ÖLDÜRDÜK! Artık yeter!
ÖLDÜRDÜK, ARTIK YETER!
Mahallemizde bir tane televizyon vardı o da kapı komşumuzun evindeydi. Her zaman olmasa da arada bir oraya televizyon izlemeye giderdik. Gittiğimiz günlerde de sanırım televizyonda özel bir program olurdu, çünkü sadece biz değil, tüm komşular o gün televizyon izlemeye gelirdi. Sonraları bizim de bir televizyonumuz oldu… Siyah beyaz, tek kanallı bir televizyonumuz…
Çamaşır kazanlarda kaynatılırdı. Elde yıkanır ve durulanır, çok kirli olanlar ise tokaçla dövülürdü ki kiri iyice çıksın. Zor işti, çitiliyorduk, çitiliyorduk ve bir gün bu çile bitsin istedik, imdadımıza merdaneli çamaşır makineleri yetişti. Kazanların, tokaçların yerini, o makineler aldı ama hala insan gücü gerektiriyordu, ta ki otomatik makineler çıkıncaya kadar… Bir zaman geldi bizim de bir otomatik çamaşır makinemiz oldu.
Gırgır vardı bir de, uzun bir sapı, yassı bir ağzı olan, bugünkü elektrikli süpürgelerinin elektriksiz hali… İlk başlarda çok pahalıydı ama sonra pahalı olmayı bırakın, ortalıkta alınacak bir gırgır dahi kalmadı… Çünkü elektrikli süpürge çıktı ve gırgırı piyasadan süpürdü gitti… Ve tabii bizim evdekini de…
Mahallemizin tek telefonu, yeşil renkli, çevirmeli bir telefondu, mahalledeki herkesin uzak yakın tüm akrabaları o evin telefon numarasını bilir ve iyi kötü her haber ilk o telefonla gelirdi. İlerleyen zamanlarda her eve bir telefon bağlandı. Ve an geldi, her evdeki her bir bireyin birer telefonu oldu. Benim de… Hatta iki tane…
Sonra ne mi oldu, bir tüketim canavarının eline düştük, onun kölesi olduk, otomatik makineler aldık, hayatımızı kolaylaştıracak, bize zaman artıracak diye düşündük, böylece sevdiklerimizle daha çok vakit geçirebilecektik.
Derken televizyonlar renklendi, tek kanaldan çok kanallı televizyonlara geçtik. Ve otomatik makinelerden sevdiklerimize artıracağımız zamanı artık o televizyonlara ayırmaya başladık. Sosyetik güzellerin ve jön delikanlıların hayatlarında olup bitenleri tıkırı tıkırına takip ederken, yan komşumuzun ne yaptığını bilemez hale geldik. KOMŞULUĞU ÖLDÜRDÜK…
Ve bilgisayar… Ardından internet... İnternetle dünyaya bağlanabilir olduk, sohbet edecek o kadar çok sanal insan bulduk ki canlı insanlara ihtiyacımız kalmadı. İNSANLIĞI ÖLDÜRDÜK.
Her mevsimin bir meyvesi, bir sebzesi vardı, turfandacılık çıktı, meyvelerin sebzelerin mevsimleri kalmadı. Eskiden domates için yazı beklerdik şimdilerde her akşam domates yer olduk. MEVSİMLERİ ÖLDÜRDÜK.
Ve bugünlerde, “Tarım yapılacak alan gittikçe azalıyor.” diyorlar, “İnsanlar az zaman sonra açlıkla mücadele etmek zorunda kalacaklar. Bir şeyler yapmalı açlıkla şimdiden başa çıkmalı… Belki de şu an yiyebildiklerimizin genetiğiyle oynarsak ve üremeyi yok edersek, kendi kendine döllenen, kendi kendine çoğalan patlıcandan bozma domatesler yaparsak açlıkla mücadele sorununu çözebiliriz.” DİYE DÜŞÜNÜYORLAR. Ve sorunun çözümü artık hazır : GDO’lu ürünler…
“Şimdilerde karşı çıkıyorsunuz ama zamanı gelince GDO’lusunu bulursanız şükredin. Dua edin ki patlıcandan bozma da olsa yiyebileceğiniz domatesleriniz olacak. Karşı çıkarsanız, domates hapına talim edersiniz” DER GİBİLER… Farkında mıyız acaba karşı çıkarsak domates hapıyla tehdit ediliyoruz ama karşı çıkmazsak, gerçek domatesin kendisini bırakın, tadını bile unutacağız. ÇEVREYİ ÖLDÜRÜYORUZ, HAYATI YOK EDİYORUZ.
Ve ben çok mu umutsuzum acaba, çok mu karamsarım, içinizi mi sıktım dersiniz… Ama bunların hepsi benim 30 yıllık ömrüme sığdı. Bundan sonraki 30 yıllarda olabilecekleri hayal bile edemiyorum. Çok korkutucu, bir yerlerden tutmak zorundayız.
Umutsuz değilim aslında, karamsar da olmamaya çalışıyorum ve sırf bu yüzden yazıyorum bunları… Daha fazla pasif kalamayacağıma karar verdim… Yoksa dünya tepetaklak gidecek ve biz de onun içinde…
- 1
17 Yorum
Önerilen Yorumlar