Φ uchmus Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2007 Aslında yine biraz makara yapıp etrafa sataşmak için foruma girmiştim ki.... seni öylece bir köşede üzgün halde görüverdim. bende birden normale döndüm yazıkki. tüm makara yapma isteğim gitti biranda. bilmiyorum belkide bana öyle gelmiştir.bak gerçekten bu kezde sırf bahane yaratıp ....... ....... yazmış olmak için yazmıyorum.valla bak.yemin olsunnnnn !!!!! belkide "sanane ..... ... defterimden" diyeceksin ya da senin yerine başkaları diyecektir ama ... ya da geçen sefer yaptığın gibi kelimelerinle ezeceksindir yine valla ne diyim sende susup susup bi konuşuyormuşsun... değil ben ,yerine tüm konuşanların kelimeleri bile eziliyormuş sözlerinle. gerçi dediğim gibi sen şimdi konuşmaz,umursamazsın beni ama umarım moralin sandığım gibi bozuk değildir.inşallah ben yanlış anlamışımdır. öyle olmasa bile boşver.aynanın karşına geç o berrak yüzüne bir kez bak (fazla bakma nazar değer ) moralin yerine geliverir...... Alıntı
Φ uchmus Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2007 gözlerinde tanıdım seni hayata gülümsemeye çalışan kalbinin bakışlarına düşen güzelim yansımalarında kocaman küçümen yaşına sığdırdığın onca yükün kah kadınsı kah çocuksu içten konuşmalarıydı paylaştıkların aldırdığın kaşlarında hatırlamak istemez gibiydin unutmaya çalıştığın günler aylar yılların kalın kapkara yitirilmiş umutlarını ardında kalan ince çizgilerde belki hiç tatmadığın dişiliğinin okşanasılığı hoyrat sözcüklerinde saklı zerafetinin sevilesiliği çocuksu kadınlığının omuza, kalbe, dudağa düşen beklentisi..ni.. yaşamak ister gibiydi doyulası gözlerin duyamadığım sende saklı sözlerin kimbilir … ******** gözlerin olmasaydı yazılmazdı bunca şiir kimse bilmezdi bir çift gözün içimde ki derin yansımasını... karanlık bir gecede ki yıldız ayın aydınlık yüzü -ki karanlık yüzünde bir ben, yarısı hüzün olan, yüzün hiç bilmeyeceğin bir tarafında yüzünün düşümde ki öpücük... gözlerin olmasaydı böyle dönmezdi dünya yarısı alabildiğine soğuk diğer yarısı öldürücü sıcak bir küre bunların hiç biri olmazdı, ben de gözlerin olmasaydı... Alıntı
Φ AÇA Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2007 güzel şiirin için teşekkürler Alıntı
Misafir redblack Gönderi tarihi: 27 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 27 Ağustos , 2007 Sylviane Herpin’in ünlü önermesini çoğumuz biliriz: “Düşündüğünüz, söylemek istediğiniz, söylediğinizi sandığınız, söylediğiniz, karşınızdakinin duymak istediği, duyduğu, anlamak istediği, anladığını sandığı ve anladığı arasında farklar vardır. Dolayısıyla, insanların birbirini yanlış anlaması için en az dokuz olasılık var.” Bu dokuz olasılık, tarihe de damgasını vuruyor kimi zaman: Örneğin BBC Televizyonunun yıllar önce hazırladığı bir belgeselde, Berlin Duvarı'nın Doğu Alman yetkililer arasındaki küçük bir yanlış anlama yüzünden yıkıldığı öne sürülüyordu. Zamanın Politbüro sözcüsünün, “Vize alan batıya geçebilir” sözü her nasılsa “Herkes batıya geçebilir” diye anlaşılmıştı çünkü. Bunu duyan halk tarihi Brandenburg Kapısı'na yığılmış, ne yapacağını şaşıran nöbetçiler insanlar takılıp düşmesin diye bariyerleri kaldırmıştı. Binlerce kişi, televizyon kameralarına el sallayarak, güle oynaya geçmişti batıya. Bir başka yanlış anlama da Alfred Nobel’in yaşamını değiştirmiş: 1888 yılında bir gazetede kendi ölüm haberini okumuş adamcağız. Üstelik, başlık ‘Ölüm Taciri Öldü’ diye atılmış. Ajanslara ulaşan haber, Alfred Nobel’in ağabeyi Ludwig Nobel’in ölüm haberiymiş aslında. Ancak bu yanlış anlama Alfred Nobel’in yaşamını biçimlendirmeye yetmiş de artmış bile. Adı ‘ölüm taciri’ne çıkmış zavallının. Nobel Ödülleri’nin önünü açan vasiyetini de zaten bunun acısıyla yazdığı söylenir; adı hiç olmazsa ölümünden sonra temize çıksın diye. Peki anlı şanlı FBI’ın ünlü komedi topluluğu 'Üç Ahbap Çavuşlar'dan (Marx Kardeşler) Groucho Marx'ı 'komünist' olduğu gerekçesiyle yıllarca izlemesine ne dersiniz? Ondan Karl Marx ile aynı soyadını taşıdığı için kuşkulanıyorlarmış. Zamanla ünlü komedyeni bile güldürecek hale gelmiş olay: Groucho 1977'de 82 yaşında yaşama veda ettiğinde FBI'daki dosyası açıkmış hâlâ. Ne var ki yanlış anlaşılmalar her zaman böyle gülümsetmiyor insanı: Dostoyevski’nin kapısı bir gece çalınıyor işte. Ne esin perisidir gelen, ne de iyi yürekli bir dost: Subaylar ve kazaklar odaya doluşur, onu tutuklar, bütün yazılarına el koyarlar. Tam dört ay Saint-Paul Kalesindeki bir hücrede kalır koca yazar. Çünkü birkaç heyecanlı arkadaşıyla bir toplantıya katılmış ve bu toplantılar abartılıp Petraşevski suikastı olarak nitelenmiştir. Başka bir suçu yoktur; hiç şüphesiz bir yanlış anlama söz konusudur. Yine de en ağır cezaya çarptırılır ama: Kurşuna dizilerek idam! Yalnızca edebiyatçıların değil, çevirmenlerin de başı yanlış anlaşılmalar yüzünden ağrımıştır zaman zaman. Çek yazar Milan Kundera, baskı altındaki ülkesinden Fransa’ya kaçtığında, kitaplarının Fransızca’ya çok önemli yanlışlarla çevrildiğini keşfeder ve kovar çevirmenini. Toplumla yazı yoluyla iletişim kuran başkaları zaman zaman ‘yanlış anlaşılmaktan’ yakınır. Köşe yazarlarının yanlış anlaşılma üzerine sık sık yazmaları da belki bu yüzdendir. Öte yandan, yanlış anlaşılmalar kimi zaman gereci de olur edebiyatın: Shakespeare’in tam bir yanlış anlamalar komedisi olan ‘On İkinci Gece’, yüzyılları yenip bize kadar gelmiş, yaşantımıza güzellik katmıştır. Yanlış anlaşılma olayına durup dururken kafayı takmış olmam, onların benim yaşantımda da yer tutmasından kaynaklanıyor. Kendimi bildim bileli yanlış anlaşılan bir adam oldum. Çocukluğumda, söylemek istediğimi tam olarak söyleyebildiğim anlar parmakla gösterilebilecek denli azdır. Ne üst kat komşumuzun kızı ona olan aşkımdan haberdar olabilmiştir bu yüzden, ne de aslında kötü bir çocuk olmadığımı öğretmenime gösterebilmişimdir. Dahası, annem ve babamla birbirimizi o denli çok yanlış anlamışızdır ki, bunun ördüğü duvar gençliğim boyunca perdelemiştir ruhumuzu. Yanlış anlaşıldığı zaman insan kendisini bir bataklıkta hissediyor. Durumu düzeltmek için durmadan çırpınıyor, çırpındıkça da batıyorsunuz. Sokaklara çıkıp bağırmak geliyor içimizden, ‘hayır, ben öyle demek istememiştim!’ diye. Boşuna elbette. Belki de en iyisi teslim olmak ve kendimizi yanlış anlaşılmış yanlarımızla birlikte görebilmek. Her yanlış anlaşılma, bizi kendi içimize yöneltiyor aslında. Daldığımız o derinlikten bir avuç kum da çıkarabiliriz, değerli inciler de. Bugün bile ne zaman birinin beni yanlış anladığını görsem, sanat yeteneğimin küçüklüğümdeki o yanlış anlaşılmalara borçlu olduğumu düşünerek avuturum kendimi. Kendisini gündelik yollarla ifade edemeyen çocuk kurtuluşu sanatta bulmuş, yazıya sığınmıştır. Yalınlık merakım da oradan gelir işte; yanlış anlaşılma korkumdan. “Karanlık gecede, Ölüm’ün hayaleti siyah kanatlarını üstümüze gererek aramızda dikilip, demirden elleriyle ruhlarımızı boşluğa iterken birbirimize seslenir, yardım için haykırırız” der Halil Cibran, ülkesi savaşla kavrulurken yazdığı satırlarda. Belki bize de gereken öyle karanlık bir gecedir işte: O zaman birbirimizi yanlış anlamaktan vazgeçip her sözcüğü en gerçek, en saf anlamıyla kavrayabiliriz. Bu en çok yazarları üzer aslında; herkesin birbirini doğru anladığı bir dünyada kimse onlara gereksinim duymaz çünkü. ....Alıntıdır... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 27 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 27 Ağustos , 2007 Son Cemre Geceyi dinliyorum suskun sensiz sessiz kimsesiz ruhumda koparttığın fırtına bir türlü dinmek bilmiyor göz kapaklarımdan düşüyorsun tek damla da baharsın sevgilim elimden gelmiyor hiçbir şey tutamıyorum gideceksin bir kuyu düşün içi dolu dört yanı su taş yılan nifak sonra sana sığınan yanlarım uğruna kurulan hayaller imkansızlıklarına inanmışlığım henüz uykudayken bile kainatı güneşin doğuşuna inandıran mazlum kanatlı bir güvercin ah Tanrı istedi demiştin ya senin benim olma meselendi gidip gidip dönmelerin hayata çekilen çilelerin ardına düştü uzak yolların yolcusu zebani cehennem bekçisi yürek sarıp sarmalardı açarak kollarını iki kelime sonrası şiir kaçak melekler çekildi köşelerine gece sinsi sindi puslu patikalarda el verir ki hay dan gelen hu ya gider sen bize ateşsin biz sana perde kavuşma zamanını erteledik cemreler hep düşer ama peş peşe beklenen bahar yok niye ölümüm ol düşte son günüme beni yeni baharlara doğur Alıntı
Misafir redblack Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2007 Son Cemre Geceyi dinliyorum suskun sensiz sessiz kimsesiz ruhumda koparttığın fırtına bir türlü dinmek bilmiyor göz kapaklarımdan düşüyorsun tek damla da baharsın sevgilim elimden gelmiyor hiçbir şey tutamıyorum gideceksin bir kuyu düşün içi dolu dört yanı su taş yılan nifak sonra sana sığınan yanlarım uğruna kurulan hayaller imkansızlıklarına inanmışlığım henüz uykudayken bile kainatı güneşin doğuşuna inandıran mazlum kanatlı bir güvercin ah Tanrı istedi demiştin ya senin benim olma meselendi gidip gidip dönmelerin hayata çekilen çilelerin ardına düştü uzak yolların yolcusu zebani cehennem bekçisi yürek sarıp sarmalardı açarak kollarını iki kelime sonrası şiir kaçak melekler çekildi köşelerine gece sinsi sindi puslu patikalarda el verir ki hay dan gelen hu ya gider sen bize ateşsin biz sana perde kavuşma zamanını erteledik cemreler hep düşer ama peş peşe beklenen bahar yok niye ölümüm ol düşte son günüme beni yeni baharlara doğur canım sardunyam benimmmm varyaaa sen bazen içimi okuyorsun benim.... bişi diyemiyorummmm yaniii Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2007 canım sardunyam benimmmm varyaaa sen bazen içimi okuyorsun benim.... bişi diyemiyorummmm yaniii Canım, beğenmene sevindim... Boş ver bişi deme ben anladım... Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2007 Sevgi ve Taksi Sürücüsü Geçen gün kent merkezinde bir arkadaşımla birlikte taksiye bindik. İnerken arkadaşım sürücüye: "Bu yolculuk için teşekkür ederiz. Arabayı çok iyi kullandınız" dedi. Taksi sürücüsü kısa bir şaşkınlık anından sonra: "Sen bilge filan gibi bir şey misin?" diye sordu. "Hayır, sevgili dostum ve seninle dalga da geçmiyorum. Yoğun trafikte sakin kalmanı takdirle karşılıyorum." Sürücü ona "Peki sağol" dedi ve kalktı. "Tüm bunlar ne demek oluyor?" diye sordum. "Arkadaşım şehre sevgi vermeye çalışıyorum" cevabını verdi. "Şehri kurtarabilecek tek şeyin bu olduğuna inanıyorum." "İnsan tek başına İstanbul'u nasıl kurtarabilir?" "Tek başıma değilim ki... Şimdi sürücünün gününe renk kattığıma inanıyorum. Varsayalım ki yirmi müşteri olacak. Sürücü bu yirmi müşteriye iyi davranacak, çünkü biri ona iyi davrandı. Bu müşteriler de kendi elemanlarına, tezgahtarlara, garsonlara, hatta kendi ailelerine iyi davranacaklar. Sonuçta benim iyi niyetim en az 1.000 kişiye yayılabilir. Hiç de fena değil, ne dersin?" "Peki bu sürücünün senin iyi niyetini başkalarına geçireceğini nereden biliyorsun?" "Bilmiyorum. Sistemin hatasız olmadığını bildiğim için bugün 10 farklı kişiyle ilişki kuracağım. Eğer 10 kişiden üçünü mutlu edebilirsem, sonuçta 3000 kişinin tavırlarını dolaylı olarak etkileyebilirim." "Kurumsal olarak iyi bir fikir gibi görünüyor, ama uygulamada işe yaradığından emin değilim." "Yaramazsa da yitireceğim bir şey yok. Sürücüye iyi bir iş yaptığını söylemek zamanımı almadı. Ona çok ya da az bahşiş de vermedim. Söylediklerim bir kulağından girip öbüründen çıkmış olsa ne olur ki? Yarın bir başka taksi sürücüsünü mutlu etmeye çalışabilirim." "Sen delisin" dedim. "Bu senin ahlaki değerler konusunda ne kadar şüpheci olduğunu gösteriyor. Bunu araştırdım. Posta çalışanlarının, paranın yanı sıra ihtiyaçları olan bir şey, onlara ne kadar iyi çalıştıklarının söylenmesi." "Ama iyi çalışmıyorlar ki" "İyi çalışmıyorlar çünkü iyi çalışıp çalışmalarını kimsenin umursamadığını düşünüyorlar. Neden kimse onlara güzel bir şey söylemiyor?" Bu sırada inşa halindeki bir binanın yanından geçiyorduk ve öğle yemeklerini yiyen beş işçi gördük. Arkadaşım adamların yanında durup onlara: "Harika bir iş yapıyorsunuz. İşiniz çok zor ve tehlikeli olmalı" dedi. 'Beş işçi arkadaşıma şüpheyle baktı. "Bina ne zaman bitecek?" Adamlardan biri homurdanarak "Haziranda" dedi. "Bu gerçekten çok güzel. Kendinizle gurur duymalısınız." İşçilerin yanından uzaklaşırken arkadaşıma: "Senin gibilere ancak filmlerde rastlanır" dedim. "O adamlar sözlerimi sindirdikleri zaman kendilerini daha iyi hissedecekler. Şehir de bir biçimde onların mutluluklarından nasibini alacak." "Ama bunu tek başına yapamazsın ki" diye itiraz ettim. "Tek başınasın!" "En önemli şey, cesaretini yitirmemek. Şehirdeki insanların tekrar kibar olmalarını sağlamak kolay iş değil, ama eğer başka insanların da kampanyama katılmalarını sağlayabilirsem..." "Az önce çok sıradan bir kadına göz kırptın" dedim. Arkadaşım "Biliyorum" dedi. "Eğer o öğretmense sınıfı bugün harika bir gün geçirecek." alıntı alp'in çok ateşi var.sürekli ateşini kontrol etmek için uyumamam lazım azönce alevalev yanıyodu bağrış çağrış duş aldırdım. ilaçta içiremiyorum duş yapınca ateşi biraz düştü ,şimdi uyuyor.bende böyle geziniyorum işte Alıntı
Φ LeylaM Gönderi tarihi: 4 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 4 Eylül , 2007 Yitikliğimize Birbirimize dokunmalarımız korkak kelebeklerdir, dokununca renkleri yıkılan... Çünkü küskün çocuklar inanmazlar. Ki inanmak küskün bir çocuğun en büyük kan kaybıdır. Susarım içimde bir yangın başlar. Dokunsam arta kalan sen, kül olan ben. Taş duvarlar yanmaz bilirim. Büyük yangınların isini giyinirler. (ama nafile.. hiçbir kalem ve hiçbir ben, sonraki sayfada aynı sen’i bulamıyoruz. uzaklar hep uzak kalıyor sevdaya... sen yine de artık sesime düşme.) Her gece gözlerimden hatıralar çalınmış. Bir denizci ağ atmış yalçınlaşmış düşlerime... Düşmüşüm. Bir ses... giden gitmiştir demiş... Susmuşum... Bir baharın bedeliydi bu... Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2007 Canım inşallah iyi geçiyordur tatilin..özledim seni.. Sonbahar'da gel demiştim sana. Gelmedin, gelemem diyorsun. Belli ki farklı bir yolda, Farklı yöne gidiyorsun. Sanma ki uzaktayım. Ne bir adım önünde, Ne bir adım arkandayım. Hemen yanında, Sana paralel bir yoldayım. Birlikte yürüyoruz. Ellerimiz buluşmadan, Gözlerimiz konuşmadan. Meçhulün türküsü dillerde, Kararlıyız: Elbet Kavuşacağız! Yollarımızın kesiştiği yerde. Ayları, mevsimleri çekip, Zamanı örttük üzerimize. Vuslata yürüyoruz desek de, Kimsenin aldırdığı yok bize. Yürüyoruz. Adımlarımız sert, Kaşlarımız çatık, Kararımız kesin. Mazimizi geçiyoruz bugün gibi. Yarınımız olmayacak, Biliyoruz. İçimize akan yaşlarımızı siliyoruz. Sonbahar'da görüşürüz derken, Gide gide biz Sonbahar olduk. İkimiz de döndük sararan yaprağa. Bilmiyoruz, Hangimiz önce düşecek toprağa? .. Yürüyoruz. Ellerimiz buluşmadan, Gözlerimiz konuşmadan. Meçhulün türküsü dillerde, Kavuşacağız! Yollarımızın kesiştiği yerde. Alıntı
Misafir redblack Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2007 Hosgeldinnnn !!!!!! Hosgeldin yar yüregime Bosver be elalem ne der-se de-sin Hadi hadi hadi hadi hadiiii ........ Hadi lililili yar! Hadi lililili ... yar ! Alıntı
Misafir redblack Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2007 Canım inşallah iyi geçiyordur tatilin..özledim seni.. canım benim, bende çok özledim seniiiiiiii ne yazık ki döndüm tatilden çok eğlendim, çok çok güseldi keşke hiç bitmeseydiiiii diyorum ama .... neyse bunada şükür hamd olsun. detayları birara anlatırım tatlımcım Alıntı
Misafir redblack Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2007 YitikliğimizeBirbirimize dokunmalarımız korkak kelebeklerdir, dokununca renkleri yıkılan... Çünkü küskün çocuklar inanmazlar. Ki inanmak küskün bir çocuğun en büyük kan kaybıdır. Susarım içimde bir yangın başlar. Dokunsam arta kalan sen, kül olan ben. Taş duvarlar yanmaz bilirim. Büyük yangınların isini giyinirler. (ama nafile.. hiçbir kalem ve hiçbir ben, sonraki sayfada aynı sen’i bulamıyoruz. uzaklar hep uzak kalıyor sevdaya... sen yine de artık sesime düşme.) Her gece gözlerimden hatıralar çalınmış. Bir denizci ağ atmış yalçınlaşmış düşlerime... Düşmüşüm. Bir ses... giden gitmiştir demiş... Susmuşum... Bir baharın bedeliydi bu... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2007 hoşgeldin canım tatiller çabuk bitiyor malesef... ama ne güzel cıvıl cıvılsın, bıcır bıcır ısıttın içimizi Alıntı
Misafir redblack Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2007 hoşgeldin canım tatiller çabuk bitiyor malesef... ama ne güzel cıvıl cıvılsın, bıcır bıcır ısıttın içimizi ayyy canım benimmm sardunyam gelmişşşşşşş..... valla öyle canımcım yaaa!ne yalan söyleyeyim geldiğimden beri cıvıl cıvılım gerçekten çevremdekiler sende bişiler var diyorlar ama valla alakası yok sadece huzur dolu bir tatil geçirmiş olmanın verdiği mutluluk yüzüme vuruyor hepsi bu diyorum bende bu arada da hayırlı ramazanlar dilerim canım sardunyammmm Alıntı
Misafir redblack Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2007 Bu ayın hepimize tüm dünyaya huzur, sağlık, bereket ile gelmesini dilerim..Allah herkesin yardımcısı olsun bu ay...Amin.. Peygamber efendimiz, Ramazan-ı şerifin fazileti hakkında buyuruyor ki:(Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahü teâlâ, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır.) [Nesai] (Ramazan ayı gelince, “Hayır ehli, hayra koş, şer ehli, kötülüklerden el çek” denir.) [Nesai] (Ramazan bereket ayıdır. Allah bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder.) [Taberani] (Ramazan gelince, Allahü teâlâ meleklere, müminlere istiğfar etmelerini emreder.) [Deylemi] (Farz namaz, sonraki namaza kadar; Cuma, sonraki Cumaya kadar; Ramazan ayı, sonraki Ramazana kadar olan günahlara kefaret olur.) [Taberani] (Peş peşe üç gün oruç tutabilenin, Ramazan orucunu tutması gerekir.) [Ebu Nuaym] (Bu aya Ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir.) [İ.Mansur] (Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise, Cehennemden kurtuluştur.) [İ.Ebiddünya] Hepimize hayırlı Ramazanlar olsun:) Güzel Allah'ım rahmetini ve yardımını bizlerden esirgemesin. AMİN !!! Alıntı
Φ Gece Yağmuru Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2007 Hayırlı Ramazanlar Redblack Alıntı
Misafir redblack Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2007 İLİŞİK NOTLAR GİBİSİN, YÜREĞİMİN SATIRLARINDA HANGİ SAYFAMA BAKSAM SANA AİT BİR HATIRA GİTTİĞİN BİR HAZAN GÜNÜ BEDENİMDİ TALAN OLDU VARSA TEKRAR DÖNÜŞ YOLU DÖNME KİRLETME RUHUMU... ************************* DOSTUM; KIRIK BİR KALP TAŞIYORSAN GÖĞSÜNÜN SOL YANINDA İSTEDİĞİN KADAR KANDIR KENDİNİ HER YARANIN BİR İZİ KALIR... YARALAR KABUK BAĞLASADA BİR GÜN ZAMAN ZAMAN KANAR SOĞUK VE YALNIZ GECELERDE SIZLAR DİKİŞ ATILIR DEFALARCA KAPANSIN UMUDUYLA OYSA YARA İLTİHAPLIDIR KANA KARIŞIR FARKINDA OLMADAN ÖLÜMCÜL ZEHİRLER VÜCUDA YAYILIR. SEN İYİLEŞTİN SANIRSIN AMA GÜN GELİR YARA YENİDEN ACITIR. İŞTE BU İNSANIN EN BÜYÜK ALDANIŞIDIR. Alıntı
Φ LilaC Gönderi tarihi: 20 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 20 Eylül , 2007 Merhaba redblack Ne güzel bi defterin var..pek tanışmıyoruz ama biraz kendime benzettim seni..cıvıl cıvıl Sevgiyle kalman dileğiyle.. O sevdiğin şarkı Alıntı
Misafir redblack Gönderi tarihi: 20 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 20 Eylül , 2007 Merhaba redblack Ne güzel bi defterin var..pek tanışmıyoruz ama biraz kendime benzettim seni..cıvıl cıvıl Sevgiyle kalman dileğiyle.. O sevdiğin şarkı Teşekkür ederim Lilac'cığım. galiba tam beni yansıtan bir defter haline geldi her şeyden biraz var yani.... ziyaretin için teşekkürler ve çok sevdiğim bu şarkı için. her zaman beklerim ( çok da arsızım bakar mısın... bir kere geldin ya her zaman gel isterim artık ben ) sevgilerleeee..... Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 20 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 20 Eylül , 2007 Bonibonum.. yine o sevmediğimiz adam..ama şiire bi bakarmısın..? Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü, Kavim göçlerinden bu yana ağlayan Ve durmadan Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler Çalan, çaldıran, yakalatan Adı bende gizli bir kadındı İstanbul Şehre bir yağmur yağdı Ben ağladım Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü yerlerinden Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk sipariş edildi yeniden Bir şehre yağmur yağdı Ben ağladım Kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında Hangisi talandı demli öpücüklerin Ve buğularda yitirilen kimin adıydı Bir aşktan diğerine kaç saate gidiliyordu Soyulur muydu kabuğu hayatın Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı? Yağmur şehre bir yağdı Ben ağladım Ben ençok seni götürdüm giderken Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı Ben... Yağmur... Ağladım... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.