Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

2007 yılına hızlı girdik, seçime rağmen 410 milyar dolarlık olduk

 

Türkiye yılın ilk çeyreğinde beklentilerin üzerine çıkarak yüzde 6.7 büyüdü. Böylece Türkiye 21 çeyrektir hiç arama vermeden büyümesini sürdürdü. Hiçbir sektörde küçülmenin yaşanmadığı ilk 3 ayda en yüksek büyüme ise yüzde 16.7 ile inşaatta oldu.

 

TÜRKİYE İstatistik Kurumu (TÜİK), bu yılın birinci çeyreğinde yılın ilk üç ayında GSMH’nin (Gayri Safi Milli Hasıla) yüzde 6.7, GSYH’nin de (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) yüzde 6.8 arttığını açıkladı. Beklentilerin üzerinde gerçekleşen yüzde 6.7’lik oranla, Türkiye 21 çeyrektir büyümesini sürdürmüş oldu. En yüksek büyümeyi inşaatın kaydettiği ilk üç ayda hiç bir sektör küçülmedi. Böylece Türkiye ekonomisi iki seçim birden yaşayacağı 2007 yılına hızlı başladı.

 

GSMH 129 MİLYAR DOLARI AŞTI:

 

TÜİK’in açıkladığı ilk çeyrek sonuçlarına göre, yüzde 20.6 gelişme hızıyla 129 milyar 641 milyon 509 bin 473 YTL’ye yükseldi. Cari fiyatlarla dolar bazında GSMH, yüzde 13.8 büyüme hızıyla 91 milyar 801 milyon dolar oldu. Sabit fiyatlarla GSMH yüzde 6.7 büyüyerek 33 milyon 759 bin 20 YTL’ye çıktı. GSYH ise, cari fiyatlarla yüzde 20.5 gelişme hızı göstererek 129 milyar 905 milyon 831 bin 643 YTL’ye çıktı. Cari fiyatlarla GSYH, dolar bazında, yüzde 13.8 gelişme hızıyla 91 milyar 989 milyon dolar oldu. Sabit fiyatlarla GSYH yüzde 6.8 büyüyerek 34 milyon 155 bin 611 YTL’ye yükseldi.

 

2002’DEN BU YANA ARA VERMEDİ:

 

Türkiye, yılın ilk çeyreğinde yüzde 6.7 büyüyerek, aralıksız büyüme sürecini 21’inci çeyreğe çıkardı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, GSMH’de ilk çeyrekte görülen 6.7 büyüme ile 2001’deki yüzde 9.5 küçülmenin ardından üst üste 21 çeyrektir büyüme sürdürüldü.

 

BÜYÜMEYİ İNŞAAT SÜRÜKLEDİ:

 

2007’nin ilk çeyreğinde hiç bir sektörde küçülme yaşanmazken, sektörel bazda en yüksek büyüme sabit fiyatlarla yüzde 16.2 ile inşaatta oldu. İlk 3 ayda tarım yüzde 1.1, sanayi yüzde 7.5, ticaret sektörü de yüzde 6.3 büyüdü. Büyüme, ulaştırma ve haberleşmede yüzde 7.3, mali kuruluşlarda yüzde 7.2, konut sahipliğinde yüzde 2.3, serbest meslek ve hizmetlerde yüzde 4.8, devlet hizmetlerinde yüzde 1.3, kár amacı olmayan kuruluşlarda yüzde 1.2, ithalat vergisinde ise yüzde 8.8 olarak gerçekleşti.

 

410 MİLYAR DOLARLIK EKONOMİ:

 

TÜİK verilerinden yapılan hesaplamalara göre, Türkiye ekonomisinin büyüklüğü, yılın ilk çeyreği itibariyle 410 milyar 823 milyon dolara yükseldi. Türkiye ekonomisinin büyüklüğü geçen yıl sonunda 399 milyar 673 milyon dolar düzeyinde bulunuyordu.

 

DIŞ TİCARET ETKİLİ OLDU:

 

Yüzde 6.8’lik GSYH büyümesinde, mal ve hizmet ihracatının payı 6.8 olurken, ithalatın payı yüzde 2.3 olarak hesaplandı. Böylece dış ticaretin büyümedeki payı yüzde 4.5 oldu. Gelişme hızı yüzde 14 büyüyen mal ve hizmet ihracatından sonra yüzde 9 ile en yüksek oran olan devletin nihai tüketim harcamalarının büyümedeki payı 0.6 olarak hesaplandı. Yatırımların büyümedeki payı 0.8, özel tüketim harcamalarının payı ise yüzde 1 oldu.

 

Kişi başına milli gelir 5.561 doları buldu

 

2007 yıllık programında öngörülen 73 milyon 875 bin kişilik nüfus esas alınarak yapılan hesaplamaya göre, ilk çeyrek sonu itibariyle kişi başı GSMH da 5 bin 561 dolar oldu. Kişi başı gelir geçen yıl sonu itibariyle 5 bin 477 dolar olmuştu.

 

Devletin tüketim harcamaları arttı

 

SEÇİM yılının ilk çeyreğinde devletin nihai tüketim harcamaları sabit fiyatlarla yüzde 9 büyüyerek, 2 milyon 205 bin YTL olarak gerçekleşti. Bunun 1.3 milyonu maaş ve ücretlerden kaynaklandı. Cari fiyatlarla ise devletin nihai tüketim harcamaları yüzde 23.5 artarak 19 milyar 389 milyon YTL oldu. Özel nihai tüketim harcamaları sabit fiyatlarla yüzde 1.6 artarak 23 milyon 773 bin YTL oldu. Bunun 7.5 milyonu gıda ve içki, 5.6 milyonu dayanıklı tüketim malları, 4.4 milyonu yarı dayanıklı tüketim malları, 2.6 milyonu enerji, ulaştırma ve haberleşme; 2 milyonu hizmetler, 1.7 milyonu konut sahipliğinden kaynaklandı. Harcamalar içinde özel tüketimin payı yüzde 65.8 olurken, devletin harcamalardaki payı ise yüzde 6.1 oldu. Bu arada gayri safi sabit sermaye oluşumu yüzde 3 büyüdü.

 

kanak:hürriyet

Gönderi tarihi:

Milletin cebi para gördü, kriz atlatıldı; vatandaşlar beğenmiyor şimdi şöyle oldu böyle oldu diye.En azında bir şey oldu...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:

ATO (Ankara Ticaret Odası) tarafından hazırlanan “59. Hükümetin 3 Yıllık Karnesi” adlı rapora göre, 2002 yılında 130.2 milyar dolar olan dış borç, 2005 yılı Haziran ayı itibariyle 161.8 milyar dolara yükseldi. 2002 yılı sonunda 91.7 milyar dolar olan iç borç stoku ise 2005 yılı Ağustos sonu itibariyle 177 milyar dolar oldu. Buna göre, hükümetin göreve geldiği günden bu yana iç ve dış borç stoku 116.9 milyar dolarlık artış gösterdi. 2002 yılında 3 bin 214 dolar olan kişi başına düşen borç miktarı ise 4 bin 666 dolara çıktı.

2001 yılında 10 milyar dolar olan dış ticaret açığı, 2002'de yüzde 54, 2003'te yüzde 43, 2004'te ise yüzde 56 artarak 34.4 milyar dolara yükseldi. Rapora göre dış ticaret açığındaki bu artış ''Cumhuriyet tarihinin rekoru''nu kırmış oldu. Rapora göre, Türkiye'nin 2004 yılında ihracatta yakaladığı yüzde 34'lük artış, dış ticaret açığını kapatmaya yetmediği gibi, yüzde 41'lik ithalat artışı, dış ticaret makasını daha da açtı. Rapora göre, 2005 yılının ilk dokuz ayında da durum değişmedi. 2004 yılının Ocak-Eylül döneminde 25.4 milyar dolar olan dış ticaret açığı, bu yılın aynı döneminde yüzde 26.4 artarak 32.1 milyar dolara yükseldi. Böylece hükümetin 2005 yılı bütçesinde öngördüğü 20 milyar dolarlık dış ticaret açığı, yıl bitmeden aşılmış oldu.

 

Cari açık, hükümetin 3 yıllık karnesindeki ''en kırık not''u oluşturuyor. 2002 yılında 1.5 milyar dolar olan cari açık, 2003 yılında 8 milyar dolara, 2004 yılında ise 15.5 milyar dolara, 2005 Ağustos sonu itibariyle de 15.7 milyar dolara çıktı. Ekonominin en kırılgan noktasını oluşturan cari açık, 59.hükümet döneminde 10.4 kat artmış oldu. Cari açığın yıl sonunda 23 milyar dolara yaklaşması bekleniyor. Raporda, Türkiye'ye giren sıcak para miktarının Eylül ayı sonu itibariyle 48 milyar dolara ulaştığı, 2001 yılında 7 milyar doları portföy satışlarından olmak üzere toplam 10 milyarlık sıcak paranın ani çıkışı krize yol açtığı bildirildi. Raporda, sıcak para ile gerçekleşen büyümenin kalıcı olmadığına dikkat çekildi.

Rapora göre, son 3 yılda vergi mükellefi sayılarında ciddi bir azalma oldu. Türkiye tarihinin en ağır krizinin yaşandığı 2001 yılında 1 milyon 768 bin 653 olan gelir vergisi mükellefi sayısı, 2005 yılı Eylül sonu itibariyle 1 milyon 699 bin 862'ye geriledi. KDV mükellefi sayısı da azalma gösterdi. 2001 yılında 2 milyon 870 bin 826 olan KDV mükellefi sayısı yüzde 24.4 gerileyerek 2005 Eylül sonunda 2 milyon 168 bin 925'e düştü. 2001 yılında 808 bin 787 olan basit usule tabii mükellef sayısı ise, 2005 Eylül sonunda 797 bin 466 oldu. Vergi mükellefi sayısındaki azalmaya karşın vergi gelirlerinin yükseldiği belirtildi. Ayrıca, raporda, vatandaştan toplanan vergilerin, yatırıma yönlendirilmediği, borç ve faiz ödemelerinde kullanıldığı vurgulandı.

Protestolu senetler ve karşılıksız çeklerde de artışların ortaya konduğu raporda, 2002 yılında 498 bin 748 adet olan protestolu senetlerin, 2004 yılı sonu itibariyle 589 bin 892 adete çıktığı kaydedildi. Protestolu senet tutarlarının izlediği seyir ise şöyle: 2002 yılında 816.1 trilyon olan protestolu senet tutarı 2003 yılında 907.9 trilyona, 2004 yılında 1 katrilyon 652 trilyona tırmandı. 2005 yılının ilk dokuz ayında ise 1 katrilyon 905 trilyona ulaşarak 2004 yılının toplamını aştı.

 

Karşılıksız çeklerin durumunun da senetlerden farksız olduğunun belirtildiği raporda, 2002 yılında 748 bin 493 olan karşılıksız çek sayısının, 2003 yılında 849 bin 642, 2004 yılı sonunda 964 bin 611 adete yükseldiği ifade edildi. Karşılıksız çek adedi 2004 yılında 2002 yılına oranla yüzde 28 artış gösterdi. 2005 yılının ilk dokuz ayında 813 bin 368 olarak gerçekleşen karşılıksız çek sayısı, geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 18 artış gösterdi.

 

 

Rapora göre, banka tüketici kredileri de 59. hükümet döneminde artış gösterdi. 2005 yılı Ocak-Eylül döneminde 24.1 katrilyonluk toplam tüketici kredisi kullanılırken, bunun 8.9 katrilyonu konut kredisi, 5.5 katrilyonu da tüketici kredi olarak kullanıldı. 2002 yılında kullanılan kredi kartı sayısı 15.7 milyondan 2005 yılı Ağustos ayı itibariyle 28.9 milyon adete yükselirken, toplam kredi kartı borcu ise yılın ilk 9 ayında 16.6 katrilyona ulaştı. Ödenmeyen borçlar ise Eylül ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 157 artarak 1.2 katrilyon lira oldu.2001 yılı krizinde borcunu ödeyemeyenlerin sayısı 111 bin kişi iken bu rakam 204 bin kişiyi aştı. Rapora göre, 59. hükümet döneminde sorunlu kredi kartı sayısı da artış gösterdi. 2002 yılında 183 bin 903 olan sorunlu kredi kartı sayısı, 2003 yılında 246 bin 405'e, 2004 yılında da 368 bin 230'a yükseldi. Bu rakam 2005 yılının ilk sekiz ayında 571.311 sayısına ulaştı. 2002 yılından bu yana sorunlu kredi kartındaki artış yüzde 210 arttı.

Tüm bu verilerde de görülebileceği gibi AKP borcu borçla ödeme tutumuyla borç dağını büyütmüş ve gelir kaynaklarını emperyalist ve terli tekellerin borç fazilerini ödemeye ayırmış ve üç yılda borçlanma ikiye katlanmıştır.İşçiler ve emekçilerden alınanları yerli ve yabancı tekellerin kasasına aktaran AKP hükümeti ,ekonominin düzlediği ve işlerin tıkırında gittiği vb. açıklamalarının hiç de gerçekci olmadığını ve yoksulluk ve sefaletin borç faiz ödemeleriyle derinleştiğini ve AKP’nin İMF’nin kucağında ekonomik politikalarının iflas ettiğini ortaya koyuyor.

 

Aşırı değerli YTL ve reel ücretlerdeki düşüş ve yüksek faizin etkisi ile enflasyonda göreceli bir düşeşe neden olmuş, ancak son dönemde tüketici fiyatları yüzde 10.98 seviyesine çıkarak iki haneli rakamlara tekrar geri dönülmüştür.2007 için hedeflenen yüzde 4 yıllık enflasyon seviyesini yakalamak mümkün değildir.

Bu ekonomik tablo Anavatan Türkiye'nin AKP iktidarında iflasın eşiğine getirildiğini göstermektedir. Protestolu senet 2002'de 498.748 adet iken,2007'de 2.803.000 adede yükselmiştir. Karşılıksız çek 2002'de 748.000 iken,2007'de 1.535.00'e yükselmiştir.

İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında yabancıların payı yüzde 75 seviyesindedir. Birçok bankamız, milli kuruluşumuz yabancıların kontrolüne geçmiştir.

İşçi, çiftçi, memur, sanayici,emekli kısaca toplumun tamamı, hükümete yakın bir kısım ayrıcalıklı holding dışında,sıkıntı içerisinde kıvranmaktadır.

Bütün bu olumsuzluklara bir de ağır vergilendirme eklendiğinde iflaslar artmıştır.

Rüşvet, haraç,kamu imkanlarının peşkeş çekilmesi ve kötüye kullanılması ile yolsuzluklar AKP iktidarı ile özdeşleşmiştir.

58.ve 59. AKP Hükümetlerinin Cumhuriyetimizin en başarısız hükümetleri olduğu apaçık ortadadır.

Vatandaş çaresizlik içerisinde iken 22 Temmuz'da sandık fırsatı yakalanmıştır.

AKP'den kurtulmamız artık çok yakındır.

Gönderi tarihi:

Birde bunu okuyun :P Türkiye 1994 ve 2001 krizleri gibi iki önemli finansal kriz yaşadığı son 15 yılda 112 milyar dolar artırarak 161.6 milyar dolara çıkardığı dış borç stokuyla açısından beşinci olurken, Çin 193.6 milyar dolar artırarak 248.9 milyar dolara yükselttiği borcuyla ilk sıraya yükseldi.

 

Dünya Bankası’nın verilerine göre, dünya ekonomisine "küreselleşmenin" damgasını vurduğu 1990-2004 yılları arasında düşük ve orta gelirli ülkelerin dış borçları 104 milyar dolar artarak 426.9 milyar dolara kadar çıkarken, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu orta gelirli ülkelerin dış borçları ise 1 trilyon 325 milyar dolarlık büyümeyle 2 trilyon 328 milyar dolara kadar yükseldi. Düşük ve orta gelirli ülkelerin büyük bölümü gelişmiş ülkelere olan toplam dış borç stoku bu dönemde toplam 1 trilyon 429 milyar dolar artış kaydederek 2 trilyon 776 milyar dolara ulaştı.

 

GELİRİN BÜYÜK BÖLÜMÜ BORÇ SERVİSİNE

 

Düşük ve orta gelirli ülkelerin 1995 yılında yüzde 4.5 olan milli gelirlerinden dış borç ödemeleri için ayırdıkları kaynak 2004 yılında yüzde 5.6’ya kadar çıktı. Söz konusu ülkeler dış borç servisi yoluyla giderek gelişmiş ülkelere daha fazla kaynak aktarmaya başladılar. Ancak, söz konusu ülkelerin toplam döviz gelirlerinden dış borç servisi için ayırdıkları pay ise yüzde 19.8’den yüzde 14.5’e indi.

 

EN FAZLA ÇİN’İN BORCU ARTTI

 

Bu dönemde dış borcunu miktar olarak en fazla artıran ülke Çin oldu. 1990-2004 yılları arasında 193.6 milyar dolar artan Çin’in dış borç stoku 55.3 milyar dolardan 248.9 milyar dolara yükseldi. 1990 yılında borç büyüklüğü açısından altıncı sırada bulunan Çin, Brezilya, Meksika, Hindistan, Endonezya Arjantin gibi ülkeleri geride bırakarak 2004 yılında ilk sıraya çıktı. Ancak Çin’in dış borcunun milli gelirine oranı yüzde 15’le, döviz gelirlerine oranı ise yüzde 46 ile diğer ülkelere göre oldukça düşük düzeyde kaldı.

 

1990 yılında gelişmekte olan ülkeler arasında ilk sırada yer alan Brezilya’nın dış borcu ise son 14 yılda toplam 102 milyar dolar artarak 222 milyar dolara çıktı. Brezilya’nın dış borcunun milli gelirine oranı yüzde 47 ile düşük bir düzeyde kalırken, döviz gelirlerine oranı ise yüzde 258’le oldukça yüksek bir düzeye çıktı.

 

Rusya ise 197.3 milyar dolarlık dış borç stokuyla Brezilya’dan sonra üçüncü en yüksek dış borcu bulunan ülke oldu. Rusya’nın dış borcunun milli gelirine oranı yüzde 46, döviz gelirlerine oranı ise yüzde 150 oldu. Rusya’nın 1990 yılındaki dış borç stokuyla ilgili veri bulunmuyor.

 

Son 14 yıllık dönemde Arjantin ise dış borcunu 107 milyar dolar artırarak 169.2 milyar dolara kadar yükseltti. Bu rakamla dış borç stokunun büyüklüğünde üçüncü sırada yer alan Arjantin, stokun milli gelire oranında ise yüzde 159’la üst sıralarda yer aldı. Arjantin’in borcunun döviz gelirlerine oranı ise yüzde 510’a kadar yükseldi.

 

TÜRKİYE BEŞİNCİ SIRADA

 

Türkiye ise 1990-2004 yılları arasında 112.1 milyar dolar artırdığı dış borç stokunu 161.3 milyar dolara kadar yükseltti. 1990 yılında 49.4 milyar dolarla gelişmekte olan ülkeler arasında yedinci sırada bulunan Türkiye, bu artışla Endonezya, Meksika ve Hindistan’ı geride bırakarak beşinci oldu. Türkiye’nin dış borç stokunun milli gelirine oranı yüzde 69 olarak hesaplanırken, döviz gelirlerine oranı ise yüzde 221 düzeyinde oluştu.

 

Türkiye’nin 1990 yılında yüzde 4.9 olan dış borç ödemelerinin milli gelirine oranı ise 2004 yılında yüzde 11.3’e kadar yükseldi. Bu oranla Türkiye, Slovakya, Uruguay, Angola, Hırvatistan, Filipinler, Polonya, Estonya, Lübnan gibi ülkelerden sonra milli gelirine göre en fazla dış borç ödemesi yapan ülke konumuna geldi. Türkiye 1990 yılında dış borç ödemeleri için döviz gelirlerinin yüzde 29.4’ünü ayırıyordu. 2004 yılında ise dış borç servisi döviz gelirlerinin yüzde 35.9’u kadar bir büyüklük oluşturdu.

 

Türkiye 21.5 milyar dolarla, 2004 yılında Brezilya’dan sonra IMF’ye en borçlu ikinci ülke konumunda bulunuyordu. Brezilya’nın 2004 yılındaki IMF borcu 25 milyar dolar seviyesinde seyrediyordu. Türkiye, 6.2 milyar dolarla da Hindistan, Endonezya, Meksika, Pakistan, Arjantin, Brezilya ve Çin’den sonra Dünya Bankası’na en borçlu yedinci ülke konumunda yer aldı.

 

DİĞER ÜLKELER

 

Dış borç stokunun büyüklüğü açısından Türkiye’yi 140.6 milyar dolarla Endonezya, 138.7 milyar dolarla Meksika, 122.7 milyar dolarla Hindistan izledi. Polonya 99.2 milyar, Macaristan, 63.2 milyar, Filipinler 60.6 milyar, Malezya 52 milyar dolarla üst sıralarda yer aldılar.

Gönderi tarihi:

Biraz daha detaylandıralım.

 

Hepimiz Petkim'iz

Bir tablo hayal edin...

Sanat eseri.

Miras... Size ait.

Tuvali, Türkiye coğrafyası.

Boyası, şehit kanı, alın teri.

Her sabah uyanıyorsunuz...

Gururla seyrediyorsunuz...

Ama birileri, her sabah sizden önce uyanıp, o tablonun başına geçiyor ve orasına burasına, minik minik fırça darbeleri atıyor.

Her sabah, bir minik fırça darbesi.

Usta işi.

Küçük küçük değişiyor tablo.

Aniden değil.

Milim milim.

Alıştıra alıştıra.

Yedire yedire.

Aradan yıllar geçiyor...

Tablo, o tablo olmaktan çıkmış!

Komple değişmiş.

Ama dedim ya... Kanıksamışsınız.

Bakıyorsunuz bakıyorsunuz, o tablo, hâlâ aynı tablo zannediyorsunuz. Peki, fark, nasıl farkedilebilir?

"Orijinal"in aslında ne kadar değiştiği, ne hale getirildiği, ilk bakışta "şak diye" nasıl anlaşılabilir?

Tek çare var: Kıyas.

Tablonun ilk haliyle...

Son halini yan yana koymalı. E hadi, koyalım yan yana... Türk Telekom, Arap'ın.

Telsim İngiliz'in. Kuşadası Limanı İsrailli'nin. İzmir Limanı Hong Konglu'nun... Araç muayene işi Alman'ın. Başak Sigorta Fransız'ın. Adabank Kuveytli'nin. İETT Garajı Dubaili'nin. Avea Lübnanlı'nın.

Petkim?

Ermeni'nin.

(Kazak'a sattık, dediler.

Kazağı bi çıkardık... Ermeni...)

N'olacak bu memleketin hali?

Rakı, Amerikalı'nın.

Finansbank Yunanlı'nın... Oyakbank Hollandalı'nın. Denizbank Belçikalı'nın. Türkiye Finans Kuveytli'nin. TEB Fransız'ın. Cbank İsrailli'nin. MNG Bank Lübnanlı'nın. Alternatif Bank Yunanlı'nın. Dışbank Hollandalı'nın. Şekerbank Kazak'ın. Yapı Kredi'nin yarısı İtalyan'ın. Turkcell'in yarısı Finli'nin Rus'un. Beymen'in yarısı Amerikalı'nın. Enerjisa'nın yarısı Avusturyalı'nın. Garanti'nin yarısı Amerikalı'nın. Eczacıbaşı İlaç, Çek'in. İzocam, Fransız'ın. TGRT Amerikalı'nın. Demirdöküm Alman'ın. Döktaş Fransız'ın. Süper FM Kanadalı'nın. Hepsi Türk'tü.

Sadece 4.5 yıl önce. Ya, sattılar.

Ya, satışa teşvik ettiler.

Ya da, kasıtlı IMF politikalarıyla söke söke satışa mecbur ettiler. Taş üstüne taş koyanı, iyi kötü görmüştük de... Taş üstünde taş bırakmayanı, ben ilk defa görüyorum.

 

Meraklısına

Gönderi tarihi:
"Orijinal"in aslında ne kadar değiştiği, ne hale getirildiği, ilk bakışta "şak diye" nasıl anlaşılabilir?

Tek çare var: Kıyas.

Tablonun ilk haliyle...

Son halini yan yana koymalı. E hadi, koyalım yan yana... Türk Telekom, Arap'ın.

Telsim İngiliz'in. Kuşadası Limanı İsrailli'nin. İzmir Limanı Hong Konglu'nun... Araç muayene işi Alman'ın. Başak Sigorta Fransız'ın. Adabank Kuveytli'nin. İETT Garajı Dubaili'nin. Avea Lübnanlı'nın.

Petkim?

Ermeni'nin.

(Kazak'a sattık, dediler.

Kazağı bi çıkardık... Ermeni...)

N'olacak bu memleketin hali?

Rakı, Amerikalı'nın.

Finansbank Yunanlı'nın... Oyakbank Hollandalı'nın. Denizbank Belçikalı'nın. Türkiye Finans Kuveytli'nin. TEB Fransız'ın. Cbank İsrailli'nin. MNG Bank Lübnanlı'nın. Alternatif Bank Yunanlı'nın. Dışbank Hollandalı'nın. Şekerbank Kazak'ın. Yapı Kredi'nin yarısı İtalyan'ın. Turkcell'in yarısı Finli'nin Rus'un. Beymen'in yarısı Amerikalı'nın. Enerjisa'nın yarısı Avusturyalı'nın. Garanti'nin yarısı Amerikalı'nın. Eczacıbaşı İlaç, Çek'in. İzocam, Fransız'ın. TGRT Amerikalı'nın. Demirdöküm Alman'ın. Döktaş Fransız'ın. Süper FM Kanadalı'nın. Hepsi Türk'tü.

Sadece 4.5 yıl önce. Ya, sattılar.

Ya, satışa teşvik ettiler.

Ya da, kasıtlı IMF politikalarıyla söke söke satışa mecbur ettiler. Taş üstüne taş koyanı, iyi kötü görmüştük de... Taş üstünde taş bırakmayanı, ben ilk defa görüyorum.

 

Elinize sağlık. :clover:

 

Neden satıyorlar sorusunun cevabı şudur: Bu hükümetin izlediği politikalar yüzünden bu işletmeler borç batağına saplanmışlar ve satılmak durumunda kalmışlardır.

 

Dahası var, bir de görünmeyen fakirleşme var.

 

Bütün üreticiler, ihracatçılar bu dolar kuru bizim belimizi büküyor derken hiçbir önlem almadı AKP hükümeti.

İhracatı zorlaştırdı, İthalat patladı. Fabrikalar Bulgaristan'a, Romanya'ya kaçtı. İşsizlik arttı. Yüksek faiz politikası ülkedeki sıcak parayı (reel yatırıma dönüşmeyen para) inanılmaz boyutlara çıkardı.

 

Soros gibi tipler % 1-2 faiz ile Japon bankalarından yen borçlanırlar, onu dolara çeviriler.

Doları Türk lirasına çeviriler. Türkie'ye sürekli dolar girişi zaten doları daha da aşağıya çeker. Doların düşmesinden zaten otomatik olarak ellerindeki TL'nin değeri yükselmiştir. Böyle bir kar ederler. Sonra o parayı yüksek faizle bizim devlete satarlar. Bu yabancılar TL'yi % 18 ile devlet tahviline yatırılar. Oradan da elde ederler % 18 kar, böylece Türkiyenin iliğini emerler.

 

Ama suç ilik emicilerde mi? Değil. Zira onların işi bu.

 

Bu imkanı onlara veren AKP politikalarında.

 

TC merkez bankası da 100 milyar doları aşan döviz rezervini gider ABD merkez bankasına yıllık %4,5 ile yatırır, ABD'ye ucuz kredi sağlar borç içinde yüzen ülkemiz.

 

Başkası bize % 18'den verir, biz başkasına % 4-5'den.

 

Korkarım ki ABD Merkez bankası bile, bizim merkez bankasının onlara %5 ile yatırdığı para ile gelip bizimkilerden % 18 alıp para kazanıyordur :shuriken:

 

*

 

Yabancılara şirketler satılabilir. Ama elde edilen gelir yeni yatırıma dönüştürülüyorsa bu işten Türkiye kazançlı çıkar. Zira kimse gelip Telekom'u gelip söküp götüremez.

 

Ancak kazanılan para ile yeni bir telsim, yeni bir Türkcell, yeni bir Finansbank, Şekerbank, Alternatifbank, Dışbank, Tüpraş, Petkim yaratılmıyor da bu paralar bize % 18 ile borç veren adamlara faiz olarak ödeniyorsa, bu ülke zarar etmektedir.

 

Enflasyonun % 60'lardan aşağı inmediği dönemde Türkiye'nin hiçbir belli başlı varlığı satılmadı. Satılma gereği duyulmadı. Bu başarı AKP'ye nasip oldu.

 

*

 

Belki birçoğunuzu ilgilendirmeyecek doğrudan ama, tarım ve hayvancılık katledilmiştir arkadaşlar.

 

Üretmeme karşılığı gelir elde eden hiçbir insan topluluğu yoktur dünyada. Bu ucubelik sadece Türkiye'de var.

Doğrudan gelir desteği gibi bir ucube türk tarımını ve hayvancılığını katletmiştir.

 

Ekip biçmek, hayvan yetiştirmek, katma değer üretmek artık enayilik haline gelmiştir.

 

Oyunuzu veriken, bunları da görmenizi dilerim.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
Elinize sağlık. :clover:

 

Neden satıyorlar sorusunun cevabı şudur: Bu hükümetin izlediği politikalar yüzünden bu işletmeler borç batağına saplanmışlar ve satılmak durumunda kalmışlardır.

 

 

Saygılar.

 

Hee; bu iyi oldu; ilk defa biri buraların aslında o kadar da işlevsel olmadığını kabul etti ama suçu bu hükümete yükledi...

 

Vatandaşım o zaman bize karşılaştırmalı veriler vermen gerekiyor ki önceden de durum farklı mıymış görelim; hayır yani o kriz bana böyle bir ihtimalin olamayacağını fısıldıyor sanki ama olsun, sen verileri sun bakalım şöyle bir...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
Milletin cebi para gördü, kriz atlatıldı; vatandaşlar beğenmiyor şimdi şöyle oldu böyle oldu diye.En azında bir şey oldu...

 

:zorro:

 

:)

 

dostum senin yazılarını görüyorum ve mantıklı biri olduğunu düşünüyorum.

 

sen bu söylediğine inanıyor musun?

Gönderi tarihi:
Hee; bu iyi oldu; ilk defa biri buraların aslında o kadar da işlevsel olmadığını kabul etti ama suçu bu hükümete yükledi...

 

Vatandaşım o zaman bize karşılaştırmalı veriler vermen gerekiyor ki önceden de durum farklı mıymış görelim; hayır yani o kriz bana böyle bir ihtimalin olamayacağını fısıldıyor sanki ama olsun, sen verileri sun bakalım şöyle bir...

 

:zorro:

 

Ali Bey,

 

o satılan yerlerin işlevsel olmadığını nerede söylemişiz?

 

Telsim, Türkcell, Petkim, Telekom vs. vs. gibi Taylan Abi'nin alıntıladığı şirketler işlevsel değil mi?

 

Dikkatini çekerim: Satılan şirketlerin hepsi kamu şirketleri değil.

Yani yapılan işleme sadece bir özelleştirme gözü ile bakamayız.

 

Bir zamanlar falanca yabancı şirketi çu türk şirketi aldı diye okurduk.

Şimdi tam tersini okuyoruz gazetelerden.

 

O şirketler işlevsiz oldukları için değil, Hükümetin izlediği kur ve faiz politikaları, şirketlerin zarar etmeden işletmelerini engellediği için yabancılara satılıyor.

 

Enflasyon varken Türkiye'de reel faiz bu kadar yüksek değildi.

Neredeyse başa baştı.

 

*

 

Düşük kur ve yüksek faiz politikası nasıl zarar veriyor ülkeye, ben sana basit bir örnekle anlatayım:

 

Bir yabancı 100 dolar ile Türkiye'ye geliyor.

 

Dolarını, kurun 1.4 ve 1.5 aralığında seyrettiği dönemde bozdurmuş olsun 3 ay önce. Hadi 1.4'ten bozdurmuş olsun. 1.5'ten bozdurmuşsa daha fazla kar eder.

 

100 Dolarına karşılık 140 YTL'si var elinde.

 

Bunu devlet tahviline yatırabilir % 18 ile.

 

Veya herhangi bir bankaya % 14 ile de yatırabilir.

Bu adam üç ay sonra Türkiye'den parasını çekmeye karara verdi diyelim.

 

Anapara*FaizOranı*FaizSüresi

140*14/100*90/360=5.25 YTL faiz geliri (3 ayda, sıradan bir bankada)

140+5.25=145.25

 

Parasını dolara çeviriyor.

Bugün Dolar Kuru 1.288

 

145.25/1.288= 112,77 Dolar.

Adam 100 Dolarını 3 ayda 112.77 Dolar yaptı.

 

Dünyanın hiçbir yerinde 3 aylık kazanç % 12.77 değildir.

 

Yıllık kazanç: % 12.77*4 (4 tane 3 aylık dönem olduğu için)=% 51

 

Dünyanın hiçbir yerinde yıllık kazanç % 51 değildir.

 

Peki Hükümet ne yapabilirdi?

 

Merkez bankası faizleri düşürebilirdi. Türkiye'deki faizin cazibesini azaltabilirdi.

 

Ayrıca Doların 1.5 veya 1.6'nın aşağısına inmesine sürekli müdahale ile izin vermeyebilirdi. (Zaten faiz bu kadar cazip olmasa bu kadar dolar da gelmez ve müdahale yapmaya da fazla gerek kalmazdı)

 

*

 

Peki düşük kur politikası ihracatçıyı/üreticiyi neden zor duruma sokuyor?

 

Dolar kuru 1.5 diyelim.

A şirketi Türkiye'de üretim yaptığı için bir araba lastiğini 150 YTL'ye üretiyor. Kârı ve gümrük vergisiyle birlikte 225 YTL'ye yabancı bir ülkeye ihraç ediyor.

 

YTL cinsinden 150 YTL'ye maledip, 225 YTL'ye satıyor.

Yani Dolar cinsinden 100 Dolara maledip, 150 Dolara satıyor.

 

3 ay içinde Dolar 1.5'ten 1.3'e düşüyor?

Peki bizim A şirketinin maliyeti düşüyor mu? Düşmüyor. Zira işçilere YTL ödüyor ve maaşları indiremiyor. hammaddeleriş de YTL ile alıyor, onlar da düşmüyor.

 

150 YTL'ye yani 100 Dolara maledilen lastikl, kur düştüğü için, 150/1.3= 115 Dolara malolmaya başlıyor.

 

Yurtdışında kar edebilmesi için, lastiği artık 225 yerine 225+15=240 Dolara satmak zorunda. Ama durup duruken yurtdışında böyle bir fiyat arttırımına gitmesi pazarı kaybetmesine olur. O nedenle 225'e satmaya devam eder. Bu durumda da zarar etmeye başlar.

 

Zarar eden şirket uzun süre bu zarara dayanamaz. Ya batar, ya satışa çıkarılı, ya da üretim maliyetlerinin 100 Dolar veya altında olduğu bir ülkeye taşır fabrikasını.

 

AKP Hükümeti döneminde olan budur.

 

Birçok fabrika/işyeri batmıştır.

Birçok fabrika Romanya ve Bulgaristan'a taşınmıştır.

Birçok fabrika ve büyük kuruluş da yabancı şirketlere satılmıştır.

 

AKP iktidarının düşük kur- yüksek faiz politikası inanılmaz bir hızla Türkiye'yi fakirleştirmekte, Türkiye'nin büyük şirketlerinin yabancıların eline geçmesine sebep olmakta, binlerce işletmenin batmasına ve dolayısıyla işsizliğin artmasına neden olmaktadır.

 

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
A şirketi Türkiye'de üretim yaptığı için bir araba lastiğini 150 YTL'ye üretiyor. Kârı ve gümrük vergisiyle birlikte 225 YTL'ye yabancı bir ülkeye ihraç ediyor.

 

YTL cinsinden 150 YTL'ye maledip, 225 YTL'ye satıyor.

Yani Dolar cinsinden 100 Dolara maledip, 150 Dolara satıyor.

 

Bu yazımı ve bir üstteki yazımı, sıkıcı ve rakamlarla dolu olsa da, sabredip herkesin okumasını özellikle rica ediyorum.

 

----

 

Yukarıda verdiğim örnekte, düşük kur - yüksek faiz politikası nedeniyle, araba lastiği üreten bir Türk şirketinin yabancı bir ülkede rekabet etme gücünü nasıl kaybettiğini ve sonuçta nasıl batttığını, taşındığını veya satıldığını anlatmaya çalıştım.

 

Peki bu şirket ihracata yönelik çalışmayan bir şirket olsa yine de batar mıydı bu düşük kur - yüksek faiz politikası nedeniyle?

 

Yine batar, taşınır veya satılırdı.

 

Dolar kurunun 1.5 YTL olduğu dönemde A Türk şirketi 100 Dolara malettiği lastiği yurtiçinde de 150 dolara satıyor diyelim.

Yani 150 YTL'ye ürettiği lastiği yurtiçinde 225 YTL'ye satıyor.

 

Bir yabancı şirketin lastikleri de 225 YTL'ye satılıyor Türkiye'de.

Yani fiyatlar aynı.

 

Yabancı şirketin kar edebilmesi için 150 Dolardan aşağıya satmaması gerekiyor lastiği.

 

 

Türk şirketinin maliyetleri YTL cinsinden.

Yabancı şirketin maliyetleri de Dolar cinsinden.

 

Sonra Dolar kuru 1.3'e düşüyor.

 

Türk şirketi, maliyetleri YTL cinsinden olduğu için, lastiği 225'e satmaya devam ediyor. Zira ancak böyle zarar etmiyor.

Peki ya yabancı şirket?

 

Onun için önemli olan lastik başına 150 Dolar kazanmak.

Peki 150 Doları yeni kurlar ile nasıl kazanıyor?

 

150*1,3= 193,2 YTL'ye satış yaparsa, yine 150 Doları ülkesine götürüyor.

 

Yabancı şirketin lastikleri düşük kur politikası nedeniyle birden 193.2 YTL'ye iniyor.

Tüketici de parayı ağaçtan toplamadığından aynı kalitedeki ucuz yabancı lastiği alıyor.

 

Türk şirketinin lastiği satılmıyor, yabancının lastiği satılmaya başlıyor.

Türk şirketi zarar ediyor, batıyor, taşınıyor veya satılıyor.

İşsizlik artıyor. Fakirleşme başlıyor.

 

İthalat inanılmaz boyutlara çıkıyor.

 

Bugün Türkiye'de olan budur.

Ben lastik örneği verdim ve hesaplamalarda kolaylık açısından basit rakamlar kullandım.

 

Hep birlikte AKP iktidarının Türkiye'yi fakirleştirme projesini izlemekteyiz.

 

Buna dur diyebilecek fırsat varken, bu fırsatı değerlendirmek herkesin görevidir.

 

Özellikle AKP'yi ideolojik olarak destekleyen arkadaşlara da çağrımdır bu.

Türkiye'nin % 99'u müslüman diyenlere çağrımdır.

 

Müslümanları fakirleştiren, işsizleştiren bir hükümeti desteklemek, bu suça ortak olmaktır.

 

İşsizleşen insanlar, aç insanlar birbirleriyle uğraşırlar, kanunsuluğa yönelirler. Terör de artar, kapkaç da artar, dolandırıcılık da artar, asayişsizlik de artar. Bunların hepsi AKP iktidarı döneminde artmıştır. Türkiye inanılmaz bir hızla fakirleşmektedir.

 

Herkes elini vicdanına koysun ve oyunu kullansın.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:

Yanlış anlamadıysam doların dengesiz hareketinden dolayı zarar gören ihracat olayından bahsetmişsiniz; öyle mi???

 

Peki bunlarla AKP "ben batıracam her yeri" diye mi düşünmüş olabilir yoksa şartlarla ilgili sıkıntılar mı vardır; şunu asla unutmayın: Bugün sesi kesilircesine "totaliter nutuk" çeken bazı liderlerin de olduğu dönemde bu ülke ne hallere düştü ve yine küresel etkilerden bağımsız bir dolar değerlendirmesi olabilir mi???

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
Peki bunlarla AKP "ben batıracam her yeri" diye mi düşünmüş olabilir yoksa şartlarla ilgili sıkıntılar mı vardır...

 

"Ben batiracagim her yeri" diye dusunmuste olabilir, beceriksizliklerini yuzlerine gozlerine bulastirmista olabilirler.

Gönderi tarihi:
Yanlış anlamadıysam doların dengesiz hareketinden dolayı zarar gören ihracat olayından bahsetmişsiniz; öyle mi???

 

Sana verdiğim örneğin ilk bölümünde ihracat yapmanın neden zorlaştığını anlattım.

 

İkinci bölümde ise, sadece iç piyasaya yönelik bir şirketin durumundan bahsettim.

 

 

AKP Hükümetinin izlediği düşük kur yüksek faiz politikası sadece ihracatı zorlaştırmakla kalmamış, şirketlerimizin kendi ülkemizde bile yabancı şirketlerle rekabet edebilmesini zorlaştırmıştır.

 

Bunun sonucunda şirketler ya batmıştır, ya Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelere taşınmışlardır, ya da yabancılara satılmışlardır.

 

Türkiye'nin hiçbir döneminde bu kadar türk şirketi satışa çıkarılmamıştır.

İşsizlik artmış, Türkiye daha fazla fakirleşmiştir.

 

Peki bunlarla AKP "ben batıracam her yeri" diye mi düşünmüş olabilir yoksa şartlarla ilgili sıkıntılar mı vardır; şunu asla unutmayın: Bugün sesi kesilircesine "totaliter nutuk" çeken bazı liderlerin de olduğu dönemde bu ülke ne hallere düştü ve yine küresel etkilerden bağımsız bir dolar değerlendirmesi olabilir mi???

 

AKP "ben batırıcam her yeri" diyerek mi yaptı bunları bilemem. Öyle olmamasını diliyorum. Zira o zaman işin içine ihanet girer.

 

Benim düşencem ise, AKP'nin ekonomiden anlamıyor olması.

 

Bir kasap, da "iyi niyetle" böbreği alınması gereken bir hastanın böbreğini almaya kalkabilir.

Ama Böbreği alacağım diye hastayı öldürür. Zira onun işi kasaplıktır. Cerrahlık değil.

 

AKP'de "herşeyi batıracağım diye" girişmedi işe. Yani iyi niyetli bir kasap gibi hareket etti.

Sonuçta hastayı öldürme gitmektedir.

 

*

 

Düşük kur ve yüksek faaiz politikasının, Türkiye'yi nasıl kısa zamanda yüksek kazanç ve macera arayan para cenneti haline getirdiğini hepimiz görüyoruz.

 

Bu politika işsizlik üretmektedir.

Türkiyenin değerlerinin satışıyla sonuçlanmaktadır.

Türkiye'nin üreticilerinin daha ucuz üretim yapılabilecek ülkelere kaçmasına neden olmaktadır.

 

Türkiye'deki enflasyonun dövize endeksli olduğunu herkes bilir. AKP iktidarının ekonomistlerinin bildiği tek şey de budur. Enflasyonu durdurma pahasına, dövizin aşırı düşmesine izin verilmektedir.

 

Dolar kuru dünya'da da düşmüştür veya yükselmemektedir. Ama bu düşüş 0.00'lar civarındadır. Türkiye'ye bunun yansıması doların ya yerinde sayması, ya da azar azar yükselmesidir. Ancak yüksek reel faiz aşırı miktarda ülkeye dolar çekmektedir. Merkez Bankasının bunu engellemesi için herhangi bişey yapmamıştır AKP Hükümeti.

 

1-2 yıl öncesini hatırlayınız. Herkes Merkez Bankasının faiz oranlarını düşürmesi gerektiği yolunda yüzlerce açıklama yaptı. Bu günlere gelineceği o zamandan görülüyordu. AKP hiçbir önlem almadı.

 

Bugün hızla fakirleşmekte ve işsizleşmekteyiz.

En önemli şirketlerimiz yabancılara satılmaktadır.

İşsizleşen insanlar birbirleriyle uğraşırlar.

Aç insanlar kanunsuz yollara saparlar.

Türkiye'de asayişsizlik ve kanunsuzluk bu dönemdeki kadar artmamıştı hiçbir zaman.

Hırsızlık, kapkaççılık, dolandırıcılık, karşılıksız çek vermek vs. gibi suçlarda inanılmaz artışlar olmaktadır.

 

Bunlar işsizleşmenin ve fakirleşmenin ürünleridir.

 

fakirleşme politikalarını desteklemek istiyorsanız AKP'ye veriniz oyunuzu ve 1-2 yıl içinde yabancıların kar realizasyonuna başlamalarıyla doların 1 günde 2-3 binlere yükseldiğini görünüz.

 

Bu arada yabancılara kaptırılan büyük şirketlerimiz, geri satın alabilecek bir varlığımız kalacak mı ona da bakalım.

 

Yok eğer, bu fakirleşmeye dur demek istiyorsanız, AKP dışında bir partiye oy veriniz.

Üretmeme değil, üretme karşılığında köylülere gelir sağlayacak bir partiye oy veriniz.

 

Saygılar.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.