Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Din-Bilim-Felsefe meseleleri...


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Bilim fetişizmi, ve dokunulmazlığı, toplum ve insan yaşamını angaje eden ne varsa tartışma dışı bırakıyor veya tartışılıyormuş izlenimi yaratıp üstünü örtüyor. Sosyal bilimler söz konusu olduğunda ilişki artık tersine dönmüş görünüyor. Dolayısıyla geleneksel bilim anlayışının ve bilim tanımının inkârı söz konusu. Gerçeğin ortaya çıkarılmasının, bilince çıkarılmasının hizmetinde olması gereken bilim [gerçeğin bilgisi], şimdilerde tam da tersini gerçekleştirmenin, gerçeğin üstünü örtmenin aracına dönüşmüş durumda. Bilim, eleştirinin aracı olmak yerine, artık kendisi eleştirilmesi gereken bir şey... Oysa, eleştirel değilse bilim de değildir denmiştir. Öyleyse realiteyi anlamak ve değiştirmek isteyenler için öncelikli sorun, sosyal bilim denilenin ipliğini pazara çıkarmaktan, onunla hesaplaşmaktan, bu alandaki kafa karışıklığını ve yanılsamayı aşmaktan geçiyor. Zira, teknik bilim de, sosyal bilim de artık sadece mal satmanın, kâr etmenin, bu amaçla da insanları alıklaştırmanın, ahmaklaştırmanın, aldatıp- oyalamanın araçlarıdır... Her türlü etik kaygıya yabancılaşmış, kendi misyonunu ve varlık nedeninin inkâr eden bir bilim mümkün değildir. Bu yüzden şimdilerde sosyal bilim denilip yere-göğe sığdırılamayan zihinsel etkinliğe yakışan tanım sosyal bilim değil, egemenliğin bilimi olabilir. Zira, sosyal bilim denilen insanı ve toplumu çoktan unutmuş durumda, sömürüyü, yağmayı ve talanı meşrulaştırıp- kabullendirmenin hizmetinde. Eğitim sistemi ağacı gören ama ormanı görmeyen insanlar ‘yetiştirmek’ üzere kurgulanıyor... Bu amaçla uzmanlık yüceltiliyor, uzmanlık “derinleştikçe” uzmanın artık sosyal realiteyi bir bütün olarak kavraması, bütünü oluşturan ‘parçalar’ arasındaki ilişkinin mahiyetini, belirleyiciliklerin yönünü bilince çıkarmasının önü kapatılıyor. Oysa sosyal realite, farklı belirleyiciliklerin, farklı kertelerin diyalektik bir bütünlüğüdür, sürekli değişen, yenilenen, hareket halinde dinamik bir süreçtir. Bütünü anlamadan parçaları anlamak mümkün değildir. Akademide ünvan almanın yolu da ekseri eleştirelliğe elveda demekten geçiyor. Uyumlu hocalarla uyumlu bir nesil yetiştirmeyi amaçlayan eğitim ve kendinden menkul ‘bilim’, sistemin ayıbını örtmeye koşulmuş durumda... Uzmana bir dizi ünvan [dr, doçent– prof, Nobel ödülü, vb.] verilip bilimci sayılıyor, etkinliğine de bilim deniyor. Başka türlü ifade etmek istersek, akademi çatısı altında bulunmak ve isminin önüne bazı ünvanlar eklenmiş olmak, bilim insanı olmanın yeterli koşulu sayılıyor. Bir kere bilim insanı sayıldı mı, artık her söylediğinde bir kerâmet bulunacaktır... [elbette her zaman ve her koşulda olduğu gibi bunun istisnaları vardır, gerçekten bilimsel kaygılarla hareket edenler eksik değil ama bunlar istisnadır]. Oysa, bilim ya gerçeğin bilgisi olabilir ya da bir safsata yığınından başka bir şey değildir. Eğer tevatür edildiği gibi, bilim gerçekten bilim olsaydı, bugün insanlığın manzarası böyle mi olurdu? Bu yüzden XXI’inci yüzyılın başında, bilim, bilimsellik, bilim insanına dair eleştirel bir bilince sahip olmak kritik önem taşıyor. Herşeyi paralılaştıran, metalaştıran, şeyleştiren, soysuzlaştıran, çürüten kapitalizm, bilimsel-entellektüel-estetik faaliyeti bunun dışında tutmuş değil. Bu yüzden bilimsel- entellektüel - estetik alanı akademik statünün gardiyanlarından ve ‘herşeyi bilen’ medyatik aydınların ve uzmanların sultasından kurtarmak, kaybedilen mevzileri önce geri almak sonra da büyütmek gerekiyor. İster bilim insanı isterse estetik insanı olsun [ki, ikisi arasında tamamlayıcılık ilişkisi olmalıdır] asla egemenliğin, sömürünün, yağma ve talanın hizmetinde olmaları mümkün değildir. Kapitalizmi ve onda içerilmiş emperyalizmi sorun etmeyen bir bilim ve estetik insanı tasavvur etmek abestir. Daha iyi bir toplum perspektifi olmayan, öyle bir perspektife yabancılaşmış bir bilimsel- entellektüel- estetik faaliyet tasavvur edilemez. Sosyal eşitlik perspektifiyle bilimsel hakikât tek ve aynı şey olabilir. Elbette egemen düzen kime bilim insanı, kime sanatçı diyeceğine, kimlere ne tür ünvarlar bahşedeceğine kendi karar verir ve onun için muteber olan eleştirel olan değil, uyum sağlayan ve uyumu meşrulaştırıp-kabullendirendir. Peki uyum ne ve ne için? Uyum kapitalizme, sermayenin mantığına uyumdur ve şeylerin neden ve nasılını yok saymakla ilgilidir. Her kim ki, piyasa ekonomisi ve liberal demokrasi insanlığın yegane ufkudur, “alternatifsizdir” diyorsa, muteberdir ve her türlü hediyeyi, makamı, ünvanı, nişanı [iktisatçıysa Nobel ödülünü] hak eder. Bilim adamları, anlı- şanlı iktisat profesörleri, insanlığın yegane ufkunun piyasa ekonomisi [kapitalizm olarak okuyunuz] olduğunu söyleye dursunlar, sıradan insanlar gidişatın saçmalığını farkediyor. Velhasıl gerçeğe ihtiyacı olanlar aynı fikirde değil...

Fikret Başkaya

Gönderi tarihi:

İlk emri “oku” diye başlayan İslam’ın ilme verdiği önem, ona verdiği destek, ona getirdiği teşvik, bırakın Müslümanı, konunun üzerinde az çok eğilmiş gayri müslimlerin bile kolayca kabul ettiği bir gerçektir.

 

İslam ilme çok geniş açıdan bakar. İslam’da ilim deyince yalnız, gerçekten çok derin dalları bulunan din ilimleri anlaşılmamalıdır. İslam din ilimleriyle birlikte dünyaya ait her türlü bilgiyi de teşvik etmiş, elde edilmesinin, tahsil edilmesinin yararını vurgulamıştır. Dünyamıza, fezaya, tüm evrene ait sırların keşfedilmesi, bunlardan insanlık yararına sonuçlar çıkarılması, tam anlamıyla İslami bir çabadır. Eğer bunu bugün biz Müslümanlar değil de gayri Müslimler yapıyorsa bu, Müslümanlığımızın ne kadar su götürdüğünün bir belirtisi sayılmalıdır.

 

İslam dini bilimsel çalışma ve araştırmalara hiçbir sınırlama getirmemiştir. Eğer bir sınırlama getirmiş olsaydı, bugünkü batının orta çağ karanlığından kurtulması demek olan Rönesans olmazdı. Avrupa, Rönesansı, İslam’ın getirdiği, engin ilmi hoşgörü çerçevesinde yapılmış, gerçekleştirilmiş çalışma ve araştırmalara borçludur.

 

Avrupalılara göre Rönesansın kaynağı eski Yunan ve Roma’dır. M. önceki 2-3 yüzyıl ve M. sonraki 2-3 yüzyıl eski Yunan ve Roma’da bilim sanat ve edebiyat alanında önemli eserlerin verildiği, büyük bilgin ve filozofların, sanatkarların yetiştiği yüzyıllar olarak tarihe geçmiştir. Rönesans, Avrupalılarca bu eserlerin yeniden canlandırılması ve benzer eserler meydana getirmesi demektir. Avrupa işte bunu yapabilmek için, İslam’ın doğuşunu, bütün ortaçağı kaplayan görkemli gelişmesini beklemek zorunda kalmıştır. Neden? Çünkü kültürün temelleri saydığı eski Yunan ve Roma’ya ait eserleri Müslümanlar tercüme etmişler, yorumlamışlar, analiz ve eleştirisini yapmışlar, Avrupalılar da bütün bunları tarihin seyri içinde (Haçlı seferleri, Endülüs Emevileri, İstanbul’un fethi gibi vesilelerle) Müslümanlardan öğrenmişlerdir. Eski Yunan ve Roma’yı niçin doğrudan doğruya kendi kaynaklarından öğrenmemişlerdir? Çünkü ortaçağda Avrupa’da tek otorite olan kilise buna izin vermemiş, tek gerçeğin kendi söylediklerinden ibaret olduğunu zorla kabul ettirmiştir. Oysa İslam ilim konusunda hiçbir zaman böyle bir fanatizme düşmemiş, bilakis, bilimsel çalışma ve araştırmaları teşvik etmiştir.

 

Kur’an bir sınırlama getirmeden bilmenin önemini dile getirmiştir:

 

“De ki: Hiç bilenle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer süresi, ayet 9)

 

“Allah içinizden iman edenlerle ilme nail olanların derecelerini yükseltir. “ (Mücadele süresi, ayet 11)

 

Kur’an’da bizleri, düşünmeye, araştırmaya, evrenin sırlarını çözmeye davet eden nice ayetler vardır. Dünyamızın da içinde bulunduğu tüm evrenin, (sırlarını çözüp, istifade etmesi için) insanın emrine verildiği belirtilmiştir.

 

“O (Allah), geceyi ve gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı sizin hizmetinize verdi.” (Nahl süresi, ayet 12)

 

Peygamberimizin ilim, alim, kitap konusundaki sözleri sayılmayacak kadara çoktur.

 

“Çin’de bile olsa ilmi alınız. Çünkü ilim kadın, erkek her Müslüman’a farzdır.” (Keşfü’l-Hafa c. 1, s. 138)

 

“İlim ve hikmet mü’minin yitiğidir, onu nerede bulsa alır.” (Keşfü’l-Hafa c. 1, s. 369)

 

“Kişinin ilimden bir konu öğrenmesi, bin rekat nafile namaz kılmasından hayırlıdır.” (Et-Tergib ve’t-Terhip, c. 1, s. 97)

 

Müslümanlar, bunlar ve benzeri sayısız ilmi teşvik eden esaslar paralelinde davrandıkları zaman gerçekten büyük bilimsel başarılar göstermişlerdir. Bunun, herkesi inandıracak açıklık ve bollukta belgelerini sergilemek mümkündür.

 

Kültür ve uygarlıkta ileri ülkelerin, geri ülkeleri çeşitli bakımlardan etkilediği, kültür ve uygarlığın bazı öğelerini geri kalmış ülkelere benimsettiği bilinen gerçeklerdendir.

 

Bugün ileri batı uygarlığı bu açıdan büyük bir etkilenme gücüne sahip. Bir çok ülkenin dilinde Batı’nın teknik, ekonomik, kültürel terimleri yer almıştır. Avrupa’nın yerinde saydığı, Müslümanların büyük bilimsel gelişme ve başarılar gösterdiği dönemde ise bunun tam tersi olmuştur. Bugün bütün Batı dillerinde ortak olarak kullanılan coton (pamuk), sucre (şeker), cebir gibi sözcükler Müslümanlardan alınmadır. Avrupa Müslümanlardan kağıt, pusula gibi teknik buluşları, çeşitli endrüstri bitkilerinin yetiştirilmesini öğrenmişlerdir. (Barthold-Köprülü İslam Medeniyeti Tarihi)

 

Müslümanların 15. yüzyıla kadar sürmüş olan bilimsel çalışma ve gelişmeleri niçin durmuştur?

 

Bunun sebebi Müslüman ilim ve kültürüne indirilen iki büyük darbedir. Bunlardan biri Cengiz soyundan Hülagu’nun Abbasi Halifeliğini yıkınca, Bağdat kütüphanesinde yüzyılların semeresi olarak birikmiş bulunan kitapları Dicle Nehri’ne döktürmesi, ikincisi de 15. yüzyıl sonlarında İspanya’daki Emevi egemenliğine son verirken İmparator Şarlker’in Müslüman İspanya’nın kütüphanelerindeki bütün kitapları yaktırmasıdır. Tarihin tanıdığı en büyük vandallıklardan ikisini Hülagu ve Şarlker yapmıştır. İspanya’da Granada’nın Babür-Remle Meydanı’nda bir milyon kitap yakıldığı tarihi kayıtlara geçmiştir.

 

Yüzyılımızın başında ünlü fizikçi Pierre Curie şunları söylemiştir:

 

Müslüman Endülüs’ten bize otuz kitap kaldı atomu parçalayabildik. Şayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsaydı çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık.

 

13., 14., 15. yüzyıllarda bazı Müslüman bilim adamlarına ait kütüphanelerdeki kitapları bir yerden bir yere nakletmek için 400 deveye ihtiyaç duyulduğunu tarihler kaydetmektedir. El-Vahidi 600 sandık kitap bırakmıştır ki, bir tanesini iki adam zor kaldırıyordu. Bazı hükümdarların kütüphanelerindeki kitapların sayısından fazla idi. Dünyanın hiçbir yerinde Müslümanlardaki bu kitap aşkı görülmemiştir. Çünkü Peygamberimiz Müslümanlara “İlmi kitap haline getirin (havada bırakmayın)“ emrini vermiştir.

 

Adı geçen yüzyıllarda Müslümanlık ilim hayatının zirvesine ulaşmıştı.

 

Kurtuba’dan Semerkand’a kadar uzanan bin camide çalısan ilim adamlarının sayısı camilerdeki sütunlardan daha fazlaydı. Belagatle konuşmaları dünyayı titretiyordu. Devletin yolları, daha fazla öğrenmek için ilim peşinde koşan ilahiyatçı, tarihçi, coğrafyacı, hukukçu ile doluydu…

Gönderi tarihi:

Sevgili Aslan34 ve 9... :D a ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum, çok açıklayıcı bilgiler sunmuşlar...

 

Ve yine eleştirip daha fazla bilgiyi gerekli kılan, konuyu tekrar tekrar zihnimizde canlandırıp yer ettiren tüm katılımcı arkadaşlara da teşekkür ediyorum...

 

Sevgili aslan34 arkadaşın yaptığı alıntıda en çok dikkatimi çeken benimde uzun süre sisteme sövmeme neden olan şu mevki olayını açıkça çözümlemiş olması; ben kimseye sıfatıyla güvenmek zorunda olmadığım gibi o sıfatın kazanılması için gerekli olanlar yeterli ve gerçekçi değildir, seçiciliği de tartışmalıdır...

 

Uzun 9 arkadaşın da verdiği ilim konusundaki açık örnekler gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken örneklerdir...

 

Tekrar ediyorum...

 

Her şeyi yaratan Allah...

 

O zaman hiçbir gerçek onun varlığıyla ters düşmez...

 

Önemli olan gerçeğe yönelebilmek zaten...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:

"Yani bilimin konumu dinin konumunun altındadır "

 

Bu vargıya göre bilim dine aykırı bir bulgu ortaya koyarsa, ya da dinin onaylamadığı bir hipotez öne sürerse din tarafından reddedilecek ve bilimciler "dine uygun" yeni bulgular araştırmaya ve yeni hipotezler kurgulamaya başlayacaklar öyle mi? Ey peki bir bilimsel teori "dine uygun" mu diye "ulemaya" mı soracağız, referandum mu yapacağız, nedir?

 

Kusura kalmayın dostum, buna sizden ve sizin anlayışınızdakilerden başka herkes ancak güler. Böylesi bir görüşü neresinden tutup eleştireyim bilmiyorum. Ne mutlu ki bu görüşte olanlar kaderimize hükmetmiyor ve hükmetmeleri ihtimali varsa çok ciddi endişe duymamız gerekiyor.

 

Böyle bir sözü herhalde ancak internet ortamında söyleyebilirsiniz (de demiyorum, ortaya sallayabilirsiniz.) Din, evreni açıklamak için en zayıf araçtır. Dişe dokunur, sözü edilir bir açıklaması yoktur. Bilim ise yetersiz de olsa elimizdeki en iyi evreni açıklama aracıdır.

 

Yani şimdi dişe dokunur bir açıklaması olsa da, "iyi tamam ama şu niye şöyle yanlış anlatılıyor" diye sorabilsem. Yok böyle bir şey.

 

Saygı karşılıklı...

Gönderi tarihi:
Kur’an bir sınırlama getirmeden bilmenin önemini dile getirmiştir:

 

“De ki: Hiç bilenle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer süresi, ayet 9)

 

Zümer-9 (Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür,) yoksa gece vakitlerinde, secde halinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.

 

“Allah içinizden iman edenlerle ilme nail olanların derecelerini yükseltir. “ (Mücadele süresi, ayet 11)

 

Mücâdele -11 - Ey iman edenler! Size, “Meclislerde yer açın” denildiği zaman açın ki, Allah da size genişlik versin. Size, “Kalkın”, denildiği zaman da kalkın ki, Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

 

Kur’an’da bizleri, düşünmeye, araştırmaya, evrenin sırlarını çözmeye davet eden nice ayetler vardır. Dünyamızın da içinde bulunduğu tüm evrenin, (sırlarını çözüp, istifade etmesi için) insanın emrine verildiği belirtilmiştir.

 

“O (Allah), geceyi ve gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı sizin hizmetinize verdi.” (Nahl süresi, ayet 12)

 

Bence hiç te öyle değil. Maddesel dünyanın, maddesel olanaklarını, benim nimetlerim diyerek Allah'a atfedip rant sağlamak amacı güdülmüş. Bu amaç, ayetin devamı okunduğunda açık bir şekilde gözükecektir. Kurana bir bütün olarak bakıldığında da böyle gözükmektedir. Var olan maddesel dünya bir insan gözüyle gözüktüğü şekilde anlatılmaktadır.

 

Nahl Sûresi-12 - O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O’nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır.

13 - Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için bunda ibretler vardır.

14 - O, taze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için denizi sizin hizmetinize verendir. Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. (Bütün bunlar) onun lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir.

Gönderi tarihi:
..............Zira, teknik bilim de, sosyal bilim de artık sadece mal satmanın, kâr etmenin, bu amaçla da insanları alıklaştırmanın, ahmaklaştırmanın, aldatıp- oyalamanın araçlarıdır... Her türlü etik kaygıya yabancılaşmış, kendi misyonunu ve varlık nedeninin inkâr eden bir bilim mümkün değildir. Bu yüzden şimdilerde sosyal bilim denilip yere-göğe sığdırılamayan zihinsel etkinliğe yakışan tanım sosyal bilim değil, egemenliğin bilimi olabilir. Zira, sosyal bilim denilen insanı ve toplumu çoktan unutmuş durumda, sömürüyü, yağmayı ve talanı meşrulaştırıp- kabullendirmenin hizmetinde....................

Fikret Başkaya

 

Alıntısını yaptığım yazarın talihsiz incelemesi çok bilgisizce ve amaçlı. Amaç pozitif bilimleri, sosyal bilimleri kötülemek.

Bu yazar, anlattığı olumsuzlukların bilim karşıtı emperyalist emellerden geldiğini anlayamayacak kadar bilinçsiz.

Veya bilinçli olarak art niyetli.

Gönderi tarihi:
"Yani bilimin konumu dinin konumunun altındadır "

 

Bu vargıya göre bilim dine aykırı bir bulgu ortaya koyarsa, ya da dinin onaylamadığı bir hipotez öne sürerse din tarafından reddedilecek ve bilimciler "dine uygun" yeni bulgular araştırmaya ve yeni hipotezler kurgulamaya başlayacaklar öyle mi? Ey peki bir bilimsel teori "dine uygun" mu diye "ulemaya" mı soracağız, referandum mu yapacağız, nedir?

 

Kusura kalmayın dostum, buna sizden ve sizin anlayışınızdakilerden başka herkes ancak güler. Böylesi bir görüşü neresinden tutup eleştireyim bilmiyorum. Ne mutlu ki bu görüşte olanlar kaderimize hükmetmiyor ve hükmetmeleri ihtimali varsa çok ciddi endişe duymamız gerekiyor.

 

Böyle bir sözü herhalde ancak internet ortamında söyleyebilirsiniz (de demiyorum, ortaya sallayabilirsiniz.) Din, evreni açıklamak için en zayıf araçtır. Dişe dokunur, sözü edilir bir açıklaması yoktur. Bilim ise yetersiz de olsa elimizdeki en iyi evreni açıklama aracıdır.

 

Yani şimdi dişe dokunur bir açıklaması olsa da, "iyi tamam ama şu niye şöyle yanlış anlatılıyor" diye sorabilsem. Yok böyle bir şey.

 

Saygı karşılıklı...

 

Bulgular zaten olandır; olan Allah'tan gelir; ama onun yorumu da vardır...

 

Hiçbir yorum bir kurulca yapılamaz, çünkü kurul da insan hatalarından oluşacaktır; kişi kendi fikrini başka fikirlerle geliştirir ama bu yargı şeklinde olmamalıdır...

 

Siz beni anlamamışsınız hala...

 

Ben başlarken din hakkında bazı görüşlerimi belirttim; onları bir daha okursanız daha iyi anlaşırız...

 

Ve sizlerin de kabul edezeği gibi bilim kendi başına evrene dair bir yargı sunmaz, ondan olan parçaları sistemlice araştırır, defalarca söylediğim gibi sonrasında doğru düşünme sağlayan felsefeyle yoğrulur; hepsinin temelindeyse din vardır; ya da sizin daha net anlayabilmeniz için şöyle diyeyim:Hayat görüşü...

 

Bu gülünecek bir şey değildir; bence siz kavramları çok üstükapalıca ve günlük biçimiyle ele alıyorsunuz; bilim felsefesi olmadan teori üretemez ve bu asla temelsiz yükselen değildir...

 

 

 

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
.

 

Bence hiç te öyle değil. Maddesel dünyanın, maddesel olanaklarını, benim nimetlerim diyerek Allah'a atfedip rant sağlamak amacı güdülmüş. Bu amaç, ayetin devamı okunduğunda açık bir şekilde gözükecektir. Kurana bir bütün olarak bakıldığında da böyle gözükmektedir. Var olan maddesel dünya bir insan gözüyle gözüktüğü şekilde anlatılmaktadır.

 

Nahl Sûresi-12 - O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O’nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır.

13 - Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için bunda ibretler vardır.

14 - O, taze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için denizi sizin hizmetinize verendir. Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. (Bütün bunlar) onun lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir.

 

Bu sizin görüşünüz; bense verdiğiniz ayetlerden anlamam ve araştırmam gereken bir şeyler olduğunu görüyorum...

 

:zorro:

 

Alıntısını yaptığım yazarın talihsiz incelemesi çok bilgisizce ve amaçlı. Amaç pozitif bilimleri, sosyal bilimleri kötülemek.

Bu yazar, anlattığı olumsuzlukların bilim karşıtı emperyalist emellerden geldiğini anlayamayacak kadar bilinçsiz.

Veya bilinçli olarak art niyetli.

 

Aksine zihin emperyalizmi karşısında bilme sevgisinin samimiyetini savunan bir yazı...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
Alıntısını yaptığım yazarın talihsiz incelemesi çok bilgisizce ve amaçlı. Amaç pozitif bilimleri, sosyal bilimleri kötülemek.

Bu yazar, anlattığı olumsuzlukların bilim karşıtı emperyalist emellerden geldiğini anlayamayacak kadar bilinçsiz.

Veya bilinçli olarak art niyetli.

 

 

amaç pozitif bilimleri ya da sosyal bilimleri kötülemek degil.

bilim karşıtlıgı ise hiç degil. mesele her şeyi yerli yerine oturtma meselesi.

bilakis, emperyalistlerin bilimi kullanarak sömürü düzenlerini daimleştirmesidir eleştiri konusu.bu yazı kapitalizm eleştirisini konu alan yazıdan bir alıntıdır.

 

dönüp bir daha okumanız dilegiyle.

tamamı için özgür üniversite adresine müracat edebilirsiniz.

Gönderi tarihi:
amaç pozitif bilimleri ya da sosyal bilimleri kötülemek degil.

bilim karşıtlıgı ise hiç degil. mesele her şeyi yerli yerine oturtma meselesi.

bilakis, emperyalistlerin bilimi kullanarak sömürü düzenlerini daimleştirmesidir eleştiri konusu.bu yazı kapitalizm eleştirisini konu alan yazıdan bir alıntıdır.

 

dönüp bir daha okumanız dilegiyle.

tamamı için özgür üniversite adresine müracat edebilirsiniz.

 

:clover:

 

Haber arası 10 dakika reklam kuşağını takip etmek yeterli bunu görmek için. Teknik bilimin geldiği nokta açısından düşünürsek "Benim malım en son bilimle üretildi." yaftası malı daha iyi satar.

 

Sosyal bilime gelince popsatır yarışmalarını örnek verebiliriz heralde. "Sosyal bilim afyonlama yöntemlerini bulma bilimi haline gelmiştir." denebilir mi günümüz için? Çok abartmayalım mı?

Gönderi tarihi:

Sayın Ali, öyle konuşuyorsunuz ki, bilim doğru düzgün bir şey bulamamış, buldukları yarım yanlışmış, ama beri tarafta din her şeyi güzelce açıklamış, mükemmel bir sistem kurmuş. Yok ki böyle bir şey? Bilimin adım adım doğruyu araması başka bir şey, bu bir kusur ve çürüklük değil, tam tersine güvenilirliğin anahtarı. Bilimde iyi işleyen bir feedback sistemi ve özdenetim mekanizması vardır.

 

Dinde böyle bir sistem söz konusu olamaz, çünkü dogmaya ve eleştirilmesine izin verilmeyen kabullere dayanır. İyisi mi din kendi köşesinde işine baksın, bilim de kendi işine baksın. Bilimi ve dini birbirine göre konumlandırmayalım. Bilim hiç bir zaman dinden onay istemeyecek, kendi yöntemiyle çalışmasını sürdürecektir.

 

Olur a, Pakistan'daki mollalar gibi ayaklanan Taliban gibi birileri sistemi ele geçirdi. Şeytan kulağına kurşun da, faraza... O zaman bilim tası tarağı toplar çeker gider, adam gibi, yöntemiyle yapıldığı yerde işine devam eder. Bilime bu saatten sonra bir şeycikler olmaz. Olan, ondan mahrum kalan toplumlara olur.

 

Yani burada bilimi övmek için yerlere göklere sığdıramayacak değiliz diye bilime sahip çıkmak konusunda tereddütlüyüz sanmayın. Anlatamadım herhalde, bilim yegane açıklayıcı ve yol göstericidir dedim. Dinden referans alması ve onay istemesi söz konusu değildir.

Gönderi tarihi:

Sayın demirefe ısrarla aynı yaklaşımı göstermenize rağmen benim başlık açarken kurduğum bağlar üzerinden konuşmuyor ve kendi ön kabullerinizi sunuyorsunuz...

 

Ben bilimi aşağılamadım ve din de her şey bitti, tamam oldunuz diyecek olsaydı kıyamet gününe gerek kalmazdı, her şey dogma üzerine kurulsaydı bu kadar farklı anlayışa kapı aralanmazdı...

 

Öncelikle şunu üzülerek belirtiyorum ki verdiğiniz tepkiler gittikçe "haha güleyim bari" tarzı olmaya başladı, o zaman derim ki gülmeden önce ilk yazdığım iletinin çelişkilerini mantık ilmi ile ortaya koymanız gerekir kaldı ki onu ne kadar okudunuz o da belli değil...

 

 

Şimdi baştan itibaren tekrar açıklayayım ben kavramları bilim hususunda:

 

1)Din gerçeklikten haber verir, biz gerçeğe hemen ulaşabilecek yetide değiliz zaten...

 

2)Gerçeğe ulaşmada en önemli araçlar bilim-felsefedir ki bunlar birbirini tamamlar...

 

Şimdi bilim ne???

 

Bilim nasıl yapılır???

 

Bilim sistemli araştırmadır.Buraya dikkat:"sistemli".Bilim, arayışı sürerken(tabi duyu ile algılanabilenler üzerinden) kendi içinde disipline sahip olacaktır tabi, buna karşı olan da yoktur.Aksi halde gerçekten uzaklaşma riski vardır ki bu hem kendimizi hem insanlığı yanıltmak olur ve hayatımıza dair yanlış işlere de sebep olabilir.Şimdi V üzerinden çalışan bir adam var.Bulgular elde etmiş, çok da sağlam bulgular.Daha önceden de bu konuda yapılan çalışmalar var, onlarla karşılaştırıyor sonuçlarını; ama eklemelerele de birlikte kendi diğer bazı araştırmalarıyla bağ kuracak.Ne yapıyor bu adam bundan sonra???Felsefesine giriyor işin, tümelin bilgisi için doğru düşünmeli.Peki, bu adamın tüm süreç içinde kendi içinde taşıdığı temel hayat görüşü yok mu???Bu adamı sürece yönlendiren çevre ile etkileşimiyle beraber kendinden gelen değil mi???Bu adam sonucu çıkarırken, yani bilimin esas amacına ulaşmaya çalışırken kendini soyutlayabilir mi, soyutlarsa bu uğraşı havada kalmaz mı???Yani insan doğal olarak kendini eserine yansıtır; bir diğer deyişle eser insan üzerine temellenir ve ondan pay alır.O zaman insanın hayata dair görüşü bu hususta dışlanamaz...

 

Cevaplar temel hayat görüşüne çıkar ben de ilk iletide dediğim gibi "din hayattır" görüşündeyim;yani sizin kastettiğiniz günlük anlayış değil bu; din bununla sınırlanamaz...

 

Ayrıca siyasi bir hedef de çizilmemiştir burada; lütfen konudan saptırıcı örnekler vermeyelim...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
:clover:

 

Haber arası 10 dakika reklam kuşağını takip etmek yeterli bunu görmek için. Teknik bilimin geldiği nokta açısından düşünürsek "Benim malım en son bilimle üretildi." yaftası malı daha iyi satar.

 

Sosyal bilime gelince popsatır yarışmalarını örnek verebiliriz heralde. "Sosyal bilim afyonlama yöntemlerini bulma bilimi haline gelmiştir." denebilir mi günümüz için? Çok abartmayalım mı?

 

 

ee bu işler öyle ortalama herkesin anlayacagı bir dille yapılsaydı zaten sorun kalmazdı.

umarım anlamışsınızdır.

Gönderi tarihi:

Bunun tek istisnası akıllı tasarım teorisidir. Buna bir kısım bilimciler eğilim gösteriyor. Yani hayatın bir tasarım sonucu ortaya çıkıp çıkmadığı. Bilinçli, maksatlı bir yaratımın olup olmayacağı. Fakat bilimsel açıdan tasarımcının dinde bahsedilen "tanrı" olduğu hiç bir biçimde iddia edilemez. Ey, kim peki öyleyse? Bilmiyoruz. Böyle bir tasarımcının var olduğuna dair bir kanıt elde edemedik. Ancak bilimin "tasarımcı diye bir şey yoktur" deyip kestirip atması doğru değildir. Niye olmasın, belki bizi gelişmiş başka bir uygarlık tasarladı?

 

Ancak şöyle bir ilke var bilimde: Hakkında kanıt elde edilene kadar bir varsayımın varlığı kabul edilmez. Ha bakın, inkar da edilmez. Çünkü bir şeyin olmadığını kanıtlamanın bir yolu yoktur. Bir su deposunda kolibasili bulunmadığını iddia ediyorsunuz. "Benim depom temiz arkadaş" diye iddia ediyorsunuz. Bunu kanıtlamak için deponun her yerinden su örneği alınmasına ve mikroskopta incelenmesine izin vermeniz gerekiyor. Hiç bir kolibasili gözükmüyorsa, tamam. İddianız kanıtlandı. İşte tasarımcı bir sürecin evrende olmadığını kanıtlamak bu yüzden imkansızdır. Tüm evreni arayamayacağınız için.

 

Tekrar ediyorum, tasarımcının olası olduğunu söylemek din anlamında tanrıya kapı açmak anlamına gelmiyor. Fakat canlıların karmaşık yapısı tasarımcı olasılığını kesin olarak devreden çıkarmaya engel bir olgudur. Bilim bu yüzden cin, şeytan, melek, ruh... Bunların hepsi hakkında olumlu olumsuz bir yanıt vermez. Ya da UFO örneğini vereyim, hep dinden olmasın. Sağlam bir kanıt bulununcaya kadar UFO yoktur! Yarın bir kanıt ortaya çıkabilir, bilemeyiz, ama şu an itibariyle yoktur. Ancak canlıların tasarlanmış olma olasılığı karşısında bilimcilerin bir kısmı ihtiyatlı bir yaklaşımı benimsemiş durumda. Her insan gibi bilimci de dinli ya da dinsiz olabilir. Bilinçli tasarımı din lehine ve evrim teorisini din aleyhine kullanmak isteyenler çıkabilir. Bunlar bilimin yapısından bağımsız spekülasyonlardır. Bilim, hakkında kanıt bulmadığı bir konu hakkında hiç bir şey söylemez.

 

Ancak olasılığın da bilimi vardır. Yani bilim olasılıklarla da konuşur. Canlıların evrim teorisinin öngördüğü şekilde seleksiyon ve mutasyonlarla çeşitlendiği kesin biçimde ispatlanamadığı için, bilinçli bir tasarım olasılığı gözardı edilemez. Ancak bu, dinin önesürümü anlamında "tanrı"nın kanıtı asla değildir. Dolayısıyla bilimle din arasında herhangi bir statü ilişkisi, hangisi üst, hangisi alt merci tartışması, yoktur.

 

Gelelim felsefeye. Bilimin felsefeyle de organik hiç bir bağı yoktur. Ancak, bilim dine referans vermemekle birlikte, felsefeye verir. Bilimsel bulgular felsefeyi derinden etkiler ve düşünüş tarzını değiştirir çünkü. Dinde "ha, melekler mi, onlar aslında yokmuş, Allah melek derken tabiat kuvvetlerini kastediyormuşmuş" diyemezsiniz. Böyle bir şey deme lüksünüz din açısından yoktur. Çünkü din dogmatiktir. Din melek diyorsa ve sen dindarım diyorsan inanmak zorundasın. Ama felsefe böyle değildir. Felsefede en güvenilen varsayımı, yarın yeni bir bilimsel bulgu ile çöpe atıverirsiniz. Bu yüzden felsefe ile bilimi birbirine göre konumlandırmak olasıdır. Tabii ki referans bilimdir. Bilim olmadan felsefe yol alamaz. Felsefe bilimin ulaşamadığı belirsizlik alanında spekülasyon geliştirmeye yarar. Bunu da bilimden yardım alarak, bilimin tuttuğu ışıkla ve mantık işleterek yapar. Bu bakımdan bilimle ortak yönleri vardır, bilimin kaldığı yerde biraz daha ötesini belli belirsiz aydınlatmaya çalışmak için felsefeye başvururuz. Ancak felsefi kabuller spekülatiftir, tartışmaya açıktır.

 

Bir başka konu: Dinin önesürümleri felsefe içinde tartışılabilir. Yani felsefe ile din arasında pozitif ya da negatif bağlamda bir ilişki kurulabilir. Şematik olarak şöyle söyleyeyim: Bilim felsefeyle zaten ilişkilidir, felsefe de din ile spekülasyona girebilir. Bilimle din arasında ise yukarda vermeye çalıştığım kısıtlı bağlamdan başka bir ilişki yoktur.

 

Son olarak, yazdıklarımda hiçbir biçimde “ha ha” efekti yoktur, ciddiyeti seven bir karektere sahibim. Ancak yer yer ironiye başvurmaya çalışabilirim, onu da iyi kullanabileceğimden şüpheliyim. İroni, felsefede özellikle Sokrates’in zirveye ulaştırdığı bir yöntemdir ve çok ustalık ister.

 

Ancak her şeyi çatık kaşla ele almamıza ne imkan, ne gerek vardır. Bazen gevşeyip rahatlamaya hepimizin ihtiyacı vardır. Bunu alay etme olarak anlamamak gerekir. Kaldı ki bilimsel araştırmalar her şakanın altında mutlaka bir ciddiyet yattığını göstermektedir. Hayat ve doğa şaka yapmaz. Hiçbir canlı diğeriyle alay etmez. Gücü yeterse alteder, yetmezse geri çekilir. İnsan tabii ki belki bir ölçüde, belki büyük ölçüde farklı olsa da temelimizi doğadan alıyoruz.

Gönderi tarihi:

Bilimin din ile herhangi bir iliskisi olmadigi gibi alip veremedigi de yoktur. Bazi bulgu ve calismalari dinin karsisinda veya lehinde degerlendirmenin bilimsel bakisla ilgisi yoktur. Bu bilimin felsefesidir. Kanitlanmamis bir sey icin bilimin keskin yargilarla konusmasi dusunulemez. Iddia edileni kanitlamaya ve curutmeye dair yapilan arastirmalar 'taraf' olma anlaminda ele alinmamali. Farkli yondeki arastirmalar tamamen metodik acilimlardir. Dolayisiyla, Darwin'in veya Behe'nin teorisini kanitlamaya calisan bilim insanlarini Darwinci / Akilli Tasarimci Bilim Adamlari diye siniflandirmak da yanlistir. Herkes bilimsel verilerden hareketle kisisel anlamda bir inanc sahibi olabilir, ancak bu durum bilimin genel bakisini yansitmaz, cunku nesnel degildir. Yani sozun ozu; birtakim bireysel tercihlerle bilimi dinin karsisina yerlestirmeye bir tepki olarak din ile bilimi ic ice gostermek de yanlistir. Bilim sekuler yapidadir ve dinlerin ne dedikleriyle ilgilenmez, kendi yontemi ve dili vardir. Yanlis anlasilmasin, bilimden hareketle din elestirilmemeli veya desteklenmemeli demiyorum ama bilimsel ispati olmayan konulardaki kesin yargilarin bilimsel degil bireysel oldugunu, daha cok ideolojik oldugunu soyluyorum. Yani bilimin bu iki yaklasimla da ilgisi yoktur.

 

Yukarida yazdiklarima bazi itirazlar gelebilir. Bir seyin altini cizmem gerekiyor o yuzden: Bilimden hareketle olusmus bireysel yargilarin bilim disi ya da karsiti olmakla iliskisi yok. Yalniz ifade etmeye calistigim sey, genel anlamda bunlarin bilimi baglayici olmayacagi. Bilim ne redci ne de kabulcudur, 'hele bir gorelim' der.

 

Bilim faraziyeler uzerinde calismaz, gelistirilen teoriler yine birtakim bilgi birikimlerine dayanir ki, bunun ne felsefenin mantik yurutmesiyle ne de dinin ilahi soylemleriyle alakasi vardir. Din ile bilimin birbirinin karsisinda olmayacagi soylenebilir. Ama bu durum birbiriyle ilintili olma anlaminda degildir. Birbirinin karsisinda olmamak celismemek anlamina da gelmez. Dinin dogmatik ozelligini ve bilimin surekli kendisini yenileme ozelligini goz onune aldigimizda sunu diyebiliriz; evet, bilimin dinle alip veremedigi yoktur ama din her an icin bilime mudahale etme potansiyeline sahiptir. Sayet bir din, sonuc ne olursa olsun, bilime herhangi bir sekilde mudahale etmeyecegini soyluyorsa, onu opup basa koymali. Ama bu da yine ikisi arasinda bir alaka kurmamiza neden teskil etmez. Ayrica bir seyin baska seyden bagimsiz islemesi de onu digerinin karsisinda konumlandirmaz.

 

Selam ile..

Gönderi tarihi:

Moderatöre bir itirazım olacak, yazdıklarımın baş tarafı gitmiş? Her neyse, burada bir tebliğ filan sunmuyoruz, çok da önemli değil ama, yine de insan yazdığı şekliyle görmek ister yazdıklarını. "Bunun tek istisnası" diye başlayan bir yazıda "neyin tek istisnası?" diye bir soru gelir akla. Yazının bütünlüğü bozulmuş.

 

Restpektif'e katkısı için teşekkür ediyorum. Din-felsefe-bilim üçlüsü arasında bu bağıntıyı kurarsak, sacayağı doğru koymuş olur ve sonuca varan konuşmalar yapmış oluruz. Aksi halde tartışmayı gereksiz mecralara götürür, içinden çıkamayız.

 

Bilimin sekülerliğinin korunması çok önemlidir. Bilim içinde din tartışması yapılamaz. Ama felsefe içinde yapılabilir, felsefenin sekülerliği diye bir şey söz konusu değildir, felsefe dinli de olur, dinsiz de, seküler isterse olur, ister olmaz.

 

Felsefe içinde yapılan tatışmalarda da bilimle ilişkisinden yararlanarak, bilimsel verileri kullanmak tabii ki şarttır. Kültürümüz açıdan en önemli ve hayati olan şey, bilimsel bulgulardır. Bir küçük bilimsel bulgu, çok şeyi değiştirebilir. Fakat bu bulgulara ulaşılması da öyle kolay değildir. Çaba, sabır, emek ve özveri gerektirir.

Gönderi tarihi:

Yahu çok güzel yazıyorsunuz, aslında bilimin şekli ve sistematik araştırmacılığı konusunda da uyuşuyoruz zaten;ama siz hala ısrarla bilimin din ile olan ilişkisini salt kendi içinden çıkarmaya çalışıyorsunuz; halbuki bağ içerden dışarıya doğru olacaktır.Ne demek mi istedim; soru cevap gidelim tartışma kısırlaşmasın...

 

Bilimin sistematik araştırması disiplini ile yürütülmeli, sanırım burada hemfikiriz...

 

Bilimden çıkan bulgu feslefeden doğru düşünme ile payını alır ve ortaya daha tümel; bulguların bağlarıyla kurulmuş görüşler çıkar değil mi???Böyle mi değil mi???Birisi bana diyebilir mi bilim şu dalını kapattı, orada bulunabilecek her şeyi bulup açıklamış diye???Bu görüşler ne üzerine temellenir???

 

Soruyorum size ne üzerine temellenir???

 

Yine insanda gelen etki etmez mi bu süreçte; insandan gelen en temel unsur da hayat görüşü değil midir; işte ben de diyorum ki din hayattır...

 

Sizinle aynı bilim-felsefe tanımı yapıyoruz ama bunların ilişkisi ve din tanımında sorun yaşıyoruz...

 

Bu da sanırım sizin bilimin teorik ve pratik yanını ortak almanızdan geliyor; o noktada ben teorik yanın felsefeye geçiş olduğunu düşünüyorum; hepsinin temeline de tekrar tekrar hayat görüşünü getiriyorum...

 

Diyorsunuz ki melekler; bilim sistematik araştırmasına dahil edemediğiyle zaten ilgilenmez, felsefe ile de çeşit çeşit sonuca çıkılabiliceğine göre ne ile deriz melek var ya da yok; sanki inanmayan olmadığına dair kanıt mı taşıyor???Demişsiniz ki olduğuna dair veri yoksa var kabul edilemez; evet ama bu sistematik araştırma sürecinde böyledir(yani bilimsel yöntemde); ya sonrası; bir insan dahi çıkıp diyemez ben kendimi soyutlayarak baktım hayata diye...

 

Bu bağlamda devam etmezsek eğer siz devamlı olmaz dersiniz ben de devamlı olur derim ve bu işi çıkmaza sokar...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:

Sayın Ali, savınızı tam olarak anlayamadım ama, izlenimim şu: Sizin savınız "kendinden menkul" olma özelliği taşıyor. Yani iddianızı kendi içinizde kendinize ispatlıyorsunuz. Her şeyin temelinde din vardır, din hayattır diyorsunuz, bu sizin iddianız, fakat kanıt olarak böyle olduğuna inanmanızı gösteriyorsunuz.

 

İnancın kanıtı inanmak olamaz. "İnanıyorum, çünkü böyle" geçerli bir mantık değildir.

Gönderi tarihi:
Diyorsunuz ki melekler; bilim sistematik araştırmasına dahil edemediğiyle zaten ilgilenmez, felsefe ile de çeşit çeşit sonuca çıkılabiliceğine göre ne ile deriz melek var ya da yok; sanki inanmayan olmadığına dair kanıt mı taşıyor???Demişsiniz ki olduğuna dair veri yoksa var kabul edilemez; evet ama bu sistematik araştırma sürecinde böyledir(yani bilimsel yöntemde); ya sonrası; bir insan dahi çıkıp diyemez ben kendimi soyutlayarak baktım hayata diye...

 

Bu bağlamda devam etmezsek eğer siz devamlı olmaz dersiniz ben de devamlı olur derim ve bu işi çıkmaza sokar...

 

:zorro:

 

Spagetti canavarına inanmayanlar olmadığına dair şimdiye kadar bir kanıt getiremediler.Öyle ise spagetti canavarının buyrukları doğrudur,evreni o yaratmıştır.

Gönderi tarihi:

Bilimi din ile veya din disi argumanlarla biraraya getirmenin bize polemikten, demogojiden baska bir sey getirmeyecegini dusunuyorum. Bilim ne dinin soylemlerini tartisir ne de bir inanci "spagetti canavari"na indirgeyecek kadar basit yaklasimlarda bulunur.

 

Sanirim Ali'nin uzerinde durmak istedigi din ile bilim ve felsefeyi birbiriyle ilintilendirmek degildi. Dogrusu, konuyu daha acik ve somut olarak aciklamasini beklerim. Ben cidden anlamak istiyorum. Ayrica konuyu, duygulari incitmemeye gayret ederek duzeyli bir sekilde tartismayi basardiklari icin de hem Demirefe'ye hem de Ali'ye tesekkur ederim. Cunku dusuncelerimiz, muhataplarimiz uzerinde diken olarak yaralayici bir etkiyle degil ama saygi uyandiracak nitelikte olduklari surece onemlidirler. Dolayisiyla, seviyeli tartismalari onemsiyorum.

 

Selam ile..

Gönderi tarihi:
Sayın Ali, savınızı tam olarak anlayamadım ama, izlenimim şu: Sizin savınız "kendinden menkul" olma özelliği taşıyor. Yani iddianızı kendi içinizde kendinize ispatlıyorsunuz. Her şeyin temelinde din vardır, din hayattır diyorsunuz, bu sizin iddianız, fakat kanıt olarak böyle olduğuna inanmanızı gösteriyorsunuz.

 

İnancın kanıtı inanmak olamaz. "İnanıyorum, çünkü böyle" geçerli bir mantık değildir.

 

Din sadece benim dinim değil sayın demirefe; birisi buna başka bir anlayış der kimisi Hristiyanlık der ben de İslam'ı kendime yol seçtim diyorum ve bu bilim-felsefeye ters gösterilse de aslında bunların temelinde zaten hayat görüşü vardır diyorum...

 

İnanıyorum, ben böyle açıklıyorum ve siz de inandıklarınızı açıklıyorsunuz, herkes inandığını açıklıyor diyorum; bilim-felsefe haddinden fazla yüceltilemez onlar bize hayatı anlamada araçtır diyorum...

 

Saygılar...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
Bilimi din ile veya din disi argumanlarla biraraya getirmenin bize polemikten, demogojiden baska bir sey getirmeyecegini dusunuyorum. Bilim ne dinin soylemlerini tartisir ne de bir inanci "spagetti canavari"na indirgeyecek kadar basit yaklasimlarda bulunur.

 

Sanirim Ali'nin uzerinde durmak istedigi din ile bilim ve felsefeyi birbiriyle ilintilendirmek degildi. Dogrusu, konuyu daha acik ve somut olarak aciklamasini beklerim. Ben cidden anlamak istiyorum. Ayrica konuyu, duygulari incitmemeye gayret ederek duzeyli bir sekilde tartismayi basardiklari icin de hem Demirefe'ye hem de Ali'ye tesekkur ederim. Cunku dusuncelerimiz, muhataplarimiz uzerinde diken olarak yaralayici bir etkiyle degil ama saygi uyandiracak nitelikte olduklari surece onemlidirler. Dolayisiyla, seviyeli tartismalari onemsiyorum.

 

Selam ile..

 

Düzeyli bu güzel tartışma için ben de tüm katılımcılara teşekkür ederim; en yakın zamanda konuya yeni eklemeler yapmaya çalışacağım ama şu an yazacağım bir şey gerçekten fazla ayaküstü olur... :D

 

Saygılar...

 

:zorro:

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.