Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

olric-

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    13
  • Katılım

  • Son Ziyaret

olric- tarafından postalanan herşey

  1. olric- doğum gününüz kutlu olsun!

  2. O zamanlar henüz olric yoktu, durum, bu günkü gibi açık seçik ve belirsiz değildi..

  3. yağmur yağıyor olric,ıslanıyor etraf,ağlasak kimse anlamaz değil mi n:)

  4. olric-

    İbraim Odza

    çok başarılı.. kadının sesi gerçekten çok güzel..
  5. olric-

    Otobüs Mevzuları -2 -

    Otobüs gardiyanı... bende onlardan biriyim..
  6. tam arkamı dönüp gidecekken tanıdık bir ses duydum. pek bir tanıdık. sanki bir zamanlar kulağıma "aşkım" diye yankılanan bir ses şimdi "süt de alalım. dost süt olsun" diyordu. bir zamanlar kulağıma "seni seviyorum" diye yankılanan bir ses şimdi "yok muratbey kaşar alalım o daha ucuz" diyordu. yavaşça arkamı döndüm. patitolar ve le porta elimden yere düştü. evet, eski sevgilimdi bu. ha ha.,, Çok yaratıcı ,harika bir öykü. sansürlenmesi etkisini kaybettirmiş biraz. bir kaç gün önce ekşi sözlükte denk gelmiştim bu yazıya, uzun süredir bir yazının beni bu kadar eğlendirdiğini hatırlamıyorum..
  7. olric-

    Hunger (2008)

    her film bir şekilde kendi izleyicisi ile buluşuyor,ama bir kesimin sanat filmi diyerek kesip attığı bu tarz filmler, izleyicisini daha çok seviyor diye düşünüyorum. Yaptığı işi halka sevdirmek için uğraşmıyor, kendimi en iyi nasıl ifade edebilirim derdindeler. Karakterin duvar boyunda daikakalarca sigara içmesinin yada 20 dakika boyunca süren sabit kameralı plan-sekansın 90 dakikayı doldurmaktan çok daha fazla anlamı var..Ben nasıl bir aksiyon filminde hemen yelkenleri indiriyorsam başkalarının da bu tarz minimalist filmlerde benzer tepki vermesi normal. Fakat hiç kimsenin yönetmenin tarzını küçümsemeye hakkı yoktur, hele saçma demesi sadece komiktir. tekrar söylüyorum yönetmen filmi izleyici için yapmak zorunda değildir. Bu durum hem yaratıcı düşünceyi, hem de samimiyeti öldürür.. Bu tartışmaya girmek istemiyorum ama madem buraya kadar geldi, yargısız düşüncelerimi söylemeye çalışacağım..günümüz fast-food dünyası hepimizi süratle yaşamaya alıştırdı, istesem de benim de kaçınamadığım bir durum bu, sabırsız ve herşeyin hemen önümüze gelmesini isteyen bir nesil olduk, ne yazıkk ki diyorum bunu sanattan da bekliyoruz. hemen anlayıp bir kenara atmak ve yenisine geçmek istiyoruz. çünkü hayat çok hızlı ve biz kendimizi hep gerilerde hissederek koşmaya çalışıyoruz. herkesin okuduğu kitapları okuyup, herkesin izlediği filmleri izliyoruz..arkamıza bakmadan tüketiyoruz, şarkıları bir dinleyişte seviyoruz, filmleri bir izleyişte anlıyoruz, özümsemiyoruz. peşin hükümlüyüz, çünkü düşünmeye vaktimiz yok, herşeyin gözümüze sokulmasına alışmışız, çünkü kendimiz görmeye üşeniyoruz.. adam dakikalarca sigara içiyor çünkü adam sıkıntılı, belki özgür irlanda'yı o da istiyor, vurduğu her yumrukta vicdanı sızlıyor,belki yönetmen bize empati yapacak vakit yaratıyor, gardiyanın iç sıkıntısını anlamamızı istiyor. sigara içme dersi vermediği kesin, duvar ustalarının reklamını da yapmıyor, izleyiciyi filmin içine sokmaya çalışıyor ama tabi isteyen izleyiciyi, işte izleyiciyi bu noktada seçiyor, öyküden çok senin ne anladığın ve benim ne anlattğım önemli diyor. bunu nuri bilge ceylan da diyor, robert bresson da theo angelopoulos ta. bu tarz sinemacılar izleyici mutlu etmek için film yapmazlar, derdini anlatabilmek için yaparlar, kimi buna ego tatmini der kimi de saf sinema der. ben saf sinemayı seviyorum mirim, saf ve samimi olan herşeyi seviyorum..
  8. olric-

    Hunger (2008)

    Olmasa da olur ağır kaçmış biraz. kendi tabirimle 'izleyici seçen filmler' bunlar, çoğunluğu sıkması gayet doğal geliyor bana, ama film ulaşmak istediklerine ulaşıyor sanki..
  9. olric-

    Rusalka (2007)

    Rusalka (2007) Yön:Anna Melikyan Rus kadın yönetmen Anna Malikyan tarafından ortaya konan farklı ve kaydadeğer bir yapım olmuş. Türkçesi ‘deniz kızı’ olan film adından anlaşılacağı gibi bir deniz mahsulü olan küçük Alisa’nın yer yer fantastik öyküsünü anlatıyor.Deniz kıyısında küçük bir barakada annesi ve büyükannesi ile yaşayan Alisa, babasızlıktan ve yalnızlıktan olsa gerek problemli çocuklar kategorisindedir. En büyük hayali balerin olmaktır ve annesinin erkeklere olan düşkünlüğü onun çok rahatsız etmektedir. Başkalarının isteklerini yerine getirmek gibi özel bir güce de sahip olmasına rağmen oldukça mutsuzdur,bir güneş tutulmasının ardından sessizlik yemini eder, bu yemini sonrası özürlüler okuluna gönderilir. Sessiz bir çocukluk geçirdikten sonra kendisinin neden olduğu bir felaket sonucu yaşadıkları yeri terk etmek zorunda kalırlar. Filmde de belirttiği üzre gidebilecekleri tek yer olan büyük şehre yani Moskova ya giderler. Buraya kadar fantastik masal tadında geçen film bir anda kabuk değiştirir.Alisa büyümüştür,o da ister istemez hormonlarına yenik düşer ve aşık olur. Aşk yemini de unutturur tabi.. Film, görsel açıdan Fransız yönetmen Jean Pierre Jeunet’i fazlası ile andırıyor özellikle Amelie filmini çağrıştırıyor. Alisa, Amelie gibi pozitif bir karakter değil ,yeri gelince acımasız ve gaddar olabiliyor.biraz daha sert ve hüzünlü bir Amelie hikayesi diyebiliriz aslında. Fransız yönetmeni sevenler,benim gibi bu Rus filmini de çok seveceklerdir. Filmde gözden kaçmayan daha doğrusu göze sokulan bir kapitalizm eleştirisi var. Şehrin dört bir yanı reklamlarla kuşatılmış ve her ürün insanlara öğütlemelerde bulunuyor. Bir nevi kişisel gelişim görevine soyunuyor reklamlar, biz farkında olmadan yaşam koçluğumuzu yapıyor. ‘hep daha fazlasını iste’ , ‘tutkularının peşini bırakma’ gibi safsatalarla bizi biz olmaktan çıkartıyorlar,kariyer peşinde koşan, kendi gibi vahşi insanlar yaratıyorlar.. Sırf görselliği için bile izlenebilecek bir film Rusalka, bunun yanında harika bir hikaye de sizi bekliyor. Alternatif ve bağımsız sinemayı sevenler tarafından zamanla özel bir yeri olan filmler arasına girecektir diye düşünüyorum..
  10. Bu filmi çok seviyorum, izninizle afişin geçtiği sahnedeki diyaloğu paylaşmak istiyorum.. Niye antipodes dediklerini biliyor musun? çünkü bu "karşı" demek..buranın karşısı Orada çalışabilirsin burada değil. Orada ***** ama burada değil..
  11. olric-

    Biraz geç oldu ama sonunda anladım

    ha ha... Tekrar ediyorum, o kedi senin vicdanını tırmalayacak. Formülün etkisiz elemanı , geri dönmesinin sonuca bir etkisi olmayacaktır.o hayal ettiğin kahvaltılarda artan omleti kim yiyecek peki bunu düşündün mü hem diğerleri gibi geri dönmez, yani beni niye bıraktın diye sormaz, kaldığın yerden devam edersin..
  12. olric-

    Biraz geç oldu ama sonunda anladım

    Bu gün kendi formülüme ihanet ettim. binbir uğraşla hayatımdan çıkardığım cep telefonunu tekrar kullanmaya başladım.Lanet olsun nefret ediyorum bu aletten..
  13. olric-

    Hunger (2008)

    Hunger 2008 Yön: Steve McQueen Genç İngiliz yönetmen ilk denemesinde oldukça başarılı ve oldukça sert bir film ortaya koymuş. Kuzey İrlanda nın cumhuriyetçi örgütü İRA nın kanlı eylemlerinin yoğun olduğu yıllar olan 80 başlarında , nerde ne için olduğunu hiçbir zaman anlayamadığımız İngiltere tarafından hapislere tıkılan İRA milislerinin dramlarını ve direnişlerini perdeye yansıtıyor film. Uzun süredir yıkanamayan ve battaniye, giysi,tuvalet gibi pek çok insani ihtiyaçları karşılanmayan milislerin bir diğer isteği de siyasi suçlu statüsünde muamele edilmesi ve siyasi haklarının her daim ellerinde olması. Bir direniş protestosu ile başlayan filmde hiçbir talepleri karşılanmadığı gibi, İngiliz hükümetinin şöyle bir açıklaması oluyor.’’bizim için siyasi cinayet siyasi bombalama yada siyasi şiddet diye bir şey yoktur, sadece cinayet,bombalama ve şiddet vardır’’. Filme bir gardiyan eşliğinde başlıyor yönetmen. Mahkum dövmekten elinin tersi yara içinde olan gardiyan, ellerini lavabodaki suya sokarak acıyı dindirmeye çalışıyor, bu arada aynada kendi yüzüne bakmakta zorlanması da gözden kaçmıyor. Gardiyanlar içinde oldukça zor bir dönem olduğunun altı çiziliyor aslında. Filmin başında evinden çıktığında sokakta hiç kimseyi göremeyince gardiyan şüpheleniyor ve arabanın altına bomba olabilir mi diye bakıyor. O dönem İrlanda da ki psikolojik durumu özetleyen güzel bir sahneydi… bir huzur evi cinayeti ile gardiyanın rolüne erkenden son verilmesi de konunun dağılmaması açısından yerinde bir hamleydi.. Milis mahkumlar gerçekten de çok zor şartlar altında yaşamak zorunda bırakılıyor.çok fazla ayrıntıya da girmek istemiyorum ama duvara kendi boklarından yaptıkları helezon ve saç kesim ve yıkama töreni konu hakkında izleyenleri fikir sahibi edecektir.. Filmde ikinci ayaklanmanın da polisler tarafından sert bir şekilde bastırılması içerideki milislerin içeride kendilerini pasif hissetmelerine neden oldu. Bunu ölüm orucunun ilk kurbanı olan Bobby Sands ın bir rahiple yaptığı oldukça uzun diyalogda uzunca açıklaması ile görebiliriz…artık davaya sadece kendi bedenlerini feda ederek faydalı olabileceklerini düşünüyorlar.. bu noktada kendi yorumum inanç ve hümanizma arasında asılı kalsa da bizde çok fazla örneğini gördüğümüz bu insanlara olağanüstü bir saygı ile baktığımı söylemeliyim.. Unutmadan, yine çok etkili ve birbirine kırdırılan İrlanda halkının ne durumda olduğunu çok iyi anlatan bir sahne var. Polisler bir tarafta mahkumları acımasızca döverken duvarın diğer tarafında saklanmış ağlayan bir polis görürüz. Bence filmin en keskin sahnesidir bu.. Açlık grevi kararına İngiliz hükümetinin cevabı şudur:’’şiddet yanlıları ellerindeki son kartı oynadı’’.. tarihte insan hayatını defalarca hiçe sayan İngilizler in bakış açısı budur,bu kararı sadece pazarlık unsuru olarak görürler. Bu acımasız pazarlığı sonunda mahkumlar kazanır , kendini feda eden 10 beden ile beraber.. Filmin sert dili yanına ağır temposunu da ekleyince izlenmesi zor ve emek isteyen bir iş ortaya çıkarmış. Yönetmen bunu bilerek yapmış hissiyatı uyandı bende.zaten zor hazmedilir konu biçimde de zorluklar çıkarılarak sadece ulaşılmak istenilen kesime hitap edilmiş gibi. Film izleyiciye özellikle psikolojik açıdan oldukça sıkıntılı anlar yaşatıyor, sessiz ve durağan devam etmesi ve görselliğe yansıtılması bu psikolojik sıkıntının filmin tamamına yayılması açısından yerinden bir karar olmuş. Kapı önlerine dökülen idrarların bir gardiyan tarafından birkaç dakika boyunca paspas edilmesi sahnesi buna örnek olabilir, yine filmde geçen yaklaşık 20 dakikalık sabit kameralı diyalog sahnesi de öyle. Muhtemelen gereksiz uzatılmış sahneler eleştirisini pek çok sinemaseverden almıştır... Görsel açıdan da çok başarılı bulduğum filmi sanırım kolay kolay aklımdan çıkaramayacağım..
  14. olric-

    Biraz geç oldu ama sonunda anladım

    15 gün içinde evini,kedini ve feridini kaybetmiş bir insanaın ruh hali var sende. ne varki üçüde bahsettiğin 'kökten değişiklik' kapsamaında değil bence. sadece üst üste gelmesi ( muhtemelen birbirini tetiklemesi) sende bir şeyler değişiyor hissiyatı uyandırmış. sen hala aynısın sadece büyüyorsun..kediye haksızlık etmişsin geç olmadan geri alabilirsin.. işin şakası, hala küçük hayaller kurabilen insanlar görmek güzel,oysa hayat neler vaad ediyor bize,gerçeklerle yetinmekten hepimiz korkuyoruz.. az eşya ve az insan: yeni yaşam formulüm bu..
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.