Zıplanacak içerik

ILIMLI İSLAM NEDİR?... (Dinci rejimin, özünde ILIMLISI ile SERTİ arasında ne tür bir fark vardır?...)

Featured Replies

Gönderi tarihi:

ILIMLI İSLAM NEDİR?...

(Dinci rejimin, özünde ILIMLISI ile SERTİ arasında ne tür bir fark vardır?...)

Uzun zamandır tartışılmakta olan bu konu hakkında fazlaca birşey bilinmemekle birlikte kavram güncelliğini sürekli koruyor. Biliyorsunuz şu anki hükümetin ABD ile işbirliği yapıp Türkiye ye ılımlı İslam modelini getirmeye çalışıldığı düşünülüyor...

 

Kuruluşundan bu yana Türkiye Cumhuriyeti kuvvetler dengesi üzerine kurulmuş bir devlettir ve bu kuvvetler Parlemento, Cumhurbaşkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri, Yargı, Medya, Sivil Toplum Kuruluşları olarak sınıflandırılabilir...

Bu hükümet bunlardan sadece parlemento gücüne sahiptir ve bir adım daha ileriye giderek Cumhurbaşkanlığını da ele geçirmek istemektedirler...

Peki bu iki gücü eline geçiren şimdiki hükümedin bir sonraki aşaması ne olabilir...

Bu iki önemli gücü ele geçirince diğer dengeleyici kuvvetler olan Yargı, Sivil Toplum Örgütleri ve Medyada ele geçer ve halkın çok büyük bir kısmını yanlarına çekmeyi başarırlar...

Tabi ki ele geçirdikleri medya ile Türk Silahlı Kuvvetlerini de yıpratıp olabildiğince etkisiz hale getirebilir ve tüm gücü ele geçirince İşte o zaman süpriz ılımlı İslam gelmiş olur...

Senoryo ülkemiz için bu kadar basit...

 

Peki bu oluşum ile ilgili olarak ABD neden böyle birşey istiyor?...

Şöyle etrafımıza bir bakarsak ABD nin ele geçirmek istediği coğrafyalar radikal İslam ın geçerli olduğu coğrafyalardır...

ABD Türkiyeye böyle ılımlı İslam modelini getirerek hem yapacağı hareketlere karşı bir yumuşatıcı etki yapacak hemde Türkiyeyi buralardaki Radikal İslam devletlerine bir model oluşturmaya çalışacak.

Gerçekleştirilen bu model ile ilgili olarakta Radikal müslüman ülkeler şunu söyleyecek.

Bakın Türkiyede Ilımlı İslam var ve Türkiye bu sayede gelişti, serpildi güçlendi.

Hadi sizde bu modele geçin güzelce geçinelim deyip onları sömürmeye çalışacaktır...

Hepiniz bilirsiniz oradakilerin kafası pek çalışmaz ve onlarda bu tuzağa düşüp ABD nin kendilerini medenice sömürmelerine müsade edeceklerdir...

Ama tabiki olan bu arada Türkiyeye olacak...

Sonuç olarak ta Laiklik ve Atatürkçülük gitmiş yerine İslamcılık gelmiş olacaktır. Ilımlı İslam modeli şeriat devletleri için bir ilerleme sayılabilir fakat Türkiye için çok geriye gitmek demektir...

Yukarıda bahsedilenler birtakım arkadaşlara bir komplo teorisi gibi görünebilir fakat bence gerçeğin ta kendisidir.

Ve Nitekim Cumhurbaşkanımızda bunları dile getirdi ama pek ses getirmedi...

Genelkurmay başkanı sürekli dem vuruyor ve Türkiye nin en tepesindeki adam açıkça iç ve dış odaklar Türkiyeyi İslam devleti yapacaklar diyor ama Türkiyede yer yerinden oynamıyor...

Zaman zaman insanımızın uyuşturulduğuna dair şüphelenmiyor değilim...

Kendi adıma kaygılarımı burdaki arkadaşlarımla paylaşmak istedim ve yapabileceğimde fazla birşey yok zaten... :)

Sevgiyle kalın...

 

ilimliislamad6.jpg

Gönderi tarihi:

Günümüzün küresel egemenleri yaklaşan sonlarını birazcık da olsa erteleyebilmek için, tırnaklarını dünyamıza biraz daha derinden geçirmek telaşı içindedirler. Sonuçta kendi sonlarıyla birlikte her şeyin sonunu getirebilecek bir pervasızlığa kapılmışlardır.

 

Yeni bir haçlı seferi başlattıklarını ilan edecek kadar gözleri kararmıştır. Küreselleşme dediklerinin, geçmişin haçlı seferleri gibi ilkel bir çapulculuktan ibaret olduğu giderek anlaşılmaktadır. Küreselleşme söylemleri arkasında, yeryüzünün yoksullarına karşı ilan edilmiş bir soyguna ve saldırıya tanık olmaktayız.

 

Bu bağlamda, ülkemizi ve ulusumuzu özel bir özenle hedef seçtikleri anlaşılıyor. Biz yeryüzünün en kıymetli doğal kaynaklarına uzanan yolun başında konuşlanmış bulunuyoruz. Biz, yirminci yüzyılın başında mazlum milletlerin emperyalizme karşı başkaldırısına öncülük etmiş olan bir ulusun evlatlarıyız. Onlara yüce önder Atatürk’ün önderliğinde verdiğimiz dersi, biz unutsak bile onlar unutmuyorlar. Bu nedenledir ki bizimle çok ayrı bir hesapları var.

 

Bugün için bizi özel bir nezarethaneye kapatmayı başarmışlardır. Bu nezarethane, Avrupa Birliği’nin bekleme odasıdır. Gardiyanları da içimizdedir, başımızdadır. Bu arada, ülkemizin içinde bulunduğu bölgede, 22 kadar ülkenin coğrafyasını değiştireceklerini açıkça ilan etmiş bulunuyorlar. Coğrafya değiştirmenin nelere mal olacağını yanı başımızdaki Yugoslavya’da, Irak’ta gördük, görmekteyiz.

 

Bize yönelik emellerini gerçekleştirmek üzere, içimizde, onların emirlerini yerine getirmekle görevli değişik kılıklardaki kadrolar seferberdir. Bunların her biri savunduklarını iddia ettikleri amaçların tümüyle ters doğrultudaki emellere hizmet etmekteler.

 

Bir bölümü sözüm ona dindardır. Aslında en büyük kötülüğü İslam dinine yapmaktadırlar. Yeryüzünün en son ve en gelişkin dinini ilkel Afrika dinleri gibi sakaldan ve türbandan ibaret bir aksesuar fetişizmine indirgeme çabası içindedirler. Küresel efendileri İslamı hazmedememektedir. Bunun için İslamı bırakmış, “Ilımlı İslamı” icat etmişlerdir. Ilımlı İslam, emperyalizme teslim olmuş İslam demektir. Yani İslam’dan başka bir şeydir.

 

Minareler süngümüzdür demişti. Geldi haçlı seferlerini yapanların eş başkanlığını kabullendi. Bu arada, Irak’ta yıkılmayan minare kalmadı. Bunların zamanında Hıristiyan misyonerliği başını alıp gitmektedir. İstanbul’u başında Ortodoks patriğinin bulunduğu bir dukalığa dönüştürmek isteyenlerin iştahları iyiden iyiye kabarmıştır.

 

Bunlar, İslam’a öylesine itici bir çehre yüklemişlerdir ki bir kısım yurttaşlarımız, “hepimiz Ermeni’yiz” diye bağırarak sokaklara dökülmek noktasına gelmişlerdir. Bir başka bölümü, Güneydoğudaki yurttaşlarımızın haklarını savunmak görüntüsüne bürünmüş bölücülerdir. Gerçekte ise bu yurttaşlarımıza kestaneyi ateşten alma rolünü oynatmak istedikleri açıktır. Bu nedenledir ki Avrupa Birliği, büyük bir rahatlıkla Dicle - Fırat bölgesinin yönetimini uluslararası komisyona vermeyi planladığını gizlememektedir. Bölücülerin görevi kuzuyu sürüden ayırmaktır. Etraf, kuzuyu yemek için sabırsızlanan kurtlarla doludur.

 

Bir bölümü de, Cumhuriyetimizin yerine daha demokratik bir cumhuriyet kurma yalanıyla ortaya çıkmıştır. Bunlar numaracı cumhuriyetçilerdir. Bunların asıl amaçları da, Ankara’nın yerine Washington’u, Brüksel’i egemen kılmaktır. Hedefleri bağımsızlığımızı tümüyle sona erdirmektir. Böylece demokrasinin en temel koşulunu yok etmiş olacaklardır. Bu tür unsurların desteğiyle yürütülen politikalar, ülkemizi tam bir dar boğaza sokmuştur.

 

Satılmayan ekonomik varlığımız kalmamıştır. Son olarak sistemin kalbi demek olan bankalar satıştadır. Artık, esnafımız, köylümüz, kredi için, bankaları ele geçirmiş olan başta Yunanlı olmak üzere, değişik ülkelerin kapitalistlerine el açmak zorunda kalacaktır. Tabiatıyla eli boş kalacaktır.

 

Türkiye’nin sanayisi durmuş; tarımda kendine yeterli birkaç ülkeden biri olan ülkemizin tarımı tam bir yıkıma sürüklenmiştir. Sonuçta, Mehmetçiğin kanından başka satacak şeyimiz kalmadığını yüzümüze karşı Soroz’un ağzından söyleme cesaretini bulabilmişlerdir. Petrolümüzün yağmalanması şimdilik, Sayın Ahmet Necdet Sezer’in sayesinde ertelenmiştir. Sezer’e buradan saygı, sevgi ve şükran duygularımızı gönderiyoruz.

 

Bizim bu toplantımız böyle bir dönemde gerçekleşiyor. Bu toplantımıza gölge düşürmek için akıl almaz yollara başvurdular. Biz darbecilere destek oluyormuşuz. Asıl darbeci kendileri. Anayasa, Cumhurbaşkanının azınlığı temsil eden bir partinin değil, tüm ulusun temsilcisi olması için bir hüküm öngörmüş; Meclisin toplanıp bu konuda karar alabilmesi için belli bir çoğunluk koşulu belirlemiştir. Biz bunu tanımayız diyorlar. Pek çok saygın ve yetkin hukukçunun uyarısına rağmen açıkça Anayasayı çiğneyeceklerini söylüyorlar. Biz Anayasaya uyulmasını istiyoruz.

 

Bizim hukukumuz, hüküm giymiş insanların milletvekili olamayacaklarını öngörüyor. Onlar, milletvekili olan, başbakan olan, Cumhurbaşkanı da olur diyorlar. Cumhurbaşkanı olacağım derken, Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla milletvekilliğinin de, başbakanlığın da tehlikeye düşeceğini görmek istemiyorlar. Biz Anayasanın ve hukukun uygulanmasını istiyoruz. Onlar Anayasayı hukuku tanımayan bir darbenin peşindeler. Biz, Atatürk’ün yerine ancak tüm ulusu kucaklayan bir Atatürkçü oturabilir diyoruz..

 

Bu toplantıya katılanların darbecilere destek olacakları yalanı, çoğu dolar ve avro kancasına takılmış bulunan bazı kuruluşların liderlerinin zihinlerini bulandırmaya yetmiş görünüyor. Bu nedenle bu toplantıya katılmakta ayak sürüyen bazı örgüt liderleri olduğunu biliyoruz. Ama onların tabanındakiler bu yalanlara kanmadılar ve buraya gelerek aramıza katıldılar. Gelmeyenler, tabandan yoksun bir biçimde sırça köşklerinde kendi başlarına kaldılar.

 

Bu bir koşudur. Bu koşuda elbette ki attan düşenler de olacaktır. Büyük ozanın deyişiyle “atları rüzgâr kanatlılar”ın kaybedecek vakti yoktur.

 

Biz kimiz? Bu meydanları dolduranlar kimlerdir? Biz atları rüzgâr kanatlılarız.

 

Atatürkçüler, cumhuriyetçiler, alın terleriyle kazandıkları paralarla yurdun dört bir köşesinden buraya geldiler. Ülkeyi, Dubai ve Orta Doğu prenslerine bir takım köşklerde pazarlama girişiminde olanların akılları halkın gücünün nelere kadir olduğunu anlamaya yetmez.

 

Biz kimiz?

Biz Kubilay’ız!

Biz Uğur Mumcu’yuz!

Biz Ahmet Taner Kışlalı’yız!

Biz Hablemitloğlu’yuz!

Biz Eşref Bitlis’iz!

Biz Bahriye Üçok’uz!

Biz saymakla bitmeyiz.

Biz, bir ölüp bin dirilenlerdeniz.

Bitmedi;

Biz kimiz?

Biz Mustafa Kemal Atatürk’üz.

 

14 Nisan Tandoğan Meydanı açılış konuşması...

Gönderi tarihi:

Ilımlı İslam fikrinin asıl merkezi Vatikan'dır. Malumunuz üzre Papa ve Fethullah dinler arası dilaloğun fikir babalığını birlikte yapmışlardır. Ve bu diyaloğun merkezi olarak Türkiye seçildi.

 

Biz Müslümanlar yani dinini siyasete alet etmeyen sadece vicdanlarında yaşayan Müslümanlar zaten diğer insanlarla düşman değiliz, ne hristiyanlar ne de yahudilerle bir alıp veremediğimiz yok olmadığı için dinler arası dilaloğa ihtiyacımız da yok.

 

Papa ve Fehhullah çok iyi birer din adamı iseler dünyada ki aç çocuklar için birşeyler yapsınlar, Irak'taki savaşı durdursunlar, geri kalmış ülkelere medeniyet götürülmesine ön ayak olsunlar. Olmazlar değil mi? Çünkü bu kapı rant kapısı ve ne din ne insanlık, ne insanlık onuru ve barış umurlarında değil. Din böylelerinin elinde güçlü bir silahtır. Bu silahla kitleleri sürükler ve onları birer askere dönüştürüler. Onlardan birer cani ve şarlatan var ederler.

 

Fethullah tv ekranlarında ******* ağlayarak kandırdı milyonlarca insanı, beyinleri ele geçirdi ve adım gibi eminim ki müslümanlığa hiç hizmet etmedi.

 

Türkiye'de bu oyunu bozacak insan sayısı çok kimsenin gücü Kemalizmi yok etmeye yetmeyecek.

 

Şairin dediği gibi biz atları rüzgar kanatlılar, biz bir ölüp bin doğanlar, bir Mustafa Kemal ölür bin Mustafa Kemal doğanlarız.

Gönderi tarihi:

Ilımlı islam ABD nin kendi çıkarları doğrultusunda Türkiye ye biçmiş olduğu yeni roldür.Büyük ortadoğu projesi adı altında geliştirilen dünyayı ele geçirme planlarının bir parçası olan ve bu konuda Türkiye ye düşen görev de "ılımlı islam" ülkesi olarak radikal islamcı ülkelerin bir anlamda yalnız bırakılarak amerikanın bu alanda ki saldırı üssü olmasıdır.Bunun içerdeki en büyük destekçilerinden biri de Fettullah Gülendir.1960 yıllarda Erzurumda kurulmuş olan komünizmle mücadele derneğinde yönetim kurulu üyesi olan Gülen daha işin başından beri amerika ve amerikan istihbaratı ile yakın ilişki içindedir.Bu derneklerden yetişen bir çok kişi bu ülkenin yönetiminde söz sahibi olan insanlardır.Bunlardan biri de ABDULLAH GÜL dür.

Ilımlı islam modeli yine amerikanın geliştirmiş olduğu "yeşil kuşak projesi"nden farklıdır.Çünkü bu proje de adı ne olursa olsun her türlü şeriatçı ve gerici oluşum desteklenmiştir.Oysa ki ılımlı islamda amaçlanan, radikal islamın tasfiye edilerek,müslüman dünyasının bölünmesidir.Türkiye de bunun sonuçları çok sert olaylara gebedir.Bunun örnekleri de şu anda gören gözler için oldukça açıktır.Tarihte yaşanan fetret devrinin bir benzeri günümüzde de yaşanmaya başlamıştır.Yönetim ile toplumun sivil ve resmi kurumları arasındaki gerilim her geçen gün artmakta .Devletin polisi,maliyesi muhalifleri bir bir sindirme politikası içine girmiştir.Kanaltürk,ADD , rektörler hakkında açılan davaların ,yapılan gereksiz açıklamalarla yargı ve bilim kuruluşlarının başkanlarına yapılan saldırılar gibi.Ne yazık ki AKP hükümeti ve Fettullah Gülen hareketi amerikanın bu anlamda ki çıkarlarına hizmet edecek en uygun araçlardır.Ama unutulan bir şey var ki bu ülkede halen bu cumhuriyete sahip çıkacak ve bu konuda mücadele edecek olanlar sanıldığı kadar az değildir.

Gönderi tarihi:
  • Yazar

Ilımlı İslam dedikleri;

 

Bilime alternetif Akıllı tasarım...

Cüpbeli ahmet hocalalar...

Süslü püslü gericilik...

Ağlamaklı ve arabesk Fethullah Gülencilik (ABD yapımı asya tarsı üretim biçimine uygun model...)

Çok seçenekli oturgaçlı götürgeç...

 

Olmasın arkadaşlar... Ne dersiniz?...

Gönderi tarihi:

Bir tarafta islam dinini barış ve hoşgörü olduğunu savunup,diğer tarafta '' ılımlı islam'' projesine karşı çıkan müslümanları anlayan varsa gelsin beriye.Böylesine bir tezat olabilrimi?

 

Ilımlı islam ne demektir?

 

Ilımlı,ılık kelimesinin bir türevidir.100 derece kaynar bir suyu içebilecek hale getirmek için biraz soğuk su ilave edilir ve böylece ''ILIK SU'' elde edilir. Bu yapılmadan kaynar su içilemez.

 

Ilımlı islam projesine karşı çıkan müslümanlar farkında olmadan islamın özünde vahşet ve savaş isteyen,kendisinden başka dinlere hayat hakkı tanımayan bir din olduğunu itiraf etmiş oluyorlar.Yani özünde olduğu gibi tüm harareti ile kalmalı diyorlar.

 

Peki niye öyleyse islamın barış ve hoşgörü dini olduğunu söylüyorsunuz ?

 

Eğer ülkeyi emperyalist düşüncelerden korumak istiyorsanız bunun yolu ne ılımlı islam, nede kaynar islamdan geçer.

Gönderi tarihi:
  • Yazar

ABD'li Ortadoğu uzmanı Rubin, Gül'ün adaylığını değerlendirdi

'Köşk'e çıkarsa ılımlı İslam denemesi başlar'

*Eski Pentagon görevlisi Rubin, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Fried ile Ankara Büyükelçisi Wilson'un, Türkiye'yi, "ılımlı siyasi İslamı deneme ve tecrübe tahtası" olarak gördüklerini vurguladı. Rubin, Gül'ün cumhurbaşkanlığının Iraklı Kürtlerin bağımsızlık ilan etmesini sağlayacağını savundu.

ABD'li ünlü Ortadoğu uzmanı ve eski Pentagon görevlisi Michael Rubin, Abdullah Gül 'ün Türkiye'nin 11. cumhurbaşkanı olması halinde, Iraklı Kürtlerin bağımsızlık ilan edebileceğini savundu. Rubin, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın, Türkiye'yi, "ılımlı İslamı deneme tahtası" olarak gördüğünü söyledi.

 

Hürriyet'e konuşan Michael Rubin, Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıkmasıyla Türkiye'de bir "AKP güç tekelinin" ortaya çıkacağını ve bunun kalıcı etkilerinin olacağını belirtti. Rubin, öncelikle, cumhurbaşkanı olması durumunda, Gül istemese bile, Iraklı Kürtlerin bağımsızlık ilan etmesinin önünün açılacağını belirtti. Michael Rubin, Kasım 2002 seçimlerinden sonra, çok sayıda Iraklı Kürt'ün, Güneydoğu Anadolu'dan TBMM üyesi olan bazı AKP milletvekillerine para aktarıldığını "böbürlenerek " anlattıklarını kaydetti. Rubin, Iraklı Kürt lider Mesud Barzan i'nin, yaptığı açıklamalarla Türkleri çok öfkelendirmesine rağmen Türkler ile iş yapan "ılımlı " Iraklı Kürtlerin bile Türkiye'de AKP'nin kazanmasını istediklerini söyledi. Rubin, Kürt örgütleri KDP ve KYB'nin üst düzey yetkililerinin, özel sohbetlerde, AKP'nin kazanmasını istediklerini, çünkü bu partinin Kemalist düzene son vereceğine ve TSK'yi kısıtlayarak törpüleyeceğine inandıklarını söyledi. Rubin, Barzani'nin sadece PKK'yi desteklemekle kalmayıp daha sonra Türkiye'nin içişlerine karışmayı meşru kılmak amacıyla kullanabileceği "Güney Kürdistan " adıyla bağımsızlık ilan etmek gibi bir girişimde bulunabileceğini söyledi.

 

Rubin, Gül'ün cumhurbaşkanlığının derin diplomatik etkilerinin de olacağına işaret etti. Michael Rubin, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Dan Fried ile Ankara Büyükelçisi Ross Wilson 'un, Türkiye'yi, "ılımlı siyasi İslamı deneme ve tecrübe tahtası " olarak gördüklerinin altını özellikle çizdi. Michael Rubin, "Onlar, ılımlı İslamın, Türkiye'de ve Ortadoğu'da geleceğin dalgası olduğuna inanıyorlar " dedi. ABD'li Bakan Yardımcısı Dan Fried'in, AKP'yi, dini siyasete karıştırmayan Hıristiyan Demokrat Avrupalı partilere benzettiğini belirten Rubin, "Abdullah Gül cumhurbaşkanı olursa, deneme de başlamış olacak " dedi.

  • 6 ay sonra...
Gönderi tarihi:
  • Yazar

Bir teo-stratejik model:

 

Ilımlı İslam ve Türkiye

 

Ilımlı İslâm projesi, her şeyi ahlaki ve insani kıymetler alanından araçlar alanına taşıyarak bu milletin kültürel değerlerini parçalıyor, direnç noktalarını kırıyor ve küresel güçlerin politik hedeflerine uygun bir dille adeta ateşe malzeme taşıyor.

 

Bu yaklaşım, sömürgeci güçlerin yayılışını meşrulaştırmak için üretilmiş dini-politik bir araçtır. Dolayısıyla Ilımlı İslam; neo-liberal mantığa uydurulmuş ve içeriğini kaybetmiş din anlayışıdır.

 

"11Eylül'den beri, ABD, dünyanın her yerinde Ilımlı İslami demokrasileri istiyor. İşte, sadece iki tane var. Türkiye ve Malezya. Türkler çok dramatik seçim yaptı. Barış içinde ve dürüst seçimler oldu. Ilımlı bir Müslüman parti, meşruiyetlerini Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Atatürk'ten alan ünlü milliyetçi partileri mağlup etti. Bu Ilımlı Müslüman parti İsrail ile de iyi ilişkiler içinde ve AB'ye üyelik istiyor. Ben de bunu kuvvetle destekliyorum. Ama bazı meseleleri var."

 

R. Holbrooke

 

 

 

II. Dünya Savaşı'nın sonundan itibaren ideoloji, dine karşı özerkliğini elde etmişti. Dinin toplumsal alanda etkinliğini yitirmesine bağlı olarak bireylerin ve toplumların hayatını düzenlemede ideolojiler öne geçti. Liberalizm ve Marksizm Soğuk Savaş döneminde ideolojik kamplaşmanın iki kanadı haline geldi. Kamplaşmanın ürettiği rekabet ve rekabeti yayma sürecinden kaynaklanan cepheleşme "iki güç yörüngesinin denge mantığına" bağlı olarak sürdürüldü. "Soğuk Savaş dönemini tanımlayan iki ideolojik saf tutma hali; batının malıdır. Bir başka deyişle modern dönemde etkin ve yaygın dünya düzeni teorileri Avrupa merkezci bakışın ürünüdür."(1)

 

İki kutuplu dünya sisteminin çöküşü akabinde dünya stratejisi değişti. İdeolojik merkezli ayrışma ve cepheleşme yerini "medeniyetler arası çatışma" denilen kültür ve din ağırlıklı tartışmaya ve stratejik modellere terk etti. Soğuk Savaş döneminde tampon kordonuna yerleştirilen İslam, değişen stratejinin kuralları gereğince kontrol altına alınması gereken bir güç olarak görüldü. G. Fuller, bu hususu şöyle dile getirir;

 

Batılılar İslam hakkında ne düşünürse düşünsünler, siyasal ve sosyal anlamda İslam'ın öteki her hangi bir dinden daha geniş alanda, daha uzun süre ve daha çeşitli kültürler üzerinde egemen olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Bu olgu onun aşılması zor kültürel gücünün, farklı tarihsel ve bölgesel koşullar altında uzun dönemler çeşitli toplumların ahlaki, manevi ve sosyal gereksinimlerini karşılayabilme yeteneğinin bir ifadesidir. Kilit önemdeki soru, topyekûn dini geleneğe karşı yavaş yavaş gelişen küresel güçlerin saldırısı karşısında İslam'ın bu meydan okumaya karşılık vermeye devam edip etmeyeceğidir.(2)

 

KİLİTÖNEMDEKİSORU

 

Kilit önemdeki soru: Dünya, dini ve kültürel öğelerin daha yoğun şekilde yer alacağı bir sürece gidiyor, öyleyse potansiyel güç olma özelliğini koruyan İslam'ın yeri ve etkisi ne olacaktır? Bu soruya verilen yanıt şudur: İslam kontrol altına alınmalıdır. Bunun da iki yolu var. Birincisi, sahte etiketlerle İslam'ı tahrif etmek. İkincisi, İslam'la devletlerin siyasi gelenekleri arasında çatlakların ve zıtlıkların olduğunu dile getirerek "sahte İslam" aracılığıyla kurulu sistemleri parçalamak. Bu stratejiler bağlamında şu açıkça görülmektedir ki, Ilımlı İslam sahte bir etikettir. ABD yapımı politik bir harekettir. Ilımlı İslam, İslam düşüncesi içerisinde geliştirilen bir anlayış değildir. Söz konusu sahte araçla yapılmak istenen, Cumhuriyet'in İslam düşmanı bir sistem olduğunu zihinlere yerleştirmek ve ABD'nin stratejik çıkarlarına hizmet eden din kılıflı sahte bir sistem üretmektir.

 

Ilımlı İslam'ın politik mantığını oluşturmada önemli katkısı olan Fuller oldukça teknik bir dille meseleyi şöyle tanımlar: İstenen Ortadoğu'da, özellikle Türkiye'de radikal laikçilerin yorumladığı gibi dini hayatın devlet tarafından sıkı kontrolü, hatta yok edilmesi değildir. Aksine İslamcılar sivil kurumlar yarattıkça, yeni özel Müslüman faaliyet ve İslami yaşam alanları devletin kontrolünden azade hale gelecektir. Müslümanlar esasen topluma ve kamuoyuna dayanan, devletten ve onun araçlarından ayrı bir proje üretmektedirler.(3) Bu anlayışın içerideki sözcüsü de şöyle der: "Her ne kadar laiğin olağan karşıtı dindar ise de, son yıllarda bu karşıtlık hegemonyacı düzene muhalefete dönüşmüştür. Türkiye bağlamında laiklik; günlük yaşama aşırı devlet nüfuzu ve etnik, dini ya da bölgesel farklılıkların dışlanması anlamına gelmektedir."(4) Bu iki veri Batı emperyalizminin stratejik mantığına uygun düşen bir etiketin üretildiğini ve bu etikete politik içerik yüklenerek cumhuriyet karşıtı cephe oluşturulmak istendiğini göstermektedir.

 

Egemen güç yeni bir etiket üretti çünkü dini kullanmanın veya kontrol etmenin ilk adımı, tanımlamayı sağlayan etiketlerdir. İkinci aşamada da bu etikete uygun algı kalıbı ve zemin oluşturulması gerekiyordu. Ancak bu etiket için "geçmişi olan" bir İslam anlayışına ihtiyaç vardı. O da "Kültürel İslam"dı. Önce ABD'nin geliştirdiği yeni stratejik modelin kodlarına uygun düşen dini grup, dinler arası diyalogun ve hoşgörünün temsilcisi yapıldı. Bu grup "kendisini Ilımlı İslam'ın temsilcisi olarak gösterdi ve bu misyonu üstlendi."(5) Böylece Türkiye üzerinden İslam coğrafyasını yeniden inşa etmek için üretilen kutsal aygıtın birinci ayağı tamamlanmış oldu. Dünyanın dümeninde ABD'nin oturduğunu düşünen bu hareket; eşiğimizin dibinde egemen gücün katliamını özgürlük ve demokrasi adına kutsamaktadır. Şu anda terör belası karşısında Türk ordusunun Irak'ın Kuzeyi'ne müdahale etmesine bile karşı çıkmaktadır.

 

POLİTİKBOYUTVETÜRKİYE

 

Şimdi gelelim bu teo-politik oyunun ikinci ayağına: 1980-1988 yılları arasında ABD Başkanı R. Reagan'ın ekibinde yer alan Richard Perle "Türkiye'de yapılan etüt çalışmalarından sonra iktidara geleceği anlaşılan AKP'nin yetkililerini ABD'ye davet etti. Erdoğan önce stratejik araştırma merkezi olan CSIS'te bir konuşma yapacak ve Washington bürokrasinin karşısına çıkacaktı. Daha sonra yönetim üzerinde Türkiye Uzmanları olarak söz sahibi olan eski CIA yetkilisi G. Fuller, eski Ankara Büyükelçisi M. Abramovitz ve Henri Barkey gibi uzmanlarla baş başa yemek yenecekti. Bunun yanı sıra CIA'nın düşünce kuruluşu olarak anılan Rand Corporation ve Lehman Brothers Aracılık Kurumu yetkilileri ile de görüşülecekti. Son olarak da Amerikan Jewish Congress yetkilileriyle tanışacaktı. Bunların hepsi hazırlanan 'Brunch' masasının etrafına dizildiler. Perle, ABD'nin dünyaya ve özellikle Ortadoğu'ya bakışını anlattı. Saddam Hüseyin ile Irak'a dikkat çekti. Bush yönteminin Irak rejimine son vereceğinin altını çizdi ve bu konuda Türkiye'yi yanlarında görmek istediklerini söyledi. Bu arada Perle, AKP'nin iktidara gelmesi durumunda Ortadoğu'da Washington'un sorunlu olduğu birçok ülkeye Ilımlı İslam modeli ile "örnek" teşkil edeceğini ve Bush yönetiminin bu konuya çok önem verdiğini anlattı". (6)

 

ABD'nin bu talebine Başbakan Erdoğan'ın verdiği cevap şudur: "Bizi yanlış anlıyorsunuz. Biz her hangi bir partinin devamı değiliz. Biz insan eksenliyiz. Partimizin seçmen tabanı, ortalama Türk vatandaşının değer yargılarını yansıtan muhafazakâr kesimden oluşmaktadır. Ortalama bir Türk Ilımlı Müslüman'dır. Bu nedenle partimiz ılımlı Müslümanların ortak değerlerini temsil etmektedir. Biz kendi tabanımızı yabancılaştırmadan Türk toplumunun laik ve demokratik niteliğini güçlendirmek istiyoruz."(7) Zaten taleple kabul arasındaki felsefi ve politik çatlak, uzun süre Türkiye'de kalan CIA ajanı G. Fuller tarafından doldurulmuştu. Bakın Fuller ne diyor: Türkiye'de örneğin ordu ve güvenlik güçleri, aşağıdan yukarıya yaklaşımın uzun dönemde katı seküler düzene karşı, ezilebilecek İslamcı bir siyasal parti ve şiddet yanlısı grubun dışa açık yaklaşımına kıyasla, daha sinsi bir tehdit oluşturduğu korkusuyla apolitik Ilımlı İslam'ın dini yandaş kazanma ve tebliğ faaliyetlerini bile kökünden kazımak çabası içindedir.(8) Bu sözlerle Türkiye'nin elli yıllık siyasi tarihine ve söz konusu dini hareketin güvenlikten eğitime, ekonomiden sağlık sektörüne yayılan etkinlik alanını karşılaştırın. Göreceksiniz ki Türkiye dış destekli sahte bir inşa ile karşı karşıyadır.

 

Ilımlı İslam modeli olarak niçin Türkiye seçildi? Çünkü bu projenin gerçekleşmesi için ya Türkiye'nin oyundan düşürülmesi ya da Türkiye'nin sistemini değiştirerek bu projenin içinde yer alması gerekiyordu. İkinci yol tercih edildi ve devreye sokuldu. Nitekim G. Fuller şöyle der: Bu konuda hakiki bir test; seçim sandığıyla iktidara gelmiş İslamcıların sicilini izlemek olacaktır. Bu bağlamda ilk gerçek sınavımız, ulusal genel seçimleri kazanan İslamcı partinin 2002 yılında iktidara geldiği Türkiye'de söz konusu olacaktır.(9)

 

Bu teo-stratejik modele göre Türkiye, yeni dönemde tarihsel mirasına uygun bir rol almak için kuruluş felsefesinden vazgeçmeli ve yüzünü Ortadoğu'ya çevirmelidir. Bunun gerekçesi ise şöyle açıklanır: Merkez-boşluk ayrımına bağlı olarak sürdürülen politikalara göre 22 Müslüman ülke bağlantısız arkında yer alıyor. 22 ülkeden müteşekkil bu coğrafya yenidünya sisteminin politik ve ekonomik kurallarına uymak zorundadır. Uymak istemeyen ülke tasfiye edilmek durumundadır.(10) Merkez-boşluk arasında yer alan Türkiye bu modelle, yeniden inşanın öncülüğünü yapabilecek bir ülkedir. Türkiye, küreselleşmenin uyum sağlayamamış, boşluk tanımının ya da küresel ekonomiyle en az bağlantılı ve bu yüzden de kitlesel şiddet ve çatışma riskine en açık ülkeler grubuna dâhildir. Yeni dönemde Türkiye, ancak böyle bir misyonla küresel tehdidin dışında kalabilir.(11) Çünkü BOP doğrudan İslâm coğrafyasının yeniden şekillendirilmesini amaçlayan bir projedir.

 

Hem siyasi iktidar hem de anılan cemaat bu projenin içinde yer aldılar. Ne var ki kurulan yeni ittifak ve izlenen strateji oldukça riskli olduğundan "gevşek bir yöntemi" tercih ettiler. İlk aşamada, popüler kültür ve popüler kültürün yaygınlaştırılmasını amaçladılar. Yeni stratejinin gereklerine uygun algı kalıbı ürettiler. Çünkü uluslararası politik stratejinin temel ilkelerinden birisi; kendine tehdit olarak gördüğü kültürü ve siyasi gücü etkisiz kılmaktır. Kültürel yabancılaşma bir toplumu istila etmenin çatışmasız ve kansız yoludur. Bunun içindir ki; bir toplumun değer yargılarını, ahlâki ve insani esaslarını çarpıtmak, insanları dilsiz, tarihsiz ve coğrafyasız yapmakla eş değerdir. Ilımlı İslâm projesi, her şeyi ahlaki ve insani kıymetler alanından araçlar alanına taşıyarak bu milletin kültürel değerlerini parçalamakta, direnç noktalarını kırmakta ve küresel güçlerin (ABD ve AB) politik hedeflerine uygun bir dille adeta ateşe malzeme taşımaktadır.

 

ABDNEAMAÇLIYOR?

 

ABD, Ilımlı İslâm denilen anlayışla kendi politik-ekonomik kurallarına uyum gösteren fertler üretmeyi amaçlıyor. Yönlendirme faaliyetini toplumun en zayıf damarından sürdürüyor. Amaç, kapitalist kültürel mantığın bütün araçlarını ve sömürü faaliyetini meşrulaştırmaktır. Ilımlı İslam, sömürgeci güçlerin yayılışını meşrulaştırmak için üretilmiş dini-politik bir araçtır. Dolayısıyla Ilımlı İslam; neo-liberal mantığa uydurulmuş ve içeriğini kaybetmiş din anlayışıdır. Çünkü bu anlayışı benimseyenler, birçok olaya karışmış, zulmetmiş, her türlü cinayeti işlemiş güçler hakkında çok iyimserdirler. İslam'ın koymuş olduğu esasları çıkar ve güç uğruna görmezlikten gelmektedirler. Ilımlı İslâm müntesipleri, hiçbir sınır tanımayan küresel azgınların zulümlerini günah sayarak ölüm sonrası dünyaya bile havale etmiyorlar. Hatta küresel güçlerin katliamlarını dünyaya barış ve huzur getirmenin aracı olarak görüyorlar.

 

Açıktır ki Ilımlı İslâm denilen yorum; dinin anlam haritasını çok sinsice bulandıran, bozan ve çarpıtan bir yaklaşımdır. Ne yazık ki bu okuma, bir değer algısından ve üretiminden daha çok var olmanın hesaplarını yapmakta; milli siyaseti yönlendirmenin ve küresel stratejik hedeflere eklemlenmenin bütün malzemelerini sunmaktadır. Şu veya bu biçimde siyasi iktidarların sacayaklarından birisi olan bu hareketler ikili bir dille devletin kurumlarına sızarak devletin güç perspektifini kendi lehlerine kullanmanın yollarını aradılar ve açıkça belirtelim ki bu çabalarında da başarılı oldular. Batı kaynaklı her tehdidi, ürettikleri sahte İslam anlayışıyla meşrulaştırma girişimi, kendi varlıklarını sürdürmek için egemen güce yaslanmanın geçerli olduğu savına ve cumhuriyetten kopuşun ürettiği dini-politik mantığın esaslarına bağlılıkla doğrudan ilişkilidir.

 

O halde Ilımlı İslam, post-modern imparatorluğun Türkiye üzerinden İslâm coğrafyasında gerçekleştirmek istediği hedeflerin politik aracıdır. Çünkü insanlık tarihinde çok az rastlanan işkenceler, tecavüzler, katliamlar ve ülkemizde yeniden üretilmek istenen terörist faaliyetler post-modern imparatorluk ve onun güç şemsiyesi altında yer alanlar tarafından yapılmaktadır. Bunun adı da özgürleştirme ve demokratikleştirme oluyor. Oysa demokrasi sadece özgürlükleri garanti altına almak ve bu ülkenin tarihi geleneği içerisinde özel bir yeri ve görevi olan kurumları sınırlandırmak değildir. Aynı zamanda ve en azından özgürlükler kadar önemli olan husus demokratik sorumluluktur. Kaldı ki etnik ve dini ayrımcılığa gerekçe yapılan hareket ve bu hareketlerin içinde yer alan insanlar, demokratik sistemin bütün imkânlarından fazlasıyla yararlanmakta ve bizzat devleti yönetme imkânını elde etmektedirler. Bu tespitle, özgürlükler adına dayatılan talepler arasında derin bir çelişki var. Bu durum ne özgürlük anlayışı ile ne de siyasi ahlak ve demokratik sorumlulukla bağdaşır.

 

Daha özgür ve daha kalkınmış birey ve toplum için adres gösterilen Batı dünyasının liberal ve demokrat yüzü eğer her durumda sevimli ise şu iki şıktan birisi geçerlidir. Birincisi; insan hakları ve özgürlükler işkence ve katliam yoluyla elde edilir veya insanlar böyle bir yöntemle demokratlaşır ve liberalleşir çıkarımına inanıyoruz demektir. İkincisi; eğer bu çıkarımı tutarsız buluyor, inanmıyorsak, o zaman da yaşanan olayların ve gelişmelerin adını koymamız gerekir. Eğer adını koymuyorsak, çelişkilerin biçimsizleştirdiği bir zihinle, yaşanan işkenceleri, tecavüzleri ve katliamları izlemek nasıl bir fikri duyarlılığın sonucudur, bunu bütün gerekçeleriyle açıklamamız gerekir. Kim bilir belki birçok insanın bilmediği ve düşünemediği noktalar vardır. Eğer bilinmeyen, gizli ve kapalı bir alan yoksa şu sorunun cevabını vermemiz gerekir: Kendi insanımız ve ortak değerlere sahip olduğumuz insanların kanı üzerinden demokrasi ve özgürlük edebiyatı yaparak geçinmek nasıl bir mantığın uzantısıdır? Yoksa ahlaki ve insani değerlerin özgürlükler dünyasında teskin edici bir bedeli mi var?

 

ABD'nin bu proje ile sunduğu "özgürleştirme modeli" emperyalizm karşısında direnme gücü veren dini ve milli değerlerden vazgeçmeyi sağlamak için üretilmiş politik projedir. Bu yönüyle diyebiliriz ki Peygambersiz İslâm anlayışı üretme, milli bilinci ve kültürü küresel kültür potasında eritme faaliyeti, kelimenin tam anlamıyla kültürel intihardır. Öyledir, çünkü kapitalist kültürel mantığın ürettiği bütün dengesizliklere karşı olan İslâm'ı, bu mantığa uydurmak İslâm'ın içinden değil, kapitalist kültürün içinden konuşmaktır. Bu gün ülkemizde din adına özgürlük edebiyatı yapanların etnik ayrışmaları din adına körükledikleri ve bunlara açık ve dolaylı destek oldukları ortadadır. Bunların zihninde özgürlük; giderek daha fazla oranda haklar ve ayrıcalıklar elde edip kişilerin kendilerini ifade etme ve ihtiyaçlarını giderme hakkı olarak algılanmaktadır. Özgürlüğü; ayrımcılığı destekleyen kalıba yerleştiren ve buna dinsellik rengi katan bir kişinin İslâm adına hareket ettiğini hiç kimse ileri süremez. Çünkü İslâm, ayrışmayı değil birleşmeyi emreder. İçeride ayrışmayı özgürlüğün gereği sayan bir anlayışın dışarıda egemen gücün etrafında birleşmeyi talep etmesi BOP çerçevesinde özgürleştirme projesinin ne anlama geldiğini yeterince anlatır.

 

Ilımlı İslâm yörüngesi içinde pişirilen anlayışa göre Türkiye'de etkin olmak için etkin kurumları sınırlandırmak ve uluslararası güçlerle birlikte hareket etmek gerekir. Bu mantığa göre uzun süredir Türkiye'nin önünde duran AB'yi önemli bir vesile gördüler ve bu vesileye yapıştılar. Türkiye'nin aleyhine olduğu açık ve net olan birçok kararı paylaştılar, hatta bu konuda siyasi iktidarları etkilemeye çalıştılar. Bunu yaparken hiçbir kaygı duymadıklarını ve bütün bunları ülkenin geleceği için yaptıklarını ilan ettiler. AB ye girmek adına cumhuriyetin kuruluş felsefesinde ve temel niteliklerinde değişiklik yapılmasını söyleyen küreselcilerin sözlerini aynı kalıpla ve aynı vurgu ile dillendiren liberal İslâmcılar, özgürlüğün kazanıldığına değil, bahşedildiğine inanmaktadırlar. Oysa özgürlük alınıp-satılan meta değildir. Alınan-satılan özgürlük, esaretin kalıbıdır. Ne var ki kendilerini zillete alıştıran insanlar esareti özgürlük sanabilirler.

 

Dipnot_lar:

 

1- Bryan S. Turner (1993) Orientalism, Post-modernism and Globalism, Londra: Routledge.

2- Graham E. Fuller (2004: 78-79) Siyasal İslâm'ın Geleceği, (Çev: M. Acar) İst: Timaş Yay

3- Fuller (2004:82)

4- M. Hakan Yavuz, John L. Esposito (2005: 27) "Türkiye'de İslam: Laik Yoldan Geri Dönüş mü?" Laik Devlet ve Fethullah Gülen Hareketi, (Çev: İ. Kapaklıkaya) İst: Gelenek Yay.

5- İhsan Yılmaz (2004:275) "Lisan-ı Halle İçtihat ve Tecdit" Laik Devlet ve Fethullah Gülen Hareketi, (Der: M. Hakan Yavuz, John L.Esposito) (Çev: İ. Kapaklıkaya, İst: Gelenek Yay.

6- Turan Yavuz (2006:51) Çuvallayan İttifak, Ankara: Destek Yay.

7- Yavuz (2006: 53)

8- Fuller (2004: 214)

9- Fuller (2004: 78-79)

10- Thomas P. M. Barnett (2005) Pentagon'un Yeni Haritası: 21 Yüzyılda Savaş ve Barış, (Çev: C. Küçük) İst: 1001 Kitap Yay.

11- Barnett (2005: 7-8)

 

 

 

 

Prof. Dr. Nadim MACİT / Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi / TUSAM/Danışman

Gönderi tarihi:
Ilımlı,ılık kelimesinin bir türevidir. 100 derece kaynar bir suyu içebilecek hale getirmek için biraz soğuk su ilave edilir ve böylece ''ILIK SU'' elde edilir. Bu yapılmadan kaynar su içilemez.

 

Ilımlı islam projesine karşı çıkan müslümanlar özünde olduğu gibi tüm harareti ile kalmalı diyorlar.

 

Peki niye öyleyse islamın barış ve hoşgörü dini olduğunu söylüyorsunuz ?

 

Bu kadar net, akılcı, berrak ve enfes bir yorum okumayı özlemiştim...

 

Fakat haksızlık etmeyelim arkadaşlar. Hepiniz mahallenizde bıçkın, gece naralar atıp cam çerçeve indiren bi delikanlı olsa deliliğini giderip uslu olması için onu ılımlılaştırmaya çalışırsınız. Nasihatten anlamazsa bi temiz sopa çekersiniz.

 

Emperyalizm memperyalizm ama mahallenin huzuru sükunu için şart. Yarın işe gidecez baba, uyku lazım gece gece... Çocuklar yarın sınava girecek. Oğlan gelmiş saat birde heeeyt ulan asarım keserim, cam çerçeve şangur şungur... Olmaz ki!..

Gönderi tarihi:

bu olsa olsa 'radikalin' gelmemesi için bir oyundur.

yoksa emperyalizmin İslamı sevdiginden falan degil.

sadece menfaatlerine dokunmayan bir siyasal ortam olsunda yeter.

bundan şunu anlıyoruz;

siyasal islamcılar olarak adlandırılan olgu batıya yani emperyalistlere uymuyor, menfaatler çatışıyor.

müslüman bir toplumun devamlı seküler/laik zorba politikalarla da yönetilemecegini bildiklerinden, en azından kendileri dışında bir muhalefet oluşmaması için ve kendi kontrollerinde bir oluşum arzuluyor olabilir emperyalisler.

tabi bu oyunun tehlikeli bir oyun oldugunuda iyi biliyorlar.

  • 2 ay sonra...
Gönderi tarihi:
  • Yazar

Türkiye, Yaşam ve Siyasal İslam!..

 

Türkiye Cumhuriyeti'ni "siyasal İslam" tehdidinden kurtarmanın yolu;

* Kendi seçmenini yaratan bu ideolojik sistemin altyapısını parçalamak,

* "Kuran kursu-imam hatip lisesi-şeriat yurdu-tarikat okulu" zincirini kırıp kopartmak,

* Siyasal İslamın "yeni nesiller" yetiştirmesine engel olmak,

* Yarının seçmenlerini "laik", "demokratik" ve "çağdaş" düşünce yapısına sahip bireylerden oluşturmaktır!..

 

Bugünün dünyasında Türkiye'nin de içinde yer aldığı geniş bir coğrafyada, yaşamın birçok alanı "siyasal İslam" tehdidiyle karşı karşıya!.. Önceleri "hak ve özgürlük" olarak görülen ya da gösterilen girişimler, artık toplumlarda birer dayatmaya ve demokrasiyi ortadan kaldırmaya yönelmiş bulunuyor!..

Egemenlik yolunda var olduğu her coğrafyada her alanda faaliyet gösteren siyasal İslam, yasal olsun ya da olmasın her hareketin, her kuruluşun her oluşumun içinde yer alıyor!.. Alan ne olursa olsun, gelişmeleri kendi amaçlarına göre şekillendirmekten geri kalmıyor!.. Etki alanını giderek genişletiyor!.. Her kurumsal yapıda faaliyet gösteriyor!.. Her harekete dinsel nitelik kazandırarak; her girişimi dinsel zemine taşıyarak sonuca ulaşmayı amaçlıyor!..

 

Yöntem; Afganistan'dan Pakistan'a, Endonezya'dan Malezya'ya kadar her yerde aynı:

- Var olan bir resmi "dinsel simgeler" le bütünleştirmek,

- Yaşamın her alanını yavaş yavaş dinselleştirmek,

- Siyasal İslamın "egemenlik alanı" nı genişletmek,

- "Laik" rejimi sistemli saldırılarla yok etmek

- Ve sonunda "devlet" i ele geçirmek!..

 

Siyasal İslam, egemen olmayı amaçladığı her coğrafyada, bankacılıktan sendikacılığa, eğitimden sağlığa kadar her alanda; biri dinsel nitelikli olmak üzere farklı iki yapılanmaya yol açıyor. Laik yapıyı yok etmek ve yönetimi ele geçirmek için demokrasinin sağladığı tüm olanaklardan yararlanıyor!..

 

Eli her yere uzanıyor:

- Türkiye'de başlangıçta "Marksist-Leninist" ideolojiyle yoğrulan daha sonra "Kürt milliyetçiliği" ne yönelen "bölücü/ayrılıkçı hareket" i din tabanına oturtmak istiyor. Kurduğu silahlı eylem örgütü "Hizbullah" la, din eksenli ayrı bir girişim başlatıyor.

 

- Filistin'de özgürlük için mücadele veren "Sol" kilmikli "Filistin Kurtuluş Örgütü" nün karşısına İslamcı "Hamas" ı çıkarıyor.

- Irak'ta var olan laik rejimi ABD desteğiyle yıkarak, "dinsel tabanlı üç bölgeli federasyon" un altyapısını hazırlıyor.

- Kuzey Irak'ta ki yapılanmayı "Güneydoğu Anadolu" ya taşımaya uğraşıyor!..

 

Bugünün resmi

Türkiye'de siyasal İslam tüm kurumları şekillendiriyor!.. Faizsiz bankacılık yutturmacasıyla sermayeyi kontrol ediyor!.. Toplumdaki işsizlik korkusundan yararlanarak sendikaları ele geçiriyor!.. İnançlı kesimleri kullanarak dinsel eğitimi yaygınlaştırıyor!.. Tarikat yapılanmasıyla sosyal yaşamı baskı altında tutuyor!..

Siyasal İslamın attığı adımlar karşısında endişe duyanlar, korkuya kapılanlar bir çözüm yolu bulmak için çabalıyorlar!.. Bu karmaşık sorun karşısında neler yapılabileceğini düşünüyorlar!..

Resim olanca açıklığıyla ortada!.. Çağdışı bu ideolojik yaklaşımı savunan iktidar, amaçlarını gerçekleştirebilme uğruna topluma "dinsel eğitim" i dayatıyor. Devletin tüm kaynaklarını, tüm olanaklarını yasaların sınırlarını da zorlayarak bu amaçla kullanıyor. Siyasal İslamın bir ideoloji olarak okullarda üslenmesi için ortam hazırlıyor. "Öğretim ve eğitim sistemi" ni dinselleştiriyor!..

Plana göre, oluşturulan bu yapı içinde, beyinleri şekillenmiş nesiller seçmen olduklarında, siyasal İslamın yanında yer alacaklar!.. Siyasal İslamın iktidarda olması ya da iktidarda kalması için oy kullanacaklar!.. İzlenen yol bu!..

Hedef; Türkiye'de beyinleri şekillendirilmiş yurttaşlardan; önce "seçmen" , sonra "temsilci" , daha sonra da " yönetici" ler yetiştirmek ve ülkeyi tümüyle ele geçirmek!..

Bütün bunlar olurken, Türkiye'yi zora sokan ve temelinde "eğitim" olan bu sorun karşısında bir çıkış yolu arayanlar, doğru belirleme yapmakla birlikte doğru yöntemi bulmakta zorlanıyorlar!..

 

Mantık zinciri

- Sorununun çözümü; "Türkiye Büyük Millet Meclisi" çatısı altındadır!..

- Çözüm; hükümetin alacağı kararlara ve Meclis'in çıkaracağı "yasalar" a bağlıdır!..

- Bu yasaların çıkarılması; Meclis'in "laik" ve "çağdaş" düşünce yapısına sahip temsilcilerden oluşmasını gerekli kılmaktadır!..

- Bu nitelikteki temsilcilerin Meclis'e taşınması, aynı nitelikteki "seçmenler" in çoğunlukta olmasına bağlıdır!..

- Bu yapıda bir seçmen çoğunluğunun yaratılması ise, ancak "ulusal" , "özgür" , "laik" , "çağdaş" ve "demokratik" nitelikli eğitimle sağlanacaktır!..

 

Sonuçta; "Atatürk" ün belirlemesiyle; "Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller" e ihtiyaç vardır!..

Türkiye bugün için bu nitelikte nesiller yetiştirme olanağına sahip değildir. Çünkü siyasal İslam öğretisiyle yetiştirilmiş olan nesiller ve gelecekte onlara katılacak olan ardılları, buna izin vermeyecek bir çoğunluğa erişmişlerdir. Onların, İslam inancıyla bütünleşmiş siyasal düşüncelerinden arındırılmaları giderek güçleşmektedir!..

 

Türkiye Cumhuriyeti'ni siyasal İslam tehdidinden kurtarmanın yolu;

- Kendi seçmenini yaratan bu ideolojik sistemin altyapısını parçalamak,

- "Kuran kursu-imam hatip lisesi-şeriat yurdu-tarikat okulu" zincirini kırıp kopartmak,

- Siyasal İslamın "yeni nesiller" yetiştirmesine engel olmak,

- Yarının seçmenlerini "laik" , "demokratik" , "çağdaş" düşünce yapısına sahip bireylerden oluşturmaktır!..

 

Bunu başarabilmek için atılacak adımlar:

- Bugünkü iktidarı bir "meşru girişim" le yönetimden uzaklaştırmak,

- Beyni çağdaş düşüncelerle şekillenmiş yeni nesillerden oluşan yeni bir Türkiye yaratmaktır!..

 

Gelinen nokta...

Siyasal İslamın bugün Türkiye Cumhuriyeti için; "ulus tümlüğü" ve "ülke bütünlüğü" açısından "en büyük tehdit" olma özelliği devam etmektedir!..

Bu tehdit sürerken, Türkiye Cumhuriyeti'ni, anayasal nitelikleriyle ve bağlı olduğu değerlerle yarınlara taşıyabilmek giderek güçleşmektedir!..

Ne var ki hiçbir zorluk; birinci görevi "Atatürk Cumhuriyeti'ni sonsuza dek korumak ve savunmak" olan anayasal kurum ve kuruluşları; bu ülkenin aydınlıkinsanlarını bir umutsuzluğa doğru sevk etmemelidir!.. Türkiye'yi laik ve çağdaş yönetimlere teslim etmek; yeni nesiller yetiştirmek ve yeni bir Türkiye yaratmak; onların asli görevidir!..

Ve bu görev, hiç kuşku yok ki yerine getirilecektir!..

 

______________

______________

______________

 

O. Doğu SİLÂHÇIOĞLU / C. 07/01/08

Gönderi tarihi:

Bence Sömürgeci güçler, İslam coğrafyasında , askeri yollardan işgal etmek istediği ülkelerde radikal İslamcı akımları, ekonomik yollardan işgal etmek istedikleri ülkelerde de liberal ılımlı İslamcı akımları desteklemekteler. Tabi bu durumun istisnaları olabilir, ama sömürgeci kuvvetlerin işgal politikası budur bence.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.