Legendary tarafından postalanan herşey
-
Aslan Burcu Günlük Yorumu
Aslan Burcu Uzun zamandır sizden ilgi bekleyen birisi var. Artık o duygularını size açmak üzere. Beklediği mesajı geciktirmeyin. Hayalini kurduğunuz aşkı onunla yaşayabilirsiniz. Son zamanlarda davranışlarını onaylamadığınız kişilerle birlikte olmanız iş yaşantınızda sıkıntı yaratabilir. Aileden birinin sağlık sorununun sona ermesi sizi mutlu edecek. Para durumunuz iyi. İki ayrı yerden gelir sağlayacaksınız. Bir dostla iş birliği olabilir. Sağlığınız iyi, fakat kendinizi çeşitli vitaminlerle destekleyebilirsiniz
-
Yengeç Burcu Günlük Yorumu
Yengeç Burcu Aşk sizin için geri planda kalmış, duygularınız körelmiş gibi. Sizden ilgi bekleyenleri görmüyorsunuz. Bütün hayatınızı altüst edecek bir aşk çok yakınınızda! Geleceğe yönelik endişeleri bugünden yaşamanız sizi sadece sıkıntıya sokar. Günün ve anın tadını çıkarın. İş hayatınızda karşınıza çıkan fırsatı kaçırmak üzeresiniz. Yersiz kaprisler yüzünden bu işi de kaçırmayın. Sınırlı dikkatli harcamanıza rağmen ölçülü, hesaplı yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Herhangi bir sağlık probleminiz gözükmüyor
-
İkizler Burcu Günlük Yorumu
İkizler Burcu Aşk hayatınızda uzun zamandır yaşadığınız coşku yavaş yavaş bir alışkanlığa dönüşüyor. Artık geleceğinizi planlamanın vakti geldi. Kendinizi daha enerjik hissedeceğiniz bir gün. Sosyalliklerinizi arttırma çabaları içine girebilir, eğlenceli ortamlara daha da ilgi duyabilirsiniz. İşle ilgili acil bir toplantı yapmanız gerekecek. Uzun zamandır sürdürdüğünüz projenizin önüne engeller çıkabilir. Ama moralinizi bozmayın. Sevindiğiniz bir para haberi, geçici olarak bir hayal kırıklığına dönüşebilir.
-
Boğa Burcu Günlük Yorumu
Boğa Burcu Sevgilinizin ilişkinize yönelik beklentileri o kadar anlaşılmaz şeyler değil. Ona daha zaman ayırabilir ve beraberliğinizde daha verici davranışlar içine girip çelişkileri yok edebilirsiniz. İşinizde çalkantılı bir gün yaşayabilirsiniz. Tamamlanması gereken işler biraz huzursuzluk yaratsa da başarıya yakınsınız. Karşınıza çıkacak fırsatları görmeye ve iyi değerlendirmeye çalışın. Düşündüğünüz şeyleri uygulamak için vakit kaybetmeyin. Bugünlerde harcama konusunda ipin ucunu biraz kaçırdınız!
-
Koç Burcu Günlük Yorumu
Koç Burcu Kalbiniz boşsa karşınıza biri çıkacak. Onunla ilgilenebilirsiniz. Bu ilişkinin evliliğe gidebilirlik potansiyelini görmeye çalışırsanız, hayatınızın insanı karşınızda duruyor olabilir. İşinizde artan sorumluluklarla nasıl başedebileceğinizi bilememe gibi sıkıntı ve endişeleriniz olabilir. Hepsini birden istenilen ölçüde gerçekleştirme olanağınız yoksa tüm bu işlerin arasından size en gereksiz ve zaman alıcı olanlarını elimine etmeniz sizin için en doğru yaklaşım olacak.
-
Hipnotizma
Hipnotizma Tanım ve Tarihçe Hipnotizma, hipnoz halinin manyetizma (hayvansal manyetizma) yöntemlerinin dışındaki yöntemlerle oluşturulması olayına ve hipnotik hipnozun uygulamalı, bilimsel etüdüne verilen addır. Terim ilk kez 1840’larda İskoç hekim S. James Braid tarafından kullanılmıştır. İlk zamanlar sihirbazlık ya da büyücülüğün bir dalı gibi görülen hipnotizma bilim çevrelerince önceleri mesmerist bir uygulama sanılarak aşağılanmışsa da, 19.yy.’ın sonlarında kimi psikoloji çevrelerinin, özellikle Salpetrier ve Nancy ekollerinin reddetmek yerine fenomene bilimsel araştırıcılıkla yaklaşıp, fenomeni bilimsel deneylerle sistemli bir şekilde incelemesi sonucunda, hipnotizma bilim alanındaki yerini almıştır. Hipnotizma'nın iki temel yöntemi Günümüze dek çok çeşitli hipnotizma teknikleri geliştirilmişse de telkin ve konsantrasyon bu tekniklerin hepsinde bulunan ortak yöntemlerdir. Hipnotize edilen kimse doğal uykudaki halde değildir. Örneğin kendiliğinden rüya görmez. Zihni hipnotizörle bağlantı halindedir ve imajinasyonunu hipnotizörün telkinlerine bırakmış bir durumda bulunur. Telkin psikoloji sözlüklerinde “tartışma ve zorlama gibi çabalar sözkonusu olmadan birine bir şeyi yalnızca sözle benimsetme” olarak tanımlanır. Telkinle süjenin halüsinasyon görmesi ve hipnoz halinden çıktıktan sonra herhangi bir şeyi yapması sağlanabilir (posthipnotik telkin). Telkinin rolü ve imajinasyonun gücü Bazı deneylerde süjeye “elin şu anda yanıyor” telkiniyle elinde yanık izleri bile oluşturulmuştur. Bu veriye dayanan kimi araştırmacılar, esas rolü oynayan etkenin hipnotizörün telkinin değil, süjenin “kendiliğinden imajinasyon”u olduğu sonucuna varmışlardır. Yani hipnotizörün yaptığı yalnızca, telkiniyle süjenin imajinasyonunu harekete geçirmek ve yönlendirmektir. Fakat hipnotize edilmiş kişiye vicdanına ya da vicdani iradesine uymayan eylemler yaptırılamaz. Örneğin hipnotizma yoluyla süjeye cinayet işlettirilemez.Araştırma ve deneyler herkesin hipnotize edilemeyeceğini, fakat kişinin psikolojik durumu gibi kimi etkenlerin hipnotize edilebilirliği arttırıcı olarak rol oynadığını saptamışlardır. Hipnotize edilebilirliği kolaylaştıran etkenler Pierre Janet (1859-1947) deneyleri sonucunda, süjenin hipnotize edilmesini kolaylaştırıcı etkenlerden bazılarını şöyle sıralamıştır: * Geçmişte ruhsal bir çöküntü, kriz geçirmiş olma. * Doğal uyurgezer olma. * Zihinsel yorgunluk, yani devamlı dikkatten doğan yorgunluk. * Aşırı heyecan hallerinde kendini kolayca kaybediyor olma. * Hipnotizöre bağlılık eğilimi duyma. Hipnotizmanın uygulanımı Psikoterapide ve ameliyatlarda da kullanılan hipnotizmanın uygulanma alanları giderek genişlemektedir. Hipnotizmanın tedavi amaçlı uygulamalarından en tanınanları hipnoterapi, biyoterapi ve sofroloji adıyla bilinir. Metapsişikçiler yeterince bilgi, görgü ve deneyime sahip olunmadan hipnoz deneylerine kalkışılmamasını, aksi takdirde tehlikeli ve zararlı sonuçlarla karşılaşmanın çok muhtemel olduğunu belirtmektedirler.Metapsişik araştırmacılar manyetizmanın hipnotizmadan daha sağlıklı olduğu görüşündedir. Kaynakça:Vikipedi
-
Ksenoglosi
Ksenoglosi Ksenoglosi (xenoglossy) kişinin bilmediği bir yabancı dilde aniden konuşabilme, yazabilme, okuyup anlayabilme yeteneğinin belirmesi paranormal fenomenine Metapsişik'te verilen addır. Terim 1913’te Nobel Fizyoloji-Tıp Ödülü’nü almış Fransız Fizyolog Charles Richet tarafından, eski Yunanca’da “yabancı” anlamına gelen “xenos” ile “dil” anlamına gelen “glossa” sözcüklerinden türetilmiştir. Metapsişikçiler ksenoglosi fenomeninin iki durumda oluştuğunu bildirmektedirler: 1- Ekminezi deneyleri sırasında veya birtakım koşulların bir araya gelmesiyle oluşan “serbest hatırlama”lar (geçmiş yaşamlardaki olayları anımsama) sırasında. Bu gruba giren ksenoglosi fenomeninde kişinin önceki reenkarnasyonları sırasında öğrenmiş olduğu diller sözkonusudur. 2- Trans halindeki bir medyumun bedensiz bir ruhla irtibatı sırasında. Bu gruba giren ksenoglosi fenomeninde medyumun kullandığı yabancı dil irtibatta olduğu bedensiz varlığın bildiği bir dildir. Bu olayın sözkonusu olduğu medyumluğa poliglot medyumluk denir. Metapsişikçiler bazı ruhsal irtibat seanslarında medyumun beş yabancı dilde konuşabildiğine tanık olduklarını ileri sürmüşlerdir. Ksenoglosi fenomeninde kişinin kullandığı dil, kimsenin bilmediği, garip bir dil olduğunda fenomen “glosolali” (glossolalia) adını alır. Metapsişikçiler kimi glosolali fenomenlerinde yapılan kayıtların sonradan incelenmesi sonucunda, glosolali fenomenlerindeki yabancı dillerin çok eski uygarlıklarda kullanılmış ölü diller olduklarını saptadıklarını açıklamışlardır. Spiritüalistlere göre ksenoglosi fenomeni gerek reenkarnasyonun gerekse bedensiz ruhlarla irtibatın gerçekliğinin en önemli kanıtlarından birini oluşturur. Kaynakça: Vikipedi Metapsişik Terimler Sözlüğü, Ergün Arıkdal
-
Metapsişik
Metapsişik “Metafizik” terimiyle karıştırılmaması gereken “metapsişik” terimi, “insanın olağan ruhsal fenomenlerini aşan, henüz yeterince açıklanamayan, insanın birtakım bilinmeyen yetenekleriyle oluşturduğu tüm paranormal olayları konu alan araştırma alanı” olarak tanımlanır. “ `Bedene bağlı ruh`a ait” anlamındaki “psişik” sözcüğü ile “ötesinde” anlamındaki “meta” sözcüklerinden türetilen metapsişik terimi ilk kez 1905’te Paris Tıp Fakültesi fizyoloji profesörü Charles Richet tarafından kullanılmıştır. Terim hem isim hem sıfat olarak kullanılmaktadır. Metapsişik, günümüzde parapsikolojinin kapsamı alanına giren konuları parapsikoloji terimi popüler hale gelmeden önce ele almış olduğundan, parapsikolojinin öncüsü olarak da kabul edilir. Fakat parapsikologların çoğunun paranormal fenomenlerde ruhun varlığının sözkonusu olmadığını ileri sürmelerine karşın, metapsişikçilerin hepsi de bu fenomenlerde kaynağın bedenli veya bedensiz bir ruh olduğunu kabul etmişlerdir. Bu yüzden kimi spiritüalistler parapsikoloji terimi yerine parapsişik ya da metapsişik terimini kullanmayı tercih ederler. Kaynakça:Vikipedi
-
Jim Jones (13 Mayıs 1931 - 18 Kasım 1978) ABD
James Warren "Jim" Jones (13 Mayıs 1931 - 18 Kasım 1978) ABD'li "People's Temple" (Halkın Tapınağı) kilisesinin kurucusu olan vaiz. 1978 yılında Guyana'da kendisi ve müridlerine has kasabası Jonestown'da 911 müridini aynı anda intihar etmeye ikna etmiş ve kendisi de müridleriyle birlikte ölmüştür. Eşcinsel olduğu için medyanın eleştirilerine maruz kalan Jones, sekse aşırı düşkünlüğüyle tanınıyordu. Jones'un oğlu sonradan basına yaptığı açıklamada, babasının yoğun amfetamin, marijuana ve LSD deneyimlerinin aile arasında iyi bilindiğini söylemiştir. İnsan Tapınağı, zenci ve beyazlara eşit muamelesiyle diğerlerinden ayrılıyordu. Bu yüzden birçok siyah amerikan vatandaşı tarikata üye oldu. Müritler Jones'a "Baba" diyorlardı. Jones onlar için İlahi bir varlıktı. Onun mucizevi iyileştirici özellikler olduğunu düşünüyorlardı. Jones da bu ününü kullanarak mucizevi iyileştirme gösterileri düzenledi ve bunlar sayesinde tarikatina birçok yeni üye kazandırdı. Kilise üyeleri kendi hareketlerinin toplumun problemlerine çözüm getireceğine inandılar. Bunun yüzünden ana akım hristiyanlıktan uzaklaştılar. Travis Jones adıyla 1931'de Lynn, Indiana'da dünyaya geldi. Babası Ku Klux Klan üyesiydi. Eğitimini burada tamamladı, 1950' lerde vaiz oldu. Kendi kilisesine para yardımı olsun diye kapı kapı dolaşıp evcil maymun sattı. Sonraları kilise büyüdü ve "İnsan Tapınağı (People's Temple) adında bir tarikat kurdu. Tarikat üyelerinin toplantıları kilisede halka kapalı bir şekilde oluyordu, dolayısıyla halk üyelerin toplantılarını, içeride neler olup bittiğini merak ediyordu. Üyeler çoğalınca bu ilgi de arttı. Jones itibar kazandı ve ülke çapında hristiyan birliklerinde önemli görevlere geldi. Jonestown evleri Jonestown Katliamı 1977'de İnsan Tapınağı tarikatı, Guyana'da ormanın içine bir araziye taşındı. Jones'un hayali burada tarikatiyle kommünal bir yaşam sürüp medyanın ve halkın artan ilgisinden uzak kalmaktı. Fakat kasaba yaşamına geçince işler değişmeye başladı. Jones, ağırlaşan uyuşturucu bağımlılığını gizlememeye başladı. Müridlerine sık sık toplu intihar provaları yaptırıyordu. Tarikat mensuplarının yakınları dernekler oluşturup Jonestown'da insan hakları ihlalleri yapıldığını iddia edip bölgeyi ziyaret etmek için bir basın ekibi ve senatör göndermeyi başardılar. Ekip Jonestown'dayken her şey normal gözüküyordu, fakat birkaç kişi ertesi gün ziyaretçi ekibe artık oradan ayrılmak istediklerini söylediler. Ekip dönerken ayrılmak isteyenleri de aldı ve havaalanına gitti. Uçağa binerlerken kamyon üstünde İnsan Tapınağı tarikatı mensubu silahlı adamlar tarafından saldırıya uğradılar. 5 kişi hayatını kaybetti. Bu olayın patlak verdiği günün akşamı ise aralarında çok sayıda çocuğun da bulunduğu 911 müridiyle birlikte Jim Jones kasabasında aynı anda intihar etti. Müridler siyanürlü kokteyl ve enjektörler vasıtasıyla intihar ederken, koltuğunda ölü bulunan Jones'un kendini silahla vurduğu görüldü. Ertesi gün bu olaydan haberi olmayan basın helikopterle bölgeye geldiğinde her yere dağılmış 900 ün üzerinde cesetle karşılaşınca şoke oldu. Tüm dünyayı ayağa kaldıran bu eşine rastalnması zor olay Jonestown katliamı olarak tarihe geçti. Ölümlerinin son derece kutsal olacağını söyleyerek son konuşmasını yapan Jim Jones'un bu konuşmasının ses kaydı mevcuttur. Halkın Tapınağı mezhebi, liderleri olan papaz Jim Jones tarafından, müritlerinin büyük bir kısmı ABD’den Guyana ormanları içindeki vaadedilmiş topraklara götürülüp ve orada yine bu adam tarafından 900’den fazlası ilk önce çocuklardan başlamak üzere siyanür içmeye ikna edilince, yok olmuştur. Bu korkunç olay San Francisco Chronicle gazetesi tarafından detaylıca araştırılmıştır. ‘Peder’ Jones müritlerini bir araya toplamış ve onlara artık cennete doğru yola çıkmanın zamanı geldiğini bildirmiş. ‘Başka bir yerde,’ diye söz verdi ‘buluşacağız.’ Kelimeler kampın hoparlörlerinden dökülmeye devam ediyordu. ‘Ölümde büyük bir şeref var. Bu ölecek olan herkes için büyük bir gösteri.’ Jones’in mezhebi içinde ilk günlerde ‘seks yapmasına izin verilen tek insanın kendisinin olduğunu bildirdiği (muhtemelen partnerlerine de izin verilmişti)’ eğitimli sosyobiyologların dikkatinden kaçmamıştı. Jones’in ilişkilerini bir sekreter düzenleyecekti. Telefon açıp ‘Peder bunu yapmaktan nefret ediyor fakat bunu yapmak için çok zorlanıyor, siz lütfedip…’ diyecekti. Kurbanları sadece kadınlar değildi. Jones’in tarikatının hala San Francisco’da olduğu günlerde, 17 yaşındaki bir erkek müridi bu kirli hafta sonlarında, Papaz olduğu için Jones’e indirim yapılan bir otel odasına nasıl götürüldüğünü anlattı. Otel odası Jim Jones ve oğlu için kiralanıyordu. Aynı çocuk şöyle anlatıyor: Gerçekten de ona karşı saygı, korku ve şaşkınlık hisleri taşıyordum. Bir babadan öteydi. Anne ve babamı onun için öldürebilirdim. Sayın Papaz Jim Hones hakkında dikkat çekici olan şey kendi kendine hizmet ettiren davranışından çok müritlerinin insanüstü ahmaklıklarıydı. Böylesi olağanüstü ahmaklıklar göz önüne alındığında, herhangi birisinin insan zihinlerinin zararlı enfeksiyonlar için tam kıvamında olduğuna kim şüphe edebilir? Kaynakça:Vikipedi
-
Obsedör
Tanımı Obsedör obsesyon olayında obsede denilen kişiyi etki altına almış olan bedensiz varlığa klasik spiritüalizmde verilen addır. Fakat günümüzde obsedörlere özgü yöntemlerle çevresine saf, iyiniyetli insanları toplayan kimseler için de kullanılmaktadır. Obsedörlerin Taktikleri Obsedörler avlarını ele geçirmek için her yola başvururlar ve çeşitli taktikler kullanırlar. Bu taktiklerden bazıları şöyle açıklanır: * Kendilerini iyi, güzel, erdemli, bilgin gibi göstermeye çalışırlar. * Avlarının huylarına göre ifadeler kullanarak telkinlerde bulunurlar. * Laf kalabalığı yaparak ve her bilim dalından yalan yanlış söz ederek kendilerini bilgili, deneyimli, uzman olarak kabul ettirmeye çalışırlar. * Yüksek sırlardan söz ediyormuş gibi poz yaparak birçok mucizevi olay (levitasyon, fantom, doğrudan ses vb. gibi metapsişik fenomenler) meydana getireceğini vaat ederler. * Bilinmeyen veya gelecekteki bazı olayları bildirerek avlarının güvenini kazanmaya çalışırlar. * Sorularla sıkıştırıldıklarında daha sonra yanıtlayacaklarını ya da yanıtların bilinmesinin soran için hayırlı olmayacağını söyler veya bu tür kaçamak yollara başvururlar. * Karşılarındakileri bilgisizlikle nitelendirerek, her söylediğini rahatlıkla empoze etmeye çalışırlar. * Din, tasavvuf, mistisizm ve kutsallıkla ilgili konulara yapışarak, kendilerine çeşitli payeler biçerler (örneğin geçmiş reenkarnasyonunda ünlü veya önemli biri olduğunu bildirme). Obsedörlerin Karakterleri Obsedörlerin genel nitelikleri ise şunlardır: * Bağnazlık: Görüşlerini değiştirmekten nefret ederler, görüşlerini, inanç sistemlerini sarsacak herhangi bir düşünceye dayanamazlar, böyle düşüncelerden son derece ürkerler. Bu kararlı halleri de kimi deneyimsiz insanlar üzerinde daha etkili olmalarına neden olur. * Sevkedicilik: Herkesi kendi yollarına sürükleme ve kendilerini diğerlerine bir lider gibi gösterme hırsları vardır. Bu amaç uğrunda, öğüt, rica, maddi veya manevi çıkar vaatlerinde bulunur, çevrelerindekilere manevi payeler dağıtırlar, ısrar ederler ve gerekirse tehdit gibi her yola başvururlar. * Hükmedicilik: Hükmetme, yönetme, emretme ve kendini üstün gösterme özellikleri vardır. * Kurbanı bilgi kaynaklarından uzaklaştırıcılık: Kurbanlarını, uyanmalarını sağlayabilecek her türlü bilgi, fikir ve yayınlardan uzak tutmaya çaba gösterirler. Bunun için bu tür bilgi, fikir ve yayınların değersiz, hatta onlara zararlı olduklarını telkin ederler. Böylece, çevrelerinden yalıttıkları, kendi alemine çekilen obsede ya da obsedeler üzerindeki hakimiyetleri artar. Çünkü obsede, artık yalnızca obsedöründen aldıklarını doğru ve mutlak hakikat olarak kabul etmeye başlayacaktır. * Eleştiriden kaçmak: Eleştiriye hiç dayanamazlar. Çünkü kurdukları sistemi sarsabilecek bir öğedir. Eleştiri kavramını kurbanları olan obsedelerde de yok etmek isterler ve bunun için insanın akıl, muhakeme, düşünme, yaratıcı imajinasyon yeteneklerini köreltmeye, yok etmeye büyük çaba gösterirler. Kimi obsedörler bu amaçla müritlerine “ben sizleri hakikatlere akıl yolu ile değil, kalp yolu ile ulaştıracağım, akıl yolu şeytani, kalp yolu rahmanidir” türünden fikirler telkin ederler. * Bilgilerinin sınırlı ve belirli oluşu: Obsedörlerin bilgilerinin çok eksik ve sınırlı olmalarına karşılık, bu küçük bilgilerine sıkı sıkıya bağlı olmaları, yapışmaları deneyimsiz kişilerin gözünde o bilgilerin abartılmasını sağlar. Eleştiri de sözkonusu olmayınca obsedörün her saçmalaması eleştirilmemesi gereken büyük hakikatler ve hikmetler olarak kabul edilir. Oysa hakikati gören deneyimli bir kimse o varlığın tüm sözlerini bir araya toplasa, orada herkesin bulup söyleyebileceği basit bir iki fikrin veya dünyada belirli formüllere saplanıp kalmış bazı tarikat talimatının yüzlerce kez tekrarından başka bir değer bulamayacaktır. * Araştırmacı sorulardan kaçıcılık: Kişi obsedörün söylediklerinden biraz daha fazla hakikati öğrenmek ister ve söylediklerini biraz kurcalamaya kalkıştığı takdirde, söylediklerinin altında çelişkilerin, garip fikirlerin, anlamsız, hatta tehlikeli telkinlerin bulunduğunu görebilecektir. Obsedör varlıklar böyle sorularla, yani kurcalayıcı, çelişkileri ortaya koyucu sorularla karşılaştıklarında şaşırır, kızar, hatta tehditlerde bulunabilirler. Sonunda müritlerine bu tür sorular sormayı, daha ilerisini araştırmayı men edebilirler. Kaynakça:Vikipedi
-
Ektoplazma
Ektoplazma Bir ektoplazma görüntülediği öne sürülen bir fotoğraf Ektoplazma (ectoplasm), trans haline girmiş medyumların vücutlarından, özellikle ağız, burun, kulak gibi organlarından çıktığı, havada yayıldığı, bazen gözle görülebildiği ve elle dokunulabildiği ileri sürülen şekilsiz (amorf) süptil maddelere verilen addır. Terim 1913’te Nobel Fizyoloji-Tıp Ödülü’nü almış Fransız Fizyolog Charles Richet tarafından eski Yunanca’daki “dışında” anlamına gelen “ektos” ve “yaratılmış, benzeyen” anlamına gelen “plasma” sözcüklerinden türetilmiştir. Ektoplazma genellikle, beyaz, kirli beyaz, kurşuni ve bazen de kırmızı renklerde kendini gösterir. Kimi zaman buharımsı, kimi zaman macunumsu bir hal alarak yoğunlaşan süptil bir maddedir. Metapsişikçi hekim Dr. Gustave Geley ektoplazmayı organik hale getirilmiş bir cevher olarak kabul eder. Önceleri yalnızca seans odalarında fotoğrafları çekilmekle yetinilen ektoplazmanın kimyasal analizi Alman bilim adamı ve psişik araştırmacı A. Shrenck-Notzing tarafından yapılmış ve kimyasal formülünü C120 H1134 N218 S5 O249 olarak açıklanmıştır. Notzing “teleplazma” adını verdiği ektoplazmada yağ zerrelerine, insan hücrelerine ve bol miktarda lökosite rastladığını açıklamıştır. Özel niteliklere sahip ektoplazmanın ruhsal irtibat seanslarında çeşitli organ biçimleri kazanabildiği ve hatta kimi zaman bir insan görünümünü kazanabildiği ileri sürülür. Bu yüzden bu tür ektoplazmik oluşumlar kimi yayın organlarında “ruhların fotoğrafları” başlığıyla yayımlanmıştır. Fakat Spiritüalistlere göre, maddi olmayan bir varlığın fotoğrafı çekilemez; dolayısıyla bunlara “ruhların fotoğrafları” değil, ruhun imajinasyon etkisi altında şekillenen oluşumlar demek daha doğru olur. Üstelik Neo-spiritüalist görüşe göre, bir medyumun, ektoplazmasını şekillendirebilmesi için bir bedensiz varlık ile irtibat kurmuş olması şart değildir, bunu medyum kendi psişik yeteneğiyle de yapabilir. Bu konuyu Dr. Bedri Ruhselman “Medyumluk” adlı kitabında ayrıntılı olarak açıklamıştır. (1951’de Stockholm’de düzenlenen Uluslararası Spiritüalizm Kongresi’ne gönderilen ve Kongre’de yankı uyandıran bu kitap Ruhselman tarafından önce İngilizce hazırlanmış, sonra Türkçe’ye çevrilmiştir.) Kaynakça:Vikipedi
-
14-31 Ocak/"Matruşka Filmler"İstanbul'da başlıyor
Matruşka Filmler başlıyor! Çekim yöntemlerini ve hilelerini de açığa vuran filmler, seyircide de film izlediğine ilişkin bir farkındalık yaratacak. İstanbul Modern Sinema ve Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi iş birliğiyle düzenlenen ''Matruşka Filmler'' adlı etkinlikte, sinemanın büyülü dünyasının perdesini aralayarak, film ekibinin ruh durumunu, film yaratımının sıkıntılarını, film endüstrisinin iç yüzünü konu alan filmler yer alacak. Çekim yöntemlerini ve hilelerini de açığa vuran filmler, seyircide de film izlediğine ilişkin bir farkındalık yaratacak. Etkinlikte, Yavuz Özkan'ın ''Film Bitti'', Atıf Yılmaz'ın ''Hayallerim, Aşkım ve Sen'', Yavuz Turgul'un ''Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni'', Ömer Kavur'un ''Gece Yolculuğu'', Oğuzhan Tercan'ın ''Uzlaşma'', Nuri Bilge Ceylan'ın ''Mayıs Sıkıntısı'' ve Murat Şeker'in ''İki Süper Film Birden'' isimli filmleri yer alıyor. İstanbul Modern Sinema'da 14-31 Ocak tarihleri arasında gerçekleştirilecek etkinlik kapsamında, 16 Ocakta ''Türk Filmlerinde Meta-Sinema'' başlıklı bir söyleşi yapılacak. Türk sinemasının kendine bakışı, kendini nasıl eleştirdiği ve ''meta-sinema'' kavramının Türk filmleri üzerinden tartışılacağı söyleşide, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinden Elif Kurtoğlu, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinden Prof. Dr. Şükran Esen ve yönetmen Murat Şeker konuşacak. AA Kaynakça:Habertürk
-
Duble
Duble Duble, metapsişikte, fiziksel bedenin süptil maddelerden oluşan kopyasına verilen addır. Buna eski Yunan’da eidolon, okültizmde ve teozofide ise astral beden, esîrî beden, astral ikiz, süptil beden gibi çeşitli adlar verilmiştir. Klasik spiritüalizmde duble için “yaşayanların fantomu” terimi de kullanılmıştır. Normal halde ancak durugörü medyumlarınca algılanabilen dublenin, dedublüman (aynı anda iki ayrı yerde görülme) adı verilen fenomenlerde herkesçe görülebilir, hatta elle tutulabilir derecede yoğunlaştığı ileri sürülür. Neo-spiritüalist görüşe göre duble perisprinin faaliyeti sonucundaki bir yoğunlaşma olmakla birlikte, perispri değildir. Dedublüman olaylarına en sık, sufilerde rastlandığı ileri sürülür. Kaynakça:Vikipedi
-
15 Ocak/Nazım Hikmet Küba'da anılacak
Nazım Hikmet, 108. doğum gününde Küba'da anılacak Nazım Hikmet, doğumunun 108. yılında Küba'nın başkenti Havana'da anılacak. Anma töreni, 15 Ocakta Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı ve sanatçının yakın dostu Kübalı şair Nicolas Guillen adına kurulan vakfın işbirliğiyle düzenlenecek. Nicolas Guillen Vakfında gerçekleştirilecek törene, Türkiye’den Küba’ya giden aralarında Füsun Akatlı, Mehmet Aksoy, Umur Bugay, Genco Erkal, Zeynep Irgat, Zehra İpşiroğlu, Arif Keskiner, Pınar Kür, Zeynep Oral, Nedim Saban ve Hıfzı Topuz’un da bulunduğu yazar ve sanatçılar ile Kübalı sanatçılar katılacak. Heykeltraş Mehmet Aksoy’un yaptığı Nazım Hikmet heykelinin yerleştirilmesiyle başlayacak törende Nazım Hikmet Türkçe ve İspanyolca şiir ve şarkılarla anılacak. Ölümünden kısa bir süre önce gittiği Küba gezisinden Türk ve dünya edebiyatına "Havana Röportajı" adlı şiiri kazandıran Nazım Hikmet’in heykelinin, iki halk arasındaki "dostluk, kardeşlik ve barışın" simgesi olması hedefleniyor .(aa) Kaynakça:Radikal
-
16 Ocak-10Şubat/İstanbul'da özel bir sergi
İstanbul'da özel bir sergi İtalyan fotoğraf sanatçısı Luca Maruffa'nın fotoğraf sergisi başlıyor. İinsan ilişkileri ve insan gerçeği üzerine çalışmalarını tüm dünyada sürdüren sanatçı, 16 Ocak 2010 tarihinde İstanbul-Hush Gallery’de. Vicenza doğumlu Milano’da profesyonel sanat hayatına devam eden 1985 doğumlu genç fotoğraf sanatçısı Luca Maruffa, İtalya’da hızlı yükselişinin ardından soluğu 16 Ocak 2010’da İstanbul-Hush Gallery’de alacak. Milano,Paris,Sidney ve Melborn’da çektiği fotoğraflarda, “kentsel peyzaj” a odaklanmak yerine, kompozisyonlarını canlandıran insanların ilişkileri üzerine yoğunlaştı. 20 fotoğrafını Avustralya’da Eye2Eye Fine Art Gallery’de Canon Australian Prize sırasında sergiledi. İnsanları benzersiz yapanın “öz” kavramı olduğuna inanan Luca, dış görünüş farklılıklarından uzaklaşarak insanların derinlerini yansıtmayı portrelerinde amaçlar. Portre çalışmaları 2nd Avenue Stylewear’da, Schio’da Mararock Music Festival’de ve Atina’da Postbloo Festival’de sergilendi. Şimdi ki durağı da İstanbul… 16 Ocak - 10 Şubat 2010 tarihleri arasında Hush Gallery’de porte fotoğraf serisi görücüye çıkacak. Serideki fotoğraflar 4 farklı insan ilişkisi üzerinde durmakta: Bir kız, bir erkek ve İkiz Kardeşler. Porte çalışmaları makyajın yardımcı rolü ile sizi yüzlerde ki maskelerinin ardına taşıyacak ve hiç tanışmadığımız insanların sürprizlerle dolu yolculuklarına şahit olacağız. Bizde ki Bildiklerimiz ve Bilmediklerimiz – Gördüklerimiz ve Görmediklerimiz…Tekrar düşünülecek. Varoluşumuzun bir nedeni var diyen, alışkanlıklarımızla korkularımızı çakıştıran, ideal ettiklerimize ayna tutan çalışmalar J. Baudrillard'ın “Baştan çıkarma üzerine” kitabı, Milan Kundera’nın son kitabı “An Encounter” ve Shakespear tiyatrosundan esinlenilerek güç kazanmakta ve bize eşzamanlı Luca Maruffa’nın dünya görüşünün izlerini sunmaktadır. Sergide sanatçının geçmiş çalışmalarından oluşan bir seçkiye de yer verilecek. Kaynakça:Radikal
-
Periler var mı?
Periler var mı? 1907-1910 da, Stanford Üniversitesinden W. Y. Evans-Wentz in çarpıcı çalışması Kelt Ülkelerinde Peri İnancı /The Fairy Faith in Celtic Countries için Britanya, İskoçya, İrlanda, Galler ve Bretanya da yaptığı yolculuklarda perilere inancın ve perilerle karşılaşmanın hala yaşayan bir gelenek olduğunu öğrendi. Perilerle ilgili bu gelenek halen Kelt topraklarında insanların günlük deneyimlerinin bir parçasını oluşturur. Onlar Orta Çağ dan daha eskilere, Kelt geçmişlerine uzanan köklü bir peri geleneğinin günümüzdeki temsilcileridir. Bu geleneğin ilk ağızdan birebir aktarımlarını veren belgeler sayıca az fakat tutarlıdır. Önce perileri görmenin kişilerin ruhsal eğilimleriyle fazla bir ilgisi olmadığını ortaya koymaları bakımından, ruhban sınıfın biri Katolik biri Protestan iki üyesinin içinde yer aldığı böyle iki örneğe göz atalım. On üçüncü yüzyıl tarihçisi Gerald of Wales in kayda geçirdiği bir ileti, perili tepelere giden Elidyr isminde Galli bir oğlanı anlatır. Elidyr perilerin yeraltındaki ülkelerini bulmuştu ve burası büyük bir güzelliğe sahip güneşsiz bir ülkeydi. Ona göre periler sözlerinin eriydi ve geçici ihtirasları ve yalanı müthiş kınıyorlardı. Elidyr bir parça Yunanca ya benzeyen peri dilini öğrenmişti. Yetişkin yaşa geldiğinde altın bulma sevdasına kapılmış ve bu onu yeniden bu ülkeye dönmeye itmiş, fakat ölümlü açgözlülüğüne bağlı olarak giriş yolunu bulamamış, hiçbir zaman da oraya bir daha geri dönememişti. Elidyr bunları gözyaşları içinde anlatır. On yedinci yüzyıl yazarlarından Rahip Robert Kirk in perilerle ilgili araştırmaları, perilerin adetleri ve törelerine dair yarı-antropolojik çalışmaların ilki olarak yerini korumaktadır. Üstelik, bizzat Kirk in de Aberfoyle deki mezarında olmayıp bugüne kadar periler diyarında yaşadığına inanılmaktadır. Kirk perilerle karşılaşan ve onların yaşamlarını bilen kişilerle söyleşiler yapmıştı. Kayda geçirdiği çeşitli noktalar; ölümlülerin uzak durma eğiliminde olduğu yeraltı barınaklarında yaşadıkları, hazinelerine bekçilik ettikleri, insanlara yararlı dostlar olabildikleri tüm Kelt geleneğinde görülür. Periler kuşkusuz dünyanın pek çok geleneğinde farklı isimler altında başgösterirler ve söz konusu ülkenin modernlik derecesine bağlı olarak güçlü bir hayret ve hayranlık, tedirginlik veya inançsızlık kaynağı olmayı sürdürürler. Fakat bu yüzyılda bir şey radikal olarak değişmiştir. Sözünü ettiğimiz süreç Grimm kardeşler gibi folkloristlerin ve öykü koleksiyoncularının on dokuzuncu yüzyıl başlarında öyküleri araştırmasıyla başlamıştı. Köylü halk -ki büyük kısmı yetişkin yaştaydı- perileri savunma amaçlı savaşçılar, gönül çelen aşıklar, hazine ve bilgelik muhafızları olarak gören öykü ve şarkılar nakletmişlerdi. Oysa öykü koleksiyoncuları, daha geniş bir okuyucu kitlesini göz önüne alarak, bazı şeyleri değiştirmeye başladılar. Perilere ait malumatın daha şiddetli unsurları öykülerden temizlendi, ta ki peri masalı terimi çocuklara uygun hafif bir halk hikayesi anlamını kazanana dek. Gözle görülmeyen herhangi bir şeyin yok sayıldığı Akılcılık Çağı nın ardından on dokuzuncu yüzyılda doğaüstü olana ve ezoterizme ilgi arttı. Bu alanla yakından ilgilenen araştırmacıların kendi toplumlarında yaşayan peri gelenekleri ve majik geleneklerle bağları kopuktu ve etraflarını kuşatan hazineyi ihmal ederek esin için gözlerini gizemli Doğu ya çevirmişlerdi. Peri geleneklerinde önde gelen otoritelerden R. J. Stewart dünyada halen yaşatılan perilere dair halk gelenekleri ile çağdaş kültürün kapsamındaki perilere bakış açısı arasında dünya kadar fark olduğunu belirtir. Çiçeklerin üzerinde uçuşan küçük kanatlı varlıklar olarak resmedilen peri tasvirini atalarımızın benimsediği görüşlerden ziyade Bir Yaz Gecesi Rüyası nın yirminci yüzyıl prodüksiyonlarıyla popülerleşen devalar ya da doğa ruhları, fikrine borçluyuzdur. On dokuzuncu yüzyılın sonunda psişik fenomenlere ilgi daha bilimsel ve açıklayıcı bir dönemece girdi. Yeni teknoloji ektoplazmik temasların, hayalet ve hortlakların tespitine yol açtı. Kameralar yalan söyleyemezdi -yoksa söyler miydi? 1917 de iki küçük kızın çektiği Cottingley peri fotoğrafları Teozofik çevrelerde epey heyecan yarattı. Bu, Sir Arthur Conan Doyle un bilmeden karıştığı bir hileydi. 1983 te, fotoğrafı çeken iki küçük kızdan birisi olan ve artık seksenli yaşlarında bulunan Elsie Wright, kanıtları kartondan keserek kendilerinin yaptıklarını itiraf etti. Cottingley peri vakası yakın zamanda çekilen ve peri fenomeninin doğasını farklı biçimlerde ele alan iki filme, Photographing Fairies / Perileri Fotoğraflama (1997) ve Fairy Tale / Peri Masalı na ilham kaynağı olmuştur. Paganizmin yeniden canlanmasıyla bağlantılı olarak, günümüzde peri geleneklerine giderek büyüyen bir ilgi vardır. Bu hareket bazen saçma sapanlık ve fantastiklik gibi sapmalar göstermekle beraber tarihi bir kökenden yoksun değildir. On altıncı ve on yedinci yüzyıllarda Britanya nın kırsal kesiminde cadı olmakla suçlanan ve mahkum edilen kişiler Şeytan la değil Peri Kraliçesiyle görüştüklerinden söz etmişlerdir. Charles de Lint gibi modern fantazi yazarlarının romanları da perileri dost, mücadeleci ve sevgili olarak kabul eden geleneksel peri yaklaşımlarını desteklemekte ve geliştirmektedir. Bir zamanlar güçlü bir kabul gören geleneksel peri inançlarının bazıları son yirmi yılda farklı bir yöne çekilmiştir. Eskiden perilerin işi olarak görülen mısır tarlalarındaki dairesel şekiller ve insanların peri ülkelerine kaçırılma olayları, popüler inancın gezegensel boyuttan gezegenler arasına kayması sonucunda, şimdilerde dünya dışı varlıkların marifeti sayılmaktadır. Taşralı halkın yüzyıllar boyunca süt ve benzeri armağanlar bıraktıkları dünyalı komşularımız perileri hakettikleri gibi dikkate almak yerine postmodern kültürümüz, dünya dışı açıklamalar arayışıyla, dünyadan iyice kopma noktasına gelmiştir. Perileri saygıyla hitap edilmesi ve davranılması gereken ruhlar olarak kabul eden geleneksel bakış günümüzde yerini kötü adam rolüne uygun görülen dünya dışı oyunculara devrederken, perilere de meleklere yakın, bütünüyle iyi ve insanlara yardımcı varlıklar gözüyle bakılmaktadır. Ruhlarla ilgili görüşlerimizde dikkatli olmak zorundayız. Melekleri gerçekten de farkında olmaksızın konuk edebileceğimiz olasılığına açık olmamız gerekiyorsa da, diğer yandan aşırı derecede naif olmaktan ve karşımıza çıkan her ruhu kabul etmekten kaçınmalıyız. Ruhsal varlıklar, tıpkı insanlar gibi, türlü şekil ve boydadır. Bazıları bize karşı iyi niyet içindedirler; bazıları bize kayıtsızdır; diğer bazıları ise iyi davranış sınırlarını çiğnediğimiz anda güçlü bir tepki verirler. Perilere bakışımız radikal biçimde değişmiştir, fakat merak ediyorum, acaba perilerin kendileri hiç değişmiş midir? Dora Kunz yirminci yüzyılda perilerle karşılaşma konusunun önemli bir yorumcusu olarak ayrı bir yere sahiptir. Söz konusu dünyadan neşeli ve hayat dolu bir yer tarzında bilgisi olan bir durugörür olarak, şekillendirici, ancak bozulmamış algının görüşüyle perileri doğanın elemental formları olarak deneyimler. Dora Kunz un perilerle karşılaşma deneyimlerindeki insanca aktarımlarının, deneyimi yaşayan bireye göre ne kadar değişebildiğinin farkındayım. Karşılaştırmalı bir yol izlemek gerekirse, elimde karşılaştırabileceğim kendi yaşadığım bir örneğim var. Çocukken en büyük dileğim bir peri görmekti. Yatağımda yatarken büyük bir içtenlikle bunun için dua ederdim. Büyükler bana perilerin bahçenin dibinde olduğunu söylerdi ve hevesle gider ve ısırganların ve devedikenlerinin arasında dikilip peri arardım. Fakat tuttuğum bu nöbetler hayal kırıklığıyla sonuçlanmaya mahkumdu, çünkü periler kendilerini takıntılı seyircilere göstermezler ve o zamanlar ben de onlardan birisiydim. Aslında, benim anlayamadığım şey, birçok periyle çoktan karşılaştığım ve dost olduğumdu. Ancak, literatür benim kafamı karıştırmıştı. Çocukluğumun kitaplarında peri resimleri bulunurdu: küçük, kelebekler gibi ince kanatları olan, minik boyutlarda insansı varlıklar. Bu kitaplarda periler meşe palamutlarının içinde oturur ve mantar masalarda yemek yerlerdi. Her zaman köylü çocukları gibi mutlu, kırmızı yanaklı ve iyi huylu olarak tasvir edilirlerdi. Benim görmeyi beklediğim şey de buydu. Meğer perilerle deneyimim bir süredir devam etmekteymiş, fakat ben onları öyle bilmiyordum. Onları teşhis etmeyi öğrenmem boşa giden birçok yılımı aldı. Küçükken en sevdiğim oyun annemin benim için ördüğü rengarenk, yün bir battaniyenin altına girip yerde yatmaktı. Arkadaşlarımın, Şekilciler in ortaya çıkması için başımı ve bedenimi bütünüyle örtecek şekilde battaniyeye iyice sarınırdım. Şekilciler battaniyenin yarı karanlığında geliyorlardı. Tıpkı bir kaleidoskopta görebileceğinize benzer şekilleri ve renkleri vardı. Türlü çeşit modellerle döner ve akarlardı. Bunun yanısıra koku, tat, hareket ve müzik olarak da gelirlerdi. Onları tüm kalbimle seviyordum, çünkü hareketleri, çizdikleri şekiller ve sesleri vasıtasıyla beni eğitir ve konuşurlardı. Konuşurlardı derken ne dille konuşurlardı ne de onları kulaklarımla duyardım. Şekillerle iletişim kurar, bilginin asal formlarını öğreten kompleks danslarda ezeli modelleri sıralarlardı. Bu deneyimimi yetişkin gözüyle hatırlayınca, Şekilciler in en çok mikroskop altındaki atom çekirdeğinin karmaşık çizgilerine benzetilebileceğini düşünüyorum. Yine de geometrik ve soyut görünümlerine rağmen, Şekilciler boş yere arayıp durduğum perilerdi. Onları resimli kitaplarımdaki perilerle ilişkilendirmeyi başaramamamda şaşılacak bir şey yoktu. Bırakın kanatlı çocuklara benzer bir yanlarının olmadığını, Şekilciler bana müzik ve sesle ilgili, yaratılış ve neden ve sonuç ilişkisi hakkında, benzetme ve semboller hakkında sarsıcı derin bilgiler öğretmişlerdi. Bu deneyim sözlü konuşmadan daha derin, zaman ve uzayı aşan bir dil eğitimi almak gibiydi. Şekilcilerin doğada, her hafta tek başına keşif gezilerine çıktığım ormanlarda bulunabildiğini öğrendim ve yanlarında, onların gözetiminde daima emniyette oldum. Kireçtaşı kayalıklarda, yağmur birikintilerinde, oyun arkadaşlarım olan devrik ağaçlarda, tahıl tarlalarında ve doğanın gizli, saklı köşelerinde olduklarını biliyordum. Şekilciler in çocukluğumda bana gösterdikleri yolları bugün takdir edebiliyorum. Kişileri neyin iyileştireceğini anlamak ve yararlı ruhları için işimde şifa verici bir etken olarak frekans, ses ve müziği kullandıkça öğretilerindeki modelleri, frekansları ve müziği idrak ettim. Perilerin ruhsal armağanlarına yalnızca dua ederek ve çok nazik bir dille yanıt isteyerek ulaşılabilir. Peri dostlarım beni sık sık beden ve ruhun örselenmelerini iyileştirmeye yardımcı olan ot, bitki ve ağaçların ruhlarıyla temasa geçirirler. Perilerle iyi komşuluk ilişkilerimi sürdürmek için her gün bir teşekkür şarkısı eşliğinde onlara yiyecek sunmayı adet edinmişimdir. Belki benim gibi, her zaman bir periyle karşılaşmayı istemiş olan birçok kişi vardır. Öğrencilerimin çoğu kendi peri dostlarını bulmaya yoğun bir ilgi göstermektedirler. Periler her zaman farkedilmeyi sevmezler; tıpkı insanlar gibi kendi mekanlarına ve sessizliğe ihtiyaç duyarlar. Çoğu zaman bize yardım etmekten memnun olmakla beraber, aynı zamanda gizliliği ve yalnız kalmayı severler. Kendilerini bize tanıtmalarının öncesinde genellikle bizim kendimizde değişiklik yapmamız gerekir. Perilerden dostlar edinmek için içten duygulara, ben merkezci olmamaya, terbiyeli olmaya, başkalarına saygılı olmaya ve keskin bir algıya ihtiyaç vardır. Dostluklar karşılıklı çekim, ruh benzerliği ve karşılıklı ilişkiye istekli olma sayesinde meydana gelir. Bir tüketme anlayışıyla, perilerin onlar için neler yapabileceğini bulma amacıyla yola çıkanlar maalesef hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Dora Kunz niçin daha çok sayıda insanın perileri görmediği sorusuna da değinmiştir. Görünen odur ki yetişkinlerin büyük çoğunluğu gerçekliğin fiziksel tarafına öyle dalmışlardır ki onun görünmeyen -ama eşit derecede gerçek- tarafında, etraflarında olup bitenleri fark edememektedirler. Modern kültür görünmeyen gerçekliğe prim vermediği için neden ve sonuca da fazla bir saygısı yoktur. Ben kendimi bir fenomen görücüsü değil, daha çok duyma ve dokunma duyularını birleştirerek çeşitli titreşimleri algılayan bir kişi olarak görürüm. Bununla beraber birkaç yıl önce kısa bir ikinci görüş ya da Gal dilindeki ruhsal görücülük terimiyle bir an dha Shealladh deneyimi yaşadım. Yurt dışından çok yorucu bir geziden eve döndüğüm ve açlıktan öldüğüm bir sırada kelimenin tam anlamıyla fiziksel gözlerimle perileri görmeye başladım. Ağaçlarda, bitkilerde ve derelerde yaşayan peri halkı her yönden önüme çıkıyorlardı. Şekilcilerle hiçbir benzerlikleri yoktu. Güçlü kuvvetli, uzun boyluydular, çoğu pembe yanaklı ve neşeli değildi ve kesinlikle hiçbirisinin küçük kanatları yoktu. Çok rahatsız edici bir deneyimdi. Estonya da ulusal ormanın ıssız bir bölgesinde gayet yoğun biçimde perilerin varlığından haberdar olmuştum. Evimde, Oxford da ise hep istediğim gibi en sonunda perileri fiilen görmeye başlamıştım. Cesaretimi toplayarak onlara sordum, Nasıl oluyor da sizi bu şekilde görebiliyorum? Katı taş [beton yollar] ve sert ışıktan [sokaklardaki elektrik lambalarından] dolayı bizi normal yoldan görmüyorsun. Fakat biz hala ıssız yerlerde oturuyoruz. diye yanıtladılar. Onlarla konuşurken bunun uzun süre kalınmaması gereken tehlikeli bir bilinç durumu olduğunu fark ettim. Çok kolaylıkla peri diyarına kayabilirdim. Bilincimi normal haline döndürdüm ve ardarda üç kere yemek yedim, sonra da uyudum. Uyandığım zaman zaten ikinci görüşüm gitmişti ve rahatlayarak kalktım. Perilerle ilgili birçok geleneksel ve atalardan kalma öğretide dikkat tavsiye edilir: İncinme ihtimali olan kişiler perilerin ardına düşmemeli ya da onların mekanlarına girmemelidir. Bebeklerin, çocukların, aşk acısı çekenlerin ve başıboş dolaşan evcil hayvanların nasıl bir daha dönmemek üzere Peri diyarlarına sürüklendiğini anlayabiliyorum. Öteki dünyanın diyarları gerçekten güzeldir, fakat perilerin tarzları insanlarınkiyle aynı değildir ve ikisini karıştırmamalıyız. İrlanda da peri topluluklarının geleneksel uğrak yerlerini tahrip etmek hala büyük bir saygısızlıktır ve kırsal kesimdeki pek çok kişi böyle yerlerden uzak durmaya çok özen gösterir. Perili bir alıç ağacını bırakın kesmeyi, bir dal koparmak bile korkunç bir şey olarak kabul edilir. Bunu bana, yakın zamanda geçen bir vaka şok edici bir şekilde öğretmiştir. Danışmanım Micheal birkaç yıl önce ölen kızkardeşiyle ilintili olarak kendisine ruhsal şifa talep etmişti. Ruh dostlarıma doğru ruhsal bir yolculuğa başladığım sırada aniden çok öfkeli bir peri adam yolumu kesti. Bana Micheal ın ailesinin kendi ailesine zarar verdiğini, Micheal ın bunu onarmak için bir alıç ağacı dikmeye hazır olmadıkça o noktadan öteye geçemeyeceğimi ve onun için yardım alamayacağımı söyledi. Bir yandan da kendi dostlarım Micheal ın iyiliği adına bu anlaşmayı kabul etmem için beni sıkıştırıyorlardı. Micheal a peri adamın kızgınlığını ve onun bir alıç ağacı dikilmesi talebini aktardığımda yüzü bembeyaz oldu. Sözümü keserek büyükbabasının sorumsuzca kadim bir alıç ağacını kestiğini söyledi. Ve o günden sonra ailesinin her dalından bir çocuğun öldüğünü anlattı. Micheal toprağına yalnızca bir alıç ağacı dikmekle kalmayıp, ağaca kimsenin dokunmamasını, hatta budanmamasını garantileyeceğine söz verdi! Sözünü tutacağından kuşku duymuyorum. Bu tür hikayeler, neden ve sonuç arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. Hiç kimse kendi iradesiyle hareket edip sonra da bunun sonuçlarıyla karşılaşmamayı bekleyemez. Perilerle ilgili toplumsal bilincimiz değiştiği için, görünmeyen gerçekliğe dikkat etmediğimiz için ve yeryüzünün kendisine çok az saygımız olduğu için, kendimizi davranışlarımızı önemsemeye alıştırmamız bir zorunluluktur. Dora Kunz un işaret ettiği gibi, çevre kirliliği dünyayı daha soğuk, daha haşin, daha cansız bir yer yapmıştır. Ayrıca yine onun ifade ettiği gibi, elementlerle yakından çalışanların gerçeklikler arasındaki hassas ilişkiye karşı diğer insanlardan daha keskin bir saygıları vardır. Denizcileri ve madencileri doğanın ruhlarına karşı doğal bir saygı besleyen kişiler olarak belirtmektedir. Ofislere tıkılmış, on dördüncü katta topraktan sürgüne yollanmış gibi yaşayan birçoklarımız mevsimlerin değişimini, doğanın döngülerine aidiyetimizi duyumsayamamaktadır. Bu temassızlık bizden hayatiyetimizi, besinimizi ve ruhsal sağlığımızı çalmaktadır. Sayısız küçük rahatsızlıklar ve hoşnutsuzluklar doğayla temel temasımızı ihmal edişimizin belirtileridir. Yine de pek çokları artık çareyi doğanın iyileştirici kuvvetinde aramaktadır. Günümüzde, sağlık ve çevrenin yükselen değeriyle birlikte, giderek daha çok kişi bitkisel ilaçlara ve bitki özlerine dönmeye başlamıştır. Sağlık arayışlarında çiçeklerin ve ağaçların ruhlarıyla temas edenler şifalı bitkilerin salgıladığı ahenkli çözümü keşfetmişlerdir. Bu tür ilaçlarla dünyanın iyileşmesinin anahtarını birkaç manada elimizde tutarken, ilaçları aldığımız zaman kendimizi Peri ruhuyla aynı çizgiye getiririz. Yeryüzü ve kaynaklarının bizim malımız olmadığı, türümüzün yetişme ortamı olduğu anlayışını giderek daha çok kişi benimsemektedir. Bu ortamı çağlar boyu peri komşularımızla sorumluluk hissetmeden paylaştık, fakat biz yeryüzünün sevinçlerini düşüncesiz davranışlarımızla baltalarken, gezegenimizi muhafaza edenlerin doğanın perileri ve ruhları olduğunu idrak etmekte geç kaldık. Topraktaki kökenlerimizden uzaklara doğru serpildikçe kutsal hayat ağını daha az önemser olduk, bedenlerimize sentetik gıda ve ilaçları aldıkça peri komşularımızdan uzak düştük. Dora Kunz un dikkat çektiği gibi, çocuklar perilerin eğlenceli ve işbirliğine dönük yönlerini hissederler. Acemi yetişkinler ise çoğu zaman otantik benliklerinden aksi-yöne sapmışlardır ve dolayısıyla karşılaşmaları çok mutlu değildir. Türümüz yeryüzüne ve onun gizli sakinlerine öyle saygısızlık göstermiştir ki yazarın deneyimlediği kadar kolay karşılaşmalar ummamalıyız. Peri dünyasıyla kurabileceğimiz dostluk ve işbirlikleri hepimizin yeryüzünün çocukları olduğumuza ve tüm canlı varlıkların saygıyı hak ettiğine dair bir farkındalıkla başlar. Dünya politikalarındaki deneyimlerimizden gördüğümüz gibi, çatışmanın olduğu herhangi bir yerde uzlaştırıcılar da vardır. Bizim vazifemiz şudur: Kendi türümüzün iyi niyet elçileri olmak ve başka varlıklara zarar vermek yerine değişimi kendi içimizde yapmaya gönüllü olmak. İnsanlar bunu ne kadar çok idrak ederse, barış içinde ortaklaşa yerleşim şansı da o kadar artacaktır. Yeryüzünün neresine gidersek gidelim, o toprakların perilerini ve ruhlarını tanımalıyız. Bir ev inşa etmek veya bahçeye dikim yapmak için yeri hazırlamaya başladığımız zamanlarda bu özellikle önemlidir. O yerde sessizce oturabilir ve dikkatle perileri dinleyebiliriz. O yerin niteliğine uyumlanın. Kendinizle ilgili kaygıları bir tarafa bırakın. Araziyle, otla, ağaçlarla, kuşlarla bir olun. Sanki bir parçasıymış gibi o araziyi hissedin. Sizin gerçekte evrenin bir çocuğu olduğunuzu hatırlayın, tıpkı hayvanların, çiçeklerin, tepelerin ve kayaların oldukları gibi. Belki, uzun süre doğru biçimde dinleyerek oturursanız, o yerin perilerinden haberdar olabilirsiniz. O zaman peri halkının doğanın yabani ve derin yerlerinin özel muhafızları olduğunu öğrenme ayrıcalığına sahip olursunuz. İnsanlarda, perilerin hiç de hoşlanmadığı bir kibir vardır. Yalnızca kibrimizi, bizim yaratılışın zirvesi olduğumuz fikrini bir tarafa attığımız zaman perileri görebilir ve onlarla çalışabiliriz. Bu kitap okumakla veya bir hafta sonu kursuna devam etmekle elde edilmez. Bu yıllar alan uzun, organik bir öğrenimdir. Fakat eğer sabırlı ve nazik olursak, doğanın yabani köşelerinde, rüyalarımızın gizli yollarında, ülkemizin kadim ve atalardan gelen geleneklerinin derin bilgeliğinde, Dora Kunz un gösterdiği gibi bizler de kendi peri dostlarımızla karşılaşırız. Bu dua, peri halkıyla temasa geçmenin yolunu arayanlar içindir: Dünyalar arasındaki perdelerin ortasında kadim yerleri bekleyen peri halkını hatırlıyorum. Birlikte yeryüzünde tasasızca ve nezaketle yürüyelim, hiçbir varlık ilerlemelerini önlemesin ya da yollarını kesmesin ki yeryüzünün gizli ailesi huzur içinde olsun. Bizlerle periler arasındaki kopukluğun azalması ve gerçek bir işbirliğinin gelişmesi Dora Kunz un en büyük arzusudur. "Perilerin Gerçek Dünyası" isimli kitaptan alıntıdır. Kaynakça:Bilinmeyenler
-
Stigmata gerçeği
Stigmata gerçeği Stigma, çoğulu Stigmata, yunanca kökenli bir sözcüktür ve süs, kavim veya mülkiyet işareti olarak hayvanlara, esirlere ya da kölelere uygulanan dünyeni bir yakılmış ya da dövme ile yapılmış bir işareti ifade eder. İsa nın katlandığı çile bağlamında stigmata hiçbir fiziki sebebi olmaksızın bedende belirgin olarak ( asıl stigma ) ya da görülmeyen acı duyusu ( görülmez stigma ) şeklinde İsa nın yara izlerinin insanlarda (ayaklarda, ellerde ve böğründe) ortaya çıkmasıdır. Bu yaralar tedaviye dayanıklıdır, yani iyileşmezler, bir virüsten kaynaklanmazlar yani aseptiktirler, periyodik olarak (çoğu kez Kutsal Hafta İsa nın çarmıha gerildiği hafta ile bağlantılı zaman süreçlerinde) kanarlar. Tarihi Ortaçağa kadar stigmatizasyon fenomeni kaydedilmemiştir. Stigmatizasyon olarak ilk belli ve kaydedilmiş olay aziz Assisili Fransua nın (14 Eylül 1224 tarihinde) Toskana daki Laverna dağında yaşadığı durumdur. Serafları (Eski Ahit te geçen melekler) görmesinin ardından Fransua da devamlı olarak çivi izleri ve böğründe yara çıkar. Fransua bunu devamlı gizli tutmasına rağmen, arkadaşı Cremonalı Elias bir mektupla bunu Fransiskenler tarikatına bildirir. Etkisi büyük olur ve sayıma göre günümüze kadar 350 ya da daha fazla olan ve içlerinde Sienalı Katharina (1375), Veronica Giuliani (1697), A. K. Emmerick (1813), Th. Neumann (1926) bulunduğu stigmatizasyon olaylarında kendisini gösterir. Teolojik yargılama Kilise stigmatizasyon olaylarına ihtiyatlı ve dikkatli bir şekilde yaklaşır. Mucizeler konusunda prensip olarak fenomenin bireysel biyografi ve eğilimler bağlamında incelenmesidir (tıbbi, psikolojik ve teolojik açılardan ruhların ayıredilmesi anlamında). Sahtekarca stigmatizasyonlar bir kenara bırakıldığında ototelkin ve karizma, doğal ve doğaüstü oluşum arasında bir spektrum kalmaktadır. Stigmatizasyon ile azizlik, kutsallık arasında bir bağ zorunlu değildir, ancak gerçek stigmatizasyon haçın ve İsa Mesih in katlandığı çilenin anlamı konusunda sıradışı bir belirti, işaret olabilir. Burada geçerli olan, katolik hristiyanlar için genel olarak mucize konusunda genel olarak geçerli olan şeydir: Kilise tarihini inceleyen bir hristiyan, kabul edilmesinde en sıkı kriterler uygulansa da, geçmişte ve günümüzde mucizelerin olduğunu ve olabileceğini kabul eder Genel Yorum hz.isa'nın çivi yaralarına verilen genel isim. aslında yunanca olan stigma kelimesinden çoğalıp, bir süre sonra stigmata halini almış. bazı insanlar kendilerinde bu izlerin olduğunu iddia eder. ancak bu ne kadar doğrudur bilinmez. ufak bir iki kimyasal karışımı ile kolayca bir stigmata izi yapılabilir. çok az tuz ruhunu ince bir şekilde derinize sürerek, yıkamadan orayı birkaç saat beklettiğiniz zaman; bir yara izi oluştuğunu görebilirsiniz. bir haç işareti çizin ve tuz ruhu derinizde kurusun. birkaç saat içinde haç işareti şeklinde bir iz olacaktır alın size stigmata. hatta bir jilet yardımı ile avuç içlerine ufak bir kesik atarsanız da olabilir. işin diğer enterasan yönü, bir doktor herhangi bir insanın çarmıha gerildiği zaman, avuçlarının vücut ağırlığını kaldıramayacak olduğunu 1960'lar da mı ne ispatlıyor. 40 kiloluk bir insan çarmıha gerildiği zaman avuçlarına yaklaşık 95 kilogramlık bir ağırlık biniyor. bu da ellere aşırı baskı ve ağırlık gelmesinden, bir süre sonra insanın ellerinin kopmasına neden oluyormuş. hatta avuçlara binen ağırlık kolay bir şekilde hesaplanabiliyor. çarmıha gerilen insanın kollarının açısı, iki kosünüsle çarpılıp, vücut ağırlığına bölündüğü zaman; ortaya avuçlarına binen baskı hesaplanabiliyor. bu olaydan sonra çarmıha gerilme işleminde, çivinin vucüt ağırlığını kaldırması için bileklere çakıldığı görüşü ortaya atıldı. hatta o zamana kadar avuçlarında yara izi olduğunu iddia eden sitgmatik vakalar azaldı. bunun yerine bileklerinde yara izi çıkanların sayısı arttı. vatikan şuana kadar çıkan stigmata davalarından sadece ikisini kabul etmiş durumda, ancak diğerleri için bir şey söylenmiyor. diğer ilginç bir konu ise, insan zihninin vücutta oynadığı oyun. eğer çok dindar biri bende hz.isa'nın izleri meydana gelecek diye kafaya takarsa, zihin bunu vücuda gönderip, vücut mekanizmasını harekete geçirerek, gerçekten izlerin ortaya çıkmasını sağlayabilir. kısaca psikolojik olarak, zihnin vücudu etkileme imkanı varmış. aynen hasta olan bir insana, su enjekte edip hastalığının geçtiğine inandırmak gibi. hasta olduğunu sanan insan, aslında su olan aşının kendine iyi geldiğini farz ederek, iyileştiğini düşünüyor. otomatik olarak zihin hemen savunma mekanizmasını çalıştırıp, vucüdun iyileşmesini sağlıyor. birde stigmata'ya sahip olduğunu iddia eden insanlar ikiye ayrılmış. bazıları gerçekten bunu insanların dinine daha çok bağlanması için kullanırken ve herhangi bir para kazanma gütmeden, birşeyler yapıyor. ancak bazıları ise bunu sahtekarlık ve para için yapıyor. Kaynakça:Bilinmeyenler-gizli olaylar
-
Cadı ve cadıcılık
Cadı ve cadıcılık Cadılığın kökeni, insanların düşünebilen bir hayvan olmasının görünmesiyle başladı. Mğaralarda ve kabirlerde bulunan resimler ve oymalar, insanlığın başlangıcından ölüm, doğum, av v.b olaylar için büyülü ayinler yaptıklarını kanıtlar. Büyü, insanın anlama gücünün ötesinde bir hadiseydi ve hala da öyle. Her kabile kendi büyücüsüne sahipti ve bu büyücülerin görevi kabileyi hastalık, kötü hava, savaş, ölüm ve doğum gibi olaylardan korumaktı. Yapılan büyüler, jenerasyondan jenerasyona aktarılan, gizli bitkilerin, köklerin kullanıldığı kompleks ayinlerden oluşuyordu. Cadılık akımı, zamanın ekonomik ve sosyal problemlerinin bir sonucudur. Salgınlar, savaşlar, açlık, acı, sefalet ve ölüm halka bir şekilde açıklanmalıydı. Kiliseye ve halka göre bu olayların nedeni şeytan ve onun yardımcılarıydı. 1348deki büyük veba salgını Provence ve Queyras’da cadıların neden olduğu bir hastalık olarak biliniyordu. Ve bunun gibi bir çok toplu salgın ve ölüm olaylarında, cadılık ve büyücülük ortaya çıktı. Ama büyücülere başka alternatif olmadığı müddetçe tolerans gösterildi. Bilim, dünyanın gizemlerini aydınlattıkça, büyülerden şüphe edilmeye başlandı. Romalılar aralarında gizli bir örgüt kurmuşlardı. Söylendiğine göre kendi aralarında alem yapıp, ayinlerde bebekleri kurban ediyorlardı. Daha sonra Manicheanli kadınların şeytanla birleşme hakkında yaptıkları yorumlar ortaya çıktı. İmparatoriçe Theodora bu örgütün yüz binden fazla üyesi olduğuna ölümüne and içmişti. 6. ve 7. yüzyılın bitimiyle sadece kara büyü çalışan birkaç cadının idam haberine rastlanmıştır. Cadılık, Avrupa’da kilisinenin kabul edilmesiyle “kötü” sayılmaya başlandı. Tek tanrıcılık, başka tanrılara ve onlara tapılmasına tahammül edemiyordu ve hristiyan rahipler diğer dinlere inananları suçlamaya başladılar. Cadılar ve büyücüler rahiplerin baş düşmanı olmuşlardı. Ama büyü şeytanla anlaşma ise, büyü yapanların yok edilmesi gerekiyordu ve bu da 15. 16. ve 17.yüzyıllardaki cadı avlarına zemin hazırladı. Şeytanın sivri boynuzlu keçi simgesi, kilisenin pagan dinlerini yok etmek için öne sürdüğü bir şeydi. Bu paganların bir simgesiydi ve onları şeytan olarak göstermek de tabiki kilisenin diğer dinleri yok etme görevi arasında yer alıyordu. Şeytanın simgelerindeki bazen taşıdığı birkaç baş da Janus yani iki suratlı pagan tanrısından geliyor. Sabbatta sözü geçen “kalçadan öpmek” de bir pagan geleneği ve “barış öpücüğü” olaral biliniyor. Yahudiler ve müslümanlar da kilisenin azılı düşmanlarından oldukları için, onlar da kafir ve iblis olarak kabul ediliyordu. (16.yüzyıl şeytanın krallık yılı olarak kabul edildiği halde) Hrsitiyanlık, zor kullanarak diğer dinleri yok etmiş ve kendi hakimiyetini kan ile kazanmıştır. Kaynakça:Bilinmeyenler-gizemli olaylar
-
Balık Burcu Günlük Yorumu
Balık Burcu Beraberliğinizi kalıcı bir birlikteliğe dönüştürme arzularına duyduğunuz gizli tepki, fazlasıyla hissediliyor. Bugünlerde birden çok kişinin ilişkinize yönelik sorgulamaları ve size yönelik de eleştirileri olabilir. İşinizle ilgili zorlukların üstesinden geliyorsunuz. Ama zorluklar da gelmeye devam ediyor. Bu konuda umut bağladığınız odaklar sizde hayal kırıklığı yaratabilir. Dengeli ve hesaplı bütçe yapmanızın yararını bugün göreceksiniz. Fazla kilolarınızı vermek için, egzersiz yapın
-
Kova Burcu Günlük Yorumu
Kova Burcu Kırılganlığa biraz açık olduğunuz bir gün. Özel ilişkinizde gergin ve aceleci tavırlardan uzak durmaya, olumlu düşüncelerle duygularınızı doğru yönlendirmeye çalışmalısınız. Getirisi çok olacak bir işi başkalarının eksiklikleri yüzünden kaçırmak üzeresiniz. Bu bağlantıyı sağlamlaştırma çabalarınız çabuk sonuç verebilir. Çalışma arkadaşlarınızdan biri sizinle yakından ilgili. Bu yakınlaşmaya daha sıcak bakabilirsiniz. Dış görüşünüzle ilgili gereksiz harcamalar yapmaktan kaçının.
-
Kova Burcu Günlük Yorumu
Şimdi gördüm sevgili birce Tabii ki de sorabilirsin sorunu bekliyorum
-
Oğlak Burcu Günlük Yorumu
Oğlak Burcu Enerjiniz yüksek ve ideallerinizi hiç kimseyle paylaşmak istemeyeceksiniz. Egonuzu ifade edemediğinizde, huzursuz ve kaprislisiniz. Emir almayı sevmediğiniz için bugün istemediğiniz durumlara hedef olabilirsiniz. Sabırlı olmalısınız.
-
Yay Burcu Günlük Yorumu
Yay Burcu Bugün duygusallığınız sizi huzursuz edebilir. Artan güvenlik ihtiyacınız karar vermenizi zorlaştırıyor. Duygularınızın sesinden çok mantığınızın sesini dinlemenizde yarar var. Duygularınızın mantığınızın sesini bastırmasına izin vermeyin ve düşündüklerinizi gerçekleştirmek için harekete geçin. Hayatınızın her alanında karşınıza çıkan engellerin üstesinden gelebilecek güce sahipsiniz. Maddi konulardaki tutarlılığınıza nazar değdi. Biraz daha kontrollü olmanız gerekiyor.
-
Akrep Burcu Günlük Yorumu
Akrep Burcu Aşk hikayeniz dilediğinizden daha az romantik görünüyor. Bunun sebebi onun size olan soğuk ve ilgisiz tavırları. Bu sorununuzu konuşmadığınız sürece çözemezsiniz. İş hayatınızda isteksiz tavırlarınız işlerin size daha da yorucu gelmesine yol açıyor. Karşıt fikirli biri veya bir durum kafanızı meşgul edebilir. Yanlış anlaşılmaların sizi germesine izin vermeyin. Bazı şeylerin açığa çıkması nedeniyle pek hoşunuza gitmeyen olaylarla karşılaşabilirsiniz. Soğukkanlılığınızı kaybetmeyin.
-
Terazi Burcu Günlük Yorumu
Terazi Burcu Karşı cinse olan duygularınızı açmanız için uygun bir dönem değil. Yaza doğru özlemini çektiğiniz aşkınız hiç ummadığınız bir yerde karşınıza çıkacak. Fikirleriniz bir tenis topu gibi oradan oraya gidiyor. Çevrenizdeki her şey değişiyor. Bu kaostan kurtulmanız için biraz huzura ihtiyacınız var. Söylemek isteyip de söyleyemediğiniz şeyler de sizi strese sokuyor. Strese girmemek için içinizden geleni söyleyin. Parasal kaynaklarınızı iyi değerlendirmeli, ani harcamalar yapmamalısınız.