Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

367 ANAYASA'YA AYKIRIDIR. MANTIĞA DA AYKIRIDIR


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
Yazımda altını çizerek bunun konuda hakkında ekabir olan kişiler tarafından tartışılabileceğini. Ancak ayetlerin gösterdiğinin böyle bir olayın varlığı olduğunu belirttim.

 

"şeytan ayeti" kavramı bu olaya verilen eski isimdir. Yani o toplantıda peygamberimizin zikrettiği, ancak isra suresinden sonra kurana eklenmeyen ayetler. "şeytan ayetleri" kavramı "şeytan işi" "şeytan oyunu" kavramları gibi bu olaya verilen bir isimdir.

 

Şeytanın hz. muhammedi yolundan saptırmak için düzenlemeye çalıştığı bir oyunmudur. Şiilerin iddia ettiği gibi, kureyş kabilesinin yanıltma çabasımıdır yada başka bir şeymidir. bu ancak uzman kişiler yada islam teolojist lerinin polemik konusu yapabilecekleri bir şeydir.

 

Ancak böyle bir vaka vardır. ve "şeytan ayetleri" kavramı, kitabın yazarı tarafından üretilmiş bir kavram değildir. Bu olaya verilen isimdir. Anlatmaya çalıştığımda budur.

 

Oldu o zaman... :)

 

Saygılar...

 

:zorro:

  • Cevaplar 55
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:
Vali tarafından jandarmaya verilmiş herhangi bir yazılı emir veyahut başka bir belge yoktur.

Jandarma toplumsal olaylara valilik makamı tarafından yazılı emir verilmedikçe KESİNLİKLE karışmaz. Zira olaylar sonucu oluşacak tüm vahim sonuçlardan jandarma komutanı kişisel olarak sorumlu tutulur.

 

Gecikmesinde sakınca bulunulan hallerde yazılı emir gerekmediğine dair bir metin hatırlıyorum. Asıl önemli olan bu değildir. Dönemin Valisi askeri makamdan kuvvet istemiş midir istememiş midir? Bu arada hatırlatayım ki, Aziz Nesin'i oraya çağıran, ardından bu olayı sadece RP'lilere ve müslümanlara mal etmeye çalışan kişilerin başında da vali Karabilgin gelmektedir...

 

Tekrar soruyorum, bu kadar tedbirsizlik ancak kasıtla mümkün değil midir?

 

367 ile ilgili kararda zaten tam bir birliktelik maalesef Anayasa Mahkemesi üyelerince de sağlanamamış, konjöktür icabı alınmış bir karara hukuk zorlanarak bir neden aranmıştır...

 

Kararın nedenleri ise ellerde dağılmaktadır...Ben karara katılan üyelerin bu kararı verirken neden uydurmak konusunda ne kadar zorlandıklarını düşünerek kıs kıs gülüyorum. Devleti koruyup kollamanın sadece kendilerinin tekelinde olduğunu sanan güç çok şükür ki inandırıcılığını artık iyice yitirmiştir...Halk bu insanlara artık itibar edilmeyeceğini farketmiştir...

Gönderi tarihi:
Gecikmesinde sakınca bulunulan hallerde yazılı emir gerekmediğine dair bir metin hatırlıyorum. Asıl önemli olan bu değildir. Dönemin Valisi askeri makamdan kuvvet istemiş midir istememiş midir? Bu arada hatırlatayım ki, Aziz Nesin'i oraya çağıran, ardından bu olayı sadece RP'lilere ve müslümanlara mal etmeye çalışan kişilerin başında da vali Karabilgin gelmektedir...

 

Sivil Mülki Amirin jandarmayı yetkilendirmesi hangi hallerde olursa olsun, yazılı metin gerektirir. Yetkilendirme yapıldıktan sonra, şüphelinin kendisinin veya aracının meskenin aranması, tutuklama yapması gibi konularda o dediğin belki geçerli olabilir. Ancak hiçbir şekilde, Jandarma sözlü emirle yetkilendirilemez. Görevlendirildiği an polisten farklı olarak otomatikman "vur" emrine haiz olan bir kuvvet dediğin şekilde yetkilenmez. Vali askeri makamdan kuvvet isteseydi saatler süren bir olayda, on saniyede emri yazar altına imzasını atardı. atla deve değil. Ki bu tür emirler şablon olarak zaten hazırdır, tarih atılır, imzalanır. O kadar.

 

artı, Aziz Nesin'in etkinliklere çağırılmasını sen nasıl bir tahrik olarak görüyorsun. Şu "Tahrik olma" argümanını bir geçin bakalım. Her planlı programlı linçin, katliamın arkasında buna saklanılır hemen "tahrik olmuş kalabalık" . Nedense hep o "tahrik olmuş kalabalık" ın en önünde, dünden tahrik olmaya hazır adamlar koşar.

 

Olaylar alevlenmeye başlayınca, Vali belediye başkanını çağırmış. Belediye başkanı, halkı sakinleştirmek için konuşma yapacağını söylemiş. ve eline megafonu alıp dua etmeye başlamıştır. Yani kafirlerle cihat etmek için toplanmış bir kalabalığı sakinleştirmenin yolu dua etmektir diyorsan bir şey diyemem. Ama her kafası çalışan insanın bunun kitleyi dahada gaza getirmek için yapılan bir işlem olduğunu bileceğini biliyorum.

 

Mahkemedeki tablo gibi. adam ifadesinde," benim hiç alakam yok oradan geçiyordum. ben böyle şeylere karışmam, diğer sanıklarıda tanımıyorum" ondan sonra duruşma bitince. diğer sanıklarla beraber mahkeme salonundan çıkarken "Allahu Ekber, Kafirlere ölüm" vs sloganlarına başlıyor.

 

Kimsenin katilleri gerçek müslüman olarak gördüğü yokki, müslümanlara maledilsin. Burada kurnazlık yapma. Katillere mağdur gömleği giydirmeye çalışma. Şeriatçılar mal edilmek diyebilirsin.

 

"Allahu Ekber" "kafirlere ölüm" "Allah için ardımıza düşün" diyerek kahvehanelerden, camilerden toplanmış. bu sloganlarla katliamı gerçekleştirmiş kişiler için ne denirdi şeriatçıdan başka. Daha öncede kurnazlık yapmışsın, Camilerden, kahvehanalerden insanları bu sloganlarla toplayacaksın. Ondan sonra "tahrik olmuş halk". İnan bu yalanı artık kimse yemiyor.

 

367 ile ilgili kararda zaten tam bir birliktelik maalesef Anayasa Mahkemesi üyelerince de sağlanamamış, konjöktür icabı alınmış bir karara hukuk zorlanarak bir neden aranmıştır...

 

Kararın nedenleri ise ellerde dağılmaktadır...Ben karara katılan üyelerin bu kararı verirken neden uydurmak konusunda ne kadar zorlandıklarını düşünerek kıs kıs gülüyorum. Devleti koruyup kollamanın sadece kendilerinin tekelinde olduğunu sanan güç çok şükür ki inandırıcılığını artık iyice yitirmiştir...Halk bu insanlara artık itibar edilmeyeceğini farketmiştir...

 

İndandırıcılığı asıl yitiren mantık. Hukuğa bakışı pragmatik olanların mantığıdır. Yukarıda çokça görüldüğü gibi. İnsanların organize bir şekilde, diri diri yakılmasının faillerini savunmak için, hukuğun her yönüne bir şapka takmaya çalışıp.

 

ki en basiti. İnsanları katliam için camilerden kahvehanelerden toplamak, katliamı gerçekleştirenlerin en önünde sloganlar atıp kitleye gaz vermek, belediye başkanı sıfatıyla çıkıp, kitleyi sakinleştirmek yerine, dua okumak vs suç değilde. Aziz Nesin'in oraya gelmesi ve festivale katılmasını ana suç olarak görecek kadar şahane bir objektif hukuk anlayışı. Öyle bizden olmayan ölünce boşver hukuğu.

 

Hukuk ancak işimize yararsa lazımdır. Hoşumuza gitmeyen bir karar çıkarsa tukaka, hoşumuza giden bir karar olursa yaşa hukuk.

 

Aynen şey gibi, Türkiye'ye karşı İnsan Hakları Mahkemesinde dava açan Türbanlı hanımefendinin, davayı kaybettikten sonra, hem o hanımefendi hemde malum basının, AİHM için demediğini bırakmaması. Yani tabi adama sorarlar yahu madem AİHM için siz böyle düşünüyordunuz niye gidip dava açtın orada, daha ülke içinde hukuk yolları tükenmemişken, daha temyiz hakkın varken. Yani bu arkadaşlara göre AİHM Türkiyeyi mahkum etseydi, şahane bir mahkeme olacaktı. Etmediği için berbat bir şey oldu.

 

Bu mantığın hukuk anlayışı sadece budur.

 

Birde biryandan, tarafsızlıktan vs dem vuran. böyle yemin edip göreve başlayan, Bülent Arınç'ın meclis başkanı koltuğunda otururken, seçim meydanlarında konuşması gibi. Bu adamlaramı kaldı tarafsızlıktan bahsetmek ya :)

Gönderi tarihi:
Sivil Mülki Amirin jandarmayı yetkilendirmesi hangi hallerde olursa olsun, yazılı metin gerektirir. Yetkilendirme yapıldıktan sonra, şüphelinin kendisinin veya aracının meskenin aranması, tutuklama yapması gibi konularda o dediğin belki geçerli olabilir. Ancak hiçbir şekilde, Jandarma sözlü emirle yetkilendirilemez. Görevlendirildiği an polisten farklı olarak otomatikman "vur" emrine haiz olan bir kuvvet dediğin şekilde yetkilenmez. Vali askeri makamdan kuvvet isteseydi saatler süren bir olayda, on saniyede emri yazar altına imzasını atardı. atla deve değil. Ki bu tür emirler şablon olarak zaten hazırdır, tarih atılır, imzalanır. O kadar.

 

artı, Aziz Nesin'in etkinliklere çağırılmasını sen nasıl bir tahrik olarak görüyorsun. Şu "Tahrik olma" argümanını bir geçin bakalım. Her planlı programlı linçin, katliamın arkasında buna saklanılır hemen "tahrik olmuş kalabalık" . Nedense hep o "tahrik olmuş kalabalık" ın en önünde, dünden tahrik olmaya hazır adamlar koşar.

 

Olaylar alevlenmeye başlayınca, Vali belediye başkanını çağırmış. Belediye başkanı, halkı sakinleştirmek için konuşma yapacağını söylemiş. ve eline megafonu alıp dua etmeye başlamıştır. Yani kafirlerle cihat etmek için toplanmış bir kalabalığı sakinleştirmenin yolu dua etmektir diyorsan bir şey diyemem. Ama her kafası çalışan insanın bunun kitleyi dahada gaza getirmek için yapılan bir işlem olduğunu bileceğini biliyorum.

 

Mahkemedeki tablo gibi. adam ifadesinde," benim hiç alakam yok oradan geçiyordum. ben böyle şeylere karışmam, diğer sanıklarıda tanımıyorum" ondan sonra duruşma bitince. diğer sanıklarla beraber mahkeme salonundan çıkarken "Allahu Ekber, Kafirlere ölüm" vs sloganlarına başlıyor.

 

Kimsenin katilleri gerçek müslüman olarak gördüğü yokki, müslümanlara maledilsin. Burada kurnazlık yapma. Katillere mağdur gömleği giydirmeye çalışma. Şeriatçılar mal edilmek diyebilirsin.

 

"Allahu Ekber" "kafirlere ölüm" "Allah için ardımıza düşün" diyerek kahvehanelerden, camilerden toplanmış. bu sloganlarla katliamı gerçekleştirmiş kişiler için ne denirdi şeriatçıdan başka. Daha öncede kurnazlık yapmışsın, Camilerden, kahvehanalerden insanları bu sloganlarla toplayacaksın. Ondan sonra "tahrik olmuş halk". İnan bu yalanı artık kimse yemiyor.

İndandırıcılığı asıl yitiren mantık. Hukuğa bakışı pragmatik olanların mantığıdır. Yukarıda çokça görüldüğü gibi. İnsanların organize bir şekilde, diri diri yakılmasının faillerini savunmak için, hukuğun her yönüne bir şapka takmaya çalışıp.

 

ki en basiti. İnsanları katliam için camilerden kahvehanelerden toplamak, katliamı gerçekleştirenlerin en önünde sloganlar atıp kitleye gaz vermek, belediye başkanı sıfatıyla çıkıp, kitleyi sakinleştirmek yerine, dua okumak vs suç değilde. Aziz Nesin'in oraya gelmesi ve festivale katılmasını ana suç olarak görecek kadar şahane bir objektif hukuk anlayışı. Öyle bizden olmayan ölünce boşver hukuğu.

 

Hukuk ancak işimize yararsa lazımdır. Hoşumuza gitmeyen bir karar çıkarsa tukaka, hoşumuza giden bir karar olursa yaşa hukuk.

 

Aynen şey gibi, Türkiye'ye karşı İnsan Hakları Mahkemesinde dava açan Türbanlı hanımefendinin, davayı kaybettikten sonra, hem o hanımefendi hemde malum basının, AİHM için demediğini bırakmaması. Yani tabi adama sorarlar yahu madem AİHM için siz böyle düşünüyordunuz niye gidip dava açtın orada, daha ülke içinde hukuk yolları tükenmemişken, daha temyiz hakkın varken. Yani bu arkadaşlara göre AİHM Türkiyeyi mahkum etseydi, şahane bir mahkeme olacaktı. Etmediği için berbat bir şey oldu.

 

Bu mantığın hukuk anlayışı sadece budur.

 

Birde biryandan, tarafsızlıktan vs dem vuran. böyle yemin edip göreve başlayan, Bülent Arınç'ın meclis başkanı koltuğunda otururken, seçim meydanlarında konuşması gibi. Bu adamlaramı kaldı tarafsızlıktan bahsetmek ya :)

 

 

1.si gecikmesinde sakınca bulunulan hallerde Mülki amirin emriyle Jandarma olaya müdahale edebilir. Yazılı emir beklenmez. Emir daha sonra yazılı olarak verilebilir.

 

2. si Aziz Nesin'in oraya çağırılmasını bir tahrik olarak değerlendirmedim, o sizin yanlış anlamanızdır. Vali, Aziz Nesin'i oraya çağırmıştır derken, bir nevi dönemin Valisini suçlamaya varacak bir akıl yürütmeye düştüğünüzü (jandarmaya verilmiş herhangi bir yazılı emir yoktur derken) ama Valinin de RP'ye karşı, Aziz Nesin'e yandaş (burayı da yanlış anlayabilirsiniz bir ayrıştırma yapmıyorum sadece aynı düşünce yapılarına mensup olduğunu belli etmeye çalışıyorum) olduğunu hatırlatma gereği ile belirttim. Tekrarla oraya Aziz Nesin'i çağıran dönemin Valisi Karabilgin Aziz Nesin'le düşünsel bir bağ içerisindedir bana göre. Ancak ortada çok büyük tedbirsizlikler vardır. Vali Karabilgin, RP Belediye Başkanını, itfaiyeyi, jandarmayı suçlamaktadır. Şeriatçilerin bu olayı gerçekleştirdiğini söylemektedir. Laik Cumhuriyeti hedef alan bir eylemden bahsetmektedir. İçişleri Bakanını suçlamaktadır. Ben de bu yüzden burayı dikkate sunuyorum. Bu olaylar önlenebilir miydi. Tabi ki, Valinini dediğine bakılırsa yangın çıkmadan evvel bir itfaiye aracının gerekli yere ulaştırılması durumunda yangın çıkmazmış. Akşam üzeri havaya ateş açılarak kalabalık dağıtılabilmiş. Demek ki daha önce de o kalabalık dağıtılabilirdi. Sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinden kalabalığın dağıtıldığı belirtiliyor. Niye daha önce bu yasağı ilan etmediler acaba. Neyi bekliyorlardı. NİYE BEKLENİLMİŞTİR?

 

Jandarmadan yardım istenmedi ise suçlusu kimdir. İstendi de gelmedi ise suçlusu kimdir. Bu garabet nedir? Dahası Doğan Güreş'in açıklamasına değindim. Vali niye "asker"den "yardım" istememiştir. Vali olayın vehametinden haberdar değil midir?

 

İnsanları yakanları kurtarmaya çalışmıyorum. Ancak, hakettiklerinden fazla cezaya çarptırıldıklarını düşünüyorum. Bu insanlar laik düzeni ortadan kaldırmaya çalışmamışlardır. Bundan yargılanamazlar. Çete değildirler sadece o gün bir araya gelmişler ama hiçbiri hangi amacın peşinde olduğunu bilmiyorlardır. İçlerinde provakatörler vardır bunların ayrıca adam öldürmeye azmettirmeden yargılanması gerek/ebil/ir. Olaya katılan ve provake olan kalabalığın gerçek amacı bu kadar insanı öldürmek midir? Acaba yangın araçlardan mı otele sıçramıştır yoksa direkt olarak otel mi hedef alınmıştır. Bunlar romantizmle, korumacılıkla çözülecek şeyler değildir. Ceza hukukçuları burada olayı doğru okumak zorundadırlar. Somut olay dikkate alınarak karara gitmek gerekirken DGM yargılaması, Çete, Laik devleti ortadan kaldırmaya çalışmak gibi suçlamalar garabeti iyice artırmaktadır.

 

Olay esnasında sadece ufak bir değişiklik bakın neleri değiştiriyor. Mesela diyelim ki, olay esnasında doğrudan otel hedef alınmamış da araçlar ateşe verilmiş ancak bir şekilde ateş otele sıçramıştır. Ne oldu. Bütün otelin yanması bir anda "taksir"e girdi. Suç ne oldu. Kaç kişi olursa olsun, (taksirle çete kurulmaz-herkes kendi taksirinden sorumlu olur) herkes taksirden sorumludur ve taksirle adam öldürmek apayrı bir suç tipidir.

 

Tekrarla ceza hukukçusu, yargısı: yargı alanında en önemli alandır. Ve sadece ceza yargılaması kişiyi hürriyetinden mahrum edebilir. Bu yüzden ceza hukukunda romantikliğin, korumacılığın anlamı yoktur ve olayı doğru değerlendirmenin önemi vardır.

 

Ama eğer gerçekten 15.000 olmasada 50-60 kişi sadece oteli ve içerisinde kim varsa hepsini yapmayı hedef olarak seçmişlerse bunların hakkı o zamanki ceza kanunumuza göre idamdır. Ve bu kadar cana kıyan herkes o zamanlar uygulanmıyor olsa bile bu olay için idam edilmelidirler. Eğer gerçekten böyle gözü dönmüşler varsa, hukukun suçluyu topluma kazandırma amacı bu kişilerde işe yaramayacağı için artık onu toplumdan soyutlamak gerekir.

 

İster ye ister yeme. Beni ilgilendirmiyor. Üzerine ne içersen iç. Karın ağrısı oluştuysa talcid kullan, iyi geliyormuş. Taylancığım öyle söyledi. Ben onun yalancısıyım. Ben almıyorum haplarla aram iyi değil.

 

Ben Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine hep temkinli yaklaştım. Bu konuda Hakan ALBAYRAK'ın tavrını esas alıyorum.

 

Tarihte bir davam vardı. Birisi arkadaşımı icraya vermiş, o da icraya itiraz etmiş. İtiraz üzerine karşı taraf %40 icra inkar tazminatı istemli bir dava açmış. Bilirkişi itirazı haklı bulmuş ve asıl borcun 2.000-YTL değil 250 YTL olduğu belirtmiş ve mahkeme de bunu doğru bulmuş. En sonunda ne oldu biliyor musunuz. Karşı tarafın mahkeme giderlerini bize yükletti.

Komediyi görüyor musunuz? İtirazınızda haklısınız ama...Aması ne...YOK...Temyiz etseydiniz diyor olabilirsiniz. Ama temyiz icrayı durdurmaz. Neyse hikayeyi bırakayım.

 

Bazen, kanuna bakarsınız, hukukun mantığına bakarsınız herşey lehinizedir. Davayı kesin kazanmanız gerekir. Ama hakimin reyini asla tahmin edemezsiniz. Hemen hepimiz acaba hakim ne karar verecek diye merak ederiz. Avukatlar bile merak eder. Yahu kanun, tüzük, yönetmelik, ictihad belli sabittir. Karar, bunlara göre verilecektir hakimin kararı sayısal loto çekimi değildir. Niye öyleyse böyle bir intibağ vardır insanlarda...

 

Bunun adı dikostokrasi olarak geçiyor. Yargıçlar hükümeti. Veya yargıçların hükmünün esas olduğu düzen. Herşey lehinize olabilir hukuk adına, tek sorun hakimin lehinize olup olmadığıdır. Biz hukuk tarihimize geçen "Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor" sözünü biliriz. Ve eleştirmekte de haklıyız. Çünkü, Türkiye de hakimler (den bazıları) kendilerini hukukun değil başka şeylerin koruyucusu olarak görmektedirler. Ve böyle davrananları eleştirmekte de devam edeceğiz.

 

Tarafsızlıktan bahseden benim, konuya Bülent Arınç'ı sokuşturduğunuza göre aramızda tartışacak birşey kalmamıştır. Gidip Bülent Arınçla tartışabilirsiniz. Bülent Arınç'ın tarafsızlığı Cumhurbaşkanımızın tarafsızlığı gibidir. İkisi de kendilerini bağlar. Benim söylediğim ise hakimlerin tarafsızlığı meselesidir. Yargı her ahval ve şerait içerisinde hukuktan yana olmalıdır.

 

Dönüp dönüp aynı şeyleri söylüyoruz galiba. Sanırım tartışmanın güzergahı kafayı sıyırdı. Kendi adıma konuya katılan arkadaşlara teşekkür ediyor ve kapatıyorum....

 

Selam ve saygıyla.

Gönderi tarihi:

Aziz Nesin yani Madimak katliami organize bir olaydir bunun icersinde valide polis müdürüde hepside vardir.Aziz Nesinden tahrik olanlar!insanlarin dini duygularini sömürerek onlari Madimak oteline sürdü,zaten yangin esnasinda ve yangindan önce polisin tavri herseyi anlatmaya yetiyordu.Özetlersek din tacirleri ideolojileri ugruna insanlari yakmaktan asla cekinmemislerdir.

367 konusuna gelince bir ülkeye Cumhurbaskani secilmek isteniyor,dayatma usulü ile AKP Gül'üsectirmeyi planliyor,CHP ve digerleri oturuma katilmiyorlar bu onlarin demokratik hakkidir.Diger taraftan bir ülkeye Cumhurbaskani seciliyorsa meclis aritmetigi ona göre ayarlanir,yani ücte iki cogunluk olmasi sarttir.Siz bakmayin kuyruklari ateste kalanlarin hezeyanlarina,onlar amaclarina ulasamadiklari icin basta patronlari Erdogan olmak üzere hep bir agizdan koro seklinde veryansin ediyorlar anayasa makemesine ve CHP ye.Eger AKP liler icin cumhurbaskani isteniyorsa o zaman 367 aranmaz tabiiki 184 yeterlidir.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
En az 100 tane örenği buraya aktarıp forumdakilere anlatabilirsiniz mesela;ya da hadi sizi mi kıracaz bir anlık gaz deyip 25 isteyelim...

 

Ama şundan emin olun bir çok hukukçu bu olayın mahkemenin yetkisini dahi aştığını söylüyor...

 

:zorro:

 

Benim teklifim hala geçerli sayın politika...

 

Hani dediniz ya:

bunun hukuka aykiri olmadigini yüzlerce hukukcu ifade etmistir ama her nedense bu forumdaki hukukcular bir türlü kabul edemiyorlar.

 

...

 

 

:zorro:

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.