Zıplanacak içerik

Legendary

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Legendary tarafından postalanan herşey

  1. GÖÇEBE Sen sık sık gülen gülerken de Sevecen bir Akdeniz çizgisini Sol yanına ağzının İliştiren çocuk özenle Yabana mı atıyorum yani seni Yabana mı atıyorum saat altı buçukları Çocuk ve Allah'ın en eski baskısını Değil, değil bunların biri Gözlerimin gemileri kuş istiyor Açılıp kapandıkça sevdam Kapanıp açılıyor bir mavi Şahmaran süt istiyor kefeninden Üç aylık ölmüş çocukların Kerem ile Arzu geliyor Aslı ile Kanber Ay kana kana batıyor Ay kana kana batıyor Eşkiyalar gecenin yangınını izliyor uzakta Kargapazarı dağlarını dolanan yaşlı ve öfkeli bir otobüsteyim Jandarma daima nesirde kalacaktır Eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine Ve bu dağlar böyle eşkiya güzelliği taşıdıkça Patronun karısını zimmetine geçirip Amasya'dan Kars'a kaçmakta olan sayman yardımcısıyla Alevilikten konuşuyoruz uzun süre Yanımdaki hep bir gazetede Marilym Monroe'nun resimlerine bakıyor Marilyn Monroe öldü diyorum ona Ölümü siyah bir kakül gibi alnına düşürmesini bildi Şimdiyse Cennette Nietzsche'nin metresi olması gerekir Bunları diyorum daha ne varsa diyorum İşte hiçbir sebep olmadığını sevişmemeye İşte çocukluğumdan beri içimde bir önsezi olduğunu Bunun bir gün birine rastlamak gibi bir şey olduğunu Belki de bir günler bunun için Aydın'da bulunduğumu Zaten nedense hep bir şehirden bir şehre yolcu olduğumu İşte eflatun kakalı çocuklar olduğunu Kütahya'da Ankara'da dokunak Yozgat'ta becerik olduğunu Van'da güreşçi develer gibi süslediklerini kamyonları İstanbul'da minarelerin lirik olduğunu köprülerinse dialektik Acemi bir bulut bozuyor bütün görüntüyü eski bir şarkı gibi Bu şarkıyı ne zaman duysam aklıma Sinirli bir elin uysal bir bardağa Çok yukardan döktüğü bir içki gelir Sonsuz ve olağanüstü bir bira Köpüklene köpüklene biçimlendirir Soyunarak ağlayan bir kadını Acı bilincinde sonrasızlığın Ama bırakalım bırakalım bunları Yoldan piyade erleri geçiyor tahta bavullarıyla ve büyük yakalarıyla Ve faytoncular görüyorum Yere basışlarındaki ağırlığı azaltmak için Tanrısal bıyıklarıyla durumlarını paraşütlendiren Kars'tayım bu ne biçim Kars bir kenarda Pekala yalçınlık iddiasında bulunabilecek bir tepenin üstünde Kars kalesi yükseliyor Gökyüzünü Ankara kalesine göre daha soyut ve daha elverişli bir şekilde Hırpalayan bu kale de olmasa N'olacak bakalım hırpalayan bu kale de olmasa Kuşkusuz artacak yalnızlığım sevgili çocuk Biliyorsun ben hangi şehirdeysem Yalnızlığın başkenti orası Bir de yine sevgili çocuk Biliyorsun kişi tutkularıyla Yalnızlığını adlandırıyor o kadar Arkada bir su devrile devrile akıyor Rastgele bir ağaca soruyorum Bir şey var sanki onu soruyorum Değil orda diyor belki biraz daha ilerde Tanrı meleğini ağırlamaya çalışan Ataerkil bir aile gözümü alıyor Dedelerin yüzlerinde erozyon Silip götürmüş bütün evetleri Annelerinse ağızlarında hiyeroglif Babalarınsa ağustoslar atasözleri Amcalarınsa avdan boş dönüyor elleri Teyzelerse elleriyle yargılıyor gök güzelliğini Ablalarınsa boyunları soru işareti Ağabeylerse utançlarından emrah Sıralanmışlar su boylarına Bıçakla soyuyorlar kelimeleri Ya suya giden küçük kızlar Onlar Tıpkı o kuşlar gibi Uçan daha bir süre Sonra da vurulduktan Bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi Şu son dönemecini de aşınca gecenin Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil Bu ağartı ancak yürekle karşılabilir Bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil Tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden Ve balyozla vursalar mısralarına Soylu bir demir sesi yükselir Soylu büyük ve mavi bir demir sesi Ellerim egece yatısına çağrılmış Ve Teleşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi Yüzüm giyotine abone
  2. Cemal Süreya (1931-1990) 1931'de Erzincan'da doğdu. 9 Ocak 1990'da İstanbul'da yaşamını yitirdi. Asıl ismi Cemalettin Seber. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümü'nü bitirdi. Maliye Bakanlığı'nda müfettiş yardımcılığı ve müfettişlik görevleri yaptı. 1982'de müşavir maliye müfettişliğinden emekli oldu. Ağustos 1960'ta başladığı ve yalnızca dört sayı çıkarabildiği Papirüs dergisini, Haziran 1966-Mayıs 1970 arası 47, 1980-1981 arası iki sayı daha çıkardı. 1978'de Kültür Bakanlığı'nda Kültür Yayınları Danışma Kurulu üyesi olarak da görev yaptı. Emekliliğinden sonra, yayınevlerinde danışman ve ansiklopedilerde redaktör olarak çalıştı. Birçok dergide yazıları ve şiirleri yayımlandı. Oluşum, Türkiye Yazıları, Maliye Yazıları dergileri ile Saçak dergisinin kültür-sanat bölümünü bir süre yönetti. Politika, Aydınlık ve Yeni Ulus gazeteleri ile Yazko Somut ve 2000'e Doğru dergilerinde köşe yazıları yazdı. İkinci Yeni hareketinin önde gelen şair ve kuramcılarından sayılır. Şiire lise yıllarında aruz denemeleriyle başladı. İlk şiiri "Şarkısı-Beyaz" Ocak 1953'te Mülkiye dergisinde yayınlandı. 1950'lerin başlarında gelişen ikinci yeni hareketine katılmakla birlikte, şiirde anlamsızlığı savunan görüşleri benimsemedi. Karşı çıktığı geleneğin diri değerlerinden yararlandı. Şiirde erotizmi canlandırırken, toplumsal değerlere uzak düşmedi. Şiirin "anayasaya aykırı" olduğunu, doğanın ahlakı kovduğu yerde ve yasadışı olduğunu savundu. Bu görüş onu şiirde öyküden kaçınmaya, çarpıcı, yoğun imge adacıklarından oluşan bir söz sanatına yöneltti. Düzyazılarında sürekli yeni sorular sordu. Denemelerinde de başka sanatçılar, özellikle şairler üzerinde durmayı yeğledi. Ölümünden sonra adına bir şiir ödülü konuldu. ESERLERİ ŞİİR Üvercinka (1958) Göçebe (1965) Beni Öp Sonra Doğur Beni (1973) Sevda Sözleri (Uçurumda Açan ile birlikte toplu şiirleri: 1984) Sıcak Nal ve Güz Bitiği (1988) Sevda Sözleri (bütün şiirleri: 1990, ö.s. 1995) DÜZYAZI Şapkam Dolu Çiçekle (1976) Günübirlik (1982) Onüç Günün Mektupları (1990, ö.s. 1998) 99 Yüz (1991) 999. Gün / Üstü Kalsın (1991) Folklor Şiire Düşman (1992) Uzat Saçlarını Frigya (Günübirlik'in yeni basımı: 1992) Aydınlık Yazıları / Paçal (1992) Oluşum'da Cemal Süreya (1992) Papirüs'ten Başyazılar (1992) Günler (999. Gün'ün genişletilmiş basımı 1996) Güvercin Curnatası (Cemal Süreya ile konuşmalar 1997) Toplu Yazılar 1 (Şapkam Dolu Çiçekle ve Şiir Üzerine Yazılar 2000) ANTOLOJİ Mülkiyeli Şairler 100 Aşk Şiiri ÖDÜLLERİ 1959 Yeditepe Şiir Armağanı 1966 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü 1988 Behçet Necatigil Şiir Ödülü Türk Dili ve Edebiyatı İNSAN GİBİ Yaşadım, Tanrım, Yarım ve uluorta, Bir dahaki hayatta, Varsa öyle bir hayat, Şiir yazar mıydım, Bilmiyorum. Ama kadınlar, Tanrım, Öyle sevdim ki onları, Gelecek sefer Dünyaya Kadın olarak gelirsem, Eşcinsel olurum. ADAM Adam şapkasına rastladı sokakta Kimbilir kimin şapkası Adam ne yapıp yapıp hatırladı Bir kadın hatırladı sonuna kadar beyaz Bir kadın açtı pencereyi sonuna kadar Bir kadın kimbilir kimin karısı Adam ne yapıp yapıp hatırladı. Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı Adam bulut gibiydi, hatırladı Adamın ayaklarının altında Yıldızların yıldız olduğu vardı Adam yıldızlara basa basa yürüdü Çünkü biraz önce yağmur yağmıştı. AŞK Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler. Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz Sanki hiç olmamıştı Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti Çünkü iki kişiydik Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra Sonrası iyilik güzellik. BENİ ÖP SONRA DOĞUR BENİ Şimdi utançtır tanelenen sarışın çocukların başaklarında. Ovadan gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan çeviriyor o küçücük güneşimizi. Taşarak evlerden taraçalardan gelip sesime yerleşiyor. Sesimin esnek baldıranı sesimin alaca baldıranı. Ve kuşlara doğru fildişi: rüzgarın tavrı. Dağ: güneş iskeleti. Tahta heykeller arasında denizin yavrusu kocaman. Kan görüyorum taş görüyorum bütün heykeller arasında karabasan ılık acemi - uykusuzluğun sütlü inciri - kovanlara sızmıyor. Annem çok küçükken öldü beni öp, sonra doğur beni. BU BİZİMKİ Yıkıcı bir aşk bu, Yıkıyor milletin ortasına Tutku yükünü. Bölücü bir aşk, Ekmeği suyu bölüyor Günde üç öğün. Hain bir aşk bu, Sizin eve hırsız girer size=4>Onunkine polis. Yasadışı bir aşk , Evlenmeyi Hiç mi hiç düşünmüyor. Soyguncu bir aşk bu, En sıradan ezgilerden Sevinçler devşiriyor. Kökü dışarda bir aşk, Dante ile Beatrice'inkine Fena öykünüyor İşgalci bir aşk bu, Samanlık sevişenin diyor Başka şey demiyor. CİGARAYI ATTIM DENİZE Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüyoruz Gökyüzünün o meşhur maviliğinde Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla Bir akdeniz şehri çıkabilir içinde Alıp yaracak olsa yüreğini Şimdi bir güvercinin Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak Önünde durulacak tam elinden tutulacak Hangi bir elinden güzelim hangi bir Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz Öbür elinde yetişkin bir günışığı Daha öbür elinde de kilometrelerce hürlük Çalışan insanlar için akşamlara kadar Toz duman içinde Bir elinde de boyuna ekmek kesiyorsun Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen Bir bulut geçiyorsa onu görürdük Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına Bir cıgara atmışsak denize Sabaha kadar yandı durdu FOTOĞRAF Durakta üç kişi Adam kadın ve çocuk Adamın elleri ceplerinde Kadın çocuğun elini tutmuş Adam hüzünlü Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü Kadın güzel Güzel anılar gibi güzel Çocuk Güzel anılar gibi hüzünlü Hüzünlü şarkılar gibi güzel
  3. BEDİİ FAİK AKIN 1921’de Bandırma’da doğdu. İstanbul Kabataş Lisesi’nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi. Okulu bitirmeden ayrıldı. Bir süre ticaret yaptı. Tasvir gazetesinde başladığı fıkra yazarlığını Tan, Milliyet, Yeni İstanbul, Ulus gazetelerinde sürdürdü. Çeşitli gazetelerde uzun yıllar yazarlık yaptı. 1952’de Falih Rıfkı Atay’la birlikte Dünya gazetesini kurdu. Demokrat Parti iktidarına karşı sürdürdüğü sert muhalefetiyle tanındı. 1965 seçimlerinin ardından Adalet Partisi yanlısı bir tutum izledi. 1975’te gazeteyi sattı ama fıkra yazarlığına devam etti. Ardından Hürriyet ve Son Havadis gazetelerinde yazdı. ESERLERİ FIKRA Efendime Söyleyeyim (1953) Rüzgar Eken (1969) GEZİ NOTLARI Sam Amca’nın Evinde (1954) Bir Garip Ada (1957) Rusya’dan (1968) RÖPORTAJ İhtilalciler Arasında Bir Gazeteci (1967) ANI O Biçim (1958) Türk Dili ve Edebiyatı
  4. BARIŞ PİRHASAN Şair, yazar, senarist, film yönetmeni. 1951 yılında istanbul'da doğdu. Ankara Fen Lisesi'ni bitirdi. İki yıl Ankara Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde öğrenim gördü. Daha sonra tıp öğrenimini yarıda bıraktı.İstanbul'da Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Yurtdışında sinema ve televizyon yönetmenliği üzerine eğitim yaptı. İlk şiiri 1973'te yeni dergi'de yayımlandı. militan ve devrimci savaşımda sanat emeği dergilerinin yazı kurullarında görev aldı. 1960 sonrası toplumcu şiirin ikinci kuşak şairleri arasında yer alır. 1980'le birlikte daha çok sinema alanında çalışmalar yaptı. EDEBİYAT ESERLERİ Tarih Kötüdür (1984) İmzasız El Yazmaları (1985) SİNEMA Yönetmen (7) Adem'in Trenleri 2007 O da Beni Seviyor 2001 Kendim ve Diğeri 2000 Bir Kadın Bir Erkek 2000 Usta Beni Öldürsene 1996 Yer Çekimli Aşklar 1995 Küçük Balıklar Üzerine Bir Masal 1989 Senaryo yazarı (18) Film Aşka Sürgün 2005 Düşler ve Gerçekler 2005 Her Şey Aşk İçin 2002 O da Beni Seviyor 2001 Usta Beni Öldürsene 1996 Aşk Üzerine Söylenmemiş Herşey 1995 Yer Çekimli Aşklar 1995 Bekle Dedim Gölgeye 1990 Küçük Balıklar Üzerine Bir Masal 1989 Kadının Adı Yok 1987 Asiye Nasıl Kurtulur 1986 Değirmen 1986 Aaahhh Belinda 1986 Körebe 1985 Adı Vasfiye 1985 Amansız Yol 1985 Güneşin Tutulduğu Gün 1983 Badi 1983 Yapımcı : Küçük Balıklar Üzerine Bir Masal 1989 Oyuncu : Badi 1983 Gözyaşı Tangosu Söz Yazarı : Adem'in Trenleri 2007 Yönetmen Yardımcısı : Adı Vasfiye 1985 TEŞEKKÜR SANA Bırakalım bugün güçlü gergin sözleri Yoruldu beynim, tenim, gözlerim Aşka sözcük aramaktan yoruldu Yordu beni içimin düşmanı Çitim aşıldı az önce, kapım kırıldı Bozuldu evim Bırakalım yiğitlik türkülerini Tek mektupların değsin elime Tek senin soluğun Sarsın beni sustursun Şu uğursuz bando sesini Adın tılsımdı Elimden tutan biricik Yinelendikçe en güzel günlerim Gelir yanıma, halam kızları Manda sütü, iplik olta, dereboyu Çalsın darbuka, göbekler, gülücükler Açılırdı bütün kilitler adınla Yalnız sana yazmakla dayandım Dağların, toprağın uğultusuna Buzlu karanlık, tanınmaz bakışlar İçimde yer kaymaları Seninle uyandım gün ortası, koşarken Sanaydı gülümsediğim Sesini duydum, adımı kıpırdadı Dudakların, bitti sürgün günlerim Övgü sözleri kalsın Yol bittikçe yenik Yolcuyum ben Sana dönmüştü yüzüm Sayım sayıldı, günüm doldu Bir bilet, sallanır durur Elimin ucunda Teşekkür sana, ömrümün bir yanını Okşadın, canımı yaktın Yolcu ettin AŞKIN Yaşayamadığım bir şeysin sen, elinden tutup sokağa çıkamadığım Kış günü bir avuç kar süremediğim yüzüne Otlar ve çiy damlalarıyla sevişemediğim Kımıldatmayan bir bakış, bir söz Tam söylenecekken açıp kapıyı Karanlık ağzımı ışıklandıran, yakan fotoğrafları Gümüş laledan masamda, birden leylak.. Dirhemleyen sevincimi ışıktan tartacında Can alıp veren, su verip gönül yağmalayan Kurnaz bakkal, hırkama göz diken Yaşayamadığım bir şeysin sen, kokular dağıtıp Kendine yeni adlar yakıştıran Beynimde cıva damlacığı, şehvetin sinir telleriyle Dokuyan kazaklarımı, göz çukurlarımı aşkın Tılsımlı gövdesiyle ovan Yastıkta bir yumak saç Boynu kıvrılıp ölmüş güvercin, dokunamadığım Şeylersin sen, bitiremediğim... ÖLÜM DİRİM GÜNLERİ Sözcükler yine Işıltılı, şişman, ince, gülünç, acıklı Kimi eski dost Kimi kadın Kimi yabancı. Bunu ben yazmışım Bunu da İnanılır şey değil bunu da ben yazmışım. Kantinde çay içerken konuşuyorum Gilindre'de dam üstünde sesim dolaşıyor Söylev yerindeki: O da benim Peki hangisi gerçek Gür ve binlerce Binlerce akarsuya ulanacak olan. İten güç hani? Bu sözcükler gördüğüm taş yığınlarından Okuduklarımdan, insan yüzlerinden Boş ve anlamsız imgeler mi? Çok az gördüm satırlarımın Birini etkileyip sarstığını Gördüklerimin de çoğu esrimiş Boşalacak yer arıyorlardı. Türkülerim, doğrusu en çok beni değiştirdi Beni koşturdu peşlerinden Elimden tutup bir yukarı çıkardı. Arıyorum titreşimin kaynaklarını "Güzel" demeden "Kavga" demeden önce Hangi demirin hangi candamarı kestiğini Sesler değişik Anlam bağıl ve değişkenmiş Olsun Pıt pıt atan yüreğine inmek bir sürecin Bütün bu çabalara değmez mi? Ölüm-dirim günleri yaklaşıyor Gövdemde gerginlik En küçük halk birimlerinde kıpırdanmalar Yönetenlerin beceriksizliği... Türkülerim Ağır çamurlu çizmeler geçecek üzerlerinizden Yarın, pasaklı mürekkep lekeleri diyecekleri size. Bunlar beni elden ayaktan düşürmüyor. Duyuyorum dağlardan, köşebaşlarından, koğuşlardan Duyuyorum odalardan, ciplerden, ırmaktan Duyuyorum dışımda insan yüreklerinden, dudaklarından Zorlu ve engin bir çığlık yürüyor dudaklarıma. Türk Dili ve Edebiyatı
  5. Azra Erhat (1915-1982) Hümanist görüşün temsilcilerinden çevirmen, deneme ve inceleme yazarı Azra Erhat 6 Eylül 1982'de İstanbul'da öldü. Azra Erhat 6 Haziran 1915'te İstanbul'da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Belçika'da yaptı. 1939'da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'ni bitirdi; Klasik Filoloji Bölümü'nde asistan olarak göreve başladı. 1946'da doçent oldu. 1948'de aynı fakültedeki öğretim üyeleri Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Adnan Cemgil, Niyazi Berkes'le birlikte, sol görüşlü olduğu gerekçesiyle üniversiteden uzaklaştırıldı. 1949-1950 arasında Yeni İstanbul ve Vatan gazetelerinde çalıştı. Daha sonra Milletlerarası Çalışma Bürosu'nda kütüphanecilik yaptı. Yunan klasiklerinden yaptığı çevirilerle tanınan Azra Erhat'ın ilk çevirileri Tercüme dergisinde çıktı. A.Kadir'le birlikte Homeros'un İlyada destanından yaptığı çevirinin birinci cildi 1959'da Habib Törehan Bilim Ödülü'nü, üçüncü cildi 1961'de Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü'nü aldı. İlayad'nın tam çevirisi 1967'de Odysseia 1970'te yayımlandı. Sabahattin Eyüboğlu'yla birlikte çevirdiği Hesiodos'un Theogania ve İşler ve Günler adlı yapıtlarıyla Hesiodos üzerine araştırma, 1977'de Hesiodos, Eseri ve Kaynakları adıyla basıldı. Sophokles, Aristophanes gibi yazarların yapıtlarını Türkçeye kazandırdı. Yeni Ufuklar dergisinin yazarlarından biri olan Erhat, bu dergi çevresinde gelişen hümanizm anlayışının öncüleri arasında yer aldı. Batı uygarlığının kökenini ve Anadolu'ya dayandıran ve Anadolu kültürlerini bir bütün olarak gören Halikarnas Balıkçısı'yla aynı görüşleri paylaştı. Kültür tarihi yorumunu, bir grup aydınla birlikte başlattığı "Mavi Yolculuk"larla ve Mavi Anadolu (1960), Mavi Yolculuk (1962) adlarıyla yayımladığı gezi yazılarıyla yaygınlaştırmaya çalıştı. Denemelerinin bir bölümünü İşte İnsan-Ecce Homo (1969) ile Sevgi Yönetimi (1978) adlı kitaplarda topladı. Kendi alanının önemli kaynak kitaplarından biri olan Mitoloji Sözlüğü'nü (1972), Mektuplarla Halikarnas Balıkçısı (1976) ve Troya Masalları (1981) adlı çocuk kitabı izledi. 1983'te adına, Yazko Çeviri Dergisi tarafından çeviri ödülü kondu. ESERLERİ Mavi Anadolu (1960) Mavi Yolculuk (1962) İşte İnsan-Ecce Homo (1969) (Çeviri) Sevgi Yönetimi (1978) Mitoloji Sözlüğü (Remzi Yayınevi, 1972) Mektuplarla Halikarnas Balıkçısı (1976) Troya Masalları (1981) Karya'dan Pamfilya'ya Mavi Yolculuk (1979) Homeros - Gül ile söyleşi (İş Bankası Kültür Yayınları) Hesiodos, Eserleri ve Kaynakları (1977); Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte (Çeviri) İlyada (1967) A. Kadir ile birlikte (Çeviri) Odysseia (1970) A. Kadir ile birlikte (Çeviri) Ödülleri A.Kadir ile birlikte İlyada destanından yaptığı çevirinin birinci cildi 1959'da Habib Törehan Bilim Ödülü'nü, üçüncü cildi 1961'de Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü'nü aldı. Türk Dili ve Edebiyatı
  6. YILDIZLARIN YAŞAMI VE ÖLÜMÜ Yıldızların yaşam devrelerinin özeti. Yıldızlar Nerede Doğmuştur? Astronomlar moleküler bulutların, birincil olarak galaksilerin spiral kollarında bulunan yoğun gaz bulutlarının yıldızların doğum yerleri olduklarına inanmaktadırlar. Bulutlardaki yoğun bölgeler çökmüş ve "proto yıldızları" oluşturmuştur. Başlangıç olarak, çöken yıldızın kütle çekimsel enerjisi enerjisinin kaynağıdır. Yıldız kendi merkez çekirdeği hidrojeni helyuma yakacak kadar sıkıştığında, bir "ana sıra" yıldızı olur. Ana Sıra Yıldızları Güneşimiz gibi, ana sıra yıldızları, çekirdeklerinde hidrojeni yakarak helyuma dönüştüren yıldızlardır. Verilen bir kimyasal bileşim ve yıldız yaşı için, birim zamanda yıldız tarafından yayılan toplam enerji, bir yıldızın parlaklığı, sadece onun kütlesine dayanmaktadır. Güneş'ten on kat daha ağır yıldızlar Güneşten bin kereden daha parlaktırlar. Bununla berebar, Güneş'in düşük parlaklığı ile mahçup olmamalıyız: kütlesi yarısı kadar olan bir yıldızdan on kat daha parlaktır. Daha ağır bir ana sıra yıldızı, olduğundan daha parlak ve daha mavidir. Örneğin, Orion takımyıldızının alt solunda bulunan Sirius, köpek yıldızı, Güneşten daha ağırdır ve dikkate değer derecede daha mavidir. Öte yandan, en yakın komşumuz olan, Alfa Kentaur (Erboğa takımyıldızı), Güneş'ten daha az kütlelidir ve bu yüzden daha kırmızı ve daha az aydınlıktır. Yıldızların çekirdeklerinde sınırlı bir hidrojen tedariki olduğundan, ana sıra yıldızları olarak sınırlı yaşam süreleri vardır. Bu yaşam süresi fM/L ile orantılıdır. Burada f yıldızın toplam kütlesinin kesridir, M, çekirdekte nükleer yanma için elverişlilik, ve L de yıldızın ana sıra yaşam süresi boyunca ortalama parlaklığıdır. Parlaklığın kütleye olan güçlü bağımlılığı sebebiyle, yıldızların yaşam süreleri hassas olarak kütlesine bağlıdır. Bu yüzden, Güneşimizin olduğundan daha kütleli olmaması bizim için bir şanstır. Çünkü yüksek kütleli yıldızlar çekirdek hidrojen stoklarını hızla tüketmektedirler. Bir yıldız çekirdek hidrojen stoğunu tüketince, yıldız daha kırmızı, daha büyük ve daha parlak olur: bir kırmızı dev yıldız olur. Bu kütle ve yaşam süresi arasındaki ilişki astronomların evrenin yaşı üzerinde daha düşük bir sınır koymalarını sağlamıştır. "Olağan" Bir Yıldızın Ölümü Güneş gibi düşük kütleli bir yıldız çekirdeğindeki hidrojen yakıtını tükettikten sonra, artık çekirdeği yerçekimine karşı destekleyecek herhangi bir kaynağı yoktur. Yıldızın çekirdeği kütle çekimi altında helyumu karbona yakacak yeterli derecede yüksek bir yoğunluğa ulaşıncaya dek çöker. Bu arada, yıldızların dış katmanı genleşir ve yıldız bir kırmızı deve dönüşür. Güneş bir kırmızı dev olunca, atmosferi Yerküreyi kaplayacak ve gezegenimiz ateşli bir ölümle tüketilecektir. Güneş çekirdeğindeki helyumu tükettikçe eninde sonunda bir kırmızı süper deve dönüşecektir. Bu aşamda, Jüpiter'e kadar uzanan bir dış katmana sahip olacaktır. Oluşumunun sadece birkaç on bin yıl süren bu kısa aşamasında, Güneş güçlü bir rüzgarda kütlesini kaybedecektir. Sonunda, Güneş zarfındaki tüm kütlesini kaybedecek ve arkasında bir çıkan gaz nebulası içinde bulunan sıcak bir karbon çekirdeği bırakacaktır. Bu sıcak çekirdekten çıkan radyasyon, aynen diğer yıldızların artıklarının etrafında görülen nebulalar gibi, çarpıcı bir "gezegensel nebula" üreterek nebulayı iyonlaştıracaktır. Karbon çekirdeği sonunda soğuyacak ve bir zamanlar parlak bir yıldızın yoğun donuk kalıntısı olan bir beyaz cüce olacaktır. Kütleli (Ağır) Bir Yıldızın Ölümü Kütleli yıldızlar daha parlak yanarlar ve çoğundan daha dramatik bir şekilde yok olurlar. Güneşten on kat daha kütleli bir yıldız çekirdeğindeki helyumu tükettiğinde, nükleer yanma devresi devam eder. Karbon çekirdeği daha da sıkışır ve karbonu oksijene, neona, silikona, sülfüre ve son olarak da demire çevirecek kadar yüksek sıcaklığa ulaşır. Demir nükleer maddenin en kararlı (sağlam) şeklidir ve onu daha ağır bir elemente yakarak elde edilebilecek hiçbir enerji yoktur. Yerçekimin dengeleyecek herhangi bir ısı kaynağı olmaksızın, demir çekirdeği nükleer yoğunluklara ulaşıncaya dek çöker. Bu yüksek yoğunluktaki çekirdek kesin maddenin çekirdekten sıçramasına sebep olan daha ileri bir çökmeye direnir. Bu ani (enerjik nötrinoların çekirdekten açığa çıkmasını içeren) çekirdek sıçraması bir süpernova patlaması ortaya çıkarır. Bir parlak ay boyunca, tek bir yıldız bir milyar yıldızlık tüm bir galaksiden daha parlak yanar. Süpernova patlamaları yıldızlar arası boşluğa karbon, oksijen, silikon ve demire kadar daha ağır elementleri enjekte ederler. Bunlar aynı zamanda demirden daha ağır maddelerin ortaya çıktıkları bölgedir. Gazla zenginleştirilmiş bu ağır element yıldızların ve gezegenlerin gelecek nesillerini de kapsamaktadır. Kütleli yıldızların ateşli ölümü , süpernova olmaksızın, yaşamı mümkün kılan karbon, oksijen ve diğer elementler hiç olmayacaktı. Bir Süpernova Kalıntısının HST Görüntüsü: Sıcak nötron çekirdeğinin kaderi ön üretici yıldızın kütlesine bağlıdır. Eğer önceki kütle Güneşin kütlesinin on katı civarında ise, nötron yıldız çekirdeği bir nötron yıldızı oluşturacak kadar soğuyacaktır. Nötron yıldızları potansiyel olarak radyo emisyonlarının güçlü işaret ışıkları olan "pulsarlar" (atarcalar) olarak tespit edilebilirler. Eğer önceki yıldızın kütlesi daha büyük ise, o zaman bileşke çekirdek nükleer güçlerin bile kütle çekim gücüne direnemeyeceği kadar ağır olur ve çekirdek bir kara delik oluşturmak için çöker. AXAF görevinin web sayfalarından yıldız oluşumunun son safhaları hakkında daha fazlasını öğrenin: * Beyaz cüceler * Nötron yıldızları * Kara Delikler * Süpernovalar (http://map.gsfc.nasa.gov/html/web_site.html) * Evrenin Kökenleri * Madde Nedir? * Bir Parçacıklar Gösterisi * Anti-Madde * Kozmik Mimikler * İç Uzaya Doğru * Kuvvetler Hakkındaki Gerçekler * Standart Model * Daha Fazla Birleşmeye Doğru * CERN * Büyük Elektron Pozitron Çarpıştırıcı (LEP) * LEP'e Kadar Basamaklar * Detektörlerin Düzenleri * Üç-Tabakalı Tespit * Önemli Devre Dolanımı * UK (BK) Bilim Adamlarının Rolü * ... ALEPH üzerinde * ... DELPHI üzerinde * ... OPAL üzerinde * LEP'ten Gelen Sonuçlar * W Bozonları ile Geleceğe... * ... Ve Büyük Hadron Çarpıştırıcı (LHC) Burada sunulan bilgiler Parçacık Fiziği ve Astronomi Araştırma Konseyi (PPARC) tarafından bir kitapçık halinde yayınlanmıştır. "Büyük Patlama Bilimi" isimli kitapçığın basılı kopyaları PPARC ile temasa geçilerek edinilebilir: Public Relations Office, Particle Physics and Astronomy Research Council, Polaris House, North Star Avenue, Swindon, Wiltshire, SN2 1SZ. Telefon: 01793 - 442098 Fax: 01793 - 442002 EVRENİN KÖKENLERİNİ KEŞFETMEK Fransa ve İsviçre arasındaki sınırın altında, yerin yüzlerce metre altında, bilim adamları, Evrenin başlangıcından bir saniye sonrasının ilk bölümlerinde olduğu haliyle maddeyi incelemek için zamanda geriye seyahat ediyorlar. Onlar, başlangıçta varolan bu maddenin nasıl Evrenin bugünkü büyük değişimini oluşturan blok yapılara dönüştüğünü açığa çıkarmaya yardım edecek dünyanın en büyük bilimsel aletini kullanıyorlar. Çoğunluğu Birleşik Krallık'tan olan - bu bilim adamları sorularımızın en esaslılarından birini cevaplama girişiminde olan, ufuklarımızı uzayda olduğu gibi zamanda da genişleten kaşiflerdir: Biz Nereden Geldik? Parçacık fiziği için Cenevre yakınındaki Avrupalı laboratuar, CERN'de, Fransa ve İsviçre arasındaki sınırın altında dünyanın en büyük parçacık çarpıştırıcısının yolu. Astronomların gözlemleri, Evrenin yaklaşık 15 milyar yıl önce bir ilk 'sıcak büyük patlama'dan sonra, sonsuz yoğun ve enerjik bir halden halen genleştiğine işaret etmektedir. Fakat bugünkü evrenin maddesi bu halden nasıl gelişti? Bu, parçacık fiziğinin modern araştırmalarının cevabını aradığı başlıca sorulardan biridir. Atom içindeki parçacıkların yüksek enerji çarpışmaları, bizi madde formlarının muhtemelen büyük patlamadan bir saniye sonraki ilk bölümlerinde oluştuğu zamana geri götürebilir. Bu şekilde maddeyi ölçeklerin en küçüğü ile (atom içindeki parçacıklar) incelemek, ölçeklerin en büyüğünde (evren) araştırma yapmak ile içinden çıkılmaz bir halde bağlantılı olmuştur. Bugünün parçacık fizikçileri güçlerini Evrenin kökenlerini ve özellikle de maddenin kökenlerini araştıran astronomlarla birleştirmişlerdir. Alıntı: sayfayı hazırlayan:Ramazan Karakale Düzenleme: Çetin BAL
  7. Yıldızların Yaşlanması İlkel yıldız yavaş bir biçimde büzülerek ısınmaya başlar. Merkez bölgelerdeki sıcaklık bir milyon Kelvin'in üzerine çıktığında nükleer reaksiyonlar başlar ve bir yıldız oluş muş olur. Bu aşamada merkeze doğru etki yapan kütle çekim kuvveti, merkezdeki basınçtan doğan ve dışarıya doğru etki yapan kuvvet tarafından dengelendiğinden, yıldız hidrostatik dengededir. Sıcaklık ve basınç öylesine yüksektir ki, hidrojen atomları tümüyle iyonlaşarak serbest proton ve elektronlara dönüşmüştür. Nükleer füzyon yoluyla enerji üretebilmek için protonlar arasındaki karşılıklı itme kuvvetinin yenilmesi gerekir Nükleer reaksiyonlar yıldıza dengeli ve kalıcı bir ısı kaynağı sağlar. Yıldız hidrojen yakıt deposunu tükettiğinde merkezi yeniden büzülür ve sıcaklık da ha yüksek değerlere ulaşır. Bu yüksek sıcaklıklarda helyum çekirdekleri (her birinin elektrik yükü hidrojen çekirdeğinin elektrik yükünün iki katıdır) arasındaki itme kuvveti yenilerek helyum füzyonu başlar. Ne yazık ki iki helyum atomunun füzyonu 2He4 -> Be8 sonucunda çok çabuk bozunan, dengesiz bir berilyum izotopu ortaya çıkar (Berilyumun dengeli izotopu Be9 biçiminde gösterilir). Füzyon yoluyla helyumun nasıl daha ağır elementlere dönüşebileceği, iki teorisyen tarafından bulundu. Önce, 1953 yılında Bedevin Salpeter He4 ile Be8 elementlerinin ortak bir özelliği bulunduğuna (çekirdekler uyarıldığında benzer enerji seviyelerine sahip olurlar) bu nedenle de iki helyum çekirdeğinin füzyon sonucu kaynaşarak Be8 çekirdeği oluşturma olasılığının çok yüksek olduğuna dikkat çekti. Sonuçta, her ne kadar berilyum kendi kendine bozunsa da aynı hızda üretilebileceği ortaya çık. Ama berilyumun daha ağır olan karbon elementine dönüşmesi için bu yeterli değildi. Bununla birlikte hemen hemen aynı yıl Fred Hoyle, berilyumla karbonun en yaygın izotopu olan C12'nin de çekirdekleri uyarıldığında en azından bir ortak enerji seviyesine sahip olmaları gerektiğini ileri sürdü. Bu ortak enerji seviyesi berilyumun bir helyum çekirdeği daha yakalayarak bir başka reaksiyona daha girme olasılığını arttırıyordu ( bu reaksiyona üçlü alfa süreci adı veriliyor). Bu reaksiyon sonucunda üç helyum çekirdeği kaynaşarak bir karbon çekirdeği oluştururlar. Bu durumda berilyum bir ara evre olarak reaksiyon dışı kalır. Yakalama olasılığındaki bu artışlar, bir beyzbol oyuncusuna beyzbol eldiveni vererek onun topu yakalama olasılığını arttırmaya benzer. Hoyle'un öngörüsünden yalnızca bir yıl sonra Cj2'nin uyarılmış enerji seviyesinin varlığı bir deneyle doğrulandı. Yıldızlardaki karbon üretimi yaşamın sırrıdır: vücutlarımızda bulunan karbon, milyarlarca yıl önce, şu anda çoktan ölmüş bulunan kırmızı dev yıldızların içinde üçlü alfa süreciyle oluşmuştur. Çekirdekte helyum yanmaya başlayınca yıldızın ışıma gücü çarpıcı bir biçimde artar. Yıldızın dış katmanları balon gibi şişer ve yıldız bir kırmızı deve dönüşür. Örneğin, Güneş'imiz yaklaşık beş milyar yıl sonra bir kırmızı dev haline gelmeye mahkûmdur. Dünyamız da bu durumda Güneş'in yakıcı atmosferinin içinde kalacaktır. Helyum yaklaşık 100 milyon derecede yanarak karbona dönüşür ve büyük kütleli yıldızların iç geç evrim aşamalarında daha da ağır elementler oluşur. Aslında tüm ağır elementler yıldızların içinde çekirdek sentezi yoluyla ortaya çıkar. Dev Kaynak
  8. Koç Takımyıldızı Koç ya da Aries (sembolü: ), zodyak kuşağı takımyıldızlarından. Boğa ve Balıklar burçları arasında yer alan takımyıldız çok eskiden beri bilinen burçlardandır. GÖZLEM BİLGİSİ Koç'un ikinci ve üçüncü kadirden iki parlak yıldızları Hamal ve Şeratan'ı tanımak oldukça kolaydır. Bu yıldızların solunda ve sağında takımyıldızın diğer yıldızları yay biçiminde sıralanmışlardır. Koç'un iki ana yıldızı, Andromeda'nın tam güneyi ile Kanatlı At'ın Büyük Karesi'nin tam doğusunda, kolay bir yerdedir. Kısaltma Ari Tamlayan Arietis Bahar açısı 3 sa. Yükselim +20° Alan 441 derece kare 39. sırada Ana yıldızlar 3, 10 Parlak yıldızlar (kadir < 3) 2 En parlak yıldızı α Ari (Hamal) (Kadri 2,0) Bayer/Flamsteed yıldızları 67 Gezegeni olduğu bilinen yıldızlar 4 Yakın yıldızlar 2 En yakın yıldız Teegarden yıldızı (12.6? IY) Göktaşı yağmurları Mayıs Arietids Kesım Arietids Delta Arietids Epsilon Arietids Gündüz Arietids Aries-Triangulids Çevreleyen takımyıldızlar Perseus Triangulum Pisces Cetus Taurus +90° ve −60° enlemleri arasında görülebilir. En iyi Aralık ayında saat 21:00'de görülebilir. Boğa Takımyıldızı Taurus ya da Boğa takımyıldızı (sembolü: ), zodyak kuşağı takımyıldızlarından biridir. Kısaltma Tau Tamlayan Tauri Bahar açısı 4 sa. Yükselim 15° Alan 797 derece kare 17. sırada Parlak yıldızlar (kadir < 3) 4 En parlak yıldızı Aldebaran (α Tau) (Kadri 0.9) Göktaşı yağmurları Taurids Beta Taurids Çevreleyen takımyıldızlar Auriga Perseus Aries Cetus Eridanus Orion Gemini +90° ve −65° enlemleri arasında görülebilir. En iyi Ocak ayında saat 21:00'de görülebilir. İkizler Takımyıldızı Gemini ya da İkizler takımyıldızı (sembolü: ), zodyak kuşağı takımyıldızlarından biridir. Kısaltma Gem Tamlayan Geminorum Bahar açısı 7 sa. Yükselim 20° Alan 514 derece kare 30. sırada Parlak yıldızlar (kadir < 3) 4 En parlak yıldızı Pollux (β Gem) (Kadri 1.1) Göktaşı yağmurları *Geminids * Rho Geminids Çevreleyen takımyıldızlar *Lynx * Auriga * Taurus * Orion * Monoceros * Canis Minor * Cancer +90° ve −60° enlemleri arasında görülebilir. En iyi Şubat ayında saat 21:00'de görülebilir. Yengeç Takımyıldızı Cancer ya da Yengeç takımyıldızı (sembolü: ), zodyak kuşağı takımyıldızlarından biridir. Kısaltma Cnc Tamlayan Cancri Bahar açısı 9 sa. Yükselim +20° Alan 506 derece kare 31. sırada Parlak yıldızlar (kadir < 3) 0 En parlak yıldızı β Cnc (Altarf) (Kadri 3.5) Göktaşı yağmurları *Delta Cancrids Çevreleyen takımyıldızlar *Lynx * Gemini * Canis Minor * Hydra * Leo * Leo Minor (corner) +90° ve −60° enlemleri arasında görülebilir. En iyi Mart ayında saat 21:00'de görülebilir. Başak Takımyıldızı Virgo ya da Başak takımyıldızı (sembolü: ), zodyak kuşağı takımyıldızlarından biridir. Kısaltma Vir Tamlayan Virginis Bahar açısı 13 sa. Yükselim 0° Alan 1294 derece kare 2. sırada Parlak yıldızlar (kadir < 3) 3 En parlak yıldızı Spica (α Vir) (Kadri 1.0) Göktaşı yağmurları * Virginids * Mu Virginids Çevreleyen takımyıldızlar * Boötes * Coma Berenices * Leo * Crater * Corvus * Hydra * Libra * Serpens Caput +80° ve −80° enlemleri arasında görülebilir. En iyi Mayıs ayında saat 21:00'de görülebilir. Terazi Takımyıldızı Libra ya da Terazi takımyıldızı (sembolü: ), zodyak kuşağı takımyıldızlarından biridir. Takımyıldız ile ilgili tarihsel kayıtlarda, ilk kez M.Ö. 43'te Terazi Burcu'nda görülen kuyruklu yıldız, Roma'da Sezar'ın öldürülüşünün habercisi olarak kabul edilmiştir. 575 yıl periyotlu bu kuyruklu yıldızın, M.S. 531, 1106 ve 1680 yılı ziyaretlerine ait de güvenilir kayıtlar vardır. Bu ziyaretlerde aynı kuyruklu yıldızın verdiği "haberlerin" olumsuz niteliği konusunda gökbilimcilerden önemli "iddialar" nedense gelmemiştir. Bu takımyıldız, Batı ve İslam kaynakları yanında Hint ve Çin kaynaklarında da "Terazi" anlamında isimlendirilmiştir. Mesela, Hintçe kutsal metinlerde Tuala, Çin'de ise, Tieu Ching (göksel terazi) adları bu burç için kullanılmıştır. Yahudiler de burca Moznayim (kollu-terazi) adını vermişlerdir. GÖZLEM BİLGİSİ Akrep'in hemen batısında, sağda, yer alır. Grup çok dağınık ve bulanıktır; çevreniz aydınlıksa takımyıldızı görmekte çok zorlanabilirsiniz. Burçtaki en parlak yıldız, Terazi'nin kuzey kolundaki Zuben El-Şimali (Kuzey Kolu) olup 2. kadirdendir. Terazi'nin güney kolunda ise bir çift yıldız olan 3. kadirden Zuben El-Cenubi yer alır. Güneş bu burca 23 Eylül civarında, yani gündüz ve gecenin birbirine eşit olduğu tarihte girer. Kısaltma Lib Tamlayan Librae Bahar açısı 15 sa. Yükselim -15° Alan 538 derece kare 29. sırada Ana yıldızlar 4, 6 Parlak yıldızlar (kadir < 3) 2 En parlak yıldızı Zuben El-Şimali (β Lib) (Kadri 2.6) Bayer/Flamsteed yıldızları 46 Gezegeni olduğu bilinen yıldızlar 3 Yakın yıldızlar 2 En yakın yıldız HD 131977 (19.3 IY) Messier nesneleri 0 Göktaşı yağmurları *Mayıs Librids Çevreleyen takımyıldızlar *Serpens Caput * Virgo * Hydra * Centaurus (köşe) * Lupus * Scorpius * Ophiuchus +65° ve −90° enlemleri arasında görülebilir. En iyi Haziran ayında saat 21:00'de görülebilir. Akrep Takımyıldızı Scorpius ya da Akrep takımyıldızı (sembolü: ), zodyak kuşağı takımyıldızlarından biridir. Kısaltma Sco Tamlayan Scorpii Bahar açısı 17 sa. Yükselim −40° Alan 497 derece kare 33. sırada Parlak yıldızlar (kadir < 3) 13 En parlak yıldızı Antares (α Sco) (Kadri 0.96) Göktaşı yağmurları *Alpha Scorpiids * Omega Scorpiids Çevreleyen takımyıldızlar *Sagittarius * Ophiuchus * Libra * Lupus * Norma * Ara * Corona Australis +40° ve −90° enlemleri arasında görülebilir. En iyi Temmuz ayında saat 21:00'de görülebilir. Yay Takımyıldızı Sagittarius ya da Yay takımyıldızı (sembolü: ), zodyak kuşağı takımyıldızlarından biridir. Kısaltma Sgr Tamlayan Sagittarii Bahar açısı 19 sa. Yükselim −25° Alan 867 derece kare 15. sırada Parlak yıldızlar (kadir < 3) 7 En parlak yıldızı ε Sgr (Kaus Australis) (Kadri 1.9) Göktaşı yağmurları Yok Çevreleyen takımyıldızlar *Aquila * Scutum * Serpens Cauda * Ophiuchus * Scorpius * Corona Australis * Telescopium * Indus (köşe) * Microscopium * Capricornus +55° ve −90° enlemleri arasında görülebilir. En iyi Ağustos ayında saat 21:00'de görülebilir. Oğlak Takımyıldızı Capricornus ya da Oğlak takımyıldızı (sembolü: ), zodyak kuşağı takımyıldızlarından biridir. Kısaltma Cap Tamlayan Capricorni Bahar açısı 21 sa. Yükselim -20° Alan 414 derece kare 40. sırada Parlak yıldızlar (kadir < 3) 1 En parlak yıldızı δ Cap (Deneb Algedi) (Kadri 3.0) Göktaşı yağmurları *Alpha Capricornids * Chi Capricornids * Sigma Capricornids * Tau Capricornids * Capricorniden-Sagittariids Çevreleyen takımyıldızlar *Aquarius * Aquila * Sagittarius * Microscopium * Piscis Austrinus +60° ve −90° enlemleri arasında görülebilir. En iyi Kasım ayında saat 21:00'de görülebilir. Kova Takımyıldızı Aquarius ya da Kova takımyıldızı (sembolü: ), zodyak kuşağı takımyıldızlarından biridir. Kısaltma Aqr Tamlayan Aquarii Bahar açısı 23 sa. Yükselim -15° Alan 980 derece kare 10. sırada Parlak yıldızlar (kadir < 3) 2 En parlak yıldızı β Aqr (Sadalsuud) (Kadri 2.9) Göktaşı yağmurları *March Aquarids * Eta Aquarids (4 Mayıs) * Delta Aquarids (28 Haziran) * Iota Aquarids Çevreleyen takımyıldızlar *Pisces * Pegasus * Equuleus * Delphinus * Aquila * Capricornus * Piscis Austrinus * Sculptor * Cetus +65° ve −90° enlemleri arasında görülebilir. En iyi Ekim ayında saat 21:00'de görülebilir. Balık Takımyıldızı Pisces ya da Balık takımyıldızı (sembolü: ), zodyak kuşağı takımyıldızlarından biridir. Kısaltma Psc Tamlayan Piscium Bahar açısı 1 sa. Yükselim 15° Alan 889 derece kare 14. sırada Parlak yıldızlar (kadir < 3) 0 En parlak yıldızı η Psc (Kadri 3.6) Göktaşı yağmurları *Piscids Çevreleyen takımyıldızlar *Triangulum * Andromeda * Pegasus * Aquarius * Cetus * Aries +90° ve −65° enlemleri arasında görülebilir. En iyi Kasım ayında saat 21:00'de görülebilir. Aslan Takımyıldızı Leo ya da Aslan takımyıldızı (sembolü: ), zodyak kuşağı takımyıldızlarından biridir. Kısaltma Leo Tamlayan Leonis Bahar açısı 11 sa. Yükselim 15° Alan 947 derece kare 12. sırada Parlak yıldızlar (kadir < 3) 3 En parlak yıldızı Regulus (α Leo) (Kadri 1.4) Göktaşı yağmurları *Leonids Çevreleyen takımyıldızlar *Ursa Major * Leo Minor * Lynx (köşe) * Cancer * Hydra * Sextans * Crater * Virgo * Coma Berenices +90° ve −65° enlemleri arasında görülebilir. En iyi Nisan ayında saat 21:00'de görülebilir.
  9. Ayla Kutlu 14 Ağustos 1938 tarihinde Antakya'da dört çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu ve tek kızı olarak dünyaya geldi. Babası cumhuriyetin ilk kuşak öğretmenlerinden Selahattin Kutlu, annesi Sabriye Kutlu idi. İlk ve orta öğrenimini İskenderun'da tamamladıktan sonra lise öğrenimi için Gaziantep'e gitti. Liseyi bitirdikten sonra İçişleri Bakanlığı'ndan burs alarak Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde okudu, 1960 yılında mezun oldu. Mezuniyetin ardından İçişleri Bakanlığı'nda zorunlu hizmet nedeniyle görev yaptı. Personel eğitimi, metod ve organizasyon gibi çeşitli uzmanlık alanlarında çalıştı. Yazar, 1964 yılında evlendi, 1965 yılında bir oğlu dünyaya geldi. Ayla Kutlu, yazarlığa 35 yaşında iken başladı. İlk hikaye ve yazıları Özgür İnsan dergisinde Aygen Berel adıyla yayımlandı. İlk romanı Kaçış'ı 1977'de tamamladı. 1980'de 20 yıllık hizmet süresi dolduktan sonra kamudaki görevinden ayrıldı, tamamen yazarlığa yöneldi ve ardı ardına romanlar yayımladı. Romanlarındaki karakterleri toplumsal ve tarihi gelişmelerle içiçe anlattı. 1985 yılında Bir Göçmen Kuştu O adlı romanıyla Madaralı Roman Ödülü'nü kazanan Ayla Kutlu, artık eşinden ayrılmış, yaşamını sanata endekslemiştir. Bu romanında bir Osmanlı aydının yaşam öyküsünü daha çok kadınlara yansıyan bölümüyle anlattı. Bir Göçmen Kuştu O romanının devamı niteliğindeki Emir Bey'in Kızları romanını 1999 yılında yayımladı. 1990 yılında Sen de Gitme Triyandafilis adlı eseriyle Sait Faik Hikaye Ödülü'nü aldı. Bu hikaye senaryolaştırılmış , yazara En İyi Senaryo dalında Altın Koza ödülünü getirmiş; Sen de Gitme adıyla film yapılmış, 1996'da Altın Portakal ve Altın Koza Film Şenliklerinde topam 14 ödül toplayarak büyük bir başarı kazanmıştır. Hoşçakal Umut ve Solgun Sarı Bir Gül yazarın filme çekilen diğer eserlerindendir. Ayla Kutlu, 1990'larda çocuk kitaplarına yöneldi ve yirmiye yakın çocuk kitabı yazdı. Aynı dönemde, kadın sorunlarına eğilen eserler verdi. Kadın sorunlarını açıkça ortayan koyan eserlerinden Kadın Destanı adlı manzumesini klasik destan yapısı ve koşuk biçiminde kaleme aldı. Bu eser, Gılgamış Destanı 'na bir gönderme idi; Kutlu, Kadın Destanı'nda kadının mitolojik çağlardaki hikayesini bugünkü hikayesine bağlamıştı. 1992 yılında Türkistan'da resmi bir görevde bulundu, 1995'te Kadın Kurultayında üye olarak bulundu. 1995 yılında yazdığı Mekruh Kadınlar, Yunus Nadi Roman Armağanı'na değer bulundu. Ayla Kutlu, hayatının ilk 22 yılını Zaman da Eskir adlı yapıtında anlatmıştır. Yaşamını Ankara'da profesyonel yazar olarak sürdürmektedir. Ayşe Kutlu Eserleri 2006 - Zaman da Eskir (anı) 2000 - Minik Sultan Beceriksiz Paylanço (çocuk kitabı) 2000 - Minik Sultan İle Deniz Kızı (çocuk kitabı) 1999 - Emir Bey'in Kızları (roman) 1999 - İkizlerin Sırrı (çocuk kitabı) 1999 - Yıldız Yavrusu (çocuk kitabı) 1999 - Merhaba Sevgi (çocuk kitabı) 1999 - Artık Çok Oldunuz (çocuk kitabı) 1999 - Başı Kuşlu Çocuk (çocuk kitabı) 1995 - Mekruh Kadınlar Mezarlığı (hikâye) 1994 - Kadın Destanı (roman) 1994 - Sen de Gitme Triandafilis (film) (hikâye) 1987 - Hoşçakal Umut (roman) 1985 - Bir Göçmen Kuştu O (roman) 1984 - Hüsnüyusuf Güzellemesi (hikâye) 1983 - Tutsaklar (roman) 1983 - Cadı Ağacı (roman) 1980 - Islak Güneş (roman) 1977 - Kaçış (roman) Türk Dili Edebiyatı
  10. Ayşe Kulin ( 1941, İstanbul). Türk yazar ve gazeteci. Ayşe Kulin, Arnavutköy Amerikan Kız Koleji Edebiyat bölümünü bitirdi. Çeşitli gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı. Uzun yıllar televizyon, reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak görev yaptı. Öykülerden oluşan ilk kitabı Güneşe Dön Yüzünü 1984 yılında yayınlandı. Bu kitaptaki Gülizar adlı öyküyü, Kırık Bebek adıyla senaryolaştırdı ve bu filmi 1986 yılında Kültür Bakanlığı Ödülü'nü kazandı. 1986'da sahne yapımcılığını ve sanat yönetmenliğini üstlendiği Ayaşlı ve Kiracıları adlı dizideki çalışmasıyla Tiyatro Yazarları Derneği'nin En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü'ni kazandı. 1996 yılında Münir Nureddin Selçuk'un yaşam öyküsünün anlatıldığı Bir Tatlı Huzur adlı kitabı yayınlandı. Aynı yıl, Foto Sabah Resimleri adlı öyküsü Haldun Taner Öykü Ödülü'nü, bir yıl sonra aynı adı taşıyan kitabı Sait Faik Hikaye Armağanı'nı kazandı. 1997'de yayınlanan Adı Aylin adlı biyografik romanı ile, İstanbul İletişim Fakültesi tarafından yılın yazarı seçildi. 1998 yılında Geniş Zamanlar adlı öykü kitabı, 1999'da İletişim Fakültesi tarafından yılın romanı seçilmiş olan Sevdalinka ve 2000'de yine bir biyografik roman olan Füreyya yayınlandı. 2001 yılında yayınlanan Köprü isimli romanı ile Doğu illerimizde yaşanan dramın kökenleri ve Cumhuriyet tarihi içindeki nedenlerini ele aldı. Ayşe Kulin 2002 yılında yayınlanan Nefes Nefese isimli romanı ile ikinci dünya savaşı sırasında yüzlerce Yahudi'yi soykırımda kurtaran Türk diplomatlarının kahramanlıklarını bir aşk öyküsü ile birlikte işliyor... "Geniş Zamanlar" adlı öykü kitabı 2007 yılında TV ekranlarında dizi olarak yayınlanmaya başlandı. 2004 yılında yazdığı "Gece Sesleri" romanı, 2008 yılında aynı adla televizyona uyarlanarak yayınlanmaya başlandı. Ayşe Kulin Eserleri Öykü Güneşe Dön Yüzünü, 1984. Geniş Zamanlar, 1998. Foto Sabah Resimleri, 1998. Bir Varmış Bir Yokmuş, 2007. Roman Adı: Aylin, (biyografik roman), 1997. Sevdalinka, 1999. Füreya, (biyografik roman), 2000. Köprü, 2001. Nefes Nefese, 2002. Gece Sesleri, 2004. Bir Gün, 2005. Veda, 2008. Umut, 2008. Deneme-Araştırma-Biyografi İçimde Kızıl Bir Gül Gibi, (deneme), 2002. Babama, (otobiyografi), 2002. Kardelenler, (araştırma), 2004. Bir Tatlı Huzur, (biyografi), 1996. Türk Dili ve Edebiyatı
  11. Atilla Özkırımlı (1942, Konya - 22 Ocak 2005, İstanbul): Edebiyat tarihçisi ve yazar. Özkırımlı ilk ve orta öğrenimini Adana'da, üniversite eğitimini ise İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde tamamladı (1968). Kendisi bir süre Hacettepe Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak da çalışmıştır. Özkırımlı'nın ilk şiir ve öyküleri 1963-1964 yılları arasında Su ve Düzlem dergilerinde yayınlandı. Nesnel ölçülere bağlı edebiyat eleştirilerinin yanı sıra Türk edebiyat tarihine ilişkin araştırma ve incelemelerinde toplum yapısıyla sanat arasındaki ilişkiyi öne alan bir tutumu benimsedi. Özkırımlı, Nedim, Tevfik Fikret, Ahmet Haşim, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Sabahattin Ali'ye ait eserlerin eleştirel basımlarını hazırlayarak Türkiye'de bu konudaki önemli bir boşluğu doldurmak amacıyla çalışmış ender yazarlardandır. Özkırımlı 22 Ocak 2005 tarihinde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde solunum yetmezliği nedeniyle vefat etti. BAŞLICA ESERLERİ Kabusnâme, 1973 Nedim, 1974 ve 1991(genişletilmiş basım) Ahmet Haşim, 1974 ve 1991(genişletilmiş basım) Tevfik Fikret, 1978 Sabahattin Ali (Filiz Ali Laslo ile beraber, derleme), 1979 Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, 1982 Edebiyat İncelemeleri, 1983 Alevilik-Bektaşilik ve Edebiyatı, 1985 Yazarları da Vururlar (Celal Üster ile), 1987 Tarihe Not Düşmek, 1989 Toplumsal Bir Başkaldırının İdeolojisi Alevilik-Bektaşilik, 1990 Hayatımıza Sevgisizliğe ve Yalnızlığa Dairdir, 1991 Açıklamalı Edebiyat Terimleri Sözlüğü, 1991 Söylev, (Yalınlaştırılmış özet metin), 1991 Çağdaş Türk Edebiyatı, 1991 Türk Dili, 1992 Ömer Seyfettin : Seçilmiş Hikâyeler, 1992 Dil ve Anlatım, 1994 Romanların Dünyasında, 1994 Tarih İçinde Türk Edebiyatı, 1995 Sevgim Acıyor, 1995 Öykülerle Romanlarda Yaşamak, 1995 O Güzel İnsanlar, 1998 Türk Dili: Dil ve Anlatım, 2001 Türk Dili ve Edebiyatı
  12. AY ZEYTİN GECE Kamçılı karanlıktı geldin üstüme Bütün masalları dolaştın Ay zeytin gece Ay vurmuştu alnına Perçemlerin Tokat akıtması Yorgundu atılmış yılan derisi Değiştirilmiş güvercin gömleği tende Nereye gidiyorsun, dedim Zeytinlerin arasından Siste silinip giderken yollar Aydı zeytindi geceydi Korkmadım bağırdım ardından Aydaki zeytindeki gecedeki delikanlı Nereye böyle Aldı rüzgar sesimi duyurmadı Vurdu geçti durduğum yeri Gümüşünü silkeledi yüzüme Atının kanatları Ben öldüm, ölüm bulunamadı Kamçılı bir karanlıktı Hikayemin gecesini dürdüm de Kimse çıkamadı dışarı Ay kaldı zeytin kaldı gece kaldı Sis kaldı yollar kaldı Karanlıktı MURATHAN MUNGAN
  13. Legendary şurada bir başlık gönderdi: Şiir Forumu
    AŞK YENİDEN Aşk yeniden Akdenizin tuzu gibi Aşk yeniden Rüzgârlı bir akşam vakti Aşk yeniden Karanlıkta bir gül açarken Aşk yeniden Ürperen sahiller gibi Aşk yeniden Kumsalların deliliği Aşk yeniden Bir masal gibi gülümserken Gözlerim doluyor Aşkımın şiddetinden Ağlamak istiyorum Yıldızlar tutuşurken Gecelerin şehvetinden Kendimden taşıyorum Aşk yeniden Bitti artık bu son derken Aşk yeniden Aynı sularda yüzerken Aşk yeniden Rüya gibi bir yaz geçerken Aşk yeniden Unutulmuş yemin gibi Aşk yeniden Hem tanıdık, hem yepyeni Aşk yeniden Kendini yarattı kendinden MURATHAN MUNGAN
  14. BEYAZ, İPEK GİBİ YAĞDI KAR Beyaz, ipek gibi yağdı kar Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde Arkadaşlarımı düşündüm, sevgili şeyleri Sanki her şey bizimle var ve bizimle olacak Şarkılar çaldı odalarda Bütün insanları sevmek gerektiğini düşündüm Düşmanlarımız dışında Düşmanlarımız çünkü Sevgiyi yok ettikleri için Düşmanımız oldular. Beyaz ipek gibi yağdı kar Bir kız kardan hafif yüreğiyle Geçip gitti güvercinleri anımsatarak. Uzaktaki şehir Uykuya dalmıştır şimdi. Düşündüm bir bir Kardeşlerimin ne yaptıklarını Nihat Uyumuyor olmalı. -Nefis bir şarkı Söylüyor yandaki odadaki kız Bir Rus Halk şarkısı. Ve şimdi koroyla Başladılar- Nihat düşünüyordur Karanlıkta. -Sanırım Bir saatten sonra Hapishanede Dışardan söndürüyorlar ışıkları- Beyaz ipek gibi yağdı kar Bir kız kelebek adımlarıyla Geçip gitti karın üzerinden. İnsanlar kendi şarkılarını Kendi hayallerini taşıyorlar. Çağdaş şarkılar Gerekli onlara Hem hayatlarının Derinliklerinden söz eden Gerçekleştirilmiş Gerçekleştirilmemiş duygularından, Hem Kavgayı ateşleyen Somut Anlaşılır Akıllı şarkılar. Beyaz, ipek gibi yağdı kar Acılarla dolu bu dünyaya. İnsafsızlık Vahşet Hala güçlü Ve hala iktidarda. İnsanlar Ölüyorlar. Gepgenç Sımsıcak Ölüyorlar Sanki Ölmüyorlarmış gibi. Bir yandan sürüp gidiyor Hayat; Bir yanda tel örgüler Parmaklıklar. Beyaz, ipek gibi yağdı kar Yağdı kirpiklerine bir kızın Yağdı mavi bir nehre Saçlarıma yağdı Otobüslere Ağaçlara Evlere. İçimden okşadım onu. Kelebek adımlarını Yanımdan geçen kızın. Herhangi bir kız Hayalleri olan. İstedim ki Daha güzel Olsun şu dünya. İstedim ki Beyaz İpek gibi yağan karın altında Bitsin artık Bu sürüp giden alçaklıklar. Bir bebek Ölüm tehdidi altında yaşamasın Beşiğinde. Ve paramparça olmasın Sımsıcak Capcanlı Yaşayıp giderken insanlar. Bırakın, beyaz İpek gibi yağan karın altında Hayallerimiz olsun. Yaşayalım Özgür Güzel Düşünceli. Anlatalım Düşündüklerimizi birbirimize. Sevinç egemen olsun her yerde İnsanca Bir kaygı. Beyaz, ipek gibi yağdı kar. Yağsın. Dünya daha güzel olacak İnanıyorum buna. Bir insan kalbinin güzelliğine Çocukluğuna Sonsuz cesaretine, olanaklılığına İnandığım kadar. ATAOL BEHRAMOĞLU
  15. BU AŞK BURADA BİTER Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir Solarken albümlerde çocuklar ve askerler Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir Yanyana uzanırdık ve ıslaktı çimenler Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı! Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider Ataol Behramoğlu
  16. BİR KADINI BEKLEMEK Bir kadının bana gelecek olması, bir rüzgarı geçerek Bir şarkıyı geçerek, saçlarının uçuşunda Bir kadının bana gelecek olması, bir ömür geçecek Aşkın buruk tadında, buluşması iki yalnızlığın Bir akşamı geçecek Belki de dağılan sesleri hüznün ve akşamın belki de Bir kadını geçecek Bir kadını bekliyorum Eteklerini ve saçlarını uçurarak gelecek Ataol Behramoğlu
  17. AKŞAMÜSTÜ BİR KAHVEDE Akşamüstü bir kahvede Bira içtim birkaç bardak Gazeteden yoruldukça Gelip geçene bakarak Kahvenin müşterileri İçerdeydi daha fazla Camlı terasta idim ben Çıkıntı yapan sokağa Sevimsiz bir kocakarı Torununu azarladı Bir köpek geldi içerden Camdan dışarıya baktı Salınarak geçip gitti Genç bir anne çocuğuyla Kasketli iki müşteri Bir şey konuştu patronla Biraz sonra geldi köpek Baktı yine aynı yere Tıraş edilmiş yüzünde Kederle ve ciddiyetle Kocakarı torununu Azarladı bir kez daha Karıştı iki kasketli Akşamın ıssızlığına Köpek yine gelip baktı Camdan ve hep aynı yere Yüzünde aynı ciddiyet Ve gözlerinde kederle Kocakarı içkisini Bitirmiş olmalıydı ki Çıkıp gitti torunuyla Biri bir kahve söyledi Az önceki anne çocuk Döndüler elde ekmekle Köpek yine gelip baktı Camdan ve hep aynı yere Bakıyor birkaç saniye İçeriye dönüyor ve Geliyordu çok geçmeden Bakmak için aynı yere Koyulaşırken gitgide Usul ve yumuşak akşam Eğildim ben de yavaşça Baktım köpeğin ardından Uzuyordu bomboş sokak Gelip giden azalmıştı Parketmiş birkaç araba Ve akşamın ıssızlığı Eğilip bir daha baktım Belirgin hiçbir şey yoktu Köpek ise arada bir Gelip bakıp dönüyordu Ben de bu notları aldım Bir şiir yazarım diye Yaşamın anlamsızlığı Ve ciddiyeti üstüne Ataol Behramoğlu
  18. Ataol Behramoğlu 13 Nisan 1942’de İstanbul Çatalca’da doğdu. İlköğrenimini Kars ve Çankırı'da yaptı. 1966'de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. 1962'de Türkiye İşçi Partisi'ne girerek ilk örgütlenme çalışmalarına katıldı. "Fikir Kulüpleri Federasyonu"nun (FKF) kurucuları arasında yer aldı. "Dönüşüm" dergisininin kuruluş çalışmalarına katıldı, sahipliğini üstlendi. 1970'te İsmet Özel’le birlikte "Halkın Dostları" dergisini çıkardı. Aynı yıl İngiltere'ye, daha sonra Fransa'ya gitti. Paris'te gece kulübü bekçiliği, otel katipliği, öğretmenlik yaptı. 1972'de Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Sovyet edebiyatı üzerine inceleme yaptı. 1974'te Türkiye'ye döndü. İstanbul Şehir Tiyatroları'nda dramaturg olarak çalıştı. 1975'te kardeşi Nihat Behram’la birlikte "Militan" dergisini kurdu. "Sanat Emeği" dergisinin kurucuları arasında yer aldı. 1979'da Türkiye Yazarlar Sendikası'nın genel sekreteri oldu. Yayınevlerinde çalıştı. 12 Eylül harekatından sonra 1982’de Barış Derneği Davası nedeniyle 10 ay tutuklu kaldı. 1984’te Fransa’da Sorbonne Üniversitesi’ne bağlı Centre de Poetique Comparee bölümünde Türk ve Dünya Şiiri üstüne seminerler izledi, çalışmalar yaptı. İlk şiirleri "Ataol Gürus" takma adıyla Yeni Çankırı, Yeşil Ilgaz, Çağrı gibi yerel gazete ve dergilerde yayınlandı. Yükseköğrenimi sırasında Yapraklar, Dost, Evrim, Ataç gibi dergilerde çıkan şiirleriyle dikkat çekti. Bu dönemin şiirlerini biraraya getiren ilk şiir kitabı "Bir Ermeni General" 1965'te basıldı. Gençlik dönemi şiirlerinde Orhan Veli, Attilâ İlhan ve İkinci Yeni şiirinin ortak özellikleri etkin. Gerçek şiir kimliği 1965-1971 arasında Papirüs, Şiir Sanatı, Yeni Gerçek, Yeni Dergi ve Halkın Dostları'nda çıkan şiirleriyle oluştu. Bu şiirlerde toplumcu, etkin bir edebiyat anlayışının örnekleri yer aldı. Toplumcu gerçekçi şiir ilkelelerine yöneldi, şiirini yeni biçim ve tema arayışlarıyla besledi. Çevirileriyle de dikkat çekti. Edebiyat ve kültür üzerine yazdıkları, antoloji ve diğer çalışmalarıyla kuşağının önde gelen yazarları arasına girdi. ESERLERİ ŞİİR Bir Ermeni General (1965) Bir Gün Mutlaka (1970) Yolculuk Özlem Cesaret ve Kavga Şiirleri (1974) Ne Yağmur... Ne Şiirler... (1976) Kuşatmada (1978) Mustafa Suphi Destanı (1979) Dörtlükler (1983) İyi Bir Yurttaş Aranıyor (1983) Eski Nisan (1987) Türkiye Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum (1985) Kızıma Mektuplar (1985) Şiirler 1959-1982 (1983) Bebeklerin Ulusu Yok (1988) Bir Gün Mutlaka (1991) Sevgilimsin (1993) Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var (1991) DÜZYAZI Yaşayan Bir Şiir (1986) Şiirin Dili-Anadili (1995) Mekanik Gözyaşları (1997) Nazım’a Bir Güz Çelengi (1997) Kardeş Türküleri (1986) ANI Aziz Nesin’li Fotoğraflar (1995) GEZİ Başka Gökler Altında (1996) OYUN Lozan (1992) MEKTUP Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar (1995) ANTOLOJİ Büyük Türk Şiiri Antolojisi (2 cilt, 1987) Türk Dili ve Edebiyatı
  19. Âşık Paşa (1272-1333) Âşık Paşa 14. yüzyıl Anadolu sahasında yetişmiş ünlü tasavvuf şairlerindendir. O da Gülşehri gibi 14. yüzyılın kültür merkezlerinden olan Kırşehir'dendir. Aşık Paşa hakkında kaynaklarda çeşitli bilgiler bulunmakla birlikte, bu bilgilerin doğruluğu incelenmeye muhtaç olup, çoğu biri ötekinden aktarma bilgilerdir. Aşık Paşa'nın asıl adı kaynaklarda Ali olarak geçer; adını ise mutasavvıf yani "Hak aşığı" olduğu için aldığı söylenir, paşa da askerlikle ilgili bir rütbe olmayıp "ağabey, ileri gelen kişi" tamlarına gelen "beşe, peşe" kelimelerinden bozmadır. Böylece paşanın, büyüklüğü, ululuğu gösteren bir kelime olup, saygı-sevgi nişanesi olarak eski Türkçe'de kullanıldığı anlaşılıyor. Aşık Paşa'nın ailesi Horasan'dan Anadolu'ya gelmiştir, soylu bir aileden olan Aşık Paşa'nın dedesi Baba İlyas, Horasan'dan Anadolu'ya gelmiş, babası Muhlis Paşa ise Anadolu'da doğmuştur. Kaynaklardan öğrenildiğine göre Aşık Paşa, Kırşehir'de doğmuş, Osman ve Orhan Gazi zamanında yaşamıştır. Hacı Bektaş-ı Veli'nin çağdaşıdır. Aşık Paşa'nın iyi bir öğrenim gördüğü, Arapça, Farsça ve İslami bilgileri bildiği, tasavvuf türünü edindiği sufiyane şiirler yazdığı, siyasete katıldığı gene kaynakların verdiği bilgiler arasındadır. Aşık Paşa'nın Türk dili ve edebiyatı açısında en önemli ve eseri Garib-name'dir. 12.000 Beyit dolayında olan Garib-name dini-tasavvufi konulu bir Mersiye olup halka tasavvufu öğretmek amacıyla yazılmıştır. Bir bakıma Aşık Paşa, Mevlana Celaleddin Rumi'nın mesnevi'sinde yaptığını Türkçe olarak Garibname'de yapmıştı. Nitekim, Mesnevi'nin hem biçim özellikleri, hem de içeriği bakımından Garib-name'ye etkisi olmuştur. 1330 yılında yazılmış olan -name, aynı zamanda Türk edebiyatının ilk büyük te'lif mesnevisidir. Eser, yüzyılın diğer mesnevilerinin kalıbıyla; fa'ilatün / fa'ilatün / fa'ilün kalıbıyla yazılmıştır. Mesnevi, bab denen on bölüme ayrılmış ve her babda da o babın sayısına uygun konular anlatılmıştır. Bu bakımdan eserin geometrik bir düzene sahip oluşu dikkat çeker. Garib-name, konusu bakımından dini-tasavvufi ve ahlaki bir eserdir. Tasavvufu tanıtıcı ve öğretici bilgiler vermesinin yanısıra, "insan-ı kamil" olmayı öğütleyen ahlaki, didaktik bir hüviyete sahiptir. Ayrıca, mesnevi 14. yüzyıl Anadolu Türkçesinin özelliklerini taşıması bakımından dil çalışmaları için önemlidir. Daha da önemlisi, Aşık Paşa 14. yüzyıl Anadolu'sunun siyasi ve ideolojik birliğinin sağlanmasında ve halkı eğitmekte anadilinin gücüne ve yararına inanmış bir aydındır. Bu nedenle Garib-name'de Türkçeye önem verilmesi gerektiğini belirtmiş ve eserini bilinçli olarak Türkçe yazmıştır. Kısacası Garib-name, bilgilendirici, öğretici yanıyla önemli olduğu kadar, yazıldığı dönemin dil özelliklerini taşıması ve Anadolu'da gelişen edebi dilin Türkçe olması konusunda, Aşık Paşa'nın duyarlılığını göstermesi bakımından da dikkate değer bir kaynaktır. Şiirlerinde "Aşık, Aşık Paşa, Muhlisoğlu Aşık" mahlaslarını kullanmış olan Aşık Paşa'nın bir divanı oluşturacak sayıda olmamakla birlikte manzumeleri de bulunmaktadır. Aşık Paşa'nın bazı manzumelerinde mahlas bulunmamaktadır. Çoğu aruzla, kimileri de heceyle yazılmış olan bu manzumeler Yunus Emre'nin şiirlerine benzemekle birlikte, Aşık Paşa'nınkiler lirizm yönünden daha fakirdir. Garib-name ve sözünü ettiğimiz manzumelerinden başka Aşık Paşa'nın Vasf-ı Hal-i Herkesi, Fakr-name adlı kısa mesnevileriyle, manzum-mensur karışık bir Kimya Risalesi ve bir de 59 beyittik küçük hikayesi bulunmaktadır. Devrin bilgin ve şairleri başka dillerle şiirler yazar, kitaplar yazarken Aşık Paşa'nın Çağlar ötesi bir görüşle Türk ve Tacik cümle yoldaşlarını gaflet uykusundan uyarmak için Garipname'sini öz Türkçe ile yazışı ve: Gerçi kim söylendi bunda Türk dilli İlle masum oldu mani menzili Çün bulasın cümle yol menzillerin Yirme gel pes Türk ve Tacik dillerin Kamu dilde var idi zabt-u usul Bunlara düşmüş idi cümle ukul Türk diline kimesne bakmaz idi Türklere her giz gönül akmaz idi Türk dahi bilmez idi ol dilleri İnce yolu ol ulu menzilleri Bu kitap anunçin geldi dile Kim bu ehli dahi mani bile Türk dilinde yeni manalar bulalar Türk-Tacik cümle yoldaş olalar Yol içinde birbirini yirmiye Dile bakıp maniyi hor görmiye diye haykırışı bugün bile derin derin düşündürecek bir olaydır. Bu ruhu yabancı baskılar altında Türkün asil benliğini korumak amacıyla kurulan Babailer kuralının feyizli ve aydınlık bağrından aldığı kuşkusuzdur. Aşık Paşa Türbesi
  20. ASAF HALET ÇELEBİ (1907-1958) 29 Aralık 1907’de İstanbul’da doğdu. 15 Ekim 1958’de yine İstanbul’da öldü. Dahiliye Nezareti memurlarından Mehmet Sait Halet Bey'in oğlu. Galatasaray Lisesi’nde 8 yıl eğitim gördü. Kısa bir süre Sanayi-i Nefise Mektebi’nde öğrenim gördü. Adliye Meslek Mektebi’nden mezun oldu. Üsküdar Adliyesi Ceza Mahkemesi zabıt katipliği yaptı. Osmanlı Bankası, Devlet Deniz Yolları İşletmesi'nde çalıştı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü kitaplığında görevliyken yaşamını yitirdi. Gençlik yıllarında divan edebiyatından etkilendi. Gazeller ve rubailer yazdı. 1937'den sonra serbest ölçü kullanmaya ve Batı şiirinin tekniklerine yönelmeye başladı. Şiirlerinde dinlerden, ideolojilerden, toplumsal olaylardan çok Anadolu-İran-Hindistan çizgisi üzerinde uzanan bir yaşamın görünümlerini sesler aracılığıyla dile getirdi. ESERLERİ ŞİİR He (1942) Lâmelif (1945) Om Mani Padme Hum (1953, ölümünden sonra 1983) ARAŞTIRMA Mevlâna (1940) Molla Câmi (1940) Eşrefoğlu Divanı (1944) Naima (monografi, 1953) Ömer Hayyam (1954) Divan Şiirinde İstanbul (antoloji, 1953) Çeşitli dergilerde yayınlanan düz yazılarıyla, Hint edebiyatı üzerine makalelerini de Semih Güngör, Asaf Halet Çelebi incelemesiyle birlikte yayınladı.
  21. ARİF NİHAT ASYA 7 Şubat 1904'te İstanbul Çatalca’da doğdu, 5 Ocak 1975'te Ankara’da yaşamını yitirdi. İstanbul Üniversitesi Yüksek Öğretmen Okulu Edebiyat Bölümü’nü bitirdi. Adana, Malatya, Edirne, Tarsus, Ankara ve Kıbrıs'taki liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1950-1954 arasında Seyhan (Adana) milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Milletvekilliğinden sonra tekrar öğrtemenliğe döndü. Ankara Gazi Lisesi edebiyat öğretmeni iken 1962'de emekliye ayrıldı. İstanbul'a döndü. Yeni İstanbul ve Babıli’de Sabah gazetelerinde yazılar yazdı. Aruzla başladığı şiirde rubailer, gazeller yazdı. Özellikle rubailere büyük önem verdi. Rubailerden oluşan 5 ayrı kitap yayınladı. Daha sonra hece vezniyle ve serbest vezinli şiirler de yazdı. Ulusçu şiirleriyle dikat çekti. Yurdun güzelliklerini, doğasını anlatan, kimi zaman yergici ama Türklüğü yücelten şiirleriyle bilinir. ESERLERİ ŞİİR Heykeltıraş (1924) Yastığımın Rüyası (1930) Ayetler (1936) Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor (1946) Kubbe-i Hadrâ (Mevlana üzerine, 1956) Kökler ve Dallar (1964) Emzikler (1964) Dualar ve Aminler (1967) Aynalarda Kalan (1969) Bütün Eserleri (1975-1977) Rubaiyyat-ı Ârif (rubailer, 1956) Kıbrıs Rubaileri (rubailer, 1964, 1967) Nisan (rubailer, 1964) Kova Burcu (rubailer, 1967) Avrupa’dan Rubailer (1969) Şiirler (Ahmet Kabaklı derledi, 1971) Bütün Eserleri (1975-1977, Ötüken Yayınları) DÜZYAZI Kanatlar ve Gagalar (özdeyişler, 1946) Enikli Kapı (makaleleri, 1964) Türk Dili ve Edebiyatı
  22. Legendary şurada bir başlık gönderdi: Yazar-Şair Biyografileri Forumu
    ARİF DAMAR 23 Temmuz 1925'te Çanakkale'nin Gelibolu ilçesi Karainebey köyünde doğdu. İlkokulu Çanakkale’de, ortaokulu İstanbul’da bitirdi. İstanbul Erkek Lisesi’nde 2 yıl öğrenim gördü. İstanbul'da çeşitli işlerde çalıştıktan sonra 1944’te Ankara’ya taşındı. Atatürk Orman Çiftliği'nde memur olarak çalıştı. 1950'de İstanbul'a döndü. Mahmutpaşa'da işportacılık yaptı. 5 Aralık 1951’de TKP davasından tutuklandı. 2 yıl cezaevinde kaldı, delil yetersizliğinden beraat etti. 1953 sonunda cezaevinden çıktı. Bir çok şirkette çalıştı. Avukat katipliği, muhasebecilik yaptı. 1969’da Suadiye'de Yeryüzü Kitabevi’ni açtı. "Yeryüzü" adıyla çıkan derginin yönetimine katıldı. 1984’te kitabevini kapatıp kendisini bütünüyle yazılarını verdi. İlk şiiri "Edirne'de Akşam" 1940'ta "Yeni İnsanlık" dergisinde yayınlandı. "İnsan", "Gün", "Ant" dergilerindeki şiirleriyle dikkat çekti. Toplumsal gerçekçi anlayışta şiir yazan genç şairlerden biri olarak belirdi. Kavgacı ama barışçıl ve insancıl yanı ağır basan, dil ögelerini ve biçim kaygısını elden bırakmayan bir şiir kurmaya yöneldi. "Yeryüzü" dergisinde bu çabanın başarılı şiir örnekleri yayınlandı. "Arif Barikat" takma ismini kullandığı bu dönem şiirlerini 1956'da "Günden Güne" adlı kitabında topladı. Kitap basıldıktan 5 ay sonra toplatıldı ama beraat etti. Sonraları İkinci Yeni şairlerinin yanında, imgeye ağırlık veren, biçim ve dil araştırmalarına girmiş bir şair olarak göründü. Bu yönüyle 1940 kuşağı adıyla anılan şair arkadaşlarından ayrılır. 1956 sonrası şiirlerinde ise geçirdiği her iki dönemin ortak özellikleri dikkat çeker. "Arif Hüsnü", "Ece Ovalı" takma isimlerini de kullandı, düzyazılarında şiirle ilgili düşüncelerini anlattı. Ulus ve Tanin gazetelerinde makaleler yazdı. ESERLERİ ŞİİR Günden Güne 1956 İstanbul Bulutu 1958 Kedi Aklı 1959 Saat Sekizi Geç vurdu 1962 Alıcı Kuş 1966 Seslerin Ayak Sesleri 1975 Alıcı Kuşu Kardeşliğin 1976 Ölüm Yok ki 1980 Ay Ayakta Değildi 1984 Acı Ertelenirken 1985 Yoksulduk Dünyayı Sevdik 1988 Alıcı Kuşu Kardeşliğin 1990 Ay Kar Toplamaz ki 1980 Eski Yağmurları Dinliyorum 1995 ÖDÜLLERİ İstanbul Bulutu ile 1958 Yeditepe Şiir Ödülü
  23. Ali Şir Nevai (Herat-1441-1501) Ali Şîr Nevâî, Türkçeyi yüksek bir sanat dili halinde işlemeye çalışan, bu görüşü savunan ve Türk diline değer kazandıran üstün bir bilgin ve devlet adamıdır. 1441'de Herat'ta doğdu. Babası Timur'un meliklerinden Sultan Ebû Said'in veziri Kiçkine Bahşi idi. Ali Şîr Nevâî'nin ilk eğitimini babası verdi. Daha sonraki eğitimine Horasan ve Semerkant'ta devam etti. Sultan Hüseyin Baykara ile okul arkadaşı idi. Hatta okurken unutmamak üzere sözleşmişlerdi. Sultan Hüseyin Baykara, Herat'ta yönetimin başına geçince, sözleştikleri gibi Ali Şîr Nevâî'yi aradı. Onun Semerkant'ta olduğunu öğrendi ve Maveraünnehir meliki Ahmed Mirza'ya bir mektup yazarak Ali Şîr Nevâî'yi kendisine göndermesini istedi. Ali Şîr Nevâî, Ahmet Mirza'nın adamları tarafından Herat'a götürüldü. Sultan Baykara onu önce mühürdar yaptı. Daha sonra vezirlik görevine tayin etti. Görevi sırasında bol bol kitap okumak, ilim çevreleriyle sohbet etmek ve araştırma yapmak imkanı bulan Ali Şîr Nevâî, bir süre sonra yaptığı işten sıkılmaya başladı. İstifasını Hüseyin Baykara'ya sunduysa da kabul edilmedi. Aksine Esterebad Valiliği'ne tayin edildi. Ali Şîr Nevâî, valilik görevinde fazla durmadı ve 1490 yılında ayrıldı. Ali Şîr Nevâî'nin ailesi çok zengindi. Onun için devletten hiç maaş almadığı gibi devlete yardım da etti. Ali Şîr Nevâî topluma ve insanlığa hizmet etmekten büyük sevinç duyardı. Bu düşünceden hareketle çeşitli vakıflar kurdu. Valilik görevinden ayrıldıktan sonra bilim ve sanat konularında yoğunlaşan Ali Şîr Nevâî, 1501 yılında doğduğu şehir olan Herat'ta vefat etti. Şiirlerini Türkçe ve Farsça yazan Ali Şîr Nevâî, Arapçayı da çok iyi öğrenmişti. Meşhur ilim adamlarından Molla Cami, onun şiir arkadaşlarındandır. Kaşgarlı Mahmut'tan sonra Türk diline en büyük hizmet eden kişi olarak tanınan Ali Şîr Nevâî, Muhâkemetü'l-Lügateyn adlı kitabında Türkçe ile Farsça'yı karşılaştırarak pek çok yerde Türkçe'nin üstünlüğünü savunmuştur. Ali Şîr Nevâî, bu kitabını Türkçe'yi bırakarak eserlerini Farsça verenlere ithafen yazmıştır. Ali Şîr Nevâî, Türkçe yazdığı şiirlerinde Nevâî, Farsça yazdığı şiirlerinde ise Fanî mahlaslarını kullanmıştır. Ali Şîr Nevâî'nin dördü Türkçe, biri de Farsça olmak üzere beş ayrı divanı vardır. Türkçe divanlarının genel adı Hazâinü'l Maânî'dir. Türkçe divanlarını, Garâibü's-Sağîr, Nevâdirü'ş Şebâb, Bedâyiü'l-Vasat ve Fevâidü'l-Kiber adları altında yazmıştır. Beş mesnevisinden meydana gelen Hamse'si ile Türk edebiyatına ilk hamse yazan Ali Şîr Nevâî'nin divanlarından hariç 18 ayrı eseri daha vardır. Bunlar sırasıyla şunlardır: Hayretü'l-Ebrâr, Ferhat ve Şirin, Leyla ve Mecnun, Seb'a-i Seyyârem, Sedd-i İskender, Lisânü't-Tayr, Muhâkemetü'l-Lügateyn, Mecâlisü'n-Nefâis, Mîzânü'l-Evzân, Nesâimü'l-Mehabbe, Nazmü'l-Cevâhir, Hamsetü'l-Mütehayyirîn, Tühfetü'lMülûk, Münşeât, Sirâcü'l-Müslimîn, Tarihu'l-Enbiyâ, Mahbûbü'l-Kulûb fi'l-Ahlâk, Seyfü'l-Hâdî ve Rekâbet-ü'l-Münâdî. Ali Şîr Nevâî'nin eserleri hem yazıldıkları devirde, hem de daha sonra bütün Türk dünyasında zevkle okunmuş, pek çok ünlü Türk şairi onu örnek almış, ona övgü yazmıştır. XV. yüzyılda yaşamış büyük Osmanlı Şairi Ahmet Paşa, XVI. Yüzyılda yaşamış ve Azeri lehçesiyle yazmış ünlü Fuzûlî, Ali Şîr Nevâî'den etkilenmişlerdir. Bir çok Osmanlı aydını, bu arada Yavuz Sultan Selim, Nevaî'nin hayranı idiler. XVIII. yüzyılda büyük divan şairimiz Nedim bile Ali Şîr Nevâî dilinde (Çağatay lehçesinde) şiirler yazmıştır. Türkiyeli pek çok şair Ali Şîr Nevâî'nin şiirlerine nazireler söylemişlerdir. Bu tesir Tanzimat sonrasında bile kendini göstermiş, Ziya Paşa'nın Harâbât adını taşıyan üç ciltlik antoloji eserinde Ali Şîr Nevâî'nin şiirlerine önemli bir yer verilmiştir. Günümüzde yayınlanan bütün edebiyat tarihlerinde de Ali Şîr Nevâî, ilmi, irfanı, sanatı, Türkçülüğü ve olumlu tesirleriyle övülür. Burada bütün hayatını Türkçe'nin tanıtımına vakfetmiş olan Ali Şîr Nevâî'nin özellikle Muhâkemet-ül-Lugateyn adlı eserinden bahsetmek, onun Türk dili hakkındaki düşüncelerini yansıtmak açısından yararlıdır. Ali Şîr Nevâî'nin Muhâkemet-ül-Lugateyn adlı eseri, bu günkü yazımızla küçük boy bir kitabın 50 sayfasını ancak doldurur. Fakat hacim bakımından küçük olan bu kitap, muhtevasının değeri ile deryalar kadar büyüktür. İşte Muhâkemet-ül-Lugateyn'den bazı cümleler: "... Nazım bahçesinin şakrak bülbülü, Nevaî mahlasını alan Ali Şir (Allah günahlarını yargılasın ve ayıplarını kapatsın) şöyle arz eder: "Söz bir incidir ki onun denizi gönüldür ve gönül bütün anlamları kendisinde toplar. Nitekim denizden cevherleri dalgıçlar çıkarır ve onlara mücevherciler katında değer biçilir. Gönülden söz incileri çıkarma şerefine erenler de (dalgıçlar da) bu işin mütehassısıdırlar. O inciler bu mütehassıslar ağzında canlanır, nisbetlerine göre yayılır ve ün kazanırlar. İnciler değer bakımından çok farklı olurlar. Bir tümenden yüz tümene kadar (bir liradan binlerce liraya kadar) olanları vardır. Elden ele geçen ucuz incilerle, sultanların kulaklarına küpe olan incilerin değerleri bir mi? "... Şöyle bilinir ki, Türk Fars'tan daha keskin zekalı, daha anlayışlı, daha saf, daha pek yaratılışlıdır. Fars ise ilimde ve gayret sarfıyla elde edilen bir anlayışta daha olgun ve derin görünüyor. Bu hal Türklerin doğru, dürüst, temiz niyetinden, Farsların da fen ve hikmetinden belli oluyor... Ve lakin, Türk ve Fars dilleri arasındaki kusursuzluk veya noksanlık bakımından çok büyük farklar vardır. Söz ve ibarede, kelimelerin anlam ve kavramında, Türk Fars'tan üstündür. Türkün öz dilinde öyle incelikler, güzellikler, sanatlar vardır ki inşallah yeri gelince gösterilecektir... " "... Türkün Fars'tan daha üstün, daha kabiliyetli, daha açık ve parlak olduğunun şundan kuvvetli delili olur mu: Bu iki milletin gençleri, ihtiyarları, büyükleri, küçükleri arasında kaynaşma aynı derecededir. Alış-verişleri, işleri, güçleri, düşüp kalkmaları, oturup durmaları, birbirinden hiç farklı değildir. Aynı hayat şartları içinde yaşarlar... Böyle olduğu halde Türklerin hepsi Farsça'yı kolayca öğrenir ve konuşur. Oysa Farsların hiç biri Türkçe konuşamaz. Yüzde, belki binde biri Türkçe öğrenir ve konuşursa da, onun Türk olmadığı daha ilk sözünden belli olur... Türkün Fars'tan kabiliyetli olduğuna bundan daha kuvvetli tanık olamaz ve hiçbir Fars bunun aksini iddia edemez... " "... Fars dili yüksek ve derin konuları anlatmada yetersizdir. Çünkü Türkçe'nin oluşumumda ve konularında pek çok incelik, özgünlük vardır. İnce farklar, en uçucu kavramlar için bile kelimeler yaratılmıştır ki bilgili kimseler tarafından açıklanmazsa kolay anlaşılamaz. " "... Türkün bilgisiz ve zavallı gençleri güzel sanarak, Farsça şiirler söylemeğe özeniyorlar. İyi ve etraflı düşünseler, Türkçede bu kadar genişlikler, incelikler, derinlikler ve zenginlikler durup dururken, bu dilde şiir söylemenin ve sanat göstermenin daha kolay, şiirlerinin daha beğenilir olacağını anlarlar. ESERLERİ Hazâinü'l Maânî Garâibü's-Sağîr Nevâdirü'ş Şebâb Bedâyiü'l-Vasat Fevâidü'l-Kiber Hayretü'l-Ebrâr Ferhat ve Şirin Leyla ve Mecnun Seb'a-i Seyyârem Sedd-i İskender Lisânü't-Tayr Muhâkemetü'l-Lügateyn Mecâlisü'n-Nefâis Mîzânü'l-Evzân Nesâimü'l-Mehabbe Nazmü'l-Cevâhir Hamsetü'l-Mütehayyirîn Tühfetü'lMülûk Münşeât Sirâcü'l-Müslimîn Tarihu'l-Enbiyâ Mahbûbü'l-Kulûb fi'l-Ahlâk Seyfü'l-Hâdî Rekâbet-ü'l-Münâdî Türk Dili ve Edebiyatı
  24. Ali Ekber Çiçek, (d. 1935, Ulalar Köyü-Erzincan ö. 26 Nisan 2006 İstanbul). Türk halk müziği sanatçısı. Çiçek, babasını 1939 Erzincan depreminde yitirdi ve küçük yaşlarda rençberlik (çiftçilik) yapmaya başladı. Bu arada bağlamayı öğrendi ve cem toplantılarında kulağı Alevi deyişleri ve ezgileriyle doldu. İlkokul öğreniminden sonra maddi olanaksızlıklar sonucu öğrenimini sürdüremedi, ancak ağır yaşam şartlarına karşın müzikten hiç kopmadı. Müzik aşkı ağır basınca İstanbul'a göç etti ve halk müziğinin önemli isimleriyle tanıştı. Askerden sonra TRT'nin açtığı sınavı kazanarak, Muzaffer Sarısözen döneminde TRT Ankara Radyosu'na ve Yurttan Sesler Korosu'na girdi. 35 yılı aşkın bir sürede 400'den fazla türküyü derleyerek geniş kitlelere ulaştırdı. TRT arşivlerinde 54 kaseti bulunan Ali Ekber Çiçek'in Türkiye'deki bütün türkücüler tarafından derlemeleri söylenmektedir. 2003 yılının başlarında TRT Belgesel Programlar Müdürlüğü tarafından Ali Ekber Çiçek'in hayatını anlatan Cahilden Uzak Dur, Kemale Yakın isimli belgesel çekilmiştir. Başta Haydar Haydar olmak üzere Türk halk müziğine bir çok unutulmaz türkü armağan eden bağlama sanatçısı ve derlemeci Ali Ekber Çiçek yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak, 2006 yılında, 71 yaşında hayata veda etti. Ali Ekber Çiçek'ten Derlenen Bazı Türküler Böyle İkrarınan Böyle Yolunan Bunca Olan Emeğimi Derdim Çoktur Hangisine Yanayım Ey Erenler Akıl Fikir Eyleyin Gönül Gel Seninle muhabbet Edelim Gurbet Elde Bir Hal Geldi Başıma Gurbet Elde Yadellerin Derdini Gül Yüzlü Sevdiğim Hazin Hazin Esen Seher Yelleri İsmini Sevdiğim Saadetli Dostum Nasıl Yar Diyeyim Ben Böyle Yare Ondört Bin Yıl Gezdim Pervanelikte Ali Ekber Çiçek'in Derlediği Bazı Türküler Bir Güzeli Kethedeyim Çoktan Beri Yollarını Gözlerim El Vurup Yaremi İncitme Tabib Gönül Gel Varalım Gülşen Bağına Şepke'nin Kavakları Yolumuz Gurbete Düştü Ağlama Gözlerim

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.