Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 11 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 11 Temmuz , 2007 Halk siyasetin neresinde??? Pardon ama izninizle biraz gülmek istiyorum ... Nereye oturtulduysa orada tabii ki... Peki oturtulan hep anlatıldığı gibi etkin midir aslında; olmalı mıdır ya da??? Neyse efendim siyaset ilmine girer bunlar, güncel zırvalara indirmeyelim bu bölümde, olayımıza gelelim:siyaset içinde halk; evet; onu bulmaya çalışalım... Ben kendi bakışımla dörde ayırıyorum alt tabakanın siyasi anlayışını: 1)Sığınacak liman ararlar ve denize düşüp yılana sarılma durumundadırlar... Onları gayet samimi ve akıllı buluyorum; hatta ben de onlardanım sanırım(aman övünme olmasın ha, ben kaba bir çocuğum bir kere ), ne idüğü belirsiz bir tabloda en yakın sığınağa koşmak gibi bir şey olacak belki de oy kullanmak benim için;ya ötesi, daha aktif olacak mıyım??? Şimdilik pek mümkün gözükmüyor, evet böylelerini gördüğümde onların bazı şeylerin bazı "gizli" şeylerin farkında olduğunu görüyor ve saygı duyuyorum, hüzünleniyorum... 2)Particidirler; propagandist olurlar, tetikçi olurlar, yalaka olurlar; olabilecekleri saçılmıştır, kestirilemez... Bunlar alttan oldukları için paraya kanmıştırlar ya da kör bir ideoloji tutkunudurlar; yapabilecekleri doğaları paralelliğinde tehdit taşır, zaten mülayimlerse işlerini yapıyorlardır, ama bir de azılıysa onlar ... Kendi çıkarı için işe atılanlar sanırım kör ideoloji tutkunlarına göre daha zararsızdırlar, en azından iyi vaatlerle "doğru" olana yönlendirirsiniz, tabi bir sonraki teklifi dert ederek... 3)Oy kullanmazlar... Ya zaten ilgileri yoktur, ya sorunlardan dolayı(hastalık vb....) kullanamazlar ya da isyan ederler bir oyu yakarlar... 4)Kararsızdırlar; rüzgara çabuk kapılabilirler... Aslında bu maddede anlatmaya çalıştıklarım 1-2 arasında gidip gelirler, 3'e çevirilen de olabilir; günlük konuşmalara onlar da diğerleri kadar katılır ama irdelendiğinde "he" der geçer... Zaten kimin umrunda, hepsi birbirinin aynı... Ve daha bir çokları vardır ama ben şimdilik oy kullanma açısından böyle dört sınıfa ayırdım; bunların birbirinr dönüşümleri olabileceği gibi süreç içinde farklı haller alabilir insanlar; yine ana hatlarından bir çok dallanma da görülebilir; ama irdelemeye ne gerek var şimdi; güncel konuşmuyor muyuz şurada??? Şimdi birileri de der: "Senin ne haddine altı üstü belirlemek"; diyeceğim o olur ki: "Ben şunu söylerim, üç tip insan var ülkemizde ana hatlarıyla(siyasi):1)Üstler 2)Aracılar 3)Altlar... Haydi hayırlısı... Saygılar... Sevgiler... Alıntı
Φ bozan Gönderi tarihi: 11 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 11 Temmuz , 2007 bakınız size bir misal vereyim ( bu arada tam özal gibi oldu elimde de scrics kalemim), ''halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi'' dizesinin sahibi olan Kanuni sultan dedemizden bu yana herşey değişmiş ama bürokrasinin beyninde hala en muteber nesne halk içiserisinde devlet olmaya devam etmiştir.... ne zaman en muteber nesne halk olur onu bilemem, ''bildiğim sen ve ben ve bu mai deniz ki eyliyor bizleri tehziz'' bu da ahmet haşim babadan olsun..gençler bilmez ama halk içinde en muteber nesnelerden birisidir O belde şiiri...halk anlamaz o ayrı... bozan Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 12 Temmuz 2007; başlığı açmışım ve aynı gün bir cevap yazılmış sağolsun... Şimdiyse 2008'in Eylül ayı içindeyiz ve bu başlığa geri dönme ihtiyacı duydum... Neden mi??? Bazı şeyleri söyleyip gerisini okurun anlayışına bırakayım en iyisi... Seçim yaklaşıyor, dini konularda dinimize sövenler o dönem bu yazılarını azaltıp siyasette daha çok takılmaya başladılar ve adeta "dini kullanıyor" dedikleri iktidara karşı güya "bizim dinimizi" savunmaya başladılar... Şaşırmadım; ama beni güldürürken düşündüren belirli bir aradan sonra sözünü ettiklerimin dini konulardaki yoğun hakaretlerine dönüşü oldu... Yanılıyor olabilir miyim??? Tabii ki... Seçim dönemi muhalefet kalıpları sitede çoğalır oldu, muhalefet kalıpları derken her eleştiriyi muhalefet partileriyle aynı siyasi çıkar üzerine ve aynı dille yapmaktan bahsediyorum... Noldu sonunda??? Belirli bir partiyi ateşlice savunanlardan birisi hariç hepsi forumda sanki hiç taraf tutmamışlar gibi "objektif","doğru","tek dürüst" yazılarına devam ettiler... Şimdi onu diyorum: Seçimin yaklaştığı da ne kadar belli canım... Alıntı
Φ Taylan Abi Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Dininize söven ve hakaret edenler mi var? Örnekleyiniz. Atıp tutmak, ne size ne bize fayda verir. Elinizi korkak alıştırmadan mümkünse. Dip not: Takiyyeyi size yakıştıramadığım için ihtiyaç duydum. Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2008 Seçim yaklaşıyor, dini konularda dinimize sövenler o dönem bu yazılarını azaltıp siyasette daha çok takılmaya başladılar ve adeta "dini kullanıyor" dedikleri iktidara karşı güya "bizim dinimizi" savunmaya başladılar... Şaşırmadım; ama beni güldürürken düşündüren belirli bir aradan sonra sözünü ettiklerimin dini konulardaki yoğun hakaretlerine dönüşü oldu... ??? Pardon AKP dindar bir partimi? Belli belli.. bi komünist partinin yapmayı hayal bile edmediği şeyleri yaptı... Mesela, 90 hristiyanmisyonerden 3500 hristiyan misyonere çıkardı... Apartman kiliseler artık her köşe başında!... sayayımmı? Bence yazınızı tekrar okyun! AKP mi küfür içinde, muhalefetmi? Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 ??? Pardon AKP dindar bir partimi? Belli belli.. bi komünist partinin yapmayı hayal bile edmediği şeyleri yaptı... Mesela, 90 hristiyanmisyonerden 3500 hristiyan misyonere çıkardı... Apartman kiliseler artık her köşe başında!... sayayımmı? Bence yazınızı tekrar okyun! AKP mi küfür içinde, muhalefetmi? Kiliselerin cogalmasi sizi neden o kadar rahatsiz ediyorki? hani herkesin dinini yasma özgürlügü vardi ve hepimizde buna destek cikiyorduk? Almanya'da en azindan 2500 tane sizin deyiminizle Apartman camiileri var. Bu kadar camii sayisida sizi rahahatsiz ediyormu acaba? Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Kiliselerin cogalmasi sizi neden o kadar rahatsiz ediyorki? hani herkesin dinini yasma özgürlügü vardi ve hepimizde buna destek cikiyorduk? Almanya'da en azindan 2500 tane sizin deyiminizle Apartman camiileri var. Bu kadar camii sayisida sizi rahahatsiz ediyormu acaba? Almanya da bulunan apart camiler, orada var olan, kayıtlı kürekli müslümanların kullandığı yerledir... Hemde sayıları MİLYON la ifade ediliyor.. Türkiye de kaçtane hiristiyan var ki bu kadar kilise olsun? Ki zaten mevcut kiliseler bile Türkiye deki hirsitiyanlara fazla geliyor, çoğu açılmıyor bile(...di eskiden, 2000 öncesi..). Ve, hiristiyanlık, sonradan katılanları 2.sınıf olarak görür. Onları din anlamında mutlu ve samimi görmez. Sadece kullanmak için etrafına insan toplar.. Amaçları dinlerini yaymak değildir; İslamın tam tersine sonradan hiristiyan olanlar asla kabül görmezler... Ele bakınca kendiniz gibi düşünmeyin. Eğer amaçları safhane Türkiye deki hiristiyanların ibadeti için yer açmak olsaydı, ben destek bile olurdum. Ama amaç tamamen ideolojik... Anladınızmı? Apart camilerimizde kaç hirsityanı müslüman yapıp maaş bağladık?.... Ama gel gör ki memlekette geçlerimizi daha kendi dinlerini bile anlamadan kurda yem ediyoruz... Sadece kullanılacaklar! O kadar... Bu yazının yeri aslında "AKP döneminde Türkiye den manzaralar" olacaktı ama sanırım buraya daha çok yakışacak... * * * İste Basbakan'in Dogan'i hedef alma gerekceleri Tayyip bey onceki gun partisinin Beyoglu ilce kongresinde Aydin Dogan konusunu kastederek; “Bu bahsi artik burada kapatiyorum” dedi, ama dun gorduk ki kapatmamis. AKP’nin Sisli ilce kongresinde Erdogan’in temel gundemi yine Aydin Dogan’di. Peki ama neden? Erdogan kapattim dedigi bahsi dun tekrar nicin acti? Yazacaklarim tahmin degil, bilgidir. Onceki aksam (cumartesi) Tayyip Erdogan icin arastirma yapan iki sirket Basbakan’a Aydin Dogan’la yaptiklari kavganin halka yansimalarini ve oradaki algilamalari gosteren arastirmalari iletti. Sonuc Tayyip beyi bayagi bir sevindiriyor, zira bize anlatildigina gore halkin yaridan biraz fazlasi kavgada Tayyip beyi hakli goruyor. İste bunun icindir ki Erdogan “Bahsi kapattim” demesine ragmen dun konuyu tekrar gundemine aldi. Diyeceksiniz ki bu bir kavga ve her kavgada oldugu gibi herkes az ya da cok yumruk alir. Dolayisiyla Tayyip bey az yumruk alsa bile boyle bir kavgayi neden surdursun? Hadise sudur efendim: Tayyip Erdogan esmeye baslayan yolsuzluk ruzgâriyla yiyecegi silleyi birkac yumruga indirdi de ondan. Hatirlayin Saban Disli olayinda yolsuzluk belgelenmemis miydi? Belgelenmisti. Keza Deniz Feneri soygunculugu bombasiyla AKP tipki 90’li yillarin basinda SHP’nin basina gelen İSKİ ya da Ergun Goknel olayi benzeri bir hadiseyle yuz yuze gelmeyecek miydi? Gelecekti. İste Tayyip Erdogan bunu gordu ve firtinadan kasirgaya donusmesi kesin olan yolsuzluk ruzgârina, gundemi degistirerek set olmaya calisti. Birden bir dusman yaratti ve konuyu o mecraya tasidi, yani hadiseyi AKP dunyasinin yaptigi yolsuzluklardan Erdogan-Aydin Dogan kavgasina donusturdu. Bu sekilde de AKP’nin yolsuzluklari ikinci plana ve kavgada kullanilan argumana donustu. Evet Basbakan’in Aydin Dogan’a hucumu gercekte yolsuzluklari ortme tesebbusudur. Oyle, cunku yolsuzluk soylentileri ve buna karsi olusan tepkiler artik Basbakan’in kapisina kadar dayanmisti. Bulent Arinc gibi bir isim bile parti toplantisinda iddialara aciktan isyan ediyordu. İste Tayyip bey hem partisinde baslayan sorgulamalari hem da toplumda olusan algilamalari ters yuz etmek icin ahali tarafindan cok sempatik gorulmeyen Aydin Dogan’i hedefe oturtarak ve ondan bir dusman yaratarak partisinde birligi saglamayi ve de hedef sasirtmacasi yaparak iddialari bertaraf etmeyi tasarladi ve dogrusunu soylemek gerekirse bunu bir olcude de basardi. Yani basit anlatimla Erdogan’in Aydin Dogan taarruzu gundem saptirma tesebbusudur. Oyle, cunku Deniz Feneri’nde dini-imani kullanarak yapilan rezilliklerin verecegi tahribat Erdogan tarafindan hemen goruldu. O kadar ki uc gun oncesine kadar Deniz Feneri’ne kalkan olan Tayyip bey, birden sucu olan cezasini ceker noktasina geldi. Butun bunlara ilaveten Erdogan’in Aydin Dogan’a yaptigi hucumun bir baska sebebi de toplumu kusatan ekonomik buhrandir. Tayyip bey ekonomide derinlesen reel sektor krizini kamufle icin yapay gundemler insa ediyor. Dune kadar ama muesses nizam karsitligiyla, ama hor gorulme ve siyah olma istismarlariyla magdurlari oynayip parsa toplayan Tayyip Erdogan artik bunlari yapamayacagini ve etkili olamayacagini gorup hakikatler ortaya cikinca hemen bir dusman yaratip onu topluma sunmustur ki o da malum Aydin Dogan’dir. Peki bu isin galibi Erdogan midir? Hayir degildir. Erdogan dogal bir halin sonucu olarak esmeye baslayan yolsuzluk ruzgârini bu sekilde atlattigini dusunse de artik mevsim donmus, yani yaz gecilmis ve sonbahara yelken acilmistir. Malum sonbahar ruzgâr ayidir ve esintinin siddeti her gun yukselecektir... Sonbahardan sonra ise kistir. AKP yolsuzluklari istismar ederek iktidar oldu ve zerre kuskunuz olmasin yolsuzlukla geldigi gibi yolsuzlukla gidecektir. Surec baslamistir. Ulkeyi AKP’den kurtarmak isteyenlere bir kez daha soyluyoruz, birakin su laikligi, icki serbestisini, kadeh tokusturma gibi seyleri, bunlar AKP’yi buyutuyor. AKP’yi gondermek icin iki konu olmazsa olmazdir: 1) Ekonomik buhrani dillendirme, 2) Din-iman kamuflajiyla yapilan soygunlari halka anlatma. Sabahattin ONKIBAR Yenicag - 15.09.2008 Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Almanya da bulunan apart camiler, orada var olan, kayıtlı kürekli müslümanların kullandığı yerledir... Hemde sayıları MİLYON la ifade ediliyor.. Türkiye de kaçtane hiristiyan var ki bu kadar kilise olsun? Ki zaten mevcut kiliseler bile Türkiye deki hirsitiyanlara fazla geliyor, çoğu açılmıyor bile(...di eskiden, 2000 öncesi..). . . Allah Allah, sormak lazim Alanya'da kac tane hiristiyan yasiyor ve kac tane kiliseleri var? Bize her sey hak, ama baskalarina gelince hak hukuk yok. Ayip yani bu tür davranislar. Kusura bakmayin ama yazilarinizda anlasilacak bir durum yok. Siz hic bir konuda inandirici degilsiniz benim icin. Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Allah Allah, sormak lazim Alanya'da kac tane hiristiyan yasiyor ve kac tane kiliseleri var? Bize her sey hak, ama baskalarina gelince hak hukuk yok. Ayip yani bu tür davranislar. Kusura bakmayin ama yazilarinizda anlasilacak bir durum yok. Siz hic bir konuda inandirici degilsiniz benim icin. Bizim neyi konuştuğumuz hakkın bir fikriniz varmı? Lütfen bana saldırmayı bırakın... Konuyu anlayın, ne tartışılıyor bakın, sonra yazın istediğiniz gibi yorumu... Burada Almanya örneğinden ne anladınız şimdi? Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Dininize söven ve hakaret edenler mi var? Örnekleyiniz.Atıp tutmak, ne size ne bize fayda verir. Elinizi korkak alıştırmadan mümkünse. Dip not: Takiyyeyi size yakıştıramadığım için ihtiyaç duydum. Atıp tutmadım, kendimce değerlendirme yaptım ayrıca herkes bilir dini konulardaki tartışmaları; bir şey açıklamak zorunda da değilim, bunu özellikle sizin anlayışla karşılamanız gerekir... Sayın Simalyıldızı da hemen tepki göstermiş: ??? Pardon AKP dindar bir partimi? Belli belli.. bi komünist partinin yapmayı hayal bile edmediği şeyleri yaptı... Mesela, 90 hristiyanmisyonerden 3500 hristiyan misyonere çıkardı... Apartman kiliseler artık her köşe başında!... sayayımmı? Bence yazınızı tekrar okyun! AKP mi küfür içinde, muhalefetmi? Ben herhangi bir parti için küfür içinde demedim sadece "şöyle şöyle" yapanlara da rastladım dedim; önce iyice anlamak lazım... Burada tüm muhalifler şöyledir böyledir demiyorum; bir seçim telaşı dikkatimi çekti zamanında gözüme takılanlardan bahsederek onu belirttim... Alıntı
Φ SimalyildiziNet Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Atıp tutmadım, kendimce değerlendirme yaptım ayrıca herkes bilir dini konulardaki tartışmaları; bir şey açıklamak zorunda da değilim, bunu özellikle sizin anlayışla karşılamanız gerekir... Sayın Simalyıldızı da hemen tepki göstermiş: Ben herhangi bir parti için küfür içinde demedim sadece "şöyle şöyle" yapanlara da rastladım dedim; önce iyice anlamak lazım... Burada tüm muhalifler şöyledir böyledir demiyorum; bir seçim telaşı dikkatimi çekti zamanında gözüme takılanlardan bahsederek onu belirttim... Hah biraz daha açık yazarsanız, anlamada zorluk çekmeyiz... Seçim telaşı... Yine vatandaşın gözleri içine bakan sahte gülückler.. Yine "rant" uğruna sahte ziyaretler, teselliler, çalışmalar... "Hele sen biraz çalış bakalım, sonra oğlunu belediyeye alırız, sende bir minibüs çek, ayarlarız bir servis işi.. hadi durma, senden çok oy bekliyoru" lar... * * * Halk siyasetin sadece VEREN ayağında... Seçim sonuda, öncesi de hep veren durumunda..... Dinini, parasını, oyunu, devletini, varlığını, fikrini.... herşeyi veriyor bu millet!!! Bakalım nereye kadar... Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2008 Hah biraz daha açık yazarsanız, anlamada zorluk çekmeyiz... Seçim telaşı... Yine vatandaşın gözleri içine bakan sahte gülückler.. Yine "rant" uğruna sahte ziyaretler, teselliler, çalışmalar... "Hele sen biraz çalış bakalım, sonra oğlunu belediyeye alırız, sende bir minibüs çek, ayarlarız bir servis işi.. hadi durma, senden çok oy bekliyoru" lar... * * * Halk siyasetin sadece VEREN ayağında... Seçim sonuda, öncesi de hep veren durumunda..... Dinini, parasını, oyunu, devletini, varlığını, fikrini.... herşeyi veriyor bu millet!!! Bakalım nereye kadar... Özellikle de şu koyuya aldığım yer işte canımı sıkan; güzel ifade etmişsiniz o seçim dönemi havasını... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 18 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 18 Eylül , 2008 Siyaset ve Yabancılaşma Siyaset başlığı, bütün toplumsal yaşamı kapsamaktadır. Siyaseti tanımlamaya kalkmak demek onu sınırlamak, hayatın bütünlüğü içinden koparmak ve sınırların dışındaki konularda insanların siyaset yapmasını kısıtlamak anlamına gelecektir. Bu engellemeleri koymamak için şöyle bir tanım bizim açımızdan verimli olacaktır: Siyaset, insanın toplumsal yaşamında karşılaştığı ve toplumsal hayatı bir şekilde etkileyen her konuda müdahale etmesidir. Bu geniş çerçeve içinde siyaset hakkında bir yazı yazmak mümkün olmadığı için siyasete müdahale araçları üzerinden siyaseti tartışmayı tercih ettik. Daha çok bugünden bahsetmeyi düşündük fakat bugüne gelmenin merkez taşlarınıda yerine koymaya dikkat edeceğiz. Siyaset ve yabancılaşma başlıklı bu yazıda yabancılaşma noktaları göstermek istemiyoruz. Bu yazının bütününde yabancılaşmanın siyasette karşılığı anlatılacak. "Yabancılaşma, toplumsal pratiğin gerçek bilincinden şu ya da bu ölçüde uzaklaşılmasını anlatır." (1) Siyasetin en gelişmiş aracı olan partiler en genel anlamıyla Fransız İhtilali’nde ortaya çıkmıştır. İktidara gelen yeni sınıf kendi ideolojisini üretecek, meşrulaştıracak ve bunu toplumsallaştıracak araçlardan biri olarak siyasi temsili ve partileri hayata geçirmiştir. Kapitalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte üretim tarzı değişmiş ve bununla birlikte üstyapılar yeniden biçimlenmiştir. Siyaset, üretim tarzından yani en genel anlamıyla ekonomiden (altyapı) bağımsız tartışılamaz. "... Siyaset ekonomiden farklılaşır da ve bu nedenledir ki ekonomi ve siyasetten ayrı ayrı söz edilebilir; [gene bu nedenledir ki] ekonomik yaşamın "kalıcı ve örgütlenmiş" alanından doğarak harekete geçen ve [kişiyi] dolayımsız olarak eyleme iten, ama [sonra] bireysel insan yaşamının hesaplarının, bireysel çıkarlar, vb.'dan farklı yasalara uyduğu, akkor halindeki atmosferinde duygu ve emelleri gündeme getirerek, [ekonomik alanı da] aşan "siyasal tutku"dan bahsedilebilir.!" (1931-32)." (2) Kapitalist üretim tarzı, üreticinin üretim araçlarından kopmasını öngörür. Bu, üreticinin özel mülkiyet kurumu aracılığıyla mülksüzleştirilmesi anlamına gelir. Kapitalizm, bunları merkeze alan çeşitli görüngülere bürünebilmiştir ve bu görünümler temel olarak demokrasi olarak adlandırılır. Demokrasiyi kısaca özgür, genel ve eşit oy mekanizmasıyla halkın temsilinin sağlanması olarak tanımlayabiliriz. Halkın temsilinin aracı olarak partiler devreye girmiş ve kitleyle siyaset arasında mesafe daha da netleşmiştir. Daha önceki üretim tarzlarında örneğin feodal beyliklerde siyasetin halkla ilişkisi daha çok güç odakları üzerinden oluyordu. Temsili sisteme gelinceye kadar siyaset alanında yoğun mücadeleler yaşanmıştır. Bu daha çok gelişmekte olan burjuva sınıfının iktidardan, yükünün azaltılmasını talep etmesi ya da daha sonraki süreçte iktidardan pay istemesi şeklinde gerçekleşen bir mücadele olmuştur. Örneğin "Magna Carta Libertatum ile kralın yetkileri sınırlandırılmıştır (1215)." (3) ya da "XIVüncü yüzyılın ilk yarısında parlamentoda Feodal beyler ve din adamları birlikte hareket ederek." (4) Lordlar Kamarasının nüvesini oluşturacaktır. Şövalyeler de çıkarlarını kendilerininkine daha yakın gördükleri şehir temsilcileri ile birlikte hareket etmeye başlarlar, bu birleşme Avam Kamarasını oluşturacaktır. Birbirinden farklı sosyal sınıfları temsil eden Lordlar ve Avam Kamaraları böylece ortaya çıkar. Fakat yeni sistem bir gerçeği değiştirmedi: "İlk esas şudur: gerçekten hükmedilenler ve hükmedenler, yönetenler ve yönetilenler vardır. Tüm siyaset bilimi ve sanatı bu ilksel, (bazı genel koşullarda, yani sınıflı toplum koşullarında) indirgenemez olguya dayanmaktadır." (5) "... Her ne kadar son çözümlemede toplumsal grupların bölünmesi olgusuna varılsa bile, görünenler ve bilinenler böyleyken, toplumsal olarak homojen olsa bile aynı grubun içinde hükmedilenler ve hükmedenler bölünmesi vardır; bir bakıma bu işbölümünün bir ürünü, teknik bir olgu olduğu söylenebilir. Bu beraber görünen nedenler üzerine spekülasyon yapanlar, temel sorunla karşılaşmamak için, bunda yalnız "tekniği", "teknik" gerekliliği, vb. görmektedirler." (5) Bugün artık temsili sistem oturmuştur. Temsili sistemin başlangıcı çok eskilere dayanmasına rağmen tüm dünyada yaygınlaşması ve demokrasinin bir gereği olarak temel öğelerden biri olarak tanımlanması kapitalizmle olmuştur. Temsili sistemde siyasetin taşıyıcısının temel aracının parti olduğunu ifade etmiştik. Max Weber partiyi şu şekilde tanımlar: " ‘Parti’ terimi, resmen özgür başvuruya dayalı yazılmayla üye olunan dernekleri anlatmak üzere kullanılacaktır. Etkinliklerinin adadığı amaç, bir örgüt içinde etkin üyelerine ülküsel ya da maddi yararlar sağlamak üzere erki elde etmektir. Bu yararlar, belli bir nesnel siyasanın gerçekleştirilmesi ya da kişisel çıkarlar elde edilmesi ya da her ikisi birden olabilir." Max Weber sosyolojik bir tanımlama yapmış, partinin işlevinden çok partidekilerin etkinlikleri üzerinden partiyi tanımlamıştır. Partinin temel öğelerini sayarsak; ideoloji-politika ve örgüttür ve bunlardan biri olmadan bir partiden bahsetmek mümkün değildir. İdeoloji ve politika programla birlikte ortaya dökülebilir ya da politika güncel ihtiyaçlar çerçevesinde üretilebilir. Örgütsel ayak ise partinin hedefleri doğrultusunda hareket etmesinin ve varlığının zorunlu koşuludur. Partinin işlevi onu hareket ettiren kişilerin tekil çıkarlarından öte sunduğu bütünlüklü bir program doğrultusunda hareket ederek toplumu yönetmeye aday olmak ve iktidara gelince toplumu yönetmektir. Yönetme işi, toplumu programının anlamlı ve toplumun çıkarına olduğunu kabul ettiren parti tarafından yapılır. Bugün artık toplumun çıkarı kavramı, ideolojinin çok çeşitli dolayımlarla üretilmesi sonucu topluma yabancılaşmış bir kavramdır. Toplumun çıkarları kavramı partilerin varoldukları sistemi reddederek yeni bir sistem koymadıkları noktada devletin çıkarları noktasında tanımlanmaya başlamıştır. Devletin çıkarları ise kapitalizmin çıkarları yani burjuvazinin çıkarlarından bağımsız tanımlanamaz. "Çağdaş devlette asıl olarak kayırmacılığa dayalı olarak örgütlenen partilerin en bilinen örneği, son kuşak Amerikalıların iki büyük partisidir. Asıl olarak belli sorunlara ve düşünyapılara yönelik partiler, eski tür tutuculuk ve liberalizm, kentsoylu demokrasisi, daha sonra Toplumcu Demokratlar ve (Katolik) Merkez Partisi'dir. Sonuncusu dışında, hepsindeki çok belirgin öge sınıfsal çıkar ögesidir. Merkez Parti başlangıçtaki izlencesinin başlıca noktalarını elde ettikten sonra, çok geniş ölçüde arı bir kayırmacılık partisine dönüştü. Bütün bu parti türlerinde, en arı biçimde sınıfsal çıkarların anlatımı olanlarda bile, parti önderlerinin ve kurmaylarının erk, konum ve ücret gibi (düşünsel ve maddi) çıkarları her zaman önemli bir yer tutar. Seçmenlerin çıkarları ise, ancak savsaklanmaları seçimleri kazanamama tehlikesini birlikte getirdiği ölçüde göz önüne alınır. Kamuoyunda siyasal partilere karşı olumsuz tutumun kaynaklarından biri de bu olgudur." (7) Artık partiler, kişisel (sınıfsal) çıkarları merkeze almış durumdadırlar ve bu kitlelerin siyasetten uzaklaşması ve bir partiyi seçerken programları değil kişileri merkeze almalarını getirmiştir. Yönetmeye aday kişilerse ne kadar caf caflı propaganda yaparsa o kadar tutulur hale gelmiştir. Partilerin kimliksizleşmesi, belli grupların çıkarlarını temsil eder hale gelmesi sonucu ve bunun bu şekilde kabul edilebilir olması anlık bir olay değil, kitlelerin politikadan uzaklaş(tırıl)masıyla birlikte olmuştur. "İnsanların temel çelişkilerin bilincine ideoloji alanında vardıklarına ilişkin tezin, psikolojik ve ahlaksal nitelikli değil de tersine organik ve epistemolojik nitelikli olduğu unutulduğundan, siyaseti ve dolayısıyla tarihi sürekli bir marche de dupes, hokkabazlık ve el çabukluğu oyunu olarak ele almaya eğilimli bir algılama biçimi yaratılmış bulunmaktadır. "Eleştirel" etkinlik dolandırıcılıkların keşfedilmesine, skandalların yaratılmasına ve önemli şahsiyetlerin cebindeki paraların hesabının yapılmasına indirgenmiş olmaktadır." Taraf olmayı dayatan partililik artık bugün bunu ifade etmemektedir. Örneğin Amerika'da başkanlık seçimlerinde gözlemlenen olgu en çok para harcayarak propaganda yapan adayın seçilme şansının artmasıdır. Bu aday depolitizasyonun politikasını yapar: yakışıklı veya olgun, çekici, iyi aile babası (anası) olmak, müzik aleti çalmak, çok ünlü bir sevgilisi olmak gibi. Bu adayların seçim masrafları bağış olarak belirli sermaye gruplarınca karşılanır ve bu o adayın ancak bu gruplara karşılık olarak bir şeyler vermesiyle mümkündür. Bugün siyasette Can Kozanoğlu'nun dediği gibi "cilalı imaj devri" yaşanmaktadır. Türkiye siyasetçileri özel fotoğrafçılarda güleryüz göstermekte, kilolarını vermek ve halkın karşısına "iyi bir temsilci" olarak çıkmak için yurtdışında zayıflamakta, genç, dinamik ve aktifliğinin göstergesi olarak spor yaparken demeç vermektedir. Yukarda tanımlananlar kapitalizm içindeki ve onun sürdürücüsü partilerdir. Komünistlerin ve faşistlerin parti anlayışları farklıdır. Komünistler partiyi iki ayrı dönemde ve iki ayrı işlevde tarif ederler: 1)Kapitalizm koşullarında, sistemi değiştirmeyi hedefleyen, mücadele eden parti, 2)Sosyalizmde kitlelerin partisi... Komünizm ise sınıfların ortadan kalkacağı bir dönem olacağı için partiye de (en azından iki maddede sayılan anlamda) gerek yoktur. Faşizm ise aslında kapitalizmin diktatoryan bir versiyonudur. Bunun en somut örneği Hitler faşizminin destekleyicilerinin Siemens gibi sermaye grupları olmasıdır. Parti faşizmde Führer demektir. Korporatist sistem meslek örgütlenmesine dayanır ve bu örgütlenme tarzında sonuç olarak tek söz söyleyen Führer'dir. Milyonlarca insanı peşinden sürükleyebilen Hitler faşizmi, bize çoğunluğun her zaman haklı olmadığını göstermektedir. Partiler ve partililer üzerine bu kadar yazdıktan sonra biraz da seçim sistemi üzerine değinmek gerekir. Gramsci seçimleri şöyle tanımlamaktadır: "Devlet organlarını oluşturucu seçim sistemine karşı tekrar tekrar yöneltilen en bayağı basma kalıp sözlerden biri de şudur: [seçimde] "sayı en yüksek yasadır"... Ama gerçekte ne sayının "en yüksek yasa" ne de her seçmenin görüşlerinin ağırlığının "tastamam" birbirine eşit olmasının hiç bir biçimde doğru olmadığı ortadadır. Bu durumda da sayılar basit tarafından araçsal birer değerdir: bir ölçü ve bir oran sağlarlar, o kadar. Öyleyse ne ölçülmektedir? Ölçülen bütünüyle, az sayıda bireyin, aktif azınlıkların, seçkinlerin, öncülerin, vb. düşüncelerinin yayılma ve inandırma yetenek ve etkinliği, bir başka deyişle adı geçenlerin ussallığı, tarihselliği ve somut işlevselliğidir." (9) Yayıncılık, 1984, s.67. Gramsci'nin söyledikleri olması gerekendir, olan değil. Yukarıda partilerin sunduğu programlar üzerinden değil, adayların kişilikleri, harcanan para miktarıyla orantılı halkın hayatına renk katmasıyla ve ayrıca sermaye gruplarının desteğinin sadece para üzerinden değil tüm iletişim araçlarının kullanılmasını sağlamasıyla seçimlerde "yayılma, inandırma yetenek ve etkinliğin" ortaya çıktığı görülmektedir. Temsili sistem, birilerinin başkaları adına konuşmasını yasallaştırmış ve bu, zamanla kişileri dinleyici daha sonra ise sadece oy atıcı konuma getirmiştir. İnsanlar kendi hayatlarını yönlendirmede söz sahibi olmaktan uzak düştükçe sürüleşmiş ve tepkisizleşmişlerdir. Kendine yapılan haksızlıklara karşı refleks üretemeyen insan, siyaset gibi bir aracı hiç kullanamaz hale gelmiştir. Son söz olarak bize de şöyle seslenmek düşüyor: Size dair verilen kararlarda sessiz çoğunluk olmayın. Alintidir.. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.