Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

murnau1973

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    6
  • Katılım

  • Son Ziyaret

2 Takip eden

murnau1973 - Başarıları

Çaylak

Çaylak (2/14)

  • İlk İleti
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. 1- Güneydoğu genelinde bazı aileler 10-15 çocuk sahibi olacak...Çalışmayıp yan gelip yatacak...Benim maaşımdan veya küçük esnaftan %30 vergi alacaksın... Onları besleyeceksin ohhh ne güzel iş valla ...... OYNANAN OYUNA DİKKAT : Batıda bir Türk ailesi bir kız,bir erkek 2 çocuğa bakmakta ,okutmakta,yedirip ,içirmekte,giydirmekte zorluk yaşarken,güneydoğuda ise aileler isimlerini dahi bilmediği 10 yada 15 çocuğuna nasıl bakıyor hiç düşündünüzmü...? Onlara devlet eliyle yapılan yardımlar hariç,dış devletlerin bu iş için ayırmış olduğu fonları ve oynanan bu oyundaki kirli amacı hiç düşündünüz mü....? HEDEF VE AMAÇ : Türk ailelerine aile planlaması adı altında baskı yapılarak meydana gelecek Türk neslini yavaşlatarak (en az seviyede tutarak ) şimdilik azınlıkta olan Kürt ailelerini bu aile planlaması dışında tutup ileriki 10 veya 15 senede Türk çoğunluğunun önüne geçirerek tıpkı saraybosna misali Türk ırkına katliam uygulatmak..şimdi hayal gibi görünen bu oyunun ileriki 10 veya 15 senede ne kadar gerçek olduğuna yaşayan herkes bizzat şahit olacak. 2- SSK primim bir emekli maaşı kadar olacak... Ben bir çocuğa bakmak için deli gibi çalışacağım... Onlar yan gelip yatacak...15 tane palesi için devlet ona çocuk yardımı yapacak...( buda güzel valla ) LÜTFEN DİKKAT : Devletin asli görevi olan halkına yardım için kurduğu sosyal yardımlaşma birimlerini boş bir vaktinizde dolaşınız. Sizde çok net göreceksiniz'ki tüm sosyal yardım birimlerinin ve hatta özel yardım derneklerinin kuyruklarında'ki 100 kişiden 90'nı kürt kökenliler bu tür yerlerde Türk insanına rastlamak çok ama çok zor (Türk insanı çokmu zengin...? ) asla aksine birçok insanımız fakirliğin en alt tabakasında ama malesef kürt halkına el uzatan devletimiz fakirliğin en alt seviyesinde bulunan Türk halkına karşı tamamen duyarsız.Kömür,erzak ve giyecek yardımı Türk halkına sen SSK'lısın diye verilmez iken ( sanki ssk'lı olanlar 12 milyar maaş alıyorlarmış gibi ) diğer yandan kürtlere avuç avuç dağıtılmakta aksini ispat edecek varsa hodri meydan....! 3-Ben Bu kadar SSK primi ödeyeceğim...Hastanelerden zar zor faydalanacağım... Onlar bir yeşil kartla 15 tane palesine( çocuğuna ) baktıracak..! uyanın uyanınnnnnn ...! SAĞLIK REZALETİ : Türkiyede bulunan tüm illerin yeşilkart dağılımlarını lütfen inceleyin sizde çok net göreceksiniz'ki yeşilkart uygulamaları en baş sırada günaydoğuda tavan yapmış vaziyette nerede ise vatanın toprağına göz dikmiş pkk lıların bile yeşilkartı var. BURAYA DİKKAT :Güneydoğuda her iki kişiden biri yeşilkartlı öte yandan Türk ailelerine bir bakın yeşilkart almak isteyen bir Türk ailesine türlü,türlü şekillerde zorluk çıkaranlar,kürt kökenli olanlara nerdeyse peynir ekmek gibi veriyorlar tüm masrafları çalışan Türk halkından kesilen bu yeşil kartları ile kürtler sağlık hizmetlerini beleşe temin ederken,biz türkler çalışarak ssk'lı olup sağlık hizmetinden yararlanıyoruz.işten çıkışınız verildiğinde ayıp olmasın diye devletimiz 6 ay daha oda kısıtlı olarak yararlandırıyor bu hizmetten bizleri sonra allah ile başbaşasınız.Bizlerden kesilen vergiler ile bizim üzerimizden geçinen ve her fırsatta vatanı bölmek için kalleşlikler yapanlara ve onları besleyen bu hükümete hakkımızı helal etmiyoruz. 4-KADROLAŞMA : Türk gençi senelerini vererek okuyarak ve okuduğu bu alanlarda iş bulamayıp veya kps sınavlarını iyi derecelerde kazanıp sokaklarda sürünürken,kürtlerin daha doğru dürüst konuşmasını bilmeyen ilkokul mezunu olan cahilleri tüm devlet dairelerinde işe yerleştiriliyor..Örnek görmek isteyenler varsa maliye,sağlık bakanlığı,belediyeler,hastaneler v.b devlet dairelerini gezdiklerinde belki bazı şeyler kafalarına dank edecek uyunmakta olunan gaflet uykusundan uyanacaklardır.. 5-BU BİR GERÇEK : Nedense bu hükümet güneydoğuda başlatılan evine dön projesi adı altında orada tekrar yaşamak isteyen kürtlere sıfır faizli uzun vadede geri ödemeli ( hoş hiçbirinide geri alamadılar ) destek kredisi adı altında para yardımı yapmış bu fırsatı altın yumurtlayan tavuk bulmuş gibi iyi değerlendirip o destek kredisini alarak güney sahillerinde oteller,arsalar,pavyonlar ,araba ve yazlıklar alan kürtleri bizzat devlet kendi eli ile zengin etmiş,diğer tarafta aldığı maaş yetmediği için çareyi kredi kartı kullanmakta bulan ödeyemediği için bankalar,avukatlar,hacizler ile uğraşan,bunalıma giren,intihar eden Türk halkına hükümet bu şekil bir yardım eli uzatmamıştır. 6- YAPTIĞIMIZ EN BÜYÜK YANLIŞ : Yanlış davranışımız bu vatanı her fırsatta bölmek ve parcalamak adına yukarda yazılı maddeleri yapan ve adeta Türk halkının sırtından hayatlarını devam ettiren bu insanların aralarından çıkarmış olduğu sanatcılarının gerek cd'lerini almak ,gereksede konserlerine gitmek suretiyle elimizde az miktarda olan paramızı'da harcayarak onları devleştirmemizdir.Bu hareketimiz yüzde çıkan bir sivilceyi elleyerek tüm yüze yaymak gibidir. Gidilen yanlış yoldan dönmek akıl işidir. 7- İSTİYORUZ : Her geçen gün güneydoğu illerine benzeyen adeta mardin veya hakkarideymiş hissine kapıldığımız İstanbul,İzmir,Ankara,Tekirdağ ve diğer tüm batı,ege,karadeniz,içanadolu illerimize günydoğu bölgesinden giriş,çıkışın süreli ve giriş çıkış içinde vize sisteminin uygulanarak biran önce yürürlüğe girmesini bu hükümetten ve devletimizden istiyoruz. 8-SESSİZ KALMAYIN : Ülkemizde'ki işçinin veya memurun aylık maaşlarını ve aldıkları emekli maaşlarını bilmeyenimiz kanımca çok azdır..Ülkenin bel kemiğini oluşturan bu iki temel yapı fakirliğin en alt sınırında yaşam mücadelesi verirken bizim T.B.M.M catısı altında bulunan ve tek işi el kaldırıp indirmek ve uyumak olan toplam sayıları 532 olan (312'si kürt kökenli)aldıkları 1 aylık maaş 13 milyar 500 tl'yi bulan ve her ay ülkeye 6 tirilyon 916 milyar liralık ek masraf acarak zarar veren (lüks araçları ,koruma araçları,hizmetlileri ,üçretsiz sağlık masrafları ve yakıt masrafları hariç ) milletvekillerimize ses çıkarmayışımızı tüm dünya hayranlık ile izlemektedir.Koyun gibi halk tabiri işte burada bize çok yakışan bir kavramdır.Bu kavramın bozulduğunu belki biz değil ama gelecek nesillerimizin görmesini yüce yaradan nasip etsin...ve siz sayın halkım susunnn,sessiz kalmaya ve uyumaya devam edin. BİZ SUSMUYOR VE SESSİZ KALMIYORUZ...! TÜRK HALKI VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI OLARAK SAYIN BAŞBAKANA SESLENİYORUZ. BİZ TÜRKİYE VATANDAŞI TÜRKLER OLARAK BİZLERDE ''' TÜRK AÇILIMI İSTİYORUZ '''
  2. 10 Aralık 2009 Rahmi TURAN ‘Güzel şeyler olacak!’ EVET, kısa bir süre önce Cumhurbaşkanı Gül “Güzel şeyler olacak” diyordu. Başbakan ise “Analar ağlamasın” diyerek bir “açılım” lafı tutturmuştu. Ne oldu? Teröristler ve terör yanlıları anlayabildi mi bunu? Olacağı müjdelenen güzel şeyleri merakla bekledik... Ülke karıştı, sokaklar çatışma alanı haline geldi! Ellerine taş verilen çocuklar, polisleri, karakolları, polis araçlarını taşa tuttu.. Molotofkokteylleri atılarak otobüsler yakıldı, yalnız insanlar değil “kardeşlik” de yara aldı! Bir genç kız yakılarak öldürüldü, bir üniversite öğrencisi sırtına saplanan bir kurşunla hayatını kaybetti. Havai fişeklerle yangınlar çıkarıldı, dükkânlar, mağazalar ateşe verildi. Bu esnada kulaklarımızda hep Cumhurbaşkanı’nın “Güzel şeyler olacak” sözü çınlıyordu. * * * Ve 7 ailenin, 7 annenin, 7 babanın, çok sayıda kardeşin, eşin, nişanlının yüreğine ateş düştü. Ateş yalnız düştüğü yeri değil, bizim de yüreğimizi cayır cayır yaktı, kavurdu. 7 şehit askerin cenazeleri gözyaşları ve öfke içinde uğurlanırken insanlar birbirlerine “Nereye gidiyoruz?” diye soruyordu. Devlet iyi yönetilemiyor ve terör bir türlü önlenemiyorsa, vatandaş olarak biz ne yapabiliriz? Dişlerimizi kırarcasına sıktık, öfkeyle masaları tekmeledik, duvarları yumrukladık! Başka bir şey yapamamanın çaresizliğiydi bu... Koca devlet, bir avuç teröriste yenildi mi? Hataların faturasını, hayatlarının baharındaki vatan evlatları ödüyor! * * * Laf bol... Hâlâ “Terörle mücadele kararlılığımız artarak devam edecek!” diyorlar. Terörle gerçekten mücadele edilseydi durum böyle mi olurdu? “Avrupa Birliği istiyor” diye çıkarılan uyum yasalarıyla askerimizin elini kolu bağlanıp, mücadele gücü azaltıldı. Teröristlerle savaşan subaylar, astsubaylar hapse atıldı! Nasıl mücadele kararlılığıdır bu? Terörle gerçekten mücadele edilse durum böyle mi olurdu? Mücadeleyi değil, müzakereyi tercih ettiler! Silahı bırakmayan gözü dönmüş teröristlerle ne konuşulabilir? Eli Kalaşnikof’lu caniler, açılımdan filan anlarlar mı? Terör örgütüyle pazarlık değil, mücadele yapılır, caniler ya yakalanır ya da yok edilir! Eğer devlet gerçekten güçlü ise bunu yapar. Kararlılık budur. * * * Demokratik açılımın ülkeyi ne hale getirdiğini hemen her akşam, televizyon haberlerinde izliyoruz. İyice şımaran PKK yanlılarının ülkeye verdiği zarar, kelimelerle ifade edilemez! Haddimiz değil ama yine de soralım: Nasılsınız Sayın Cumhurbaşkanı? Nasılsınız Sayın Başbakan? Nasılsınız Sayın İçişleri Bakanı? Gidişatı nasıl buluyorsunuz? Sonuçtan memnun musunuz? * * * Şiddet gösterilerine devam ediyor. Yeni odası bir karış daha ufak diye ülkeyi birbirine katan İmralı mahkûmu Öcalan’ın keyfi yerindedir herhalde... İstediği oldu, barışı engelledi! Toplum kaynıyor! Her şeye rağmen, sağduyu, sabır ve soğukkanlılık tavsiye ediyoruz... Ediyoruz da... Tahammülün de bir sınırı olduğunu düşünüyoruz. Dileriz korkulan olmaz! Ve acı dolu, sitem dolu bir okur mesajı: “Türk askeri ölmek için var! Biz açılım yapalım, onlar öldürsün!”
  3. murnau1973

    DEJA-VU

    Yaşanılan bir olayı daha önceden yaşamışlık duygusuna “dejavu” denir. Türkiye’nin son günlerdeki politik olaylarını daha önce yaşadığınız duygusuna kapılıyor musunuz? Örneğin Ergenekon gözaltılarını, tutuklamalarını? Ya da “Başbakan, Genelkurmay Başkanı’nı görevden alsın” sözlerini? Gelin yıllar öncesine gidip bir dejavu yaşayalım... BUGÜN fikir hayatındaki kısırlığımızın temel sebeplerinden biri sol düşünceye düşmanlıktır. Bunun nedeni ise Soğuk Savaş ve onun uzantısı olarak 12 Mart-12 Eylül darbeleridir. Annales-School tarihçiliği; yani tarihi olayları ekonomik temelli düşünceyle anlama-analiz etme yöntemi solculukla özdeşleştirildiği için, bu anlayış bizim üniversitelerimize sokulmamıştır. Bu da hâlâ temel meseleleri kavrayamamamıza neden olmaktadır. Gündemdeki olayları hâlâ Soğuk Savaş yıllarının bize dayattığı tek boyutlu düşünce sistematiğiyle tartışıyoruz. Sosyal tarihçiliği-ekonomik tarihçiliği bilmiyoruz. Örneğin; Türkiye’deki Ergenekon soruşturması-davasını nasıl “okuyor-analiz ediyorsunuz”? Sovyetler Birliği’nin parçalanmasıyla dengeleri altüst olan günümüz dünyasında yeni oluşturulmaya çalışılan düzeni kavrayamadan Türkiye’deki olayları anlayabilir misiniz? Sözlerimi somutlaştırmak için size bir dejavu yaşatmalıyım!.. Yeni yol haritası 1945 yılında II. Dünya Savaşı bitti. Savaşın iki galibi Amerika ve Sovyetler (Rusya), özelikle 100 yıldır paylaşım mücadelesine girdikleri emperyal rakiplerini saf dışı edip dünyaya hâkim oldu. İngiltere, Fransa galip bile olsalar savaş yorgunuydu; ABD’nin gölgesine sığındılar. Almanya, İtalya, Japonya zaten savaştan yenik çıktı. İki süper gücün dünyayı paylaşma isteği Soğuk Savaş’ın başlamasına neden oldu. “Milli Şef” İsmet İnönü’nün usta dış politikasıyla harbe girmeyen Türkiye, yönünü Batı’ya döndü. Üstelik bunu Atatürk döneminin SSCB’ye yakın dış politikasını tamamen değiştirerek yaptı. İnönü, Türkiye’nin geleceğini Batı’da görse de, ülkenin tam bağımsızlıkçı çizgisinden çok taviz verme eğiliminde değildi. Oysa... ABD’nin yeni dünya düzeninde Türkiye’den istekleri vardı. Örneğin, Kore’ye asker gönderilmesi gibi... ABD, Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi tarafsız kalmasını istemiyordu; yeni ordulara ihtiyacı vardı. Çünkü... Sovyetler Birliği Avrupa’nın merkezine kadar gelmişti. Afrika’da, Asya’da sömürgeler özgürleşiyordu. Ortadoğu’da ulusal hareketler çığ gibi büyüyordu. Çin ve SSCB kapitalist ülkelere karşı birleşik cephe oluşturma kararı almıştı. Ve bu karardan 5 ay sonra Kuzey Kore, Güney Kore topraklarına girdi. II. Dünya Savaşı bitmişti bitmesine ama dünyayı paylaşım mücadelesi sürüyordu. Ve ABD’nin, savaşacak Mehmetçik’e ihtiyacı vardı. Genelkurmay Başkanı tasfiye edildi İsmet Paşa, iktidarı DP’ye kaptırmasaydı Kore’ye asker gönderir miydi? Türkiye’yi savaşa sokmamış İsmet Paşa’nın Kore’ye asker gönderme ihtimali az. Peki Genelkurmay’ın II. Dünya Savaşı’ndaki kurmay kadrosu görevde olsaydı, DP’nin isteğine uyar mıydı? Bu konuyu açmalıyım: Demokrat Parti 6 Haziran 1950’de TSK içinde “balans ayarı” yaptı. Bunu da ustaca başardı. Hükümet olunca gündeme hemen ezanın tekrar Arapça okunmasını getirdi. Ardından radyoda dini program yapılması yasağını kaldırdı. Dini duygulara seslenip kamuoyunun desteğini arkasına alınca Türkiye’nin gündemine suni bir olay getirildi: “Askerler darbe yapacak!” Parantez açayım: Bu dedikodunun üzerinden 60 yıl geçti; bugüne kadar bu dedikodunun doğruluğunu gösterir bir tek bilgi-belge bulunamadı. Ama DP hükümeti bu dedikoduyu fırsat bilip, başta Genelkurmay Başkanı A. Nafiz Gürman, Hava Kuvvetleri Komutanı Zeki Doğan, Deniz Kuvvetleri Komutanı Mehmet Ali Ülgen, Jandarma Genel Komutanı Nuri Berköz, Genelkurmay II. Başkanı İzzet Aksalur olmak üzere ordu komutanları dahil 15 general ve 150 albayı emekli etti. Ve... İki ay sonra ABD’nin isteği oldu: 25 Temmuz 1950’de DP hükümeti, Kore’ye 4 bin 500 kişilik askeri birlik gönderme kararı aldı. DP, CHP’nin tavrından çekinip konuyu TBMM’ye bile getirmedi. Bakanlar Kurulu kararnamesiyle Mehmetçik cepheye sürülüverdi. Üst komuta kademesi tasfiyeye uğrayan TSK sesini bile çıkaramadı. Olayı protesto eden Türk Barışseverler Derneği’nin solcu üyeleri ise hemen cezaevine tıkılıp sesleri kesildi. 1 Mart tezkeresi 1950’lerdeki iç ve dış olayların günümüz dünyası ve Türkiye’si ile benzerliği var mı? 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla Soğuk Savaş dönemi sona erdi. Soğuk Savaş sonrasının en sert paylaşım mücadelesinin yaşandığı Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu, Türkiye’nin yanı başında. Türkiye bugüne kadar sorunlu bölgelere BM nezdinde asker göndererek kanlı savaşların dışında kalmaya özen gösterdi. Fakat... Bu tarafsız dış politika bir yere kadar sürdü. Türkiye’nin 1 Mart (2003) tezkeresine onay vermemesi, ABD için dönüm noktası oldu. Tezkerenin reddedilmesini ABD, TSK’ya bağladı. İşte ben o tarihten sonra dejavu yaşamaya başladım. Bugün ne diyorlar: “TSK’da cunta var”; “Başbakan, TSK’nın üst komuta kademesini görevden alsın!” Sanıyorum oyunun henüz birinci perdesini seyrediyoruz. AVRUPA’YA KOMÜNİST OYUNU ABD’nin Soğuk Savaş doktrinine göre, büyük kara ordusuna sahip Türkiye, NATO şemsiyesi altında olmalıydı. DP de hükümet olunca NATO’ya başvurdu. Amerika desteğine ve Kore’ye asker göndermesine güvenip hemen kabul edileceğini sanıyordu. Olmadı; Avrupalılar Türkiye’yi istemedi. Şaşıran sadece Türkiye değildi; ABD Dışişleri Bakanı Dean Acheson, NATO’nun Avrupalı üyelerine sert çıkarak, Türkiye’nin acilen pakta alınmasını istedi. Avrupa’nın üstünde hâlâ savaşın dumanı tütüyordu; kimsenin sert demeçlerden korkacak hali yoktu. ABD ve Türkiye, Avrupa’yı ikna için iki yönteme başvurdu: Bunlardan birincisi, “Stalin, Kars ve Ardahan’ı istedi” yalanına yeniden başvurmak oldu! Bu yalanı maalesef Feridun Cemal Erkin ile Selim Sarper çıkardı. Güya talep Moskova Büyükelçisi Sarper’e sözlü olarak söylenmişti! Toprak talebini Stalin niye nota vererek yapmamıştı? Bilinmiyor. Zaten SSCB toprak talebini reddetti; Dışişleri Bakanı Molotov, “Bu nereden çıktı, böyle bir talebimiz yok” demesine rağmen psikolojik harbe yenik düştüler. Bırakın o dönemi, bu kara yalana hâlâ inanılıyor; yıllardır iç politika malzemesi olarak kullanılıyor. Neyse dönelim konumuza... Ortada toprak talebine ilişkin belge filan olmayınca Avrupalılar bu yalana pek itibar etmedi. O halde Avrupalıları ikna için başka oyunlar gerekiyordu. Bulundu: “Türkiye komünist hareketlerin tehdidi altındaydı.” Bu “tehlikenin” gösterilmesi amacıyla 1951 yılında Türkiye Komünist Partisi’ne yönelik “büyük tevkifat” yapıldı. Dört yüz kişi işkenceden geçirildi. Kimler yoktu ki; Ruhi Su, Enver Gökçe, Ahmet Arif, Arif Damar, Mihri Belli... İşkenceye dayanamayıp aklını kaybedenler oldu. (İşkenceye uğrayanlardan Yılmaz Çolpan Paris Turizm Müşaviri iken 22 Aralık 1979’da ASALA tarafından öldürüldü. Solun tarihi acıklı insan hikâyeleriyle doludur.) Basın günlerce komünistlerin nasıl sinsi bir oyunla rejimi değiştireceğini yazdı. Bu arada, ölüm korkusuyla Nâzım Hikmet de Sovyetler Birliği’ne kaçınca yayınlar daha da sertleşti. ABD her fırsatta, Türkiye’nin komünist tehdidi altında olduğunu söylemeye başladı. Bu arada NATO kararını da bekleyemezdi. Ortadoğu ABD Büyükelçileri Konferansı İstanbul’da toplandı. Güçlü bir Ortadoğu savunma hattı kurulması ve Türkiye’nin bu savunmada etkin bir rol üstlenmesi istendi. Türkiye’nin Londra, Paris, Roma büyükelçileri de, Cumhurbaşkanı Bayar başkanlığında Çankaya Köşkü’nde toplanarak, Doğu Akdeniz savunmasına ilişkin kararları görüştü. Öte yandan... Bir avuç aydına/komüniste karşı Türkiye’yi korumak için Amerikan 6’ncı Filosu İstanbul’a geldi! Şaka gibi... ABD ayrıca Türkiye’ye 100 jet uçağı vereceğini açıkladı. Yani tehlike o kadar büyüktü! Bu arada Mehmetçik Kore’de yiğitçe savaşmayı sürdürdü. ABD, Kore’deki Türk Tugayı’na “Başkanlık Onur Belgesi”ni verdi. Ödül karşılıksız bırakılır mıydı; hemen Kore’ye 900 kişilik ilave asker sevkıyatı yapıldı. Mehmetçik’in bir hiç yüzünden Kore’de şehitler vermesini protesto eden 56 üniversite öğrencisi tutuklandı. Tabii hepsi komünistti! Bu arada Ankara’ya ABD askeri heyetlerinin biri gidip diğeri geldi. Ziyaretler sonrasında Kore’ye hep takviye asker gönderildi; bu kez sayı 600 idi. Bir yanda Kore’ye asker gönderildi, diğer yanda solculara yönelik tutuklamalar hız kesmedi. Türkiye Sosyalist Partisi Genel Sekreteri Esat Adil Müstecaplıoğlu; Attilâ İlhan ve Madımak’ta kaybettiğimiz Asım Bezirci’nin de aralarında bulunduğu 15 aydın tutuklandı. İstanbul’da Orak Çekiç adında gizli bir örgüt ortaya çıkarıldı! Üç kişi tutuklandı. Milli Eğim Bakanı Tevfik İleri solcu öğretmenlerin tasfiyesinin hızlandırılarak sürdüğünü açıkladı. Uzatmayalım... Sonuçta Avrupalılar “komünist tehlikesi oyununa” kandılar/ya da kanar gibi yaptılar; Türkiye’nin NATO’ya katılmasına izin verdiler. Zaten SSCB burunlarının dibine kadar gelmişti; riske girmek istemiyorlardı. Nedendir bilinmez bu kabulden sonra ABD, Türk-Amerikan Askeri İşbirliği’ne katkılarından dolayı Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut’a “Liyakat Madalyası” verdi. Halk bayram yapıyordu: 100 yıllık Rusya korkusundan yine bizi Batı koruyacaktı. Sovyetler saldırınca NATO bizim yanımızda olacaktı! Halbuki... Bu da koca bir yalandı. SSCB’nin saldırısı durumunda savunma hattı Boğazlar’da kurulacaktı. Neyse gelelim sonuca... Dün komünistler, bugün de “darbeci Ergenekoncular” cezaevinde! Size de yaşadıklarınız dejavu gibi geliyor mu?.. En önemli silahları: CAHİLLİK SOĞUK Savaş doktrini 1950’de kolayca hayata geçirildi. 1989’da Berlin Duvarı yıkıldı. Soğuk Savaş sona erdi. Dünyayı yeniden dizayn etmek isteyen süper güç ABD, 1990’larda yeni doktrini Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirmek için kolları sıvadı. Bu konsepte göre Türkiye artık Kemalizm’i bırakıp, yeni rol modeli ılımlı İslam’ın ipine sarılmalıydı. NATO, konsepti gereği savunma ordusuydu. Ama artık bunu bırakmalıydı. “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi artık bir kenara bırakılmalıydı. Özellikle Ortadoğu’da aktif rol almalıydı. Fakat Türk Silahlı Kuvvetleri de sömürge ordusu değildi, ulusal devletin ordusuydu; “Hadi şimdi de bu görevi üstlen” denince hemen “Baş üstüne” diyemezdi. Demediği gibi Rusya ve İran ile ittifak kurulmayı öneren paşalar bile çıktı. Tabii bu teklifi yapanların sonları Silivri’deki Ergenekon davası oldu! Neyse... ABD, dünyayı dizayn etmekte kararlı; bunun ekonomik nedenleri var. En azından ilk etapta Irak’tan çekildiğinde Kürtleri ve petrol kuyularını koruyacak TSK’ya ihtiyacı var. Fakat 1950’lerde “tereyağından kıl çeker” gibi halledilen oyunlar/planlar bu kez hayata kolay geçirilemiyor. Baksanıza “Kürt açılımı” bile sert muhalefetle karşılandı. Uyduruk mektuplarla TSK ve son günlerde Dersim meselesiyle CHP ne kadar yıpratılmaya çalışılsa da oyun tutmuyor; ikna edici olmuyor. Niye? Hükümete, yandaş medyaya, liberallere, din sömürücülerine rağmen oyun niye tutmuyor? Bakınız... İşte burada sosyal-ekonomik tarihçilikten yararlanacağız. 1950’de Türkiye nüfusu 21 milyondu. Yüzde 75’i köylüydü ve nüfusu 5 binin altında olan yerleşim yerlerinde oturuyordu. Okuryazar oranı sadece yüzde 30 idi. Kişi başına düşen gelir 166 dolardı. Bu yoksul halkın cehaletinden yararlandılar. Türkçe ezanın kaldırılması, okullarda din derslerinin mecburi edilmesi, Fatih ve Eyüp Sultan gibi türbelerin açılması, radyoda din programlarının yapılması gibi popülist icraatlarla onu kandırdılar. Yoksul köylülerin temiz inançları siyasete malzeme yapıldı. Sadece onlar mı? Şehirliler de yeni gazino kültürüyle, ABD’den gelen caz müzikle-dansla, güzellik yarışmalarıyla, radyo günleriyle, polisiye cep kitaplarıyla, renkli sinemalar ile meşgul edildi. Dinciler çok mutluydu. Ardı ardına çıkardıkları yayınlarda Atatürk’e hakaret etmek için birbiriyle yarıştırıldı. Her yanda Atatürk’ün heykelleri kırılıyordu. DP’nin besleme basını ise, ABD’nin Marshall planı çerçevesinde Türkiye’ye 58 milyon dolarlık askeri yardımda bulunması gibi olayları manşetlere taşırken; Kore’de 34 subay, 46 astsubay ve 1252 erin şehit olduğu; 234 Mehmetçik’in ise esir tutulduğu haberlerini görmezlikten gelmeye çalıştı. Peki.... 1950’ler 2000’li yıllara benziyor mu? Benzerlikler var kuşkusuz. Ancak bu oyun bugün niye pek tutmuyor? Hadi bu da size ev ödevi olsun...
  4. Mehmet Ali Ağca tahliye edildi Gazeteci yazar Abdi İpekçi cinayeti ile iki ayrı gasp suçundan hüküm giyen Mehmet Ali Ağca tahliye edildi. Ağca'nın kardeşi Adnan Ağca'nın da aralarında bulunduğu grup Ağca'nın tahliyesini davul ve zurna eşliğinde kutladı. Ağca, muayene için Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nin (GATA) Ruh ve Sinir Hastalıkları Kliniği'ne getirildi. Ağca, Ankara Emniyet Müdürlüğü ekipleri eşliğinde araçlarla Ankara Ceza İnfaz Kurumları Kompleksi'nden ayrıldı. Kampüs çevresindeki yol üzerinde bekleyen ve Ağca'nın kardeşi Adnan Ağca'nın da aralarında bulunduğu grup, konvoyun geçişi sırasında davul ve zurna eşliğinde sevinç gösterilerinde bulundu. Grup, Ağca'nın da içinde bulunduğu aracı konvoy halinde takip etti. HOLLYWOOD’DAN TEKLİF GELDİ Mehmet Ali Ağca'nın avukatı Yılmaz Aboşoğlu, “Ağca'nın 8 milyon dolarlık bir teklif aldığı, ayrıca Hollywood’dan teklifler geldiği” yönündeki soru üzerine, “Hollywood'dan teklif geldiği doğrudur. Hiçbir firmayla, gazeteyle, yerle şu ana kadar anlaşma yapılmadı” dedi. Aboşoğlu, “Ağca'nın evlenip evlenmeyeceği” sorusuna, “Önce özgürlüğün tadını çıkarsın, onlar yanlış haberler. Şu aşamada böyle bir şey söz konusu değil” yanıtını verdi. Mehmet Ali Ağca'nın, askerliğe elverişli olmadığına ilişkin 2006’da GATA’dan aldığı rapor, Milli Savunma Bakanlığı’nca onaylanmadığı için, Gülhane Askeri Tıp Akadimesi’nde kontrolden geçecek. Ağca’nın avukatı Hacı Ali Özhan, müvekkilinin ikinci kez sağlık kontrolünden geçirilmesi kararına itiraz edeceklerini söyledi. Özhan, bürosunda düzenlediği basın toplantısında, müvekkilinin, dünya kamuoyunun gündeminde yer aldığını ve 2006’dakine benzer bir krizin, Türkiye’deki hukuki işleyişin sorgulanmasına yol açacağını belirtti. Ağca’nın kamu hizmetinden kaçma düşüncesinde olmadığını söyleyen Özhan, “Dinsel inançları ve felsefi değerlerine aykırı olduğu gerekçesiyle eline silah alamayacağını belirtti” dedi. AĞCA'DAN İNCİLER Avukat Gökay Gültekin, gazetecilere Mehmet Ali Ağca tarafından yazıldığını söylediği İngilizce bir metni dağıttı. ''Sonsuz güç sahibi Allah'ın adıyla Tanrının ilahi mesajını ilan ediyorum'' diye başlayan metinde şu ifadeler yer aldı: ''Madde 1: Tanrı sonsuza dek tek ve benzersizdir. Tanrı sonsuza dek bütündür. Teslis (Üçleme) diye bir şey yoktur. Maadde 2: Ben Tanrı değilim. Ben Tanrı'nın oğlu değilim. Ben ebedi Mesihim, yani ete kemiğe bürünmüş ve yeniden doğmuş aynı ilahi söz. Ben tüm evrende Tanrı'nın ebedi yüksek hizmetkarıyım. Teslis (Üçleme) diye bir şey yoktur. Madde3: Ve Kutsal Ruh (Ruhül Kudüs) Tanrı'nın yarattığı bir melekten başka bir şey değildir. Teslis diye bir şey yoktur. Madde 4: Dünyanın sonunun geldiğini ilan ediyorum. Tüm dünya bu yüzyıl içinde yok olacak. Her bir insan bu yüzyıl içinde ölecek. Madde 5: İncil hata ile doludur. Mükemmel İncil'i ben yazacağım. Ebedi Mesih Mehmet Ali Ağca'' Avukat ültekin, ayrıca Ağca ve Papa 2. Jean Paul'un birlikte çekilmiş bir fotoğrafını kapağına taşıyan Times dergisinde çıkan bir makalenin fotokopisini de basın mensuplarına dağıttı. AKRABALARDA SESSİZLİK Gazeteci Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca'nın Malatya'daki akrabaları gazetecilerle konuşmaktan kaçındı. Çukurdere Mahallesi'nde bulunan Mehmet Ali Ağca’nın teyzesi Kadriye Esen'in evinde herhangi bir hareketlilik görülmezken, gazetecilerin aile fertleriyle görüşmesine izin verilmedi. Evdeki perdeler de gün boyu kapalı tutuldu. -http://www.hurriyet.com.tr/gundem/13504863.asp?gid=229-
  5. murnau1973

    AÇILIM SÜRECİ

    Yüzünüz kızarmayacak mı? “Operasyonlar dursaydı, 4 asker ölmemiş olacaktı”deme yüzsüzlüğünü yapabiliyorlar!.. “Ben bir Kürt evladı olarak çıkıp derim ki, askere sıkılacak kurşun bana sıkılsın… Ama Türk aydını, Türk politikacısı da çıkıp desin ki bundan sonra gerillaya sıkılacak kurşun bana sıkılsın” diyerek, vatanını savunanlarla bölücü teröristleri aynı kefeye koyma utanmazlığını yapabiliyorlar! Biri çıkıp “ayrılıkta tartışılabilir” diyor ve tümü de adres olarak İmralı’yı gösteriyor.! Bunlara mı yapılacak demokratik açılım. Demokratik açılım toprak ağası Ahmet Türk, Ayna Emine Ayna , Tuncel Sebahat Tuncel, Aysel Tuğluk ile mi yapılacak.? Açılımı önce toprak ağası Ahmet Türk, marabalarına yapsın! Kasrı Kanco Şatosu’ndan yüzlerce, hatta binlerce insana hükmeden Kürt Ahmet, kendi köylüsüne bu güne kadar hangi açılımı yapmış? Onların Kürt Ahmet’e karşı hangi demokratik hakları var? Ahmet Türk ve arkadaşlarının, pkk korkusundan bacakları titriyor!... Onun için de dillerinden “demokrasi”, “af”, “İmralı”, Kandil” laflarını düşürmüyorlar!.. Devlete karşı suç işlemiş, insanlık suçu işlemiş bir vahşi teröristin, ne olduğu kendilerinin belirleyeceği sürece dahil edilmesini istiyorlar!.. Devlete karşı, kendi ırkına karşı suç işlemiş bir terör örgütünün muhatap alınmasını dayatıyorlar. Bunlarla mı Kürt kökenli vatandaşlarımıza huzur, güven ve mutluluk gelecek.? Gelin barışı inşa edelim diyorlar! Herhalde bundan daha komik laf olamaz! Sen kalk Eruh baskını ile saldırıyı, şiddeti, terörü başlat, eşiktekini, beşiktekini acımadan öldür! Öldürdüklerinin arasına bölgede görev yapan masum doktoru, öğretmeni, din görevlisini de kat! Bugüne kadar 40 bine yakın kişinin ölümüne, yüzlerce Mehmetçiğin, polisin, korucunun sakat kalmasına sebep ol!.. Sonra da barış güvercini pozlarında “gelin barışı inşa edelim” palavrasına sığın.! Tam bir yavuz hırsız, ev sahibini bastırır örneği.! İktidar bütün bu olanları görmüyor mu, bu kadar kör mü! Tam yedi yıldır tek başlarına iktidardadırlar! 7 yılda akıllarına gelmeyen açılımlar, her nedense birden partilerinin amblemi olan ampul gibi kafalarında yandı ve harekete geçtiler! Harekete geçmekle de kalmadılar, 29 yıldır süren terörün bitirilmesi işini 3–4 ay içine sıkıştırmaya çalışıyorlar. Dış baskılara dayanamıyorlar, teslimiyete giden yola giydirmek için”Demokratik açılım”, “Kürt açılımı” kılıflarını hazırlamaya çalışıyorlar! İçişleri bakanına göre mutabakat varmış!.. Onun görüştüğü seçmece köşe yazarları ve akademisyenlerde tam mutabakat vardır elbette.! Çünkü İçişleri bakanı, kendi meşrebine uygun olanlarla görüşüyor Kendi zihniyetinin borazanlarını etrafına topluyor! İçişleri Bakanının yaptığı açıklamada, soruyorum, ne vardı? Ne anladınız? Ama ötekiler boş konuşmuyorlar! Anayasa değişikliği,Kürtçe eğitim,af, özerklik istiyor ve çözümün adresi olarak İmralı ile Kandil’i gösteriyorlar!.. Nesine açılacaksınız bunun!.. Açıldınız diyelim, ne diyeceksiniz şehit ailelerine? Ne diyeceksiniz kentlerin varoşlarında yokluk içinde yaşayanlara? Karadeniz’in, Akdeniz’in dağ köylerinde, Orta Anadolu’nun bozkırında, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’dakilerden farksız yaşam sürenlere ne diyeceksiniz? Demokrasi ve özgürlükler anlamında Türkiye’nin tamamına ne diyeceksiniz? Yüzünüz hiç kızarmayacak mı? Alıntı: e-mail:[email protected]
  6. Foruma yeni katıldım daha nasıl kullanacağımı bilmiyorum,ama öğrenirim herhalde,lise mezunuyum,Müdür Emeklisiyim, olgun yaştayım.boy:1.75 kg.78 Seyahat etmeyi severim,umarım birbirimizi kırmadan iyi vakit geçiririz.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.