Φ suheda Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2007 Meydanı boş bulup sıkmalar ondan sonra, karşındaki gerçekleri yazınca ve işine gelmeyince, tribünlere oynamaya çalışma. Her fikir adamı pozuna giren becerebilseydi keşke. Konuyu takip etmeye çalışıyorum her zaman ki gibi konu özünden gene sapmış bazı ideolojik söylemlere dönmüş 367 anayasaya aykırıdır başlığı dönüp dolaşıp Sivas olaylarına geldi çattı.......... Bir hukukçuya hukuk dersi vermeye kalmanızı eleştirmeyeceğim çünkü her zaman derim bizim halkımızda herşeyi bildiğini sanmak gibi bir saplantı vardır.. Bir süredir burda Sivas olayını irdeleyip duruyorsun,peki sana bir soru Sivas olayının hemen akabinde gerçekleşen Başbağlar katliamını kimler düzenledi lakin sizde bilirsiniz Başbağlar katliamını yapanlar"Sivasın intikamını aldık"demişler sağ kalanların ifadeleri..... Madem Sivas olaylarının tüm sorumlularını kendinizce tespit etmişsiniz şu Başbağlar olayınıda bir açıklayıverseniz bir zahmet.. Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2007 Olayların çıkış yeri veya merkezindeki nedenleri istesenizde örtemezsiniz bunlar dönüp dolaşır aynı noktaya döner.Çünkü çıkış noktalları aynıdır. Cordoba açıklanan şeylere güzel açıklamalarla kendi düşüncesi gereğince karşılık vermiş ama görüyorumki onun düşünceleri verdiği açıklamalar rahatsız edici bulunmuş ve açıklamları irdeleneceğine suçlamalar başlamış... Tartışma kültürü içinde kalmak gerek... Düşüncelere odaklanın ve konuları açıklarken nedenleri ve onları ortaya çıkaran nedenleri irdeleyin. Arkadaşım,bakın önemli bir noktaya değindim ben,madem Sivas olaylarının faillerini tespit etmiş arkadaşımız bende Başbağlar olayını açıklamasını istedim bu iki olayın birbiri ile bağlantısı nedir?Sivasın akabinde neden hedef Başbağlar oldu?Kimler kimlerle savaşıyordu?Özellikle neden bu iki olayda insanlar yakılarak öldürüldü?Amaç neydi?Sivasta öldürülen insanlar bu ülkenin vatandaşı idide Başbağlardaki insanlar hangi gezegene mensuptu Sivas için yaygara kopartmaya devam edenler neden bir kez bile olsun Başbağlar halkı için tek kelime etmezler?Yoksa gerçekten intikamlarının alındığınımı düşünüyorlar? Evet arkadaşımız kendi düşüncelerini açıklamış slogan vari söylemlerle konuyu tamamen özünden saptırarak ve bir hukukçuya hukuk dersi vermeye kalkarak Şimdi sizin sorduğunuzu aynen ben soruyorum Düşüncelere odaklanın ve konuları açıklarken nedenleri ve onları ortaya çıkaran nedenleri irdeleyin. Gelelim 367'ye bakalım kimler neler demiş bu konuda..... Doç. Dr. Sami Selçuk (Yargıtay eski Başkanı): “102. maddede, toplantı yeter sayısına ilişkin ayrı bir düzenleme bulunmadığına göre, ilk iki turda toplantı yeter sayısı için 367 şartından söz edilemez. 102. maddedeki rakam, toplantı yeter sayısı değil, karar yeter sayısıdır. 367’den hareketle gündeme getirilen iç tüzük değişikliği iddiası dayanıksız.” Prof. Dr. Hikmet Sami Türk (Eski Adalet Bakanı): “102. maddede yer alan üçte iki çoğunluk şartı, karar yeter sayısını ifade etmektedir. Bu nedenle birinci tur oylama için 367 milletvekilinin oturuma katılması gibi bir zorunluluk olduğunu düşünmüyorum. Birinci ve ikinci tur oylamaların, Anayasa’nın 96’ncı maddesinde belirtildiği gibi 184 milletvekilinin katılımı ile geçilmesinde bir engel yok.” Prof. Dr. Süheyl Batum (Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü): “367 kişinin katılmadığı bir toplantıda, 367 oy alınması söz konusu olamaz. 102. maddedeki bu rakam, sadece karar yeter sayısını değil, toplantı yeter sayısını da ifade eder.”alıntı Şimdi asıl can alıcı nokta Mevcut Anayasa 1982’de yapıldı. Merhum Özal, Demirel ve Sezer bu Anayasa’ya göre seçildiler. Şimdi bunların hepsinin secimi Anayasa ihlalimi idi? Böyle idi ise onların makamları işgali gayri meşru değil mi idi? Ve böyle olunca onların bütün icraatları geçersiz sayılması gerekmez mi? Ve bu Anayasa ihlaline imza atmış vekillerin statüsü ne olur? Her oylamadan önce karar vermeye yeterli çoğunluk varmı diye oturum başkanı taktiri ötesinde yoklama yapılması zaruri idi ise 1961’den şimdiye kadar ki bütün meclislerin bütün kararları illegal olmaz mi? Soruları çoğaltabilirsiniz bu bir delinin attığı taşı çıkarma işi zevkli geliyorsa.alıntı Buyurun bunlar hukukçuların ifadeleri... Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2007 İran’daki devrim süreciyle dünyanın hiçbir yerindeki devrim süreci birbirine kıyas edilemez. Şiilerin yönetime bakış açısıyla Sünnilerin bakış açısı farklıdır. İran’daki devrim süreci zaten çok uzun bir süreçtir. Kaç defa bu konuda gösteriler olmuştur. Son kertede de çatışmalar yaşanmış ve halkın bu kadar büyük çoğunluğu bu devrimi istediği için Şah ülkesinden kaçmak zorunda kalmıştır. Sosyal Olaylar hakkındaki tespit benzerlikler üzerinden yapılır. İranda silahsız devrim yapılmıştır o yüzden Türkiye de şeriat’de bu ülkeye kansız, silahsız yollardan gelebilir denirken, kıyas yaptığımız ülkenin İran olduğunu hatırlatırım. Türkiye’de halkın yarısından fazlası şeriat istiyor olsaydı evet silaha gerek kalmazdı. Erdoğanla olan bir tartışmamızda o Türkiye de şeriat isteyen %8 (öyleydi galiba) olursa şeriat gelir demişti. Türkiye de şeriat isteyen insan sayısı %8 dahi yoktur. Bu sayıdaki insanların da silahsız olarak şeraiti getirmeleri mümkün değildir. Memlekette tarikat şeyhleri dışında, müslüman yok dimi. Bir tarikat şeyhleri ve tarikatların üyeleri var geri kalan herkes içkici dimi. Vah vah vah, o kadar uğraşıp başka gerekçe bulamadınmı. Yani Erbakan memlekette tarikat şeyhleri dışında, ramazan sofrasını paylaşacak müslüman bulamamış o yüzden onları çağırmış öylemi ? Tabiki var. Ancak bir de temsil hadisesi var sürekli bana hatırlattığınız. Büyük ihtimalle Erbakan, o insanları önder şahsiyetler ve yine camiayı temsil ettikleri düşüncesi ile ve Müslüman halkın tamamını o yemeğe davet edemeyeceği için çağırmıştır. İnsanlar bir şeyleri savunabilmek için ne kadar çırpınıyorlar bazen ne kadar zorluyorlar kendilerini Senmi karar veriyorsun buna ?. Atatürkün yasakladığı ve Türkiye Cumhuriyeti kanunlarınca yasak olan kurumlar değilmi Tarikatlar. Ne oldu bak "İlla hukuk hukuk hukuk" diyordun. Başbakan koltuğunda oturan adamın, yasaların yasakladığı kurumların şeyhlerini başbakanlık konutunda ağırlamasına gelince nereye gitti senin "hukukçuluğun" ve "Hukuk" anlayışın. Basit bir örnek vereyim. Şu an hala yürürlükte olan bir şapka kanunumuz var. Takmamanın bir dönem şiddetle cezalandırıldığı… Türkiye de cemaat, tarikat gerçeği var mıdır? Vardır. Pekiyi konjöktür gereğince konulmuş olan yasaklar var mıdır? Tabiki vardır. Atatürk şapkanın bir konjöktür icabı olarak mecburi olduğunu bilmiyormuydu. Yoksa böyle bir şeyin savunusu yapılabilir mi? O halde bazı yasaklar konjöktür değiştiğinde ortadan kalkar. Şartlar normala evrildiğinde yasaklamalarda ortadan kalkar. Şapka kanunu hala yürürlükte ama kimse içeri tıkılmıyor değil mi? Bu arada şu anda yürürlükte Tarikat’lerin veya cemaatlerin yasak olup olmadığı hakkında bir kanun olup olmadığını bilmiyorum. Bize "hukuk adamı" nı ve "hukuğu savunan idealist" i oynayan adama bak. İşine gelince hukuk, işine gelmeyince "ee o yasalar eskidi" yapma ya. Hukukçuların aslında en önemli misyonu değişen gelişen toplumda bu değişme ve gelişmeye paralel olarak yeni yasaların yapılmasına ön-ayak olmalarıdır. Yanlışları ve doğruyu gösterip daha güzele toplumu götürmeye çalışmaktır. İdealist hukuk biraz da bu demektir. Her ahval ve şerait içerisinde hukuku savunmak kadar. Yasalar eskiyip toplumun ihtiyaçlarına cevap vermeyebilir. Bu doğaldır. Hatta öyle enterasan şeyler olabilir ki, kanun yürürlükte olduğu halde uygulanmaz. Bu uygulanmayacak demek değildir ancak uygulanmaz işte. Zira geride kalmıştır. O kanunun uygulanmasını gerektirecek ortam gitmiştir, toplumun ihtiyaçlarına cevap vermemektedir… Bir partinin milletvekili aynı zamanda Partisini temsil eder. Bir kişiye ahlaksızca hakaret gerçekleştirdiğinde. Partisi onu uyarmazsa, hakaret tekrar edildiğinde cezasını vermezse, Partiden uzaklaştırmazsa. Artık o partinin tamamının sorumluluğudur. Bir partinin milletvekilinden bahsetmemiştim. MGV başkanı diye geçiyordu tartışmamızın temelindeki kişi. Ben de bu yüzden Milli Gençlik Vakfı Başkanının yapmış olduğu açıklama Refah Partisini bağlamaz dedim. Mesela CHP’ye üye bir adam örneğin (Hadi diyelim ADD Başkanı) müslamanlar asılmayı hak ediyor dedi. Yanlış anlamayın en uç örneği gösteriyorum. Şimdi bu sözden CHP’mi sorumlu tutulmalıdır yoksa ADD Derneği başkanı mı? Tabiki bir partinin milletvekili bu türden beyanatlarda bulunduğunda partinin yapacağı ilk iş uyarı, ardından hala devam ediyorsa disiplin kuruluna sevk ve ötesinde ihraçtır. Şevki Yılmaz denen meczup bir yıl boyunda, Atatürk'e ve laik cumhuriyete etmediği küfürü bırakmamıştır. Ne yapmıştır partisi, onu uyarmışmıdır, disiplin kurululanmı sevk etmiştir. Partiden atmışmıdır. Yok ya, Refah Partisi Milletvekili o sıfatıyla, etmediği küfürü bırakmayacak. Partisi sesini çıkarmayacak. ondan sonra "o partiyi bağlamaz". Böyle bir şey dediğimi hatırlamıyorum. Bu konunun izahını yukarda yaptım. MGV Başkanı çıkıp, başı açık kadınları "kafalarını koparırız" diyerek tehdit edince. partisi onu derhal o koltuktan uzaklaştırırsa sorumlu olmaz. MGV başkanı, şahıs olarak konuşmamaktadır. Şahıs olarak kimseyi tehdit etmemektedir "biz" demektedir. Ve MGV başkanı sıfatıyla konuşmaktadır. http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak...60&page2=60 Milli Gençlik Vakfı doğrudan Refah Partisine bağlı bir vakıf değildir. Zaten böyle bir yapılanma Vakfın kurulma şartlarına aykırıdır. Dolayısıyla bir yapılanma olabilir kurucuları arasında Refah Partili insanlar olabilir. Ancak, Vakfın Başkanını görevinden almak gibi bir yetki maalesef Refah Partisinin elinde değildir. Yukarda vermiş olduğum linkte bu vakıf hakkında verilmiş bir dizi soru önergesi ve verilen cevaplar vardır. İsteyenler bakabilirler… "bir temsilci azledilmediği sürece görev konusuyla ilgili yaptığı herşey kurumunu bağlar. Temsilci tarafından beyan edilen ve kurum tarafından tekzip edilmeyen her ifade, kurumu bağlar" Kim..TEMSİLCİ…Yukarda söylediklerinizde haklısınız. Temsilcinin söyledikleri kurumu bağlar. Buna aykırı bir şey söylediğimi hatırlamıyorum. MGV Başkanının söylediği MGV’yi bağlar. RP’yi değil. MGV Başkanı ve Şevki Yılmaz yanılmıyorsam RP’nin temsilcisi değildir. Üyesi olabilirler…Üyenin sözleri de sadece üyeyi bağlar… neyin ajitasyonunu yapıyorsun sen bize. Şevki Yılmaz refah partisi milletvekili koltuğnda oturacak, Atatürke Cumhuriyete küfürler edecek bu Refah Partisini bağlamayacak. MGV başkanı o koltukta oturacak, başı açık kadınları tehdit edecek bu MGV yi ve Refah Partisini bağlamayacak. Öyle ya Hitlerin yaptıklarıda Nazi partisini bağlamıyordu. Şevki Yılmaz’ı savunduğumu hatırlamıyorum. Birkaç hafta evvel Şevki Yılmaz’la yapılan bir söyleşide kendisi de o zamanlar söylediği birçok şeyin hatalı olduğunu belirtiyordu. Şimdi kalkıp ben o söylediklerini nasıl savunayım. Adamın kendisi bile söylediği sözlerin bir kısmının yanlış olduğunu söylüyor zaten. Benim neyime onu savunmak. Tekrar sorucam senmi hukukçusun ya. Kelime oyunlarıylamı kendini savunmaya çalışıyorsun. Ülkesinde kanunun aradığı bir kişiyi ülkesinde barındırmak onu saklamaktır. Fetullah Gülen'İn iadesi için Türkiye Cumhuriyeti, Amerika'ya defalarca resmi talepte bulunmuş fakat Amerika Fetullah Gülen'i teslim etmemiştir. yeni söylüyorum UYDURMA. Bilmiyorum. Gerçekten böyle bir isteme oldu mu gerçekten? Olduysa da hangi suçtan geri isteme olmuştur ona bakmak gerekiyor. İki devlet arasında suçluların iade edilmesi hayli mesele olan bir konudur. Bunlardan bir tanesi iki devlet arasında böyle bir anlaşma olacak, ikincisi ise iadesi istenilen kişinin düşünce suçlusu olmaması gerekecek. Birkaç tane daha var iade edilmeme gerekçesi olarak. Bu Türk Ceza Kanununun maddesidir. Her ülkenin de kendisinin koymuş olduğu ilave gerekçeler olabilir ancak belki de bütün gelişmiş ülkelerde suçlunun düşüncelerinden dolayı yargılanacağı kesinse suçluyu iade etmeyebilirler. Kaldı ki, Fetullah Gülen gerçekten çok büyük bir camianın temsilcisi. Tüm dünyaca tanınmış biri. Amerika’nın böyle birini iade edilmesi istenmiş olsa dahi iade edeceğini sanmıyorum. Özbekistan meselesi filan komplo teorileriyle alakalı olduğu için oraya girmiyorum. Bunun adı saklama da değildir iade etmemedir. Meydanlarla Katil Amerikaya karşı cihad çağrıları yapan Refah Partililerin, her yolsuzlukları ortaya çıktıktan sonra soluğu ABD de almaları gibi. [/b] İnsan özü ile sözü bir olmak zorundadır. Dünyanın birçok yerinde insanların bazılarında arızalar olabilir. Her yolsuzlukları meselesini bilmiyorum ancak böyle birileri varsa onların ahlakı, şerefleri sorgulanır. Her sığınma bir onamadır. Eleştirdiğiniz, hakkından gelmek istediğiniz insana,şeye, devlete sığınamazsınız. Şeyh Sait ayaklanmadan önce silahlı ordusumu vardı ? Yoktu ama bir hafta içinde ingilizler silahlandırıp harekete geçirdi onu. Tehlikeli bir suda yüzüyoruz. Şeyh Sait ayaklanmasına girmeyelim isterseniz. Bu konudaki tarihi belgelerin objektifliği konusunda şüpheler var. Bu yüzden oraya girmemeye çaba sarf edeceğim. bir devlet, illa karşıt bir silahlı ordu kurup, o devletin orudusuyla eski usulde meydan savaşı yapıp bozguna uğratıp ele geçirilmez. Sen çok fazla ortaçağ filmi izlemişsin. Çok şükür ki izledim. İzlemeye de devam edeceğim. Bu demek değil ki, Emperyalist politikaları bilmiyoruz. Bir devlette halkın yarısından fazlası, ordunun yüksek kademeleri, polisin yüksek kademeleri, sadece iktidarda bulunan ve toplumdan ayrıksı-dışı olan yönetici elit farklı bir düşünceye mensupsa, o devrim gerekli bir devrimdir. Örnek İran üzerinden verildiği için diyoruz ki, pekiyi Türkiye böyle midir? Türkiye de şeriat isteyen %5’lik bir güruh var mıdır? Denebilir ki, Gülen bunu oluşturmaya çalışıyordu. İyi de şeriat istemek radikal İslamcıların tavrıdır. Gülen ise ılımlı İslamcı gözükmektedir. Acaba Takiyye mi yapmaktadır. Bilmiyorum. Belki de…Burası gayet girift bir mesele. Fetullah Gülen, gerçekten bir şeriat devleti kurmak istediğini belirtse kendisini kimler takip eder bilmiyorum, hadi diyelim %5’lik bir kesim takip etti. Bu silahsız nasıl olacaktır ayrı mesele. Ancak, Türkiye de her darbede olduğu gibi ordunun tepesindeki insanlar bir düşünceye mensup olduğunda darbe çok da zor bir şey değildir. Ama hatırlatırım ki, ordu da silahlı bir güçtür. Yani her devrim (İran devriminde de son kertede silahlar konuşmuş ancak olayın gidişatını gören çevreler bundan erken vazgeçerek daha fazla kan akmamasını temin etmişlerdir) İran devrimi yarı istisna olarak silaha dayanır. Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2007 Rusyada, Bolşeviklerin ekim devriminin olduğu aya kadar silahlı ordularıda yoktu. Hatta rusyadaki marksist gruplar arasında Silahlı illegal bir ordu kurmayan tek parti Leninin bolşevik partisiydi. Ama bir ay içinde iktidarı ele geçirdi. Toplumun büyük kesimi, yönetici elit?in yaptıklarıyla ezilmiş, dışlanmış, aç kalmış, yılmış olurlarsa ve hep beraber bir birlik içerisinde hareket ederlerse ve iktidar ordusunu halkın üzerine sürmekte tereddüt eder, vazgeçerse devrimler silahsız da olur. Ancak, iktidardaki kişiler son bir kez daha şanslarını demek için ordularını sivil halkın üzerine sürerlerse devrim silahsız mümkün değildir. Halk bir bütün olarak iktidarı uzaklaştırmak konusunda uzlaşmazsa devrim mümkün değildir. Bu sebeple Irak?taki Saddam dikdatörlüğü devam etmiştir. Kaddafi?nin diktası devam etmiştir. Suudi Kralının, kendisi ve ailesinin krallığı bu yüzden devam etmektedir. Bu arada, şii ve Sünnilik arasındaki ufak farka da burada bu yüzden değineyim. Sünnilik, baştaki kişinin ne kadar kötü olursa olsun halk tarafından değiştirilmeye çalışılmamasını zira kaos ortamının daha kötü olduğunu Allah?a o kötü yöneticiyi yola getirmesi veya değiştirmesi için dua etmeyi öngörürken, Şii inancında kötü yöneticiyi elle değiştirmeye çalışmak elzemdir. Bu kesin belirleyici bir faraziye değildir ancak bu da Sünnilerin iktidarı kendi güçleriyle değiştirmeye çalışmamalarının bir nedenidir? Almanya'da Nazi Partisi, silahlı bir orduya mı sahipti. Hitlerin Sokak kuvvetleri SA lar silahlı askerlermiydi ? hayır. Hitler ilk darbe deneyiminden sonra, silahlı yöntemlerden vazgeçmiş ve devlete "sızma" taktiğiyle Cumhuriyet Almanyasını dünyanın gördüğü en büyük faşist devlete çevirdi. Yine senin şahane tespit yeteneğine göre, Hitlerin silahlı bir gücü olmadığı için Alman Cumhuriyeti ve demokrasisi için bir tehdit değildi. Bir devlet sadece ortaçağ usuluyle, o devletin ordusundan daha güçlü yada daha iyi savaşan bir ordu kurup ele geçirilmez. Ve 20, yydan itibaren yeryüzündeki hiçbir ihtilal ve devrim. O ülkenin ordusuna denk bir silahlı güce dayalı bir şekilde gerçekleşmemiştir. Devleti ele geçirmek. Onun işleyişini sarsmak, Onun içine sızmak. Devlet aygıtları ve kurumları arasında çatışmalar yaratıp surda gedikler açmak bu gedikler içeri girmek. Halkın devlet kurumlarına olan itimat, güven ve saygısını zedelemek. Büyük kaoslar yaratıp kurtarıcı olarak ortaya çıkmak. Devletin sağlam kaleleri içinden kuvvetli konumda olanları kendi tarafına çekmek. vs gibi yüzlerce taktiğe dayanır. Şeriati getirmek isteyenlerin taktiği yüzlerce olabilirse aynı bu şeraiti getirmek isteyenleri taktiği bellidir varsayımını da ortadan kaldırır. Yüzlerce taktik belirsiz bir taktik demektir. Bu yüzden şeraiti getirmek isteyenlerin taktiği belli midir değil midir bilmiyorum diyen ben Condeliza Rice?te bilmiyordur derken daha haklıyım sanırım.. Yani cesur yürek filminde izlediğin gibi, irlandalılar ordu kurup ingilizlerle savaşmak gibi olmaz bu iş daima. o eskinin taktiğiydi. O filmi hatırlattığın için teşekkürler. Aşık olduğum kadınlardan biri de Sophia Marcue olmuştu o filmdi. Hele de müzikler? Sana göre, Fetullah'ın "beraat" ettirilmesi hukuktur, kanundur. Ama Tarikatların yasak olmasına gelince "eskimiş" tir. Yani işine gelen hukuk işine gelmeyen değil.Bayılıyorum ben bunların şu takkiyelerine ya İşine gelmeyen gelen ayrımı değil. Birincisi Fetullah Gülen?in beraat ettirilmesi bana göre hukuktur. Zira düşünsel bağlamda kalan (düşünce hürriyeti söyleme hürriyetini de içini alır ama düşüncelerin eyleme geçmesi cezalandırılır) her hareket cezalandırılmamalıdır. Yine Tarikatların yasak olması (şu anda böyle bir yasak var mıdır bilmiyorum varsa eğer) en azından uygulanmayan bir yasak cihetindendir. Sürekli kendimize örnek aldığımız batı hukuku ve demokrasilerinde Tarikatlar yasak değildir. Dolayısıyla, Türkiye de eğer böyle bir yasak varsa geri kalmıştır, demokrasi dışıdır. Adam çıkmış "bizim için demokrasi amaç değil araçtır" demiş. adam açık açık biz demokrasiyi sadece amacımıza ulaşmak için araç olarak kullanırız demiş. Bunlarda kraldan çok kralcılık yapmak için, yok o aslında şöyle dedi, yok böyle dedi. yok onu derken kastedilen şu. Ya bunu artık sokaktaki çocuk bile yemiyor .Demokrasi o saydığın şeylerin bütünüdür. Yani onlar gerçekleştiğinde mümkün olacak bir şeydir. Onları gerçekleştirmenin bir aracı değildir. Sapla samanı birbirine karıştırma. Demokrasi halkın iktidarı demektir. Halkın iktidarı başlı başına bir amaçtır. herhangi bir şeyin aracı değil. özgürlüleri teminat altına alma, insan hak ve özgürlükleri ise, halkın iktidarı amacına hizmet eden şeylerdir. Şöyle dedi, böyle dedi, şöyle demek isterken böyle dedi, kastedilen şudur demedim. Benim için de demokrasi amaçtır dedim. Demokrasinin de neyin amacı olduğunu söyledim. Demokrasi nedir ki bir amaç olsun. Her rejim, her sistem ya devleti, ya insanı baz alır. Böyle olunca rejim ve sistemler devletin geleceği ve/ya da halkın geleceğinin endişesini ortaya koyarlar. Bu cihetten hareketle demokrasi de bir amaç değil halka daha fazla hürriyet, eşitlik, hukuk sağlamayı amaç olarak ortaya koymuş sistemlerden bir sistemdir. Yani demokrasi bir amaç değildir. Tabi canım binlerce insan onca basın mensubu söylediğini ifade ederken. Şahsın kendisinin inkar etmesidir dimi referansımız. bravo. O zaman niye mahkemeler varki. sorarsın sanığa sen bunu yaptınmı kardeşim diye. Yok yapmadım derse tamam dava kapanır. Katliam sürerken, Temel Karamollaoğlu verin mikrofonu halkı yatıştırayım diyip mikrofonu eline alınca ne yapmıştır. "Allah için zındıkları yakmaya gelen" topluluğu yatıştırma yöntemi olarak Dua okumaya başlamakta şahane bir yöntemdir dimi. Ardından kalabalık kendisine "Mücahit Temel" sloganlarıyla karşılık verip katliama daha bir şevkle devam etmiştir. Bildiğim bir şey varsa Belediye Başkanlarının dokunulmazları yoktur. Yine bildiğim bir şey yargılamaya katılan hakimler bir dönem brifing almışlardır asker tarafından. Yine bildiğim bir şey varsa bu yargılamadan 30?dan fazla idam çıkmıştır. Yine bildiğim bir şey varsa bu yargılama da Karamollaoğlu?nun böyle bir ifadesi tespit edilmiş olsa idi bir idam da o yerdi. Zira bu teşvik, tahrike girerdi. İç işleri bakanının kim olduğunu gayet iyi biliyorum merak etme. Senin yaşın herhalde, 28 Şubat'ın iki muhatabının kimler olduğunu bilmeye yetmiyor. ben söyliyeyim. Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi. Türkiyede elli yıllık gerici tehlikenin mimarı iki parti. Hiç alakası yok desem üzülür müsünüz? 28 Şubat süreci tek partiye karşı yapılmıştır, bu sebeple sadece bir partiye karşı kapatma davası açılmıştır bir parti habis urlukla ve kan emici vampirlikle suçlanmış, yine sadece bir partinin mensupları(ndan bazıları) yasaklanmıştır. DYP Lideri Tansu Çiller?in istifa etmesi Erbakan?la daha önce anlaştığı ve hükümeti Erbakan?a kurdurma görevinin verileceğini sandığı içindir. Veya Demirel?le görüştükten sonra bu işin dışında kalması kendisine salık verildiği içindir. Bu da ayrı bir komplo teorisidir. Ancak, darbe DYP ve RP?ye karşı yapılmamış sadece RP?ye karşı yapılmıştır. Dolayısıyla her darbe gibi halka (halkın bir kısmına da olabilir) yapılmıştır. Yine sorayım sen nasıl hukukçusun. Jandarma içişleri bakanı ve Valinin emri altındadır. Eğer bu cümle Jandarma, İçişleri Bakanı ve Valinin emri altındadır ise; Alıntı-KARABEKİR...pekiyi asker niye olaya derhal müdahale etmedi. Bildiğimiz üzere polisin gücü yetmediğinde, yetersiz geldiğinde valilerin askerden yardım etmelerini istemek gibi bir yetkileri vardır. Daha önce böyle demişim. Yine diyorum. Vali askeri makamlar ve yargı organları üzerinde yetki sahibi değildir. Ancak Vali, olağanüstü şartlar ortaya çıktığında derhal emri yerine getirilmek suretiyle askeri birlik komutanlarından yardım isteyebilir? Acaba Jandarma Komutanımız olağanüstü bir hal olmadığını mı düşündü. Bu noktada bir sürü sakatlık var. Sivas Tugay Komutanı 6 bin kişilik asker mevcudundan yalnızca 30-40 acemi er göndermiştir. Askerler saldırganların arkasında bir yerde nöbet tutarcasına bekletilir. Bir ara Tugay Komutanı da olay yerine gelir ve sağa sola bir göz attıktan sonra ayrılır. (Burada ise önce araçların sonra da otelin direkt olarak yakıldığı belirtiliyor ayrıca) -http://www.psakd.org/sivas.html- "Aman Vali Bey, mollalara gösteri için izin vermeyin. Bunlarin önüne geçmek için ne destek istiyorsaniz sonuna kadar arkanizdayiz." 2 Temmuz, Genel Kurmay Baskani Org. Dogan Güres'den Sivas valisi Karabilgin'e Mesela böyle bir teminat var Doğan Güreş tarafından verilmiş olan. Yada söylendiği söylenen. Pekiyi bu gerçekse ne olacak?Vali bile isteye karıştıysa. Olaylar üzerinde karanlık noktalar var. Yok ya otel yanlışlıkla kafir Aziz Nesin sigarasını yakarken tutuşmuştur. Herkes masumdur. İftiradır, komplodur, din düşmanlığıdır, bir kısım medyanın uydurmasıdır, gulu gulu dansıdır. Katliamı gerçekleştirenlerin en önünde sloganlar atan, tekbirleri getiren, Refah Partili yönetici Cafer Erçakmak orada fasulyeden bulunmaktadır zaten. Hatta belki otelin yandığını görüp içeridekileri kurtarmaya gelmiştir dimi. Refah Partili yöneci (Sivas Belediyesi Meclis Üyesi)?Bunun sorumluluğu da Refah Partisinindir. Hatta birileri tekbir getirmiştir ya, kesinlikle Bunlar Refahlıdır. 19:50 - Madımak Oteli önündeki araçlar ve heykel ateşe verilmiştir. 20:00 - Otele yaklaşmak isteyen itfaiye araçlarına, göstericiler yere yatarak engel olmuşlardır. 20:05 - İtfaiye, otele güçlükle yaklaşabilmiştir. 20:10 - Yangın Otele de sıçramıştır. Hemen her tarafta otelin direkt olarak değil, yanan araçlardan sıçrayarak yanmaya başladığı belirtiliyor. -http://www.psakd.org/dakika_dakika_sivas_olaylari.html- sen ne anlatıyorsun. İtfaiyenin olay yerine gidiş güzergahı zaten itfaiye müdürlüklerinde asılı durur. bir noktaya en çabuk hangi istikamette ulaşılacağı, itfaiye, polis , jandarma karakollarında asılıdır zaten. Askerlik yapmadınmı sen. Tespit iki türlü yapılır. Bir siz belirlersiniz ikincisi belirli olanı bilginiz dahiline alırsınız. İtfaiye güzergahı Belediye Başkanının cebinde gezmez. İtfaiye Müdürlüğünde bulunur. Bunu inceleyen belediye başkanı işte ahanda buraya inşaat yapacağız çünkü yarın şurada yangın çıkartacağız o yüzden buraya bugün bir inşaat yapıyoruz demiş olmalıdır. Veya gizli kapaklı bir iş çeviriyordur ve bir tek kendi isteğiyle oraya inşaat yaptırmıştır. Aziz Nesin nerede, islamla dalge geçmiştir, bir söylesene. İftirayla, kara çalmaylamı sen düşünsel bağlamda karşılık veriyorsun. Söyleki iftiracı olmadığını anlayalım. Vay be bir yandan, düşünsel bağlamda karşılık verme gibi şirin sözler öbür yanda iftira. göster ******, deki şurada dalga geçmiş islamla. Bir insanın "ben inanmıyorum" demesi dalga geçmekmidir. Ben inanıyorum, o inanmıyor. o onun sorunu. Hiç alakası yok. Bir insan tabiî ki inanıp inanmamakta serbestir. Hatta dalga geçmekte bile serbesttir. Bunlara bir şey diyen oldu mu? Ne dedik. O dalga geçse de bize düşen karşısına sağlam olarak düşünsel bağlamda çıkabilmektir. Sahtekar hacı ve imam tiplemesi Kahtalı Mıçının uydurduğu karakterler değildir. Aziz Nesin iyi bir tespitçidir buna diyecek yok ama en son Yılmaz Erdoğan?ın kekeme imamıyla tekrar gündeme gelen bir tiplemeden bahsediyoruz. Tabi canım tabi. "halk galeyana gelmiş" her katliamın, linçin klasik savunması. Halk kendi kendine galeyana gelmiş. Camilerden yapılan anonslar, "galeyana gelmiş halk" ın önünde kitleyi coşturan refah partili yöneticilerde işin önemsiz ayrıntıları dimi. Elinde hoparlör, katliam sürerken dua okuyan belediye başkanıda ayrıntı. Tabi ki, her linçte bir galeyana gelme vardır. Veya getirilme vardır. Yoksa bunun adı linç olmaz. Bazı beyinler insanları sadece dini yönden değerlendirir. Normal beyinler için insanların dini inançları sadece bir ayrıntıdır. onla ilgilenmezler. Aziz Nesin Allah'a inanmadığını açık açık beyan etmiş bir insandır. Ancak görüldüğü gibi yukarıda "insan haklarından, kişisel hürriyet'ten " bahseden kişide. Sırf Allah'a inanmadığını söylediği için Aziz Nesin'i "islamla dalga geçen" kişi damgasıyla damgalamaya kalkmaktadır. Zira Sivas Katliamında insanları örgütleyenlerin argümanı ve propagandasıda aynen budur. Sorarsınız hangi yazısında hangi sözünde islamla dalga geçmiş Aziz Nesin diye sesleri çıkmaz. Öyle ya madem inanmıyor o halde düşmandır katli vaciptir. Cidden bazı ağızlara, demokrasi, insan hakları gibi kavramlar ne kadar eğreti duruyor ve nasıl çelişiyor. En son kertede geldik Aziz Nesin?e. Konu nerelerden geldi geçti buraya geldi. Ben Aziz Nesin?in ateist olmasıyla filan ilgilenmiyorum. Bu benim açımdan önemli değil. Benim açımdan yine önemli olan bir kişinin ateist olması değil islama sataşma ve dalga geçmesidir. Aslında amacı farklı olabilir. Ancak Salman Rüşdi?nin kitabının çevir/t/ilmesine çalışması bir sataşma olarak okunmuştur. Aziz Nesin, Salman Rüşdi?nin kitabının içeriğini ve Müslümanlarca nasıl karşılandığını bilmiyor değildir. Lakin, (kendisi başka amaçla yaptığını belirtmiştir) bu işe el atmıştır herkes bu adamın derdi nedir diye sorduğunda aldığı cevap Müslümanlara sataşmadır. Kendisinin bu konudaki cevabı ?Laik bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülkede bu kitabın çevirisi yasaktır. Buna karşı çıktığım için çevirtmek istedim. Rüşdi'nin kitabı çok iyidir diye bir iddiam yok. Kaldı ki çevirecek kimse bulamıyorum. Herkes bir kaç sayfa çevirip vazgeçiyor.? dur. ?Hiçbir tepki istemem. Ben düşüncelerimi söyleyeceğim, onlar da söyleyecek. Düşüncelerime tepki, düşünce olarak, yazılarıma tepki de yazı olarak olmalı.? Burayı da alıntılamak gereği hissettim. SON OLARAK BİRŞEYİ BELİRTELİM...BAZI ARKADAŞLAR KONUNUN ÖZÜNÜ TARTIŞIN DEMİŞLER. TABİKİ KONUNUN ÖZÜNÜ TARTIŞACAĞIZ. ANCAK, KONUNUN ÖZÜ TARTIŞILIRKEN BAZI ŞEYLERİ DE ES GEÇMEYECEĞİZ... BİRBİRİMİZE OLAN SAYGIYI ORTADAN KALDIRARAK KONUNUN ÖZÜNÜ TARTIŞALIM DİYEMEYİZ... Selamlar ile... Alıntı
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2007 anayasa mahkemesinin 367 ilgili gerekçeli kararını duydunuz mu?. 'oyun' devam ediyor. neredeyse son 3 cumhurbaşkanlarını bile gayrı meşru görecek mahkeme sırf bu kararı bir şekilde haklı çıkarmak için. enterans. bundan sonra uzlaşma aranacakmış....iyi valla azınlıgın rızası olmadan herhangi bir aday seçilemeyecek...bir soru; meclisde genelde azınlık olanlar kim?? ya anayasa mahkemesine atanan yeni üye için ne dersiniz. en çok oyu alan degilde herhangi bir üye atanabiliyor; madem öyle Allah aşkına ne diye seçim oluyor ki. aynı yök gibin, oy ver ama degeri olmayabilir: her yer tiyatro hatta koca ülkeyi tiyatroya çevirdiler. birde kalkmışlar bu tür yorumları ve sahiplerini 'kutsal' görmemizi istiyorlar. eee pes dogrusu.. Alıntı
Φ Cordoba Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 27 Haziran , 2007 Konuyu takip etmeye çalışıyorum her zaman ki gibi konu özünden gene sapmış bazı ideolojik söylemlere dönmüş 367 anayasaya aykırıdır başlığı dönüp dolaşıp Sivas olaylarına geldi çattı..........Bir hukukçuya hukuk dersi vermeye kalmanızı eleştirmeyeceğim çünkü her zaman derim bizim halkımızda herşeyi bildiğini sanmak gibi bir saplantı vardır.. Bir süredir burda Sivas olayını irdeleyip duruyorsun,peki sana bir soru Sivas olayının hemen akabinde gerçekleşen Başbağlar katliamını kimler düzenledi lakin sizde bilirsiniz Başbağlar katliamını yapanlar"Sivasın intikamını aldık"demişler sağ kalanların ifadeleri..... Madem Sivas olaylarının tüm sorumlularını kendinizce tespit etmişsiniz şu Başbağlar olayınıda bir açıklayıverseniz bir zahmet.. İdeolojik söylemler falan yok. Halkımızın ona buna akıl vermek gibi bir saplantısıda varmı. Mesleğimi biliyor musun ? Ne eğitimi aldığımı biliyor musun ? yok. Tartıştığım kişi kendisine yazdığım yazılardaki hukuki kısımlarla ilgili " hukukta yok böyle bir şey" demişmi? yok. Bana akıl vermeye kalkacağına becerebiliyorsan tartışmaya katılabilirsin. Senin sivas katliamının tartışılmasından ne gibi bir rahatsızlığın var önce onu söylesen. verdiğin tepkiye bakınca Çok rahatsız olmuş gibisin benim Sivas katliamını irdelememden. Başbağlar katliamı terör örgütü PKK tarafından koruculuk yapan bir köyde çoluk çocuk demeden gerçekleştirilen bir katliamdır. Olay, tunceli erzincan sınırında bir türkmen köyü olan ver koruculuk yapan başbağlar köyünde gerçekleşmiştir. PKK'nın o dönem korucu veren köylerde gereçkleştirdiği katliamlar dizisinin bir parçasıdır. PKK'nın bu katliamı ne için yaptığını söylemesinin kayda değer hiçbir tarafı yoktur. Ki o şehir efsaneside katliamdan yıllar sonra ortaya atılmış ve aslı olmayan bir efsanedir. Zira PKK sunni ve şafi ağırlıklı bir örgüttür. Bölgedeki Aleviler tarafından pek desteklenmediği gibi, PKK'nında alevilere bakışı kötüdür. ZİRA: Alevi olduğunu söyleyen birisi mutlaka türklüğüde kabul ediyor demektir. Çünkü aleviler türkmen soyundan gelirler. Ve kendilerini anadolu türkmenleri olarak tanımlarlar. PKK ise bölgede türk soyundan kimsenin yaşamadığını, bölgede kürtler ve kürtlerin bir kolu olan zazaların yaşadığını söyler. Tunceli ve erzincan civarında PKK örgütlü değildir, o bölge PKK nın geçiş noktasıdır. Bölgede aşırı sola sempati duyan alevilerde PKK yı değil Tikko adlı örgütü desteklerler. PKK bölgede rakip olarak gördüğü terör örgütü Tikko'yu engellemek için onların bölgedeki liderlerini öldürmüştür. Ve aralarında uzun süren çatışmalar yaşanmıştır. PKK o dönem doğu ve güneydoğu anadoluda, şeriat için mücadele ettiğini söyleyen ve binlerce cinayete imza atmış olan Hizbullahla kardeş kardeş geçinmiş hatta eylem birliği yapmıştır. Başbağlar katliamı PKK'nın bölgede rakip olarak gördüğü örgütler dhkp-c ve Tikko yu bölgeden uzaklaştırmak ve kendi "kürdistan" haritasına dahil ettiği erzincan ve tuncelide güçlü olabilmek için yaptığı bir katliamdır. Başbağlar katliamının, sivas katliamının intikamı olarak yapıldığı veyahut yapanların böyle söylediği ise, katliamdan yıllar sonra ortaya atılan iddiadır. Yanılmıyorsam bu geyik, Katliamdan sonra yazılan ve şu an tvlerde dizi olarak yayınlanan "Köprü" romanında ortaya atılmıştır . Soruşturma veya incelemelerde geçmediği gibi, senin iddia ettiğin gibi yaşyanların olaydan sonra anlattıklarındada geçmez. Tunceli ve erzincandaki alevilerin Tamamına yakınının Atatürkçü olması kurulduğu günden beri PKK nın iki ilde etkin olmasının önündeki en büyük etkendi. Ki böyle bir şey olsa bile . Bu PKK'nın bölgedeki alevilerin Tikko veya DHKP-C yi değil kendilerini desteklemesi ve onlara şirin görünmek, yada onlar adına savaşıyormuş izlenimi vermek için yaptığı bir eylem olabilir ancak... Bu arkadaşımızında sergilediği türdeki yaklaşımlar. Memleketimizde Alevi-Sunni düşmanlığı yaratma çabalarının bir parçasıdır. Zira bu tür yaklaşımların amacı "Sunniler sivasta alevileri katletti, Alevilerde başbağlarda sunnileri katletti" gibi çarpık zihniyet ürünü bir yaklaşımı yayma çabasıdır ve tehlikelidir. Ben bir sunni olarak, Sivasta insanları alevi oldukları için katledenlere en ufak bir sempati beslemediğim gibi, Başbağlarda Pkk tarafından katledilen insanlar içinde, alevi olsalarda aynı üzüntüyü duyardım. Alıntı
Φ Cordoba Gönderi tarihi: 28 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 28 Haziran , 2007 Toplumun büyük kesimi, yönetici elit?in yaptıklarıyla ezilmiş, dışlanmış, aç kalmış, yılmış olurlarsa ve hep beraber bir birlik içerisinde hareket ederlerse ve iktidar ordusunu halkın üzerine sürmekte tereddüt eder, vazgeçerse devrimler silahsız da olur. Ancak, iktidardaki kişiler son bir kez daha şanslarını demek için ordularını sivil halkın üzerine sürerlerse devrim silahsız mümkün değildir. Halk bir bütün olarak iktidarı uzaklaştırmak konusunda uzlaşmazsa devrim mümkün değildir. Bu sebeple Irak?taki Saddam dikdatörlüğü devam etmiştir. Kaddafi?nin diktası devam etmiştir. Suudi Kralının, kendisi ve ailesinin krallığı bu yüzden devam etmektedir. Bu arada, şii ve Sünnilik arasındaki ufak farka da burada bu yüzden değineyim. Sünnilik, baştaki kişinin ne kadar kötü olursa olsun halk tarafından değiştirilmeye çalışılmamasını zira kaos "ortamının daha kötü olduğunu Allah?a o kötü yöneticiyi yola getirmesi veya değiştirmesi için dua etmeyi öngörürken, Şii inancında kötü yöneticiyi elle değiştirmeye çalışmak elzemdir. Bu kesin belirleyici bir faraziye değildir ancak bu da Sünnilerin iktidarı kendi güçleriyle değiştirmeye çalışmamalarının bir nedenidir? Anlamadım sen ne anlatıyorsun. Ben sana verdiğim örneklerle silahsız devrimden bahsetmiyorum. Anladığım kadarıyla biliyorsun ama. Bolşevik ihtilalide, İran islam devrimide, silahlı ve oldukça kanlı ihtilallerdir. Sana anlattığım. İki devrimdede, Devrimden çok kısa bir süre öncesinde kadar devrimi gerçekleştirenlerin. silahlı orduları veya güçleri yoktu. Ama iki devrimi yapanlarda iktidarı silahla ve kanlı bir şekilde devirdiler. Şeriati getirmek isteyenlerin taktiği yüzlerce olabilirse aynı bu şeraiti getirmek isteyenleri taktiği bellidir varsayımını da ortadan kaldırır. Yüzlerce taktik belirsiz bir taktik demektir. Bu yüzden şeraiti getirmek isteyenlerin taktiği belli midir değil midir bilmiyorum diyen ben Condeliza Rice?te bilmiyordur derken daha haklıyım sanırım.. ? Sen "Türkiye'de şeriat tehlikesi olamaz. Bunun olabilmesi için büyük bir silahlı güç olması gerekirdi" diye tespit yapıyorsun. bende bir sürü örnekle, silahla iktidarı devirenlerin devrimden çok kısa süre öncesine kadar silahlı güçleri olmadığını anlatıyorum. Yani senin dediğin gibi tehdit olması için illa silahlı bir güç olması gerekmediğini. Demogoji bir yarar getirmez. İşine gelmeyen gelen ayrımı değil. Birincisi Fetullah Gülen?in beraat ettirilmesi bana göre hukuktur. Zira düşünsel bağlamda kalan (düşünce hürriyeti söyleme hürriyetini de içini alır ama düşüncelerin eyleme geçmesi cezalandırılır) her hareket cezalandırılmamalıdır. Yine Tarikatların yasak olması (şu anda böyle bir yasak var mıdır bilmiyorum varsa eğer) en azından uygulanmayan bir yasak cihetindendir. Sürekli kendimize örnek aldığımız batı hukuku ve demokrasilerinde Tarikatlar yasak değildir. Dolayısıyla, Türkiye de eğer böyle bir yasak varsa geri kalmıştır, demokrasi dışıdır. Gerçekten artık merak ediyorum senin nasıl bir hukuk eğitimi aldığını. "Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak" bu tanıdık geldimi. Düşünsel bağlamda kalan ne ?. Gerçekten hukuk bilgine bakınca hukukçu olduğuna inanmak zor. Bir insan ben "Devlet başkanına hakaret içeren bir kitap yazmayı düşünüyorum" derse bunu cezalandırmazsın. Çünkü bu ya işlenmiş yada işlenmemiş suçlardandır. Yada ben duvarları kirletmeyi düşünüyorum diyen bir adamada ceza veremezsin. Bunların Teşebbüsüne ceza verilmez. verilmesinin mantığıda yoktur. Ancak, devlet başkanının şahsını itibarını zedelemek amacıyla kurulmuş bir organizasyonu cezalandırırsın. Çünkü burada bir fiil vardır. Suç sayılan bir fiil için organizyan kurmak bizzat bir fiildir. Ancak, Bir kişi, anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs ediyorsa bu düşünsel bağlamda kalamaz. Zira buna ceza vermek için fiilin gerçekleşemsini bekliyemezsin. Yani hangi mantığa sığar. Adam fiili tam anlamıyla gerçekleştirirse zaten ceza veremezsin çünkü senin artık ceza verecek gücün kalmayacağı gibi, ceza verebilmeni sağlıyacak anayasada artık ortadan kalkmış olur. yada bir soygunu gerçekleştirmek için kurulan bir çete. Yada bir kişiye suikast düzenlemek için kurulan bir çete yakalandığında onlara ceza vermek için illa adamı öldürmüş olmalarımı şart. Yada bu çeteye ceza vermerk için adamı öldürmülerini beklemekmi gerekiyor. Kişi adamlarıyla yaptığı toplantılarda, adamlarına "günü gelene kadar, bir adım ileri iki adım geri taktiğini uygulayın, devlet kademelerine şöyle sızın, şuralarda örgütlenen. amacımızı gerçekleştirecek güce erişene kadar şöyle davranın" dediği tespit edilirse. Yapılan operasyonlarda, örgütlenme yapısı ve nerelere kimleri yerleştirdiği tespit edilirse. Bu nasıl düşünselde kalan bir şeydir. Yada düşünselde kalmamış olması için, kişinin başarısız bir ihtilal denemesi gerçekleştirmiş olmasımı gerekir ? Şöyle dedi, böyle dedi, şöyle demek isterken böyle dedi, kastedilen şudur demedim. Benim için de demokrasi amaçtır dedim. Demokrasinin de neyin amacı olduğunu söyledim. Demokrasi nedir ki bir amaç olsun. Her rejim, her sistem ya devleti, ya insanı baz alır. Böyle olunca rejim ve sistemler devletin geleceği ve/ya da halkın geleceğinin endişesini ortaya koyarlar. Bu cihetten hareketle demokrasi de bir amaç değil halka daha fazla hürriyet, eşitlik, hukuk sağlamayı amaç olarak ortaya koymuş sistemlerden bir sistemdir. Yani demokrasi bir amaç değildir. bu paragraftan ben hiçbir şey anlamadım. Bir önceki yazında benim içinde demokrasi araçtır diyorsun. Şimdi amaçtır diyorsun. Paragrafın kendiside anlamsız. hem amaçtır diyorsun hem amaç değildir. Bildiğim bir şey varsa Belediye Başkanlarının dokunulmazları yoktur. Yine bildiğim bir şey yargılamaya katılan hakimler bir dönem brifing almışlardır asker tarafından. Yine bildiğim bir şey varsa bu yargılamadan 30?dan fazla idam çıkmıştır. Yine bildiğim bir şey varsa bu yargılama da Karamollaoğlu?nun böyle bir ifadesi tespit edilmiş olsa idi bir idam da o yerdi. Zira bu teşvik, tahrike girerdi. Karamollaoğlu'nun böyle bir ifadesi tespit edilmiş olsa idi ne demek. yüzlerce gazeteci ve onlarca kameranın kaydettiği, Koskaca şehir merkezinde belediye hoparlöründen söylenenmi tespit edilseydi O yargılamadan, 30 dan fazla idam çoook sonra çıkmıştır. Önce 22 sanık hakkında 15’er yıl, 3 sanık hakkında 10’ar yıl, 54 sanık hakkında 3’er yıl, 6 sanık hakkında 2’şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi. 38 kişinin diri diri yakıldığı bir katliamdan sonra, katillere adi cinayet davasında verilen cezalar üst ceza olarak verildi. Ancak yargıtay cezaları, “Katliamın Cumhuriyete, Laikliğe ve Demokrasiye yönelik olduğu" gerekçesiyle esastan bozdu. Ve 1997 de ilk idam kararları çıktı. Gerici iktidarlar döneminde hukuğun ve mahkemelerin nasıl saldırıya maruz kaldığı nasıl ablukaya alındığını ayrıca çok güzel tartışabiliriz. Sivas katliamı davasında kaç kere hakim ve savcı değiştirildiği, kaç kere sanıkların redd-i hakim talebi hiçbir alt yapısı olmadan kabul edildiğinede bakabiliriz. Hiç alakası yok desem üzülür müsünüz? 28 Şubat süreci tek partiye karşı yapılmıştır, bu sebeple sadece bir partiye karşı kapatma davası açılmıştır bir parti habis urlukla ve kan emici vampirlikle suçlanmış, yine sadece bir partinin mensupları(ndan bazıları) yasaklanmıştır. DYP Lideri Tansu Çiller?in istifa etmesi Erbakan?la daha önce anlaştığı ve hükümeti Erbakan?a kurdurma görevinin verileceğini sandığı içindir. Veya Demirel?le görüştükten sonra bu işin dışında kalması kendisine salık verildiği içindir. Bu da ayrı bir komplo teorisidir. Ancak, darbe DYP ve RP?ye karşı yapılmamış sadece RP?ye karşı yapılmıştır. Dolayısıyla her darbe gibi halka (halkın bir kısmına da olabilir) yapılmıştır. . 28 Şubat iki partiye birden yapılmıştır. 28 Şubat'ı gerçekleştirenlere göre, rejimi tehdit eden iki unsur vardır muhtıraya konu olan. Birincisi Refah Partisinde odaklanan irtica. ikincisi DYP de odaklanan ve artık devletin işleyişini tehdit eder hale gelen çeteleşme. 28 Şubat sadece irtica ile mücadele etmemiş aynı zamanda 1996 artık doruk noktasına ulaşan Çete organizasyonlarınıda tırpanlamıştır. 28 şubat halka karşı yapılmıştırda. Onun içinmi halk 28 şubatın muhatabı olan partilere sandıkta ceza vermiştir ? Halk 28 şubata hangi tepkiyi vermiştir ? daha önce sormuştum bir cevap alamadım. Madem 28 Şubat kötü bir şey Neden, Tayyip Erdoğan "biz değiştik" demek için 28 şubatı bekledi. Neden İnsan haklarına cart curt diyen refah partisi 28 Şubat'ta nsonra her ağzını açtığında insan haklarından bahseder oldu ? Neden şevki yılmaz yaptıklarım hataydı demek için 28 Şubat'ı bekledi. Neden "Biz laik değiliz müslümanız" diyenler 28 Şubat'tan sonra laikliğin bekçileri olduğunu söyler oldu. Neden muhalifleriyle "mum söndü oynuyorlar" diye dalga geçen refah partisi "inanca saygı" dan bahseder oldu. Neden halk 28 şubat'ın muhatabı iki partiyede bir daha iktidar yüzü görecek oyu vermedi. Neden o partilerin kendi seçmenleri bile "biz değiştik vallahi değiştik" diyen AKP ye oy verdi ? Eğer bu cümle Jandarma, İçişleri Bakanı ve Valinin emri altındadır ise; Daha önce böyle demişim. Yine diyorum. Vali askeri makamlar ve yargı organları üzerinde yetki sahibi değildir. Ancak Vali, olağanüstü şartlar ortaya çıktığında derhal emri yerine getirilmek suretiyle askeri birlik komutanlarından yardım isteyebilir? Yine sen nasıl hukukçusun diye sorucam. Jandarma Genel Komutanlığı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir parçası olup, Silahlı Kuvvetlerle ilgili görevleri eğitim ve öğrenim bakımından Genelkurmay Başkanlığına, emniyet ve asayiş işleriyle diğer görev ve hizmetlerin ifası yönünden İçişleri Bakanlığına bağlıdır. Jandarma komutanlığı bir il merkezindeyse Valiye, ilçe merkezindeyse Kaymakama bağlıdır. Asayiş ile ilgili faaliyetlerinde bu iki makamdan emir alır. Polis teşkilatının bulunduğu bir il veye ilçe merkezinde Vali veya kaymakam tarafından emir verdilmediği sürece, jandarma müdahele edemez. Mülki amir emniyet teşkilatına bağlı kolluk kuvvetlerinin yetmeyeceği durumlarda jandarma ya talimat verir ve jandarma yetkilenmiş olur. Bunun haricinde polis teşkilatı olan il veya ilçe merkezlerinde Jandarma nın yetkisi, yazılı emirle doğan yetki türünde bir yetkidir. Ancak polis teşkilatının olmadığı bir il veya ilçe merkezinde, jandarma asayiş olaylarında kendiliğinden yetki sahibidir, Kanunla özel olarak belirtilmiş dokunulmazlık sahaları dışındaki tüm sahalara önceden izin almaksızın müdahele edebilir. Sivas il merkezi, il emniyet müdürlüğünün bulunduğu bir merkezdir. Ve şehirdeki jandarma ancak valinin yazılı emriyle harekete geçebilir. "Aman Vali Bey, mollalara gösteri için izin vermeyin. Bunlarin önüne geçmek için ne destek istiyorsaniz sonuna kadar arkanizdayiz." 2 Temmuz, Genel Kurmay Baskani Org. Dogan Güres'den Sivas valisi Karabilgin'e Mesela böyle bir teminat var Doğan Güreş tarafından verilmiş olan. Yada söylendiği söylenen. Pekiyi bu gerçekse ne olacak?Vali bile isteye karıştıysa. Olaylar üzerinde karanlık noktalar var. Refah Partili yöneci (Sivas Belediyesi Meclis Üyesi)?Bunun sorumluluğu da Refah Partisinindir. Hatta birileri tekbir getirmiştir ya, kesinlikle Bunlar Refahlıdır. 19:50 - Madımak Oteli önündeki araçlar ve heykel ateşe verilmiştir. 20:00 - Otele yaklaşmak isteyen itfaiye araçlarına, göstericiler yere yatarak engel olmuşlardır. 20:05 - İtfaiye, otele güçlükle yaklaşabilmiştir. 20:10 - Yangın Otele de sıçramıştır. Hemen her tarafta otelin direkt olarak değil, yanan araçlardan sıçrayarak yanmaya başladığı belirtiliyor. Refah partili meclis üyesi, kitlenin en önünde, tekbirlerle sloganlarla, "vurum kafirlere" hezeyanlarıyla kitleye öncülük ediyor bu refah partisini bağlamıyor. Refah Partili belediye başkanı, "kitleyi yatıştırayım" diyerek mikrofonu eline alıyor ve dua etmeye başlıyor. Aziz Nesin'i otelden çıkarmaya çalışan itfaiyecilere, refah partili meclis üyesi ve yanındakiler onu kurtarmayın o kafirdir diyor buda bağlamıyor. Andersan'dan masallar devam ediyor. "Otelin kapıları kilitli olduğu için kalabalık otele girmeyi başaramamıştır. Ardından otelin etrafı ateşe verilmiştir. Alevler büyüdükten sonra, otelin birinci kat camları, tutuşturulmuş ağaç ve lastik parçaları atılarak kırılmış ve otelde yanmaya başlamıştır" sivas katliamı davası tutanaklarından. Tespit iki türlü yapılır. Bir siz belirlersiniz ikincisi belirli olanı bilginiz dahiline alırsınız. İtfaiye güzergahı Belediye Başkanının cebinde gezmez. İtfaiye Müdürlüğünde bulunur. Bunu inceleyen belediye başkanı işte ahanda buraya inşaat yapacağız çünkü yarın şurada yangın çıkartacağız o yüzden buraya bugün bir inşaat yapıyoruz demiş olmalıdır. Veya gizli kapaklı bir iş çeviriyordur ve bir tek kendi isteğiyle oraya inşaat yaptırmıştır. önce belediye başkanı nereden bilsin itfaiye güzergahını diyeceksin sonra bunları. Belediye başkanı elbette bilir itfaiye, ambulans güzergahlarını. Çünkü şehirde inşa edilen en küçük yapıda bile ilk bu gözetilir. Yani belediye iskan verirken, yapıların, yol veya köprü çalışmalarının, revisyonların hertürlü faaliyetin. ambulans ve itfaiye güzergahını uzatmayacak şekilde yapılması ilkesi vardır. Mesela siz bir kavşak çalışması yapıyorsunuz. Belki şehir içi ulaşım süresini yüzde 20 azaltacak ama, şehrin herhangi bir mahallesine olan ambulans ve itfaiye güzergahını yüzde on uzatacak o proje derhal iptal edilir. Reshen iptal edilmezse, açılacak bir idari davayla, idari vesayet yoluyla iptal edilir, ve projenin tüm parçaları mutlak butlana tabi olur. Dolayısıyla, belediye başkanı bunları çok iyi bilir. Sivas katliamı, senin savunmaya çalıştığın gibi organize olmayan, insanlar "tahrik" olarak gerçekleştirdiği basit bir toplumsal olay olsaydı 33 tane idam çıkmazdı. Yargıtay ilk yargılamada verilen cezaları "saldırının laiklik ve cumhuriyete yönelik olduğu" gerekçesiyle esastan bozmuştur. Ancak ülkemizin ahir gerçeğidir. Ne hikmetse tetikçiler cezalandırılır azmettiriciler herkesin gözü önünde azmettirip cezadan sıyrılılar. Hiç alakası yok. Bir insan tabiî ki inanıp inanmamakta serbestir. Hatta dalga geçmekte bile serbesttir. Bunlara bir şey diyen oldu mu? Ne dedik. O dalga geçse de bize düşen karşısına sağlam olarak düşünsel bağlamda çıkabilmektir. Sahtekar hacı ve imam tiplemesi Kahtalı Mıçının uydurduğu karakterler değildir. Aziz Nesin iyi bir tespitçidir buna diyecek yok ama en son Yılmaz Erdoğan?ın kekeme imamıyla tekrar gündeme gelen bir tiplemeden bahsediyoruz. Tabi ki, her linçte bir galeyana gelme vardır. Veya getirilme vardır. Yoksa bunun adı linç olmaz. En son kertede geldik Aziz Nesin?e. Konu nerelerden geldi geçti buraya geldi. Ben Aziz Nesin?in ateist olmasıyla filan ilgilenmiyorum. Bu benim açımdan önemli değil. Benim açımdan yine önemli olan bir kişinin ateist olması değil islama sataşma ve dalga geçmesidir. Aslında amacı farklı olabilir. Ancak Salman Rüşdi?nin kitabının çevir/t/ilmesine çalışması bir sataşma olarak okunmuştur. Aziz Nesin, Salman Rüşdi?nin kitabının içeriğini ve Müslümanlarca nasıl karşılandığını bilmiyor değildir. Lakin, (kendisi başka amaçla yaptığını belirtmiştir) bu işe el atmıştır herkes bu adamın derdi nedir diye sorduğunda aldığı cevap Müslümanlara sataşmadır. Kendisinin bu konudaki cevabı ?Laik bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülkede bu kitabın çevirisi yasaktır. Buna karşı çıktığım için çevirtmek istedim. Rüşdi'nin kitabı çok iyidir diye bir iddiam yok. Kaldı ki çevirecek kimse bulamıyorum. Herkes bir kaç sayfa çevirip vazgeçiyor.? dur. önce yazdıklarının arkasında dur. Ondan sonra tartışabilirsin. .Bakın, burada hepimizi derinden sarsan, üzen bir hadise var. Aziz Nesin ne kadar islamla dalga geçerse geçsin, Müslümanlar gerçekte dinleri üstünse üstün olan haliyle kendini belli edecektir. Aziz Nesin’in onunla dalga geçmesi bu dini alçaltmaz. Kendisine karşı gösteri yapar istemeyebilir/iz/dik ancak onun söylediklerine düşünsel bağlamda karşılık veremediğimizde onu kahramanlaştırırız. işte yazdığın ortada. Sana yine soruyorum. Aziz Nesin hangi sözüyle, hangi yazısıyla islamla dalga geçmiştir. Sahtekar hacı ve imam tiplemeleri değil aziz nesin bu ülkede mizah yapan herkes tarafından kullanılmıştır. Din bezirganlarıyla dalga geçmek islamla dalga geçmek mi oluyor ? Yani islamı, sahtekar imam ve sahtekar hacılarmı temsil ediyor. Bu ülkede sahte hacılar ve imamlar yokmu ?. Memleketin bırak her semtini her mahallesinde bir tane sahte hacı var. Her mahallede bir din bezirganı var. "Bosna hersek de savaşan kardeşlerimiz için Allah rızası için yardım edin" diyerek para toplayan ondan sonra, o paraları alıp Amerikaya kaçan Refah Partili süleyman mercümek'le dalga geçince islamla dalga geçmiş mi oluyorsun ? Evinin bahçesine bir çukup kazıp. çukurun başına bir mezar taşı yaptırıp. Sonra aha burası türbe diyip gelen geçenden para kesen sahte imamla dalga geçince islamla dalga geçmişmi oluyorsun ? Biz müslüman adamız paranızı bankalara yatırmayın bize verin diyip. binlerce kişiyi dolandırıp yurtdışına kaçan sahte hacıyla dalga geçince islamla dalga geçmiş mi oluyorsun ? Üfürüğümle şifa dağıtıyorum diyip insanları kandıran sahte hocayla dalga geçince islamla dalga geçmişmi oluyorsun ? Diyanetin kadrolu imamı olup. lojman evinde üfürükçülük yapan adamla dalga geçince islamla dalga geçmişmi oluyorsun ? Milyonlarca müslüman bir dilim ekmeğe muhtaçken, Filistinde, ırakta, somalide hastanelerde yaralı çocuklari çin bir şişe serum bulamadığı ve gözünün önünde ölen çocuğa müdahele edemediği için ağlayan doktorlar varken. İstanbula üç günlük ziyaret için gelip. Burada Gazzenin 6 aylık tüm ilaç masrafını karşılayacak kadar parayla, yüz küsür otel suiti, 200 küsür lüks araç kiralayan Şeyh bozuntusuyla dalga geçmek islamla dalga geçmek mi oluyor ? "Komşusu açken tok yatan bizden olamaz" hadisi varken, memlekette ekonomik krizle boğuşurken. her iki kişiden biri kredi kartı yüzünden depresyona girmişken. Oğlunu Padişah şehzadesi evlendirir gibi bir düğünle evlendiren başbakanla dalga geçmek, islamla dalga geçmek mi oluyor ? İnanç bezirganlarıyla, din şarlatanlarıyla dalga geçmek. İslamla dalga geçmek değildir. Ha yok islamı bu adamların temsil ettiğine inanıyorsan o zaman sen önce kendine bak. Şeytan Ayetlerine gelince . Bunu türkçeye çevirmek islama saldırımıdır ? Ben anlamıyorumki, daha bu kitap yazılmadan biz bunları zaten duyarak büyüdük. Bu iddiaların olduğunu biliyoruz. Diyanet şeytan ayetlerini reddediyor mu ? Ha doğrumudur, yanlışmıdır bu başka bir şeydir. Bu araştırılır incelenir, ancak bu iddiaları anlatan bir yazarı öldürerek ne sonuca varılır. nedir şeytan ayetleri : Şeytan Hz Muhammed'e Cebrail aleyhüsselem kisvesinde yaklaşmış. Ve kulağına o ayetleri fısıldamıştır. Hz Muhammed bu ayetleride Allahın sözleri sanıp kurana ekleyecekken. Allah İsra suresinde : "sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi.Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin. O zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın." isra suresi 73-73 ayetler buyurarak o ayetlerin şeytanın sözlerini olduğunu bildirmiştir. 73. ayette, "sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için" derken söylenen açıktır. : Bize ait olmayan bir ayeti, bize aitmiş gibi sunman için. Yani isra suresine göre peygamber efendimiz, Allah'a ait olmayan sözleri, Allah'a aitmiş gibi söyleyecek şekilde yanıltılmıştır. neticede çok karışık, bizi aşan bir konudur. Gerçekten bu konuda donanımlı, ekabir kişiler tartışabilir. Bu şeytan tarafındanmı yapılmıştır yoksa şiilerin iddia ettiği gibi Kureyş Kabilesi tarafındanmı . Ancak ortada olan bir şey varsa. Ayetlerdende anlaşılacağı gibi böyle bir olay vardır. Ancak tabi hangi akla hizmet olduğu anlaşılmaz bir şekilde, şeytan ayetleri kitabı eskiden yasaklandığı için. O kitapta Allah'a peygambere küfredildiği. Kitabın isminin yaptığı çağrışımla Kuran'ın aslında şeytan tarafından yazıldığının iddia edildiği gibi bir izlenim doğmaktadır bir çok insanda. Oysa bu sadece, müslüman olmayan birisinin, müslüman kaynaklarını inceleyerek yaptığı bir araştırmadır. İran ve Humeyni buna aşırı bir tepki vermiştir. Bir çok kişide, Humeyni'nin bu kadar tepki vermesi üzerine kitabı hiç okumadığı içeriğini hiç bilmediği halde. Korkunç bir şey sanır kitabı. Aziz Nesin'in hiçbir tanrı ve din inancı yoktur. Bunuda açıkça ifade eder. Onun için o iki ayeti Şeytanın mı fısıldadığı yoksa Allahınmı emrettiği Aziz Nesin için önemli değildir. Artı dini inancı olmayan bir kimse için şeytan ayetleri kitabının bir önemide yoktur. O devletin tavrına tepki olarak çevirme işine soyunmuştur. Aziz Nesin in hemen hemen tüm eserlerini okudum. Hepsi oldukça ince zeka ürünü, mükemmel kurgu ve gözleme dayalı ve teşbih ustası eserler. Ve bu güne kadar hiç kimsenin inancıyla dalga geçtiğini de görmedim. Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 28 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 28 Haziran , 2007 1- Örnek verdiğiniz devrimlerle Türkiye'de şeriatin iktidara getirilmesi isteğine benzer bir süreç yoktur. O devrimler arkasında muazzam bir halk desteği olan devrimlerdir. Hal böyle olunca Türkiye'de böyle bir devrim yapılabilmesi ancak ve ancak silahlı ve büyük bir güçle mümkün olabilir. Silahı temin etmek ise eğer gerçekten muazzam bir toplum kesimi arkanızda yoksa spontane olarak yapılabilecek birşey değildir. Ön hazırlık gerektirir... 2-Hukukçu ile olmayan arasındaki ayrımlardan bir tanesi burasıdır. Hukukçu bir kişinin cezalandırılması için somut bir vakıa gerekir derken ortaya çıkacak ilk hareketi esas alır. Devleti ortadan kaldırmayı amaç edinen bir kişinin somut eylemleri elbette olacaktır ve o esnada yakalanacaktır. İkincisi organizasyon meselesi. Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak işlenecek cürmün somut emareleri tespit edilince mümkündür. Böyle olmazsa 4 kişi bir araya geldiğinde sürekli olarak bir teşekkülden bahseder dururuz. Tarihte DGM'lerde yargılanan birçok kişi bu suçtan yargılanmıştır ancak suçsuzlukları çok sonra anlaşılmıştır. Birkaç kişinin cürüm işlemek için teşekkül oluşturduğunu nasıl karar vereceksiniz. Önemli olan burasıdır. Daha önce Fetullah Gülen ABD'den istendi mi istendi ise hangi suçtan istendi bunu bilmiyorum dedim. Ve araştırma gereği de duymadım, duymuyorum da... BU PARAGRAFIN FETULLAH GÜLEN'LE BİREBİR ALAKASI YOKTUR. Bizim tarihsel bir sakatlığımız var. Birkaç kişi bir araya geldiğinde hemen o kişilere garip gözlerle bakıyoruz. Eskiden o kişilerin potansiyel suçlu olduğu varsayılırmış. Ondan sonra gözaltına almalar sorgulamalar....Hukuk ilerleyen bir süreç. Gitgide bunlardan kurtuluyor ve kişileri çete kurmak suçlamasıyla yargılayabilmek için en azından ortaya çıkacak somut bir şey bekliyoruz. Fetullah Gülen'in ifadelerini tırnak içerisine almışsınız ama sanırım tam olarak böyle söylemiyordu. Her ne ise; Burası Türkiye ve burada iktidar partisini kapattıracak kadar güçlü bir yargı varsa aynı yargı bahsi geçen iddiaların hafiften kanıtlanabileceği durumda Fetullah Gülen'in de canına okurdu. Hem Hukuk ve hem de ceza yargılamasında başkaca delillerde desteklenmediği durumlarda "Bantlar-kasetler" 1. dereceden delil olmazlar. Ceza yargılamasında sabitlik aranır ve şüpheden sanık yararlanır ilkesi geçerlidir. Fetullah Gülen'in kuvveden fiile geçmiş bir eylemi mahkeme nazarında sübut bulmuş olsa idi kesinlikle "Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs"ten hüküm giyerdi. Yanılmıyorsam bu madde son af kanunu kapsamında değildi. Demokrasi ile ilgili paragrafı bir daha okuyabilirseniz eğer demokrasinin amaç olarak telakki edilmediğini görürsünüz. Amaç her zaman insanın mutluluğudur. İnsanın mutluluğunu sağlayan sistem bir amaç değil insanı mutluluğa götüren bir araçtır. Demek ki demokrasi bir araçmış. Yargitay safahatinda Yargitay Cumhuriyet Bassavciliginca verilen teblignamede olay su sekilde vasiflandirilmaktadir: "Olaylarin devami sirasinda topluluk icindeki kisilerce bagirilan sloganlarin mahiyeti laik cumhuriyet ilkelerine aykiri, dini duygulari istismara yönelik ve kiskirtici nitelikte olduklari görülmekte ise de; Olaylarin, T.C. Anayasasinin Laik Cumhuriyet Ilkesini ortadan kaldirmaya yönelik amaclar icin teskil edilmis gizli veya acikca faaliyet gösteren bir örgütce düzenlendigi, olaylara karisanlarin böyle bir örgütle irtibatlarinin bulundugu hususlarinin belirlenemedigi. Kanuna aykiri toplanti ve yürüyüs olarak baslayip süren olaylarin devami sirasinda T.C. Anayasasi?nin Laiklik ilkesini ortadan kaldirmaya yönelik amaclar etrafinda birlesmenin vuku buldugunun kabulüne de imkan bulunmadigi gözönünde tutuldugunda; olaylarin vahameti esas alinarak saniklarin fiillerinin TCK?nun 146. maddesine göre degerlendirilmesi gerekecegi yolundaki itirazlar yerinde bulunmamis, mahkemece sucun vasfinin tayin ve takdirinde kanuna aykiri bir yön görülmemistir." Türkiye'de kişilere karşı girişilen eylemler nedense devlete karşı işlenmiş addediliyor. Burada bir araya gelmiş 15.000 insanın hangisi anayasal düzeni, laik cumhuriyeti ortadan kaldıralım niyetiyle oraya gelmiştir. Pekiyi en öndeki gruptan hadi diyelim ki idam cezası alan kişilerden kaç tanesi laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaç edinmiştir. Hukukta işlenemez suç diye birşey vardır. Mesela amacınız birini öldürmektir ancak bunu büyü yaparak yapmaya çalışıyorsunuz. Olur mu? OLMAZ. Burada bir suç oluşmaz veya en azından adam öldürmeye teşebbüs söz konusu değildir. Hadi biraz espri ile karışık olarak olayımıza geri dönelim. Otelin önüne toplanan kalabalık ilk elden Aziz Nesin'in canını okumaya gelmiştir. Aziz Nesin'in canını okumakla Anayasal Düzeni ortadan kaldımaya pardon laiklik ilkesini ortadan kaldırmaya yönelik nasıl bir eylem olur. Böyle Anayasal Laik Düzen ortadan kalkar mı? Olaya karışanlar arasında aklen sorunlu ve 18 yaşından küçük birileride vardır. Bunlar laiklik nedir belki daha onu bile bilmiyorlardı... 28 Şubat Çetelere karşıda yapılmıştır demişsiniz.... 1- demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan türkiye cumhuriyeti'ni hedef alan rejim aleyhtarı faaliyetler karşısında ödün verilmemelidir. anayasa'nın 174. maddesinde koruma altına alınan devrim kanunları'nın ödün verilmeden uygulanması esastır. hükümet, icraatında devrim yasaları'na uygunluğu sağlamakla görevlidir. 2- savcılar, devrim yasaları'nın ihlalini oluşturan davranışlar karşısında harekete geçmelidirler. yasaları ihlal eden dergahlar kapatılmalıdır. 3- sarık ve cüppeli giyim şeklinin özendirildiği görülmektedir. kılık ve kıyafetleri bu yasaya ters düşen kişilerin onurlandırılmamaları gerekir. 4- anayasa'nın 163. maddesinin kaldırılmasının yarattığı hukuki boşluklar, irticai akımların ve laikliğe aykırı tutumların güçlenmesine yol açmıştır. bu boşlukları telafi edecek yasal düzenlemeler getirilmelidir. 5- eğitim politikalarında yeniden tevhidi tedrisat kanunu ruhuna uygun bir çizgiye gelinmelidir. 6- temel eğitim 8 yıla çıkarılmalıdır. 7- imam - hatip okulları toplumdaki bir ihtiyacı karşılamak üzere kurulmuşlardır. bu ihtiyacın fazlası olan imam hatip okulları, meslek okullarına dönüştürülmelidir. ayrıca kökten dinci grupların kontrolünde olan kuran kursları kapatılarak, milli eğitim bakanlığı'na bağlı okullarda düzenlenmelidir. 8- devlet dairelerinde ve belediyelerde kökten dinci bir kadrolaşma hareketi sürdürülmektedir. hükümet, bu kadrolaşmanın önüne geçmelidir. 9- cami yapımı gibi dini konuları siyasi amaçlar için istismar etmeye dönük olan her türlü davranışlara son verilmelidir. 10- pompalı tüfekler kontrol altına alınmalı ve gerekirse pompalı tüfek satışları yasaklanmalıdır. 11- iran'ın türkiye'deki rejimi istikrarsızlığa itmeyi amaçlayan çabaları yakın takibe alınmalıdır. iran'ın türkiye'nin içişlerine karışmasını önleyici politikalar uygulanmalıdır. 12- yargı mekanizmasının daha etkin çalışmasını sağlayacak ve yargı bağımsızlığını güvence altına alacak, hükümetin tasarruflarından koruyacak düzenlemeler bir an önce getirilmelidir. 13- son dönemde türk silahlı kuvvetleri mensuplarını hedef alan tahriklerde büyük artış gözlenmektedir. bu sataşmalar tsk içinde rahatsızlığa yol açmaktadır. 14- irticai faaliyetlere karıştıkları için tsk'daki görevlerine son verilen subay ve astsubayların belediyelerde istihdam edilmelerinin önüne geçilmelidir. 15- partilerin belediye başkanları ve il, ilçe yöneticilerinin konuşma ve davranışları da siyasi partiler yasası'nın sorumluluk alanına sokulmalıdır. 16- tarikatların denetimindeki finans kuruluşları ve vakıflar aracılığıyla ekonomik güç haline gelmeleri dikkatle izlenmelidir. 17- laiklik aleyhtarı yayın çizgisi olan tv kanalları ve özellikle radyo kanallarının verdikleri mesajlar dikkatle izlenmeli ve bu yayınların anayasa'ya uygunluğu sağlanmalıdır. 18- milli görüş vakfı'nın bazı belediyelere yaptığı usulsüz para transferleri durdurulmalıdır. ************************** Bu linkin altında ise asıl metnin görüntüleri var. Kimler imzalamış o gösteriliyor... Yukarda çete ifadesi gören oldu mu? Ben gözden kaçırmış olabilirim... Tayyip Erdoğan, şu bu...Ben bunların tartışmasını daha önce yapmıştım...Ayrıca bir daha girmeyeceğim...Linki bulursam belirteceğim... Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 28 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 28 Haziran , 2007 Şeytan Hz Muhammed'e Cebrail aleyhüsselem kisvesinde yaklaşmış. Ve kulağına o ayetleri fısıldamıştır. Hz Muhammed bu ayetleride Allahın sözleri sanıp kurana ekleyecekken. Allah İsra suresinde : "sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi.Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin. O zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın." isra suresi 73-73 ayetler buyurarak o ayetlerin şeytanın sözlerini olduğunu bildirmiştir. 73. ayette, "sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için" derken söylenen açıktır. : Bize ait olmayan bir ayeti, bize aitmiş gibi sunman için. Yani isra suresine göre peygamber efendimiz, Allah'a ait olmayan sözleri, Allah'a aitmiş gibi söyleyecek şekilde yanıltılmıştır. Demişsiniz ama tahlili eksik yapmışsınız... Konu hakkında tam bilgiye sahip değilim ama sizden daha uzun bir parçayı alınca dediğiniz anlama o kadar da rahat ulaşılmadığı gözüküyor: sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi.Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin. Başlık hakkında da şunu söyleyeyim: Yanlış hatırlamıyorsam Sami Selçuk tu konuşan ve konunun anayasa mahkemesi kapsamına girip girmediği hususunda çarpıcı bulduğum açıklamalar yaptığı gibi gerekçeyi de yetersiz bulduğunu söylüyor ve iki ay gibi bir süreden sonra daha iyi bir açıklama beklediğini belirtiyordu;ayrıca yeter sayısı hakkında alınan kararın ilgili kanunların bütünlüğüne göre alınmadığını da belirtti ve şöyle bir benzetme de yaptı kendisi:Ormanı değil de ağacı görmek gibi bir şey... Yanlışım varsa bir TV kanalında yapılan bu değerlendirmeyi bilen düzeltsin lütfen... Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Jandarma ve Vali hakkındaki söylediklerinize katılmamak mümkün değil. Bu söylediklerinizin aksini iddia ediğimi hatırlamıyorum. Bu sebeple iddianızı ispat etmeye çalışmayı bırakmanızı ve bu konuda dediklerimi bir daha okuyarak doğru olup olmadığını bir araştırmanızı rica ediyorum. Vali kendi emri altında bulunan Jandarmaya sözünü dinletemediğinde, dinlemeyenlere, emri yerine getirmeyenlere hangi idari işlemi tesis etmiştir. Bu görevi ihmale girmemekte m idir? Jandarma Komutanı niye yargılanmamıştır. Asker niye yardım göndermemiştir. Vali askerden yardım istememiş midir? Yardım istedi ise, asker niye yardıma gelmemiştir. Vali yoksa olayın vehametinden haberdar değil mi idi de yardımı az istedi veya büyük bir yardım istedi ise asker niye küçük bir birimle olaya katılıp kenarda bekledi…Buradaki ihmalden kim sorumludur. Bu kadar ihmal ancak kasıtla mümkün değil midir? 7 saat süren bir infial, terör, kaos ortamından bahsediyoruz…Bu sürede önlem alması gereken kuvvetler nerededirler, neyin önlemini almışlardır, niye önlem almamışlardır, istedikleri, bekledikleri bir şey mi vardır? Aziz Nesin, tercümeden sorumlu devlet bakanı mıdır? Yada Türkiye’de yasak olan bütün kitapları tercüme ettirmeye mi azmetmişti®? Ve ya da Türkiye’de bir tek bu kitap mı yasaktı da Aziz Nesin büyüklük, gözüpeklik yapıp onu tercüme ettirmeye kalkıyordu. Doğrusunu isterseniz, bu sorular ışığında Aziz Nesin’in bahsi geçen Salman Rüşdi’ye ait ve İslam coğrafyasının hemen her tarafında yasak olan Şeytan Ayetleri kitabını tercüme ettirmeye çalışmasının pek de halis bir niyetle yapılmaya çalışılmadığını sanıyorum. Burada bir kast-i mahsus olduğunu sanıyorum. Oral Çalışlar’ın portreler adlı kitabında Aziz Nesin’i okuduğumda kendisine gizli bir hayranlık uyanmıştı bende ancak bu şeytan ayetleri ile ilgili açıklamasını gördükten sonra bu hayranlık vs. vs… 28 Şubat’ın haklılığı Şevki Yılmaz üzerinden tespiti yapılacak bir şey değildir. Zira 28 Şubat, Şevki Yılmaz’a karşı yapılmamıştır. Onun bir takım yanlışları yüzünden 28 Şubat yapıldı denirse komik ve trajik olur ki ikisinin birleşiminin ne olduğu hepimizin malumudur. Böyle bir darbe gerekçesi askerimizin aşırı darbe taraftarı ve isteklisi konumuna götüreceğini de hatırlatırım. Hükümet, yönetim ne kadar kötü olursa olsun (RP böyle miydi ayrıca tartışılır) demokrasi dışından bir hamleyle tasfiye edilmesi doğru değildir. O zaman seçmenin ve sandığın hiçbir anlamı kalmaz. Biz, oylarımızı yanlış gördüğümüzü tasfiye için kullanmaktayız. Bu hakkımızı gasp eden, kullanılmaz hale getiren, yerimize karar veren hiçbir güce de tahammül edemeyiz, hiçbir gücü de demokratik bulmayız…Yok eğer illaki sandıktan önce bir hükümet düşürülüyorsa halk birleşecek ve kaç gündür tartıştığımız ihtilali yapacaktır. Bunun haricinde bir yol yoktur. Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Kararın gerekçelerini tamamen okuyamadım. Hafta sonu okuyup, kısmet olursa Pazartesi günü değerlendirmeye çalışacağım. Zaten o zamana kadar herkes yeterince değerlendirmiş olur... Yalnız uzlaşma ile ilgili bir yer gözüme çarptı anayasanın hangi maddesinde arandığını bulamadım Cumhurbaşkanının uzlaşma ile seçilmesinin şart olduğunu... Yanlış mı baktım, yoksa yanlış mı gördüm bilmiyorum. Alıntı
Φ tersso Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 komisyon hukukçuları 4'e karşı 7 oyla oylamıştır.. oylamayı aleyhte kullanan 7 kişinin 7 sininde ahmed nejdet sezer tarafndan atanmış olması tesadüftür heralde.. yüzde 32 bucuğu küçümseyenler rüyalarında bile göremez o kadar oranı..ki geri kalan yüzde 60 küsürün karşı çıkacağını da nerden çıkarıyorlarsa.. seçimde görecez inşallah Alıntı
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Zira PKK sunni ve şafi ağırlıklı bir örgüttür. Bölgedeki Aleviler tarafından pek desteklenmediği gibi, PKK'nında alevilere bakışı kötüdür. PKK o dönem doğu ve güneydoğu anadoluda, şeriat için mücadele ettiğini söyleyen ve binlerce cinayete imza atmış olan Hizbullahla kardeş kardeş geçinmiş hatta eylem birliği yapmıştır. kardeşim sen rastgele konuşuyorsun. ne demek ''pkk sünni ve şafi agırlıklı''. sen şimdi kalkar pkk yı ''islamcı'' falanda saymaya karkarsın. İslami dünya görüşüne sahip bütün Kürtler pkk yı kabul etmez. benim yarı akrabalarım kürtdür ve rartgele de söylemiyorum. istisnalar az denecek kadar önemsizdir. güldürmeyin adamı ya. pkk kendine dini zerre kadar yakın görmeyen bir örgüttür. hatta ne menemen bir örgüt oldugu bile belli degildir. sözde maksatları ile eylemleri bile birbiriyle çelişikdir. pkk hala gerçek anlamı ile bilinen bir örgüt degildir. Hizbullah ile dayanışması bir tarafa, hizbullah bilakis pkk varlıgına karşı oluşturulmuş bir örgüttür. oluşmuş degil dikkat edin oluşturulmuş bir yapıdır. lafa bak ''kardeş kardeşe geçinmişmiş''. ya bu tür *******üstü yargıları nerden alıyorsunuz merak ettim dogrusu. Alıntı
Φ Cordoba Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 kardeşim sen rastgele konuşuyorsun.ne demek ''pkk sünni ve şafi agırlıklı''. sen şimdi kalkar pkk yı ''islamcı'' falanda saymaya karkarsın. İslami dünya görüşüne sahip bütün Kürtler pkk yı kabul etmez. benim yarı akrabalarım kürtdür ve rartgele de söylemiyorum. istisnalar az denecek kadar önemsizdir. güldürmeyin adamı ya. pkk kendine dini zerre kadar yakın görmeyen bir örgüttür. hatta ne menemen bir örgüt oldugu bile belli degildir. sözde maksatları ile eylemleri bile birbiriyle çelişikdir. pkk hala gerçek anlamı ile bilinen bir örgüt degildir. Hizbullah ile dayanışması bir tarafa, hizbullah bilakis pkk varlıgına karşı oluşturulmuş bir örgüttür. oluşmuş degil dikkat edin oluşturulmuş bir yapıdır. lafa bak ''kardeş kardeşe geçinmişmiş''. ya bu tür *******üstü yargıları nerden alıyorsunuz merak ettim dogrusu. Hizbullah!a karşı harekete geçirilmiştir. Ancak Hizbullah hiçbir zaman PKK ile savaşmamış. Batman ve diyarbakırda Hizbullah ve PKK arasında eylem birliği anlaşması yapılmıştır. Hizbullah ise PKK ile beraber devlete karşı savaşmaya başlamıştır. PKK'nın bölgede dinsel şovenizmi kullandığını bilmiyorsan bu senin bilmemenle alakalı. "benim bir akrabam var o da kürt ama sevmez" gibi bir dayanakla konuşmayalım istersen. PKK ya bağlı "Kürdistan islami birliği" gibi oluşumları bilmiyorsan, buda senin bilmemenle alakalı. gerçekle değil. Alıntı
Φ Cordoba Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Jandarma ve Vali hakkındaki söylediklerinize katılmamak mümkün değil. Bu söylediklerinizin aksini iddia ediğimi hatırlamıyorum. Bu sebeple iddianızı ispat etmeye çalışmayı bırakmanızı ve bu konuda dediklerimi bir daha okuyarak doğru olup olmadığını bir araştırmanızı rica ediyorum. Vali kendi emri altında bulunan Jandarmaya sözünü dinletemediğinde, dinlemeyenlere, emri yerine getirmeyenlere hangi idari işlemi tesis etmiştir. Bu görevi ihmale girmemekte m idir? Jandarma Komutanı niye yargılanmamıştır. Vali tarafından jandarmaya verilmiş herhangi bir yazılı emir veyahut başka bir belge yoktur. Jandarma toplumsal olaylara valilik makamı tarafından yazılı emir verilmedikçe KESİNLİKLE karışmaz. Zira olaylar sonucu oluşacak tüm vahim sonuçlardan jandarma komutanı kişisel olarak sorumlu tutulur. Aziz Nesin, tercümeden sorumlu devlet bakanı mıdır? Yada Türkiye’de yasak olan bütün kitapları tercüme ettirmeye mi azmetmişti®? Ve ya da Türkiye’de bir tek bu kitap mı yasaktı da Aziz Nesin büyüklük, gözüpeklik yapıp onu tercüme ettirmeye kalkıyordu. Doğrusunu isterseniz, bu sorular ışığında Aziz Nesin’in bahsi geçen Salman Rüşdi’ye ait ve İslam coğrafyasının hemen her tarafında yasak olan Şeytan Ayetleri kitabını tercüme ettirmeye çalışmasının pek de halis bir niyetle yapılmaya çalışılmadığını sanıyorum. Burada bir kast-i mahsus olduğunu sanıyorum. İslam coğrafyasının bir çok tarafından bir çok daha yasaklar var. Ama farkı burası Laik bir cumhuriyet. Yani islam coğrafyası dediğin ülkeler gibi şeriatla yönetilmiyor. Bilmem farkı anladınmı. 28 Şubat’ın haklılığı Şevki Yılmaz üzerinden tespiti yapılacak bir şey değildir. Zira 28 Şubat, Şevki Yılmaz’a karşı yapılmamıştır. Onun bir takım yanlışları yüzünden 28 Şubat yapıldı denirse komik ve trajik olur ki ikisinin birleşiminin ne olduğu hepimizin malumudur. Böyle bir darbe gerekçesi askerimizin aşırı darbe taraftarı ve isteklisi konumuna götüreceğini de hatırlatırım. . Şevki yılmaz verilen örneklerden sadece birisidir. Orada anlatılan Bir parti kendi temsilcisi tarafından Cumhuriyete ve laikliğe edilmeyen küfür bırakılmazken sesini çıkarmamasıdır. Oysa göreve Cumhuriyeti ve laikliği koruyacağına yemin ederek başladığı halde. Hükümet, yönetim ne kadar kötü olursa olsun (RP böyle miydi ayrıca tartışılır) demokrasi dışından bir hamleyle tasfiye edilmesi doğru değildir. O zaman seçmenin ve sandığın hiçbir anlamı kalmaz. Biz, oylarımızı yanlış gördüğümüzü tasfiye için kullanmaktayız. Bu hakkımızı gasp eden, kullanılmaz hale getiren, yerimize karar veren hiçbir güce de tahammül edemeyiz, hiçbir gücü de demokratik bulmayız…Yok eğer illaki sandıktan önce bir hükümet düşürülüyorsa halk birleşecek ve kaç gündür tartıştığımız ihtilali yapacaktır. Bunun haricinde bir yol yoktur. RP demokrasiyi korumak kaygısı güdseydi zaten 28 Şubat olmazdı. Onun yerine demokrasiyi, cumhuriyeti hedef alan tüm odaklarla can ciğer olup meclis kürsüsünden başbakanı ağızıyla "Geçiş kanlımı olacak, kansızmı olacak" tartışması veren bir pati üzerinden demokrasi konuşulmaz. Alıntı
Φ Cordoba Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Demişsiniz ama tahlili eksik yapmışsınız... Konu hakkında tam bilgiye sahip değilim ama sizden daha uzun bir parçayı alınca dediğiniz anlama o kadar da rahat ulaşılmadığı gözüküyor: arkadaşım neden bahsettiğini anlamadım. Ben 73-75 ayetlerinin tamanını alıntılamışım. sen ise benden daha az bir kısmını alıntılamışsın. Yani nasıl benden daha uzun bir parçayı aldın ? Artı sen başka ne anlam çıkardın ? Ayetlerde açık ve net olarak bilinen olaydan bahsetmektedir. Yani Hz Muhammed Allah'a ait olmayan bir ayeti ona aitmiş gibi zikredecek şekilde yanıltılmıştır. İsra suresinden sonra bu ayetler kurandan çıkarılmıştır. Bu ayetlere islam dünyasında "şeytan ayetleri" denir. Alıntı
Φ avniler Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Buda gösterıyorku partıler asla bu ülkede asıl rolı oynayamıyorlar.demokrasıyıde kaldıramıyorlar, demokrasıyı getırmeye çalışanıda durduruyorlar. Yaşadıgımız bugunlerde olduğu gıbı Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 arkadaşım neden bahsettiğini anlamadım. Ben 73-75 ayetlerinin tamanını alıntılamışım. sen ise benden daha az bir kısmını alıntılamışsın. Yani nasıl benden daha uzun bir parçayı aldın ? Artı sen başka ne anlam çıkardın ? Ayetlerde açık ve net olarak bilinen olaydan bahsetmektedir. Yani Hz Muhammed Allah'a ait olmayan bir ayeti ona aitmiş gibi zikredecek şekilde yanıltılmıştır. İsra suresinden sonra bu ayetler kurandan çıkarılmıştır. Bu ayetlere islam dünyasında "şeytan ayetleri" denir. Vermişsiniz tam olarak ama bir parçasıyla sonuca varmışsınız: 73. ayette, "sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için" derken söylenen açıktır. Bakın: sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi.Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin. Sonucu daha uzun alıntıdan çıkarırsak aynı sonuca varılmıyor yani... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2007 İran?daki devrim süreciyle dünyanın hiçbir yerindeki devrim süreci birbirine kıyas edilemez. Şiilerin yönetime bakış açısıyla Sünnilerin bakış açısı farklıdır. İran?daki devrim süreci zaten çok uzun bir süreçtir. .. . . Ama hatırlatırım ki, ordu da silahlı bir güçtür. Yani her devrim (İran devriminde de son kertede silahlar konuşmuş ancak olayın gidişatını gören çevreler bundan erken vazgeçerek daha fazla kan akmamasını temin etmişlerdir) İran devrimi yarı istisna olarak silaha dayanır. Tarihi belgelerde hicbir yanlislik yoktur yanlislik devlet arsivlerinde saklanan belgelere karsi uydurma belgelerle kamuoyunu yaniltmaktir:367 hukuka aykri degildir.bunun hukuka aykiri olmadigini yüzlerce hukukcu ifade etmistir ama her nedense bu forumdaki hukukcular bir türlü kabul edemiyorlar. Fetulah Gülen hakkinda birsürü belge vardir.Hablemitoglu bu arastirmayi cok cok yerindeyapmis ama hain eller onu aramizdan almistir.Heralde Fetulahcilar müthis rahatsiz oluyordular Hablemitoglundan. Taktik yine ayni,namuslu ve görevine düskün insanlari yalan evraklarla düzmece belgelerle karalayip görevden uzaklastirmak ve yerine kendi kadrolarini yerlestirmek.Van üniversitesi rektörünede ayni seyi yaptilar,adami neredeyse idam ettirecek.tiler ama tutturamadilar.Sivas veya Basbaglar ne farkederki insanlar yakildi insanlar hala bunlari dile getirenlere yaygaraci diyorsunuz yazik gercekten yazik,bu kadarmi ucuz insan olmak.Insanlar yakiliyor canli canli hala birileri yakilanlari suclamaya calisiyor.Bu nasil bir zihniyettir anlasilmaz.********* ********* ******* ****** Allahi tanimayanlardan yakilan insanlara üzülmek beklenemez. saygilarla Alıntı
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2007 Hizbullah!a karşı harekete geçirilmiştir. Ancak Hizbullah hiçbir zaman PKK ile savaşmamış. Batman ve diyarbakırda Hizbullah ve PKK arasında eylem birliği anlaşması yapılmıştır. Hizbullah ise PKK ile beraber devlete karşı savaşmaya başlamıştır. PKK'nın bölgede dinsel şovenizmi kullandığını bilmiyorsan bu senin bilmemenle alakalı. "benim bir akrabam var o da kürt ama sevmez" gibi bir dayanakla konuşmayalım istersen. PKK ya bağlı "Kürdistan islami birliği" gibi oluşumları bilmiyorsan, buda senin bilmemenle alakalı. gerçekle değil. pkk nın dinle zerre alakası olmadıgını iddia ediyorum ve bunun için başka hiç bir şey söyleme zahmetine girmiyorum. pkk nın ideolojik temmelleri bellidir. örgüt içeride ne türden dersler verdigi malumdur ve dinle uzak yakın ilgisi yoktur. anlık durumlara göre degerlendirme yapmak yanlıştır. gelip geçici hadisler baki degildir. dini kullanması hiç bir şeyi degiştirmez. bu tamamen sosyolojik bir sahtekarlıkdır. sen deki hizbullah sempatizanlarının dtp ye oy verecegini. diyebilirmisin. oyun içinde ki oyunları yazmana gerek yok. lafa degil icraata bakarız biz. hatta dedigim gibi pkk nın nasıl bir örgüt oldugu bile çok açık degildir ve gerçekte kime hizmet ettigi. not; hizbullahın devlete karşı savaşması söz konusu olmaz çünkü oluşturulmuş bir yapıdır ve istenildigi zaman ipi çekilmişdir. dogal bir süreç olsaydı bu kadar kolay dagıtılamazdı. bu konuda eski bir generalin şu sözü önemlidir; '' hangi hizbullahı soruyorsunuz'' ? gazetecilere, '' bir lübnanda bulunan hizbullah ve birde güney doguda dindarların pkk ya karşı kurdugu hizbullah vardır.'' hee belkide hizbullahın eylemleri farklı yöne kaymaya başlayınca ipi çekilmiş de olabilir. bunların tümü senaryodur, gerçeklikle ilişkisi yoktur. Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2007 Sayın Cordoba aslında benzer şeyleri söylemişiz bir daha baktım da şimdi... Evet; yanılmaya meyil olduğu söyleniyor,ama bunun doğrudan şeytan ayeti olayı olarak anlaşılması neye dayandırılır;yani burada anlatılanlar aslında insanların oyunlarına gelebilme de olabilir mesela... Benim daha çok anlatmaya çalıştığım bu olayın ne kadar açık bir şekilde karşımızda durduğunun tartışmalılığıdır... Saygılar... Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2007 Tarihi belgelerde hicbir yanlislik yoktur yanlislik devlet arsivlerinde saklanan belgelere karsi uydurma belgelerle kamuoyunu yaniltmaktir:367 hukuka aykri degildir.bunun hukuka aykiri olmadigini yüzlerce hukukcu ifade etmistir ama her nedense bu forumdaki hukukcular bir türlü kabul edemiyorlar. En az 100 tane örenği buraya aktarıp forumdakilere anlatabilirsiniz mesela;ya da hadi sizi mi kıracaz bir anlık gaz deyip 25 isteyelim... Ama şundan emin olun bir çok hukukçu bu olayın mahkemenin yetkisini dahi aştığını söylüyor... Alıntı
Φ ertugruld Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2007 Ya bu 367 meselesi tam Aziz Nesin'lik bence....Sanki 'biz kek yapıcaz, ama yumurta ve un olmasa da olur', veya 'maç yapıcaz ama 8 kişi gelse de yeter' gibi bişey....Siz kaç kişinin cumhurbaşkanı seçimi için gerekli olduğunu bilmiyormuş gibi davranıp o sayının altındaki kişiyle toplantı düzenleyemezsiniz...düzenlemeye kalkarsanız işte böyle yanlış hesap Bağdat'tan döner... Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2007 Ya bu 367 meselesi tam Aziz Nesin'lik bence....Sanki 'biz kek yapıcaz, ama yumurta ve un olmasa da olur', veya 'maç yapıcaz ama 8 kişi gelse de yeter' gibi bişey....Siz kaç kişinin cumhurbaşkanı seçimi için gerekli olduğunu bilmiyormuş gibi davranıp o sayının altındaki kişiyle toplantı düzenleyemezsiniz...düzenlemeye kalkarsanız işte böyle yanlış hesap Bağdat'tan döner... Sorun malzeme eksikliği değil;teoride verilen oran ve pratikte uygulanan oranın farklılığı gibi bir şey;hatta teoride kolayı neyse o daha iyi demekte... Alıntı
Φ Cordoba Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2007 Sayın Cordoba aslında benzer şeyleri söylemişiz bir daha baktım da şimdi... Evet; yanılmaya meyil olduğu söyleniyor,ama bunun doğrudan şeytan ayeti olayı olarak anlaşılması neye dayandırılır;yani burada anlatılanlar aslında insanların oyunlarına gelebilme de olabilir mesela... Benim daha çok anlatmaya çalıştığım bu olayın ne kadar açık bir şekilde karşımızda durduğunun tartışmalılığıdır... Saygılar... Yazımda altını çizerek bunun konuda hakkında ekabir olan kişiler tarafından tartışılabileceğini. Ancak ayetlerin gösterdiğinin böyle bir olayın varlığı olduğunu belirttim. "şeytan ayeti" kavramı bu olaya verilen eski isimdir. Yani o toplantıda peygamberimizin zikrettiği, ancak isra suresinden sonra kurana eklenmeyen ayetler. "şeytan ayetleri" kavramı "şeytan işi" "şeytan oyunu" kavramları gibi bu olaya verilen bir isimdir. Şeytanın hz. muhammedi yolundan saptırmak için düzenlemeye çalıştığı bir oyunmudur. Şiilerin iddia ettiği gibi, kureyş kabilesinin yanıltma çabasımıdır yada başka bir şeymidir. bu ancak uzman kişiler yada islam teolojist lerinin polemik konusu yapabilecekleri bir şeydir. Ancak böyle bir vaka vardır. ve "şeytan ayetleri" kavramı, kitabın yazarı tarafından üretilmiş bir kavram değildir. Bu olaya verilen isimdir. Anlatmaya çalıştığımda budur. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.