillendirmek daha çok işimize gelmiş, tıpkı Kitap ehlinin yaptığı yanlışlar gibi. Bizlerin en büyük hatası, İslam’ı yaşarken, HAYALLERİMİZE BİLE SIĞMAYAN O EŞSİZ GÜCÜN HÜKMÜNE ŞÜPHE DUYMADAN TABİ OLMAYIP, ONUN YARATTIĞI ACİZ KULLARININ HÜKÜMLERİ İLE ANCAK ALLAH’IN DİNİNİ YAŞAYABİLECEĞİMİZE İNANDIRILDIK. Sizce hayallerimize bile sığmayan bir güç olan Allah, kendi dinini yarattığı kullarına, sorumlu tuttuğu Kur’an’da anlatamamış, izah edememiş olabilir mi? Lütfen Allah aşkına, kendimize gelelim ve ne dediğimize, nelere inandığımıza dikkat edelim. O tarifsiz güç Allah, bizlere yalnız Kur’an’a sarılın, çünkü yemin olsun ki bu kitabı, hiç kimseye muhtaç olmayasınız diye KOLAYLAŞTIRDIK nice örneklerle AÇIKLADIK, çünkü Allah hükmüne hiç kimseyi ortak etmez diyor, bizler ise Allah’ın bu uyarılarını duymazdan gelip tam tersine inanıp, Kur’an’ı herkes anlayamaz, onu Veli insanlar anlar, Resulünün de Allah’ın vermediği hükümleri verme yetkisi vardır diyebiliyoruz. Dilerim yalnız Allah’ın vahyi ile buluşan ve Kur’an gerçeklerini hayatına geçiren, batıldan ve hurafeden uzak yalnız Allah’ın ipi Kur’an’a sarılan, ALLAH’IN AZINLIK HALİS KULLARI ARASINDA OLURUZ. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  11. Bu makalemde sizlerin, üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim konu, ALLAH İLE KULU ARASINA GİRİLİR Mİ sorusu üzerine olacak. Önce şunu söylemek isterim, Allah ile kulu arasında bir boşluk ara olduğuna inanıyorsanız, bu soruya vereceğiniz cevabınız elbette farklı olacaktır. Allah size şah damarından daha yakınım diyor ayetinde. Allah’ın kişi ile kalbi arasına gireceğini söylüyorsa, sizce Allah ile kulu arasına hiç kimse girebilir mi? Çünkü günümüzde yaşadığımız İslam inancına göre, Müslümanların yalnız tek başına İslam’ı Kur’an’dan yaşamalarının mümkün olmadığı, mutlaka bir bilge VELİ kişi ya da bir mezhebe tabi olmamız gerektiği, İslam’ı da bu kaynaklardan kişilerden ancak doğru öğrenirsek, yaşayabileceğimiz anlatılır. Sizce bu doğru olabilir mi, İslam dininde RUHBAN sınıfı varmı ki, böyle bir yola başvuralım. Doğru olsaydı, dinde böyle bölünmez ve de birbirimizle savaşmaz düşman olmazdık. Ayrıca Allah ile kulu arasına birilerini sokabiliyor olsaydık, bizler ne Kur’an’dan sorumlu olurduk, nede yaptığımız yanlışlardan. ARACI OLAN SORUMLU OLURDU. Buda bu dünyada bizlerin, imtihan olduğu gerçeğine asla uygun düşmez. Bu konuyu Kur’an’dan anlamaya çalışmadan önce mezheplerin, cemaat ve tarikat eksenli İslam’ı yaşayanların, bu konuda söylediklerine inandıklarına önce bakalım. “HAZRETİ PEYGAMBER (SAV.) HAYATTAYKEN SAHABELER DİNLERİNİ ONDAN ÖĞRENİYORLARDI. VEFATINDAN SONRA DA YAŞADIKLARI OLAYLAR KARŞISINDA NASIL DAVRANACAKLARINI, EĞER SAĞLIĞINDA KENDİLERİ ALLAH RESULÜNDEN ÖĞRENMEMİŞLERSE, ONDAN ÖĞRENMİŞ BİRİNİ BULUP ONA SORABİLİYORLARDI. DOLAYISI İLE BİLGİYE ULAŞMAK KOLAYDI. ZAMANLA SAHABELER AHİRETE GÖÇTÜKÇE, BİLGİYİ KAYNAĞINDAN ALANLARIN SAYISI AZALDI VE BU BİLGİLERİN BİR ARAYA TOPLANMASI İHTİYACI ORTAYA ÇIKTI. BİR ARAYA TOPLANAN BU BİLGİLERİN SINIFLANIP DİSİPLİNE EDİLMESİYLE, DE İSLAMÎ İLİMLER ŞEKİLLENDİ. BU İLİMLER ASLINDA HER MÜSLÜMANIN BİLMESİ VE HAYATINA UYGULAMASI GEREKEN BİLGİLERKEN, GÜNÜMÜZDE MAALESEF HİÇ İLMİHAL GÖRMEMİŞ PEK ÇOK MÜSLÜMANLAR MEVCUTTUR. İŞTE, GÜNÜMÜZDE “ALLAH İLE KUL ARASINA GİRİLMEZ!” SÖZÜNÜ KULLANAN PEK ÇOKLARININ HEDEFLEDİĞİ DE TAM OLARAK BUDUR. MÜSLÜMANLAR DİNLERİNİ ÖĞRENEMESİNLER, YAŞAYAMASINLAR. SONRA DA HZ. ÖMER’İN İKAZ ETTİĞİ GİBİ, “YAŞADIKLARINI DİN ZANNETSİNLER.” EVET, ALLAH İLE KUL ARASINA GİRİLMEZ. AMA BUNUN İÇİN KULUN KENDİNİ, RABBİNİ VE DİNİNİ BİLMESİ GEREKİR. DİNİNİ BİLMEYEN KİŞİ RABBİYLE NASIL MUHATAP OLACAK? (EVET, ALLAH İLE KUL ARASINA GİRİLMEZ. AMA BU SÖZ İNSANIN İSLAMİYET’İ ÖĞRENME SAFHASI İÇİN GEÇERLİ DEĞİLDİR. ÇÜNKÜ KİŞİ DİNİNİ İLLÂ Kİ BİR ARACIDAN ÖĞRENECEK VE RABBİYLE BAĞINI BUNA GÖRE KURACAKTIR.” Allah’ın Resulünün döneminde yaşayanların işi bize göre elbette daha kolay. Ellerinde hem Kur’an vardı hem de Allah’ın kontrolünde, Resulü vardı sormak istediklerini ona sorabiliyorlardı. Peki, Allah’ın Resulü şimdi aramızda yok ama Allah’ın korumasındaki Kur’an elimizde sapasağlam var. Bu durumda ne yapmalıyız? Onların söylediği gibi, Resule en yakın sahabeler bu eksikliği, tehlikeyi görüp yazıya geçirdiği ve bizlere ulaştırdığı kaynaklar, hadisler var mı? KESİNLİKLE YOK. ÇÜNKÜ ALLAH’IN RESULÜ KENDİ SÖZLERİNİ ÖZELLİKLE YAZDIRMADIĞI İÇİN, ONLARDA RESULÜN VEFATINDAN SONRA, ASLA KUR’AN DIŞI HİÇ BİR BİLGİYİ YAZIYA GEÇİRMEMİŞLERDİ. Hatta dört halife döneminde de Resule ait olduğu iddia edilen hiçbir hadis kayda alınmamıştır. Gerekli olsaydı bunu yapmazlar mıydı? İlginç olan bu rivayetlerin toplanması ile İSLAMİ İLİMLERİN ŞEKİLLENDİRİLDİĞİ ANLATILIYOR. Lütfen Allah’ın İlmi Kur’an ile rivayetleri bir tutmayalım, ateşin azabından asla kurtulamayız. Günümüze ulaşan ve her ne hikmetse sayısı gittikçe artan ve Resule ait olduğu iddia edilen hadislerin tamamı, Resulün vefatından yaklaşık 200-250 yıl sonra, insanların büyüklerinin anlattıklarından, akıllarında ne kaldıysa onları yazıya geçirerek bizlere ulaştığı anlatılır. ALLAH AŞKINA SİZLERE SORUYORUM, BÖYLE BİLGİLERLE ALLAH'IN DİNİ YAŞANIR MI? Madem bizler yalnız Kur’an ile İslam’ı yaşayamayacağız, Resul neden bizlerin ihtiyacı olan sözleri/hadisleri yazıya Kur’an ile birlikte geçirmedi diye neden sormuyoruz? Yoksa aramızda Allah’ın Resulünün görevini, tam ve eksiksiz yaptığına inanmayanlar mı var? Allah ayetinde uyarıyor ve SAKIN EMİN OLMADIĞIN BİLGİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN, BUNUN HESABINI SİZLERE SORARIM DEMİYOR MUYDU KUR’AN’DA? Kur’an öğretisinden korkan mezhepler, cemaat ve tarikatlar Müslümanları Kur’an’a değil, uydurdukları rivayetlere davet ederek, her Müslümanın bunları bilmesi gerektiğini söyleyebiliyorlar. Çok daha ilginci, hiç ilmihal yani Kur’an dışından detaylı dini bilgileri görmemiş, pek çok Müslümanın olduğunu söylemeleri. Devamında ise Allah ile kulu arasına elbette girilmez ama diyerek, bunu söyleyenlerin asıl amacının ne olduğunu bakın nasıl söylüyor; ”MÜSLÜMANLAR DİNLERİNİ ÖĞRENEMESİNLER, YAŞAYAMASINLAR. SONRA DA HZ. ÖMER’İN İKAZ ETTİĞİ GİBİ, “YAŞADIKLARINI DİN ZANNETSİNLER.” Hz. Ömer ve Resulün en yakınları, biliyorlardı ki İslam yalnız Kur’an ile yaşanır. Onun için ne Resulün sağlığında, nede Resul vefat ettikten sonra onun sözleri/hadisleri diye tek bir bilgi kaynak, sizlere Kur’an yeter diyerek bırakmamıştır. Eğer Kur’an’ın dışına çıkıyorsak, Allah’ın dinde bölünmeyin uyarısına kulak asmıyoruz demektir. Bu hatayı yaparak Allah’a inat, dinde bölünmekte zenginlik var diyorsak, yalnız Allah’ın ipi Kur’an’a sarılın diyen Rabbimize karşı yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyorsak, BİZLER YAŞADIĞIMIZI ALLAH’IN DİNİ ZANNEDEN, ŞİRK BATAĞINA BATMIŞ, ZALİMLERDEN OLMUŞUZ DEMEKTİR. Son bölümde ise Kur’an’dan habersiz bir inancın ürünü olarak, bakın neler söylüyorlar. ”EVET, ALLAH İLE KUL ARASINA GİRİLMEZ. AMA BUNUN İÇİN KULUN KENDİNİ, RABBİNİ VE DİNİNİ BİLMESİ GEREKİR” Çok doğru, bir insan önce kendisini, daha sonrada Allah’ı ve indirdiği dini İslam’ı bilmesi gerekir. Peki, bunu Resul aramızda olmadığına göre kimden öğreneceğiz? Bakın Allah ile kulun arasına girilemeyeceğini bilen bu kişiler, kelime oyunları ile toplumu bakın kendilerine nasıl davet ediyorlar. Şunu da hatırlatmak isterim Kur’an, kendilerine davet edenlere değil, Allah’a onun kitabına davet edenlere uymamız konusunda özellikle ayetinde uyarıyor. “EVET, ALLAH İLE KUL ARASINA GİRİLMEZ. AMA BU SÖZ İNSANIN İSLAMİYET’İ ÖĞRENME SAFHASI İÇİN GEÇERLİ DEĞİLDİR. ÇÜNKÜ KİŞİ DİNİNİ İLLÂ Kİ BİR ARACIDAN ÖĞRENECEK VE RABBİYLE BAĞINI BUNA GÖRE KURACAKTIR.” İşte bu tuzağa düşen din kardeşlerim ne yazık ki Allah ile asla buluşması mümkün olamıyor, çünkü sen anlayamazsın düşünemezsin mantığına inananlar, O mantıksızlığında kurbanı oluyorlar. Öğrendiğimiz yanlış bilgileri din zannettiğimiz için, Kuran’da göremediğimizde ne yazık ki Kur’an’ı yetersiz görüyoruz. Gerisini de sizler zaten biliyorsunuz. Sizlere şu soruyu özellikle, tekrar hatırlatmak istiyorum. İslam dininde ruhban sınıfı var mı? Allah böyle bir sınıf emretmiş mi? Asla emretmediğini söylediği gibi, Kitap Ehlinin düştüğü bu yanlışlardan örnekler verip bizlerin dikkatini çekmiştir. KUR’AN’A GÖRE İSLAM’I YAŞAMAK İÇİN AKLI BAŞINDA HİÇ KİMSENİN KUR’AN DIŞI BİLGİLERE, KİŞİLERE İHTİYACI YOKTUR. Eğer var diyorsanız Kur’an’ın yüzlerce ayetini inkâr ediyorsunuz demektir. Allah bizleri Kur’an’dan imtihan ettiğini, sorumlu olduğumuzu söylüyorsa, sizce anlayalım diye yemin ederek kolaylaştırdığı üstüne basa basa bizlere bildiriyorsa, aklı başında düşünen bir Müslümanın hala Kur'an'ı anlayamayacağını söylememiz doğru olur mu? Elbette her insan aynı kapasitede değildir, araştıracak soracak ama ilk muhatap olduğu kaynak mutlaka Kur'an olacak ki, yanlış ile doğruyu ayırabilsin. HAŞA ALLAH’IN ANLATAMADIĞINI BİZLERE, BİRİLERİ Mİ ANLATMAYA ÇALIŞIYOR? Allah bizlerin Kur'an'dan sorumlu olacağımıza ve yalnız Kur'an'ın ipine sarılmamıza hükmediyorsa, bizler yalnız Kur’an’dan Allah’ın dinini aracısız öğrenebilirmuşuz ki bu hükümleri veriyor. YANİ ALLAH İLE KULU ARASINA HİÇ BİR BEŞERİ KUL GİREMİYOR MUŞ. Fatiha suresi 5. Ayetinde bizler ne diyoruz Rabbimize karşı? “ANCAK SANA KULLUK EDER VE YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ.” Birkaç ayet daha hatırlayalım. “(ALLAH) “KORKMAYIN!” DEDİ, “ŞU KESİN Kİ BEN SİZİNLE BİRLİKTEYİM; HER ŞEYİ DUYUYOR VE GÖRÜYORUM.” (Taha 46) “YİNE BİLMEZ MİSİN Kİ GÖKLERİN VE YERİN MÜLKİYET VE HÜKÜMRANLIĞI YALNIZ ALLAH’INDIR. SİZİN İÇİN ALLAH’TAN BAŞKA NE BİR DOST NE DE YARDIMCI VARDIR.” (Bakara 107) Bakara 186: KULLARIM SANA BENİ SORDUKLARINDA BİLSİNLER Kİ ŞÜPHESİZ BEN YAKINIM, BANA DUA ETTİĞİNDE DUA EDENİN DİLEĞİNE KARŞILIK VERİRİM. ŞU HALDE BENİM DAVETİME GELSİNLER VE BANA İMAN ETSİNLER Kİ DOĞRU YOLU BULABİLSİNLER. (Kur’an yolu. Diyanet İşl.) Enfal 24: EY İMAN EDENLER! SİZE HAYAT VERECEK ŞEYLERE SİZİ ÇAĞIRDIĞI ZAMAN, ALLAH’A VE ELÇİSİNE (ÇAĞRISINA) CEVAP VERİN! BİLİN Kİ ALLAH, KİŞİ İLE KALBİ ARASINA GİRER VE SİZ ŞÜPHESİZ Kİ O’NUN HUZURUNDA TOPLANACAKSINIZ. (Mehmet Okuyan) Kaf 16: ANDOLSUN, İNSANI BİZ YARATTIK VE NEFSİNİN ONA VERDİĞİ VESVESEYİ DE BİZ BİLİRİZ. ÇÜNKÜ BİZ, ONA ŞAH DAMARINDAN DAHA YAKINIZ. (Diyanet meali) Bu ayetler Allah ile kulu arasına hiç kimsenin, Resulü dâhil giremeyeceğini çok açık bildiriyor. Allah ile kulu arasına girmeye çalışanlar, lütfen unutmayalım ALLAH İLE KULUNU AYIRMAK VE BÖYLECE İNSANLARI ALLAH’A DEĞİL, KENDİLERİNE KUL YAPMAK İSTEYENLERDİR. Söyleyecek anlatacak ve verecek çok örnek ayetler var ama aklını başkalarına emanet edenlere, ne anlatırsanız anlatın fayda etmeyecektir. Dilerim cümlemiz emanetimizi teslim etmeden önce, Kur’an gerçekleri ile buluşabilen, Allah’ın azınlık halis kulları arasında oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  12. Değerli dostlarım, biz Müslümanların Kur’an ile bağını kesenlere, istedikleri gibi bizleri yönetmelerine izin vermemiz, bizleri bataklığa batırdıkça batırıyor. Bizler din adına anlatılan her söylenilene Kur’an ile sorgulamadan inanırsak, Rabbimizin huzuruna inanın şirk koşarak iman edenler olarak çıkarız. Hâlbuki Allah bu konuda bizleri uyarmış ve Yusuf 106. Ayetinde ne demişti? “ONLARIN ÇOĞU, ŞİRKE BULAŞMIŞ OLMADAN ALLAH’A İMAN ETMEZLER.” Bildiğiniz gibi şirk, Allah’ın affetmeyeceği günahlardandır. Demek ki çoğumuz Rabbimizin huzuruna bu günahı işleyerek çıkacakmışız. Bu günahkârlardan olmak istemiyorsak, lütfen imanımızı bu dünyada Kur’an ile mutlaka sorgulayalım ki huzura vardığımızda, hesabını veremeyenlerin safında olmayalım. Bu makalemde sizlere, genel çoğunluğun yaptığı yanlışlardan Kur’an’dan örnek gösterip, acaba bizlerde bu yanlışları yapıyor muyuz diye sizlerin düşünmenize vesile olmak istiyorum. Bakın bu konuda Allah nasıl bir uyarıda bulunuyor. Enam 82: İNANIP DA İMANLARINA, HERHANGİ BİR ŞİRKİ BULAŞTIRMAYANLAR VAR YA, İŞTE GÜVEN ONLARINDIR VE ONLAR DOĞRU YOLU BULANLARDIR. (Bayraktar Bayraklı meali) Değerli dostlarım, şirke nasıl bulaşılır? Önce şunu hatırlatmak isterim, şirke bulaşanların hepsi Allah’a ve Resulüne onun indirdiği kitaba iman ettiğini özellikle söyleyenler. Peki, sorun nerede? Rabbimiz bu iman ettiğini söyleyen kullarım, yalnız benim vah yettiğim kitaba yani benim koyduğum kanun ve hükümlere sarılmayıp, yani hükümlerimi yeterli görmeyip, onun yanında atalarının rivayet ve sanı inançlarını da yaşayanlardır. BİR BAŞKA DEYİŞLE, SAKIN KUR’AN’IN SINIRLARINI AŞMAYIN DİYE ALLAH UYARDIKÇA, ADETA SINIR TANIMAZ BİR İNANÇ YARATIP, YALNIZ KUR’AN İLE İSLAM YAŞANMAZ DİYENLERDİR. Allah güvenilecek veliniz yalnız benim dedikçe Kur’an’da, kendilerine Allah’ın yarattığı insanları da, Allah’ın yanında güvenilir veliler edinip, sorgusuz onların sözlerine tabi olanlara Allah, BANA ŞİRK KOŞARAK İMAN EDENLER DİYOR. Yani Rabbimiz dinin sahibi benim, onun için benden başak hiç kimse din adına hüküm veremez diyor. Örneğin Allah çok açık ve net, şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin olmadığı O günden sakının dediği halde Allah’ın Resulleri, veli kişilerde şefaatçidir diye inanıyorsa bir Müslüman, Allah’a şirk koşuyor demektir. Allah yalnız Kur’an’ın ipine sarılın, sizleri Kur’an’dan hesaba çekeceğim. Ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem diye uyardığı halde, Allah’ın Resulünün de dinde hüküm koyma yetkisi vardır diyerek, dinde sakın bölünmeyin uyarılarına inat, dinde bölünmekte bereket zenginlik vardır diyorsa bir iman eden, işte O Allah’a şirk koşuyor demektir. Bu konuda birkaç ayet hatırlatmak istiyorum. Kasas 75: HER ÜMMETTEN BİR TANIK ÇIKARIR VE “KESİN DELİLİNİZİ ORTAYA KOYUNUZ” DERİZ. O ZAMAN, GERÇEĞİN ALLAH’A AİT OLDUĞUNU, UYDURDUKLARININ KENDİLERİNİ BIRAKIP KAÇTIĞINI ANLARLAR. (Bayraktar Bayraklı meali) Kehf 102: KÂFİR OLANLAR, BENİM PEŞİM SIRA KULLARIMI VELİLER/DOSTLAR EDİNECEKLERİNİ Mİ SANDILAR! BİZ CEHENNEMİ KÂFİRLERE BİR KONAK OLARAK HAZIRLADIK. (Mehmet Okuyan) Lütfen bu iki ayet üzerinde dikkatle düşünelim. Rabbimiz mahşer günü tanıkların huzurunda, inancınızın delilini ortaya koyun dediğinde, bakın Allah bizlerin hangi delil ve kanıtını ancak kabul edeceğini söylüyor. Bu uyarıyı ikazı bu dünyada tebliğ alıp, hayatlarına geçirmeyenler, mahşer günü inanın yüzleri simsiyah olan cehennemliklerin safında bulacaktır kendisini. “GERÇEĞİN YALNIZ ALLAH’A AİT OLDUĞUNU, UYDURDUKLARININ KENDİLERİNİ BIRAKIP KAÇTIĞINI ANLARLAR” Sizce bizler İslam’ı yaşarken, gerçeğin yani en doğru olan Kur’an’ın hükümleri ile mi yaşıyoruz imanımızı? Yoksa yalnız Kur’an ile İslam yaşanmaz diyerek batılın, rivayetlerin, sanı bilgilerin şekillendirdiği bir din mi yarattık kendimize, ne dersiniz? Ne yazık ki bizler ayette Rabbimizin uyardığı gibi GERÇEĞİN, HAK OLANIN YALNIZ ALLAH’IN KİTABI KUR’AN OLDUĞUNU, HALA ÇOĞUMUZ ANLAYAMADI YA DA ANLAMIŞ GİBİ GÖRÜNDÜ. KUR’AN’IN YANINA RABBİMİZİN UYARDIĞI GİBİ, ALLAH’IN RESULÜ ADINA UYDURULAN RİVAYETLERİ DİN EDİNEREK YAŞADIĞIMIZ GİBİ, ALLAH’IN HAK OLARAK İNDİRDİĞİ KUR’AN’I YETERSİZ, AÇIKLANMAMIŞ VE DETAYSIZ İLAN ETTİK. Kehf suresi 102. Ayetinde de aynı yanlışımıza bir başka uyarıda bulunuyor Rabbimiz. Ayette kâfir olanlar diyor. Hatırlatırım bunların hepsi, iman ettiğini söyleyen Kitap Ehli. Yani önce iman ettim deyip Allah’a söz verenlerden bahsederek, neden kâfir olduklarını açıklıyor. Peki, neden Rabbimiz bunlara kâfir oldular diyor, şimdide ona bakalım. Acaba bizlerde aynı yanlışı yapıyor olmayalım sakın. Lütfen uyarıya dikkat! Allah Kur’an’da bir başka ayetinde, sakın benden başka VELİ edinip ardı sıra gitmeyin, güvenilecek VELİNİZ yalnız benim diye uyardığı halde, Allah’ın bu uyarısına kulak asmayarak, atalarının batıl inançlarını yaşayabilmek için, BENDEN BAŞKA KULLARIM ARASINDAN, KENDİLERİNE ŞÜPHE DUYMADAN GÜVENİLECEK VELİLER/DOSTLAR EDİNİP ONLARDAN YARDIM GELECEĞİNİ UMDULAR DİYOR. Ayetin sonunda da imanlarından sonra kâfir olanları nasıl bir son beklediğini söylüyor. “BİZ CEHENNEMİ, KÂFİRLERE BİR KONAK OLARAK HAZIRLADIK” Ne yazık ki bizler bu hataları, yanlışları yapmaya ısrarla devam ediyoruz. LÜTFEN İNANCIMIZI KUR’AN İLE SORGULAYALIM, BU GİDİŞLE ÇOĞUMUZ CEHENNEMİN KALICILARINDAN OLACAĞIZ. Yine yapılan hataya, güzel bir örnek veriyor Kur’an belki dönerler diye. Ali İmran 24: BUNUN SEBEBİ, ONLARIN, “BİZE, ATEŞ SADECE SAYILI GÜNLERDE DOKUNACAKTIR.” DEMELERİDİR. UYDURA GELDİKLERİ ŞEYLER, DİNLERİ KONUSUNDA KENDİLERİNİ ALDATMIŞTIR. (Diyanet meali) Kitap ehli ve biz Müslümanlar, ne yazık ki uyarıldığımız halde, aynı yanlışı yapmaya devam ediyoruz. Hatta biz Müslümanlar Kitap Ehli gibi, Müslümanlar Allah’ın Resulünün şefaatiyle cehennem azabı çekmeyecekler diye inanmıyor muyuz? Kitap Ehlide aynısını söylemişlerdi, onun için Rabbimiz uyarıyor ama hala bizler bundan ders alamadık. Kesin delil, kanıt ve gerçeğin yalnız Allah katından gelen Kur’an olduğunu, hala Kur’an’dan görmek istemiyoruz. Yani gerçeklere gözlerimizi yumduk, kulaklarımızı tıkadık. Hâlbuki Allah Şuara suresi 78 ayetinde, bizlere doğru yolu gösterenin kim olduğunu söylüyordu hatırlayalım. “O, BENİ YARATAN VE BANA DOĞRU YOLU GÖSTERENDİR.” Bizler çoğunluğun ZANLARINA, RİVAYETLERİNE inanarak, sorumlu olduğumuz Allah katından HAK olarak bizlere gelen, azınlığın tabi olduğu Kur’an’a sarılacağımıza, çoğunluk buna inanıyor diyerek hiç sorgulamadan, çoğunluğa uymayı seçtik. Hâlbuki Allah bu konuda uyarmış ne demişti? Enam 116: YERYÜZÜNDE BULUNANLARIN ÇOĞUNA UYACAK OLURSAN, SENİ ALLAH’IN YOLUNDAN SAPTIRIRLAR. ONLAR ZANDAN BAŞKA BİR ŞEYE TÂBİ OLMAZ, YALANDAN BAŞKA SÖZ DE SÖYLEMEZLER. (Diyanet vakfı meali) Çok üzgünüm bizler zerre kadar düşünmeden, aklımızı kullanmadan Kur’an ile hiç buluşma çabası göstermeden kulaktan dolma sözlere, rivayetlere inanıp çoğunluğun rivayetlerine uyduk ve Allah’ın yolundan saptık ama hala bunun farkında bile değiliz. Düşünmeden uyduğumuz yanlışlarımızdan birisi de, Kur’an’ın sınırlarını sakın aşmayın, yalnız Kur’an’a sarılın hükümlerini duymazdan geldik. Bizleri Allah ile aldatanlar, Hz. Muhammed’e karşı sevgimizi kullanarak, onun adını kullanıp, Kur’an’ın ve Resulün asla onaylamadığı hiç bahsetmediği konularda, SANKİ ALLAH’IN RESULÜ KUR’AN’I TAMAMLAYIP AÇIKLIYOR GİBİ GÖSTERİP, yani Resulün adını kullanıp dinde hükümler koymuşlar ve bunu Müslüman toplumunun genel çoğuna da ne yazık ki kabul ettirmişlerdir. Hâlbuki Kur’an ile buluşmuş olanlar, Allah’ın Resulünün bizleri yalnız Kur’an ile uyarma görevini aldığını, tek kelime bile Allah’ın dinine ilave edemeyeceğini, KUR’AN’I ALLAH’IN BİZZAT KENDİSİNİN AÇIKLADIĞINI BİLİR. Bakın Kur’an’ı tebliğ ederken Allah’ın Resulü, Kitap Ehliyle aralarında nasıl bir konu geçiyor. Ders alabilene ne mutlu. Araf 203: ONLARA BİR ÂYET GETİRMEDİĞİN ZAMAN, “SEN BİR TANE DERLESEYDİN YA!” DERLER. DE Kİ: “BEN ANCAK RABBİM TARAFINDAN BANA VAHYOLUNANA UYARIM. BU KİTAP, RABBİNİZDEN GELEN GÖZ AÇICI BELGELER OLUP, İNANMIŞ BİR TOPLUMA REHBER VE RAHMETTİR.” (Bayraktar Bayraklı) Bakın Kitap Ehli ile Allah’ın Resulü arasında nasıl bir konu geçiyor. Kitap Ehli yalnız Allah’ın vahyi ile yetinmeyip, atalarının rivayet inançlarını da yaşamak istediklerinden, Allah’ın Resulünün tebliğ ettiğini yeterli görmüyorlar. Peki neden? ÇÜNKÜ RESULÜN TEBLİĞ ETTİKLERİ ARASINDA, ONLARIN DİN DİYE YAŞADIKLARI YOK. Onlar istiyorlar ki, senin tebliğ ettiklerine inanalım ama sen bizim inandığımız konularda da bir ayet getir. Bakın Hz. Muhammed onlara ne cevap veriyor bu sorularına karşı. “BEN ANCAK RABBİM TARAFINDAN BANA VAHYOLUNANA UYARIM.” Yani Allah’ın Resulü, tek kelime bile Allah’ın dinine ilave edemem ben diyor. Buradan da anlıyoruz ki Allah’ın Resulünün de hükümler koymasını istiyorlar, ama Allah’ın Resulü asla ben böyle bir şey yapamam, ben Allah’ın gönderdiği vahye uyarım yalnız onu tebliğ ederim diyor. Bu Kur’an Rabbimizden gelen göz ve gönül açısı, yol gösterici belgeler mesajlar ve uyarılardır, inanmış bir topluma REHBER VE RAHMETTİR diye de noktayı koyuyor. Peki, bizler bu hataları yapmadan yalnız Kur’an ile yetinip, Allah’ın uyardığı gibi YALNIZ KUR’AN’IN İPİNE SARILIP onun sınırlarını aşmadan mı İslam’ı yaşıyoruz? Ne yazık ki Müslümanlar olarak bizlerin, Kitap Ehlinden hiçbir farkımız kalmadı. İçimize giren Yahudi fitnesi güçlendi rivayetler batıl ve hurafe Kur’an’ın önüne geçti. Bizler adeta Yahudileştirilmiş bir İslam yaşıyoruz. Bu yüzle Allah’ın huzuruna çıktığımızda nasıl hesap vereceğiz, hiç düşünen var mı? Kitap Ehli nasıl atalarının inancını yaşayabilmek için, Allah’ın vahyini yeterli görmediyseler, bizlerde onların tuzağına düşerek aynı yanlışları yapamaya hızla devam ediyoruz. Bu hızın kesileceğini de pek sanmıyorum. Onun için lütfen inancımızı Kur’an ile mutlaka sorgulayalım. BU DÜNYADA HER KES KENDİ GEMİSİNİN KAPTANIDIR VE GEMİSİNİ KURTARMAK İÇİN ELİNDEN GELENİ BİZZAT KENDİSİ HİÇ KİMSEYE TABİ OLMADAN, YALNIZ ALLAH’I VELİ EDİNİP YALNIZ ONUN İPİNE SARILMAIDIR. Bu gerçeği fark edip, Allah’ın kitabıyla buluşanlara ne mutlu. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  13. Değerli dostlarım, dünyanın az da olsa bazı bölgelerinde altı ay gece, altı ay gündüz yaşanıyor, yani güneşin hiç batmadığı ve doğmadığı aylar vardır. Bende özellikle Norveç bölgesini gezerken buna şahit oldum. Yazıma başlamadan önce, şunu söylemek isterim. Bu bölgede kaldığım sürece, ülkemizde yaşarken yaptığımız her şeyi, orada da neredeyse aynı saat dilimleri içinde yaptık. Bu bölgede yaşayanlarda aynı zamanda yapıyorlardı, ama tek fark güneş batmıyordu. Bu durumda oruca nasıl başlayacağız, nasıl bitireceğiz, nasıl namaz kılacağız sorusu karşımıza çıkıyor. Kur’an akıl ve mantık dinidir. Ayrıca bir sorumuzu Kur’an’a arz ettiğimizde, ayetlerde verilen örneklerin anlamlarını, bizlere zikrediliş şekilleri ve asıl amacı üzerinde dikkatle düşündüğümüzde, bu bölgede olan Müslümanların oruca nasıl başlayacaklarına, namazı nasıl kılacaklarına çok kolay karar vereceklerini düşünüyorum. Tabi bizler ayetlerin anlamlarını daraltıp, kendi nefislerimizce ayetlerin anlamlarını değiştirmiyorsak bunu yapabiliriz. BU KONUDA KUR’AN’DAN ÇOK FAZLA BİLGİMİZ OLMASA BİLE, BAŞKA ÜLKELERLE KIYAS YAPARAK ORUCUMUZU RAHATLIKLA TUTABİLİR NAMAZIMIZI KILABİLİRİZ. YETERKİ İYİ NİYETLE DÜŞÜNEBİLELİM. Bu konuda araştırma yapan, hatta bu bölgeye giderek bizzat şahit olan, Süleymaniye vakfı başkanı, Prof.Dr. Abdülaziz Bayındır hocamız, İsra suresi 78. ayet üzerinde dikkatle düşündüğünde, bakın bu konu hakkında nasıl bir bilgiye ulaşmış. Önce ayeti yazalım, daha sonra ayet ile ilgili açıklamasına bakalım. İsra suresi 78: NAMAZI, GÜNEŞİN ZEVALİNDEN GECENİN ĞASAKINA KADAR, BİR DE ŞAFAK IŞIKLARININ KÜMELEŞTİĞİ SIRADA SÜREKLİ VE TAM KIL. ŞAFAK IŞIKLARDAKİ KÜMELEŞME GÖZLE GÖRÜLÜR. (Süleymaniye vakfı meali) Tabi ayette geçen kelime SALAT ama burada bahsedilen salat, bizlerin farsça söylediğimiz namaz anlamında. Salatı bu zamanlarda eda edin diyor. Bu ayeti tercüme edenler genelde bu ayeti gecenin kararmasına diye tercüme etmişlerdir. Ama ayette geçen ĞASAKINA kelimesinin Arap dilinde gecenin karanlığı anlamına geldiği gibi, SOĞUK VAKTİ anlamınada geldiğini söylüyor ve ayeti tercüme attikten sonra dip not olarak bakın neler yazmış. “Batı tarafına yönelmesinden, gecenin ĞASAKI, gecenin karanlığı anlamına geldiği gibi SOĞUK VAKTİ anlamına da gelir. (Lisan’ul-arab). Bulunduğumuz yerden Güneş ışınlarının tamamen çekilmesi, günün en serin vaktinin başlaması demektir. Beyaz gecelerin yaşanmadığı yerlerde Güneşin ufka uzaklığı en az 18 derece olur ve ufukta herhangi bir aydınlık kalmaz. Beyaz gecelerin yaşandığı yerlerde de, Güneş ortada olmasına rağmen GECE SERİNLİĞİ İYİCE HİSSEDİLMEYE BAŞLAR. Abdullah b. Ömer’e Şafak sorulunca “beyazlığın gitmesi”; ğasak sorulunca da, “kızıllığın gitmesi”dir, demiş. Bu, yerinde bir tespittir.” Bu açıklamaya göre namazın kılınma ve orucun vaktini, günümüz bilmi çok açık öğrenebiliyor. Geçmiş toplumlarda izleyerek ve tecrübeleri ile ibadetlerini yerine getirdiklerini düşünüyorum. Aslında bizler orucun ve namazın amacını, ne amaçla Allah’ın emrettiğini doğru anlarsak, bu sorunu çok basit çözebiliriz. Örneğin orucu, bizlerin sağlığı için Allah emrettiğini söylüyor Kur’an’da. Bu durumda Allah nerede olursak olalım, isterse 6 ay güneş batmasın, güne başlarken oruca başlayıp, yaşadığımız bölgede günün bitimi akşam yemeğinin geldiği zamana kadar orucumuzu trutabiliriz, yani başka bölgelerle kıyasla bu sorunu çözmek çok kolay. KUR’AN AMACA YÖNELİK HÜKÜMLER VERİR, ARAÇ ZAMANA MEKANA GÖRE DEĞİŞİR. LÜTFEN BU GERÇEĞİ UNUTMAYALIM. Namaz konusuda aynı, önce namazın ne maksatla yaptığımızı bilelim. Namaz günün başlangıcında, Allah’a şükredip ondan yardım dileyerek güne başlayıp, gün bitimninde de yine Rabbimize şükranlarımızı bildirip, ona dua ettiğimiz bir anımızdır. Bizlere oruca başlama, ya da namaz vakitleri öyle dakika hesabı yapılarak öğretilmiştir ki, bizde zannediyoruz bunun esnekliği yok. Hâlbuki ayetlere dikkatle baktığımızda, Allah çok sınırlı bir zamandan asla bahsetmemiştir. Allah yemin ederek, bu dini/kitabı sizler için kolaylaştırdım diyorsa birçok kez, sizce çok kısıtlı bir zamanı, bu konular için ayırmış olabilir mi? Diyelim ki biz o bölgede yaşıyoruz ve bilim adamlarının bu bölgenin istisnai konumu hakkında detaylı bilgisi yok. O zaman bu konularda, ne yapmamız gerekir? Ya da bu bölgede yüzlerce yıl önce yaşadığımızı kabul edelim. Allah oruca ne zaman başlayıp, ne zaman bitirmemizin tarifini nasıl yapıyor önce ona bakalım. Bakara suresi 187. ayetinde, iki farklı mealden yazdım, örnek alarak bakın ne diyor. “TAN YERİNDE, BEYAZ İPLİK SİYAH İPLİKTEN SİZCE AYIRT EDİLİNCEYE KADAR, YİYİN İÇİN, SONRA ORUCU GECEYE KADAR TAMAMLAYIN.” “GECENİN KARANLIĞINDAN TANYERİNİN AYDINLIĞI FARK EDİLİNCEYE KADAR YİYİP İÇEBİLİRSİNİZ. SONRA GECE ÇÖKÜNCEYE KADAR ORUCA DEVAM EDERSİNİZ.” Önce özellikle şunu belirtmek isterim. Ayette dikkat ettiyseniz güneş battıktan sonra demiyor. Geceye kadar diyor farklı bir tarif yapılıyor. Geceye kadar” yerine “Güneş batıncaya kadar” denseydi, kutup bölgesinde güneşsiz gündüzlerin veya beyaz gecelerin olduğu günlerde oruç tutmak, hatta namaz kılmak imkânsız hale gelmezmiydi sizce? Şimdide bu tariften biz ne anlıyoruz? YA DA BU TARİF EDİLEN ZAMAN İÇİNDE, BİZLERİN NASIL BİR YAŞANTISI VAR? Önce onu düşünelim. Dikkat ederseniz ayette bahsedilen, evimizde akşam geçirdiğimiz bir günün bitimi, uykumuzu aldığımız, uyanmak üzere güne başladığımız bir zamanı tarif ediliyor. İsterse güneş hiç doğmasın, isterse hiç batmasın. O bölgeye bende gittim bir hafta gemiyle gezdim. Ama burada güneş batmıyor, yada doğmuyor diye namazımı bırakmadım. Yemek saatlerimiz bile o bölgeye göre hep aynıydı. Sanki kendi ülkemizde gibiydim ve her türlü yaşantımız evimizde neyse, orada da aynı devam etti. Bu bölgede yaşayanlarda, diğer bölgedeki insanlar gibi yeme, içme, uyuma dinlenme vakitlerini belirlemişler. Konumuzu daha iyi anlayabilmemiz için bu konuya ışık tutabilecek bir ayet hatırlatmak istiyorum. İsra 12: GECEYİ VE GÜNDÜZÜ İKİ GÖSTERGE (ÂYET) YAPTIK, SONRA GECENİN GÖSTERGESİNİ (AYETİNİ) KALDIRDIK VE GÜNDÜZÜN GÖSTERGESİNİ (AYETİNİ) DE AYDINLATICI KILDIK. BU, HEM RABBİNİZİN İKRAMINDAN ARAMANIZ, HEM DE YILLARIN SAYISINI VE HESABI BİLMENİZ İÇİNDİR. BİZ HER ŞEYİ AYRINTILI OLARAK AÇIKLAMIŞIZDIR. (Süleymaniye vakfı) Bakın bu ayette Allah gece ve gündüzden bahsederken neler söylüyor. Gece ve gündüzü bir nişan gösterge yaptık dedikten sonra, takvimin ölçüsü olduğunu söylüyor, çok önemli bir bilgi veriyor ve bazı bölgelerde gecenin göstergesini kaldırdık sildik, gündüzün göstergesini aydınlık kıldık diyor. Tabi bu ayeti daha farklı tercüme edenlerde var, doğrusunu Allah bilir diyerek, Kur’an’ı anlamaya çalışalım. Yani bu ayette, bizler bazı bölgelerde geceyi kaldırıp, uzun süre aydınlık yaptık diyor olabilir. Tıpkı kutuplar Norveç bölgelerinde olduğu gibi. Ayetin sonunda ise, biz her şeyi ayrıntılı açıkladık diyor. Tabi Kur’an’ı dikkatle batıl ve hurafe bilgilerin etkisinden kurtulup okuduğumuzda, bu gerçeklerle buluşabiliyoruz. Bu durumda işimiz çok daha kolay. Bahsettiğimiz bölge, altı ay gündüz bile olsa, hepsinin sabah işe gitmek için kalktıkları bir zaman vardır. O TOPLUMUN ADETA BEDENSEL İÇ GÜDÜLERİNİN, DÜRTÜLERİNİN SONUCU OLAN YAŞAM ŞEKLİDİR. Hatta altı ay gece bile olsa, yine yaşantı hiç değişmeden devam eder. Çünkü günümüzde özellikle bilim bunu çok hassas bir şekilde tespit etmiş. İşe gitmek için kalktığımız tarif edilen zamandan itibaren, oruç tutacaksak yemeyi içmeyi keseriz. Yine bu bölgede gündüz çalışma vakti bellidir. Bu zaman dolunca herkes evlerine çekilir, ayette de bahsedilen zamanda, yemek vakti gelene kadar da kimse hiçbir şey yemez. Daha sonra hep birlikte oruçlarını bozarlar. Zaten oradaki Müslümanlar, böyle yapıyorlar. Özellikle günümüzde bunun tespiti kolay, geçmiş yüzlerce yıl öncede, insanlar tarif edilen zamana, en yakın vakti tahmin ederek oruçlarını tutmuşlardır. Günümüzde, beş dakika önce ezan okundu yanlış oruç açtık, Allah kabul edermi türünden soruları, sanırım yüzlerce yıl önce ki toplum aklından bile geçirmiyordu. Geçmiş yüzlerce yıl önce toplumlar zaten göçebe yaşıyor, toplu yaşamıyordu. Ellerinde saatte yoktu. Toplu oruç açmak, hatta aynı anda namaz kılmak bile imkansızdı. Günümüzde elbette her şey çok kolay ve birliktelik sağlanabiliyor. Bu düşünceden yola çıkarak, biz Müslümanların bu bölgelerde ibadetlerimizi nasıl yerine getireceğimize mutlaka akıl-Kur’an ekseninde çaresini rahatlıkla buluruz, bulmuşlarda zaten. Çaresiz ibadeti Allah asla emretmez, önce bunu unutmayalım. Kur’an ayetlerinde Allah’ın bizlere verdiği örneklere baktığımızda, Allah çok fazla detaya girmemiş, toplumun genel çoğunluğunun hayatından örnekler vererek, kafalarının karışmasına müsaade etmemiştir. Örneğin teknolojinin, ilmin çok fazla gelişmediği o dönemde, altı ay gece, altı ay gündüz olan bölgeler konusunda örnekler vermiş olsaydı Kur’an’da, sanırım toplumun kafası çok karışırdı. Çünkü bilim daha gelişmemiş, düşünme ve algılama daha sınırlıydı ve o bölgelerde yaşayan insanlardan da, çok fazla haberdar değildi insanlar. Allah böyle istisnai konuları, verdiği diğer örneklerden yola çıkarak sorunlarımızı çözmemizi istemiştir. Onun için Kur’an akla ve düşünmeye çok önem verdiğini, birçok ayetinde göstermiştir. Namaz konusu da aynıdır. Bu bölgede güneş doğup batmıyor, bizler bunu göremiyoruz o zaman burada namaz da kılamayız diyebilir miyiz? Elbette hayır. Yeni güne kalktığımızda ki bunu bilim tespit ediyor günümüzde, Allah’ın huzuruna durarak güne başlayıp, gün bitiminde de yine Rabbimize şükranlarımızı, saygımızı salâtla/namazla göstermeliyiz. Tekrar özetlersek, Allah’ın oruç konusunda verdiği hükme ve örneklerine baktığımızda, yeni güne ilk başladığımız an ile iş gününün bitip, evlere gittiğimiz zamanı tarif ettiğini görürüz. Günümüzde bunu bilim ortaya koymuş güneş doğup batmasa bile o zamanı bilim adamları tespit etmiş. Kur’an Dünyada yaşayanların genel çoğunluğuna hitaben verdiği örnekte, günün ilk aydınlanması anında, yani fecir vaktinde oruca başlanmasını, bitimini ise havanın kararmaya başladığı anını yada akşam olduğu vakti tarif eder. İsra suresi 78. ayetin tarif ettiği zamanıda, bilim adamları günümüzde ortaya koymuş, topluma açıkça bildirmiştir. Dini konularda verilen bir hükmü, gerçekleştirmek için, verilen örneklerden yola çıkarak, yani kıyas ederek, yaşadığımız yere uyum sağlanmasıdır asıl amaç. ÖNEMLİ OLAN AMAÇ TIR. ARAÇ, AMACI GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN ZAMAN VE MEKÂNA GÖRE DEĞİŞEBİLİR. Onun için bizlerin Kur’an da verilen emirlerin AMACINI, DOĞRU ANLAMALIYIZ. Namazlarımızı da, oruçlarımızı da aynı mantıktan yola çıkarak yerine getirebiliriz. Yazdıklarım benim Kur’an’dan anladıklarımdır, yalnız beni bağlar. Sizlere düşen elde Kur’an, onu anlayarak ve düşünerek okuyup, araştırarak inancımıza yön vermek olmalıdır. DÜŞÜNÜYOR ARAŞTIRIYORSAK, ÖYLEYSE DOĞRU YOLDAYIZ DEMEKTİR. Gerçekle daha buluşamadıysak da, buluşmamız an meselesidir. Düşünmeden söyleneni kabul ediyorsak, işte orada bir sorun olma ihtimali, her zaman vardır. Dilerim Allah dan cümlemiz, elde Kur’an düşünerek iman edenlerin safına oluruz. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  14. Bu makalemde sizlerle, Kur’an’da bolca geçen ÜMMET kelimesi üzerine konuşmak ve sizleri bu konuda düşünmeye davet etmek istiyorum. Sizce bizler günümüzde İslam’ı yaşarken, ümmet birliğini koruyabildik mi? Ümmet kelimesi toplumumuzda, çok farklı anlamlara dönüştürülüp farklı anlamlar verildiğini görüyoruz. Gelin Kur’an ÜMMET kelimesini ne anlamda ve ne maksatla kullanıyor ona bakalım. Allah Kur’an’da Aynı Resule, kitaba inanmış toplumların tamamına yani İNANÇ BİRLİĞİ YAPMIŞ geniş toplumlara bu ismi veriyor. Bir başka deyişle ORTAK BİR İDEAL, AMAÇ VEYA DİN ETRAFINDA BİRLEŞEN İNSAN TOPLULUĞUNA, ÜMMET DENİR DERSEK DOĞRU OLUR. Bu konuyu doğru anlayabilmemiz için önce, Allah’ın indirdiği dini İslam’ın tek başına mı, yoksa topluca ümmet olarak birlikte yaşanmasını mı Allah Kur’an’da emrediyor, onu doğru anlamalıyız. İslam’ı Mezhep cemaat ve tarikat eksenli yaşayanlara bu soruyu sorduğunuzda alacağınız cevap çok açıktır. Hayır, İslam tek başına yaşanmaz, mutlaka bir mezhebe, cemaate, âlim bir kişiye tabi olmalıyız, onlara ihtiyacımız vardır diye cevap verirler. Rabbimiz İslam dininde ruhban sınıfı yoktur, yalnız Kur’an’ın ipine sarılın ve ayetler üzerinde bizzat bizlerin düşünerek, aklımızı kullanarak imanımızı yaşamamızı emreder, ayrıca dinde zorlama olmadığını bildirir. Buradan da anlıyoruz ki İslam’ın emirlerini hayata geçirmek, yaşamak tek başına Müslümanın görevidir. Elbette sorup araştırmak önemlidir, ama ARAŞTIRACAĞIMIZ ANA KAYNAK, YALNIZ KUR’AN OLMALIDIR. DAHA DOĞRUSU MÜRACAAT EDECEĞİMİZ KİTAP TEK OLMADIĞI SÜRECE, ÜMMETİN BİRLİKTELİĞİNİN DE SAĞLANMASI MÜMKÜN OLAMAZ. Her şeyden önemlisi Rabbimiz, BİZLERİ BU DÜNYADA İMTİHAN ETTİĞİNİ SÖYLÜYOR. İmtihanda tek başımıza olacağına göre, demek ki İslam dini aynı Resule ve aynı kitaba iman eden ÜMMET, birlikte imtihan olmadığımızdan, herkes kendi imtihanını yaşar. Bunu lüten unutmayalım. ÜMMET BİRLİKTELİĞİ TEK KAYNAĞA, YANİ YALNIZ KUR’AN’A İMAN ETMEKLE GERÇEKLEŞİR. Tek bir ümmet olamadığımızın en büyük nedeni, bizler hala Allah’ın Resulünün yetki ve sorumluluğunu, Kur’an’dan öğrenemediğimizden kaynaklanıyor. Kur’an’a iman ettiğini söyleyen her Müslümanın görevi çevresine, inananlara yalnız Kur’an’ı tebliğ etmek, hatırlatmak görevi olduğunu ve Allah’ın Resulünün de yalnız Kur’an’ı tebliğ etme görevi aldığını bilmesi gerekir. Yani vahyin muhatabı tüm iman edenlerdir, yalnız Resulü değil. Rabbimiz Resulün görev ve yetkisini anlatırken ne diyordu hatırlayalım. “RESULE DÜŞEN APAÇIK TEBLİĞDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (Ankebut 18) SENİN RUHUNU ALSAK DA, SENİN GÖREVİN SADECE TEBLİĞ ETMEKTİR.” (Rad 40) Bizler Kur’an’a iman ettiğimizi söylüyorsak, bu ayetleri asla göz ardı etmeden inancımızı yaşamalı ve Kur’an’ın sınırlarını asla aşmamalıyız. Eğer bu gerçekleri görmezden gelip, sen Resulü postacımı zannediyorsun diyerek, Resulünde dinde hüküm verme yetkisi vardır, ayrıca ayetleri açıklayanda Resuldür diyorsak, ATALARIMIZIN İNANCINI YAŞAYABİLMEK İÇİN, ALLAH’IN AYETLERİNİ DUYMAZLIKTAN GELİYORUZ DEMEKTİR. BUNU YAPTIĞIMIZ SÜRECE, TEK BİR ÜMMET OLMAMIZDA MÜMKÜN OLMAYACAKTIR. Geçmiş toplumlarda aynı hataları yaptıkları için, ne yazık ki tek bir ümmet olamamışlardır. Bakın bu konuda Allah nasıl bir örnek veriyor. “İNSANLAR ÖNCELERİ SADECE TEK BİR ÜMMETTİ; SONRADAN AYRILIĞA DÜŞTÜLER. RABBİNDEN BİR SÖZ GEÇMEMİŞ OLSAYDI, AYRILIĞA DÜŞTÜKLERİ KONUDA ARALARINDA ELBETTE (HEMEN) HÜKÜM VERİLİRDİ.” (Yunus 19) Demek ki Allah’ın indirdiği kitaplara iman edenler önceleri tek bir ümmet olarak, o kitaba Resule bağlılıklarını bildiriyorlarmış ama daha sonra mezheplere, cemaatlara bölündüklerinde bu birliktelik bozuluyormuş. Çok daha önemli bir uyarı var ayette, Allah onlara mühlet verip imtihan için zaman verme sözüm olmasaydı, bu yanlışlarından dolayı onları hemen cezalandırırdım diyor. Bizlerde yalnız vahye/Kur’an’a sarılmayıp mezheplere, cemaat ve tarikatlara bölünerek, rivayetleri din diye yaşıyorsak, İslam toplumunda ÜMMET BİRLİĞİNİN OLDUĞUNU, ASLA SÖYLEYEMEYİZ. Bu konuyu doğru anlayabilmemiz için, bir örnek vermek istiyorum. Örneğin İran ve Suudi Araplar, Afrika da ki Müslümanları düşünün, onlarda Hz. Muhammed’e ve onun tebliğ ettiği Kur’an’a iman ettiğini söylüyorlar. Peki, neden inançlarımızın arasında bu kadar büyük farklar var? Sakın dinde bölünenler gibi olmayın, Müslümanlar kardeştir ayeti açıkça ortada dururken, neden birbirimize düşmanız hatta savaş halindeyiz, bir kaşık suda neredeyse birbirimizi boğacağız. Size şöyle bir soru sorsam, siz bahsettiğim ülkedeki Müslümanları, bizler aynı ümmetteniz diye rahatlıkla söyleyebiliyor musunuz? Lütfen önce şu bilinçte olalım. Bizler HZ. MUHAMMED’İN ÜMMETİYİZ, peki neden bunu söylüyoruz? Çünkü onun bizlere tebliğ ettiği, Kur’an’a iman ettiğimiz için. Kim Resulün tebliğ ettiği vahye yani Kur’an’a uyuyor onun yolundan gidiyorsa, onlar Resulün ümmetidir diyebiliriz. Tekrar hatırlatmak isterim, Allah’ın Resulü, benim görevim yalnız Kur’an’ı tebliğ etmektir, ben sizlere yalnız Kur’an’ı tebliğ ettim dediği halde bu gerçekleri görmezden gelip, Kur’an’ın bahsetmediği konularda da Resul hüküm vermiştir diyerek, rivayet sözlere/hadislere inandığımızda BİZLER RESULÜN ÜMMETİ OLMAKTAN ÇIKMIŞIZ DEMEKTİR. Onun içindir ki bir Müslüman topluluğu, kendisi gibi inanmayan diğer Müslüman toplumunu asla ümmet olarak kabul etmiyor ki, birbirine düşman olmuşlar. Özellikle tekrar hatırlatmak isterim. Aynı ümmetteniz diyebilmemiz için, yalnız Hz. Muhammed’i Resul olarak kabul etmekle ümmet birliği olmaz. ÜMMET BİRLİĞİ OLABİLMESİ İÇİN, ONUN TEBLİĞ ETTİĞİ KUR’AN’IN DIŞINA ASLA ÇIKMAMIŞ OLMAMIZ GEREKİR. Bu konuda geçmiş toplumlardan Kur’an’dan bir örnek vermek istiyorum. “MÛSÂ’YA KİTABI VERDİK VE “BENDEN BAŞKASINA GÜVENİP DAYANMAYIN” DİYEREK, O KİTABI İSRÂİLOĞULLARI’NA BİR HİDAYET REHBERİ KILDIK.” ( İsra 2) Bakın Hz. Musa’ya Allah kitap veriyor ve Allah benden başka yani onlara gönderdiği vahiyden başkasına güvenip dayanmasınlar diyerek, hidayet rehberi verdim diyor. Demek bir İslam toplumunda ÜMMET birliğinin olabilmesi için, YALNIZ ALLAH’IN VAHYİ KUR’AN’A İMAN ETMİŞ OLMASI GEREKİYOR. Eğer bizler, yalnız Allah’ın vahyi Kur’an ile tek başına İslam yaşanmaz, Resulün rivayet hadisleri de Kur’an gibidir diyorsak, bizde ümmet birliğinden asla söz edemeyiz. Bu konu ile ilgili önemli bir ayet hatırlatmak istiyorum ki, konumuz daha iyi anlaşılabilsin. Bakara 213: İNSANLAR TEK BİR ÜMMETTİ. ALLAH MÜJDELEYİCİLER VE UYARICILAR OLARAK ELÇİLER GÖNDERMİŞTİR. ANLAŞMAZLIĞA DÜŞTÜKLERİ KONULARDA İNSANLAR ARASINDA HÜKMÜ VERMESİ İÇİN KİTABI BİR AMAÇ DOĞRULTUSUNDA İNDİRMİŞTİR. ANCAK (KİTAP) VERİLENLER, KENDİLERİNE APAÇIK DELİLLER GELDİKTEN SONRA ARALARINDAKİ KISKANÇLIK NEDENİYLE (DİNDE) ANLAŞMAZLIĞA DÜŞMÜŞLERDİ. (BUNUN ÜZERİNE) ALLAH İMAN EDENLERE, ÜZERİNDE ÇELİŞKİYE DÜŞTÜKLERİ GERÇEĞİ, BUYRUĞUYLA GÖSTERMİŞTİR. ALLAH DİLEYENİ (LAYIK GÖRDÜĞÜNÜ) DOĞRU YOLA ULAŞTIRIR. (Mehmet Okuyan) Demek ki çok daha önceleri tek bir ümmet olan toplumlar, daha sonra Resuller ve kitaplar göndermesine rağmen o birlikteliğini koruyamamışlar. Çok önemli bir açıklama yapıyor ayette ve diyor ki, “KİTABI BİR AMAÇ DOĞRULTUSUNDA İNDİRMİŞTİR.” Vahyin Amacı, insanların tek bir ümmet olabilmesi ve aynı kitaba iman etmeleri için gönderilmiş ama bu birliktelik ne yazık ki geçmişte de, günümüzde de sağlanamamış. Kendilerine apaçık deliller geldiği halde, aralarındaki menfaat çekişmelerinden dolayı, anlaşmazlıklara düştüler yani, TEK ÜMMET OLARAK KALAMADILAR DİYOR. Allah bu hataları yapan kullarına, onları doğruya iletmek adına son kez bir Resul ve kitap göndererek, yanlışlarını hatalarını görmeleri için vahiyle uyarıp, doğruyu göstermiştir diyor. Yani geçmişte Resul ve Kitap gönderdiklerim NE YAZIK Kİ TEK BİR ÜMMET OLMAYI BAŞARAMADILAR DİYOR. PEKİ, BİZ MÜSLÜMANLAR BAŞARDIMI? ÇOK ÜZGÜNÜM BİZLERDE AYNI YANLIŞLARI YAPTIK VE ALLAH’IN İSTEDİĞİ TEK BİR ÜMMET OLAMADIK. Yani yalnız Allah’ın vahyine sarılıp, onun sınırlarını aşmadan, Allah’a kulluk edemedik. Onun için Rabbimiz Kur’an’da özellikle biz kullarını tek başına imtihan ettiğini ve tek başına hesaba çekeceğini bakın nasıl bildirmiştir, birkaç örnek. Hud suresi 7. ayetinde Allah şöyle diyor. “HANGİNİZİN DAVRANIŞÇA DAHA İYİ OLDUĞUNU TESBİT ETMEK İÇİN, SİZİ İMTİHAN ETMEKTEDİR.”Yine Tevbe 126. ayetinde “ONLAR, HER YIL BİR VEYA İKİ DEFA İMTİHAN EDİLDİKLERİNİ GÖRMÜYORLAR MI” diyerek, Allah’ın bizleri tek tek imtihan ettiğini çok açık bildiriyor. Peki, bu imtihan nereden oluyor? Elbette onunda cevabını Allah veriyor ve Zuhruf 44. ayetinde; “DOĞRUSU O KUR’ÂN, SANA VE KAVMİNE BİR ŞEREFTİR. İLERİDE ONDAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ.” Yani bizlerin bire bir Kur’an’dan imtihan olduğumuzu da Allah, apaçık bildiriyor. Rabbimiz elçisine hitaben, Kur’an’ı tebliğ etmek senin görevin, hesap sormak benim görevim der ve Müddesir 11. Ayetinde bakın ne diyor Resulüne. “TEK BAŞIMA YARATTIĞIM KULUMLA, BENİ BAŞ BAŞA BIRAK!” Düşünebiliyor musunuz Allah kulu ile arasına, hiç kimseyi istemiyor. “SÖZÜ DİNLEYİP DE ONUN EN GÜZELİNE UYANLAR VAR YA, İŞTE ONLAR ALLAH’IN HİDAYETE ERDİRDİĞİ KİMSELERDİR. İŞTE ONLAR AKIL SAHİPLERİNİN TA KENDİLERİDİR.” (Zümer 18) Rabbimiz Hz. Muhammet’in tebliğ ettiği Kur’an’a iman eden kullarına, sizler nasıl bir ümmetsiniz diyor. Ali İmran 110: SİZ, İNSANLAR İÇİN ÇIKARILMIŞ EN HAYIRLI ÜMMETSİNİZ. İYİLİĞİ EMREDER, KÖTÜLÜKTEN MEN EDER VE ALLAH’A İMAN EDERSİNİZ. KİTAP EHLİ DE İNANSALARDI ELBETTE KENDİLERİ İÇİN HAYIRLI OLURDU. ONLARDAN İMAN EDENLER DE VAR. AMA PEK ÇOĞU FASIK KİMSELERDİR. (Diyanet meali) Bu ayet Allah’ın Resulünün indirdiğine koşulsuz iman etmiş asla batıla, hurafeye atalar dinine inanmamış toplumlar için söyleniyor. Allah’ta bunlara, sizler insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz diyor. Lütfen bu ayetin öncesindeki ve sonrasındaki ayetleri de okuyunuz ki konu daha iyi anlaşılsın. Peki, Resulün tebliğ ettiği Kur’an’a iman etmiş, Allah’ın övdüğü bu toplum, ne kadar devam etmiştir sizce? İşte onu söylemeye utanıyorum. Resulün vefatından sonra ne yazık ki çıkar çatışmaları ile ümmet bölünmüş parçalanmış. GÜNÜMÜZDEKİ ACIKLI HALİNİ HEPİMİZ BİLİYORUZ. Resulün vefatından sonra, Allah’ın hiç söylemediği, Resulünde asla söylemesi mümkün olmayan sözler/hadisler İslam toplumunda ümmet birliğini yıkmış, Allah sakın dinde bölünenler gibi olmayın diye uyardığı halde, vahiyden uzaklaşarak, bölünmekte zenginlik bereket vardır diyerek, batılı hurafeyi aklamaya çalışmışız. Böylece Allah’ın O övdüğü ÜMMET YERLE BİR OLMUŞ. Sizlere iki uyarı ayeti hatırlatmak istiyorum. “HER ÜMMETTEN BİR ŞAHİT GETİRDİĞİMİZ VE SENİ DE ONLARIN ÜZERİNE BİR ŞAHİT YAPTIĞIMIZ ZAMAN, BAKALIM ONLARIN HÂLİ NİCE OLACAK! (Nisa 41) “KÜFÜR YOLUNA SAPIP RESULÜ DİNLEMEYENLER O GÜN YERİN DİBİNE BATIRILMAYI TEMENNİ EDERLER VE ALLAH’TAN HİÇBİR HABERİ GİZLEYEMEZLER.” (Nisa 42) Mahşer günü Hz. Muhammed’i Allah bizlerin yaşadığı İslam konusunda, şahit olarak çağırdığında, bakalım onların hali ne olacak diyor. Peki, bu ne anlama geliyor? Biz Müslümanlar, Resulün ümmeti olduğumuzu söylediğimiz halde, O Resulün tebliğ ettiği ile hiçbir ilgimizin kalmadığını gördüğümüzde, hallerimizin ne olacağı konusunda bizleri şimdiden uyarıyor. Devamındaki ayet, aslında bizlerin artık bir ümmet olarak kalmadığımızı yani Allah sakın Kur’an’ın sınırlarını aşmayın, yalnız Kur’an’a sarılın, dinde sakın bölünmeyin diye uyardığı halde, bizler atalarımızın inancını Resulün ağzından söyletmeye yani Resule adeta iftira atmaya çalıştığımız karşımıza geldiğinde, bizlerin o açıklı halimizi adeta ayet gözümüzde canlandırıyor. Değerli dostlarım, ne yazık ki Allah’ın Resulünün zamanında ki ÜMMET birliği günümüzde yok. Yani ümmet birliği darmadağın olmuş. Onun içinde gemisini kurtaran kaptan misali olmuşuz. Gelin mahşer günü pişman olanların safında olmak istiyorsak, Resulün ilk tebliğ ettiği ümmetin yolunu bizlerde izleyelim ki, RESULÜN GERÇEK ÜMMETİ OLABİLELİM. Allah bu yolda cümlemizin yardımcısı olsun. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
  15. Kur’an aklını kullananlar için bir rehberdir, Allah’ın mesajlarıdır diyor Rabbimiz. Allah’ın mesajlarını da ilk elden aracısız ALLAH’A HAS katıksız bir şekilde almak aldatılmak istemiyorsak, Kur'an'ı mutlaka anladığımız dilden dikkatle DÜŞÜNEREK ve ayetler arasında bağlantı kurarak anlamaya çaba harcamalıyız. Bu makalemde sizlerin üzerinde düşünmenize vesile olmak istediğim ayetler, Zariyat süreside geçen bazı ayetler olacak. Gelin önce yazalım, daha sonra birlikte Kur’an bütünlüğünde, hiç bir etki altında kalmadan, Rabbimiz bu konuda nasıl bizleri uyarıyor, onu anlamaya çalışalım. Zariyat 7-8-9-10-11: YÖRÜNGELERİ BULUNAN GÖĞE YEMİN OLSUN Kİ. ŞÜPHESİZ SİZ ÇELİŞKİLİ SÖZLER İÇİNDESİNİZ. ONDAN (KUR’AN’DAN) SAVRULAN KİŞİ (KENDİ ALEYHİNE) SAVRULMUŞ OLUR. KAHROLSUN O KOYU YALANCILAR! ONLAR, KOYU BİR ŞAŞKINLIKTA NE YAPTIĞINI BİLMEYENLERDİR. (Mehmet Okuyan) Yüce Rabbimiz çok önemli bir örnek veriyor ve bu örneği verirken de, bizlerin dikkatini çekmek için yarattığı O eşi benzeri olmayan, sınırlarını bile hala keşfedemediğimiz gökyüzüne yemin ederek, bakın neler söylüyor ve bizleri bu konuda uyarıyor. Yeminden sonra Allah’ın bizlere ilk uyarısı, BİZLERİN ÇELİŞKİ SÖZLER/HADİSLER İÇİNDE OLDUĞUMUZU SÖYLLÜYOR. Bu satırları okuduğunuzda sanırım tebessüm ederek, bizlerde aynı hataları tekrar ediyoruz dediğinizi duyar gibiyim. Sizce Allah bu uyarısında ne demek istiyor olabilir? Bu uyarı elbette Kitap Ehline yapılıyor ve onların yanlışları konusunda özellikle uyarılıyor ki, biz Müslümanlarda aynı hataya düşmeyelim. Demek ki kitap Ehli, daha önce Allah’ın gönderdiği Kitabın yani vahyin sınırlarını tanımayıp, kendilerine vahyin dışında rivayetleri sanı bilgileri de din edinmişler ki, RABBİMİZ ONLARA ÇELİŞKİLİ SÖZLERİ/HADİSLERİ DİN DİYE YAŞIYORSUNUZ DİYE UYARIYOR. Peki, çelişkili sözden ne kast ediliyor olabilir? ÇELİŞME kelimesi bildiğiniz gibi, birbirini tutmama anlamındadır. Hatırlayınız Allah bizlere Kur’an’da ne emretmişti? Yalnız Kur’an’ın ipine sarılın, sakın Kur’an’ın sınırlarını aşmayın, emin olmadığınız bilginin ardına düşmeyin, çünkü sizleri Kur’an’dan hesaba çekeceğim dememiş miydi? Elbette aynı uyarıları da Allah, onlara da yapmıştı ama onlar, ne yazık ki Allah’ın vahyinin tam tersine hareket etmişlerdi. ALLAH’IN DİNİNE, YANİ YALNIZ VAHYİNE TABİ OLMAYIP, BATIL İNANÇLARINI DA DİNE SOKMAYA ÇALIŞIP, BÖYLECE DİNDE ÇELİŞKİ YARATARAK, KENDİ ATALARININ İNANÇLARI İLE BİR DİN YARATTIKLARINDAN ALLAH ONLARA, ÇELİŞKİLİ SÖZLER HADİSLER İÇİNDESİNİZ DİYOR. Ne dersiniz bizler Kitap Ehlinin düştüğü ÇELİŞKİYE düştük mü, yoksa Kur’an’dan ders alıp yalnız Allah’ın ipine sarılarak, yalnız Kur’an’dan sorumlu olduğumuz bilinciyle mi yaşıyoruz Allah’ın dini İslam’ı? Ne dersiniz? Bunun yorumunu sizlere bırakıyorum. Ayeti anlamaya devam edelim. Ayetin devamında Rabbimiz kendilerine gönderdiğim vahyi yeterli görmeyip, vahiyden savrulan, yani bütünüyle uzaklaşan kulum, kendi aleyhine yoldan sapmıştır diyor. Devamında ise çok dikkatli bir uyarıda bulunuyor Allah ve KAHROLSUN O KOYU YALANCILARA DİYOR. Özellikle KOYU yalancı diyor, yani Allah’ın yemin ederek kolaylaştırdığı ARI DURU dini batıl ile karıştırıp yani YOĞUNLAŞTIRIP, ZORLAŞTIRIP YAŞANMAZ HALE GETİRDİLER DİYOR. Allah’ın sınırlarını aşarak, atalarının rivayet, sanı inançlarını yaşayabilmek için, vahiyle çelişen konuları dinin içine sokarak, Allah’ın dininin emri diye yaşamaya devam edenlere, KAHROLSUN ONLAR DİYOR. Lütfen hatalarımızla yüzleşelim ve çelişkilerle dolu bir inanç üzerinde olmayalım. Örneğin Allah, şefaat tümden bana aittir, hiçbir şefaatin olmadığı O günden sakının, yalnız Kur’an’ın ipine sarılın, onun sınırlarını aşmayın, çünkü sizleri Kur’an’dan hesaba çekeceğim diyorsa Kur’an’da, BUNUN TAM TERSİNİ SÖYLEYENLER, KUR’AN’DA ELLERİYLE ÇELİŞKİ YARATARAK KENDİLERİNE BATIL DİN YARATANLARDIR. Allah bunu yapanlara KAHROLSUN ONLAR DİYOR. Bu hatalarla bu canımızı teslim edersek, sizce mahşer günü gideceğimiz yer neresi olabilir? Yorumunu sizlere bırakıyorum. Ayetin son cümlesi, aslında günümüzde bizlerin yaşadığı İslam’ı çok iyi tarif ediyor. Tabi Kitap Ehlinin de aynı durumda olduğunu söyleyebilirim. “ONLAR, KOYU BİR ŞAŞKINLIKTA NE YAPTIĞINI BİLMEYENLERDİR” Ayette geçen Koyu şaşkınlık kelimesini, aslında farklı kelimelerle anlatabilirsiniz. Örneğin cahil ve gaflet içinde olanlar, şaşkınlık, sapıklık içinde, sarhoşlar gibi, koyu bir aptallık içinde diye bilirsiniz. Hepsindeki anlatılmak istenen, NE YAPTIĞINI BİLMEZ DURUMDA, ALLAH’IN DİNİNDEN SAPANLAR diyebiliriz. Değerli dostlarım, lütfen inancımızı Kur’an ile sorgulayalım ki, bu ayette Allah’ın uyardığı sapkın yoldan sapmış, Allah ile aldatılmışların safında olmayalım. “KENDİLERİNE KİTAP’TAN BİR NASİP VERİLMİŞ OLANLARI GÖRMÜYOR MUSUN? ONLAR SAPIKLIĞI SATIN ALIYORLAR VE SİZİN DE YOLDAN SAPMANIZI İSTİYORLAR.” (Nisa 44) “BU DÜNYADA MANEN KÖR OLAN KİMSE, ÂHİRETTE DE KÖRDÜR; ÜSTELİK İYİCE YOLUNU ŞAŞIRMIŞTIR.” (İsra 72) “İŞTE ONLAR, DOĞRU YOLA KARŞILIK SAPIKLIĞI SATIN ALANLARDIR. ONLARIN BU TİCARETİ KAZANÇLI OLMAYACAK VE DOĞRU YOLU DA BULAMAYACAKLARDIR.”(Bakara 16) “İNANDIKTAN SONRA HAKİKATİ İNKÂRA SAPIP, İNKÂRCILIKTA DAHA DA İLERİ GİDENLERİN TÖVBELERİ ASLA KABUL EDİLMEYECEKTİR. İŞTE ONLAR SAPIKLARIN TA KENDİLERİDİRLER.” (Ali İmran 90) Yazdığım ayetlerin tamamı, Allah’a söz verip iman ettim Rabbimiz, senin vahyine sarılacağım onun sınırlarını aşmayacağım dedikten sonra, sözünden cayanlardan örnek veriyor ki aynı yanlışlara bizlerde düşmeyelim. Ne yazık ki bizlere Kur’an’ı, özellikle anlamadığımız dilden okuttukları için, Allah’ın vahyi ile hala çoğunluğumuz buluşamadı. Buluşamayınca da Kitap Ehlinin yaptığı yanlışlara bizlerde düştük. Dilerim bu gerçeklerin farkında olan ve Kur’an’ı anlayabilmek için çaba harcayan, Allah’ın azınlık halis kullar arasında oluruz. ÇABA BİZDEN, YARDIM YÜCE RABBİMİZDEN. Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.