her film bir şekilde kendi izleyicisi ile buluşuyor,ama bir kesimin sanat filmi diyerek kesip attığı bu tarz filmler, izleyicisini daha çok seviyor diye düşünüyorum. Yaptığı işi halka sevdirmek için uğraşmıyor, kendimi en iyi nasıl ifade edebilirim derdindeler. Karakterin duvar boyunda daikakalarca sigara içmesinin yada 20 dakika boyunca süren sabit kameralı plan-sekansın 90 dakikayı doldurmaktan çok daha fazla anlamı var..Ben nasıl bir aksiyon filminde hemen yelkenleri indiriyorsam başkalarının da bu tarz minimalist filmlerde benzer tepki vermesi normal. Fakat hiç kimsenin yönetmenin tarzını küçümsemeye hakkı yoktur, hele saçma demesi sadece komiktir. tekrar söylüyorum yönetmen filmi izleyici için yapmak zorunda değildir. Bu durum hem yaratıcı düşünceyi, hem de samimiyeti öldürür..
Bu tartışmaya girmek istemiyorum ama madem buraya kadar geldi, yargısız düşüncelerimi söylemeye çalışacağım..günümüz fast-food dünyası hepimizi süratle yaşamaya alıştırdı, istesem de benim de kaçınamadığım bir durum bu, sabırsız ve herşeyin hemen önümüze gelmesini isteyen bir nesil olduk, ne yazıkk ki diyorum bunu sanattan da bekliyoruz. hemen anlayıp bir kenara atmak ve yenisine geçmek istiyoruz. çünkü hayat çok hızlı ve biz kendimizi hep gerilerde hissederek koşmaya çalışıyoruz. herkesin okuduğu kitapları okuyup, herkesin izlediği filmleri izliyoruz..arkamıza bakmadan tüketiyoruz, şarkıları bir dinleyişte seviyoruz, filmleri bir izleyişte anlıyoruz, özümsemiyoruz. peşin hükümlüyüz, çünkü düşünmeye vaktimiz yok, herşeyin gözümüze sokulmasına alışmışız, çünkü kendimiz görmeye üşeniyoruz.. adam dakikalarca sigara içiyor çünkü adam sıkıntılı, belki özgür irlanda'yı o da istiyor, vurduğu her yumrukta vicdanı sızlıyor,belki yönetmen bize empati yapacak vakit yaratıyor, gardiyanın iç sıkıntısını anlamamızı istiyor. sigara içme dersi vermediği kesin, duvar ustalarının reklamını da yapmıyor, izleyiciyi filmin içine sokmaya çalışıyor ama tabi isteyen izleyiciyi, işte izleyiciyi bu noktada seçiyor, öyküden çok senin ne anladığın ve benim ne anlattğım önemli diyor. bunu nuri bilge ceylan da diyor, robert bresson da theo angelopoulos ta. bu tarz sinemacılar izleyici mutlu etmek için film yapmazlar, derdini anlatabilmek için yaparlar, kimi buna ego tatmini der kimi de saf sinema der. ben saf sinemayı seviyorum mirim, saf ve samimi olan herşeyi seviyorum..