Φ bozkurtmusti Gönderi tarihi: 6 Haziran , 2007 Gönderi tarihi: 6 Haziran , 2007 21. yüzyılın en büyük yalanı Yazar Cumartesi, 01 Nisan 2006 Gerçekte yazılarını severek okuduğum vede yakından takip ettiğimiz yenişafak gazatesini yazarlarından ibrahim karagülledir. Bir çok arşivlenecek vede gerçek payı çok büyük olan yazılar hazırlamaktadır. Bu yazarımız gibi 10 Cesaretli yazar Olsa elbet bişiler değişirdi Şimdi en beğendiğim yazılarından birini size sunuyorum. 21. yüzyılın en büyük yalanı Terör kavramı hiçbir zaman bu kadar kafa karıştırmadı. Neyin terör, neyin savaş, neyin savunma ve neyin direniş olduğunu ayrıştırmak hiç bu kadar zor olmadı. Unsurları, "sivillerin zarar görmesi", "şiddet uygulamak" ve "korku yaratmak" olarak gösterilen klasik terör tanımı artık hiçbir işe yaramıyor. Yaşama hakkı, özgür olma hakkı ve ülke savunması gibi değerler istila ve sömürme adına mahkum edilirken, hem savaşın ve işgalin hem de işgale karşı direnişin ve bağımsızlık savaşının yöntemi ve araçları değişti. Terör tanımının asli unsuru sivillerin zarar görmesi ise, bütün savaşlar terör olarak nitelenmeli. Toplu katliamlara dönüşen ağır hava saldırıları on binlerce insanın ölmesine, yerleşim birimlerinin yok edilmesine, günlük yaşamlarını sürdürmek için zorunlu olan her şeyin zarar görmesine yol açıyor. Irak'ta en az 37 bin sivil öldü. Ölenlerin büyük çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlı. ABD'nin direniş mevzileri olarak bombaladığı her yerden sivillere ait cesetler çıkıyor. Bombardıman direnişçilere zarar bile veremezken sivil kayıplar katliam boyutuna yükseldi. Felluce'ye yönelik ABD kuşatması sırasında en az 600 sivil öldü. ABD helikopteri Bağdat'ta gün ortasında kalabalığı taradı. Ebu Gureyb'deki işkence ve tecavüzleri, "korku yaratma" unsuruyla birlikte düşünürsek terör kapsamına almamız gerekmiyor mu? Çeçenistan'da 42 bin çocuk öldü. Neredeyse bir ilin nüfusu kadar. Birkaç milyonluk bir ülkede, bu vahşetin yol açtığı travmayı tanımlayabilir miyiz? Vakum bombaları ile bir keresinde üç-dört yüz insan ölürken bunu bir ülkenin savunma hakkıyla nasıl değerlendirebiliriz? İsrail'de yüzlerce insan ölüyor. Büyük çoğunluğu çocuklar. Altı yaşındaki çocuk, birkaç aylık bebek kurşunlara hedef oluyor. İnsanlar sokak ortasında füzelerle paramparça ediliyor. Normal bir insan bunu nasıl terörle mücadele olarak tanımlayabilir? Kriter sivillerin ölmesi ise, artık savaşlarda sivil/asker ayırımı yapmak mümkün değil. Dahası, bırakın güvenlik eksenli "operasyonlar"ı, savaşlarda bile asker kaybı minimuma inerken sivil kayıplar alabildiğine artıyor. Yıllardır İsrail tarafından uygulanan "önleyici saldırı" tezi 21. yüzyılın en etkin savaş yöntemi haline geldi. 11 Eylül sonrası Amerika'nın resmen uyguladığı bu yöntem, bütün ülkeler tarafından benimseniyor. Sokak ortasında ilerleyen bir araç füzelerle yok edilip içindekiler öldürülüyor. Araçtakilerin "terörist" olarak tanımlanması yeterli. Peki kriter ne? Hukukun ve adaletin güvencesi olması gereken, meşruiyetini buradan alan devletler, böyle bir saldırı yapabilir mi? "Devlet"in bu kişileri tutuklayıp yargılaması gerekmez mi? Madem o kişiler izleniyor, füze saldırısı yapacak kadar yeri belirleniyor, neden tutuklanmıyor? Eğer bu bir terör eylemi ise, terörle mahkum edilenleri nasıl tanımlayacağız? Eğer bu bir savunma veya savaş yöntemi ise terörle suçlananların da aynı yöntemleri kullanmasını nasıl sorgulayacağız? Irak'ta, Çeçenistan'da, Endonezya'da ya da başka bir bölgede yaşanan bir saldırıyı "terör" olarak tanımlamak yetmiyor. Terör dedikten sonra ne olacak? Daha fazla şiddet, daha fazla saldırıdan başka önerilen bir çözüm modeli var mı? Yok. Rehin almak, öldürmek terör olarak tanımlanırken ABD'nin Mezar-ı Şerif'te binlerce savaş esirini öldürmesini, 11 Eylül sonrası Batı ülkelerinin cezaevlerinde yargılanmadan tutulan yüzlerce insanı, Guantanamo'yu ve ülkelerinden kaçırılarak bilinmeyen kamplarda ve askeri üslerde tutulan belki de binlerce kişinin durumunu nasıl tanımlayacağız? Irak'ta etnik ve mezhep savaşını provoke eden saldırılar yapılıyor. Camiler bombalanıyor, Şii ve Sünni din adamları öldürülüyor. Bazı ülkelerin vatandaşları gün ortasında üniformalı kişiler tarafından kaçırılıyor. "Devlet terörünü kabul etmek" John Pilger, 17 Eylül tarihli "Time to Recognize State Terror" başlıklı yazısında, "devlet terörünü kabul etmeden terörü tartışmanın ya da terörle mücadelenin mümkün olmadığı"nı belirterek, ABD, İngiltere ve İsrail'in "devlet terörü" örneklerine yer veriyor. Soğuk Savaş döneminde küresel güçlerin örtülü operasyonlar yaptığını, iç çatışmalar ve darbeler planladığını biliyoruz. Yeni dönemde ise, küresel aktörler devlet terörünü açıkça yöntem olarak kullanıyor. Bunun adına da "terörle mücadele" deniliyor. Savaştan sonra terörün de endüstrileştiği bir döneme geldik. Bu dönemde doğruları aramak hem çok zor hem de riskli. Ortada dev bir sermaye, on binlerce insanın istihdamı ve küresel güçlerin jeopolitik hedefleri var. Küresel kapışmanın aktörleri, birbirleriyle kavgalarını sivillerin üzerinden, terör üzerinden yürütüyor. El Kaide bir kavrama dönüşürken devletlerin denetiminde çok sayıda örgüt meydana çıkıyor. Mesela Irak'ta direnişçilerle istihbarat örgütlerinin denetimindeki örgütleri ayrıştırmanın zorluğunu yaşıyoruz. Beslan'daki trajediyi sadece Çeçenler'in eylemi olarak nitelemek yetmiyor. Anglo-Amerikan cephenin Kuzey Kafkasya için neler planladığını da tartışmak zorundayız. Bugünlerde İsrail adına casusluk merkezi olmakla suçlanan American-Israel Public Affairs Commitee (AIPAC) gibi bir kuruluşun bazı üyelerinin neden American Commitee for Peace in Chechnya (ACPC) gibi bir örgüt kurma zorunluluğu hissettiklerini, Elliott Abrams, Eliot Cohen, William Cristol, Richard Perle, James Woosley gibi neo-conların öncü isimlerinin büyük bölümünün neden bu kuruluşun içinde yer aldığını sorgulamalıyız. Kafkaslar'da Çeçenler'in özgürlük talepleri üzerinden nasıl bir proje yürütülüyor? Petrol şirketleri ne tür karanlık senaryoların içinde? Dünyayı terörle, terör paranoyası ile kontrol altına almaya çalışanların terörle mücadele söylemleri, kendilerini terör kurbanı ülkeler olarak göstermeleri bu yüzyılın en büyük yalanı olmalı. Küresel paylaşım ve sonucunda belirginleşecek düzen, terör üzerinden meşruiyet arıyor. Dolayısıyla bu kaynağı besliyor. Nitelik itibariyle sistemle sistem dışı güçler arasındaki savaşta, iki taraf da aynı yöntem ve araçları kullanıyor. "Terör"ün merkezinde 'sistem'i temsil eden güçler yer alıyor. Öyleyse, terörü mahkum ederken, öncelikle küresel aktörlerin yürüttüğü işgalleri, sınır tanımazlığı ve ahlaksızlığı mahkum etmemiz gerekmiyor mu? Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.