-Beni önce o denizi görebildiğin, blogunda bahsettiğin cafe'ye götür.(Starwars'a )Oraya önceden gitmiştik ama o bahsettiğin yere oturmamıştık.
-Starwars değil hahaha starbucks...
-Dilimiz sürçtü kızım ya,hem köylüyüm ben bilmiyon mu sen alla allaaaaaaa
Ne çare ki denizin göründüğü o köşeye oturmak kısmet olmuyor yine, denizi göremiyoruz bir türlü,hey allahım duyanda hiç deniz görmüyorum sanacak beni...
Kuru bir tahta sandalyenin üzerinde denizi görsem nolur görmesem nolur.Bi s
Huzursuz bacak sendromu oldum yine...Ne fena bişeydir bilirmisiniz...Genellikle uyuyamadığınızda çıkar ortaya,bacaklarınızı canınız çıkana kadar koşturma hissi oluşur...Sanki o zaman geçecek sanırsınız...Koridorda çok volta atmışlığım var bu yüzden... Hayır koşu bandıda yok ki,çıkıp koşayım...
Madem uyuyamıyorum bir işe yarasın dimi...Arkadaşım anlattı geçenlerde,onun bir arkadaşının başından geçmiş gerçek bir olay...
Kahramanlarımız nişanlı...Bi dakka ben birer isim takayım onlara...Ola
Demir kapıya çoşkuyla asıldı minik kız.Bahçeye girdiğinde ilk koştuğu yer yumurta var mı diye bakmak için tavukların bulunduğu kümes olurdu.
Yumurta varsa dalardı kümese...Bu arada da tavuklarda kümesten kaçardı her seferinde...Ama olsun,dedesi kızsa da onun hoşuna gidiyordu zaten onları salıvermek,ona göre hiç bir canlı böyle, bir yere kapatılmamalıydı...
Müthiş kovalamaca başlamıştı işte yine...Koca bahçede dedesi bir yandan tavukların peşinden koşuyor bir yandan da;
>>>
Dışarıda muhteşem bir hava var..Eve hiç giresi gelmiyor insanın.Dün kızımın okulda dişi tutunca, onu okuldan alıp dişçiye götürdüm.Geri kalan zamanda halledilmesi gereken diğer işlerimizi görüp, birkaç mağaza bakıp, bir de sevdiğimiz kitabevine uğradıktan sonra sahilde aldık soluğu.
(Gerçi kızım benimle yürürken çok sinirleniyor, çünkü ben her gördüğün kuşun, çiçeğin, böceğin resmini çekmek için yürüyüşü ve onun hararetle bana anlattıklarını kesintiye uğratıyorum.. İyi ki profesyonel bir mak
“Hayatın ilk aylarında bebek,
anne memesini kendi bedeninin uzantısı olarak algılar.
Yaşamımız süresince dönem dönem, eski günlerimize kayıp, çevremizdeki insanları bizi besleyecek memeler olarak görme eğiliminde oluruz.
Durum süreklilik gösterdiğinde ise ‘şeyler dünyası’nda yaşanıyor demektir.
Şeyler dünyasında, paylaşmanın yerini,
insanların birbirini ne işe yarayacaklarına göre değerlendirdikleri bir pazar alanı alır.
Karşı cins ilişkilerinde taraflardan birinin diğerine ısrarla yöneltt
Kızım bacılığım yaa,heyecandan uyku tutmuyor beni.Bi daha gelişinde söleme bana sen, cee yap eniyisi
Azcık daha sıcak olsaydı foçaya denize girmeye götürürdüm seni..
aaa niye Çeşme değil dersen;
Evet oranında denizi güzeldir ama nedense bana hep havuzda yüzüyormuşum hissi verir.
Bi defa çorba gibidir...Ben suya girdim mi iğne iğne batmalı tenime
Sonra çok sığdır, oysa ben ayaklarım yerden kesilsin isterim...
Denizin dibinde ne bir yosun,ne bir deniz kestanesi bulamazsın
" Mütevazı hakikatlerin peşindeydim o gece. Bilmem gerekmeyen şeyleri öğrenmek istemiyordum. Ufak ama kritik bir görev bekliyordum. Ajan olmak isteyen bir çocuk gibi. Bütün gün soğukta gezmiştim, duygularım donsun diye. Küçük dersler almak ...istiyordum. Tepeden bakmayan insanların vereceği mütevazı dersler. Çevir aç kapağı kim icat etmiştir? Hawaii’de yaşayan etobur tırtıllar nasıl beslenirler? Bla bla bla.
Yaşadıklarıma bir hikayeymiş gibi bakmak istiyordum ayrıca. Kendi yaşamıma bir hikay
Bir üstat gezinirken, nehir kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir çift görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? o kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız? ” diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “iki insan birbirine öfkelen
Güneş mecbur mu hergün ışıldamaya
Saklanamaz mı bir bulutun arkasına
Yeni doğan günün kime borcu var
Zorunda mı umut olmaya
Kuş şakımalı mı illaki
Çiçek yorulamaz mı açmaktan
Hep gülücem diye senet mi imzaladım hayata
Çıkmaz sokaklarda kaybolamaz mıyım
Kendimin efendisi olamaz mıyım
Sek rakı içmek niye yakışmaz bana
Dilime küfürler vuramaz mıyım
Kin barınamaz mı içimde
Bir gün şeytanla flört etsem kime ne
Tersine yaşamak istiyorum tersine
H
Kişiliğimin bir bölümünü aldırayım diyorum. Ara sıra diyorum. Yatayım bir ameliyat masasına, ayıklasınlar beni. Aceleciliğimi alsınlar mesela. Haksızlığa dayanamayışımı birazını çıkarıp tıbbi atıklar bölümüne göndersinler. Boşalan yerlere daha fazla ‘hayır’ diyebilmeyi koysunlar.
Hassasiyetin en az yarısını çıkarsınlar.... Onun yerine sert davranma protezi koysunlar. “Arlı arından korkar; arsız sanır benden korkar” diyorlar. Doğru diyorlar. Ar’ımın da birazcığını ar transplantasyonu yapıp versi
Sen şimdi yatağında mışıl mışıl uyurken ben büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığı ile yazıyorum bu satırları...Ne yazık ki bu sabah bana karşı büyük bir ihanet içinde olduğunu anladım...Yüzüme gülerken,"senin yanında ve daima destekçinim" derken aslında içinden hain planlar yapmışsın..Dün nihayet gerçek yüzünü ortaya çıkardın ve veee o planlardan birini gayet başarılı bir biçimde sergilemekten kaçınmadın.Ama iyi oldu bende böylece gerçekte kime sırtımı dayamış olduğumu biliyorum artık..Direncimi k
Dün ayakkabıların hakkından zor bela gelen ben, bugün dağları devirdim desem yeridir.Bayram ruhunu, hamaratlığını, anaçlığını bana mı yolladın Şengül'üm.
Tatlının şurubunu az önce döktüm.Hani sen bir işe başlarken "benim elim değil, fatma anamızın eli" derdin hep.Ben de bugün "benim elim değil anneciğimin eli" deyip başladım her işime.Senin yaptıkların gibi güzel olsunlar istedim.Tatlı güzel görünüyor.Sen en hasta zamanında bile babamı tatlısız bırakmazdın.Üzülme emi, babam tatlı yiyecek.Gerçi
Epeyce zamandır penceremde kuşları besliyorum.Tek bir güvercinle başlamıştım, sonra o herhalde arkadaşlarına söyledi ki çoğaldıkça çoğaldılar.Hem artık sadece güvercin de değil.Serçe, karga..aklınıza ne gelirse işte.
Eskiden yalnızca bir pencereme gelirlerdi, şimdi evimin her penceresinde kuş görebilirsiniz..Apartmanımızda benim bu aşkıma karşı çıkan komşularım olduysa da, ben hiç aldırış etmedim.Bir gün bir tanesi kapıya geldi, kapıyı kızım açmıştı.Ben sesleri dinleyip niçin geldiğini anlay
Yağmur yağıyor. Mutfak camındayım. Nasıl üşüdüğümü
bilemezsin. Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne.
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama…
Şimdi telefon açsam sana, sesini duymak da yetmiyor ki.
Hep aynı cümleler; “Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?”
Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde.
Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi. Bazen mutfakta
dalıp giderdin yemek yaparken, tahta kaşıkla
tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?
Özlemek çok fena anne. Anlamak se
Değerli hocamız,Sayın Halil ALTINKÖPRÜ'ye,
SARI GÜLLER eserini blogumda yayınlamama izin verdiği için teşekkürlerimi sunarım...
Koklamaktan kurudu, odamda sarı güller
senden başka kimseye konuşamaz bu diller
Harabeye döndü bak, sensiz olan bu yerler
sen gelince mutlaka yeşerecek bu güller
Batmasın ellerine, güllerin dikenleri
yaşantından silinsin
elem acı,günleri
Şimşekler aydınlatsın karanlık geceleri
Seller sana getirsin
Eskiden annemin yüklüğümüzdeki büyük sandığı açtığı günler benim için şölen havasında geçerdi...Annem yazlıklarla kışlıkların yerlerini değiştirirken ben sandığı eşeler, altlardan hiç çıkmayanları ortaya çıkarırdım...O çıkardıklarımda genellikle artık annemin sığamadığı ama birilerine vermeye kıyamadığı kıyafetleri olurdu...
-"aaa bu bluzda güzelmiş bak, bu benim üzerime ne zaman olur ki,ay bi dakka şunu bir deneyeyim ben"
-"dur kızım durrr elleme eşeleme artık, bak bana daha çok iş çıka
Geçenlerde havaalanında birlikte son anlarında bir anne ile kızının konuşmasına kulak misafiri oldum. Uçağın kalkacağı anons edilmişti. Güvenlik kapısının yanında dururken, kucaklaştılar ve anne şöyle söyledi “Seni seviyorum ve sana yeteri kadarını diliyorum”.
Kız yanıtladı, “Anne, birlikte yaşamımız yeterli olandan çok daha fazlasıydı. Her zaman ihtiyaç duyduğum senin sevgindir. Sana da yeteri kadarını dilerim, Anne”. Birbirlerini öptüler ve kız ayrıldı.
Anne benim oturmakta olduğum pen
Bu gece içimden yine fal tutmak geldi..Kitaplığımda Cemal Süreya aradım ama ne gezer, tabi ki ikinci adrese uçmuş.Zaten giyisilerim, makyaj malzemelerim kısacası hiçbir eşyam yerinde sabit durmuyor bu evde..İkinci adres pek tabi ki Yaren'in odası yada dolabı.. Gecenin bi yarısı ayak ucumda uyuyan kediyi bile sessizce gelip kendi yatağına taşıyor.
Madem ki Cemal Süreya yok, Ümit Yaşar Oğuzcan var..(Aşka Dair Nesirler)
Kitabı alıp rastgele açıyorum yine..Kitabı açıyorum ama kendim için değ
Çok temel bir kanaat oluştu bende, her şeyin eskisini seviyorum. Eski şehirleri, eski insanları, eski hayatları, eski zevkleri, eski yapıları, eski olan neredeyse her şeyi…
Belki de yenilerini sevmediğimden, eskilerin yerine yenilerini koyamadığımdan böyle oluyor. Yeni yetmelerin söyledikleri doğru mu acaba, ben kendimi eski halimle sevdiğim için mi böyle hissediyorum? Yani daha genç, daha dinamik, daha çok hayali, daha çok umudu, daha çok hedefi olan, yolun en başında olan halimi daha çok
Seni artık hiç sevmiyorum anne!!!
Doğru değildir dimi bu
Bugün ilkokulda yazdığı bir şiiri buldum...
ANNEMİN DEĞERİ
Bel ki her zaman yanımızda olan annelerimizdir.
Bazen annemizi üzdüğümüzde kızan da annemizdir.
Ama o bir melektir.
Belki küçükken annemizin kıymetini bilmedik.
Çünkü küçüktük.
Ve büyüyünce annemizin farkına vardık!
Her zaman benim perim olmuştur annem.
Sevgi kaynağım olmuştur.
Annem neşe kaynağım olmuştur.(yaren)
Ben n
"Yalnız duyan yaşar" sözü, derler ki, doğrudur
"Yalnız duyan çeker" derim, en doğru söz budur.
...
Ölmek değildir ömrümüzün en fecî işi,
Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi.
Y. K. Beyatlı / Düşünce
"Yalnız ‘şimdiyi’ anlayan, cehennemin bu olduğunu gerçekten bilir." - Jacob Wasserman
Ben küçük bir kızken sabah kahvaltı masasına oturdukmu annemle kardeşim birbirine bakar ve kardeşim anneme şöle derdi:
>>"Anne eyvah şimdi başıyacak"
Kendimi bildim bileli uyuduğumda başka bir ALEMİN içinde bulurum kendimi.
"RÜYA ALEMİ"
İşte uyandığımda da sabah, kahvaltı da, sanki bir film izlemişçesine heyecanla, soluksuz anlatırdım onlara gördüklerimi.
Hiç gitmediğim yerleri gezdiğimi,bir kuş gibi uçtuğumu bilirim.
Bir keresin de Peygamber efendimizi bile gördüm rüy
Pınarım!
Kuruma sakın,
Çölün susuzluğunda yanmış bir ciğer var.
Yastığım!
Seni kaldırmasınlar sakın,
Hasta bir baş var.
Yatağım!
Seni toplamasınlar sakın,
Ateşli bir vücut var.
Yuvam!
Yıkılma sakın,
Barksız barınaksız kalmış biri var.
Yeniden bulduğum!
Kaybolma sakın,
Cehennemde oturan bir ruhun yeniden bulmuş olduğu cennetsin.
Bedenim!
Başı dönmüş ruhunu geri çağır.
Ben dudaklarımı senin ağzına dayayıp seni canlandırmak için kendimi senin içine üfleyeceğim.
Ruhum!
Bedenini ar
Bergama Asklepion da (Dünyanın ilk telkinle tedavi merkezlerinden ve sağlık yurtlarından birisi)hastalar,şifalı otlar ve çamur banyolarının yanısıra müzikle tedavi edilirmiş,bencede kendine kaçtığında en güzel terapi...
Ben bir de araba sürerken relax oluyorum...Ama her ikisini birden yapmak bazen tehlikeli oluyor..Bazen bir bakıyorum olmamam gereken bir yoldayım ya da eve gelmişim ama nasıl gelmişim hiç farkında değilim.Sanki araba yolu bulmuş da gelmiş...Bedenim arabayı sürüyor ama ruhum