Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

incesirt53

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    10
  • Katılım

  • Son Ziyaret

incesirt53 - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İçerik Başlatan
  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. Hey Baskanim AB otobani ne alemde? Calismalar nasil? Nekadar ilerleme katedildi? Bugunlerde Turkiye`yi kasip kavuran bir hukuk davasi var, bide tabi su malvarligi meselesi. Bu konular gundeme oyle bir oturmus ki, sanki AB yolundaki calismalarda yavaslama var gibi geliyor bana. Belki biz farkinda degiliz ama uzaklardan bizi teleskopla goruntuleyen bir AB var. Bizde A`dan Z`ye herseyi goruyor, yorumlar ve bu gelismelere gore rapor hazirlaniyor. Cok yakinda gundeme damgasini vuran su iki luzumsuz olaydan dolayi, AB`den gelecek yeni bir raporda, AB yolundaki calismalarda aksaklik oldugu tespiti yapilirsa hic de sasirmayalim. Cunku bunlar bizde gayet olagan seyler. Biz genelde ulkenin birincil derecede ilgilenilmesi gereken konulardan ziyade polemik yaratacak konularla ugrasmayi cok ama cok seviyoruz. AB otobani deyince "he yapariz" diye gecistiren politikacilarimiz luzumsuz konulari kulaklarina guclendirici takip dinliyor, agizlarina mikrofayan dayayip konusuyor. Sonra hatalirimiz goz onune cikarilip ortada ciddi ciddi yapilmasi gereken birseyler oldugu tekrar anlasilinca, gaza tekrar bi basiliyor, ilerleme katediliyor, raporlara olumlu yansiyor ve icden ve disardan ovguler geliyor. Eeeeeeeee sonra, tekrar bastan al.
  2. Amerika yeni gezegenlerin kesfinin planini yapiyor, Japonya en teknolojik hizli trenlerini daha hizlandirmak icin calisiyor, Cin ulkesine yatirim yapacak yabancilara ultra-cazip real ekonomik ortamlar yaratmakla mesgul oluyor, Kenya ulkesine altin, gumus, bronz madalya getirecek uzun mesafe kosuculari yetistirmekle ugrasiyor, Almanya ekonomisini canlandirmak icin ter atiyor, Ingiltere bilime, arastirmaya ve gelistirmeye yapilacak odeneklerin artirilmasi icin yeni planlar ciziyor, Cek Cumhuriyeti yabanci yatirimi cekmek icin 1 dolara arsa satiyor, Iskandinav ulkeleri yuksek refah duzeylerini korumaya calisiyorlar, Biz ise ne ekonomimize ivme sagliyacak nede ic ve dis politamizi guclendirecek konularla cok degerli zamanimizi olduruyoruz. Su yukardaki ulkelerin ugraslarina bakin, hepsi sapka kaldirilacak ugraslarl. Insanin onlari sarilip opesi geliyor, cunku sadece kendilerini gelistirmek icin degil, bizim gibi gelismekte olan ulkere ornek olabilecek ugraslarla mesgul oluyorlar. Biz ise yine bos konulardaki ureticiligimizi gosterip, Tayyip`in mal varligi ne kadar sorusuyla, elimizi-yuzumuzu yikayip uyaniyoruz pijamamizi giyip yatiyoruz. Topraginin sevdalisi insanimiz, bizim sorunumuz issizlik, yatirim, uretim diyor, bizim politik tayfasi ise Laz Temel`i bile ya bunlar herhalde hamsiyi az yiyi onun icin kafalari calismayi deditecek konularla gundemi boyuyorlar. Is bulmak icin kapi-kapi gezen universite mezunu genclerimizin sorunlarini kulak arkasi ederken, konu Tayyip`in malvarligi olunca kulaklarina guclendirici takip dinliyorlar, agizlarina mikrofon dayayip bagira bagira konusuyorlar. Guttukleri amaclari herne ise cok ama cok ise gayri-profesyonel bir politika bu.
  3. merhaba pitis. kap-kara bulutlar altinda durumu guzel ozetlemissin. bide keske bizi duysalar
  4. incesirt53

    Nerde hata yapiyoruz?

    Turkiye`nin yanlislarini aristirip yazacak olursak bu 20 ciltlik bir Ansiklopedi olur cikar. Yanlislar okadar cok ki Turkiye`nin yanlislarini tartismaya basladiginiz vakit, tartisma surup surup gidiyor birtutlu bitmek bilmiyor. Her yanlislarin sayisiz buyuk dallari ve o buyuk dallarin saymakla bitmez kucuk dallari vardir. Insan tartistikca piskolojik bir sikinti hissetmeye basliyor. Bu piskolojik sikintida "yeter be kardesim bu ulke yanlislara ne zaman son verecek' gibi soylemlere neden oluyor. Daha sonra bu soylemlerde "yok yok bu ulke kolay kolay duze gelmez" turunden dusunceleri uretiyor. Bu sorunlari tartismak nekadar rahatsiz edici olsada, onlarin uzerlerine isik tutmak gerekiyor. Oncelikle bu sorunlarin kaynagina isik tutmak insana bilgilenmesi acisindan daha bir derinlik kazandirir. Bu derinlikde dogal olarak sorunlarin cok daha dogruya yakin bir sekilde yorumlanmasina sebebiyet verir. Bu dogruya-yakin yorumlamada, sorunlar daha kolay bir sekilde teshis ve tedavi edilmesine neden olur. Bizim Turkiye`deki en onde giden ve herseyin ana kaynagi olan sorunumuz "basitlik" ve hemen hemen herseyi "kolaylik" prensibi uzerine kurulmasi yada kurulmaya calisilmasi. Bu prensibin en belirgin oldugu kurumlarda birtanesi yuksek egitim kurumlarimiz. Ankara ve Istanbul`daki birkac ozel Universitenin haricindeki yuksek egitim kurumlarimizdadaki Arastirma gorevlileri \ asistanlar, doktorlar, docentler ve Profesorler yani akademik birimlerde calisan kadro batidaki sistemden cok uzak bir havada calisiyor. Bati ulkeleri cok deger bictikleri universitlerine, arastirma ve gelistirme calismalari icin milyonlarca dolar \ euro ayirirken bizde buna ne maddi nede manevi deger veriliyor. Kendini okumaya, arastirmaya ve gelistirmeye ayirmis degerli insanlarimiz ya batiya kaciyor yada bu sistem icinde calismak zorunda kaliyor. Ve bu sistemin genel sonucu olarak Avrupa ve Amerika`daki yuksek egitim kurumlarinda esas olan pratik ve arastirma tam anlamiyla dibe vuruluyor. Zamaninda lise acilir gibi acilan onlarca universitemizdeki bu yaygin sistem genc ve dinamik ogrenci kardeslerimize ezberle-sinavi gec ve bitir metodunu uygulamasini dayatiyor. Ve bu sistemle universitelerini bitiren genc kardeslerimiz, acaba ben simdi tekrar lisemiyi bitirdim yoksa universitemiydi gibi garip ve rahatsiz edici bir dusuncenin icine giriyorlar. Ve bun sistemin kendilerinde bir eksiklik yarattigini ancak disarda okuyan bir ogrenciyle tanisip sohbete daldiklari zaman farkina variyorlar. Ve firkina vardiktan sonra, dersanelere verilen yuzmilyonlarca eski Turk Lirasindan sonra, Bati dunyasdan niye ve nekadar gerisinde kaldiklarini anliyorlar. Anliyorlar, uzuluyorlar, karamsallasiyorlar ama ne yazikki, en azinda su an icin tunelin ucunda bir isik gormediklerinden, mahkum olduklari system icinde yapacaklari birsey olmuyor.
  5. Ulkemizde insanini seven insani buldugumuz zaman biz en buyuk bulus yilimizi kutlariz.
  6. Bir ocaktan itibaren alti ay surecek olan Avusturya`nin Avrupa Konseyi Donem Baskanligi baslamistir. Yani bir nevi AB`nin Sofor Mahaline oturmustur. Bugune dek yapilan son 2-3 Eurobarometer sonuclari, AB ulkeleri icinde Turkiye en supeli ve soguk bakan ulke Avusturyadir. Bu 8 Milyonluk ulkede Turkiye`nin AB uyeligini destekliyenlerin sayisi sadece 50 %`nin altina dusmekle kalmadi, dibe vurmustur. Turkiye`nin muhtemel AB uyeligini destekleyen Avusturya vatandaslarinin yuzdesi yaklasik 10 %`dur. Katilim Ortakligi Muzakerelerinin bitmesi neticesinde, Turkiye AB`ye girsin mi girmesin mi sorusu oy birligiyle sistemiyle oylanacagi icin ve Avusturya dahil birkac AB ulkesi bunu referendum yoluyla halka sormasiyi istemelirden dolayi, AB`nin kucuk ortagi Avusturya halkinin bu tutumunu "yok birsey olmaz gecer gibi sozlerle" yana atmamiz yanlis olur, cunku bizim icin ciddi bir olumsuzluktur. Ama kisa vadede fazla degismecegi kesin olan bu Turkiye`ye olumsuz bakisin, en az 10-15 surecek Katilim Ortakligi Gorusmeleri sirasinda, iki taraf birbirini daha yakinen tanimaya basladikca, cok yuksege vurmasada olumlu bir trend izliyecegi ihtimali yuksektir. O zaman geldiginde bu destek ne kadar cok olur ve Turkiye`ye "gel otur yanimiza" demesine yetermi onu o zamanki sartlar gosterecektir. Ama bence simdi, Avusturya`nin Turkiye`nin muhtemel AB uyeligine yonelik destek trendinin olumlu yada olumsuzmu olacagini degil, 6 aylik Avrupa Konseyi Baskanligi surecince ne olabilecegidir. Turkiye ile AB arasindaki Katilim Ortakligi Muzakerelerini baslatan karar, Avusturya`nin bize karsi olumsuz tutumundan dolayi sabahlara suren konusmalar neticesinde cikmistir. Avusturya Turkiye`ye karsi soguk tutumunu korumaya calismis ve bunun boyle gitmeyecegini anladigi vakitte "sen bana sunu ver bende Turkiye`ye karisi tutumumu degistireyim" metodunu cok etkili bir sekilde kullanmis ve sonunda istedigine ulasmistir. Hem Turkiye ile birlikte Hirvatistan`da AB ile Katilim Ortakligi Muzakerelerine baslamistir hemde Turkiye`deki gerekli reformlarin yurumedigi vakit Katilim Ortaklik Gorusmelerinin askiya alinacagi ve Katilim Ortakligi Gorusmelerinin tamamlanmasi sonucunda, AB`nin yeni bir ulkeyi yani Turkiye`yi hazmedebilirmi sorusunu sorma sartlarini getirtmistir. Avusturya mutlaka 6 aylik Donem Baskanligi suresi boyunca bu getirdigi yeni sartlar ekseninde calismalar yapmaya ve bu calismalara destek aramaya devam edecektir. Ama listede, su anda Hollanda ve Fransa`daki ret oylarindan sonra cikmaza suruklenen Avrupa Anayasasi konusundan Turkiye sorusunu konusmak icin fazla zaman kalacagi dusuncesinde degilim. Fakat tabiki bu konu illada Avrupa Birligi Konsey toplantilarinda konusmasilmasi gerekmiyor. Avusturya`li ust duzey politikacilar ozellikle kapali kapilar ardinda su andaki Alman Basbakani Angele Merkel ve Jack Chirac`tan sonra Cumhurbaskani secilmesi cok yuksek gozuken Fransa`nin bugunku Icicleri Bakani Nicolas Sarkozky`le gorusmeler yapabilirler. Turkiye`ye adaylik statusunun verilmesinin Almanya ve Fransa arasindaki ikili gorusmelerden cikan bu sonuc oldugunu dusununce, Avusturya`nin Merkel ve Sarkozky`le yapacagi gorusmelerinin Turkiye`nin AB`ye tam uyelik adayligini etkiliyebilecegini dusunmek, varsayim olsa dair ici bos birsey olmadigi kanisindayim. Ama yinede su varki, Katilim Ortakligi Gorusmelerinin baslatilmasi, AB`ye uye ulkelerin oybirligiyle aldigi bir karardir ve bu kararda Katilim Ortakligi Gorusmelerinin hedefinin tam uyelik oldugunun alti renkli kalemle cizilmistir. Cok dusuk bir ihtimal olsa bile, bu saatten sonra bu rotanin degistirilmesi sadece Turkiye`deki “ne yaparsak yapalim bu Avrupalilar bizleri yanlarina almazlar” argumanini guslendirmekle kalmayacak ayrica AB`nin ozellikle Musluman ukelerin gozundeki itibari bes paralik olacaktir. Buda Avrupa kitasindaki 23 Milyon musluman nufusuyle barisik bir halde yasamak isteyen ve orta ve uzun vade Musluman ulkelerle ekonomik, politik ve kulturel iliskilerini gelistirmek isteyen AB icin buyuk bir sorun olacagi icin, Turkiye`nin AB`ye tam uyelik hedefinin degistirilmesi olasiligi Turkiye`yi AB`ye istemeyenlerin hayal dunyasindan daha oteye gecemiyecegi gibi goruluyor. Ayrica, belki dahada onemlisi Turkiye AB yolundaki reform surecinde takilip dusup Avusturya gidip Turkiye`nin tam uyelegine dusman kesilen ulkelerin elini guslendirmedigi surece, Avusturya gibi bize dusman kesilen ulkelerin tam uyeligimize alternatif bir rotayi cikarma olasiligini hayalden realiteye gecirme ihtimalleri gercekten cok diplerde. Mubarek Kurban Bayraminiz Kutlu Olsun En guzel bayramlar sizlern olsun
  7. Ilk 500’de iki Üniversitemiz var, ama ne demeli? Shangai Üniversitesi’nin her sene düzenli olarak Avrupa, Asya, Kuzey ve Güney Amerika ve Avusturalya’daki yüksek egitim kurumlarini icine alacak sekilde, özellikle Üniversitelere bagli fakültelerin ve enstitülerin ve o birimlerde calisan Doktorlarin, Profesörlerin ve Arastirma görevlilerin yaptiklari arastirmalar sonucu cikardiklari calismalari ve bu calismalarin bölgesel ve uluslarasi dergilerde yayinlanip yayinlanmadigini, ödünlendirilip ödünlendirilmedigini ve icerigi bakimindan gecerliligini baz alarak Dünya Üniversiteleri arasinda yaptigi siralama bu senede fazla bir degisiklik göstermedi. Amerika’daki Üniversitelerin yogunlukla siralandigi 500’lük listede, gecen sene oldugu gibi Harvard Üniversitesi birinci sirada, onu sirayla: 2. Cambridge Üniversitesi, 3. Stanford Üniversitesi, 4. Californya Üniversitesi, 5. Massachusetts Teknik Üniversitesi, 6. Californya Teknik Üniversitesi, 7. Colombia Üniversitesi, 8. Princeton Üniversitesi, 9. Chicaga Üniversitesi ve 10. Oxford Üniversitesi takip ediyor. Tam liste icin: http://ed.sjtu.edu.cn/ranking.htm Bu Dünyanin en iyi 500 Üniversitesi icinde son yüzlük dilimde ikide Türk Üniversitesi var, biri Hacettepe Üniversitesi digeride Istanbul Üniversitesi. Insan simdi haliyle kendine soruyor, gururlansak mi yoksa aglasak mi? Üniversitelerin artik cok yaygin ve cok degerli tutuldugu bir dünyada, ilk 500 icinde iki Üniversitemizin yer almasi tabiki gurur vericidir. Bu siralama özellikle Hacettepe ve Istanbul Üniversitelerinde, okumus, halen okuyan ve okuyacak olan arkadaslarimiz icin daha mi anlamlidir. Bilhasse icerde ve disarda, yüksek egitim kurumlarimizin önemininden ve kalitesinden bahsedecek kisiler icin kullanilabilecek güclü ve etkili bir aractir. Fakat acaba ne derece gurur vericidir ve güclü ve etkili bir aractir? Biz kendimizi gururla anlatmaya calisirken, biri cikarda sen ne diyorsun be, okadar Üniversitenin arasinda son 100’lük dilimde iki Üniversiten var, onu mu bana anlatiyorsun diye söylerse nasil bir cevap verecegiz? Cevabimiz kisiye göre degisir, eger o kisi Amerikali yada ingilizse, elleri bizimkinden güclü oldugundan dolayi cevabiz buruk olur, ama eger o sahsin geldigi ülkenin üniversiteleri bizimkiler gibi son 100’lük dilimde siralaniyorsa yada o son dilimde bile yoksa, o zaman tabiki karsimizdakine karsi güclü konusabilmemiz mümkün olabilir. Ancak simdi nasil bir cevap verebiliriz diye düsünmeyi birakip ise pragmatik acidan bir bakalim. Listenin zirvesindeki Üniversiteler, isimleriyle degil kaliteleriyle dünyada ün yapmis yüksek ögretim kurumlaridir. Bu Üniversitelere bagli fakülte ve enstitülerdeki Doktorlar, Profosörler ve yani baslarindaki dinamik genc arastirma görevlileri, durmadan okuyup arastiran ve sürekli yeni calismalar üreten kisiler. Ürettikleri calismalar, haftada ve 2-haftada, ayda ve üc ayda bir yayinlanan, yazarlar, gazeteciler, akademisyenler, ekonomik ve politik uzmanlar ve aktif politikacilar tarafindan dikkatlice takip edilen bölgesel ve ulaslarasi bilimsel dergilerde yer buluyor ve yayinlandiklari aranla ilgili sorunlara cözüm oluyor, sorulara cevap veriyor, farkli bölgelerdeki politik ve ekonomik gelismelere isik tutuyor, yani kisacasi yayinlandigi alanla ilgilenen kisiler arasinda kabul görüyor. Tabiki bunlarin böyle olmasinin en önemli sebebi, devletin bilime, arastirmaya ve gelistirmeye verdigi yüksek degerden ve o bicilen deger neticesinde, bu alanlara akitilan maddi kaynaktandir. Devletlerin bilime, arastirmaya ve gelistirmeye ayirdiklari 5 % den 10 varan maddi kaynaklar, o ülkedeki üniversitelerin, kaliteden ödün vermeden sayilarinin artmasina, kaliteli bilim adamlarin yetistirilmesinde ve ithal edilmesine ve neticesinde de Tip, Biyoloji, Kimya, Fizik, Matematik, Bilgisaray, Elektrik ve Elektronik, Sosyoloji, Ekonomi, Tarih, Felsefe, Piskoloji, Siyasal Bilimler, Edebiyat gibi bircok alanda kaliteli arastirmalarin oturmasina, hiz kazanmasina ve pratikte kabul gören ve kullanildigi vakit etkin olan calismalarin dogmasina neden oluyor. Ülkemizde ise durum malisef hicde okadar parlak degil. Bütcemizden bilime, arastirmaya ve gelistirmeye ayrilan pay yüzde birlerin altinda seyrediyor. Maddi kaynaklarin kitligindan dolayi kaliteli üniversiteler kuramiyoruz, iclerini sürekli arastiran ve üreten bilim adamlarimizla süslüyemiyoruz. Bilime, arastirmaya ve gelistirmeye soguk ülkenin dinamik üniversite mezunlari, arastirmalarini yapmak ve akademik kariyerlerini devam ettirmek icin avrupaya ve amerikaya gidiyorlar. Burda istedikleri ortami ve olanaklari bulanlar birdaha kolay kolay Türkiye'ye dönmüyor. Kendi üniversitelerimizdeki bilim adamlarimiz ise, bilime, arastirmaya ve gelistirmeye saglanan maddi kaynagin azligindan ve degeririn verilmemesinden dolayi, gerekli arastirma olanaklardan ve imkanlarindan yoksun kaliyor ve alanlarinda bölgesel ve uluslararasi bilimsel dergilerde yayinlanacak, etkin ve kabul gören calismalar üretemiyorlar. Simdi,. Haccettepe ve Istanbul üniversitelerinin dünyanin en iyi 500 Üniversitesi siralamasinda, yer aldiklari son yüzlük dilimi bir daha cok kisaca irdeliyelim. Belliki bu degerli yüksek ögretim kurumlarimiz, kisitli imkanlar sonucunda bir basari elde etmislerdir. Bilime, arastirmaya ve gelistirmeye ayrilan maddi kaynagin ve o alana bahsedilen degerin diplerde olmasindan ötürü, bu degerli üniversitelerimizin bu basariyi sürdürürebilme sanslari malisef hicde yüksek degil. Su anda siralamalarda bulan iki üniversitemizin, ileriki senelerde daha yukarlara yükselmelerini ve daha fazla üniversitemizin bu listeye yüksek siralardan girmelerini umutsuzluk ortami icinde umutlu bekliyoruz. Saglicakla kalin ve calismalarinizda basarilar diliyorum Faik Sagkol / Salzburg Üniversitesi - Siyasal Bilimler Ögrencisi
  8. AB mi bizi sevmiyor yoksa biz kendimimizi mi? Avrupa Birligi'mi bizi istemiyor yoksa biz mi ülkemizi sevmiyoruzu iyice bir arastirip düsünmek gerekiyor. Evet AB üyesi 25 ülke icinde, cok acik olarak biz Türkiye'yi istemiyoruz disarda kalsin yada tam üye degilde farkli bir statü ile AB'ye baglansin diyenler cok. Adalet ve Kalkinma Partisi'nin yürüttügü basarili reformlar reformlar sonucunda, 1963'teki Ankara Antlasmasindan beri Türkiye AB'nin tam üyesi olmasin diye ortaya sürülen sayisiz argümanlar artik kurumus bulunuyor. Kuruyan bu musluktan daha fazla argüman akmayinca, artik kisisel özellikler tasiyan argümanlari önümüze cikarmaya basladilar. AB'nin önde gelen siyasetcileri bile kendi duygularin sarhosu olup, rasyonelikle ve gercekle iliskisi olmayan argümanlari yazili ve görsen basin yoluyla ortaya atiyorlar; yok Türkiye AB'nin öngördügü kriterleri daha henüz yerine getirmemisde, yok Türkiye'nin sadece 5 % avrupadaymis da, yok Türkiye müslüman bir ülkeymis.............. Bunlar AB'de de Türkiye'nin tam üyeligine karsi kisi ve ülkelerin ortaya sürdügü argümanlarin sadece birkac tanesi, ve hergün yenilerini cikarmaya devam ediyorlar. Bunlar tabiki bizi rahatsiz ediyor, ve icimizde AB'ye ve onun üyesi batili ülkelere karsi bir nefret duygusu dogmasina sebebiyet veriyor. Fakat biran icin bu duygularimizi bir yana birakip, acaba biz ülkemizi yeterince sevdik mi diye kendimizi söyle kisa ve öz bir sekilde sorguluyalim? Bir ülkenin yüksek ve sürdürülebilir bir refah düzeyine ulasmasi icin, ic ve dis dengeleri cok iyi analiz edip ona göre bir sistem üreten ve ic ve dis ekonomik gelismelere karsi hassas olmayan bir ekonomiye ihtiyaci vardir. Bunun yanisira ic ve dis politik düzenin özelliklerine ve sürekli degisen yapisina göre etkili ve halkinin büyük bir kesimi tarafarinda kabul gören politikalar üretmesi gerekir. Acaba bügüne kadar basimiza gelen hükümetler bu hususlarda ne kadar basarili oldular? Yeterince olmadiklari tabiki asikardir. Yillardan beri icerde süregelen politik istikrasizliga ve sorunlara (yolsuzluklara, calip-cirpanlara..........) karsi politiksiz kalmak ve disardaki sayisiz politik gelismelere yönelik bir politika üretememek, etkin bir ülke olamamak ve halkin icsizlikten ve parasizliktan akan göz yaslarini silememek bunlarin en önemli göstergesi. 1982 Anayasindan beri hic bir meclis bes yili tamamliyamadi. Halk her iki-üc-dört senede bir sandiga gitti, verdigi oylar hep heba edildi, istikrarsizlíklar ülkeyi dibe vurdu. Ülkenin her yerinde yolsulsuzluk ve calip-cirpmalar oldu, devletinin kasasi kurutuldu. Millet etmege muhtacken, halkin eliyle parlemontaya oturtulmus politikacilar ve zengin is adamlari yoldu, süpürdü, caldi ve cirpti ve devleti IMF ve Dünya Bankasi gibi uluslararasi kurumlara muhtac etti. Halk kirasini topliyamazken ve artik ev satin almak rüyayken, bu politikacilar ve zenginler icerde ve disarda sefa sürdüler. Yillarden beri süregelen, derin gelir adaletsizligine bir türlü cözüm bulunamadi. Toplam 500-600 zenginin aylik geliri, Türkiye'deki memurlarin yaklasik yarisinin toplam aylik magisina denk düsüyor. Ülke yillardan beri makul düzeyde yatirim yapamiyor, üretemiyor, yabanci yatirim cekemiyor ve neticesinde is imkani üretemiyor. Insanlar aldiklari maasin büyük bir bölümünü kiraya, elektirige, suya ve gaza veriyor ve kalan bir avuc parayla ay sonunu getimeye calisiyorlar. Recep Tayyip Erdogan önderligindeki Adalet ve Kalkinma partisi, TBMM'deki büyük cogunlugun sagladigi avantajla, yüksek vitesle göz ardi edilemiyecek politik ve ekonomik reformlar gerceklestirdi. Hassas dengelerin hala varligini korumasina ragmen hem politika hemde ekonomi daha bi olumlu daha bir umut verici. Yillardan beri basimizdan bir türlü ayrilmayan, istakrarsiz hükümetler, 700 senelik Osmanli Devletini hala hafizalarinda tasiyan ve bizi Osmanlarilarin torunlari olarak bilen devletlerin gözünde kücük düsürdü, degersiz bir ülke konumuna soktular. Orta ve uzun vadede belirsizlikler olsa dahi Adalet ve Kalkinma partisiyle bir istikrar yakaladik gibi görünüyor. Deniz Baykal önderligindeki yeni CHP'nin (Türkiye'nin politik arenasindaki gerceklerle iliskili olarak Cumhuriyetin bahisi Atatürk'un CHP'siyle Baykal'in yiprattigi ve kirlettigi CHP'yi ayirmak lazim) cansizligindan ve karsi politika üretememe kisirligindan dolayi, AKP büyük olasilikla 2007'deki genel secimlerdende birinci parti olarak cikacak ve istikrarin devamini saglayacaktir. Cikarilan politik ve ekonomik paketler sonucunda, ülkede yillar sonra daha olumlu bir hava seyrediyor. Enflasyon ve faizdeki düsüsler, özellikle sanayi sektöründeki canlilik ve artan Turist sayisi bu seyreden olumlu havanin en önemli faktörleri. Fakat malisef dünya petrol marketindeki, ham petrol fiyatlarinin yüksekligi ekonomik seyri olumsuz etkilemeye devam ediyor. Artik bu sorunuda, yüksek petrol talebi karsisinda petrol üretiminin dahada artmasi, Irak'taki savasin biran önce son bulunmasi, ordaki günlük saldirilarin zamanla azalmasi ve Irak hükümetinin istikrara kavusmasini umurak, cözümlenmesini bekliyecegiz. AB icinde bizi sevmiyenler oldugu kadar, icimizde kendi milletini sevmeyende malisef cok. Yillardan beri gelisen ekonomik ve politik olaylar bunun en sabit göstergesi. Sevmeyenimizin ve istemeyenimizin cok olmasina ragmen, AB ile Ortalik görüsmeleri, altina imza atilan tarihte yani önümüzdeki Ekim ayinin hemen basinda basliyacaktir. Bu görüsmelerin ne kadar sürecegi belirsiz, fakat tahminlere göre 10-15 seneden önce bitmesi beklenmiyor. Eger biz bu Ortalik görüsmeleri süresi boyunca, ülkemizi yani kendi insanimizi sevmezsek, sorunlarina ve ihtiyaclarina kapi kapatirsak, icerde ve disarda etkili ve kabul edilebilir politikalar üretemezsek, bak AB bizi sevmiyor demenin ne bir anlami olur nede bir getirisi. Asil anlami olan seyin cennet ülkemizi yikanin, kirletenin ve dislatanin kendi kendimizi sevmemek oldugunu anlamamiz olur. Bunun getiriside gercekleri görüp uyanmamiz olur. Ülkemizi sevin, sevin ve sevin. Faik Sagkol / Salzburg Üniversitesi, Siyasal Bilimler Ögrencisi
  9. 100 % haklisin, fakat ben daha genis bit kitleye hitap etsin diye, yazilarimi ingilizce olusturmaya calisiyorum. Okumak isteyip zorlanan arkadaslardan özür diliyorum
  10. Austria’s strong opposition to Turkey being en route to full-membership negotiations with the EU: Turkey as a Pariah state in Austria The most recent Eurobarometer results show that a massive 80 percent of the public in Austria feel uncomfortable with the possible full-membership of Turkey into the European Union and say no to it, and only about 10 percent support the idea of Turkey being a full-member of their precious EU club. Moreover, an earlier Eurobarometer result this year, showed that the public in Austria would rather see Russia and Ukraine enter the EU. These results came with no surprise, considering the fact that, with the expansion of the EU into a 25 member block in May 2004, to countries with lower economic-profiles (except Slovenia and Cyprus who enjoy high economic status with over 15.000 euros GNI per capita), which have put an additional economic burden on the EU’s staggering economy and generated a feeling of unease to among countries like Austria who pay more into the EU-budget and benefit less. The Eurobarometer results since then have unveiled a descendig trend on how Austria’s public view the further expansion of the EU in the coming years, including the possible future accession of Turkey in an indefinite date. Although it might be percieved from the pro-Turkish camp and Turkey itself that the stay-out-of-EU opinions in Austria is directed against the whole future of EU expansion and not solely against on Turkey , when the results of the Eurobarometer are combined with what is printed in the daily newspaper (Salzburgernachrichten, Die Presse, Der Standard and Neue Krone Zeitung) with highest number of circulation, and what said in the Television and Radios, the picture in Austria is rather different and dizzy. It will be a portrait of opinions with right bright colours of the public here in Austria, to say that Turkey is a frontline factor in the public’s negative opinion towards further expansion of the EU (next in line is Romania and Bulgaria, then Croatia and might-be Turkey) and pariah state within the public and top figures in the government. In a recent interview conducted with the charismatic Finance Minister of Austria, Mr Grasser in Die Presse, he clearly pointed out that Turkey had not yet met the criteria’s defined by the EU, and would place a heavy burden on EU if it were to become a full member. It is really funny to observe such a statement made by the one of the Finance Ministers of EU, who clearly prioritizes his personal feelings instead of the logical and realistic points made in visual and print media that Turkey has fulfilled all the necessary criteria’s and is fit to start the negotiations talks with the EU on October 3, 2005. It will would have been a different story if he had touched upon the improving but still very much volatile and sensitive economic condition of Turkey and said that Turkey still falls back on the economic criteria’s set by the EU and has much way to go. However, even he, as the Finance Minister, knows that this a long-term phenomenon and economy is not something which peaks from dawn to dust. In another recent article in Salzburgernachrichten, both Chancellor Wolfgang Schüssel and vice-Chancellor Gorbach strongly pointed out their opposition to Turkey being a full-member of the EU. While Schlüssel stressed the need for assessing whether EU can harbour more countries to extend it further east; before we start talking about giving Turkey a full-membership, vice-Chancellor Gorbach, said that only when Turkey has initialy recognized the Greek part of Cyprus according to its border laid down by international law, can we start moving in the right direction. He did not elaborate on the meaning of the word direction, but it certainly is not a full-membership and in harmony with Chancellor Schlüssel position. Thus the small boy of EU, Austria is sided along with the big boys of EU, Germany and France, to make Turkey’s road to the EU as rough and tough as possible so she would not be granted a full-membership after crossing the finish line. Both Germany’s very-likely-to-win opposition leader Angela Merkel, and the current interior minister of France, who is a strong favourite to take over the Presidency from Jack Chirac, are opposing a full-membership of Turkey and have put their hands together during Markel’s last visit to Paris a few weeks ago and stated that they would work together to grant Turkey a “Privileged Partnership” or something of that a sort and not a full-membership. Faik Sagkol / Student of Political Science at the University of Salzburg in Austria
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.