ilbey__26 tarafından postalanan herşey
-
FORMUNUZU NASIL KORURSUNUZ?
ASLINDA BU YEMEK İŞMEKLEDE ALAKALI Bİ SORUN DEİL BEN 3 KİŞİNİN YEDİGİ YEMEGİ YİYORUM TEBBELLİK YAPIYORUM YOK KARDEŞİM Bİ GRAM BİLE ARTIŞ OLMUYOR KALDIK 75 KİLODA
-
KİLONUZ PROBLEM Mİ?
KESKE OLSA Bİ GÖBEK SALAMADIK VALLA
-
kanal d nin taraflı programları
HİÇ Bİ ŞEY ESKİSİ GİBİ DEİL ARTIK BU MİLLET APTALDA DEİL NİMİN KİME ÇALIŞTIGINI BİLİYOR
-
Bu sene kim şampiyon olur?
- VAR MI?
kıskanmak = sahiplenmek isterseniz kıskanmayın- MAKYAJ SİZİN İÇİN NE İFADE EDER....
SSORUYA CEVAP VERMİŞTİM- YUVADA DAYAK (!)
O BUGÜNÜN SORUNU DEİLKİ İNSAN İZLEYİNCE GÖZLERİ YAŞARIYOR NASIL YAPABİLİR BUNU Bİ İNSAN DİYE DÜŞÜNÜYOR. ÇİVİSİ CIKTI DÜNYANIN BE- NAMUS
NAMUS KAVRAMI İNSANLARDA KENDİLİGİNDEN OLUŞMUYOR TABİ DÜŞÜNCEYLE İLGİLİ BANA GÖREDE BEYİNDE BAŞLAR- En beğendiğiniz spor dalı hangisi?
BENCE BASKETBOLDAKİ HEYECAN FUTBOLA GÖRE DAHA YÜKSEK- Bu sene kim şampiyon olur?
KODRAYA VE SU ANKİ DURUMUNA BAKARSAK 2 SENE GARANTİ FENER DİYORUM BENDE Bİ KARTALLI OLARAK- Hangi takimliyiz?
DOGRUDUR F B DEN DAHA BÜYÜK TAKIM YOK... AMA BEŞİKTAŞ OLMADAN HAYATDA OLMAZ NE DEMİŞ ATALARIMIZ KADININ YERİ KOCASININ YANIDIR- hz.muhammet türk mü
TÖVBE TÖVBE BÖYLE Bİ KONU NASIL AÇILIYOR ANLAMIYORUM 10 YAŞINDAKİ ÇOÇUK BİLİYOR BUNUN CEVABINI- TÜYLERİM DİKEN DİKEN OLDU BİRDEN
Aşıktı delikanlı. Sevgilisinin isminden başka bir şey bilmediğinden mi, konuşmaya mecali olmadığından mı bilinmez, arkadaşı anlatıyordu onun halini: - Gözleri günlerdir uyku görmedi efendim, diyordu, yemiyor, içmiyor, işi gücü, gecesi gündüzü havası suyu o kız oldu sanki. Ne desem kâr etmiyor, son bir çare diye geldik size. Halbuki "sen bir garip çobansın, o padişahın kızı, davul bile dengi dengine" dedim ya, dinlemiyor efendim, ama herhalde aşkın gözü kördür diye de buna diyorlar, değil mi efendim... İhtiyar adam bu esnada gözlerini dikmiş, iskeletinin üstüne deriden bir zırh giydirilmişcesine zayıf, çelimsiz, saçı sakalına karışmış, uzaklara dalıp dalıp giden, gözlerinde aşktan gayrısı kalmayan diğer çobanı süzüyordu. Sonra bir ah çekti, yüzünü nefes almadan konuşmasını sürdüren delikanlıya çevirip tebessüm etti. - Kolay evlat kolay, dedi, çaresizseniz çare sizsiniz. Ve tane tane anlatmaya başladı. İki genç çobanın, çökmek üzere olan bu kulübesinde dertlerine derman aradıkları ihtiyar adam, aslında padişahın bütün dertlerini paylaştığı, her meselesini danıştığı bir bilge idi. Yıllar önce padişah kendisini tanıyıp sevdiğinde bir tek şey istemişti ondan; burada yaşamaya devam edecekti ve kimsecikler bilmeyecekti kim olduğunu. O günden beri de bu kulübede yaşıyar, gelen geçene ikram edip, gül alıp gül satıyordu. Padişahın kızının aşkıyla eriyip muma dönen genç çoban ve yanındaki kadim dostu nereden bilsindi bu garip ihtiyarın padişahın gönlüne sultan olduğunu. Aşık genç, ihtiyar adamın anlattıklarını dinledikten sonra, her şeyin bittiği anda başlayan son ümide sımsıkı sarılanların o saf ve tertemiz teslimiyetiyle: - Sahiden bu kadar kolay mı efendim, dedi, yani o mağarada elimde tesbih, kırk gün Allah dersem sevdiğime kavuşabilir miyim, onunla evlenebilir miyim? - Evet, dedi bilge, kırk gün o mağarada gece gündüz Allah diyeceksin, kırk gün sonra padişahın kızı senindir. İki dost hemen yola çıktılar, aşık çobanın yüzüne kan, dizlerine derman, yüreğine yeniden can gelmişti. Arkadaşına sarılıp, elinde tesbih, gönlünde aşk, yüzünde ümit çiçeklerinden örülme bir tebessüm, mağaranın yolunu tuttu. Gelir gelmez hiç vakit kaybetmeden diz çöktü, dualar etti, gözlerini kapattı, kalbini padişahın kızına bağladı, eline tesbihi aldı ve dudakları kıpırdamaya başladı: Allah, Allah, Allah... Günler günleri padişahın kızının hayaliyle tespih taneleri gibi kovalayadursun, mağaranın yakınındaki köyleri bir söylenti çoktan sarmıştı. Herkes birbirine karşı dağdaki mağarada gece gündüz Allah diyen gençten bahsediyordu. Cami çıkışında ihtiyarlar, çeşme başında kadınlar, tarlada işçiler, top oynarken çocuklar, herkes onu konuşuyordu: - Şu karşı mağarada bir genç varmış, kendini Allah'a adamış, gece gündüz durmadan Allah diyormuş, Allah Allah..." Aşık dostunun ne halde olduğunu merak eden genç çoban, mağaraya geldiğinde üç hafta geride kalmıştı bile. Bizimkinin gözleri kapalıydı, dudaklarının da kıpırdamadığını görünce, uyuyakaldı herhalde diye düşündü. Tespih tanelerinin parmaklarının arasında dolaşmaya devam ettiğini görünce de, bu nasıl uyku diye sordu kendine. Bu sırada gözlerini açan genç adam, karşısında arkadaşını görünce, günlerdir yalnızlığıyla paylaştıklarını birbiri ardına anlatmaya başladı: Kırk günün yarıdan fazlası geçmişti, o durmadan Allah diyordu, ama ne padişahın kızı vardı, ne bir haber, ne bir ümit kırıntısı... Acaba, diyecek oluyor, yutkunuyor, hayır diyor, tespihine bakıyor, bir kalp gibi atan sağ el işaret parmağını sabitlemeye çalışıyor, avuçlarını sıkıyor, gözleri doluyordu. Vedalaştılar. Ay ışığında dostunun gözlerine yayılan başkalık dikkatini çekmişti genç çobanın. Aşık çoban yeniden eline tesbihini aldı, gözlerini kapattı, boynunu neye bağlayacağını bilemediği kalbine doğru büktü, dudakları kıpırdamıyordu artık, sustu gece, mağaranın duvarları sustu, tükendi her şey, hiç tükendi, an bitti, sadece bir söz kaldı: Allah... Kırk günün dolmasına üç-beş gün kala, mağaradaki dervişin namı bütün ülkeyi sarmış, nihayet sarayın koridorlarında konuşulur olmuştu. Meselenin aslını merak eden padişaha, bu insanların bir yerde sürekli kalmadıklarından, bulundukları mekâna bereket getirdiklerinden, ne yapıp edip bu dervişi ülkelerinde yaşamaya ikna etmeleri gerektiğinden uzun uzun bahsetti başveziri. Ne yapması gerektiğini artık bilen padişah, nasıl yapması gerektiğini bilemediği bütün zamanlarda yaptığı gibi, dağ kulübesinin yolunu tuttu. Hürmetle diz çöktü bilge ihtiyarın önünde. Derdini anlattı, derman diledi. Sarayının yanına bir saray yaptırmaktan, o dervişi veziri yapmaya, sancak-tuğ vermeye kadar saydığı her şey, bilgenin: - Hünkârım, gönül erleri mala-mülke, makama-mansıba itibar etmezler, demesiyle son buldu. Kaderdi bu, padişahlarla köleleri aynı eteğin önünde diz çöktürür, birinin derdini diğerine derman eyler, ikisini de aynı tebessümle bahtiyar ederdi. Güldü ihtiyar: - Neden kerimenizin nikâhını teklif etmiyorsunuz sultanım, dedi. Şaşırma sırası padişaha gelmişti. - Nasıl yani, diyebildi, bu şerefi bize lütfederler mi, kabul ederler mi? Kırkıncı günün güneşi batmak üzereydi genç aşığın mağarasının üstünden... Padişah ve ihtiyar bilge en önde, arkalarında vezirler, onların arkasında halktan meraklı bir kalabalık ve en arkada da olup bitenlere bir mana vermeye çalışan aşık çobanın arkadaşı, mağaraya doğru yürümeye başladılar. Bu arada bizim aşık kendinden öylesine geçmiş, tesbihiyle öylesine bir olmuştu ki, gelenler içeri girseler ve bir tesbihten başka bir şey bulamasalar şaşırmazlardı. Padişah edepte kusur etmemeye çalışarak içeri girdi, ellerini birbirine bağladı, duyulması güç bir sesle; - Efendim, dedi, sizi ziyarete geldik. Yavaşça başını çevirdi aşık, sonra bütün vücuduyla döndü, gözlerinde en ufak bir şaşkınlık emaresi yoktu, sapsarı bir heykel gibiydi. Herkes heyecan içinde. Vezirler, halk, genç çoban, mağara, tespih, sessizlik, duvar... Hatta güneş bile batmaktan vazgeçmiş, kafasını mağaranın içine doğru uzatarak olan biteni görme telaşındaydı. Padişah meramını anlattı, türlü tekliflerde bulundu. Ne saray, ne vezirlik, ne tuğ ne de sancak, hiç birinde gözü yoktu dervişin. - Efendim, diyebildi en son, sessizce, benim bir kızım var efendim, zat-ı âlinize layık değil belki, ama lütfeder nikâhınıza alırsanız bizi bahtiyar edersiniz... Kırk günlük çile nihayet bitmiş, olmaz denilen olmuştu. İşte aşık maşukuna kavuşacak, murad hasıl olacaktı. Bizimkinin arkadaşı sevinçten ağlıyordu. Soru ve cevap sanki bu soru sorulsun, cevabı verilsin diye yaratılmıştı. Sessizlik ilk defa bağırmak, haykırmak istiyordu ve bütün gözler genç adamdaydı. Usulca doğruldu oturduğu yerden, etrafını şöyle bir süzdükten sonra, gözlerini padişahın gözlerine dikti, sarhoş gibiydi. Kendinden emin bir ifadeyle: - Hayır, dedi, kızınızı istemiyorum. Birden ortalığı bir sessizlik kaplayıverdi. Padişah mahzundu, halk hayret içindeydi, vezirler şaşkınlıkla birbirine bakıyor, bilge tebessüm ediyordu. Aşık çobanın genç arkadaşı yaşlı gözlerini silip, birden ileri atılarak bozdu sessizliği. Dostunun yanına geldi, kulağına eğilip: - Sen ne yapıyorsun, dedi, kırk gündür bu çileyi ne diye çektin sen, neyi reddettiğinin farkında mısın? Güldü aşık çoban gözleriyle ihtiyar bilgeyi arayarak: - A dostum, dedi, ben kırk gün padişahın kızı için Allah dedim, Allah padişahla vezirlerini ayağıma getirdi. Ya bir de Allah için Allah deseydim...- KÜRDİSTAN KURULURSA CANINI FEDA EDERMİSİNİZ
Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar... O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar, Yaralanmış tertemiz alnından uzanmış yatıyor; Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i... Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi... Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe!" desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvara yetmez o kitab... Seni ancak ebediyyetler eder istiab. "Bu, taşındır" diyerek Kabe'yi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle, Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan; Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan; Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına, Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultanı Salahaddin'i, Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran... Sen ki islamı kuşatmış, doğuyorken hüsran, O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın; Sen ki; a'şara gömülsen taşacaksın... Heyhat, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.- Kocasına düşkün kadın
Adamın bi tanesi sapık ötesi bi şeymiş egillen birini görmesin hemen yapışırmış bu böle bi kaç defa devam etmiş en sonunda melekler bunu yukarıya çekmişler yaptıgının ne kadar ahlaksızca oldugunu anlatmışlar ve eger bi defa daha yaparsan seni cehenneme atacagız demişler adam tövbe etmiş aradan bi beş sene geçmiş bir halk otobüsünde giderken egilen birini görmüş ve malum o an PUF yok olmuş bu adamın bi tanede oglu varmış aynı huy bundada var tabi bir iki derken bunuda melekler yukarı çekmiş ve babasına yapılan uyarı bunada yapılmış haliyle korkuyla buda tövbe etmiş yine aradan bi beş sene geçmiş buda yolda egilen birini görmüş malum PUF yok olmuş bu genç kendine geldiginde etrafına bakmış ve cok sasırmış ortalık buz gibi tirtir titriyor bakmış bi zebani geliyor hemen sormuş ya burası cehennem deilmi , demiş zebani: evet cehennem genç: peki neden soguk burası cehennemde ateş yokmuydu zebani : ( sinirli bi biçim de ) BABAN Bİ RAHAT BIRAKMIYOR Kİ ATEŞİN ALTINA EGİLİP Bİ İKİ ODUN ATALIM.....- VAR MI?
KISKANÇLIK KARŞI KATARAFA DUYULAN GÜVENLE ALAKALI DEİLDİR Bİ KERE SEVEN İNSAN KISKANIR EŞİNİZİ SEVDİGİNİZİ BURDAN ANLAYA BİLİRSİN- "Kurt sorunu" ve Turki mantik
ya neyi tartısıoruz ki yaşaşın TÜRKİYE CUMHURİYETİ- MAKYAJ SİZİN İÇİN NE İFADE EDER....
eşimi tabi kıskanıyorum ama bu ona baskı yaptıgım anlamına gelmez bana eşini kıskanmayan birisini göstersene ben eşimi çokkkkkkkk seviyorum bunu cevremdeki herkes bilir sanal alemde bilsin- EVLİLİKTE MUTLULUK
aslında bende öle düşünüyordum. fakat ne ben kimse olabilirim nede kimse ben olabilir başkalrıyla örneklemek hayatını ve buna göre yön çizmek hayata çok yanlış- ÇARESİZSENİZ ÇARE SİZSİNİZ
ÇARESİZSENİZ ÇARE SİZSİNİZ NE GÜZEL DEMİŞ DİMİ ÜSTAD aslında sorunlarımızın cevabı ve cözümü yine sorunumuzun içindedir neden korkuların ve sorunların bize getirdiklerinden kacarız neden üstüne gidip de onu çözmeye calışmayız..- "Kurt sorunu" ve Turki mantik
amacınız diger emperyaliz ülkeler gibi bu topraklarda yaşayan türk milletini yok etmek oldugunu herkes biliyor vatan kuracaklarmış hadi ordan sizler kıydıgınız canları görmüyormusunuz cogu daha 20 sinde fidanlar onlardan istediniz vatanı dimi kundak daki cocugun kalbine sıkılan mermi ye nedersiniz. o kare gözümün önüne geldikçe sinirlerim tepeme cıkıyor vatanı o kundakdaki çoçukdan istediniz dimi sizede bu yakısırdı zaten- VAR MI?
kadın erkegi yüceltir demiştim ben eşimin bana karşı fedakarlıgından eziliyorum inanırmısın bilmem yolda yürürken karşımda hem cinsim olsun dehset güzel olsun... yere bakarak geçmeyi ögrendim. tyhaf bi şey gerçi ama çok güzel bir duygu sanki onun için bende bi fedakarlık yaptıgımı düşünüyorum gercek den biz erkekler nefsimiz yönünden zayıfız- VAR MI?
senin acıklaman tamamen dogrudur. mükenmeldi arman tamamen etrafdaki çakallardan dolayı tabirin cok dogru erkegin kendine güvensizligi genele vurmamak lazımdır . erkek kendine güven miyorsa evlenmesin bu tür kıskanclıklar yuva yıkar- EVLİLİKTE MUTLULUK
EVİN REİSİ DİYE Bİ KAVRAM YOKTUR EV ORTAK YASANAN Bİ MEKANDIR. İKİNCİ SORUNADA SÖLE DİYELİM benim aile yapıma göre sunu söyleyeyim bizim örf ve adetlerimiz kadının calışmamasını söylemez. hak eden calısabilir ama ben eşimin calışmasından yana deilim neden diyecekksin şundan dolayı biz eşim olsun annem olsun kız kardeşim olsun birisinin emri altında calışmasını kabullenemem benim için en büyük neden odur ben eşimi gözümden sakınacam patronu veya sefi fırca atacak ben ona kıyamazken buna nasıl müsade edebilirim .. ha bide şöle bi durum olabilir .. kendi işini kurup onu yönledirecek kapaside olursa bunu engellemek onun hakkına tecavüz olur evet erkek dir aslında .. illaki herkes ilgi bekler çiçek bile ona ilgi göstermezsen ne olur çiçek ne acar nede sana hoş kokusunu bırakır- VAR MI?
BEN SEVGİLİMİ VEYA EŞİMİ KISKANMIYORUM DİYEN VAR MI COK MERAK EDİYORUM - VAR MI?
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.