Gönderi tarihi: 28 Haziran , 2007 18 yıl Toplumsal ahlak özellikle bu işlerin pirlerinden Sokrates'den bu yana felsefede, topluluğa gönderilmiş ilk uyarıcıdan bu yana dinde ve yeni dünya düzeni adına ilk adımlardan bu yana ikisinden de uzaklaşmakta olan "çağımız anlayışı"nda önemli bir yer edinir kendine.bunun sebebi insanın şüphesiz sosyal bir varlık olması ve toplum içinde yaşama zorunluluğunun gittikçe daha da artmasıdır;gözlemleyebileceğimiz şekilde söylersek:Tarzanları bulmak zamanla daha da zorlaşıyor... Toplum denilince anlaşılan bilinçli bir birliktelik olmalıdır;bu özelliğe sahip olmayan toplum "robot" özelliğinden öte bir özellik taşımaz, yine sağlam bir bilinç oluşmadığında da az önce söylediğimiz durumdan katlarca fazlası kötü bir durum oluşur;işin içine düşmanlık dahi girer... Ahlak sistemleri konusunda çokça tartışılmış kimisi ahlakın bireysel, kimisi evrensel, kimisi değişken, kimisi hep aynı olduğunu söylemiş ve bu saydıklarımdan da zamanla dallar oluşmuştur.Peki ben ahlakı nasıl tanımlıyorum toplumsal ahlakı sorgulayabileceğim.Ahlak gündelik olarak iyi huy olarak anlaşılır ama aslında hayatımızı disiplin içerisinde sürdürebilmek için gerekli manevi kanunlardır.Yani ahlak sistemli ve düzgün yaşam için gerekli kıstasları taşır.Bu kıstaslar kişiden kişiye mi değişir;zamandan nasıl etkilenir??? Ahlak değişmez... Çünkü ahlak gerçeğe bağlı kalmak zorundadır;gerçek kendi gerçekliğinden dolayı vardır;yani ahlak bir lastik gibi uzatırsan uzayacak bir şey değildir;ya da şöyle diyelim yanlış olmasın:Lastik çevre şartları ve kendi özelliğinden etkilenerek uzayabileceği kadar uzar;bu lastiği daha aşırıya götürdüğünüzde yine aynı koşullar altında kopabileceği şekilde kopar... İşte ahlak yeryüzündeki gerçek değerlere uygun olduğu sürece değişken değildir;değişen insanın ona yüklediği anlam ve ne ölçüde sistemlice uyguladığıdır... O zaman ahlakın bir sınırı da vardır... Vardır... Ben bu sınırları İslam'dan anlamaya çalışıyorum;bana gösterilen yol üzerinde durmam ve onu anlamam çok güç, aslında bu hepimiz için çok güç;hele bir de "doğru" düşünme işini geliştiremeyecek yaradılışta olanlar için daha da güç(belki ben de böyleyimdir).Anlayabildiğimiz kadarını dahi uygulayamamamız ise bizim en acı hatamız... Şimdi birileri çıkacak ve diyecekler ki:Sizin ki değil bizim ki ahlak... Ben de diyeceğim ki sizin ki bizim ki yok yaratılan şu düzende ahlak var ve bizim onu yakalamamız için yol göstericiler var... Bu ne demek??? Gerçeğin peşine düşmek demek, ben gerçeği en samimi ve "en gerçek" İslam'da buldum demek... Peki toplum??? Benim toplumsal ahlak açısından en gerekli bulduğum İslam'dır.Farklı kesimleri de aynı hoşgörü ve kul hakkı kavramıyla adaletle bir arada tutacak olan O dur... Ancak buna bir çok arkadaş kendilerince çeşitli alıntılar yaparak karşı çıkacak ve ve bize samimi gelmiyor demeye getireceklerdir.O zaman da bir orta yol bulmak gerekir.Bu orta yolun çıkış noktası da ideal bir yaşam ortamıdır ki "ideal devlet" e karşılık gelir.Neredeeen nereyeeee... İnsanları gerçeğe yönlendirecek ahlak kuralları için bir otorite ne şekilde olursa olsun şarttır;din tabanlı ya da ortak başka bir düşünüş tabanlı devlet bunun için gerekli görülmüştür.Peki neden otorite???Nerede bizim pembe dünyamız???Şöyle diyeyim:Gerçekten nerede sizin şu pembe dünyanız!!! İnsanlar farklı yaratılıştadır;anlama, iş yapabilme vs. kabiliyetleri değişmektedir.Kabul edilmesi gereken eşitliğin hayalden ibaret olduğudur burada;önemli olan da insani ortak özelliklerdir zaten.Ne yazık ki yönetim, ahlak vb. konularda insanlar pratik konulardaki kadar gerçekçi olamıyor.Bir insan musluktan anlamıyorsa ona dokunmuyor ama yıllardır çokça bilgili insanların üzerinde durduğu ve çeviri önsözünü dahi okusalar kaçacakları kitapların konuları hakkında herkes alim;her iş ilim sahibini bırakılmalı öncelikle... İşte toplumun ahlak meselesi hakkında bunları söylüyor ve sonuçluyorum: "Ahlak gerçeğe yakınlığı ölçüde gerçektir.Toplumsal ahlak sistematik ve ilimlice yerleştirilebilir.Benim burada gerçek ahlaktan anladığım İslam'dır ve yeryüzü için en iyisidir..." İslam'a hoş bakmayan arkadaşlara bu konuda yapacak bir aksiliğimin olmaması ve onlara hadlerini aşmadıkları sürece saygı duymam gerekmesi de kabul ettiğim ahlakın gereğidir diye düşünüyorum... Saygılar... Sevgiler...
Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 18 yıl Ahlak'ın kaynağı, ortaya çıktığı toplumun kabulleridir. En temel kaynak olarak şundan bahsedebiliriz ki; İki kişinin etkileşime geçtiği yerde Ahlak Kuralları doğar. Çünkü iki kişinin etkileşime geçmesi demek, o iki kişinin birbirlerine karşı sorumluluk almaları demektir. Böylelikle "Ahlak"ın temeli "Toplumsallaşma" "Saygı" ve "Sorumluluk"tur. "Toplumsallaşma"yı reddedip "Birey" olarak kalabileceğinizi düşünüyorsanız, "Saygı"yı gerektiren hallerin sadece size bağlı olduğunu düşünüyorsanız, "Sorumluluk" duygusundan yoksunsanız, Hangi dine mensup olursanız olun ya da bir dine mensub olmasanız bile "Ahlaklı" değilsinizdir. Böylelikle demektir ki "Ahlak" kurallarının kaynağı "Din" değildir. "Din"lerin tespit ettiği kurallar, ortaya çıktıkları toplumların ihtiyaçlarına hitap eder. Artık toplumlar Dinlere göre şekillenmemelidir. "Din" dediğimiz tümceler artık vicdanlarda ve bireylerin kendi özlerinde kalmalıdır... Saygılarımla...
Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 18 yıl Sokrat, tum insanligi baglayici birtakim ahlak ilkelerinin olmasi gerekliligi uzerinde durmustu. Her toplumun kendi ahlak anlayisini belirledigi sofist dusunceyi red etmisti. Ona gore, mutlaka her milletin kendine ozgu deger yargilari olacakti, bu kacinilmazdi ama tum bunlarin ustunde, her kesimden insani baglayici evrensel ilkelerin de olmasi gerekiyordu. Platon da bu dusunceyi savunmus ve Sokrates'in idamini ornek gostererek; 'Sokrates'in yaptigi kendi toplumunun ahlaki kurallarina tersti. Sayet her toplum kendi ahlak ilkelerini belirliyorsa, o halde ahlakli ve ahlaksiz olmayi da buna gore degerlendirmek zorunda kaliriz. O zaman da Sokrates'in ******* oldugunu kabul etmemiz gerekir.' demistir. Insanlik, geldigi asamada, gerek dini disiplinlerin ortak vurgularindan, gerek bilimsel verilerden, gerekse de insan vicdanindan hareketle "asgari evrensel ahlak ilkeleri" konusunda hemfikirdir. Bunlari ozumseyebilmis insanlar arasinda, dini ve dusuncesi ne olursa olsun, uyumlu bir birliktelik vardir. Bir insanin nasil olmasi gerektigi hususunda derin fikir aykiriliklari yoktur gunumuz dunyasinda. Ahlakli bir insan olabilmeyi etkileyen ise sadece din degildir, burada sayamayacagim bircok faktor sozkonusudur. Dolayisiyla dinin veya herhangi baska bir faktorun tek basina kisiyi ahlakli kilacagi gorusunde degilim. Nitekim gunumuz moda kavramiyla ifade edecek olursak; "Ne olursa olsun, yeter ki INSAN olsun!" sozu bir gercegi yansitmaktadir. O da; kisi herhangi bir seye mensup olarak iyi bir insan olamaz, en bozuk yapilarin icinden iyi, en mukemmel sistemlerin icinden kotu insanlar cikabilecegi gercegidir. Din icinde olusmus toplumsal ahlak ilkelerinin, icinde bulunduklari topluma gore sekillendikleri gorusune ben de katiliyorum. Sayet dinin konuya dair temel ilkeleri ortaya konsa buna bir itirazim olmaz. Ama fikih yoluyla, bambaska toplumlarin gundelik ihtiyaclarina gore ortaya cikmis ve bireyin herseyine ama herseyine mudahale eden, teferruatlarla bulandirilmis sozde ahlak sistemine itirazim her zaman vardir. Selam ile..
Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 18 yıl Din icinde olusmus toplumsal ahlak ilkelerinin, icinde bulunduklari topluma gore sekillendikleri gorusune ben de katiliyorum. Sayet dinin konuya dair temel ilkeleri ortaya konsa buna bir itirazim olmaz. Ama fikih yoluyla, bambaska toplumlarin gundelik ihtiyaclarina gore ortaya cikmis ve bireyin herseyine ama herseyine mudahale eden, teferruatlarla bulandirilmis sozde ahlak sistemine itirazim her zaman vardir. Selam ile.. Peki nasıl olurda arap toplumunun şeklillerine göre oluşmuş ahlaki ilkeleri evrensel diye tanıtır müslümanlar ? Fkıh yoluyla başka toplumların gündelik ihtiyacına göre oluşmuş ahlak ilkeleri itiraz eden bir insanın arap toplumun ihtiyaçlarına göre oluşmuş ahlak ilkelerini temel diye sayması ne denli tutarlı ?
Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 18 yıl Ahlak temel olarak "Toplumsallaşma"dan kaynaklanır. Tek başına "Tarzan"ın "Ahlak Kuralları"na ihtiyacı olmayabilir. En az iki kişinin birlikteliği, o iki kişinin birbirlerine karşı "Sorumluluk" duymalarına neden olur. "Saygı" zorunluluğunu meydana getirir... Bunlarda "Ahlak Kuralları"nın temelini teşkil eder. Böylelikle Ahlak kuralları "Sevgi/Saygı" ve "Sorumluluk" temelinde "Toplumsal Kabullere" göre şekillenir. Hiç bir bireyin, toplumdan kopuk ve ayrı bir ahlaki kabul meydana getirip yaşaması mümkün değildir. Arabada, yolda yada evde mutlaka belirli kabullere ve kurallara göre hareket ederiz. Sorumluluğunu hissettiklerimize göre hareket ederiz. Ve toplumun diğer fertleri ve yakın çevremizde bize karşı duydukları sorumluluklara göre hareket ederler... Ahlaki Yapının temeli budur... Saygılarımla...
Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 18 yıl Anlam taşıyan katkılar için teşekkür ederim öncelikle... Benim burada din olarak ele aldığımı hala anlayamamaışsınız galiba;din hayattır, din gerçektir;İslam en doğrusu ise içinde gerçeğe aykırı bir şey var mıdır???Yoktur.Ahlak gerçeğe doğruysa ahlak da bu İslam anlayışındandır.Zaten rahatça görülebilir ki sizin toplumsal dediğiniz anlayışların bolca ortak noktası vardır... Yani burada geçen din sizin ısrarla kabul ettiğiniz "gündelik" anlayış, sadece ruhumuzu "okşayan" bir tat değil tüm hayatı kapsayan hayatın gerçeklerini sunan dindir... İnsanlar arası bağın vurgulanmasına da ayrıca katılıyorum...
Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 18 yıl Anlam taşıyan katkılar için teşekkür ederim öncelikle... Benim burada din olarak ele aldığımı hala anlayamamaışsınız galiba;din hayattır, din gerçektir;İslam en doğrusu ise içinde gerçeğe aykırı bir şey var mıdır???Yoktur.Ahlak gerçeğe doğruysa ahlak da bu İslam anlayışındandır.Zaten rahatça görülebilir ki sizin toplumsal dediğiniz anlayışların bolca ortak noktası vardır... Yani burada geçen din sizin ısrarla kabul ettiğiniz "gündelik" anlayış, sadece ruhumuzu "okşayan" bir tat değil tüm hayatı kapsayan hayatın gerçeklerini sunan dindir... Sayın ali0_1... Bakınız "Din"; Kurumları ile ve bazı kemikleşmiş kabulleri ile başlı başına bir sistemdir... Toplumlar geçmişten bu güne kadar Tarihsel süreç içersinde bir çok Toplumsal Sistem benimsemişler ve Toplumsal bağlarını çok çeşitli şekillerde sağlamışlardır. Kan Bağı, Veraset, Tanrı Buyruğu/Gölgesi, Milli Birlik, Ülkü Birliği ya da buügün Anayasal Birliktelik... Bu bir süreçtir ve bugün için en uygun Toplumsal Bağ: Anayasal Sistemdir, Anayasalcılıktır. Din ve İnanç arasında ince bir çizgi vardır. İnanç, Din'den farklı olarak "Bireysel bir tercih"tir. Kişi kendi içinde inancını yaşar. İbadeti varsa bunun yapılışı da edilişi de o kişinin kendisindendir... İkinci bir kimseye ihtiyaç duymaz bir İnanç sahibi... Ama bir "Din Bağı" edinilecek ise bu İnanç'ın toplumsal yönüdür işte. Ama dediğim gibi "Dinsel Bağ" artık geride kalmıştır Tarihsel süreç içersinde... Bunu böyle kabul etmek İnancınıza zarar vermemektedir. Bunu forumda çokça anlattım.... Bu kaçınılmaz olandır... Saygılarımla...
Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 18 yıl Sayın ali0_1...Bakınız "Din"; Kurumları ile ve bazı kemikleşmiş kabulleri ile başlı başına bir sistemdir... Toplumlar geçmişten bu güne kadar Tarihsel süreç içersinde bir çok Toplumsal Sistem benimsemişler ve Toplumsal bağlarını çok çeşitli şekillerde sağlamışlardır. Kan Bağı, Veraset, Tanrı Buyruğu/Gölgesi, Milli Birlik, Ülkü Birliği ya da buügün Anayasal Birliktelik... Bu bir süreçtir ve bugün için en uygun Toplumsal Bağ: Anayasal Sistemdir, Anayasalcılıktır. Din ve İnanç arasında ince bir çizgi vardır. İnanç, Din'den farklı olarak "Bireysel bir tercih"tir. Kişi kendi içinde inancını yaşar. İbadeti varsa bunun yapılışı da edilişi de o kişinin kendisindendir... İkinci bir kimseye ihtiyaç duymaz bir İnanç sahibi... Ama bir "Din Bağı" edinilecek ise bu İnanç'ın toplumsal yönüdür işte. Ama dediğim gibi "Dinsel Bağ" artık geride kalmıştır Tarihsel süreç içersinde... Bunu böyle kabul etmek İnancınıza zarar vermemektedir. Bunu forumda çokça anlattım.... Bu kaçınılmaz olandır... Saygılarımla... Sizi çok iyi anladım, anlatmaya çalıştığınızın arkasındaki anlayışın günümüz baskın bazı etkilerinden de dolayı yanlış olduğunu söylüyorum zaten... Sizin defalarca söylediğiniz din benim defalarca anlatmaya çalıştığım gibi gündelik ve içe huzur verici bir tat olmaktan öte gidemeyen bir kavram... Bense diyorum ki:Din hayattır;Kur'an eğer yol göstericiyse hayatın temelini barındırır;yaratılanın çekirdeği ve gerçekleri dindedir, değişen kabuktur... Saygılar...
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.