Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Her 100 kişiden biri şizofreni


Asfalt

Önerilen İletiler

Şizofreni nedir ?

 

Şizofreni, kişinin duygu, düşünce ve davranışlarında önemli değişikliklere neden olan, belirtileri ve seyri kişiden kişiye değişiklik gösteren, hastaların bir kısmında iyileşmeyle, bir kısmında ise toplumsal ilişkiler ve entellektüel faaliyetlerde önemli kayıplara yol açan bir ruhsal rahatsızlık türüdür.

 

Başlama yaşı genellikle 15-35 yaşları arasındadır.

 

Şizofreniyi nasıl farkederiz ?

 

Şizofreni kendisini insanın dış görünüşünde, konuşmasında, duygularını ifade etmesinde, davranışlarında,düşüncelerinde yaptığı değişiklikler ve bunların toplumsal yansımalarıyla belli eder.

 

Başlıca belirtiler şu şekilde özetlenebilir:

 

Giyim-kuşama özen ve kendine bakım azabilir, alışılagelmişin dışında giyinme görülebilir.

Mimikler ve jestlerde azalma, çevrede olup bitenlere karşı ilgisizlik görülebilir. Bazılarında yüz ifadesi donuklaşabilir.

Bazı hastalarda konuşma bozulur. Dağınık ve muğlak olabilir. Yer yer kopmalar içerir, gereksiz ayrıntılarla doludur, belirli bir mantık örgüsü izlenmez. Bazılarında ise konuşma normal görünümdedir

İçine kapanma veya yakınlarına bağımlılıkta artma görülebilir. Amaçsız ve anlamsız davranışlar gösterebilirler. Hiç hareket etmeme, devamlı bir noktaya bakarak hiç konuşmama veya saldırgan davranışlar olabilir.

Hastaların çoğunda takip edildiklerini, öldürüleceklerini, aleyhlerinde komplo-tuzak kurulduğunu düşünme ve korkma görülebilir. Bir kısmı kendileriyle ilgili yayın yapıldığı düşüncesiyle çevreden, televizyondan gazetelerden rahatsız olabilirler.

Kimileri vücudunda değişiklik olduğunu veya bedensiz olduklarını düşünebilirler.

Bazıları kendileri ile konuşan, kendilerine emreden, hakaret eden, hareketleri hakkında yorum yapan sesler işitebilirler.

Bazı hastalar da da uyanıkken gözlerinin önüne çeşitli görüntüler geldiğini ifade edebilirler.

Bu hastalık toplumda ne kadar sıklıkla görülebilir?

 

Her 100 kişiden 1’inde görülebilmektedir.

 

Bu hastalığın sebepleri nelerdir ?

 

Biyokimyasal: Sinir aralığındaki ileticilerden bazılarının (özellikle dopamin ve serotonin) etkinliklerinin bozulması.

 

Genetik: Yakınlarında şizofreni hastası olanlarda şizofreni gelişme olasılığı normal insanlara göre biraz daha fazla olabilir.

 

Şizofreni tamamen iyileşir mi ?

 

Şizofreni tanısıyla tedavi olan kişilerin beşte birinde zaman içinde belirtilerin tamamen ortadan kaybolduğu saptanmıştır. Genel olaraksa hastalık yok olmaz, ancak hastaların büyük kısmında düzenli ve sürekli ilaç tedavisi ile önemli iyileşmeler elde edilebilir.

 

TEDAVİ

 

Tedavide öncelik ilaç kullanımındadır. Ancak şizofreniyle ilgili bütün sorunların çözümünde ilaç tedavisi tek başına yeterli olmamaktadır. Bu nedenle özellikle toplumsal yaşantıya ait yakınmaların çözümlenmesinde ailenin anlayışlı, destekleyici ve teşvik edici yaklaşımı, hastaya nasıl davranacaklarına dair hekimle işbirliği yapılması son derece önemlidir.

 

Lütfen, sağlığınız için aşağıdaki tavsiyelere uyunuz.

 

İlaçlarınız uyuşturucu değildir, alışkanlık yapmazlar.

Verilen ilaçlar düzenli olarak alınmalıdır.

Ağız kuruluğu, kabızlık, yerinde duramama,özellikle yüz ve boyun kaslarında kasılmalar, ellerde titreme, robot gibi olma durumu gibi yan etkiler görülebilir.

Bu yan etkiler tehlikeli değildir. Ancak bu durumlarda ilaç kesilmemeli,doktora danışılmalıdır. Hekiminiz doz ayarlaması yaparak ya da yardımcı ilaçlar (Akineton, Benadryl, Dideral gibi) vererek bu yan etkileri en aza indirmelidir.

 

Genellikle tedavinin, ,uzun yıllar aksatılmadan sürüdürülmesi önerilir.

Kontrollere doktorunuzun verdiği randevulara göre gelinmelidir.

Tedavinin amacı, hastalığı yok etmek değildir; hastalığın belirtilerini gidermektir (Ör;Şeker hastalığı gibi). Ailenin hastaya karşı tutum ve davranışları, hastalığın seyrini ve tedavisini önemli ölçüde etkilemektedir. Özellikle, hastayı aşırı eleştiren, itici yaklaşımlar ya da tam tersi aşırı, koruyucu, kollayıcı tutum en yanlış davranışlardır. Mümkün olduğunca hastanıza karşı doğal ancak hasta olduğunu da bilerek davranınız

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

Bu yazıya ek olarak

 

Nobel ödüllü, matematik dehası John Nash'in yaşamı Oscarların favorisi "Akıl Oyunları"na konu olmasaydı onu tanımak için kılımı kıpırdatmazsım. Kendisi gibi MİT mezunu ve matematikçi eşi Alicia'ya matematik dersleri yüzünden çektiğim acıyı ölünceye kadar yüreğimde taşıyacağımı söyleyince tatlı bir kahkaha attı: "Matematik tıpkı resim yapmaya benzer; içinde varsa "sanatçı" olursun; ben de ondan anlamam" dedi.

 

El Salvadorlu bir doktorun kızı olan Alicia Nash, 12 yaşındayken ailece New York'a yerleşmiş. MİT gibi matematikle beyni ve kalbi aynı anda çarpanların barınabileceği o ünlü üniversitede, asrın 2. Einstein'ı olarak tanınan John Nash'in sınıfına girmiş Alicia. Hocalığından sonra John'un kocalığını da denemeye karar veren bu tatlı kadın: "Her şey çok güzel başladı" dedi, "Ancak bugün 46 yaşında olan tek oğlumuz Martin 6-7 yaşlarındayken John'un 1958'de paranoid şizofren teşhisi ile yaşamımız bir kâbusa dönüştü."

 

Ona olan sonsuz sevgisi ve şefkati sayesinde Alicia çok az insanın dayanabileceği acılara ancak arkadaşlarının desteği ile dayanabilmiş. 'Ama" diyor, "Bir ara ondan ayrılmak zorunda kaldım. Sonra 1970'lerde iyileşince tekrar evlendik."

 

"Akıl Oyunları'nı defalarca seyrettik"

Nash'lerin öyküsünü film yapma projesi önlerine getirilince ikisi de senaryoyu okuduktan sonra çekimine izin vermişler. Alicia: "Biz tanınmak için değil, bu hastalıkla boğuşanlara ümit vermek için filmin yapılmasını istedik" diyor. Alicia seyrederken sürekli ağladığı sahnelerde kendisini canlandıran film yıldızına hayran olmuş.

 

Şimdi sakin ve mutlu yaşantılarını Princeton'da sürdüren Nash ailesi çok çalışmaktan şikâyetçi değil. Alicia: "John üniversitede ders veriyor, ben bir computer şirketinde çalışıyorum. Oğlumuz Martin de babası gibi matematikçi ama aynı zamanda dünyaca tanınmış bir satranç ustası. Ben ona küçükken kurallarını öğrettim; o işi büyüttü" diyor.

 

Hayatında hiç cep telefonu kullanmayan, nerede olursa olsun asansör yerine merdivenleri hızla çıktığını söyleyen John Nash'e yemek yerken hangi soruyu yöneltsem: "Political correctness" cümlesiyle yanıt vermeye başladı ve örneklerini sıraladı: "Hadım edilen harem ağalarının teşhir edilmesi veya Siyah Afrikalılara zenci denilmesi 'political correctness' değildir."

 

"Peki, sizin kadınlarla aranızın nasıl olduğunu sorsam political correctness olur mu?"

 

Sözümü kesti, ilk defa güldü: "O, political discreet'e (politik gizlilik) girer" diye yanıtladı.

 

Gelecek yılki Amerika seçimleri hakkında ne düşündüğünü sorduğumda "Demokratlar Bush'tan beterini bulmazlarsa kazanabilirler" dedi.

 

"Peki, siz Bush'u seviyor musunuz?" diye sordum, ilk defa gözlerinde, hınzırca bir pırıltıyla bu defa o sordu: "Siz Erdoğan'ı seviyor musunuz?..."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Eski çağlarda insanlar zihinsel bozukluğu olan bir kişinin kötü ruhların,şeytanların yada diğer doğaüstü güçlerin etkisi altında kaldığını düşünürdü.Hastalığın nedeni böyle sanıldığı için iyileştirme çabalarında hiçbir sistem yoktu.Daha çok telkin gücüne başvuruluyordu.Bu sistemsiz çabalara az da olsa bir düzen getirenler Hippokrates ve Galenos oldu.Onların ileriye sürdüğü ‘Dört Salgı’ kuramı yaklaşık ikibin yıl tıp dünyasını etki altında bırakmıştır.Bu kurama göre insan bedeninde dört tane temel unsur vardır:Kan,balgam,sarı safra ve kara safra.Birtakım hastalıklar ve birtakım değişik kişilik yapılarının nedeni,bu sıvılardan birinin ya da diğerinin üstünlüğüdür.Örneğin kara safra veya balgam normalden fazla ise bu,o kişinin melankoli olmasının nedenidir.Önerilen tedavi ise iksir,banyo,perhiz veya kusturucu ilaçlardı.

*

Eski yunan tıp geleneğini sürdüren araplar oldu.Sekizinci ve onüçüncü yüzyıllar arasındaki dönemde Şam,Kahire ve Bağdat’ta deliler için akıl hastahaneleri yapılmıştı.Avrupa’da akıl hastalıklarının bakım işi hristiyanlığın yayılması ile paralel olarak gelişmiştir.Manastır ve diğer dinsel merkezler ile din adamlarının yönettiği hastahaneler tedavi görevlerini üstlendiler.

Ancak ortaçağ Avrupa halkları yoksulları,sakatları ve diğer toplumdışı kalmış kişileri olduğu gibi delileri de kendi yaşamları dışına itme eğilimi taşıyorlardı.Gene aynı dönemlerde halkın;büyücülük,dinsel sapkınlık,cadılık ve şeytana kapılma gibi saplantıları vardı.Birçok kişi,deli olarak nitelendirdikleri insanların şiddetli ve çarpıcı taşkınlıklarını bu gibi kötü güçlere yüklüyorlardı.Böylece deli olarak nitelenen insanlar işkence,hapis veya ölüm cezasına çarptırıldılar.Deliliğin büyücülük ve dinsel sapkınlıkla ilgili olduğu inancı birçok insanın suçsuz olarak ölümüne neden olmuştur.Örneğin Girolamo Savonarola adlı din ve siyaset reformisti olan bir kişi dinsel sapkınlığa bağlı deli olduğu gerekçesi ile yakılarak öldürülmüştü.

*

Ortaçağda akıl hastalığının fiziksel ve ruhsal nedenlerini az çok anlayan,aşırı akıl hastalıkları için dinlenme,yatıştırma ve müzik tedavisi öneren kişiler de vardı.Aynı şekilde delilik ile dinsel sapkınlığı birbirinden ayıranlar da olmuştu.Örneğin Johann Weyer adlı bir doktor,cadı olarak nitelenen kişilerin kötü ruhlu değil de psikozlu yaşlı kadınlar olduğunu ileri sürmüştü.Ancak o dönemlerin klise ve hukuk uzmanları böyle görüşleri reddettiler.

Bir diğer inanış ise zihinsel sıkıntıya neden olan ruhun,kafatası açılarak serbest bırakılması gereği idi.Bazı yörelerde ise akıl hastaları topluca azizlerin türbelerine götürülüyordu.

*

Onyedinci ve onsekizinci yüzyıllarda tıp bilimi ile cerrahide önemli gelişmeler başladı.Ancak akıl hastalıkları ile ilgili kuramlar aynı gelişmeyi gösteremedi.Gerçi ortaçağın vahşi uygulamaları bitmişti,ama tedavi yöntemleri gene de çok ilkeldi.Müshil,kusturma ve kan alma gibi fiziksel yöntemlerin yanısıra birtakım mekanik araçlar kullanılıyordu.Hırçın ve çılgın hastaları sakinleştirmek amacıyla özel mekanizmalar geliştirildi.Deri kayışlar,çadır bezinden ceketler,özel kelepçeler devreye sokuldu.Hastalar sandalyelere çok az hareket edecek şekilde bağlanıyorlardı.Ani ve şiddetlli korku yaratmanın ruh hastalığına yararlı etkisi olacağına inanılıyordu.Bir diğer yöntem ise hastaların suya daldırılması idi.Akıl hastalıkları ve delilik;birtakım ahlak kurallarının eksik olması,dürtülerin gereği gibi denetlenememesi,kişiliklerin yozlaşması gibi nedenlere bağlanmaya başlanmıştı.

*

Onsekizinci yüzyıldan itibaren teorilerin ileri sürülmesi hızlandı.

Benjamin Rush (1745-1813) Amerika’da ruh hekimliğinin kuruluşuna katkıkarda bulunmuştu.Ruh hastalıklarının tedavisinde kan vermenin ve mekanik aygıtlar kullanılmasının savunuculuğunu yapmıştı.Tedavide ruhsal ve fizyolojik yaklaşımların birleştirilmesini ileri sürmüştü.

Franz Mesmer (1734-1815) akıl hastalığını bedendeki manyetik sıvıların birikimi ile ilişkilendirdi.Önerdiği tedavi yöntemi ise daha da ilginçti:Hastalardaki manyetik sıvıların kendisi gibi özel manyetik güçlere sahip terapistler tarafından giderileceğini öne sürmüştü.

Franz Joseph Gall (1758-1828) beyinde her biri belirli zihinsel işleve sahip olan 27 tane organ olduğunu ileri sürdü.Bu organlar ne kadar iyi çalışırsa o kadar büyük olurlardı.Böylece kafatasının büyüklüğünü etkilerlerdi.Gall’in bu görüşü bir müddet etkili oldu.Kişilik ve zihinsel denge ,kafatasının biçimi ve özellikleri ile yorumlandı.

*

Nihayet anlayışa dayalı tedavi yöntemleri ön plana çıkmaya başladı.Uzun süreden beri dağınık halde bulunan gözlem ve deneylerin birikimleri sistemli bir şekilde ele alındı.Ruh hastalıkları sınıflandırıldı.Giderek bilinç dışı keşfedildi.Fransız ruhbilimcisi Pierre Janet (1859-1947) zihinsel işlevleri bir sıra düzenine koydu.Onun teorisine göre en altta otomatik işlevsellik bulunuyordu.En üstte ise ussal,deneyimli ve bilinçli eylem bulunuyordu.Janet’in bu kuramı Jean Charcot’un hipnoz gösterilerini geliştirmesine yardımcı oldu.Sigmund Freud,bilinçdışı kuramını ileri sürerken Janet’ten yararlanmıştı.

KAYNAK:

The Joy of Knowledge Encyclopaedia

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

Çok genel bir tanımla psikoz,gerçeklikten kopuş ve ızdıraplı iç yaşantıyı kapsayan davranış bozukluğudur.En önemlisi şizofreni olup dış dünyadan kopukluğun iç dünyada ise parçalanmanın bulunduğu bütün ağır ruhsal bozuklukları anlatan bir terimdir.Diğer psikozlar arasında mani,melankoli,yaşlılık bunaması ve paranoya başlıcalarıdır.Konu oldukça geniş kapsamlıdır.Bir belirti kesinlikle ruhsal hastalık olmayabilir.Veya belirli bir ruhsal hastalık mutlaka aynı ve birbirine benzer özellikler göstermeyebilir.Onun için bu tip konular genel çerçeveler içinde yorumlanmalıdır.

*

Şizofreni genellikle ilk kez ergenlik çağında ortaya çıkar.Tutarsız düşünce,duygusal tepki yoksunluğu,hezeyanlar ve sanrılar en çok rastlanan belirtilerdir.Ayrıca kopuk,aralıklı düşünce ve uygun olmayan duygusal tepkiler de sayılabilir.Birtakım masum davranışları, kötü amaçlı davranış belirtilerinin işaretleri gibi algılamadan dolayı hezeyan eğilimleri belirir.Şizofrenide düşünce süreçleri karışıktır,konuşmalar tutarsız ve mantık dışı olur.Hasta heyecanlı haberleri herhangi bir duygusal tepki göstermeden karşılayabilir.Bazen kendisine trajik bir olay anlatıldığında veya üzücü bir olayla karşılaştığında gülümseyebilir veya ilgisiz kalabilir.Elbette yolda giderken kendi kendine gülümseyen birisi mutlaka şizofren değildir.Cep telefonlarının yaygınlaştığı ve teknolojinin gün be gün değişik şekillerde uygulandığı yakın zaman önce birisinin yolda yürürken kahkahalarla güldüğünü görmüştüm.Kendi kendime bu kişinin mutlaka bir ruh hastası olduğuna karar vermiştim.Kısa bir süre sonra cep telefonlarındaki kulaklık durumunu öğrenince gerçeği anlamıştım.

*

Hezeyanlar,normal bir insana çok garip gelen davranışlardır.Hastanın herhangibir konu karşısında varmış olduğu yargı akla uygun değildir.Üstelik yanlış olan bu yargıların inanca dayalı temeli vardır.Örneğin lokantaya giden bir şizofrene garson tarafından siparişi alınırken içki içip içmeyeceği sorulunca,bunun öteki müşterilere kendisinin bir cani olduğunu açıklamak için verilen mesaj olduğunu sanabilir.Şizofrenlerde, olmadığı halde birtakım sesler duyma şeklindeki sanrılara sıkça rastlanır.Bu gibi durumların nedeni oldukça tartışmalıdır.Zaman zaman ikizler üzerinde araştırmalar yapılmıştır.Alınan sonuçlara göre kalıtımın önemli bir paya sahip olduğu gözlenmiştir.Ancak tek başına bir neden olmadığı da anlaşılmıştır.Aile içindeki pekçok sorunlardan kaynaklanan duygusal gerilimler,ağır sonuçlar veren ateşli hastalıklar veya şiddetli fiziksel acılar şizofreniye yatkın olan kişilerde tetikleyici unsurlardır.

*

Paranoya,hezeyan geçiren kişinin herkese karşı güven duymadığı bir durumdur.İlgisiz ve içe dönüktür.Garip davranışlarda bulunan hastaların bir kısmı katatoni denilen belirtiler de gösterirler.Kaslar katı hale gelir.Kendisine bakamayacak hatta beslenemeyecek durumda olabilir.Çevresinde olan olayların farkına varamaz.Uzun zaman öylece oturabilir.Bütün bunlar şizofrenin çeşitli davranış örnekleridir.Bu belirtiler tek tek olabileceği gibi bunların birden fazlasının karışımı şeklinde de belirebilir.

Paranoya,genel tarifi olarak bir kişinin sürekli ve sağlam olarak hezeyanlar geçirmesidir.Bazı ruhsal bozukluklarda biraz daha az olmakla beraber düşünce,davranış ve isteklerde belirli bir düzene rastlanabilir. Ayrıca paranoya belirtileri ile başlayan,aradan bir müddet geçtikten sonra şizofrenin en belirgin özellikleri olan zihinsel ve duygusal kopukluk niteliklerini göstererek biten örnekler de vardır.Ama daha fazla rastlanan biçimiyle paranoyalar,kendilerinden kaynaklanan kuşkularını ve güvensizliklerini başka kişilere yönelten insanlardır.Yapacağımız basit bir araştırma ile onların yalnız ve aşırı utangaç kişiler olduğunu anlayabiliriz.

*

Manik-çöküntü bir diğer psikoz çeşididir.Bu terim karma bir tanımı içerir.Aşırı heyecan,normallin bir hayli üzerinde olan canlı davranışlar,normal bir insanın hayal gücünü aşan geleceğe ait tasarılar,çok sık görülen fikir değişikliklerinin yanısıra depresyon denilen çöküntü.Bu belirtilerin herhangi biri tek başına ele alındığında mutlaka hastalık olduğu anlamına gelmez.Ama ciddi bir ipucudur.Bunların yanısıra uykusuzluk,iştahsızlıkla birlikte oluşan zayıflama ve güçten düşme ruh doktorlarının hemen ilgisini çeker.Hele suçluluk duygusu veya intihar eğilimi sezilmişse bu durum bir çöküntünün ifadesidir.

Hastalığa eğilimli kişilerde depresif dediğimiz,örneğin sevdikleri birisinin ölüm haberini aldığı zaman,veya sevgilisi kendisini terk edince oluşan durumlar

tepkisel çöküntüye giden etkenlerdir.Ancak çok az sayılabilecek bir kışkırtma,hatta belirgin bir uyarı olmaksızın oluşan ruhsal bozukluklar da vardır.İşte bu durumda kalıtım veya psikoza eğilim gibi özellikler söz konusudur ve bu olaya içsel çöküntü adı verilir.Hastalık aşırı şekilde gelişmiş ise kişinin davranışları belirgin şekilde ağırdır.Veya son derecede heyecanlıdır.Bu durumda olan bir diğer kişi sürekli suçluluk duygusu içindedir.Kendisine neden böyle davrandığı sorulduğunda ,korkunç bir suç işlemiş olduğunu veya günahlarının cezasını çektiğini söyler.Sık sık duyduğumuz veya bizzat şahit olduğumuz olaylardan birisi de çöküntülü hastaların başkalarına yük oldukları inançlarıdır.Bu kişiler adeta kendi kendilerinden koptukları ve gene kendi kendilerine yabancı hale geldikleri gibi hem kendilerini hem de tanıdık ve yakınlarını rahatlatmak için intihar etmeye son derecede yatkındırlar.Daha ileri vakalarda çöküntünün şiddeti de artar.Hasta hiç kimsesinin olmadığını,hatta kendisinin bile varolmadığını söyleyebilir.

*

Bunama,beyin bozukluğudur ve birtakım ruhsal belirtileri ortaya çıkarır.Herşeyden önce hem zihinsel hem de duygusal gerileme vardır.Beyin fizyolojik olarak dumura uğramıştır,hücreleri artık normal işlevlerini yapamamaktadır.Bu durumda oluşan psikoz çeşitli şekillerdedir.Faaliyetlerin bir amacı yoktur.Duygular körelmiştir.Mantıklı bir denetim olmadığı için çok geniş davranış bozukluğu listesi oluşur.Kendini çok büyük görme ve çok fazla konuşma sıkça rastlanan olaylardır.Alınganlık,isterik belirtiler,hasta olma şüphesi gibi benzer unsurlar iç içe geçer.

KAYNAK:

The Joy of Knowledge Encyclopaedia

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.