Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

omertakak

Φ Yeni Üyeler
  • İçerik Sayısı

    5
  • Katılım

  • Son Ziyaret

omertakak - Başarıları

Çaylak

Çaylak (2/14)

  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. BİYOLOJİK SİLAHLAR Şarbon Nedir? Biyolojik terörün en ölümcül silahları şarbon ve çiçek hastalığı mikropları. Şarbon mikrobu, vahşi hayvanların yanı sıra, inek, koyun ve deve gibi besi hayvanlarında da görülüyor. Enfekte hayvanlarla temasın yüzde 20'si ölümle sonuçlanıyor. Sağlık etkileri: Şarbon mikrobunun doğrudan solunum yoluyla alınmasında bu oran yüzde 90'a çıkıyor. Hastalık solunum ya da sindirim yoluyla bulaşıyor. Bacillius anthracis bakterisinin yol açtığı hastalıkta vücutta toksin salgılayan organizmalar ürüyor. Hastalığın belirtileri bir hafta içinde ortaya çıkıyor. Yüksek ateşle, soğuk algınlığı gibi başlayan hastalık ciddi solunum zorluklarına neden oluyor. Şarbon belirtilerin başlamasından 24 saat sonra öldürüyor. Bu yüzden antibiyotik kullanımında hiç gecikmemek gerekiyor. Özellikleri: Şarbon mikrobu diğer bakterilere oranla çok dayanıklı. Güneş ışığı, sıcaklık ve dezenfektanlara karşı dayanıklı olan mikrop, suda ve toprakta yıllarca yaşayabiliyor. Şarbon mikrobu toz haline getirilebiliyor. Nitekim Florida'daki vakalarda şarbon mikrobunun kurbanlara mektupla gönderilmiş olmasından şüpheleniliyor. Önlem: Şarbon için aşı bulunuyor. Ancak tüm stoklar Amerikan ordusu için hazır bekletiliyor. Amerikan Hükümeti'nin 11 Eylül saldırısından sonra siviller için de şarbon aşısı stoku oluşturmaya çalıştığı söyleniyor. Botulizm Nedir? Botulizm zehiri 'Clostridium botulinum' bakterisinden yapılan insanlık tarihinin en korkunç biyolojik silahı. Nasıl yayılıyor? Botulizm zehiri solunumla veya yiyeceklerden bulaşıyor. Belirtileri: Bulanık görme, konuşma bozukluğu, ağız kuruması, baştan başlayarak vücuda yayılan kas yorulması. Belirtiler, 6 saatten başlayarak 2 hafta içinde ortaya çıkıyor. Boğazdaki kasları eriten virüs, solunumu durdurarak öldürüyor. Tedavi: Botulizm panzehiri Önlem: Aşı Hemoroit virüsü bileşenleri Nedir? Hemoroit virüsü bileşenlerinden ortaya çıkan biolojik silahlar, insan hayatını tehdit eden 'Ebola' gibi bir çok hastalığa neden oluyor. Nasıl yayılıyor? Bu tür virüsler hayvanlardan veya böceklerden bulaşıyor. Ancak bu türün bir bileşeni olan Ebola'nın nasıl ortaya çıktığı halen bilinmiyor. Bazı hemoroit virüsleri, insandan insana da geçebiliyor. Belirtileri: Nezle, yorgunluk, başdönmesi ve kas ağrıları. Bazı türler, deri altında ve içorganlarda kanamalara neden olabiliyor. Önlem: VHF terapisi Tedavi: Sadece Sarı ve Arjantin Hemoroitleri için aşı var. Diğer türler için henüz aşı bulunamadı. Smallpox (Çiçek hastalığı) Nedir? Çiçek hastalığı virusü, yaygın olarak Smallpox adıyla biliniyor. Nasıl yayılıyor? Çiçek hastalığı virusü, havada dolaşıma bırakıldıktan sonra solunum, yemek ve kan yoluyla bulaşıyor. Belirtileri: Kuluçka dönemi yaklaşık 12 gün olan virüs, yorgunluk ve ağrının ardından oluşan kızarıklıklar ve yüksek ateş. Tehlikesi: Tıp çiçek hastalığını yenmiş durumda Önlem: Aşı Tularemi Nedir? Hastalığın nedeni Fransız Lale'lerinin ürettiği bir tür bakteri. Bu bitki bilinen en zehirli ve en etkili bakterileri üretiyor. Nasıl yayılıyor? Bakterilerin yayıldığı hava ve su, solunum ve yemeklerle vücuda bulaşıyor. Belirtileri: İlk aşamada nezle ve zatürreye yol açıyor. Hastalık ileri aşamalarında, halsizlik ve kilo kaybına neden olarak vücudu zayıf düşürüyor ve ölüme neden oluyor. Önlem: Antibiyotik Tedavi: Aşısı halen test aşamasında Veba Virüsü Nedir? Veba virusünün başka bakterilerle birleştirilmesinden korkunç biyolojik silahlar elde ediliyor. Nasıl yayılıyor? Bakteriler, hava yoluyla ve diğer patlayıcı gazlarla birlikte yayılıyor Belirtileri: 1 ile 6 gün içinde ortaya ateş ve başağrısının ardından gelen ani şok kalbi dururuyor. Tedavi: İlk 24 saatin içinde ortaya çıkan belirtilerin ardından antibiyotik alınmalı.
  2. omertakak

    !.... "FİNİKE"....!

    GÜNÜMÜZDE FİNİKE AAA Finike, dört kasabası 14 köyü ile 40 bin civarında nüfusa sahiptir. İlçe merkezinin nüfusu ise 11.000 dir. İlçe nüfusuun % 60'ı merkez ilçe ve kasabalarda, % 40'ı ise köylerde yaşamaktadır. 1914 yılında ilçe, Cumhuriyetin ilanı olan 1923 yılında da Belediye olan Finike uzun yıllara dayanan idari konumu nedeniyle ve yurdun çeşili yörelerinden gelen memurların etkisiyle, yörede farklı sosyal bir kimlik kazanmıştır, bu nedenle, Finike'ye gelen yabancılar, fark ettikleri bu sosyal durumu şöyle ifade etmektedirler: "Sanki Finike, Avrupa'nın Akdeniz kıyılarından sökülüp, bizim Akdeniz kıyılarına yerleştirilmiş bir kent.. Temiz, bakımlı... İnsanı ise yeniliğe açık sevecen ve misafirperver." Okuma yazma oranını % 99'a ulaştığı Finike ilçe merkezinde, Çok Programlı Lise, Kız Meslek ve Anadolu Turizm Meslek Lisesi ve üç adette ilköğretim Okulu bulunmaktadır. Finike Devlet Hastanesi, tam teşekkülü konumunda Bölge Hastanesi olma sorumluluğunu yüklenmiştir. Bu nedenle yalnız kendi çevresine değil, Kumluca, Kale, Kaş ve Elmalı ilçelerine de sağlık hizmeti sunmaktadır. Finike Belediyesi tarafınadan 1993 yılında yaptırılan Hamam-Sauna tesisleri yerli ve yabancı herkese hizmet vermektedir. Selçuklu ve Osmanlı mimari motiflerinin günümüzün modern tarzıyla stilize edildiği yapı; hamam geleneğini yaşatacak özelliklere sahiptir. Göbektaşma uzanıp tellakların elinde kir atmak, saunada terleyip kilo vermek, şok havuzunda vücudunuzu çelikleştirmek istiyor musunuz? O zaman, Finike Hamamı'nm tarih kokan atmosferinde yıkanmanızı öneriyoruz. Finike'de sosyal ve kültürel yaşama hareketlilik kazandıran Finike Festivali, geleneksellik kazanarak 1989 yılından beri varlığını, Haziranı Temmuza bağlayan günlerde sürdürmektedir. Tarımla uğraşan yöre halkının, yılda bir kez de olsa, hasat sonunda, unutulmuş hasat sonu şenliklerini yaşamasını sağlamak, üreticilerimizi eğlendirerek dinlendirmek amacıyla yaşama geçirilen Finike Festivali, kabuğunu kırıp kültür ve sanat alanlarında da halka bütünleşme yolundadır. Bölgenin kültür, sanat, spor eğlenme ve dinlenme merkezi olma yolunda ilerleyen Finike bu konularda eksik olan yapılanma ve altyapı sorunlarını aşma mücadelesi vermektedir. Tarihi oldukça gerilere uzaman Finike Spor Kulübü, Futbolda sağladığı başarılarla ilçe tanıtımına katkıda bulunurken, yazspor okulları açarak çocukların ve gençlerin spor eğitimi almasını sağlamakta ve çeşitli spor etkinliklerine imza atarak, ilçede sosyal hareketlilik ve heyecan yaratmaktadır. Geleneksel Türk sporu olan Yağlı Pehlivan güreşi bölgede yaşatmak amacıyla her yıl mayıs ayında tekrarlanan güreş Müsabakaları, Finike'de bayram havası içerisinde gerçekleşmekte,yeni nesilleri bu sporu sürdürmelerine motivasyon oluşturmaktadır. ULAŞIM ULAŞIM ÖÖÖ Finike ovası, üç taraftan, Bey Dağları'nın uzantıları ile çevrilmiştir. Eski çağlardan beri, ulaşımı hep engelleyen bu dağlar, bu bölgede yaşayan insanlara her bakımdan büyük engeller çıkarmışlardır. Bu yüzden çok değil 1960'lı yıllara kadar, Finike'nin yakın il ve ilçelerle olan ulaşımı, kıyılarındaki doğal limanlardan deniz yolu ile sağlanabilmiştir. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde, yörenin en işlek yolu Finike-Elmalı arası yol idi. Bu en güzel yol bile, Aykırıçay Vadisindeki sarp yamaçları aşarken, zaman zaman da Elmalı ovasındaki bataklıklardan geçmek zorunda kalıyordu. Özetle diyebiliriz ki, ulaşım gerçekten zor idi. Finike'yi çevreleyen dağlardan ovaya inen en önemli iki akarsu, Akçay ve Alakır Çayı'dır. Bu akarsuların vadileri, geçmişteki kara ulaşımını nispeten kolaylaştırmışlardır. Akçay Vadisinden Elmalı, Alakır Çayı vadisinden de Antalya'ya ulaşılabilmekteydi. Özellikle Akçay vadisi doğal bir geçit özelliğin-dedir. Asırlarca, Finike'de yaşayanların iç kesimlerle irtibatını sağlamıştır. Ayrıca bu vadi, yumuşak Akdeniz iklimimin iç kesimlere geçmesinde de etkili olmuştur. Ulaşımda rahatlama, ancak son yıllarda tam olarak sağlanabilmiştir diyebiliriz. Çünkü, Finike ovasının doğusu ve batısından denize kadar inen dağlar, büyük emek ve para harcanarak aşılmış, Antalya, ve Demre-Kaş-Muğla yönlerinde yollar açılmıştır. Antalya-Finike arasındaki ulaşım, sahil yolu yapılıncaya kadar, Elmalı ve Korkuteli üzerinden yapılıyordu. 1950-19601ı yıllarda yedi-sekiz saat süren yolculuklar, 1970'li yılların başlarına kadar, yapılan yol çalışmaları ile dört-beş saate düşürülebildi. 1974 Yılında, Antalya-Finike arası sahil yolu yapıldıktan sonra, Antalya Finike yolu 111 Km.'ye indi. Ayrıca bu yol, çok güzel sahil manzaraları ile doludur. KAYNAK:finike.com.tr Not:Daha ayrıntılı bilgi için kaynak adrese gidiniz
  3. omertakak

    BİLİMİN ÇÖZEMEDİĞİ 13 OLAY NE...?

    Bilimin Çözemediği 13 Olay Bilim insanları, bugüne kadar bilinen teorilere uymayan, çok sayıda olay gözlemledi. Bu olaylar kabul edilen kurallara aykırı duruyor; ama yanlışlıkları da ispat edilmiş değil. İşte bilimin çözemediği on olay! 1) ETKİSİZ İLACIN (PLASEBO) ETKİSİ NEDİR? Etkisiz ilaç verilen hastaların, tıpkı normal ilaç almış gibi kendilerini iyi hissetmelerinin nedeni nedir, bilinmiyor. Süphesiz duymuşsunuzdur, ilaç yerine verilen etkisiz ilaçların, tıpkı ilaç almış gibi etki yaptığını.. Ama nasıl etkidiği ve nedeni bilinmiyor.. Plasebo etkisinin gücünü siz de evde bir deneyle görebilirsiniz, tabii bu deneyi üzerinde uygulayabileceğiniz birisini bulabilirseniz! Günde birkaç kez, birkaç gün boyunca birinin canını yakın. Deney'in son gününe kadar ağrıyı morfin ile kontrol altına alın. Bu son gün morfin yerine tuzlu su kullanın. Sonuçta tuzlu suyun ağrıyı azalttığını göreceksiniz. İşte plasebo etkisi buna deniyor. Bu etki bazen çok güçlü olabiliyor. Yukarıdaki deneyi ilk kez İtalya'da Torino Üniversitesi'nden Fabrizio Benedetti yaptı. Doktorlar plasebo etkisinin onlarca yıldır farkında. Benedetti, ayrıca Parkinson hastalarında da plasebo etkisini araştırdı. Tuzlu suyun plasebo etkisinin hastalarda titreme ve kas sertliğini azalttığını gören (Nature Neuroscience, vol 7, p 587) Benedetti ve ekibi, hastalara tuzlu su verirken beyinlerindeki nöronların faaliyetlerini ölçtü. Deneyde "Alt-talamik çekirdek"teki nöronların, tuzlu su verildikçe daha az tetiklendiği anlaşıldı. Bu şekilde hastalığın semptomları düzelirken, nöron faaliyetleri de azalıyordu. Benedetti bu deneyden elde edilen sonuçları şöyle değerlendiriyor: "Burada neler olup bitiğini öğrenmek zorundayız. Ancak bir şey kesin: Beklentiler ve terapötik sonuçlar arasındaki ilişki, beyin-beden etkileşimini anlamak için mükemmel bir model oluşturuyor. Şimdi bilim adamları plasebo etkisinin nerede ve ne zaman devreye girdiğini anlamaya çalışıyor. Hastalıklar farklı da olsa altta yatan mekanizma aynı olabilir". 2) BIG BANG RADYASYONU YAYILIMI UZAYDA NASIL EŞİT OLUYOR Ufuk Problemi' adı ile bilinen olgu, büyük patlama'dan geride kalan radyasyon yayılımının evrenin her yerinde nasıl eşit olarak dağıldığıdır. Astrofizikçiler sorunu çözmek için göbek patlatıyor. Evren anlaşılmaz bir şekilde tekdüzedir. Görülür evrenin bir ucundan diğerine, uzayı bütünü olarak incelerseniz, kozmosu dolduran mikrodalga geri plan radyasyonunun sıcaklığının her yerde aynı olduğunu görürsünüz. Bu ilk bakışta şaşırtıcı gelmeyebilir; ancak bir uçtan diğer uca mesafenin 28 milyar ışık yılı olduğu ve evrenin 14 milyar yaşında olduğu düşünülürse, bu sonucun ne denli anormal olduğu ortaya çıkar. Hiçbir şey ışık hızından daha hızlı değildir. Dolayısıyla ısı radyasyonunun, Big Bang sırasında ortaya çıkan soğuk ve sıcak noktalar arasındaki farklılığı eşitlemek için iki ufuk arasında yol alması mümkün görünmüyor. Bu "ufuk problemi" kozmologların başını ağrıtan en önemli problemlerden biri. Ortaya atılan ve herkes tarafından kabul edilmeyen görüşler var. 3) EINSTEIN YANILIYOR MU? 10 yıldan daha uzun bir zamandır Japonya'daki fizikçiler varolması mümkün olmayan kozmik ışınları gözlüyorlar. Kozmik ışınlar, evrende ışık hızına yakın bir hızda yol alan parçacıklardır Dünya'da tespit edilen bazı kozmik ışınlar, süpernova gibi şiddetli olaylar sırasında üretilir ve bunlar doğada görülen en enerjik parçacıklar. Kozmik ışın parçacıkları uzayda yol alırken, evreni dolduran düşük enerjili fotonlarla çarpışarak enerjilerini yitirirler. Einstein'ın özel görelilik kuramına göre bizim galaksimizin dışındaki bir kaynaktan çıkıp Dünya'ya gelen kozmik ışınlar, o kadar fazla sayıda enerji azaltıcı çarpışmaya maruz kalır ki, bunların maksimum olası enerjisi 5 x 10 19 elektronvolta çıkar. Buna Greisen-Zatsepin-Kuzmin sınırı adı verilir. Ne var ki son 10 yılda, Tokyo Üniversitesi'nden Akeno Giant Air Shower Array adı verilen 111 parçacık dedektörü, GZK sınırının üzerinde birkaç kozmik ışın tespit etti. Kuramsal olarak bunların, enerji yitirmemiş olmaları için, bizim galaksimizin içinden gelmesi gerekir. Ancak astronomlar galaksimizin içinde bu kozmik ışınların gelmiş olabileceği bir kaynak bulamadılar. Peki bunlar nereden geliyordu? Bir olasılığa göre Akeno sonuçları yanlış olabilir. Bir diğer olasılık ise Einstein'in yanılıyor olmasıdır. Einstein'ın özel görelilik kuramına göre uzayın her yönde aynı olması gerekir. Ancak parçacıkların bazı yönlere doğru daha kolay yol alması durumunda ne olacak? O zaman kozmik ışınlar enerjilerinin daha fazlasını koruyabilir ve GZK limitlerinin dışına çıkabilir. Arjantin, Mendoza'daki Pierre Auger deneyindeki fizikçiler de bu sorun üzerinde çalışıyor. 3000 kilometre kare üzerine yayılan 1600 dedektörden yararlanan bilim adamları, gelmekte olan kozmik ışınların enerjilerini tespit ederek Akeno sonuçlarının daha iyi anlaşılmasını sağlayabilecekler. 4) HOMEOPATİK ERİYİKLER ETKİLİ Mİ? Homeopatik yöntem, kimyasal ilaçların sulandırılması esasına dayanır; tek bir ilaç molekülü içermeyecek noktaya gelinceye kadar sulandırılma devam etse dahi, suyun iyileştirme özelliğini koruduğu iddia edilir. Bu nasıl oluyor? Belfast'taki Queen's University'den farmakolog Madeleine Ennis ise homeopatiyi şiddetle eleştirenler arasında. Homeopatinin hiçbir işe yaramadığını düşüncesinde. Ennis, son makalesinde, iltihabi yangı durumunda ortaya çıkan insan akyuvarları üzerinde aşırı sulandırılmış histaminin etkilerini araştırdı. Bu bozofiller, hücre saldırı altındayken histamin adı verilen maddeyi salgılar. Bunlar bir kez salgılandığı zaman, histamin bozofillerin daha fazla salgılamasını engeller. Farklı laboratuvarlarda tekrarlanan bu çalışma homeopatik eriyiklerin histamin gibi etki yarattığını ortaya çıkartmış. Bu sonucun üzerine Ennis bu etkinin yok sayılamayacak kadar gerçek olduğunu kabul etmek zorunda kalmış. Bu nasıl oluyor? Homeopatlar kömür, örümcek zehiri gibi maddeleri etanol içinde eriterek, bu "ana eriyik"i su ile tekrar tekrar sulandırır. Sulandırma düzeyinden bağımsız olarak homeopatlar, orijinal ilacın su molekülleri üzerinde iz bıraktığını iddia eder. Ennis'in niçin konuya kuşkuyla yaklaştığını anlayabiliyoruz. Kaldı ki homeopatik tedavinin, geniş kapsamlı, plasebo-kontrollü klinik bir deneyde bugüne dek yararlı olduğu kanıtlanmadı. Ancak Belfast çalışması (Inflammation Research, vol 53, p 181) bazı şeylerin "etkin olduğunu" gösteriyor. Enis diyor ki: "Bulgularımızı açıklamakta zorlanıyoruz. Dolayısıyla başkalarını ileri deneyler yapması için teşvik ediyoruz. Eğer bu ileri deneylerde sonuçlar olumlu çıkarsa kimya ve fiziği yeniden yazmamız gerekebilir." 5) KARA MADDE VAR DENİYOR, AMA NEDİR AÇIKLANAMIYOR! Fizikçiler, evrende bazı olayları açıklayabilmek için kara maddenin varolduğunu söylüyor. Yerçekimi konusundaki bilgilerimizi galaksilerin nasıl döndüğü konusuna uyarladığınız zaman, ortaya yeni bir problem çıkar, çünkü galaksilerin hızla birbirlerinden ayrılması gerekir. Galaktik madde merkezi bir nokta etrafında yörüngeye oturur, çünkü bunların karşılıklı kütleçekimsel cazibesi, merkezcil kuvvetler yaratır. Ancak galaksilerde, gözlenen dönmeyi yaratacak miktarda kütle yoktur. Amerikalı astronom Vera Rubin, 1970'li yılların sonlarına doğru bu anormalliği tespit etti. Fizikçilerden gelebilecek en anlamlı tepki, görebildiğimizden daha fazla kütlenin varolabileceği doğrultusundaki önermeydi. Burada sorun bu "kara madde"nin ne olabileceği konusunda kimsenin bir fikri olmamasıydı. Şu anda hálá bu soruya kimse yanıt veremiyor. Öneri bol ama bu konuda bir ortak bir görüş yok. Bu da bilim adına utanılacak bir konu. Astronomik gözlemlere göre kara madde evrendeki kütlenin yüzde 90'ını oluşturmakla birlikte, insanoğlu bu yüzde 90'ın ne olduğunu bilmemekte. Büyük bir olasılıkla en önemli neden belki de böyle bir şeyin varolmamasıdır. Rubin de gerçeğin bu olduğuna inanıyor: "Eğer seçme şansım olsaydı, geniş mesafelerdeki kütleçekimsel etkileşiminin doğru olarak tanımlanması için Newton'ın yasalarının değiştirilmesini talep ederdim." 6) MARS'TA METAN GAZININ KAYNAĞI NE? Viking uzay araçlarından biri Mars'ta metan gazı var, diğeri yok diye rapor etti? Var mı yok mu? 1976 yılında Gilbert Levin gört gözle uzay aracı Viking'den gelecek verileri bekliyordu. Mars'tan milyonlarca kilometre uzakta, Viking uzay araçları Lander, yerden aldıkları toprak örneğini karbon-14 etiketli madde ile karıştırdı. Lander'ın üzerindeki enstrümanlar, topraktan yayılan emisyonun içinde metan gazı olduğunu saptarsa, Mars'ta yaşam olduğu anlaşılacaktı. Viking sonucun pozitif olduğunu belirtti. Demek ki bazı organizmalar karbon-14'ü sindirip yaktığı için metan gazı çıkıyordu. Ancak bu sonuçlar beklenilen etkiyi yaratmadı. Çünkü, organik molekülleri bulmak için tasarlanan başka bir enstrüman hiçbir şey bulamamıştı. Bilim adamları da Viking'in yanlış veri gönderdiği konusunda görüş birliğine vardı. Peki Viking niçin pozitif sonuç göndermiş olabilirdi? Tartışmalar şiddetlendi. Bu arada NASA'nın Mars'a son gönderdiği Rover'ların yolladığı bilgilere göre Mars geçmişinde sulak bir gezegendi ve bu nedenle yaşam olasılığı vardı. Levin, Mars'tan gelen tüm verilerin yaşam olduğuna ilişkin görüşünü desteklediğini ileri sürüyordu. Ve Levin bu iddiasından hiçbir zaman vazgeçmedi ve bu konuda da yalnız değil. Los Angeles'teki Güney Kaliforniya Üniversitesi'nden hücre biyoloğu Joe Miller, verileri yeniden gözden geçirerek, emisyonun 24 saatlik biyolojik döngüsüne ilişkin kanıtlar içerdiğini ileri sürdü. Bu da, yaşamın olduğuna ilişkin çok önemli bir kanıttı. Acaba öyle mi? Mars'a gönderilecek araçların, Mars'ta yaşam olup olmadığını bazı moleküllerin şekline bakıp karar verecek. 7) HESAPTA OLMAYAN BU PARÇACIKLAR DA NE? Atomun yapısı modelinde asla yer almayacak bazı parçacıklar gözlendi. Eğer bu doğruysa, evrenin genişlemeyi bir kenara bırakın, kendi üzerine çökmesi gerekirdi!.. Ama bu parçacıkların varlığına inananlar da var. Bu nasıl oluyor? Bundan 4 yıl önce Fransa'da bir parçacık hızlandırıcısı varolmaması gereken 6 parçacık tespit etti. Bunlara tetra-nötron adı verildi. Dört nötronun birbirine bağlanmasıyla oluşan bu yapılar fizik yasalarına meydan okuyordu. Caen'deki Ganil hızlandırıcısında çalışan Francisco Miguel Marques ve arkadaşları bu yapıları yeniden ele geçirmenin yollarını arıyor. Eğer başarılı olurlarsa bu kümeler, atomik çekirdekleri bir arada tutan kuvvetleri yeniden gözden geçirmemize neden olacak. Ekip, berilyum çekirdeğini küçük bir karbon hedefe ateşleyerek, çevresindeki dedektörde biriken parçacıkları inceledi. Dedektörlere çarpan 4 ayrı nötronun izini göreceklerini umut ediyorlardı. Oysa Ganil ekibi yalnızca tek bir dedektörün üzerinde tek bir ışık çakması tespit etti. Bu ışık çakmasının enerjisi, dedektöre 4 nötronun aynı anda çarpmış olabileceğini gösteriyordu. Kuşkusuz, bu rastlantısal bir keşif olabilirdi. 4 nötron aynı yere aynı anda rastlantısal olarak varmış olabilirdi. Ne var ki bunun bir rastlantı olma olasılığı çok düşüktü. Ancak tetranötronların varolma olasılığı da bu rastlantı kadar düşüktü. Çünkü parçacık fiziğinin standart modelinde tetranötronlar yer almaz. Pauli ilkesine göre aynı sistem içindeki iki proton veya nötronun bile kuantum özellikleri aynı değildir. Aslında bunları bir arada tutan şiddetli nükleer kuvvet o şekilde ayarlanmıştır ki, bırakın 4 nötronu bir arada tutmayı, iki yalnız nötronu bile birlikte tutamaz. Marques ve ekibi bu keşif karşısında o kadar büyük bir şaşkınlığa uğramış ki, bulguların yanlış olduğunu düşünüp bir kenara atmışlar. Bu arada tetranötronların varlıklarına ilişkin başka kuşkular daha söz konusu. Fizik yasalarını bir kenara itip 4 nötronun birbirine bağlanmasına izin verdiğiniz takdirde kaos meydana gelebilir (Journal of Physics G, vol 29, L9) Bu şu anlama geliyor: Evren genişlemeye fırsat bulamadan çökerdi!.. Bu mantık silsilesinin içinde yine de bazı boşluklar var. Hálihazırda geçerli olan kuramlar tetranötronların varolabileceğini kabul ediyor, ancak çok kısa ömürlü bir parçacık olarak. Maddenin çoklu nötronlardan oluşabileceği fikrini destekleyen bir başka kanıt da nötron yıldızları. Çok fazla miktarda yapışık nötron içeren bu unsurlar, nötronların kümeleşmeleri durumunda açıklanamayan bazı kuvvetlerin ortaya çıkabileceği olasılığını gündeme getiriyor. 8) PIONEER 10 VE 11'İ UZAY BOŞLUĞUNA ÇEKEN NE? Şimdi güneş sisteminin dışına çıkarak yıldızlararası boşlukta yol alan Pioneer 10 ve 11 uydularını uzay derinliklerine çeken veya iten bir enerji var, bu nedir? Bu iki uzay aracı ile ilgili bir öykü. Pioneer-10 1972 yılında fırlatıldı, Pioneer 11 bir yıl sonra yola çıktı. Şu günlerde iki uzay aracı, uzayın derinliklerinde sürükleniyor. Ancak bunların yörüngesi göz ardı edilemeyecek kadar önemli. Çünkü bunları bir şey itiyor veya çekiyor olabilir. Bu şey uzay araçlarının hızlanmasına yol açıyor. Gerçi sonuçta ortaya çıkan hızlanma saniyede bir nanometreden küçük! Bu da Dünya'nın yüzeyindeki yerçekiminin on milyarda birine eşit. Ancak yine de Pioneer 10'u 400.000 kilometre öteye sürükleyecek kadar güçlü. NASA'nın, Pioneer 11 ile bağlantısı 1975 yılında kesildi. Ancak o noktaya kadar Pioneer 10 ile benzer bir sapmaya maruz kalmıştı. Bu sapmanın nedeni ne olabilir? Bunun kimse bilmiyor. Yazılım hataları, güneş rüzgárları veya yakıt sızıntısı gibi bazı olası açıklamaların yanlışlığı şu ana kadar kanıtlandı. Eğer bunun nedeni kütleçekimsel bir etkiyse, bu bizim bildiğimiz kütleçekimi olamaz. Aslında, bazı fizikçiler bu konuda o kadar çaresizler ki, bu gizemi açıklamak için açıklaması olmayan başka fenomenlere başvurmaktan çekinmiyorlar. İngiltere'deki Portsmouth Üniversitesi'nden Bruce Bassett, Pioneer bilmecesinin, hassas yapı sabiti olan alfa'daki değişikliklerden kaynaklanmış olabileceğini ileri sürüyor. Diğerleri nedenin kara delikle ilgili olabileceğini düşünüyor. Bazıları da uzay aracından gelen erken yörünge bilgilerinin yeniden incelenmesi gerektiğine inanıyor. Bu veriler, yeni bilgilerin ışığı altında incelendiğinde taze fikirlere zemin hazırlayabilir. Ancak sorunun temeline inebilmek için güneş sisteminin derinliklerindeki yerçekimsel etkiyi test edecek yeni uzay araçlarına ihtiyaç var. Böyle bir aracın 300 ile 500 milyon dolara mal olacak olması NASA'yı düşündürüyor. Yine de Pioneer anomalisinin fark edilemeyen bir ısı kaynağı gibi çok basit bir nedene bağlı olabileceği olasılığı da var. 9) EVRENİN GENİŞLEME HIZINI ARTIRAN NE? Keşif doğru, genişleme artan hızla sürüyor, fakat bu hızı artıran kuvvetin ne olduğu bir sır. Bu, fiziğin en utanç verici, en ünlü problemlerinden biridir. 1998 yılında astronomlar evrenin giderek artan bir hızda genişlediğini keşfettiler. Ancak bu sonuç hálá nedenini arıyor. O zamana kadar evrenin genişlemesinin Big Bang'den sonra yavaşladığı düşünülüyordu.. Ann Arbor'daki Michigan Üniversitesi'nden kozmolog Katherine Freese, "Süpernova, galaksi kümeleri gibi gözlemlerimizden elde ettiğimiz bilgilerin bizlere uzayın genişlemesi ile ilgili bilgi vereceğini umuyoruz" diyor. Bir öneriye göre boş uzayın bazı özellikleri bu konuyla ilgili. Kozmologlar buna kara enerji diyor. Ancak bu da her şeyi açıklamakta yetersiz. Ayrıca evren geniş anlamda ele alındığı zaman Einstein'ın genel görelilik kuramının biraz manipüle edilmesi gerekiyor. 10) UZAYDAKİ KUIPER UÇURUMU NASIL AÇIKLANACAK? Plüto gezegeninin ötesinde buz tutmuş kayaların olduğu bir kuşak vardır. Bu Kuiper kuşağını geçtikten hemen sonra, birden hiçbir şeyin olmadığı boşluk başlıyor. Bu nasıl oluyor? Güneş sisteminin iyice uç noktalarına doğru yol alır ve Pluto'nun ötesine geçerseniz çok tuhaf bir şeyle karşılaşırsınız. Birden, buz tutmuş kayalarla kaplı uzay bölgesi olan Kuiper kuşağını geçtikten hemen sonra artık hiçbir şey yoktur. Astronomlar bu bölgeye Kuiper uçurumu adını veriyor, çünkü kaya yoğunluğu birden bire bu bölgede azalıyor. Bu nasıl oluyor? Bunun tek yanıtı 10. gezegen olabilir. Bu arada Quaoar veya Sedna'dan bahsetmiyoruz. Dünya veya Mars kadar büyük olabilen bu masif nesne, bölgeyi çer-çöpten temizliyor olabilir. Colorado, Boulder'deki Southwest Araştırma Enstitüsü'nden Alan Stern, "GezegenX"in varlığı ile ilgili kanıtların giderek inandırıcı bir boyuta ulaştığını belirtiyor. Hesaplamalar böyle bir gezegenin, Kuiper uçurumunun varolma nedeni olabileceğini düşünse de, kimse bu gizemli 10.gezegeni görmüş değil. Ancak bunu da açıklayabiliriz. Kuiper kuşağı Dünya'dan çok uzak olduğu için işe yarar bir görüntü almak zordur. Bölge hakkında bir şey söylemeden önce oraya gidip bu kuşağa bir göz atmak gerekir. Ancak bu da bir on yıldan önce olmaz. NASA'nın Kuiper kuşağı ve Pluto'ya doğru yol alacak olan New Horizon uzay aracı, 2006 yılının ocak ayında fırlatılacak. 2015 yılından önce Pluto'ya ulaşamayacak olan uzay aracı, ancak o zaman bu bilinmeyen bölgeyle ilgili bilgi gönderebilecek. Bu arada Kuiper uçurumunun ne olduğunu öğrenmek isteyenlerin yapacağı tek şey, uzayı izlemek. 11) 28 YILDIR AÇIKLANAMAYAN SİNYAL NEREDEN GELDİ? 1977 tarihinde Ohio State University'den astronom Jerry Ehman, "Big Ear" adı verilen radyo teleskobunun kaydettiği sinyali görünce şaşkınlıktan küçük dilini yutuyordu. Uzaydan alınan bu sinyal 37 saniye sürdü. Aradan 28 yıl geçti ama kimse bu sinyali neyin gönderdiğini çözemedi. Yay (Sagittarius) takımyıldızı yönünden gelen radyasyon pulsu, 1420 megahertz radyo frekansı aralığı içindeydi. Bu frekans, uluslararası antlaşmalar gereğince yayın yapılması yasaklanan bir radyo frekansı içinde yer alıyor. Gezegenlerden gelen termal emisyonlar gibi doğal kaynaklı radyasyonlar, genellikle daha geniş frekansları kapsar. Peki bu sinyali ne göndermiş olabilir? Bu yöndeki en yakın yıldız 220 ışık yılı uzaktadır. Eğer sinyal buradan gelmiş olsaydı, çok daha güçlü bir astronomik olay meydana gelmiş olurdu -veya çok gelişmiş bir verici kullanan uzaydaki ileri bir uygarlıktan geliyor da olabilir. Bu tarihten sonra gökyüzünün o dilimi yüzlerce kez tarandı. Ve bir kez daha o sinyale rastlanmadı. Ancak Big Ear teleskobunun, herhangi bir zamanda, gökyüzünün milyonda birini taradığını düşünürsek, aynı dilim içinde yayın yapan uzaylı bir vericinin yeniden tespit edilmesinin de çok zor olduğu anlaşılır. Başkaları bunun çok basit ve sıradan bir açıklaması olduğunu düşünüyor. SETİ projesinde görev alan bilim adamlarından Dan Wertheimer, bu sinyalin kirliliğin bir sonucu olduğunu düşünüyor. Başka bir deyişle bu, Dünya'daki bir vericiden kaynaklanan radyo frekansı enterferansı (parazit) olabilir. Wertheimer, "Buna benzer pek çok sinyale rastlıyoruz. Bu tür sinyallerin genellikle interferans olduğunu anlıyoruz" diyor. 12) ASLA DEĞİŞMEMESİ GEREKEN ALFA YOKSA DEĞİŞTİ Mİ? Alfa sabiti, değişmiş olabilir mi? Eğer öyleyse bu fiziğe ihanet anlamına gelir. Alfa, ışığın maddeyle nasıl etkileşim içine girdiğini belirleyen çok önemli bir sabittir ve değişmemesi gerekir. 1997 yılında, Sydney'deki New South Üniversitesi'nden astronom John Webb uzaktaki bir kuasardan Dünya'ya gelen bir ışığı analiz etti. Kuasarlar, çok uzakta olup kuvvetli radyo dalgaları gönderen gökcisimleridir. 12 milyar yıllık yolculuğu sırasında bu ışık, demir, nikel ve krom gibi metal bulutları arasından geçmiş olmalıydı. Ve bilim adamları bu atomların, kuasar ışığın fotonlarının bir kısmını emdiğini keşfetti. Eğer bu gözlemler doğruysa, alfa adı verilen hassas yapı sabitinin, ışık, bulutlar arasından geçerken farklı değerlere sahip olduğu varsayımı ortaya çıkar. Ancak bu fiziğe ihanet anlamına gelir. Alfa, ışığın maddeyle nasıl etkileşim içine girdiğini belirleyen çok önemli bir sabittir. Dolayısıyla değişmemesi gerekir. Bunun değeri, elektronun yüküne, ışığın hızı ve Planck'ın sabitine bağlıdır. Bunlardan biri değişmiş olabilir mi? Fizikçilerin hiçbiri bu ölçümlerin doğruluğuna güvenmek istemedi. Webb ve ekibi sonuçlarında bir yanlışlık olup olmadığını inceliyor. Ancak şu ana kadar bir hataya rastlamadılar. Webb'in bulguları alfa ile ilgili bilgilerimize meydan okuyan tek fenomen değil. Bugün Gabon, Oklo'da bulunan ve 2 milyar yıl önce aktif olan, bilinen tek doğal nükleer reaktör, ışığın madde ile etkileşimi ile ilgili bir şeyin değiştiğini gösteriyor. Los Alamos National Laboratory'den Steve Lamoreaux ve ekibi, Oklo'nun başlangıcından bu yana alfanın yüzde 4'ten fazla azaldığını ileri sürüyor. Ancak Paris'teki Institute of Astrophysics'ten astronom Patrick Petitjean , Şili'deki Very Large Teleskope (VLT) tarafından saptanan kuasar ışığı analiz edince, alfanın değiştiğine ilişkin herhangi bir bilgiye ulaşmadıklarını bildirdi. Bu arada VLT'ın ölçümlerini inceleyen Webb, Paris ekibinin daha gelişmiş bir analize ihtiyaçları olduğu sonucuna vardı. Bu ölçümler üzerinde çalışan Webb ve ekibi bu yılın sonlarına doğru anomaliyi çözdüklerini açıklayabilir. 13) SOĞUK FÜZYON YOKSA GERÇEK Mİ? Oda sıcaklığında çok kolay yoldan bedava enerji elde edildiğinde, bütün ülkelerin enerji sorunu çözülecektir. 16 yıl önce böyle bir deney gerçekleştirilmiş ve dünya ayağa kalkmıştı. Ancak, bu deney bir daha tekrarlanmamıştı. Şimdi bu düşünce yeniden canlandı! 16 yıldan sonra soğuk füzyon yeniden gündemde. Aslında, soğuk füzyon hiçbir zaman gündemden düşmemişti. ABD Deniz kuvvetleri laboratuvarlarında, nükleer reaksiyonların, oda sıcaklığında, tükettiğinden fazla enerji üretip üretmeyeceği konusunda 200'den fazla deney yürütüldü. Böyle bir sonuç, sadece yıldızların içinde oluşur.. Eğer bu, yani kontrollü soğuk füzyon yeryüzünde gerçekleşirse, enerji sorunumuz biter. Amerikan Enerji Bakanlığı yeni soğuk füzyon deneylerine yeniden açık çek verdi.. Enerji Bakanlığı'nın 15 yıl önce yayımlanan ilk raporu, Utah Üniversitesi'nden Martin Fleischmann ve Stanley Pons 'un orijinal soğuk füzyon sonuçlarının yenilenmesinin mümkün olmadığını açıklıyordu. Soğuk füzyonun temel iddiası şuydu: Paladyum elektrotları ağır suya batırıldığı zaman ortaya çok büyük miktarda enerji çıkacaktı. Sonuçta bir enerji patlaması yaşanacaktı. Burada sorun füzyonun oda sıcaklığında gerçekleşmemesiydi. George Washington Üniversitesi'nden mühendis David Nagel'e göre bu sorun değil. Süper iletkenlerin açıklanmasının 40 yılda açıklandığına dikkat çeken Nagel, soğuk füzyonu bu aşamada reddetmenin yanlışlığına değiniyor. Yani hala umut var!
  4. İŞTE GÜNÜMÜZÜN EN ÖLÜMCÜL GRİBİ Kuş gribi nedir? Kuş gribi, kuş (avian) gribi virüsleri tarafından meydana getirilen enfeksiyondur. Kuş gribi virüsleri normalde kuşlarda doğal olarak bulunmaktadır. Vahşi kuşlar genellikle hastalanmadan bu virüsleri barsaklarında taşırlar. Bununla birlikte kuş gribi kuşlar arasında çok bulaşıcıdır ve tavuklar, ördekler ve hindilerde ciddi hastalığa ve ölümlere neden olmaktadır. Kuş gribi (avian flu) insanlarda enfeksiyona neden olur mu? Tip A grip virüslerinin pek çok değişik alttipi vardır. Bu alttipler, A tipi grip virüsünün yüzeyinde bulunan ve Hemaglutinin (HA) ve Nöraminidaz (NA) proteinlerinin yapısına göre değişmektedir. A tipi grip virüslerinin yüzeyinde 16 farklı HA ve 9 farklı NA alttipi bulunmaktadır. Bu alttiplerin her farklı kombinasyonu farklı bir alttip oluşturmaktadır. Grip virüslerinin tüm alttipleri kuşlarda bulunur. Avian flu (kuş gribi), esas olarak kuşlarda bulunan ve dolaşan virüsleri tanımlamaktadır. Kuş gribi virüsleri aslında insanları enfekte edebildiklerini bilmemize rağmen genellikle insanları enfekte etmez. İnsan grip virüsleri ise esas olarak insanlarda yaygın olarak dolaşan ve hastalık yapan virüsleri tanımlamaktadır. İnsanlarda dolaştığı bilinen 3 alttip grip virüsü bulunmaktadır; H1N1, H1N2, H3N2. Şu anda dolaşan insan virüslerinin genetik olarak bazı parçaları kuş grip virüslerinden orijin almaktadır. A tipi grip virüsleri sürekli değişim geçirmektedir ve zaman içinde insanları enfekte edebilme ve insanlar arasında yayılabilme yeteneği kazanabilmektedirler. İnsanlardaki kuş gribi enfeksiyonunun bulguları nelerdir? İnsanlarda görülen kuş gribi ateş, öksürük, boğaz ağrısı, kas ağrıları gibi tipik grip benzeri bulgulardan göz enfeksiyonları, zatürre, ciddi solunum yolu hastalıkları ( akut solunum sıkıntısı gibi) ve diğer ciddi hayatı tehdit eden komplikasyonlara kadar değişen bir yelpazede değişebilmektedir. Kuş gribi nasıl yayılır? Kuş gribi virüsünü taşıyan kuşlarda bu virüs özellikle tükürük, burun salgısı ve dışkılarında bulunur. Virüs diğer kuşlara bu salgılar yolu ile ya da bu salgıların bulaştığı yüzeyler aracılığı ile bulaşır. Kuş gribi virüsünün insanlara hasta kuşlardan (özellikle kümes hayvanları) ve hasta kuşların salgılarının bulaştığı yüzeylerden bulaştığına inanılmaktadır. Kuş gribi nasıl tedavi edilir? Çalışmalar insan grip virüslerini tedavi eden ilaçların kuş gribi virüsünü de tedavi edebileceğini göstermiştir. Bununla birlikte kuş gribi virüsleri bu ilaçlara direnç gösterebilmekte ve ilaç tedavisi başarısız olabilmektedir. Kuş gribinin insanlar için riski nedir? Kuş gribinin insanlar için riski genel olarak düşüktür çünkü kuş gribi özellikle kuşlarda hastalık yapmakta ve genelde insanları enfekte etmemektedir. Bununla birlikte kümes hayvanlarında (tavuk, ördek ve hindi) görülen kuş gribi salgını sırasında, insanların hasta kuşlarla temas etmesi veya hasta kuşların salgılarının bulaştığı yüzeylerle temas etmesi ihtimali arttığı için, kuş gribinin insanlara bulaşma ihtimalide artmaktadır. Şu anda Asya'daki kümes hayvanlarında görülen H5N1-AVIAN FLU (H5N1-Kuş gribi) salgını insanlarda enfeksiyon ve ölümlere neden olmaktadır. Bu durumda insanlar hasta kümes hayvanları ile temastan kaçınmalı ve kümes hayvanlarının kullanımı ve pişirilmesi konusunda dikkatli olunmalıdır. AVİAN İNFLUENZA A (H5N1) virüsü nedir? İnfluenza A (H5N1) virüsü, esas olarak kuşlarda bulunan influenza A tipi bir grip virüsüdür. İlk kez 1961 yılında Güney Afrika'daki kuşlardan izole edilmiştir. Tüm kuş gribi virüslerinde olduğu gibi, H5N1 avian flu virüsü de esas olarak kuşlar arasında dolaşmakta ve ölümcül olabilmektedir. Çok bulaşıcıdır. Asya'da salgın yapan H5N1 kuş gribi virüsü nedir? H5N1 salgını 2003 yılının sonlarında başlamış ve Asya'da 8 ülkede görülmektedir: Kamboçya, Çin, Endonezya, Japonya, Laos, Güney Kore, Tayland ve Vietnam. H5N1 salgını şu ana kadar 100 milyondan fazla kuşun ya hastalanmasına ya da salgının kontrol altına alınması için öldürülmesine neden olmuştur. Mart 2004 itibariyle salgının kontrol altına alındığı bildirilmiştir. Ancak 2004 yılı Haziran ayı sonlarında yine Asya ülkelerinde olmak üzere kümes hayvanlarında influenza H5N1 salgınları bildirilmeye başlanmıştır. Şu anda salgınlar devam etmektedir. Her iki salgın periyodunda da Vietnam ve Tayland'dan insan vakaları bildirilmiştir. Son aylarda Kamboçya ve Endonezya'da da insan vakaları görülmeye başlanmıştır. Son olarak Temmuz 2005'te Rusya ve Kazakistan'da görülen H5N1 virüsü, Ekim 2005'te Romanya ve Türkiye'de kümes hayvanlarında bildirilen salgınla Avrupa'ya da sıçramıştır. Ancak bu bölgelerde henüz insan vakasına rastlanmamıştır. H5N1 kuş gribinin insanlar için riski nedir? H5N1 virüsü genellikle insanlarda hastalık yapmaz. Bununla birlikte 1997'de Hong Kong'daki kümes hayvanlarındaki kuş gribi salgını sırasında kuş gribi virüsünün ilk kez kuşlardan insanlara geçtiği görülmüştür. Bu salgında 18 kişi kuş gribi virüsü ile solunum yolu enfeksiyonu geçirmiş ve 8 kişi hayatını kaybetmiştir. Şu anda devam etmekte olan salgında ise Tayland ve Vietnam'da insan vakaları görülmeye devam etmektedir. Bu vakalar içinde ölüm oranı yaklaşık %51'dir. Bu vakaların çoğunun hasta kümes hayvanları ile direkt temas veya bu hayvanların salgılarının bulaştığı yüzeylerle temas sonucu yayılmaktadır. Her yeni insan enfeksiyonu virüsün kendisini değiştirme ve hızla büyük gruplara yayılabilme potansiyeli kazanması için bir fırsat sağlar. Bu kadar yüksek ölüm oranı ile seyreden bir enfeksiyonun çok sayıda insana ulaşması oluşturacağı zararın da aynı oranda büyümesi demektir. H5N1 virüsü insandan insana bulaşabilir mi? H5N1 virüsünün insandan insana geçişi, tahmini birkaç vaka ile birlikte sınırlıdır. Bununla birlikte tüm influenza virüsleri değişme yeteneğine sahiptir ve bilim adamları H5N1 virüsünün bir gün insandan insana kolayca geçebilme ve insanları kolayca hasta edebileceğine inanmaktadır. Bu virüse karşı insanlarda bağışıklık yoktur ve eğer H5N1 virüsü insandan insana kolayca bulaşma yeteneği kazanırsa tüm dünyada kuş gribi salgınına sebep olabilir. Böyle bir salgının ne zaman meydana gelebileceğini tahmin etmek mümkün değildir. Ancak şu anda devam etmekte olan salgın, muhtemel dünya çapında bir salgına yol açabilme ihtimali nedeniyle çok yakından takip edilmekte ve hazırlık yapılmaktadır. H5N1 virüsüne karşı koruyan bir aşı var mıdır? Şu anda insanları Asya'da salgın yapmakta olan H5N1 kuş gribinden koruyabilecek bir aşı yoktur. Bununla birlikte bu virüse karşı aşı geliştirme çalışmaları devam etmektedir. İnsanları H5N1 virüsüne karşı korumak üzere geliştirilmekte olan aşıda, insanlarda test edileceği üçüncü faz çalışmasına ulaşılmıştır. Tahmini olarak 2007 yılında bu aşı, insanların yaygın kullanımına sunulabilecektir. Şu anda kullanılmakta olan grip aşıları dünya çapında kuş gribi tehlikesini önleyebilir mi? Evet. Şu anda kullanılmakta olan grip aşıları kuş gribine karşı koruma sağlamaz, ancak henüz insandan insana bulaşma yeteneğini kazanmamış olan kuş gribi virüsünün bu yeteneği kazanmasını önleyebilir. Şu anda kuşlardan insanlara ancak yakın temas ile bulaşan ve insandan insana kolay atlayamayan kuş gribi virüsü, genetik yapısını değiştirip bu özelliği kazanma ve dünyada büyük bir tehdit oluşturma potansiyeline sahiptir. Şu anda kullanılan grip aşıları bunu nasıl önler? Bir insanda hem insan gribi, hemde kuş gribi aynı anda hastalık yaparsa, ki grip sezonuna girdiğimiz bu dönemde bu olasılık yüksektir, bu iki virüs genetik alışveriş ile birbirinden bazı özellikleri alabilirler ve kuş gribi bu sayede insanlara kolaylıkla bulaşabilir hale gelebilir.Şu anda kullanılmakta olan aşılar, kümes çiftliklerinde çalışanlar gibi kuş gribi virüsünün bulaşması için yüksek risk grubundaki kişilere uygulandığında, hem insan gribi virüsüne karşı koruyacaktır, hem de böylece bu kişilerin aynı anda hem insan gribi virüsü, hem de kuş gribi virüsü ile enfekte olmasını engelleyecektir. Bu nedenle Dünya Sağlık örgütü, kümes hayvanlarında yüksek derecede patojenik kuş gribi salgınlarının görüldüğü ülkelerde, kuş gribi virüsü ile karşılaşma açısından yüksek risk altındaki kişilerin, şu anda kullanılmakta olan grip aşıları ile aşılanmalarını öneren bir rehber yayınlamıştır.
  5. omertakak

    2005'İN EN GARİP OLAYLARI....!

    İŞTE 2005'İN EN GARİP OLAYLARI....! 1-) AFP - PARİS - Türkiye hapishanelerinden birinde yan yana hücrelerde kalan bir erkek ve bir kadın mahkûm duvarda delik açarak, cinsel ilişkiye girmeyi ve çocuk sahibi olmayı başardı. mahkûmlar, kamu malına zarar vermekten dört ay ilave hapis cezasına çarptırıldı. (Olay, 2003'te mahkûm kadının doğum yapmasıyla patlak verdi, dava 2005'te karara bağlandı). 2-) Avustralya Newcastle'da polis, evlerin çatılarına hızla çarpan çok sayıda donmuş tavuk bulunduğunu rapor etti. Polis, güçlü bir mancınık kullanan bu şakacıyı bulamadı. 3-) Bir Alman postanesindeki postacılar, ellerindeki paket titremeye ve garip sesler çıkarmaya başlayınca, bomba zannederek paniğe kapıldı. Sonunda pakette bir seks oyuncağı olduğu ortaya çıktı. 4-) Doğu Afrika ülkelerinden Mali'de, kendisini görünmez yapacağına inandığı büyüleri uygulayarak banka soygunu yapmaya hazırlanan bir adam, bankayı koruyan polislerin 'aklından geçenleri tahmin etmesi' üzerine vurularak yaralı olarak yakalandı. 5-) İsviçre'de turizm yetkilileri, yazın erimemesi için bir buzulu PVC köpüğüyle kapladı. 6-) Chicago'da bir otoyoldaki istinat duvarında ortaya çıkan lekenin Bakire Meryem'i temsil ettiğini düşünen Hıristiyanlar otoyola akın etti. Bir grafiti sanatçısının lekenin üzerine 'büyük yalan' yazmasının ardından tüm duvar boyandı. 7-) Danimarka da bir papaz, Tanrı'ya inanmadığını söyleyince önce görevi askıya alındı, sonra kiliseye yeniden kabul edildi. Lutheran Protestan Kilisesi'nin yöneticisi, "Ona yeni bir şans veriyoruz" dedi. 8-) Britanya'da sahilde amaçsızca dolaşırken bulunan ve piyano virtüözü olduğu belirtilen bir genç adam, aylarca dünya medyasını meşgul etti. Sonunda, aylar boyu bir kelime bile etmeyerek esrarengiz havasını koruyan gencin ünlü olma heveslisi bir Alman olduğu ve aslında çok da iyi piyano çalamadığı ortaya çıktı. 9-) Karısıyla para yüzünden kavga eden İsrailli bir zengin, kasayı açıp 680 bin doları aldı ve evin ön bahçesinde yaktı. 10-) Wimbledon tenis turnuvasının üst düzey yöneticilerinden biri emeklilik konuşmasını, kadın tenisçilerin oyun sırasında çıkardığı 'rahatsız edici' seslere ayırdı. Yönetici, konuşmasında bu seslerin giderek daha da yükseldiğinden yakındı. 11-) Sevgilisinin hamile karısını öldürmesi için 136 bin dolar karşılığı bir kiralık katille anlaşan Japon kadın, katil başarısız olunca parasını geri almak için polise başvurdu. 12-) Alman İçişleri Bakanlığı, bundan böyle gülümseyen fotoğrafların kimliklerde kullanılmayacağını, bu tür fotoğrafların bakanlığın kullandığı biometrik tanıma teknolojisinde karışıklığa yol açtığını belirtti. 13-) Los Angeles'ta, bir taksici, araçta, içinde 350 bin dolar değerinde elmas olan bir para kesesi buldu. Afgan göçmeni olan taksi şoförü, elmasları öylece polise teslim etti. 14-) ABD'nin Wisconsin eyaletinden bir yaşındaki tekir kedi Emily, bir konteynıra düşerek Fransa'ya kadar seyahat etti. Nancy şehrinde zarar görmeden konteynırdan çıkartılan kedicik, konforlu bir uçak yolculuğuyla evine döndü.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.