Zıplanacak içerik

uykusuz

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  1. Bilimadamları, kendilerini uzaylıların kaçırdığını iddia eden insanların büyük çoğunluğunda bir tür uyku bozukluğunun görüldüğünü açıkladılar. İngiliz uzmanların yaptığı araştırmaya göre, uzaylılar tarafından kaçırıldığını savunan kişiler, ‘uyku felci’ denen ve insanın yarı uyanık olduğu halde hareket etmesini engelleyen bir rahatsızlıtkan mustarip. Londra’daki Goldsmith College’ın Anomalistik Psikolojik Araştırmalar Bölümü Başkanı Chris French, uyku felcine yakalanan bir insanın uyanık olduğunu algılayacağını, fakat rüyadaymış gibi çevresinde var olmayan şeyleri görüp duyabileceğini bildirdi. Hareket etme yetisinin de kaybedilmesiyle ciddi bir deneyim yaşandığını vurgulayan French, ‘Bu haldeyken parlak ışıklar, korkutucu şekiller görülmesi çok doğal’ dedi. Ancak araştırmaya göre, uzaylılar tarafından kaçırıldığını iddia eden herkesi bu kategoriye sokmak yanlış. Bu tür insanlardan bir kısmının daha önce de normal ötesi olaylarla karşılaştığını iddia ettiği, bir bölümünün ise asosyal eğilimlere sahip olduğu belirtiliyor. Bazılarının ise, uzaylıların sırf onların üzerinde deney yapmak için evrenin öteki ucundan geldiği iddiasını bir tür ‘ego tatmini’ olarak kullandığı ifade ediliyor. Kaynak:hurriyet.com.tr
  2. uykusuz şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Televizyon ve Radyo
    İşin doğrusu geçen sezon sonunda avrupa yakası artık monotonlaşmıştı, aynı tip espriler, kardeş kavgası vs., ama bu sezona daha formda başladı. Ben bir de yabancı damadı seyrediyorum, yine çoğunluğu tiyatro kökenli oyuncular, oyuncular başarılı olunca dizi de keyifli seyrediliyor. Bir de cnbc-e de pazar geceleri 23.00'de nip-tuck var. Her zevke hitap etmeyebilir ama farklı ve sürükleyici. İki estetik cerrahın hem hastalarıyla olan ilişkileri hem de özel hayatlarındaki iniş çıkışlar. 18 yaşın altındakilerin seyretmesi sakıncalı yazısı çıkıyor, sadece cinsel içeriği yüzünden değil ameliyat sahneleri de bayağı ayrıntılı gösterildiği için sanırım.
  3. Haftalık dergisi son sayısında internetin mucidi Vinton Cerf’in hikayesini anlattı. Vinton Cerf, 1970’li yıllarda üniversiteyi yeni bitirmiş, yirmili yaşlarının sonunda bir matematik mühendisiydi. Doğuştan kulakları duymayan Carinne’e aşık oldu. Carinne, kimseyle iletişim kuramıyor, telefonla bile konuşamıyordu. California Üniversitesi Matematik Mühendisliği’nde bilgisayarlar arası bilgi transferiyle uğraşan Cerf’in ise tek isteği karısını mutlu etmekti. İnternet, o zamanlar askeri amaçla kullanılan bir sistemdi. Sivillerin kullanamadığı internet, kısa sürede 200 ayrı sivil kuruma yayıldı. Cerf interneti geliştiren bilim adamları arasındaydı. Ancak o daha önemli bir şey yaptı ve interneti karısının da kullanabileceği bugünkü haline getirdi. En çok karım sevindi Eğer bunu yapmamış olsaydı internet denilen uçsuz bucaksız dünyada kimse istediği bilgiye ulaşamazdı. Cerf bugün, “Karım artık üniversitede okuyan oğlumuzla bile internet yoluyla konuşabiliyor. Kimbilir belki de interneti karımı mutlu edebilmek için icat etmişimdir” diye konuşuyor. Kaynak:www.ilginchaber.com
  4. PARİS - Fransızlara göre Dünya'nın sonunu büyük bir patlama ya da göktaşı değil, ineklerin 'geğirti'si getirecek! Hükümetin araştırmasına göre, atmosfer için felaket oluşturan büyükbaş hayvanlar havaya bu ülkedeki 14 petrol rafinerisinden daha fazla, ozonun delinmesine yol açan gaz salıyor. Sonunda çevrenin düşmanlarını bulan Fransızların araştırmasında, büyükbaş hayvanların, bu ülkedeki sera etkisine yol açan gazların salımında yüzde 6.5 oranında sorumlu oldukları saptandı. Bu hayvanlar geğirtileriyle her yıl atmosfere 26 milyon ton, dışkılarıyla ise 12 milyon ton, sera etkisine yol açan metan gazı salıyor. Fransa'daki 14 petrol rafinerisinin havaya saldığı toplam gaz ise 13 milyon ton. Koyunların payı daha az Fransa'daki 20 milyon büyükbaş hayvan, tüm hayvanlar içinde yüzde 80'le atmosfere en çok gaz salan kesim olarak suçlanırken, koyun, keçi, domuz ve kümes hayvanlarının ise yeryüzünün ısınmasındaki fazla suçlu olmadığı görüldü. Araştırmada, büyükbaş hayvanların ve diğerlerinin besleyici değeri daha yüksek parçacıklı, soya veya yonca gibi sindirimi daha kolay yemlerle beslenmesinin çözüm olacağı belirtildi. (Independent, aa) www.radikal.com.tr
  5. uykusuz şurada bir başlık gönderdi: Turizm, Gezi ve Seyahat
    Arkadaşlar, Daha önce Ayvalık'da kaldım ancak bu sefer Cunda adasında kalmak istiyorum. Daha önce kalıp memnun kaldığınız ve tavsiye edebileceğiniz bir yer var mı? Bir de Asos'daki Kanara Motel'i biliyor musunuz?
  6. Eski sevgiliyi unutabilmek ya da unutamamak ayrı bir hikaye de; esprilere hem güldüm hem de bir zamanlar o kadar yakın olunan bir insan hakkında bu kadar sert şakalar yapılabilmesi içimi sızlattı. Duygusal bir günümdeyim herhalde...
  7. İlk olarak ABD'de açılan bilgisayar ve internet bağımlılığı kliniklerinin sayısı Avrupa ve Uzakdoğu'daki örnekleriyle çoğalıyor. Çin de klinik sahibi ülkeler arasındaki yerini aldı 100 milyon kullanıcıyla ABD'den sonraki en kalabalık internet nüfusuna sahip Çin'de bu sene açılan 'internet bağımlılığı kliniği' ekrana bağımlı hale gelen küçük yaştaki bedenleri 'arındırmaya' çalışıyor. Ülkedeki ekonomik refahın artmasına paralel olarak yaygınlaşan bilgisayar ve internet, beraberinde kendine tutkun bir kitleyi de yaratmış. Devlet politikası olarak eğitim ve iş amacıyla bir yandan teşvik edilen internet diğer yandan yoğun bir sansür ve denetim mekanizması içinde işliyor. Çoğu ruhsatsız faaliyet gösteren internet kafelere yapılan baskınlarda şu ana kadar binlerce kişi hapse gönderildi. İntihar ve cinayete meyilli Klinikte tedavi gören ilk grup çocuklarınn tamamı internetteki diğer kullanıcılarla birlikte oyun oynamak ya da sohbet etmek yüzünden okulu yarıda bırakanlardan seçilmiş. Kliniğin yöneticisi Dr. Tao Ran, 14-24 yaş arasındaki bu 'bağımlı' çocukların depresyon, panik atak, insanlarla iletişime girmede korku ve isteksizlik gibi ortak sıkıntıları paylaştığına dikkat çekiyor. Oyun ve internet bağımlısı çocukların bir kısmınınsa cinayet ve intihara meyilli olduğu anlaşılmış. Uzmanlar bunu eyleme dönüştüren çok sayıda çocuk olduğunu da hatırlatıyor. Hemen hepsi uykusuzluğa bağlı olarak sosyal yaşamdan kopmuş ve aşırı kilo kaybı yaşamış. Hatta bazıların yemeklerini bile sadece bilgisayar başında yiyebildiği ortaya çıkmış. www.radikal.com.tr
  8. Nietzsche - Böyle Buyurdu Zedüşt'ü tekrar okuyorum, kitabın öyle bir yerindeyken tartışmanızı gördüm ki alıntı yapmadan duramayacağım: "Kadında herşey bilmecedir, ve kadındaki herşeyin bir çözümü vardır,- buna "gebelik" denir. Erkek kadın için bir araçtır: amaç hep çocuktur. Peki kadın erkek için nedir? İki şey ister gerçek erkek:tehlike ve oyun. Bu yüzden en tehlikeli oyuncak olarak ister kadını. Erkek savaş için eğitilmeli, kadınsa savaşçıyı dinlendirmek için: gerisi deliliktir. Pek tatlı yemişler - bunları sevmez savaşçı. Kadını sever bu yüzden, -en tatlı kadın bile acıdır. Kadın erkeklerden daha iyi anlar çocukları, ama erkek kadından daha çocuktur. Gerçek erkeğin içinde bir çocuk gizlidir; oynamak ister. Haydi kadınlar, bulun erkekteki çocuğu!"
  9. uykusuz şurada bir başlık gönderdi: Hayvanlar Alemi
    İsviçreli araştırmacılar, bir karınca türünün doğal genetik kopyalama yoluyla ürediğini belirledi. Nature dergisinin son sayısındaki makaleye göre, Kuzey Amerika, Batı Afrika ve Galapagos Adaları'nda yaşayan 'Wasmannia auropunctuta'ların kraliçeleri, kısır işçi karıncalar üretmek için erkeklerin spermlerini kullanıyor. Kraliçe karıncalar, 'yeni kraliçeler üretmek için ise sperm kullanmıyor, kızlarına tamamen kendi genlerini aktarıyor. Erkek karıncalar da kendi genlerini aktarmanın yolunu bulmuş. Erkek yumurtada anne genleri bertaraf ediliyor, böylece genetik bakımdan tamamen erkeğe benzer kopyalar ürüyor. Bunun tespit edilen ilk doğal genetik kopyalama hadisesi olduğunu belirten profesör Laurent Keller "Bu durum milyonlarca yıl sürmüş bir evrimin sonucu olmalı" dedi.
  10. Yüzyıllardır insanlığın en çok hayalini kurduğu, aynı zamanda en karanlık kabuslarına giren "zombiler" gerçek oluyor. Amerika'nın Pittsburgh kentindeki "Safar Araştırma Merkezi" ndeki bilimadamları, köpekleri klinik olarak öldürdükten 3 saat sonra canlandırabildiklerini açıkladı. Ancak tüyleri ürperten bir korku filminin repliklerine benzer bu açıklamanın altında, insanlık için verem tedavisi veya çiçek aşısı gibi önemli bir gelişme yatıyor. Kan kaybından ölmek tarih olacak "Suspend Animation (Uzatılmış canlandırma)" denilen bu teknikte, uzmanlar köpeğin damarlarında dolaşan bütün kanı boşaltı. Ve damarlar soğuk ve tuzlu suyla dolduruldu. Nefes almayan, kalbi atmayan ve tüm beyin fonksiyonlarını yitiren köpek, klinik olarak ölmüş oldu. Normalde 37 derece olan vücut ısısı da 7 derece kadar düştü. 3 saat sonra tuzlu su boşaltılarak, köpeğin kendi kanı damarlara enjekte edildi. Elektroşokla kalbi çalıştırılan köpek, kısa süren ölümün ardından tekrar hayata döndü. Enstitüdeki bilimadamları insanlar üzerindeki çalışmalarında da start vermiş. Böylece kan kaybeden hastaların hemen "dondurulacağını", daha sonra uygun bir zamanda yeniden canlandırabileceğini söylüyorlar. www.vatanim.com.tr
  11. uykusuz şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Aşağıdaki haberi okudunuz mu bilmiyorum; bana çok ilginç geldi: "RUSYA’nın başkenti Moskova’ya 200 kilometre uzaklıktaki bir bölgede bulunan göl, bir gecede ortadan kaybolurken, bilim aramları bunun esrarını çözmeye çalışıyor. BBC’nin haberine göre, Rusya’nın iç kesimlerindeki Balotnikova Köyü yakınlarındaki gölün sabah yerinde olmadığını görenler şaşkınlıklarını gizleyemedi. Balotnikova Köyü yakınlarındaki bu gölün, Rus Çarı Korkunç İvan zamanından bu yana bulunduğu belirtilirken, milyonlarca litre hacmindeki suların, bir gecede nasıl yok olduğunu kimse anlamadı. Balıkçılar, gölün yatağı olan dev çukurun kenarında, eğik ağaçlara bakarken ne olduğunu anlamaya çalışırken, köylüler, yaşadıkları şaşkınlık ardından yerel bir itfaiye ekibini çağırdı, ancak gelen görevliler de durumu çözemedi. Balatnikova köyündeki yaşlı köylülerinden biri, gölün yok almasının ardında Amerikalıların olduğunu öne sürdü. Aynı köylü, Amerikalıların, ’batak kent’ olan köye tünel kazdığını öne sürerken, yerel yetkililer, göl ve içindekilerin, bir yeraltı mağarası tarafından yutulmuş olabileceğini savundu."
  12. Sideways'in başrolündeki Paul Giamatti her türlü abartıdan uzak oyunuyla muhteşemdi ve bence Oscar'ı almalıydı. Acı bir tatlılık, dozunda gidip gelen komedi ve drama, hayat hakkında depresif yorumlar ve tabii ki şarap filmi yılın en iyilerinden yapıyordu. Yalnız filmi seyrederken yanınızda şarap bulunsun, çünkü canınız fena halde çekecek. Bu Amerikalılar akıllı adamlar şimdi filmin çekildiği bağların olduğu yerlerde şarap turizmi başlamış, o yüzden ikinci bir film çekip Amerikanın başka bir bölgesinin şarap üretimini ve turizmini arttıracaklarmış.
  13. uykusuz şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Bilim İnsanları Biyografileri
    Yazar ve Ün Yedi sekiz yaşımda, dul anamla, Katolik bir nine ve Protestan bir dede arasında yaşıyordum. Sofrada her biri ötekinin dini ile alay ederdi. Kötülük olsun diye değil, bir aile geleneğiydi bu. Ama, bir çocuk her şeyi ciddiye alır. Her iki dinin de değersiz olduğu sonucunu çıkardım bu alaylardan. Bir Katolik olarak yetişmem için ne yaptılarda olmadı. İşte, o çağımda ölümden çok korkardım. Niçin? Çocukları avutan öbür dünya efsanesinden yoksundum da onun için belki. Her çocuk gibi ben de bir şeyler yazıyordum o zaman. Öldükten sonra yaşama isteğim yazı merakımla birleşti. Ölüm ötesinde, yazılarımda yaniden yaşamayı kuruyordum. Sonradan bıraktığım bu edebi ölümötesi, başlangıçta çalışmalarımın temeli oldu bu, kuşkusuz. Hristiyan, genel olarak, ölümden korkmaz, çünkü, gerçek yaşama başlamak için ölmesi gerekir. Dünyadaki yaşam, öbürgüzel dünyayı hak etmek için bir sınav yeridir. Bu da birtakım belli ödevleri, tapınmaları, duaları, dilekleri getirir. Uysal olma, şehvetten, mladan mülkten kaçınma ister. Ben, bütün bunları alıp, edebiryat alanına çeviriyordum: yaşadıkça değerim bilinmeyecekti ama, yazıda titizlik ve mesleğimde temizlik ile sonsuz yaşamı hak edecektim. Yazarlık ünüm öldüğüm gün başlayacaktı. Kendi kendimle önemli kavgalarım vardı. Her şey üstüne yazmak için her şeyi bilmek mi gerekiyordu? Bir papaz gibi yaşayıp bütün zamanımı törpülemekle mi geçirmeliydim? Her halde, sorun ölüm kalım sorunuydu, her şeyi birden içine alıyordu. Kafamda yazı yaşamı, din yaşamı kalıbına dökülüyordu. Bütün düşüncem, ruhumu kurtarmaktı...Sonradan bütün bunları bıraktım, kırk yaşına kadar da düşünmedim. Artık niçin yazıyorum diye sormaz oldum kendime. Yazarlık ünü beni ilgilendirmiyor demiyorum, ama, bir andan sonra hiçbir anlamı kalmıyor bunun. Ölüm, gerçekten ölüm olunca, ün bir kandırmaca oluyor. Geçenlerde biri söylüyordu, öldükten sonra yazgısı bilmekten daha ********* bir şey bilmiyorum diye. Aranızdan birini alıyorlar, öfkesinden ya da kederinden öldürüyorlar, yirmi beş yıl sonra da biri anıt dikiyorlar adına. Aynı adamlar, aynı çakallar hem öldürüyorlar hem de anıt başında nutuk çekiyorlar, bir ölüyü şana şerefe boğuyorlar ki, bir başkasının yaşamını zehir edebilsinler. Jean Paul Sartre- Denemeler
  14. Peki yansıtın o zaman devam eden ilişkilerinizin güzelliğini... Ben bütünü kötü görmüyorum sadece o gün dinlediğim davaların karamsarlığı vardı üzerimde. Etrafımda birbiriyle anlaştığını gördüğüm evli çiftler var, benim 6 senelik güzel giden bir evliliğim var ama baksana bu kadar üye var bu forumda bir tek kişi girip kendi ilişkisinin durumunu yazmamış. Düşünmüyor muyuz bu konuda ya da gereken önemi mi vermiyoruz? Bırakın dinlediğim boşanma davalarını kiminle konuşsam etrafından yeni bir boşanma haberi veriyor. Aslında evlenmek gibi boşanmak da hayatın bir parçası, kötü giden mutsuz bir ilişkiyi sırf çocuklar için sürdürmek lazım mı bilemiyorum. Boşanmaların bu derece artmış olması gerçekten modernizmin sonucu. Eskilerin mantığı, şiddet, kumar, alkolizm, (erkeğin aldatmasını sebep olarak görmüyorlar bile) gibi uç bir sebep olmadıkça evliliğin sürdürülmesinin şart olduğu. Ama onların çocukları mutlu çocuklar değiller. İşin kötü tarafı evliliği ailelerinden öğrendikleri için sürekli bir didişme ve birbirini yeme ortamı olmasına rağmen kötü günlerde birbirlerine destek olunan ama iyi günlerde bol bol huzursuzluk çıkarılmasında mahzur olmayan tuhaf bir birliktelik olarak kabul etmişler. Bu çok doğru, bir süre sonra insanlar aynı çatı altında hiçbir şey paylaşmadan, sevgi, saygı olmadan ayrı iki hayatı sürdürüyorlar. Bırakın sorunlarını çözmeye çalışmayı konuşmaktan bile vazgeçiyorlar. Bizim üniversitede bir prof. vardı. Evlenme dersini anlatırken, "çocuklar siz siz olun sakın evlenmeyin diye söze başlamıştı." Daha sonra da devam etmişti, "ben evliliğimden gayet mutluyum ama siz evlenmeyin". Eşim ve ben de ona benzedik galiba, bekar arkadaşlarımıza sakın evlenmeyin, evlilere de sakın çocuk yapmayın diyoruz
  15. Eski Yeşilçam filmlerini ben de çok seviyorum, onların yeri ayrı ama sinemada, tiyatroda, edebiyatta... en güzel sürecini yaşayıp üst limite ulaşmak diye birşey olamaz ki. Her zaman yenilikler olacak, ileriye gidilecek, güzel yapılmışların yanına daha da güzel olanlar gelecek, gelmeli. Aksini düşünemiyorum bile. Bu sezon seyrettiğim iki Türk filmi "Gönül Yarası" ve "Eğreti Gelin" çok hoşuma gitti. Bir de "Anlat İstanbul"u gördüm, onlar kadar olmasa da Türk sinemamızda yeni bir anlatım ve değişik, eli yüzü düzgün bir filmdi bence.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.