Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

uykusuz

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    25
  • Katılım

  • Son Ziyaret

uykusuz tarafından postalanan herşey

  1. uykusuz doğum gününüz kutlu olsun!

  2. Bilimadamları, kendilerini uzaylıların kaçırdığını iddia eden insanların büyük çoğunluğunda bir tür uyku bozukluğunun görüldüğünü açıkladılar. İngiliz uzmanların yaptığı araştırmaya göre, uzaylılar tarafından kaçırıldığını savunan kişiler, ‘uyku felci’ denen ve insanın yarı uyanık olduğu halde hareket etmesini engelleyen bir rahatsızlıtkan mustarip. Londra’daki Goldsmith College’ın Anomalistik Psikolojik Araştırmalar Bölümü Başkanı Chris French, uyku felcine yakalanan bir insanın uyanık olduğunu algılayacağını, fakat rüyadaymış gibi çevresinde var olmayan şeyleri görüp duyabileceğini bildirdi. Hareket etme yetisinin de kaybedilmesiyle ciddi bir deneyim yaşandığını vurgulayan French, ‘Bu haldeyken parlak ışıklar, korkutucu şekiller görülmesi çok doğal’ dedi. Ancak araştırmaya göre, uzaylılar tarafından kaçırıldığını iddia eden herkesi bu kategoriye sokmak yanlış. Bu tür insanlardan bir kısmının daha önce de normal ötesi olaylarla karşılaştığını iddia ettiği, bir bölümünün ise asosyal eğilimlere sahip olduğu belirtiliyor. Bazılarının ise, uzaylıların sırf onların üzerinde deney yapmak için evrenin öteki ucundan geldiği iddiasını bir tür ‘ego tatmini’ olarak kullandığı ifade ediliyor. Kaynak:hurriyet.com.tr
  3. İşin doğrusu geçen sezon sonunda avrupa yakası artık monotonlaşmıştı, aynı tip espriler, kardeş kavgası vs., ama bu sezona daha formda başladı. Ben bir de yabancı damadı seyrediyorum, yine çoğunluğu tiyatro kökenli oyuncular, oyuncular başarılı olunca dizi de keyifli seyrediliyor. Bir de cnbc-e de pazar geceleri 23.00'de nip-tuck var. Her zevke hitap etmeyebilir ama farklı ve sürükleyici. İki estetik cerrahın hem hastalarıyla olan ilişkileri hem de özel hayatlarındaki iniş çıkışlar. 18 yaşın altındakilerin seyretmesi sakıncalı yazısı çıkıyor, sadece cinsel içeriği yüzünden değil ameliyat sahneleri de bayağı ayrıntılı gösterildiği için sanırım.
  4. Haftalık dergisi son sayısında internetin mucidi Vinton Cerf’in hikayesini anlattı. Vinton Cerf, 1970’li yıllarda üniversiteyi yeni bitirmiş, yirmili yaşlarının sonunda bir matematik mühendisiydi. Doğuştan kulakları duymayan Carinne’e aşık oldu. Carinne, kimseyle iletişim kuramıyor, telefonla bile konuşamıyordu. California Üniversitesi Matematik Mühendisliği’nde bilgisayarlar arası bilgi transferiyle uğraşan Cerf’in ise tek isteği karısını mutlu etmekti. İnternet, o zamanlar askeri amaçla kullanılan bir sistemdi. Sivillerin kullanamadığı internet, kısa sürede 200 ayrı sivil kuruma yayıldı. Cerf interneti geliştiren bilim adamları arasındaydı. Ancak o daha önemli bir şey yaptı ve interneti karısının da kullanabileceği bugünkü haline getirdi. En çok karım sevindi Eğer bunu yapmamış olsaydı internet denilen uçsuz bucaksız dünyada kimse istediği bilgiye ulaşamazdı. Cerf bugün, “Karım artık üniversitede okuyan oğlumuzla bile internet yoluyla konuşabiliyor. Kimbilir belki de interneti karımı mutlu edebilmek için icat etmişimdir” diye konuşuyor. Kaynak:www.ilginchaber.com
  5. PARİS - Fransızlara göre Dünya'nın sonunu büyük bir patlama ya da göktaşı değil, ineklerin 'geğirti'si getirecek! Hükümetin araştırmasına göre, atmosfer için felaket oluşturan büyükbaş hayvanlar havaya bu ülkedeki 14 petrol rafinerisinden daha fazla, ozonun delinmesine yol açan gaz salıyor. Sonunda çevrenin düşmanlarını bulan Fransızların araştırmasında, büyükbaş hayvanların, bu ülkedeki sera etkisine yol açan gazların salımında yüzde 6.5 oranında sorumlu oldukları saptandı. Bu hayvanlar geğirtileriyle her yıl atmosfere 26 milyon ton, dışkılarıyla ise 12 milyon ton, sera etkisine yol açan metan gazı salıyor. Fransa'daki 14 petrol rafinerisinin havaya saldığı toplam gaz ise 13 milyon ton. Koyunların payı daha az Fransa'daki 20 milyon büyükbaş hayvan, tüm hayvanlar içinde yüzde 80'le atmosfere en çok gaz salan kesim olarak suçlanırken, koyun, keçi, domuz ve kümes hayvanlarının ise yeryüzünün ısınmasındaki fazla suçlu olmadığı görüldü. Araştırmada, büyükbaş hayvanların ve diğerlerinin besleyici değeri daha yüksek parçacıklı, soya veya yonca gibi sindirimi daha kolay yemlerle beslenmesinin çözüm olacağı belirtildi. (Independent, aa) www.radikal.com.tr
  6. uykusuz

    Cunda & Asos

    Arkadaşlar, Daha önce Ayvalık'da kaldım ancak bu sefer Cunda adasında kalmak istiyorum. Daha önce kalıp memnun kaldığınız ve tavsiye edebileceğiniz bir yer var mı? Bir de Asos'daki Kanara Motel'i biliyor musunuz?
  7. Eski sevgiliyi unutabilmek ya da unutamamak ayrı bir hikaye de; esprilere hem güldüm hem de bir zamanlar o kadar yakın olunan bir insan hakkında bu kadar sert şakalar yapılabilmesi içimi sızlattı. Duygusal bir günümdeyim herhalde...
  8. İlk olarak ABD'de açılan bilgisayar ve internet bağımlılığı kliniklerinin sayısı Avrupa ve Uzakdoğu'daki örnekleriyle çoğalıyor. Çin de klinik sahibi ülkeler arasındaki yerini aldı 100 milyon kullanıcıyla ABD'den sonraki en kalabalık internet nüfusuna sahip Çin'de bu sene açılan 'internet bağımlılığı kliniği' ekrana bağımlı hale gelen küçük yaştaki bedenleri 'arındırmaya' çalışıyor. Ülkedeki ekonomik refahın artmasına paralel olarak yaygınlaşan bilgisayar ve internet, beraberinde kendine tutkun bir kitleyi de yaratmış. Devlet politikası olarak eğitim ve iş amacıyla bir yandan teşvik edilen internet diğer yandan yoğun bir sansür ve denetim mekanizması içinde işliyor. Çoğu ruhsatsız faaliyet gösteren internet kafelere yapılan baskınlarda şu ana kadar binlerce kişi hapse gönderildi. İntihar ve cinayete meyilli Klinikte tedavi gören ilk grup çocuklarınn tamamı internetteki diğer kullanıcılarla birlikte oyun oynamak ya da sohbet etmek yüzünden okulu yarıda bırakanlardan seçilmiş. Kliniğin yöneticisi Dr. Tao Ran, 14-24 yaş arasındaki bu 'bağımlı' çocukların depresyon, panik atak, insanlarla iletişime girmede korku ve isteksizlik gibi ortak sıkıntıları paylaştığına dikkat çekiyor. Oyun ve internet bağımlısı çocukların bir kısmınınsa cinayet ve intihara meyilli olduğu anlaşılmış. Uzmanlar bunu eyleme dönüştüren çok sayıda çocuk olduğunu da hatırlatıyor. Hemen hepsi uykusuzluğa bağlı olarak sosyal yaşamdan kopmuş ve aşırı kilo kaybı yaşamış. Hatta bazıların yemeklerini bile sadece bilgisayar başında yiyebildiği ortaya çıkmış. www.radikal.com.tr
  9. Nietzsche - Böyle Buyurdu Zedüşt'ü tekrar okuyorum, kitabın öyle bir yerindeyken tartışmanızı gördüm ki alıntı yapmadan duramayacağım: "Kadında herşey bilmecedir, ve kadındaki herşeyin bir çözümü vardır,- buna "gebelik" denir. Erkek kadın için bir araçtır: amaç hep çocuktur. Peki kadın erkek için nedir? İki şey ister gerçek erkek:tehlike ve oyun. Bu yüzden en tehlikeli oyuncak olarak ister kadını. Erkek savaş için eğitilmeli, kadınsa savaşçıyı dinlendirmek için: gerisi deliliktir. Pek tatlı yemişler - bunları sevmez savaşçı. Kadını sever bu yüzden, -en tatlı kadın bile acıdır. Kadın erkeklerden daha iyi anlar çocukları, ama erkek kadından daha çocuktur. Gerçek erkeğin içinde bir çocuk gizlidir; oynamak ister. Haydi kadınlar, bulun erkekteki çocuğu!"
  10. İsviçreli araştırmacılar, bir karınca türünün doğal genetik kopyalama yoluyla ürediğini belirledi. Nature dergisinin son sayısındaki makaleye göre, Kuzey Amerika, Batı Afrika ve Galapagos Adaları'nda yaşayan 'Wasmannia auropunctuta'ların kraliçeleri, kısır işçi karıncalar üretmek için erkeklerin spermlerini kullanıyor. Kraliçe karıncalar, 'yeni kraliçeler üretmek için ise sperm kullanmıyor, kızlarına tamamen kendi genlerini aktarıyor. Erkek karıncalar da kendi genlerini aktarmanın yolunu bulmuş. Erkek yumurtada anne genleri bertaraf ediliyor, böylece genetik bakımdan tamamen erkeğe benzer kopyalar ürüyor. Bunun tespit edilen ilk doğal genetik kopyalama hadisesi olduğunu belirten profesör Laurent Keller "Bu durum milyonlarca yıl sürmüş bir evrimin sonucu olmalı" dedi.
  11. Yüzyıllardır insanlığın en çok hayalini kurduğu, aynı zamanda en karanlık kabuslarına giren "zombiler" gerçek oluyor. Amerika'nın Pittsburgh kentindeki "Safar Araştırma Merkezi" ndeki bilimadamları, köpekleri klinik olarak öldürdükten 3 saat sonra canlandırabildiklerini açıkladı. Ancak tüyleri ürperten bir korku filminin repliklerine benzer bu açıklamanın altında, insanlık için verem tedavisi veya çiçek aşısı gibi önemli bir gelişme yatıyor. Kan kaybından ölmek tarih olacak "Suspend Animation (Uzatılmış canlandırma)" denilen bu teknikte, uzmanlar köpeğin damarlarında dolaşan bütün kanı boşaltı. Ve damarlar soğuk ve tuzlu suyla dolduruldu. Nefes almayan, kalbi atmayan ve tüm beyin fonksiyonlarını yitiren köpek, klinik olarak ölmüş oldu. Normalde 37 derece olan vücut ısısı da 7 derece kadar düştü. 3 saat sonra tuzlu su boşaltılarak, köpeğin kendi kanı damarlara enjekte edildi. Elektroşokla kalbi çalıştırılan köpek, kısa süren ölümün ardından tekrar hayata döndü. Enstitüdeki bilimadamları insanlar üzerindeki çalışmalarında da start vermiş. Böylece kan kaybeden hastaların hemen "dondurulacağını", daha sonra uygun bir zamanda yeniden canlandırabileceğini söylüyorlar. www.vatanim.com.tr
  12. uykusuz

    Göl, bir gecede 'yok oldu'

    Aşağıdaki haberi okudunuz mu bilmiyorum; bana çok ilginç geldi: "RUSYA’nın başkenti Moskova’ya 200 kilometre uzaklıktaki bir bölgede bulunan göl, bir gecede ortadan kaybolurken, bilim aramları bunun esrarını çözmeye çalışıyor. BBC’nin haberine göre, Rusya’nın iç kesimlerindeki Balotnikova Köyü yakınlarındaki gölün sabah yerinde olmadığını görenler şaşkınlıklarını gizleyemedi. Balotnikova Köyü yakınlarındaki bu gölün, Rus Çarı Korkunç İvan zamanından bu yana bulunduğu belirtilirken, milyonlarca litre hacmindeki suların, bir gecede nasıl yok olduğunu kimse anlamadı. Balıkçılar, gölün yatağı olan dev çukurun kenarında, eğik ağaçlara bakarken ne olduğunu anlamaya çalışırken, köylüler, yaşadıkları şaşkınlık ardından yerel bir itfaiye ekibini çağırdı, ancak gelen görevliler de durumu çözemedi. Balatnikova köyündeki yaşlı köylülerinden biri, gölün yok almasının ardında Amerikalıların olduğunu öne sürdü. Aynı köylü, Amerikalıların, ’batak kent’ olan köye tünel kazdığını öne sürerken, yerel yetkililer, göl ve içindekilerin, bir yeraltı mağarası tarafından yutulmuş olabileceğini savundu."
  13. Sideways'in başrolündeki Paul Giamatti her türlü abartıdan uzak oyunuyla muhteşemdi ve bence Oscar'ı almalıydı. Acı bir tatlılık, dozunda gidip gelen komedi ve drama, hayat hakkında depresif yorumlar ve tabii ki şarap filmi yılın en iyilerinden yapıyordu. Yalnız filmi seyrederken yanınızda şarap bulunsun, çünkü canınız fena halde çekecek. Bu Amerikalılar akıllı adamlar şimdi filmin çekildiği bağların olduğu yerlerde şarap turizmi başlamış, o yüzden ikinci bir film çekip Amerikanın başka bir bölgesinin şarap üretimini ve turizmini arttıracaklarmış.
  14. uykusuz

    Jean Paul Sartre

    Yazar ve Ün Yedi sekiz yaşımda, dul anamla, Katolik bir nine ve Protestan bir dede arasında yaşıyordum. Sofrada her biri ötekinin dini ile alay ederdi. Kötülük olsun diye değil, bir aile geleneğiydi bu. Ama, bir çocuk her şeyi ciddiye alır. Her iki dinin de değersiz olduğu sonucunu çıkardım bu alaylardan. Bir Katolik olarak yetişmem için ne yaptılarda olmadı. İşte, o çağımda ölümden çok korkardım. Niçin? Çocukları avutan öbür dünya efsanesinden yoksundum da onun için belki. Her çocuk gibi ben de bir şeyler yazıyordum o zaman. Öldükten sonra yaşama isteğim yazı merakımla birleşti. Ölüm ötesinde, yazılarımda yaniden yaşamayı kuruyordum. Sonradan bıraktığım bu edebi ölümötesi, başlangıçta çalışmalarımın temeli oldu bu, kuşkusuz. Hristiyan, genel olarak, ölümden korkmaz, çünkü, gerçek yaşama başlamak için ölmesi gerekir. Dünyadaki yaşam, öbürgüzel dünyayı hak etmek için bir sınav yeridir. Bu da birtakım belli ödevleri, tapınmaları, duaları, dilekleri getirir. Uysal olma, şehvetten, mladan mülkten kaçınma ister. Ben, bütün bunları alıp, edebiryat alanına çeviriyordum: yaşadıkça değerim bilinmeyecekti ama, yazıda titizlik ve mesleğimde temizlik ile sonsuz yaşamı hak edecektim. Yazarlık ünüm öldüğüm gün başlayacaktı. Kendi kendimle önemli kavgalarım vardı. Her şey üstüne yazmak için her şeyi bilmek mi gerekiyordu? Bir papaz gibi yaşayıp bütün zamanımı törpülemekle mi geçirmeliydim? Her halde, sorun ölüm kalım sorunuydu, her şeyi birden içine alıyordu. Kafamda yazı yaşamı, din yaşamı kalıbına dökülüyordu. Bütün düşüncem, ruhumu kurtarmaktı...Sonradan bütün bunları bıraktım, kırk yaşına kadar da düşünmedim. Artık niçin yazıyorum diye sormaz oldum kendime. Yazarlık ünü beni ilgilendirmiyor demiyorum, ama, bir andan sonra hiçbir anlamı kalmıyor bunun. Ölüm, gerçekten ölüm olunca, ün bir kandırmaca oluyor. Geçenlerde biri söylüyordu, öldükten sonra yazgısı bilmekten daha ********* bir şey bilmiyorum diye. Aranızdan birini alıyorlar, öfkesinden ya da kederinden öldürüyorlar, yirmi beş yıl sonra da biri anıt dikiyorlar adına. Aynı adamlar, aynı çakallar hem öldürüyorlar hem de anıt başında nutuk çekiyorlar, bir ölüyü şana şerefe boğuyorlar ki, bir başkasının yaşamını zehir edebilsinler. Jean Paul Sartre- Denemeler
  15. Peki yansıtın o zaman devam eden ilişkilerinizin güzelliğini... Ben bütünü kötü görmüyorum sadece o gün dinlediğim davaların karamsarlığı vardı üzerimde. Etrafımda birbiriyle anlaştığını gördüğüm evli çiftler var, benim 6 senelik güzel giden bir evliliğim var ama baksana bu kadar üye var bu forumda bir tek kişi girip kendi ilişkisinin durumunu yazmamış. Düşünmüyor muyuz bu konuda ya da gereken önemi mi vermiyoruz? Bırakın dinlediğim boşanma davalarını kiminle konuşsam etrafından yeni bir boşanma haberi veriyor. Aslında evlenmek gibi boşanmak da hayatın bir parçası, kötü giden mutsuz bir ilişkiyi sırf çocuklar için sürdürmek lazım mı bilemiyorum. Boşanmaların bu derece artmış olması gerçekten modernizmin sonucu. Eskilerin mantığı, şiddet, kumar, alkolizm, (erkeğin aldatmasını sebep olarak görmüyorlar bile) gibi uç bir sebep olmadıkça evliliğin sürdürülmesinin şart olduğu. Ama onların çocukları mutlu çocuklar değiller. İşin kötü tarafı evliliği ailelerinden öğrendikleri için sürekli bir didişme ve birbirini yeme ortamı olmasına rağmen kötü günlerde birbirlerine destek olunan ama iyi günlerde bol bol huzursuzluk çıkarılmasında mahzur olmayan tuhaf bir birliktelik olarak kabul etmişler. Bu çok doğru, bir süre sonra insanlar aynı çatı altında hiçbir şey paylaşmadan, sevgi, saygı olmadan ayrı iki hayatı sürdürüyorlar. Bırakın sorunlarını çözmeye çalışmayı konuşmaktan bile vazgeçiyorlar. Bizim üniversitede bir prof. vardı. Evlenme dersini anlatırken, "çocuklar siz siz olun sakın evlenmeyin diye söze başlamıştı." Daha sonra da devam etmişti, "ben evliliğimden gayet mutluyum ama siz evlenmeyin". Eşim ve ben de ona benzedik galiba, bekar arkadaşlarımıza sakın evlenmeyin, evlilere de sakın çocuk yapmayın diyoruz
  16. Eski Yeşilçam filmlerini ben de çok seviyorum, onların yeri ayrı ama sinemada, tiyatroda, edebiyatta... en güzel sürecini yaşayıp üst limite ulaşmak diye birşey olamaz ki. Her zaman yenilikler olacak, ileriye gidilecek, güzel yapılmışların yanına daha da güzel olanlar gelecek, gelmeli. Aksini düşünemiyorum bile. Bu sezon seyrettiğim iki Türk filmi "Gönül Yarası" ve "Eğreti Gelin" çok hoşuma gitti. Bir de "Anlat İstanbul"u gördüm, onlar kadar olmasa da Türk sinemamızda yeni bir anlatım ve değişik, eli yüzü düzgün bir filmdi bence.
  17. İlişkinin başındaki heyecanı kim unutur? Buluşmak için hazırlanmak, saatlerce konuşup sıkılmamak, ayrıldığı anda özlemeye başlamak, şiirler, kalp çarpıntıları, iştahsızlık, herşeyini merak etmek.... Ama beraber olunmaya başlandığında sadece sevgi yetmiyor, ilişkiler çift taraflı emek, sabır, hoşgörü istiyor. Nadiren Aile Mahkemesi'nde duruşmaya giriyorum. Biraz dinleyeyim dedim. O kadar moralim bozuldu ki . Keşke ilişkilerin başlangıcı gibi sonları da hep güzel olsa. 41 yıllık evli bir çift vardı, boşandılar ve birbirlerine bakışlarındaki nefreti gördüm; yine 40 yıllık evli bir çift kadın, sevdiği için boşanmak istemiyor, adamın hayatında başka biri var, ama maalesef o kadının gözünde de sevgi değil nefret gördüm. Ortak çocukları (37 yaşında) babası aleyhine tanıklık yaptı, inanamadım. Ne kadar ince bir çizgi var sevgiyle nefretin arasında. 81 doğumlu bir kızcağız, 5 yaşında çocukları varmış, hakim boşandınız dediğinde gözlerinin içinin nasıl parladığını gördüm. 4 yıldır kocasını arayan, Mardin'e bile giden Kazak bir kadın, Suudi Arabistan'dan kızkardeşinin düğünü için gelen sonra kocası onu geri istemeyen, üzerine başkasıyla evlenip 3 çocuk yapan, ortak iki kızlarını da ona bir daha göstermeyen bir başkası... Söyler misiniz bana neden güzel başlayan ilişkiler kötü bitiyor? Ya da daha iyisi kötü bitmeyenini anlatın. Bu aralar mutlu giden ilişkileri duymaya ihtiyacım var
  18. Migroslar'da bir milyona satılıyor ve onları takanlar iyi birşey yapmanın huzurunu taşıyorlar.
  19. Çok haklısınız. Ben de 21 Grams'ı iki kere seyrettim. Daha birkaç defa seyredebilirim. Zaten ilk seyredişte olay örgüsü o kadar karışık geliyor ki neler olduğunu çözmeye çalışırken insan filmin tadını çıkaramıyor. İkinci defa seyredildiğinde ise kurgunun, geçmişe gidiş gelişlerin mükemmelliği farkediliyor. Sean Penn gittikçe daha iyi oynamaya başladı. Ben Benicio Del Toro'yu da çok beğeniyorum.
  20. uykusuz

    Sadece 3 saat uyku yetecek

    Uyuyamayan veya uykuyu sevmeyen arkadaşlar müjde Bugün Sabah gazetesinde şöyle bir haber vardı: "İnsanların günde sadece üç saat uyuyarak düzenli bir hayat sürme ihtimali olup olmadığını araştıran bilim adamları uykunun kimyasını etkileyen geni keşfettiler. Independent Gazetesi'nin haberine göre bu keşif, bazı insanların gece geç saatlere kadar uyanık kalabilmelerinin sebebini de genler yoluyla açıklamış oluyor. Araştırmacılar bu keşfin, uykunun kimyasal temelini anlamada büyük yararlar sağlayacağını ve bu sayede etkili uyku ilaçları geliştirilebileceğini umduklarını belirttiler. Araştırma sonucuna göre bu gen, potasyum iyonlarının beynin uykuyu da idare eden kritik bölgelerine akışını düzenleyen biyokimyasal kanalları kontrol ediyor. Çalışmayı yürüten Wisconsin-Madison Üniversitesi bilim adamları, ilk kez tek bir genin uyku üzerindeki etkisinin kanıtlandığını dile getirerek, bu araştırmanın beynin kimyasal yapısını değil beyindeki potasyum kanallarını etkileyecek yeni bir bileşim oluşturma imkanı sunduğunu ifade ettiler. Nature dergisinde yayınlanan çalışmada, genetik değişimin meyve sineklerinin uyku alışkanlıklarını nasıl etkilediği inceleniyor. Araştırma sonucuna göre, meyve sinekleri de tıpkı insanlar gibi günde altı ila on iki saat uykuya ihtiyaç duyuyor ve yeterli uyku uyuyamadıklarında stres belirtileri gösteriyor. Ancak bir genlerinde yapılan değişiklikle sinekler birkaç saatlik uykuyla bile günlerini stressiz geçirebiliyor. Bununla beraber, az uyuyan sineklerin normal sinekler kadar uzun yaşamadığı da tespit edildi. Yapılan testlerde, bu sineklerin normal sineklerden farklı hareket etmediklerinin ortaya çıkması üzerine bilim adamları sonuçların insanlara da uyarlanma ihtimalini gündeme getirdi. Bilim adamlarına göre, bu gen potasyum kanallarını kontrol ederek vücudun derin uykuya mı yoksa hafif uykuya mı geçeceğine karar veriyor. Mutasyon sonucunda ise potasyum iyonlarının beyindeki sinir hücresi zarlarının içinde bulunan kanallardan serbestçe geçişi engelleniyor. Projeyi yürüten bilim adamları, insanların da aynı tür genlere ve potasyum kanallarına sahip olduğunu belirterek potasyum kanallarının denetim altında tutularak, uzun uykuya olan ihtiyacın da ortadan kaldırılabileceğini ileri sürdüler."
  21. Almodovar'a karşı objektif olamıyorum ben Son filmi Kötü Eğitim'i (Bad Education) eleştirmenler (bizim Atilla Dorsay da dahil olmak üzere) yerden yere vurdular ama bence gayet güzeldi. Yalnız başrolünde travestiyi oynayan Gael Garcia Bernal'i Motorsiklet Günlüğü'nde Che Guevara olarak seyretmek biraz tuhaf oldu.(Bu arada o da çok güzel filmdi) Konuş Onu'yu seyretmediyseniz seyretmenizi tavsiye ederim. Daha eski Almodovar filmleri Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar, Kika, Bağla Beni... Ama benim favorim Annem Hakkında Herşey.
  22. uykusuz

    RAY

    Bana hiç sıkıcı gelmedi, bayağı hoşuma gitti, zaten müzikleri yeterdi Ama gazete-dergilerde de iyi bir biyografi olmadığını, böyle bir moda olduğu için sürekli biyografik film yapıldığını, Jamie Foxx'un iyi oynamadığını, sadece Ray Charles'ın vücut dilini birebir kopyaladığı vs. yazdılar. Halbuki yapılması uzun seneler önce planlanmış ve güzel araştırma yapılmış bir filmdi. Hatta Jamie Foxx Oscar ödül töreninde "bu filmi yapmak için beni beklemiş olmanıza çok teşekkür ederim" gibi bir şeyler söyledi.
  23. Sil Baştan - Eternal Sunshine of the Spotless Mind Seyrettiniz mi bilmiyorum; bence 2004'ün en iyi filmiydi. Başrollerde Kate Winslet ve Jim Carrey oynuyor ama film bir komedi filmi değil. İkisi de çok iyi bir iş çıkarmışlar. Ama filmin asıl vurucu yanı senaryosu. Zaten en iyi orjinal senaryo Oscarını aldı. Filmin başlangıçta kafa karıştıran ama sonuca bağlandığında yeni farkındalıklarda yaşatan bir senaryosu var. Kurgu kesinlikle çok başarılı. Hafıza, insan beynindeki labirentler ve eğer ayrıldığınız sevgilinizi aklınızdan sildirebilseniz ne olurdu konulu çok ilginç bir film...
  24. Ne tür kitap okumayı sevdiğini bilmeden kitap tavsiye etmek çok zor. Türkçemi ile ilerletmek için okuyacağım dediğine göre herhalde Türk yazarlardan tavsiye istiyorsun. Benim en son okuduğum kitaplardan biri Mehmet Eroğlu'nun "Kusma Kulübü" adlı kitabı. Şu anda Türkiye'deki medya ve magazin dünyasının durumunu, haksız zenginliği epey eleştiriyor. Fazla ağır bir kitap değil herhalde sıkılmadan okuyabilirsin. Polisiye okumayı seviyorsan Ahmet Ümit ve Mehmet Murat Somer'in kitaplarını önerebilirim. Mehmet Murat Somer'in cinayetleri çözen başkahramanı travesti bir bilgisayar programcısı Hayır aşk romanı diyorsan Ahmet Altan tabii Benim bu aralar favori yazarım Elif Şafak. Okurken başlarda biraz zorlanabilirsin ama bir kez kitabın içine girdin mi gayet sürükleyici. Ben "Bit Palas" ve "Araf" adlı kitaplarını okudum. Umarım yardımcı olabilmişimdir.
  25. Arkadaşlar merhaba. Nickname'den de tahmin ettiğiniz gibi sürekli bir uykusuzluk problemi içindeyim. Uykusuz saatlerimi bilgisayar başında forum alanlarında ya da film seyrederek ve kitap okuyarak değerlediririm. (Diğer yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim diyecekmiş gibi oldu bu cümle ) Umarım güzel sohbetler ederiz.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.