Φ muki Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Kalıtımsal mı, değil mi? Bu konuda son noktayı turkepilepsi.org.tr koysun en iyisi... Epilepside Kalıtım Epilepside belli değişiklikler gösteren kalıtım şekilleri rol oynamaktadır. Bu sorumlu olan gen veya genlerin kuşaktan kuşağa geçişi ile ilgilidir. Otozomal dominant (OD), otozomal resesif (OR), X'e bağlı kalıtım ve mültifaktöryel kalıtım ismi verilen, anne-babadan çocuğa aktarımın belli özellikler gösterdiği kalıtım şekilleri vardır. Bu kalıtım şekli aile ağacının doktor ve genetik uzmanı tarafından hazırlanmasıyla belirlenmeye çalışılır. Böylece risk belirlemeleri yapılır. Önemli olan otozomal resesif kalıtım şeklinin akraba evliliği, hatta hastalığın sık görüldüğü aynı köy ve bölgedeki evlilikler ile artmasıdır. Ülkemizde sık yapılan akraba evlilikleri sonucu hastalıkların görülme sıklığının arttığının bilinmesi önem taşımaktadır. Çoğunlukla basit kalıtım özelliği gösteren, sara nöbetlerinin hastalığın sadece bir kısmını oluşturduğu, birçok başka bulgunun da beraber görüldüğü 160 kadar tek gen hastalığı bilinmektedir. Kalıtımda bir tek gendeki bozukluk sorumludur. Bu hastalıklar çoğunlukla belirlenebilen bir nedene bağlı (semptomatik) epilepsilerdir, çoğunluğunda zeka geriliği görülür ve epilepsilerin küçük bir kısmından, %1`inden sorumludur. Tuberoz skleroz, Lafora cismi hastalığı, Fenilketonüri, Tay-Sachs hastalığı, Progressif miyoklonik epilepsileri bu grupta yer almaktadır ve sorumlu genleri belirlenmiştir. Daha önce sözü edilen idyopatik jeneralize epilepsi grubunda kalıtım şekli semptomatik epilepsiler kadar net değildir. Bu nedenle genetik araştırmalar daha güçlük arzetmektedir. Bu olgularda birden fazla gen aynı epilepsi sendromuna yol açabilmekte (poligenik), edinsel ve çevresel faktörler rol oynayabilmektedir (mültifaktöryel). Ayrıca aynı epileptik sendroma birden fazla genin neden olması (heterojenite) genetik temelin aydınlatılmasını güçleştiren özelliklerdir. Buna rağmen bu grup içinde yer alan özel hastalıkların genleri bulunmuştur. Febril nöbet artı jeneralize epilepsi (FNJE), OD noktürnal frontal lob epilepsisi (ODNFLE), Selim ailesel yenidoğan konvülzüyonları (SAYK), Selim ailesel infantil konvülzüyon (SAİK) gibi hastalıklar örnek olarak verilebilir. Bu grupta yer alan hastalıkların bazılarında sorumlu genin kromozomlardan hangisinde ve hangi bölgesinde yerleştiği belirlenmiştir. Bu bölgeler toplumdan topluma farklılık gösterebilmektedir. Genlerin bulunmasına yönelik çalışmalar devam etmekte ve aylar-yıllar içerisinde yeni buluşlar yapılmaktadır. Bu hastalıklara örnek olarak Çocukluk çağı selim miyoklonik epilepsi, Çocukluk çağı absans epilepsisi (ÇÇAE), Jüvenil absans epilepsisi (JAE), Jüvenil miyoklonik epilepsi (JME) verilebilir. Basit ve karmaşık kalıtım şeklini belirlenmesi moleküler genetik araştırmalar (geni bulmaya yönelik bilimsel çalışmalar) açısından son derece önemlidir. Karmaşık kalıtım şekli gösteren hastalıklarda genin bulunduğu bölgeyi belirlemek (bağlantı analizi) ve sorumlu geni saptamak daha güçtür. Ailesel Epilepsi ne anlama gelir? Epilepsi (sara) hastalığının aynı ailede birden fazla kişide görülmesi durumunda ailevi epilepsi hastalığından söz edilmektedir. Ailesel epilepsi tanımı aynı ailede birden fazla kişinin, özellikle de birinci derece akrabaların yani anne, baba veya kardeşlerin etkilendiğini ifade etmektedir. Epilepsi ailesel ya da genetik bir hastalık mıdır? Bu soruya bugünkü bilgilerimizin ışığında büyük ölçüde olumlu yanıt vermek mümkündür. Bu durum uzun yıllardır bilinen ailesel geçişin önemini göstermektedir. Hipokrat 2500 yıl önce epilepsiyi tanımlamış, doğa üstü güçler tarafından meydana gelmediğini, kalıtsal bir hastalık olduğunu açıklamıştır. İkiz kardeşlerde yapılan bilimsel çalışmalar, bazı hayvan türlerinde yürütülen deneyler, insan genom çalışmaları ve polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) gibi gelişen çeşitli yeni teknikler ile birlikte epilepsinin genetik temellerinin aydınlatılması geçtiğimiz yüzyılda hız kazanmıştır. Annesi ya da babasında epilepsi olduğunda çocukta epilepsi görülme riski var mıdır? Tüm epilepsilerin %40-60'ının temelinde genetik yani kalıtsal etkilerin olduğu düşünülmektedir. Ancak bu faktörler tek başına epilepsi gelişen tüm olguları anlamaya yeterli değildir. Epilepsili olguların yaklaşık yarısını nedeni bilinmeyen, daha doğrusu nedenin genetik olduğu düşünülen grup (idyopatik epilepsi) oluşturmaktadır. Bu hastalıkta nöbet şekilleri farklılık gösterebilir, dalma, sıçrama ve kasılmalı büyük nöbet şeklinde olabilir. Özellikle bu epilepsi türlerinde ailede epilepsi varlığı daha dikkat çekicidir. Bu tür epilepsisi olan anne-babaların çocuklarında epilepsi riski artabilmektedir. Beyinde sonradan oluşan bir hasara bağlı epilepside ise genetik faktörlerin etkisi yine varolmakla birlikte daha düşüktür. Anne ya da babadan birinde epilepsi olduğunda çocukta epilepsi riski bu nedenle önce uygun incelemelerle epilepsi tipinin araştırılması ve ilgili doktorlara danışılarak öğrenilebilir. Anne ve babası epilepsi olsa da çocukta epilepsi görülmemesi yüksek olasılıkla mümkündür. Akraba evliliği epilepsi açısından risk oluşturur mu? Evet, bu durum ailede epilepsi hastası varsa çocukta epilepsi olma olasılığını çok arttırır. Ayrıca epilepsi ile birlikte zeka geriliği, ve diğer beyin özürleri ile giden bazı hastalıklar açısından da akraba evliliği risk yaratmaktadır. Kimi zaman çok uzak diye düşünülen akrabalıklarda bile bu tip ağır genetik hastlalıklar görülebilmektedir. Epilepsi görülmesi açısından ülkeler, etnik köken ya da ırklar arasında fark var mıdır? Epilepsi tüm ırklarda ve ülkelerde sık karşılaşılan hastalıkların başında gelmektedir. Genel olarak görülme sıklığı ortalama % 1'dir. Ancak bazı nöbet tiplerinde etnik köken önem taşıyabilmektedir. Örneğin ateşli havale (febril nöbet) Japonya'da diğer toplumlara göre daha sıktır. Dünyada hesaplara göre 100-200 milyon kadar epilepsi hastası birey vardır. Az gelişmiş ülkelerle gelişmiş ülkeler arasında epilepsi sıklığı açısından çok büyük fark olmasa da epilepsi başlangıç yaşı ya da neden olan faktörler açısından belirgin farklar görülebilir. Örneğin bazı infeksiyon hastalıklarının beyinde yarattığı hasara bağlı epilepsiler az gelişmiş ülkelerde daha sık görülmektedir. Ailemizde epilepsi var, bunu araştırmak için ne yapmalıyız? Böyle bir durumda hasta ve sağlam aile bireylerinin epilepsi polikliniği yürütülen bir merkeze başvurması gerekmektedir. Epilepside kalıtım rolünün aydınlatılabilmesi için titiz bir çalışma yapılması ve belli basamaklara uyulması gerekir. Ayrıntılı klinik değerlendirmeyi takiben amaç moleküler genetik incelemelerin planlanmasıdır. Bu da klinisyen ve genetikçi arasında ortak bir çalışmayı gerektirir. Öncelikle hastanın, sonrasında diğer hasta yakınlarının doğum öncesini de içeren ayrıntılı özgeçmiş, nöbet veya nöbetlerin başlangıç yaşı, detaylı özellikleri, eşlik eden nörolojik bulguları, EEG ve beyin görüntüleme özellikleri incelenerek epilepsi hastalıkları tanımlanır. Aile ağacı çalışmaları: Tüm bu bilgilerle aile ağacı hazırlanmalı, her ayrıntı, özellikle doğum tarihi, isim değişiklikleri, ölü doğumlar, akraba evlilikleri, doğum bölgesi işaretlenmelidir. Her görüşmede aile ağacının yenilenmesi, yeni doğumlar ve etkilenen bireylerin eklenmesi unutulmamalıdır. Ancak ayrıntılı hazırlanmış bir aile ağacı üstünde kalıtım şekli anlaşılabilir. Etik (ahlaksal) kurallar: Ailenin değerlendirilmesi ve genetik incelemelerin planlanması sırasında etik kurallar titizlikle uygulanmaktadır. Her hasta hastalık, yapılacak incelemeler, amaç, olası sonuçlar hakkında ayrıntılı olarak bilgilendirilmektedir. Her hasta sözlü ve yazılı metinle bilgilendirildikten sonra yazılı izin alınır, 18 yaşından küçükler için ebeveyn izni eklenmektedir. Hastanın ismi, alınan bilgiler, kan dokusu titizlik içinde saklanmakta, doktoru dışında kimseye gösterilmemektedir. Ailedeki epilepsi tüm kişilerde aynı şekilde mi seyreder yani anne ya da babadakine göre hastalık çocukta daha ağır seyredebilir mi? Aynı ailedeki hastalar arasında nöbet başlangıç yaşı, nöbet tipleri ve şiddeti açısından farklılıklar görülebilir. Çocukta hastalıkta şiddetlenme şart değildir ama olabilir. EEG'nin epilepsi genetiği açısından yardımı olabilir mi? EEG hastalığın beyin aktivitesi açısından özelliklerin belirlenmesinde önemli rol oynar. Ayrıca epilepsi genetiği çalışmalarında önemlidir. Görünüşte hasta olmayan aile bireylerinde epilepsiye ilişkin EEG özellikleri saptanabilir. Kardeşlerin %30-40'ında, çocukların %10'unda bu bulgular görülebilir. Özellikle ışık duyarlılığı ailesel özellik gösteren EEG bulgularındandır. Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Ben Hz. Muhammed'in okuma yazma bilmediğine inanmıyorum açıkçası.Bu "Tanrı cahilden peygamber yapmış, ahanda mucize" safsatası ile din propagandası yapmak ve halkı daha çok etkilemek için uydurulmuştur. A’râf 157 Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nur'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır. A’râf 158 De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah`a ve ümmi Peygamber olan Resulüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız. ! ! ! , ? ? ? Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Muki Yanlış bir tarz. Son noktayı turkepilepsi.org.tr koymuş olmuyor. Orada yayınlanan bir makaledir. Ancak : keşke editör notunuda ekleseydin. Editörün Notu: Yazıda dikkat edeceğiniz gibi kalıtımsal özellikler, nedeni anlaşılamayan epilepsilere açıklama olarak düşünülmekte. Özetle net ve doğrudan bir ilişki ortaya konamadığı görülmektedir Artı bu makalenin sahibinin konumuz olan soruya verdiği yanıtı daha önce yazmıştım. "Yanlış: Epilepsi kalıtımsal, aileden geçicidir. Gerçek: Hastaların BÜYÜK bir bölümünde hastalık kalıtsal değildir. Sadece epilepsinin belli türlerinde, % 2 - 4 kalıtımsal epilepsi görülebilmektedir ki bu da epilepsinin kalıtımsal olduğunu söylemek için çok düşük bir orandır epilepsi ve ben. Selda Demir. www.epilepsiveben.com/epilepsi_hakk_nda_s_k_sorulanlar/yanl_bilinen_ger_ekler_nelerdir_.html " Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Neyse Epilepsinin kalıtsal olup olmadığı, veya genellikle genetik sebeplerle ortaya çıkıp çıkmadığını yeteri kadar açıklamış olsakta. Son bir uzman görüşü kolajı yapalım. "Epilepsi, genellikle aileden gelmez veya çocuklara geçmez İnsanlar genelde şu gerçekleri bilmezler: "Epilepsi çok yaygındır ve herkes kriz geçirebilir. Epilepsi hastası olan bir çok hasta ilaçlar sayesinde krizleri durdurabilmektedir. Epilepsi hastası olan birçok kişi hayatını herkes kadar normal devam ettirebilir. Epilepsi zamanla geçebilir. Epilepsi genellikle kalıtsal değildir"" bbc.co.uk/health sitesinden noroloji portalı tarafından çevrilen yazıdan.. "Epilepsi kalıtsal mıdır? Kalıtımın etkili olduğu bazı epilepsi tipleri vardır ancak çoğu kalıtsal değildir" İÜ Tıp Fakultesi Hasta Okulu. "Epilepsi kalıtsal bir hastalık değildir, epilepsi hastalığı anne-babadan çocuğa geçemez" "Epilepsinin kalıtsal bir hastalık olduğu şeklindeki yaygın yanlış kanı bir çok aileyi mutsuz etmiştir" Epilepsi Rehberi. Tüm uzmanların bu soruya verdikleri cevap aşağı yukarı ayıdır. Genetik faktörlerden kaynaklandığına "inanılan" türlerin ise oranı en iyimser tahminle %10-20 arasındadır. Ancak Muki'nin alıntı yaptığı derneğin verdiği oran %2-4 arasındadır. Genetik yatkınlık, ile Genetik faktörlerin birbirine karıştırıldığını görmekteyim. Genetik Yatkınlık, Hastalığın oluşmasına sebep olan faktörlere kimi ailelerin daha dirençli kimilerinin ise daha dirençsiz olmasıdır. Yani Genetik Yatkınlıkta bozuk bir genin bu hastalığa sebep olması veya hastalığı doğuran faktör olması söz konusu değildir. Hastalığı doğuran veya tetikleyen faktörlere daha çok yada daha az dirençli olmaktır en kaba tabiriyle. Mesela diyelimki semptomatik epilesi türlerinin sebeplerinden yaralanma. Aynı şiddette ve aynı hasarla beyin yaralanması geçiren iki kişinin epilepsiye yakalanma riski aynı olmayabilir. İki kişiden birisi daha fazla yatkındır daha az dirençlidir. diğer daha az yatkındır daha fazla dirençlidir. Birde Genetik Faktörler vardır. Bunlar ise hastalığın çevresel bir faktörle değil, bozuk bir gen faktörüyle oluşmasını ifade eder. Hastalık çevresel bir faktörden kaynaklanmaz. Bozuk bir gen doğurur hastalığı. Çevresel faktörlerde tetikler. Bu şekilde ortaya çıkan hastalıklar da. Kalıtsal hastalıklardır. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Valla genetiğin rolü o kadar açık ki, artık tartışmayacağım. İsterse %1 olsun, genetik faktör var sonuçta. Benim yaptığım tek hata “genellikle” sözcüğünü kullanmak oldu. Bu sözcük hatalıydı, bilimsel bir makale hazırlıyor olsam daha dikkatli sözcük seçerdim. Doğru cümle: “Epilepsi genellikle genetik değildir” veya: “Epilepsi olasılıkla genetik olabilir.” Ben yanlışımı düzeltmekten gocunmam, tersine zevk alırım. “Karıncalar insanları ısırmaz” dediysem de bir karınca gelip beni ısırırsa o karınca benim hocamdır, saygı duyar özür dilerim. Birinci önemli nokta: Epilepside genetiğin rolünü dışlamak mümkün değildir. İkincisi: Dar toplumda süregiden akraba evlilikleri bu genetik risk faktörünü yükseltir. Tamam bu yani, benim söylediğim buydu. Bak Cyrano, ben konuya karışmıyordum, sadece kral soylarını örnek vererek genetik riskin nasıl arttığına dikkat çektim. Yani benim savım epilepsinin genellikle genetik olduğu değil, akraba evliliği geleneği yüzünden artabileceğine dikkat çekmekti, anlatabildim mi? O arada asıl tezim olmayan bir cümleyi evet daha dikkatli olmam gerekirken kullanmışım. Orada benim tezimin belkemiği bu cümle değil, akraba evliliklerinin genetik riski artırdığı. Ha şimdi genetik bir bozukluk yüzünden bir insanın erkek çocukları ölür mü? Ben bu tartışmaya karışmadım. Çünkü kanıtlanması zor. Ama şimdi katılayım: Böyle bir olasılık olabilir. Bir insanda bir an genetik bir anomali var ve bunun sonuçlarından birinin epilepsi, başka bir sonucu da onun spermlerinde kromozomal yapısal bir bozukluğa yol açması diye varsayalım. Bu bozukluk sadece Y kromozomlarında olup sadece erkek çocuklarını etkiler mi? Bu olasılığın araştırılması gerek. Bu artık bir uzmanlık konusu. Bozuk Y kromozomlu sperm üretimine ve aynı zamanda epilepsiye yol açan bir genetik hastalık tanımı arıyoruz. Ben böyle bir şey bilmiyorum. Bilen varsa anlatsın öğrenelim. Benim bilmemem olmadığı anlamına gelmiyor. Öğrenmekten de zevk duyarım. Yani Google ve kaynaklara bi sarılalım bakalım, böyle bir veri var mı? Mesela “epilepsi genellikle genetiktir” denemeyeceğini öğrendim. Bundan iyi bir şey var mı? Bilmediğim bir şeyi öğrendim. Veya yanlış bildiğim bir bilgiyi düzeltip doğrusunu öğrendim. Bilgimi düzelttiğin için de Cyrano, teşekkür ediyorum. Yalnız varsayımlar mit değildir, mit olan, örneğin; kutsal bir adama gökten vahiy inmesidir. Bunu da belirtmem gerekiyor. Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 ............. Mesela “epilepsi genellikle genetiktir” denemeyeceğini öğrendim. Bundan iyi bir şey var mı? Bilmediğim bir şeyi öğrendim. Veya yanlış bildiğim bir bilgiyi düzeltip doğrusunu öğrendim. Bilgimi düzelttiğin için de Cyrano, teşekkür ediyorum. Yalnız varsayımlar mit değildir, mit olan, örneğin; kutsal bir adama gökten vahiy inmesidir. Bunu da belirtmem gerekiyor. Dogmacılara örnek olur ümit ederim. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Yaptığım araştırmada, internetteki tüm kaynaklarda insanın 46 kromozomundan 6. kromozomun epilepsiye neden olan genler içerebildiği yazıyor. Bazı kaynaklar bu kromozoma şizofreniyi de ekliyor. Aradığım kritere uyan hastalık ise otizm. Sapiens dergisinden alıntı: Otizmin nörobiyolojik temelleri I. Nörogenetik temeller: Otizmin genetik bir temeli olduğuna işaret eden ilk bulgulardan biri, erkeklerde kızlara oranla 3-4 kez daha sık görülmesi olmuştur. Bu oran farklılığının, zekası iyi durumda olan otistiklerde daha belirgin olduğu dikkati çekmiştir. Genetik araştırmalar açısından özel önem taşıyan ikiz otistiklerde yapılan değişik çalışmalara göre, tek yumurta ikizlerinden birinin otistik olması halinde ötekinin otistik olma şansı % 36-95 arasında bulunmuştur (bu oran farklılığı araştırmacıların, izledikleri yönteme göre değişmektedir). Çift yumurta ikizlerinde bu oran ani bir düşüş göstermiş ve otizmin görülme sıklığı % 0-23 olmuştur. Bu sonuçlar iki farklı doğrultuda yorumlanmıştır: Tek yumurta ikizlerinde çift yumurta ikizlerine oranla görülme yüzdesinin belirgin olarak yüksek olması, otizmin genetik bir hastalık olduğu lehine yorumlanmıştır. Ancak öte yandan, genetik bir hastalıkta tek yumurta ikizlerinden biri hastaysa ötekinin de daima hasta olması beklendiğinden ve otistiklerde bu durum görülmediğinden çevresel etkenlerin de otizmde önemli bir rolü olduğu anlaşılmıştır. Otizme neden olan ya da otistik belirtilerle seyreden pek çok hastalık vardır ve bunlar içinde genetik bozukluklar ilk sırada yer alır. Özellikle tipik cilt lezyonları ve epilepsi ile seyreden tuberoz skleroz (TS) dikkati çekmiştir. TS’li çocukların % 44’ünde otistik belirtiler mevcuttur; tüm otistik çocukların ise % 5-10’u TS tanısı alır. Otizmle ilgili diğer önemli bir hastalık olan frajil X hastalığında çocukların % 12-21’i otistik bulunmuştur. Otistiklerde frajil X hastalığının görülme olasılığı ise % 4 civarındadır. Son yıllarda otizmin genetik temeli üzerine olan çalışmalar otizmin çokfaktörlü çok-genli bir hastalık olduğunu düşündürmektedir. Genetik bir bozukluğun ifadesi olarak otizmin hemen her kromozomla ilişkisi gösterilmiştir, ancak otizme tutarlı bir şekilde kesin olarak neden olduğu belirlenmiş tek bir gen henüz saptanmamıştır. Otizmle ilişkili olduğu sanılan başlıca genler 15., 13., 6. ve 7. kromozom üstünde yer almaktadır. Ancak, tek başına bu genlerin etkili olmadığı, yani birden fazla genin bazı çevresel faktörlerle bir araya gelmesi ile otizmin ortaya çıktığı düşünülmektedir. İnsan Genom Projesine göre, otizmden sorumlu en az 5 gen vardır (hatta 10 gen bile olabilir) ve otizmin bütün özellikleri ve şiddeti ile belirmesi için bu 5 genin hepsinin (veya esas birkaç genin) de bozuk olması gerekir. Aksi takdirde, daha atipik, yani belirtilerin bir kısmının olmadığı ya da şiddetinin az olduğu otizm formları açığa çıkar. Uzmanlar, 15. kromozomun uzun kolu üzerindeki sentromere yakın bir alanda bir genin otizme neden olduğunu düşünmektedir. Özellikle bu bölgedeki uzun duplikasyonların (çiftleşmelerin) otizm için % 50 risk oluşturduğunu öne sürmektedirler. Bu riskin yine anneden gelen genlerle arttığı iddia edilmektedir. Ayrıca, bu bölgenin beyinde yaygın olarak var olan GABA (nöro-transmitter) ile de ilişkili olduğu düşünülmektedir. GABA, anksiyete ve epilepsi ile ilgili bir maddedir ve bilindiği gibi epilepsi, otizmde sık görülmektedir ve otizmle ilişkili bir hastalıktır. Yine aynı araştırmacılar, otizmle ilgili olduğu düşünülen bir başka kimyasal madde olan serotoninin, hücre içinde taşınması ile ilgili bir maddenin sentezi ile ilgili genlerde de hata bulmuşlardır. X kromozomu üzerinde GRPR (gastrin releasing peptide receptor) adlı bir gen, hem sindirim sistemi hormonları¬nı düzenlemekte hem de erken dö¬nemde beyin gelişimini etkilemektedir. Bu genin de otizmde etkili olduğu sanılmaktadır. Yine otistik çocuğu olan ailelerden alınan kan örneklerinde ailevi yüksek serotonin düzeyinin saptanmış olması da genetik nedenlere başka bir kanıt olmuştur. Son zamanlarda zihinsel yetilerin genetik temeline ilişkin bulgular artmaktandır. Bunlardan biri 7. kromozom üzerinde konuşma yeteneği ile ilgili bir gendir. SPCH adı verilen bu genin bozukluğu, konuşma bozukluğuna yol açmaktadır ve bu bozukluk soy boyunca sürmektedir. Otizmin başlıca bulguları arasında dil sorunlarının olduğu düşünülürse, otizmde 7. kromo¬zomun özel bir önem taşıdığı düşünü¬lebilir. Otizmle ilgili genlerin bulunması, çok önceden anne ve babanın genlerini araştırarak otizm riskinin belirlenmesine veya daha sonra intrauterin erken tanı ile gerekirse medikal abortusa olanak tanıyacaktır. Ayrıca, saptanan genler yolu ile beynin hangi bölgesinde hangi proteinlerde bozukluk olduğu anlaşılabilecek ve bu doğrultuda hastalığın gelişimini önleyen veya durdu¬ran ilaçların yapılması söz konusu olacaktır. Otizm üzerine yapılan genetik çalışmaların bir sonuca varması yakındır; araştırmacılar birden fazla otistiğin olduğu 750 aileyi genetik açıdan incelediklerinde sonuca varacaklarını ümit etmektedirler. Otizmde hastalandırıcı genin anne tarafından taşındığı, kız çocuklarının da bu geni taşıdığı, ama hastalananların erkek çocukları olduğu düşünülmüştür. Bunun nedeni de, erkeklerde bir tek, kadınlarda iki adet X kromozomu olması ve hastalığın X kromozomu üzerinden taşınması olmuştur. Bu görüşe göre, kadındaki ikinci sağlam X kromozomu hastalığın belirtilerinin açığa çıkmasını engellemektedir. Ancak, bu kadar basit bir çözüm otizmin genetik temellerini anlamak için yeterli değildir. Bu nedenle, araştırmacılar X kromozomu üzerinde de durmaktadır. Bu hastalığın erkek çocuklarında daha sık görülmesi, dikkatleri giderek Y kromozomu üzerine de toplamaktadır. Otizmin geçiş şekli üzerine çeşitli araştırmalar sürmektedir. Otistik çocuğu olan ailenin ikinci bir otistik çocuk sahip olma riski, ortalama % 5 olup normal riske kıyasla 100-200 kat artmış bir otizm riskini ifade eder. Herhangi bir sağlıklı çiftin ilk çocuğunun herhangi bir nedenden kaynaklanan bedensel ya da zihinsel özürlü çocuk doğurma riskinin % 2 (yani 50’de 1’dir) olduğu düşünülürse, bu oran o denli büyük bir risk değildir. Ayrıca, yukarıda otizm için söz edilen % 5 içinde otizmin oldukça hafif formları da yer alır. Bu nedenle, ailenin bu konuyu tanıyı koyan hekimle, daha iyisi bir genetik danışmanla uzun uzun tartışması yerinde olacaktır. Çünkü, bu risk bazı durumlarda göze alınabilir, bazı durumlarda alınmayabilir. Nihai karar ve sorumluluk aileye ait olacaktır. Çünkü, otizmin ilişkili olduğu bazı genetik hastalıklar dışında anne-babadan çocuğa genetik olarak nasıl geçtiği bilinmemektedir. Bu nedenle, bu konuda kesin bilgi verilmesi halen olanaksızdır. Otistik bir çocuğun akrabalarında otizm veya benzeri durumlarla karşılaşma olasılığı vardır. Örneğin, otistik bir ço¬cuğun ailesinde % 70 oranında konuşma gecikmesi olmak üzere, değişik gelişimsel sorunların sıklığı dikkati çekmektedir. Bu nedenle, aşağıdaki hastalık ve durumların uzak veya yakın akrabalar arasında araştırılması gerekir: •Geç konuşan •Geç yürüyen •Mental retarde •Epilepsi - Psikiyatrik tedavi gören (şizofreni, depresyon, sıkıntı, obsesif kompulsif nöroz, vb.) - Tikleri olan (Gilles de la Tourette sendromu) - Zekası iyi olduğu halde okul başarı¬sı düşük olan - Okuma yazmayı geç öğrenen - Takıntılı-evhamlı davranışları olan - Başkalarına yaşamı zorlaştıracak ölçüde titizliği olan - Aşırı içe düşkünlük - Yeme sorunu olan - Herhangi bir genetik hastalığı olan - Üstün yetenekli Hemen ekleyeyim: Bu alıntı bir şey kanıtlamıyor, sadece olası varsayımları gözler önüne seriyor. Erkek çocukların yaşamadığı gibi bir bilgi de içermiyor. Onu da araştıralım... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Böyle bir bilgiye de ulaştım: İlk kez 1966 yılında Viyana’da Dr. Andreas Rett tarafından tanımlanan Rett sendromu: Otistik davranışlarla karekterize, hem kızlarda hem erkeklerde oluşuyor, fakat kızlar yaşıyor, erkekler ölüyor. Nedeni Gelişim Özel Rehabilitasyon Merkezinin internet sitesinde şöyle açıklanıyor: Rett Sendromu, Xq28 kromozomu üzerindeki MECP2 geninin kusurlu olmasından dolayı oluşur. Erkeklerin bir adet X bir adet Y kromozomu taşımaları, oluşumda X kromozomunun kusurlu olanını kompanse edebilecek yedeği olmadığı ve böylece MECP2 mutasyonunun erkek fetüsün ölümüne yol açmasıdır. Kızlar ise farklı olarak iki adet X kromozomu taşırlar, diğer normal X kromozomu bozuk olanı baskılar. Hâla bir şey kanıtlanmış değil, bunlar hep olasılık ve varsayım... Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Sayın demirefe, Araştırmaların ve katkıların için çok çok teşekkür ederim. Çok şey öğrendik sayende. Her yazısını okumaya özen gösterdiğim, değerli bir forumdaşımsın. Saygılar, sevgiler, yeniden teşekkürler. Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 18 Kasım , 2007 "Hz Muhammed'in soyunda hastalık vardır, Epilepsi genellikle genetik yollarla geçer, o yüzden çocukları yaşamamıştır" iddiaları vardır değilmi burada. ... Ki benim burada neyi eleştirdiğim açıktır. Sara hastalığı hakkında, ne zaman teşhis edilmiştir, genetikmidir değilmidir, sebepleri nelerdir gibi temel bilgilere sahip olmadan. Hz Muhammed'i bu hastalığa sahip olmakla, soyunu bu hastalığa sahip olmakla, hatta çocuklarınında bu hastalık onlara geçtiği için öldüğünün iddia edilmesidir. Arkadaşım üzeinde durduğum senin çektiğin geri söylemin değildir. Hz Muhammed'in soyunda böyle bir hastalık olduğu bütün çocuklarınında Hz Muhammed'den kalıtsal olarak geçen hastalıktan dolayı öldüğü iddiasıdır. Bir insanın, benim yazdığım şeylerden bu anlamı çıkarabilmesi için, hayali yazılar okuyor olması, halüsinasyon görüyor olması veya okuduğunu anlayamıyor olması lazım. Ben bu arkadaşımızın tartışma konusu yaptığı yazımda, "Hz Muhammed'in soyunda hastalık vardır, Epilepsi genellikle genetik yollarla geçer, o yüzden çocukları yaşamamıştır" demedim. Çocukların ölümü ile Muhammed'in epilepsi hastalığı arasında herhangi bir bağ kurmadım. Bakın ne dedim: Konumuz ile doğrudan bir alakası yok ama, "Sara genetiktir" deyince aklıma geldi, Muhammed ile ilgili muhtemel bir "genetik sorun". Muhammed'in bütün erkek çocukları ölmüştür. Kızları da, biri hariç hepsi kendinden önce ölmüştür. Fatıma da Muhammed öldükten hemen sonra ölmüştür. Muhammed'in, bir baba olarak, bu bağlamda çektiği acıların büyüklüğünü tahmin bile edemeyiz. Varmak istediğim konu şu: İnsan taassuba saplanıp, beyin çarklarını işletemez hale gelince, Muhammed'in çocuklarının küçük yaşta ölmesini bile "ilahi bir durum" olarak yorumlar. Güya son peygamber olduğu için, hanedanlık kurulmasın diye, Allah Muhammed'in çocuklarının yaşamasına izin vermemiş. Bize böyle öğretilmişti. Sonra büyüyüp bilimle tanışıyoruz. Biri hariç bütün çocuklarının anası olan Hatice ile 40 yaşında evlendiğini öğreniyoruz. Bilim bu noktada diyor ki, bir kadının 35 yaşından sonra hamile kalması, çocuklarda başta down sendromu olmak üzere genetik bozukluklar ortaya çıkmasına neden olabilir. Buradan şunu anlamaya başlıyoruz: Adamın çocuklarının ölmesi, Allah'ın bir planı falan değil, sadece artık hamile kalmak için riskli bir yaşa gelmiş olan bir kadından doğmalarından dolayı vuku bulmuş olabilir. Muhammed'in Hatice dışındaki bir kadından, cariyesi Mariya'dan da bir çocuğu oluyor, ama ne yazık ki o da ölüyor. Çocuk doğduğunda Mariya kaç yaşındaydı bilmiyoruz. Belki o da 35'î geçmiş bir kadındı, belki gençti, bilemiyoruz, en azından ben bilmiyorum. Mariya da riskli yaş gurubundayken hamile kalmışsa, çocukların ölümünün annelerinin rsikli yaşta hamile kalmış olmalarına bağlayabiliriz. Ama Mariya genç ise, bu durumda onun çocuğunun da ölmesi, ya o dönemde çocuklar arasında yaygın bir hastalıktan veya hakikaten Muhammed kaynaklı genetik bir bozukluktan dolayı vuku bulmuş olabilir. Sadece sesli düşünüyorum. Yani demek istediğim, ilahi sanılan her olayın, bilimsel bir açıklaması vardır. İnsanlar, o zaman mantıklı şekilde bir açıklama bulamadıkları için, "vardır bunda bir hikmet" demişler. Sara nöbetleri "vahy anı" olmadığı gibi, riskli yaş grubundaki kadınların hamileliği sonucunda doğan çocukların ölmesi de , ilahların Muhammed ile ilgili planının bir parçası değildir. Daha fazla birşey yazmama gerek var mı? Ben Muhammed'in çocuklarının ölmesini Muhammed'in epilepsiden muzdarip olmasına mı bağlamışım, yoksa annelerinin riskli bir yaşta hamile almış olmasına mı? Bir insan, tartışma konusu olan yazımı, nasıl bir bakış ve mantık ile okumuş olmalı ki "Muhammed'in soyunda genetik hastalık vardı, çocukları bu yüzden öldü" dediğimi iddia edebilir?? Aynı yazıyı okuyan başka bir insan anlayabilirken, birilerinin acaip anlamlar ve sonuçlar çıkarmasının nedeni nedir acaba? Sanırım Brain'in oradaki savı "çok karmaşık bilinen ve tanıtılan olguların altında çok basit nedensellikler yatıyor olabilir" idi ki ben bu sava katılırım, tersine de. Yani "çok basit bilinen olguların altında çok karmaşık nedenselliklerin yatıyor olabileceği"ne de... Teşekkürler Sevgili demirefe. Yazdığım bir yazıyı anladığı için birisine teşekkür edeceğim hiç aklıma gelmemişti. Ben yazılarımın yeterince kolay, anlaşılır ve açık olduğunu düşünüyorum. Anlamamayı, anlamamakta direnmeyi, kötü niyete, taassuba, kibire veya kör inanca bağlamak zorundayım, aksi takdirde, diğer seçenek hakarete girer. Kusura bakmasın benimle tartışmayı polemiğe ve ego yarışına çeviren arkadaş, onun oyununda yokum. Tartışırken öğrenmek ve öğretmek istiyorsa, işte tartışma. Her zaman varım. Saygılar. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Konumuz ile doğrudan bir alakası ytok ama, "Sara genetiktir" deyince aklıma geldi, Muhammed ile ilgili muhtemel bir "genetik sorun". Muhammed'in bütün erkek çocukları ölmüştür. Kızları da, biri hariç hepsi kendinden önce ölmüştür. Fatıma da Muhammed öldükten hemen sonra ölmüştür. Ama Mariya genç ise, bu durumda onun çocuğunun da ölmesi, ya o dönemde çocuklar arasında yaygın bir hastalıktan veya hakikaten Muhammed kaynaklı genetik bir bozukluktan dolayı vuku bulmuş olabilir. Sadece sesli düşünüyorum. Dimi sen bu alıntılarla bambaşka bir şeyden bahsediyorsun ve ben uyduruyorum Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Birde farkediyorum ki. Bu misyoner iddiasını senden başka savunan yok. İster dini inancı olsun, ister olmasın şu ana kadar sen dışında hiçkimse bu faraziyeleri kabul etmiyor. Benim ortaya koyduğum şeylere "sen dini inanca sahipsin, objektif değilsin, bilimsel bakamazsın" vs diyerek karşı çıkıyorsun. Oysa konuya mantıklı yaklaşan ve mantıklı bakan herkes Hz Muhammed hakkındaki bu iddialarına (sara hastası, a sosyal, toplumun tanımadığı birisi, deli gözüyle bakılan birisi vs) katılmıyor. Yersoy'un yazısını yeni gördüm. Gerçekten Yersoy kendi bilimsel bakışıyla çelişmeyen bir şekilde yaklaşmış konuya. Yani bir Ateist ( yazdıklarından anladığım kadarıyla böyle olduğunu söylüyorum. Sadece varsayımdır, eğer kendisi ateist olmadığını düşünüyorsa mutlaka onun söylediği doğrudur) dolayısıyla Hz Muhammed'in peygamber olduğuna inanmıyor. İslamiyetin kendi eseri olduğunu düşünüyor. Ve böyle bir kişinin senin saydığın özelliklere sahip olamıyacağını söylüyor. Tarih bilgimin az olmasına karşın Muhammedin yaadığı dönemde Mekkenin gözden ırak ticaretten uzak bir yer olması bana hiç mümkün görünmüyor. Hele de Muhammed'in tamamen dışlanmış, tanınmayan ve cahil birisi olduğu ihtimalini hiç düşünmüyorum. Bence oldukça zeki ve kültürlü birisi olması gerekiyor ki Kuran'ı yazabilsin değil mi? Sayın brainslapper bir taraftan eleştirirken bir tarahtan eleştirdiği dogmayı farkında olmadan haklı çıkarmakta. Nitekim hem sara hastası hem toplumdan itilmiş bir çoban, dünyadan haberi olmayan bir insan Kuran'ı kendisi yazmış olamaz. Eğer böyleyse Kuran ona indirilmiş olur değil mi? Böyle bir ihtimalin olmadığınıda düşünüyorsunuz. O zaman geriye kalan, Muhammedin diğer dinleri, kültürleri hatta bazı iklimleri ve belki doğaya dair bile belli bir bilgi birikimi olması gerekiyor. Gelelim hasta mı, değil mi? Bunu, sizlerinde tartıştığı gibi hiç bir zaman netleştirmek mümkün olmayacak. Ancak şu var ki, o eğer kendini kaybedecek kadar hasta ise ve çevresinde, özellikle de akrabalarında ona karşı çıkacak insanlar varken, onun hastalığı bence kendisine karşı kullanılması en basit bir silahtı. Ama her ne hikmetse o çevresindekileri inandırdı ve öğretisini yaymayı başardı. Ve bence bir sara hastası böyle bir ürün ortaya koyarak bunu gerçekleştiremezdi. Eğer vahiy gelirkenki hali sarayı andırıyorsa bunun da tek bir açıklaması olabilir: birazcık renk katmış olabilir bu kişinin kendi ana bakışıyla çelişmeyen mantıklı bakıştır. Öyle ya. Hem o kişiye, cahil, fakir, a sosyal, hasta, deli, toplumun önemsemediği birisi diyeceksin. Sonra kalkıp bir dini kurduğunu, devletler yıkıp devlet kurduğunu, milyonlarca insanı arkasından yürüttüğünü ve bunu sadece kendi ürettikleriyle yaptığını iddia edeceksin. Ama insanın klasik bir misyoner faraziyesini savunmak için kendi bakışıyla dahi çelimesi. Ondan sonra bilimsellik iddiasında olmak. Bu anlamsızdır işte. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Açıkça görüldüğü üzere ne Brain, ne ben geçerliğini kesin gördüğümüz ve göstermek istediğimiz bir savı kanıtlamaya uğraşmamışız, olası varsayımlar üzerinde durmuşuz. Bunda da amacımız, bir olgunun gerisinde olabilecek nedensellikleri araştırmaya ve bulmaya çalışmak. Tabii ki nedensellikler çok karmaşıktır ve çok fazla olasılık vardır. Fakat bilimin özelliği, karmaşadan ürkmemesi ve çabadan vazgeçmemesidir. Ne kadar karmaşık olursa olsun, her seferinde karınca boyu yol giderek de olsa biz bu karmaşayı çözeceğiz. Daha şurda 1950 yılında DNA yı keşfettik, bugün genom, klon, gen mühendisliği ve yapay DNA çalışmalarına geldik. Kaçarı yok, bu iş çözülecek. Daha bilgisayarı 2000 lere yaklaşırken adamakıllı geliştirdik, bugün hedefte ciddi olarak yapay zeka var. Tüm bunlar nedensellikleri izleyerek oldu. Dogmatik tavır ise nedenleri zaten bahane ve perde olarak görüyor, evet nedenler var ama yaratıcı bunları kendini, yaratımını gizlemek için kullanıyor. İşte Cebrail'i Meryem'e gönderiyor, Cebrail Meryem'e üflüyor, Meryem hamile kalıyor. Bu varsayım büyük ölçüde nedenselliğe hakarettir ama neyse, geçelim. Sonuçta nedenselliği en azından küçümseyip bahane durumuna indirgiyor. O yüzden dogmatik tavır nedenselliği kurcalamaz, kurcalayanı da sevmez. Nasılsa her şey yaratanın ezelden öngördüğü encama yuvarlanacak, araştırmanın bir faydası yoktur. Bu savlamaya göre de varsayım üretmek kesin ve yüce gerçeklik karşısında "şüphe üretmek, zihin bulandırmak, kafa karıştırmak, şaşkınlığa ve sapkınlığa yol açmak" olarak yorumlanır. Arkadaşlar beşer şaşar demişler. İnsanların zaman zaman yanlışlara, yanılgılara düşmesi olasıdır. Biz yanlış yapa yapa doğruyu bulan bir canlıyız. Tarihimizde çok korkunç hatalar da yaptık. İnsanları köle ettik, nefret ettik, ayrı, aşağı gördük, öldürdük. Yemediğimiz herze kalmadı. Bütün bu hataları yapa yapa insan haklarını, demokrasiyi, bilimi keşfettik. İnsanları sapkınlar ve muhdiler diye ikiye ayırarak bir yere varamazsınız. İki tavır ve iki savlama arasındaki fark bu şekilde. Fakat inanın bana dogmatik düşünceye de ihtiyacımız var, böyle düşünenlerin olması da bir zorunluluk ve gereklilik. Her şey alternatifiyle bilinir ve kuvvet bulur. Tümüyle dogmaya teslim olmamak şartıyla. "Müsadame-i efkardan barika-i hakikat doğar " demiş eskiler. "Fikirlerin çarpışmasından gerçeğin şimşeği çakar" Gerçek, çakan bir şimşektir, bir an gözümüzü alır ve bizi kendine mest eder, onu yeniden çaktırmak isteriz. Tüm amacımız, ereğimiz onu sürekli parlayan bir güneş haline getirmek. Kur'an da bunu tasvir etmiştir. İnkar edenleri karanlıkta şimşek çakmasını bekleyen ve her çakan şimşekte bir adım atabilen insanlara benzetmiştir. Ama biz dogmatik güneşlere inanmaktansa, adım adım yol alarak güneşe ulaşmaya çalışacağız. Ekseni etrafında dönmeyen bir dünyanın güneşe bakmayan yüzündeki insanlar gibiyiz evet, bir çoğumuz karanlıkta kaybolacak. Fakat ekmek kırıntılarını kuşlar yemiş olsa da ormandaki cadının büyü evine sığınmayacağız, çalı diplerinde kuşların bulup yemediği kırıntıları arayacağız. Carl Sagan'ın dediği gibi "Karanlık bir dünyada bilimin mum ışığı"nı bırakıp hayali projektörlere sığınmayacağız. Çünkü bu projektörler güçlü bir ışık veriyor görünse de zihnimizi yanıltan hayali projeksiyonlar gösteriyorlar. Onların başını bir süre beklediğimizde o hayaletlerin bizi gökyüzüne uçuracağını söyleyerek bekletiyorlar bizi. Kaldı ki inkar edenler, şimşek çakmasını bekleyenler de değiliz. Sadece söylenenlerle yetinmeyen, arkaplanı görmeye, bilinmeyeni çözme, nedenselliği keşfetme peşinde, gerçeğin tutkunlarıyız. Biz adım adım da olsa öbür yandaki güneşe ulaşmaya çabalamayı sürdüreceğiz, daha zaman da çok fazla. Öyle kıyamet yakında filan da kopmayacak. Bizleri yaratan bir irade ve bir bilinç varsa, (*) bize haksızlık etmemiş, "Gerçek nedir? Zaman nedir?" sorularının yanıtını bulmamız için yeterince zaman tanımıştır diye düşünüyor ve inanıyorum. "What's the trust and what's the time..." (**) Tüm sorun bu... (*) Benzerini yapmaya çalıştığımız bir bilincimiz varsa, belki bizim bilincimiz de bir taklittir. Kimse küçümsemesin, karşısında olduğumuz karmaşa sorunu son derece çetindir. İç kulağımızda bulunan son derece hassas algılayıcılarla denetlenen bir su terazisinin beyne gönderdiği sinyallerle kendini ayakta konumlandırabilen, koşan, zıplayan, yuvarlanan, müthiş bir denge duygusuna sahip olabilen ve bu mekanizma, sadece tüm mekanizmanın küçük bir parçası olan bir canlıyız. Kimse bir hücreliydik evrimleştik adam olduk savının bu karmaşayı çözdüğünü düşünmesin. Daha yolun başındayız. (**) Bunu hava olsun diye değil, evrensel bir sorun vurgusu yaptığı için ingilizce yazmayı seviyorum ve öyle yazmaktan kendimi alamıyorum. Biz kabul etsek de etmesek de ingilizce global bir dil olmayı başarmıştır. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Şahsen hiçbirşeyin sorgulanmasından, kurcalanmasından rahatsız olmam. Yeterki mantıklı bir şekilde yapılsın. Zira kedilerin üç tane gözü olduğunu iddia etmek. Kedilerin iki gözü olduğu bilgisine septik yaklaşmak değildir. Sadece saçmalıktır. Bir kavmin dininin en önemli mabedi ve en önemli kutsal yapısının bir parçasını yerine yerleştirme görevinin bir kişiye "köyün delisi" olduğu için verildiğini iddia etmekte,pagan dinlerde bu tür görevlerin itibarlı insanlara verildiği bilgisi itibarıyla, itibarlı birisi olduğu için o görevin ona verildiği bilgisine septik yaklaşmak değildir. Sadece saçmalıktır. Bu topicte şu ana kadar Hz Muhammed hakkında ithamları, hatta birbirimize karşı kullansak tartışmalarda forumdan atılmamıza bile sebep olacak yakıştırmaları , iddiaları, değerlendirirken, O'nun benim ve ona inananlar için ifade ettiği anlamını, değerini perde yaptım mı ? Böyle bir değerlendirmede bulundum mu? İddiaları değerlendirirken bir kez bile böyle bir yöntem kullandım mı ? hayır. İnandığım dinin peygamberi hakkında yapılan ithamlar biçiminde değil. 571 yılında doğup 632 yılında ölen herhangi bir tarihsel kişilik hakkında yapılmış ithamlar olarak değerlendirdim. Ve gerçekliğini böyle sorguladım. demirefe, bu tartışmada konuya benden daha bilimsel yaklaştığını düşünüyor musun ? Ya da mesela ben sana göre dogmatik olan bir inanca sahip olduğum için objektif ve mantıklı yaklaşamadım mı bu konuya ? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Cyrano, kişisel değerlendirmeler istiyorsun benden. Ben buna girmem. Sen ben o kişisel değerlendirmelerine girersek iş gereksiz yerlere gider. Brain'in çeşitli savlamaları oldu. Bunların hiç biri "kedilerin üç gözü olabileceği" varsayımı ile betimlenemez. Bu "köyün delisi" varsayımını geri çekmesi için Brain'den ricada bulunmuştum zaten. Gözleri görmeyene onu rencide etmemek için "kör" demediğimizi söylemiştim. Fakat bunu sanıyorum deyimsel bir anlamda kullandı. Ben Brain'in öne sürmediği otistik varsayımını bile olasılık olarak ortaya attım. Bunlar kesin değil, olasılıktır. Ben kendimin de otistik olduğumdan şüphe edebilirim. Çünkü düşünmeye, içe dönmeye eğilimliyim. Alıntıladığım yazıda belirtildiği gibi tam bir kesin tablo oluşturan etken 5 genin hepsinin etkin olduğu bir durum yoksa da bir tek genin oluşturduğu bir tablo da olabilir. Genetik bir bulgu da, genetik bozuklukların her zaman olumsuz bir tablo oluşturmadığıdır. Örneğin akraba evliliklerinin olumsuz bir sonuç verme olasılığına göre çok çok düşük de olsa, üstün bir kombinasyon doğurabileceği söyleniyor. Alıntıda otistiklerin üstün yetenekli olabileceği de belirtiliyor. Hatta medyum olarak ortaya çıkan kişilerin de otistik olduğu söyleniyor. Çünkü otizm beynin belli bir bölgesinin normalden fazla gelişmesine neden olabiliyor. Bazı aşırı tablolarda doğru dürüst konuşma becerisi gösteremeyen otistiklerin ezberden çok basamaklı sayıları çarpıp bölebildikleri görülüyor. Bu kişilerin hafıza bölgesi fazla gelişmiş oluyor. Bunun bedeli, diğer bölgelerin gelişmemiş kalması oluyor, çünkü beyin hacmi sınırlı. Hatta kadınların XX, erkeklerin XY kromozomlu oluşunun, kadınların genetiğinin daha kararlı olmasına yol açtığı söyleniyor. Buna bağlı olarak kadınların zekası bir düzeyde olurken, erkeklerde ileri zekalılık da, geri zekalılık ta daha fazla görülüyor. Yani kadın çan eğrisine göre erkek çan eğrisi daha keskin bir iniş çıkış sergiliyor. Kadınlar sanıldığının aksine kararlı, gerçekçi ve mantıklıdır. Uçuk, aşırı, dahi ve deliler erkeklerden daha çok çıkar. Deli demenin olumsuzluk yükleme anlamında olduğundan da emin değilim. Kutup noktasına gitmeyi kafasına koyan ve bu uğurda soğuğa direnç kazanmak için aylarca açıkta yatıp uyuyan Amundsen deli değil de nedir? Kuzey kutbu keşfedilince çok daha zoruna, Güney kutbuna göz dikti. Bu imkansıza varan zor hedefe ulaşıp bayrağı dikti ve amacına ulaştı. Günlüğüne donmuş parmaklarıyla son yazdığı cümle: "Tanrım burası korkunç bir yer" oldu. Sonra parmakları tutmadığı için yazamadı ve ölmek üzere korkunç bir halde canını zor kurtardı. Olasılıkla soğuk bedenini bir kemirgen gibi dişlemeye başlamıştı. Bu korkunç deneyimden sonra bile yılmadı ve Kuzey kutbunda kayboldu. Kutup tutkusuna ömrünü adamış ve vermişti. İnsanlık bu deliler sayesinde olduğu yerde durmuyor, ilerliyor. Everest'e tırmanmak delilik değil de nedir? Tepede altın yok gümüş yok. Bu uğurda can veren çok sayıda donmuş ceset zirveye yakın yerlerde yatmakta, almaya çalışmak bile delilik. Oraya ulaşıp sonra dönüşte ancak canınızı kurtardığınıza şükredebilirsiniz. Ay'a gitmek delilik değil mi? Kışın sabah arabanızın marşının almayacağından endişe edersiniz. Ay yüzeyine konan aracınızın tekrar çalışmayacağını ve siyanür haplarını içmek zorunda kalacağınızı düşünebiliyor musunuz? Ay yolcularının hepsi dönüşte psikolojik sorunlarla boğuşmuşlardır. Vietnam, güneydoğu deneyimi yaşayanlar bile öyle... Mars'a gidildiğinde 500 milyon kilometrelik yolu gidenlerin aklı başında mı olacak? Bazı insanlar başarılamayanı başarmak konusunda tutkuludurlar. Olasılıkla genlerinde farklı bir kombinasyon vardır. Günün birinde başka yıldızlara da onlar gidecek... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Bahsettiğim şey kişisel değerlendirmeyle ilgili değildi. Bilimsel bakıp bakmamanın inanca sahip olup olmamaya göre belirlenemeyeceğini anlattım. İthamların rencide ediciliğinede hiç takılmadım. Tarihsel olarak mümkün mü ? değil mi ? bu minvalde baktım. Neyse sorduğum soruyu farklı bir şekilde anlamışsın ama önemi yok. Alıntı
Misafir hayhak Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Bahsettiğim şey kişisel değerlendirmeyle ilgili değildi. Bilimsel bakıp bakmamanın inanca sahip olup olmamaya göre belirlenemeyeceğini anlattım. İthamların rencide ediciliğinede hiç takılmadım. Tarihsel olarak mümkün mü ? değil mi ? bu minvalde baktım. Neyse sorduğum soruyu farklı bir şekilde anlamışsın ama önemi yok. genelde oyle yapar, ve ınsanı bır yere zorla ıtmeye calısır Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Böyle sorarsan "mümkün" derim. Yani "kedilerin üç gözü vardır" varsayımı gibi yaklaşmana hak veremiyorum. Bence olasılıkçı yaklaşmalıyız Cyrano, ne %00,1 olasılığa imkansız, ne de %99,99 a kesin gözüyle bakmamalıyız derim. Farkı oluşturan, bazen göze çarpmayacak kadar küçük ve önemsiz gibi görünen ayrıntılardır. Kaos teorisi, Pekin'de kanat çırpan bir kelebeğin, Pasifik'te kopan bir fırtınaya nedensel katkı yapabileceğini söyler. Bu, böyle bir nedenselliğin olup olmayacağını araştırmaya neden olmaz, olamaz da, araştıramazsınız, çünkü ölçemezsiniz. Sadece nedenselliğin bütüncül kapsayıcılığını ifade eder. Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Dimi sen bu alıntılarla bambaşka bir şeyden bahsediyorsun ve ben uyduruyorum Sayın CYRANO, Ben Muhammed'in Hatice'den olan çocuklarının ölmesini annelerinin riskli bir yaşta hamile almış olmasına bağlamışken, bunu yazım boyunca tekrar etmişken, "Muhammed'in Hatice dışındaki bir kadından, cariyesi Mariya'dan da bir çocuğu oluyor, ama ne yazık ki o da ölüyor. Çocuk doğduğunda Mariya kaç yaşındaydı bilmiyoruz. Belki o da 35'î geçmiş bir kadındı, belki gençti, bilemiyoruz, en azından ben bilmiyorum. Mariya da riskli yaş gurubundayken hamile kalmışsa, çocukların ölümünün annelerinin riskli yaşta hamile kalmış olmalarına bağlayabiliriz. Ama Mariya genç ise, bu durumda onun çocuğunun da ölmesi, ya o dönemde çocuklar arasında yaygın bir hastalıktan veya hakikaten Muhammed kaynaklı genetik bir bozukluktan dolayı vuku bulmuş olabilir. Sadece sesli düşünüyorum." derken, ve tekrar tekrar bu konuyu dikkate getirmemin nedeninin "ilahi sanılan her olayın, bilimsel bir açıklaması vardır" demek olduğunu söylerken, tutup bana, benim amacımın Muhammed'in ailesine çamur atmak olduğunu iddia edersen, senin anlama kabiliyetin hakkında yorum yapmak zorunda bırakıyorsun beni. Bu tür çıkarımlarını dini bağnazlığına vererek bu polemikten çıkmak ve senin ****** ****** hakkında yorum yapmak istemiyorum artık. Saygılar. Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Birde farkediyorum ki. Bu misyoner iddiasını senden başka savunan yok. ... Oysa konuya mantıklı yaklaşan ve mantıklı bakan herkes Hz Muhammed hakkındaki bu iddialarına (sara hastası, a sosyal, toplumun tanımadığı birisi, deli gözüyle bakılan birisi vs) katılmıyor. Benim iddialarımın kaynağı Kuran ve İslam tarihidir. Sana sorduğum sorular vardı hala cevapğlamadın. Beklemedeyiz. 1. Sana şu soruyu kaç kez sorduğumu hatırlamıyorum artık, cevap alamadım, yine soruyorum: Bilimsel değerlendirme yaptığını iddia eden bir adamın, ilahlardan gelmiş, değişmeyen, kutsal, sorgulanamayan, kesin doğruları olur mu, olmaz mı? * 2. Bazen, buhranlı anlar geçiren, vücudu titreyen, soğuk günlerde bile terleyen, nefes alırken horultuya benzer sesler çıkaran, yüzü kızaran/moraran, vücudu kasılan, diliyle garip hareketler yapıyor, çan sesine benzeyen sesler duyan, çıngırak sesine benzeyen sesler duyan bir adamın bu durumunu nasıl açıklıyorsun? 3. Sana Süleyman Ateş'in kitabından alıntı yaptım, inzivaya çekilmiş adam dedin. İnzivaya çekilen adam, dışarıdan bakılınca nasıl görünür, bunun cevabını vermedin. Bekliyorum. Azık ve su alıp mağaralara giden ve orada birkaç yıl geçiren bir adam. Sadece azığı ve suyu bitince eve dönen bir adam. Yıllarca eve yuvaya azık ve su almaktan başka uğramayan bir adam. Mağarada hamam ve kuaför de yoksa, saç sakal birbirine karışmış, toz toprak ve pis kokular içinde bir adam. Bu adam dışarıdan nasıl görünür? Ona dışarıdan bakanlar, onu nasıl tanımlarlar? 4. Mekke'nin asil adamlarının asil çocuklarıyla gezen asilzade Muhammed'e neden ailesi okuma-yazma öğretmemiş? 5. Bu Mekke'nin asil adamlarının asil çocuklarıyla gezen asilzade Muhammed'e neden çobanlık yaptırmış zengin-asil ailesi de, bir köleyi görevlendirmemiş davarlarla ilgilensin diye?? Saygılar. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 ! ! ! , ? ? ? Sayın Maraba... Özür dilerim, iletiniz arada kaynadı galiba... Havada bırakmak gibi bir saygısızlık yapmak istemem. Kur'an-da Hz. Muhammed'in Ümmiliğinin geçtiğini biliyorum. Bence oradaki ümmilik, olduğunu düşündüğüm ve yazımda belirttiğim gibi ayrı ve farklı bir anlam taşıyor. Tevrat ve İncil'i kıraat edenler yani okuyanlar kastediliyor olmalı. Ya da başka bir açıdan bakarsak eğer gerçek anlamıyla ele aldığımızda bile ümmiliği, Hz. Muhammed'in peygamberliğini iddia ettiğinden beridir okuma ve yazma bildiğini düşünüyorum. Saygılarımla... Alıntı
Misafir İ'tezele Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Benim iddialarımın kaynağı Kuran ve İslam tarihidir. Sana sorduğum sorular vardı hala cevapğlamadın. Beklemedeyiz. 1. Sana şu soruyu kaç kez sorduğumu hatırlamıyorum artık, cevap alamadım, yine soruyorum: Bilimsel değerlendirme yaptığını iddia eden bir adamın, ilahlardan gelmiş, değişmeyen, kutsal, sorgulanamayan, kesin doğruları olur mu, olmaz mı? * sn Brainslapper, sizin de değişmeyen, kesin doğrularınız olmasaydı günlerce aynı cevapları almaktan bıkamdan ve kaç kez sorduğunuzu unutacak kadar sıklıkla yineldiğiniz, aynı soruları sorar mıydınız? Bu değişmeyen doğrular ister ilahi temele dayandırılsın ister beşeri temele ne fark eder? Sizin değişmeyen doğrularınızdan biri de, ilah''lardan'' gelmiş, sorgulanmayan (!), kutsal (kutsalla neyi kastettğinizi de anlayamadım) doğruları olan bir adamın, bilimsel değerlendirme yapamamasıdır sanırım. Bu önyargıyla siz nasıl bilimsel dedğiniz değerlendirme -ki en önemli ilkelerinden biri tarafsızlıktır- yapamıyacaksanız, karşı tarafın değerlendirmesini eleştirecek durumda da olamazsınız. Peki siz nasıl bir değerlendirme yatığınız iddiasındasınız? elinizde Muhammed'in epilepsi olduğuna dair net bir deliliniz var mı? hayır. şu halde siz de karşınızdakiyle aynı konumdasıznız (tartışılır) ve onun bilimsel değerlendirme yapmadığına ilişkin hiç bir deliliniz olmadığına göre, bu konuda eleştiri getiremezsiniz. Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 19 Kasım , 2007 sn Brainslapper, sizin de değişmeyen, kesin doğrularınız olmasaydı günlerce aynı cevapları almaktan bıkamdan ve kaç kez sorduğunuzu unutacak kadar sıklıkla yineldiğiniz, aynı soruları sorar mıydınız? Bu değişmeyen doğrular ister ilahi temele dayandırılsın ister beşeri temele ne fark eder? Sizin değişmeyen doğrularınızdan biri de, ilah''lardan'' gelmiş, sorgulanmayan (!), kutsal (kutsalla neyi kastettğinizi de anlayamadım) doğruları olan bir adamın, bilimsel değerlendirme yapamamasıdır sanırım. Bu önyargıyla siz nasıl bilimsel dedğiniz değerlendirme -ki en önemli ilkelerinden biri tarafsızlıktır- yapamıyacaksanız, karşı tarafın değerlendirmesini eleştirecek durumda da olamazsınız. Peki siz nasıl bir değerlendirme yatığınız iddiasındasınız? elinizde Muhammed'in epilepsi olduğuna dair net bir deliliniz var mı? hayır. şu halde siz de karşınızdakiyle aynı konumdasıznız (tartışılır) ve onun bilimsel değerlendirme yapmadığına ilişkin hiç bir deliliniz olmadığına göre, bu konuda eleştiri getiremezsiniz. Sayın I'tezele, Benim, senin, ve diğerlerinin "ortak noktası" maddi dünyadır. Bu nedenle maddi dünyaya ilişkin "ortak doğrularımız" olabilir. Ama bu da değişebilir. Değişince günah/ayıp/suç olacağını düşünmeyiz. "Dünya yuvarlaktır" ortak doğrumuzdur. Ama biri çıkar ve "Bizim yaptığımız ölçümlere göre tam yuvarlak değil " derse, o adama "Sen ne hakla böyle şeyler söyleyebilirsin densiz" muamelesi yapmayız. İddiasına bakarız. Gerekçelerine ve kanıtlarına bakarız. Eski ortak doğrumuza bizi sıkı sıkıya bağlayan bir gerekçemiz yoktur. Doğrularımız değişebilir. Ama doğrularımız, hiçbir zaman test etme imkanımız olmayan hayali/metafizik varlıklara dayandırılırsa, bu doğruları eleştirmek/irdelemek günah/suç/ayıp/hakaret addedilir. * Aynı soruyu sürekli sormamaın nedeni cevap verimeyişidir. * Kutsaldan kastım, bir şeyin eleştirilmesinin tabu/yasak/günah addedilmesidir. * Benim önyargılarım/değişmeyen doğrularım varsa bunları söyleyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz, irdeleyebilirsiniz. Günah olmaz. Suç olmaz. Ayıp olmaz. * Muhammed'in epilepsi olduğuna dair elimdeki bilgiler Kuran'a ve İslam tarihindeki bilgilere dayalıdır. Sizden de rica edeceğim, elinizde şu travmaları geçiren bir adam var, buna teşhisiniz ne olur? Bazen, buhranlı anlar geçiren, vücudu titreyen, soğuk günlerde bile terleyen, nefes alırken horultuya benzer sesler çıkaran, yüzü kızaran/moraran, vücudu kasılan, diliyle garip hareketler yapan, çan sesine, çıngırak sesine benzeyen sesler duyduğunu söyleyen bir adamın bu durumunu nasıl açıklıyorsunuz? Mesela şu yukarıdaki tanımlamayı doktorunuza anlatınız. Doktor Hanım/Bey, Bir yakınım var. Bazen bana normal gelmeyen bir hal içine giriyor. Vücudu titriyor, serin zamanda bile yoğun terler döküyor, nefes almakta zorlanıyor, horultulu/hırıltılı sesler çıkarıyor, yüzü kızarıyor/morarıyor, vücsılıyor, dili/ağzı oynuyor, bunlar aynı anda oluyor genelde ve bunlar olurken çıngırak veya çan sesine benzer sesler duyguğunu söylüyor. Elbette bahsettiğim kişiyi muayene etmeniz gerek, ama, bana, söylediklerimne dayanarak, bir teşhiste bulunabilirmisiniz? Alacağınız cevabı gelip bizimle paylaşınız. Saygılar. Alıntı
Misafir İ'tezele Gönderi tarihi: 20 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 20 Kasım , 2007 Sayın I'tezele, . . . Alacağınız cevabı gelip bizimle paylaşınız.[/b] Saygılar. ilahiyat'ın test etmesi imkansız, fizik ötesi, net olmayan konuları kapsayan bir branş olduğunu var sayarken, konuyla ilgili nasıl net, değişmeyen fikirlere sahip olabiliriz? Eleştirilemez, irdelenemez dediğiniz konularda insanlar asırlarca görüş birliği sağlayamamış, hala da tartışmaya devam edegelmişlerdir. Esas tartışmaya açık olmayn tek bir konu vardır ''maddi dünya''. Güneş doğudan doğar, tartışılır mı? hayır. Su yüz derecede kaynar, tartışılır mı? hayır. Kur'an mahluktur. Tartışmaya açık mıdır? evet. Kader nedir? Tartışmaya açık mıdır? evet. Peki bugün bilimsel dediğimiz bir takım gerçeklerin kaçta kaçı test edilebiliridir? Bu oran ''bilimsel'' dedğimiz alan genişledikçe daralır. Mesela tarih bir bilimdir, meteoroloji de. Buradan şu sonuç çıkar, bilimin yelpazesi genişledikçe, test edilebilirliği azalır. Cevap alamadığınız halde aynı soruyu ısrarla sormanız, sabit fikirliliğin üst seviyesidir. Buradan şu sonuç çıkar. Değişmeyen fikir sahibi olmak, fikrin kendisinden ziyade, özne ile ilişkilidir. Kutsal olan fikir ya da soru olamaz, zira kutsal'ın kutsal olması için eşsiz olması gerekmektedir. Yığının ya da genelin dışına çıkmış ya da bizimkinden farklı doğruları nedeniyle günahkar, suçlu, yerine kullandığımız,deli, asosyal, üstün zekalı, zihinsel engelli, otostik vb. ithamlarla kalıplara soktuğumuz insanların, pek de farklı bir yaklaşımla karşı karşıya olmadıkları düşüncesindeyim. Kur'an'a dayanarak nasıl Muhammed'in epilepsi olduğu sonucuna vardınız? Hangi sure, hangi ayet bu? İslam tarihi gibi kapsamlı bir konuda, peygamberin yaşamı ile ilgili bilgilere hangi kaynaktan ulaştığınzı da merak etmekteyim. Bana bir kaynak ismi verin. Sure ismi verin. Vahiy anı dediğimiz anla ilgili, kim, ne hakla net bir bilgi verdiğini iddia ediyor. Muhammed'in hayatı ile ilgili başvurabileceğiniz, ''Kur'an'a göre Hz. Muhammed'in hayatı'' Asru'n Nebi, en kapsamlı eserdir. tavsiye ederim. Esenlikler. Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 20 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 20 Kasım , 2007 ilahiyat'ın test etmesi imkansız, fizik ötesi, net olmayan konuları kapsayan bir branş olduğunu var sayarken, konuyla ilgili nasıl net, değişmeyen fikirlere sahip olabiliriz? Allahı ve onun insanlara olan mesajlarını inceleyen ilahiyata göre; yoksa bu mesajlar net ve değişmez değilmidir? Eleştirilemez, irdelenemez dediğiniz konularda insanlar asırlarca görüş birliği sağlayamamış, hala da tartışmaya devam edegelmişlerdir.. Uzlaşamadıklarının nedeni tartışılamaz dogmalar olmaması değil, hayali olmasından ve rant için farklı yorumlanmasındandır. Tartışmaları deneyler ve ispatlar sonuçlandırır. Esas tartışmaya açık olmayn tek bir konu vardır ''maddi dünya''. Güneş doğudan doğar, tartışılır mı? hayır. Su yüz derecede kaynar, tartışılır mı? hayır. Bilimsel doğrular görecelidir. Zamana ve yere göre değişir ve tartışılır. Güneş ve su maddedir uzaydaki durumları tekrar tartışılır. Mikro bölünmeler dikkate alındığında yüz derecede kaynama ölçüsü her yükseklikte farklılaşır, tartışılır. Kur'an mahluktur. Tartışmaya açık mıdır? evet.Kader nedir? Tartışmaya açık mıdır? evet. Dinini daha iyi öğrenmelisin. Kuranın özdeyişi tartışılmaz. Anlanılan tartışılır. Tartışılmayacağına dair onlarca ayet vardır. İstersen buraya yapıştırabilirim. Peki bugün bilimsel dediğimiz bir takım gerçeklerin kaçta kaçı test edilebiliridir? Bu oran ''bilimsel'' dedğimiz alan genişledikçe daralır. Mesela tarih bir bilimdir, meteoroloji de. Buradan şu sonuç çıkar, bilimin yelpazesi genişledikçe, test edilebilirliği azalır. İnsanın çevresinde sayılabilecek tüm maddesel olgular test edilebilirler. Aksine bilim ilerledikçe alan daralır. Bilim ilerledikçe yelpazelerdeki test edilebilirlik fazlalaşır. Meteoroloji ve tarihteki alan bilim sayesinde binlerce yeni testlerle doğruya çok yakın olarak somutlaştırılmıştır. Kutsal olan fikir ya da soru olamaz, zira kutsal'ın kutsal olması için eşsiz olması gerekmektedir. Allahın hükümlerinin kutsal yada eşsiz olmadığınımı söylemek istiyorsun? Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.