Φ bekir Gönderi tarihi: 6 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 6 Nisan , 2007 Gam değildir, gide dünya kala din Gam odur kim, kala dünya gide din İlk olarak bu forumda dikkatimi çekmişti. Ondan sonra, etrafıma daha bir başka bakar oldum. Durum sandığımdan daha ağırmış. Toplumun hayli önemli sayıdaki kesimi bu halde. Dine uy/a/mayanlar Dini kendilerine uydurmaya çaba sarf ettiler. Dinden kopmadıkları gibi dindar olmayı da bir türlü başaramayan bu insanlar ARAF'ta kaldılar sanki. Tarihin akışı içerisinde bu dönüşümü yaşamak zorunda kalan bir Din daha vardı.: Hristiyanlık. Katolikliği aşırı bulanlar onu budayarak yeni bir anlayış ortaya koydular. Protestanlık. Reformların getirisi Dinden daha uzak birçok ahlaksızlığa meyyal bir toplumun yolunu böyle açtılar. İslam ülkelerinin birçok yerinde Hristiyanlık’ın Protestan versiyonunu inşa etme derdindekiler bunu tam anlamıyla başaramasalar da (Devlet bu halde ve hatta daha ileride, halk nazarında ise tam olarak bu sağlanamadı) en azından yaptıklarının doğruluğunu “vehmeden” bir kitle türetmeyi başardılar. Özellikle Türkiye'de durum daha bir çıkmaza büründü. Benim aneminde başı örtülü. Biz de müslümanız ama bu aşırı. Dinin devlet işlerinde ne işi var, Bunlar şeriatçi biz müslümanız, Peygamber Efendimiz de bazı şeyleri çok abartmış, ileri gitmiş, bu kadar da iman bazen fazla geliyor, içkimi de içerim orucumu da tutarım, Bu benimle Allah arasında vs. vs. Anneyin başının örtülü olması güzel bir şey ama, anneyin başındaki örtü onu kurtarmaya yetmiyor, seni zaten kurtarmaz beni ise enterese bile etmiyor. Bu zamana kadar dine en büyük zarar ateistlerden gelmemiştir. Onlar ancak cürümleri kadar yeri yaktılar. Bu dine en büyük zarar Müslüman olduğunu söyleyenlerden geldi. Kur’an hiç şüphesiz Allah tarafından korunacaktır. Müslümanın ise o kadar şanslı olduğunu söyleyemiyoruz. O halde biz kendimizi kurtarmanın derdine bakacağız. Meşhur hikayeyi buraya aktaralım.: Ebrehetüleşrem, devasa bir kilise yapıp Arapları da artık “Kabe yerine burayı tavaf edeceksiniz” diye mecbur tutunca bir Bedevi, kiliseye fiili hakarette bulunmuş, o da intikam için Kabe’yi yıkmaya karar vermişti. Ebrehe, Mekke’ye hakim bir tepede karargah kurup Kabe’ye saldırı için hazırlanırken, Mekke’nin ulu kişisi olarak Peygamberimizin dedesi, Abdulmuttalip geldi. Görünüşü, oturup kalkması ile konuşması ile asaleti belli olduğundan Ebrehe ona pek hürmet etti, sonra da sordu “Benden bir dileğin var mı?” diye… Abdulmuttalip, cevaben “Ordun buraya gelirken benim yirmi devemi yağmaladı onları isterim” dedi. Ebrehe bir anda patladı, “Ben de seni adam sanmıştım, senin Allah’ın evi dediğin yeri yıkmak üzereyim, hala develerinin derdindesin.” Abdulmuttalib’in yanıtına bakın, “Ben develerin sahibiyim ve onlar için kaygılanırım, sen Kabe’yi yıkmaya kalkışırsan muhakkak ki onun bir sahibi vardır ve seni durdurmaya yetecek güç bende olmadığı için onunla hesaplaşırsın.” Kabenin Rabbi onu koruyacaktır. Kur'an'ın rabbi onu koruyacaktır. Müslümanların Rabbi müslümanlığı koruma görevini Müslümanlara bırakmıştır. Nereden başlayalım. İslam nedir ne değildir, İslam uydurulmaz, islama uyulur, müslüman teslim olmuş olandır. Allah'a teslim olmuş. Onun indirdiklerinde aşırılık yoktur ve Allah'a hesap sorulmaz. Buralardan başlayalım. Eklemelerimi ve olgunlaştırmaları Allah nasip ederse Pazartesi gününden itibaren yapacağım. Şimdilik konunun girizgâh kısmı bu... Selamlar ile...(Tatil olanlara iyi tatilller) Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 9 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 9 Nisan , 2007 1.si arkadaşlardan bazıları hatırlamış olabilirler, başlığımız Ali Şeriati’nin bir kitabının adıdır. 2.cisi ne diyenler olabilir, bulduğumda söylerim. İsmet ÖZEL, bir dönem Türkiye islamla tanıştı mı diye bir makale yazmıştı, ben o kadar abartamayacağım. İslamla tanışmış insanlar var deyip ne diyeceksem onu diyeceğim. Devletin islami olduğu bir dönemin asla olmadığını belirterek burayı es geçeceğim. Son birkaç yüzyıllık tarihimiz batının örneklenmesiyle geçti. Muasır Medeniyet seviyesi olarak kodladığımız seviye ne yazıkki daha çok din ve dine dayalı kurumlar bazında gerçekleştirilmeye çalışıldı. Bu sebeple önce Batının dinine ne oldu sorusuna bakalım. Hemen hepimizin bildiği üzere Orta Çağ Avrupasında skolastik denilen bir felsefe egemendi. Bu felsefe, rahiplerinin Hristiyanlık Dinini yorumlamasından ibaretti. Bunun dışına çıkılamazdı. Ruhban sınıfı (rahipler) dediğimiz sınıf kralın yanında ve hatta üstünde en önemli güçtü. Tarih içerisinde krallarla rahiplerin, ilim adamlarıyla rahiplerin arası açıldı (bu kavganın sebeplerini yazmayacağım uzun hikayedir) ve teknolojide ilerleyen, yönetim sistemi alanında ilerleyen batı kendilerine engel olan, ellerindeki gücü sınırlayan kilisenin gücünü sınırlamaya koyuldular. Dinde reform hareketleri ivme kazandı. Tecdid değildi bu birçok şeyi kaldırıp atma idi. Dini yeni bir din haline getirmek. Böylece Hristiyanlık kuşa çevrildi. Muasır Medeniyet hedefindeki hristiyan tebaa (bu kelimeden olarak halkı anladığınızı biliyorum ama siz tüm batıyı anlayın) muasır medeniyetin önündeki engellerden belki de en önemlisini kaldırdı. -Hristiyanlıkta ruhbanlar sınıfı mevcuttu ve bu sınıf hem siyasi hem de ekonomik nüfuz sahibiydi. -Kralın otoritesi, kralın rahiplerin otoritesini tanımasıyla mümkün oluyordu -Hristiyanlık dininin dışında ve onun öğretisinin aksinin iddia edilmesi cehennem ateşinin dünya üzerindeki yolunu açıyordu -Hristiyanlık dini halihazırda devlet yönetimini belli nasslara bağlamış değildi, daha çok ahirete yatırım yapan bir dindi Yukarda hiç şüphesiz bazı bilgiler eksik ancak konumu açıklamam için de yeterli. Çeşitli sorular sorulabilir. Bunlardan bir tanesi toplumu dizayn ederken önce siyasi kurumlarımı almalıyız yoksa endüstriyi mi, ya da toplumun yerleşik dinini yavaş yavaş çözerek elde edilecek güzel bir sonuç var mıdır, veya eknik yapılardan müteşekkil bir topluluğu bir arada tutmanın yolu; harcı kaldırıp atmak mıdır gibi. Ancak konumuz bunlar değil. Süleyman Demirel cumhurbaşkanlığı döneminde Kur’an ın ahkam ayetlerini kaldıralım böylece islamın devlet anlayışını ortadan kaldırabiliriz gibi bir cümle etmişti. Meselemiz Kur’an ın ahkam ayetleri veya devlet düzeninde dinin yeri/boyutu değil. Konumuz Müslümanlık iddiasında olan insanların bu dinin isteklerine ne kadar uydukları, uymadıkları noktada dini kendi hayatlarına uydurma yolunu niye seçtikleri. Ortada ya imani bir sorun var veya ameli bir sorun var. Veya denklem ya o ya bu değil birinden dolayı öbürü. Yaşadığımız hayatın, müntesip olduğumuz dinin, yerine getirdiğimiz amellerin peygamberin tebliğ ettiği din olup olmadığı MESELESİ. olmadığına göre nasıl uyacağız, buna yeltenmeyenlerin ve hala dindar olduklarını söyleyenlerin inandıkların dinin İslam olmadığını bilmediklerin emin olsak iyi olur. 5 vakit namazı kılmayan halk (tan bir kısım) 5 vakit türbe ziyareti yapıyor. Oruç tutmayıp, zekat vermeyip, kurbana da canilikle bakan biri çıkıp rahatlıkla adak adayabiliyor, içkinin haramlığından dem vuran nice insan zinayla haşır neşir olabiliyor, günün belli zamanında Kur’an okuyan, 5 vakit namazını kılan bir adam faiz yiyebiliyor, şans topu, sayısal loto, iddia, at yarışını caiz görüyor da küfür (sövme diyelim) etmeyi cehennem ateşinde yanma vesilesi sayıyor, devletin malını evine aşırmayı (onlar kullanmak üzere götürme diyor) mübah sayarken top oynamanın haramlığına vurgu yapanlar var! rüşvete, zimmete helal gözüyle bakıp da oruç tutmayanı cehennemliK olarak görenler var. 2.yi şimdi yazıyoruz. Böyle bir din anlayışın müsebbibi laiklik midir? Veya dinsizleştirme politikası mıdır yahut muasır medeniyet dinden uzak bir medeniyet midir, bu gerekli midir? Son olarak biz muasır medeniyet miyiz? Şimdilik bunları da geçiyoruz. Sondan sonra en son: Tek bir ayete muhalif olmak dahi bizi dinden çıkardığına göre şu anda hangi dinde olduğu belli değil birçoğumuzun. SORU: Dini kendimize uydurmaya devam mı edeceğiz yoksa Dine mi uyacağız. (düzgün cevap verin ucunda cehennem var.) Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 9 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 9 Nisan , 2007 Dinin toplumlar üzerinde ki büyük etkisi tartışılmaz bir şeydir,yeri geldiğinde kişilerin kendi menfi çıkarları için kullanmaktan kaçınmadığı bir olgu olduğu gibi,dünyanın hemen,hemen her ülkesinde devlet otoriteleri kendi halkları üzerine bir baskı aracı olarakta dini kullanır. Biz müslüman bir ülke olduğumuz için bizim konumuz İslamiyet,dünyanın hiç bir yerinde hiç bir ülkesinde az önce yukarıda seninde belirttiğin gibi "Araf"ta yaşayan başka toplum yok gibidir.Özde müslüman olup uygulamada en zayıf bizleriz,dinin özüne göre değilde siyasi güdümlü fetva çıkartan alimler yalnızca bizden çıkar,sözüm ona ılımlı müslümanlık,çağdaş müslümanlık çabası içerisinde olan bu zihniyetlerin asıl amaçları bence dini insanlara çok zor olduğu bir düşünceye sevk etmek amacıdır. Dünyanın hiç bir yerinde "benim içim temiz"diye bir mantık yoktur,fakat bizim ülkemizde neredeyse her türlü rezilliğin ardından aynı söz sarf edilmektedir"benim içim temiz"Oysaki dinde taviz diye bir kelime yoktur (Taviz derken dini hükümler konusunda)Günah sayılan unsurlar sıradan normal davranışlar gibi kanıksadığımız şeyler oluverdi günlük yaşantımızda. Bunda ki en büyük etken dini yanlış,dini kendi çıkarı,dini siyasi çıkar için kullanan kişi yada örgütlerin din alimlerine dayatma zoru ile verdikleri fetvalardır. Amerikada ikiz kulelerin vurulma olayını incelediğimiz zaman bu olayı Amerikan hükümetinin organize ettiği ve asıl amacının İslam dinini tüm dünyaya terörle yanyana göstermek olduğunuda fark edebiliriz.Bu vesile ile Amerika istediği müslüman ülkeye vururken kendini insanlığa haklı göstercektir. İşin ilginç yanı bu basit tuzaklara yine ilk önce müslümanlar düşmektedir.Forumun başka bir topicinde Cumhuriteye sahip çıkalım yoksa şeriat geliyor diyen arkadaşlarımız var,oysaki bilmiyorlarmı ki bu ülkeye şeriat getirmek mevcut hükümetlerin tekelinde olan bir şey değildir.Burdan ne görüyoruz bir taşla iki kuş vurma bir kesimi şeriatle korkutup sokaklara dökme planı diğer kesimi dininize sahip çıkın diyerek kışkırtma planları,oysaki ne gelen vardır ne giden bazıları gene kendi yaptırımları için dini eline almış..... Bugün Irakta mezhepler birbirini kırıyor/kırdırılıyor,hergün onlarca insan bu yüzden ölüyor/öldürtülüyor diğer bir kesimde arka planda kendi işini çabucak görüyor. Müslüman bir ülkeye herhangi bir planınızmı var dini sürün öne istediğinizi yapın bu kadar basit. Nedir bunun sebebi peki?Dinimizi yeterince tanımayışımız yüzyıllardır fesadın,fitnenin neler yaptığını görmeyişimiz....... Ve hepsinden önemlisi seninde değindiğin gibi dini kendimize uydurma çabamız. Geçenlerde bir tv programında diyanet işleri başkanına kadın spiker dinde örtünme varmıdır diye soruyor yalnız bunu sorarken oldukça yüksek bir ses ile tehdit vari soruyor başkan ne vardır diyebildi,neden yoktur konuyu çaresiz bir şekilde başka yerlere çekti durdu. Üstadın güzel bir sözü vardı bu konuyla ilgili "Dine en büyük zarar yine dinin içerisinde olanlardan geliyor"tam olarak böylemiydi bilmiyorum ama özü böyle bir sözdü. İnanan bir insan inanmayan bir insanın lafından etkilenmez kendi adıma konuşmak gerekirse ben etkilenmiyorum,ama bir din aliminden farklı bir yorum dinleyince aklım karışmıyor değil bilemiyorsun ki karşındakinin niyetini... Konu hoşuma gitti coştum gene....Şimdilik bu kadar yeter. Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 9 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 9 Nisan , 2007 Suheda, Değerli katkılarından dolayı çok teşekkürler. Konunun aklıma gelmeyen bazı yönlerini cevabınla hatırlamış oldum. Buna ayrıca değineceğim inşaAllah... Laik bir devlette yaşıyoruz. İslam dini belli bir yönetim şekli öngörmemekle beraber devletin islam diniyle hareket etmesini esas alır. Dediğimiz gibi laik bir devlette yaşıyoruz bu sebeple İslam dininin ahkam ayetleri bu devlette uygulama alanı bulamaz. Yani İslamın miras hukuku, ceza hukukunu Türkiye Cumhuriyeti Devletinde uygulamanız mümkün değildir. Zaten bu konuda bir sorunum/uz yok. Devletin dini olmayınca dini hükümlerin de devlet işinde yeri yoktur. Mesele ahkam (hüküm) meselesi değildir, iman ve amel. İman bellidir, ibadetin nasıl yapılacağı bellidir. Bunlar içerisinde imana halel getirmeyecek bazı anlayış ve uygulayış farklılıkları olabilir. Ancak, horozdan kurban olabileceği, Haccın günümüzde farz olmadığı gibi fetvaların verildiğine şahit olduk. Şehitliğin müslaman olmadan olunamayacak bir kurum olmasına binaen basın şehitlerini duyduk, örtünmenin dinde yerinin olmadığını, filörtün helal olduğunu vs. İnsanlarımızın kafa karışıklığına neden olan vakıalardan bir tanesi Dini dindar değil, akademik kariyeri olanlardan öğrenmesi belki de. Ya da televizyon kanallarından din öğrenilmeye çalışılınması. Din başlı başına koskoca bir alan. Hayatınızı şekillendiren bir alan. Ona vakit ayırmayıp da kesik kesik, şurdan burdan din öğrenmeye çalışmak yarım bir anlayışa sürüklüyor maalesef. Fetvalarla ilgili meseleye gelecek olursak;takvadan haberi olmayan insanların fetvaları insanların dinine halel getiriyor bazen. Burada o halde din kimden öğrenilecektir cemaatlerden mi diye bir soru sorulabilir. Hayır. Söylediği ile yaptığı farklı olmayan dini bilen ve dindar olan takva sahibi kişilerden öğreneceksiniz. Bunu nasıl bulacağız diye soranlar olabilir, ben bulduğumda söyleyeceğim. Cümleler kesik kesik oldu, birbiriyle tam bir anlam bütünlüğünü şu anda yakalayamadık ama daha sonra inşaAllah bu eksikliği gidereceğiz. Ben biraz da örnekler üzerinde duruyorum ki, daha anlaşılır olsun. Konu ilgi çekici olduğu kadar trajikomik de. Üzülmemek elde değil. Alıntı
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 9 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 9 Nisan , 2007 Bu zamana kadar dine en büyük zarar ateistlerden gelmemiştir. Onlar ancak cürümleri kadar yeri yaktılar. Bu dine en büyük zarar Müslüman olduğunu söyleyenlerden geldi. Selamlar ile...(Tatil olanlara iyi tatilller) Degilmi ki, Kur'an'da Allah'ı kökten inkar edenleri muhatap alan bir bilemediniz iki ayet vardır. Bunlar bile mutlak anlamda kökten inkarı içermez. İnançsız insan evladı olamayacagı gibi, kökten inkar diyede bir şey olamaz. Herkes bir takım şeylere inanır ve bu inanç Kur'an'i anlamda 'ilah'lardan yoksun degildir. Din, hem semavi hemde beşeri anlamda 'hayat düzenleri' degilmi? Kur'an'da. Pek tabiki. Bu anlamda 'din'siz insanda yoktur, olabilemez Kur'an'a göre. Önemli olan sahih dinin hangisi oldugudur. Sahih dini gene sahih bilgi yani vahiy verir, tabi buda Kur'an'a göre. Sahih bilginin kaynagıda Kur'an'dır, yani İslam dininin kaynagı Kur'an. Bu kitabın ve dinin direk muhatap kitlesi 'şirk' inancı ve 'müşriki' kafa yapısıdır. Kur'an'ı ortadan kaldırmak mümkün degildir. Bir şeyi ya çok 'yukarı' kaldırırsınız ki insanlar ulaşamasın, hep kuru kuru öykünsün. Ya da 'ayaklar altı' edersiniz, kimse tenezzül etmesin. Kur'an'ın kavramsal çerçevesi, ama öyle ama böyle yozlaştırıldı. selamlar. Alıntı
Φ medeni Gönderi tarihi: 9 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 9 Nisan , 2007 Amerikada ikiz kulelerin vurulma olayını incelediğimiz zaman bu olayı Amerikan hükümetinin organize ettiği ve asıl amacının İslam dinini tüm dünyaya terörle yanyana göstermek olduğunuda fark edebiliriz. Bu forumu 6 aya yakın bir süredir izliyorum ve zaman zaman birşeyler yazmamak için kendimi tuttuysam lakin şu anda artık kendimi tutamayacağım. Şimdiye kadar forumu hep izlemekle yetindim sebebiyse soru-cevap trafiğine girip aşırı meşguliyet için vakit bulamayacağımı bilmem idi. Ancak gelde şimdi iddiaya bir cevap verme. Bu alıntıdaki cümle islamdaki vicdan anlayışının ne olduğunu tamamiyle ortaya koyuyor. Sayın süheda!! amerikan politikaları daima eleştirilmeye laiktir ve hatta berbattır. Bununla bende herkez gibi hemfikirim. Ancak hiçbir gelişmiş ülke sizin zannettiğiniz kadar zalim insanlarca yönetilmez. Bu derece zalimlik ancak geri kalmış islam ülkelerinde olur. Ayrıca zalimliğide bir kenara bırakacak olursak; kendi binlerce vatandaşını sırf bir komplo uğruna haince katletmek ülke yönetecek düzeyde insanların değil ancak **** ****** insanların işidir. Siz o kulelerde kaçbin insanın öldüğünü biliyormusunuz? Onların yanarken ne acılar çektiğini biliyormusunuz? Yananların içlerinde yüzlerce çocuk ve bebek olduğundan haberiniz varmı? O kulelerde ABD'nin en değerli işadamlarının ve bilim adamlarının öldüğünden haberiniz varmı? Hangi vicdansız hangi geri zekalı o kadar değerli ve masum vatandaşını bir komplo uğruna hemde öylesine vahşice katleder? Buna kim inanır? İşte ancak bu tür şeylere alışkın islami vicdan inanır. Bin ladin denilen ümmetçiniz el cezire televizyonundan yaptığını övüne övüne defalarca üstlendi. Daha hala başkalarına ne yüzle iftiralar atabiliyorsunuz. Ayrıca siz burda birilerini cinayet işlemekle itham ettiğinizin farkındamısınız? Binlerce insanın bu şekilde katledilmesini normal karşılayan sizlerin vicdanı bumu? Filistinde ve Irakta ölenlere gözyaşı dökersiniz çünkü ölenler müslümandır. Peygamberiniz onbinlerce insanı katletmiş o insanların hiçbirine acımazsınız. islamcı teröristleriniz insanları yakar yıkar sesiniz bile çıkmaz. hatta Türk vatandaşlarını bile öldürürler hiçbiriniz ağlamaz. Çünkü ölende öldürende müslümandır. Gavurları öldürüler yine kimseden ses çıkmaz; nede olsa allahın emridir çünkü. İşte "islam ipotekli vicdan" diye buna denir. İslamdaki duygusallıkda işte böyle islam ipotekli benci duygusallıktır. Kimseye böylesine büyük iftiralar atılamaz. sizi şiddetle kınıyorum. Alıntı
Φ diğer ben Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2007 Bu forumu 6 aya yakın bir süredir izliyorum ve zaman zaman birşeyler yazmamak için kendimi tuttuysam lakin şu anda artık kendimi tutamayacağım. Şimdiye kadar forumu hep izlemekle yetindim sebebiyse soru-cevap trafiğine girip aşırı meşguliyet için vakit bulamayacağımı bilmem idi. Ancak gelde şimdi iddiaya bir cevap verme. Bu alıntıdaki cümle islamdaki vicdan anlayışının ne olduğunu tamamiyle ortaya koyuyor. Sayın süheda!! amerikan politikaları daima eleştirilmeye laiktir ve hatta berbattır. Bununla bende herkez gibi hemfikirim. Ancak hiçbir gelişmiş ülke sizin zannettiğiniz kadar zalim insanlarca yönetilmez. Bu derece zalimlik ancak geri kalmış islam ülkelerinde olur. Ayrıca zalimliğide bir kenara bırakacak olursak; kendi binlerce vatandaşını sırf bir komplo uğruna haince katletmek ülke yönetecek düzeyde insanların değil ancak **** ****** insanların işidir.Siz o kulelerde kaçbin insanın öldüğünü biliyormusunuz? Onların yanarken ne acılar çektiğini biliyormusunuz? Yananların içlerinde yüzlerce çocuk ve bebek olduğundan haberiniz varmı? O kulelerde ABD'nin en değerli işadamlarının ve bilim adamlarının öldüğünden haberiniz varmı? Hangi vicdansız hangi geri zekalı o kadar değerli ve masum vatandaşını bir komplo uğruna hemde öylesine vahşice katleder? Buna kim inanır? İşte ancak bu tür şeylere alışkın islami vicdan inanır. Bin ladin denilen ümmetçiniz el cezire televizyonundan yaptığını övüne övüne defalarca üstlendi. Daha hala başkalarına ne yüzle iftiralar atabiliyorsunuz. Ayrıca siz burda birilerini cinayet işlemekle itham ettiğinizin farkındamısınız? Binlerce insanın bu şekilde katledilmesini normal karşılayan sizlerin vicdanı bumu? Filistinde ve Irakta ölenlere gözyaşı dökersiniz çünkü ölenler müslümandır. Peygamberiniz onbinlerce insanı katletmiş o insanların hiçbirine acımazsınız. islamcı teröristleriniz insanları yakar yıkar sesiniz bile çıkmaz. hatta Türk vatandaşlarını bile öldürürler hiçbiriniz ağlamaz. Çünkü ölende öldürende müslümandır. Gavurları öldürüler yine kimseden ses çıkmaz; nede olsa allahın emridir çünkü. İşte "islam ipotekli vicdan" diye buna denir. İslamdaki duygusallıkda işte böyle islam ipotekli benci duygusallıktır. Kimseye böylesine büyük iftiralar atılamaz. sizi şiddetle kınıyorum. Sayın medeni Yukarıdaki yazıda bahsi geçen o değerli bilim adamlarının ve önemli şahsiyetlerin isimlerini bizimle paylaşırsanız memnun olurum. O isimlere bi türlü ulaşamadım da o yüzden sordum. (Kesinlikle yanlış anlamayın. Kinaye amaçlı sorulmuş bir soru değil. Gerçekten o isimlere ulaşamadım.) Saygılarımla... Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2007 Önemli olan sahih dinin hangisi oldugudur.Sahih dini gene sahih bilgi yani vahiy verir, tabi buda Kur'an'a göre. Sahih bilginin kaynagıda Kur'an'dır, yani İslam dininin kaynagı Kur'an. Bu kitabın ve dinin direk muhatap kitlesi 'şirk' inancı ve 'müşriki' kafa yapısıdır. Kur'an'ı ortadan kaldırmak mümkün degildir. Bir şeyi ya çok 'yukarı' kaldırırsınız ki insanlar ulaşamasın, hep kuru kuru öykünsün. Ya da 'ayaklar altı' edersiniz, kimse tenezzül etmesin. Aslan34 kardeş, değerli katkın dolayı çok çok teşekkürler. Müslümanlar olarak sahih dinin islam olduğunu biliyoruz hiç şüphesiz. Ancak bu kez sahih dinin özelliği nedir sorusu karşımıza çıkıyor. Birçoğumuz burada yanıldığımız için iş girift bir hal alıyor. Şirk dediğimiz şey o kadar geniş ki, insanlar buna dikkat etmiyorlar. Konu Kur'an olduğunda onu yüceltmemek mümkün değil ancak işte bugün asıl mesele dini kolaylaştırmak uğruna dinin herşeyinden vazgeçmeye yönelmek haline geldi. şehadet kelimesini söylediğinizde müslüman olursunuz veya müslümanlığa girersiniz. Ancak bu başlangıçtır. İslam pasif bir din değildir, onu kabul ettiğinizde sizden başka şeyleri de ister. Ben hem müslüman olayım hem de bunları yapmayım diyemezsiniz. İşte ya o ya bu dediğimiz nokta burasıdır. Ya bu dine mensup olup onun isteklerini yerine getirmeye çabalırsınız veya bu dinle aranızdaki ünsiyet gitgide kaybolur. Kimseyi aforoz falan etmenin derdinde değilim, sadece Kur'an i bir hükmün bu devirde bu da olurmu, bu yanlış, ben böyle geri kafalı şeyleri yapmam sözleriyle geçiştirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bu insan dinden çıktığının farkına varmıyor. Kendisini hüküm koyanla aynı kategoride görüp hükmü beğenmiyor ve şirke düşüyor. Yanlış anlamayın, bunlar genel şeyler şahsınıza hitabi olarak yazılmış değil. Ben sadece müslümanların bugünkü hallerine anlam vermeye çalışıyor ve haddim olmayarak onlara doğru yolu göstermeye çalışıyorum. Sizinle benim aramda düşünsel bir ayrılık olduğunu da düşünmüyorum. İkimizde aynı şeyi söylüyoruz. Allah'ın selamı ve hidayeti üzerimize olsun... Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2007 Nedense çok sık rastlar oldum sırf benim iletilerime cevap yazmak için gelen üyelere,yazdıklarımın takip edildiğini görmek hoş birşey her nekadar eleştiri boyutunda olsada.Aslında cevap yazmaya bile gerek duymuyorum nasılsa Bekir yanıtlamış kendisini,fakat bu şiddetle kınama olayı biraz aklımı karıştırmadı değil. 1.si bu arkadaş Amerikan vatandaşı olabilir bu kadar zoruna gittiğine göre yazdıklarım o zaman saygı duyarım benim ülkem içinde böyle şeyler yazılsa bende üzülür tepki verirdim. 2.si konulardan bihaber olması lazım o zaman insanlık görevimi yapıp kendisini aydınlatmalıyım. 3.sü bana karşı garezi var ki bu umurumda bile olmaz.... 4.sü yaşadığı dünyanın farkında değil.. NEW York Times gazetesinin haberine göre, www.911Truth.org sponsorluğunda, İtalya’dan California’ya kadar aralarında öğretim görevlilerinin ve bilimadamlarının da bulunduğu 500 kişinin katılımıyla yapılan konferansın ana gündem maddesini, 11 Eylül’de Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırı oluşturdu. Konferans sırasında, Reichstag’ın yakılması, Maine savaş gemisinin batması, Dr.Martin Luther King’e yapılan suikast ve Tonkin körfezi saldırısıyla ilgili olarak mevcut şüpheler de ortaya kondu. Konferansa katılanlar, ABD ile ilgili olayların tümünün hükümet güdümlü, asker kaynaklı planların hayata geçirilmesi sonucu meydana geldiğine inanıyorlar. Ortak görüş ise, 11 Eylül saldırılarının aslında ABD yönetiminin politikalarını uygulamak için kurgulayıp yaptığı bir eylem olduğu. Konferansta, uçakların çarptığı ikiz kulelerin nasıl olup da iskambil kağıtları gibi yıkıldığı tartışıldı. Aralarında Brigham Young Üniversitesi Fizik Profesörü Steven Jones’un da bulunduğu bir grup, jetlerin kulelere çarpmasının ve ardından çıkan yangının, binaların çökmesi için yeterli olamayacağına inanıyor. Bu grup, kulelere önceden yerleştirilen uzaktan kumandalı bombaların patlatılarak, binaların yıkıldığını savunuyorlar. İkiz kulelere saldırıları yapan teröristlerin, askeri üslerde eğitildiği iddiası taraftar toplarken, hava kuvvetlerinin bu saldırıları önlemekte pasif kalması da teoriyi kuvvetlendiren unsur olarak öne çıktı. ABD'li üç gencin çektiği ve şimdiden 30 milyon kişinin izlediği belgesel 11 Eylül saldırılarının ardında ABD yönetimi ve ekonomik güç odaklarının olduğu teorisine dayanıyor. Belgesel, 11 Eylül'ün arkasında Usame Bin Ladin ve El Kaide'nin değil, saldırıların yarattığı ortamdan fayda sağlayacak ABD yönetiminin ve ekonomik güç odaklarının olduğu mesajını veriyor. Loose Change, 11 Eylül olaylarını 6 bölümde inceliyor: 1. ZAMANLAMA CIA, 11 Eylül saldırılarından kısa süre önce 1962 Küba krizi günlerine denk gelen bazı belgeleri basına sızdırdı. Bu belgelerde Küba'nın işgalini meşru kılmak için gerçekleştirilen Northwoods operasyonunun arkasında yatan gerçekler yer alıyordu. 2. PENTAGON Amerikan Havayolları'na ait Flight 77 uçağının Pentagon'a çarpma olasılığı bulunmuyor. Binadaki hasar, ancak Cruise füzesi veya daha küçük bir askeri uçak tarafından oluşturulmuş olabilir. 3. KULELER ÇÖKERTİLDİ Kulelerin yıkılma sebebi, uçak çarpması değil. Görgü tanıkları, çarpmadan hemen önce binanın alt katlarında duman ve ışık gibi patlama belirtileri gördü. Çökme sırasında patlamalar gözlenebiliyor 4. FLIGHT 93 Beyaz Saray'a giderken kahraman yolcuların isyan etmesiyle Pensilvanya'da bir araziye düşürüldüğü söylenen uçak, aslında güvenli bir şekilde başka bir yere indirildi ve yolcular sağ salim tahliye edildi. Çünkü uçağın düştüğü söylenen yerde hiçbir enkaz veya ağır hasar bulunmuyor. Ayrıca, kayıtlarda, 11 Eylül tarihinde böyle bir uçuşa rastlanmadı. 5. TUHAFLIKLAR Kaza esnasında uçaktan yapıldığı iddia edilen telefon görüşmeleri mümkün olamaz. Çünkü, bunu mümkün kılan sistem Amerikan Havayolları uçaklarına 11 Eylül'den çok sonra kuruldu. Ayrıca hükümetin açıkladığı listede bulunan hava korsanlarından bazılarının saldırılardan sonra hayatta oldukları ortaya çıktı. 6. KİMİN İŞİNE GELDİ? Büyük meblağlardaki sigorta poliçelerinden faydalanabilecek kişiler, kulelerin yıkılacağından önceden haberdardı. 11 Eylül'den önce, milyarlarca dolarlık altın Dünya Ticaret Merkezi'nden çıkarıldı. MÜTHİŞ SORULAR - 1999'da Kuzey Amerika Hava Savunma Komuta Merkezi (NORAD), bir uçağın kaçırılıp İkiz Kuleler ve Pentagon'a çarpmasıyla ilgili tatbikatlara başladı. - 24 Ekim 2000: Pentagon, ilk egzersizleri MASCAL adıyla yürürlüğe koydu. Boeing 757'nin Pentagon'a çarpması simülasyonu bunlardan biriydi. - Nisan 2001: Usame bin Ladin, Dubai'deki Amerikan Hastanesi'nde CIA'nın bölge şefi tarafından ziyaret edildi. - 24 Temmuz 2001: Dünya Ticaret Merkezi'nin sahibi Larry A. Silverstein, olaydan 6 hafta önce kuleleri 99 yıllığına kiraladı. 3.5 milyon dolarlık sigorta poliçesi terörizmi de kapsıyordu. - 6 Eylül 2001: Bomba koklayıcı köpekler kulelerden çekildi. Güvenlik görevlilerinin vardiyaları 2 hafta boyunca 12 saatin sonunda bitiyordu. - 10 Eylül 2001: Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleeza Rice, San Francisco Belediye Başkanı Willie Brown'u arayarak ertesi sabah uçmamasını söyledi. - 11 Eylül 2001: Washington, Andrews Hava Üssü'nden üç F-16'yı, Pentagon'dan 15 mil uzaktaki Kuzey Carolina'daki eğitim görevine gönderdi. ABD'yi korumak için 14 uçak kaldı.alıntı Evet belki bunların hepsi birer komplo teorisi ama dikkat çekilmesi gereken en önemli şey bu iddiaları ortaya atan yine Amerikalılar kendi halkının ülke yönetimi hakkında ki şüpheleri ve ıspat çalışmaları. Yukardada söylediğim gibi ABD yönetimi ikiz kuleler olayı ile hem İslam dinini terör dini olarak göstermeye çalıştı hemde Afganistana vurmak için geçerli bir neden elde etmiş oldu zaten Afganistan çıkartmasından sonra başkan Bush'un yaptığı "haçlı seferleri"açıklaması hala hafızalarımızda. Ben o ikiz kulelerde ne kadar insan olduğunu biliyorum pek çoğununda göçmen çalışanlar olduğunu çektikleri acıları bilemem sadece tahmin etmeye çalışır ve üzülürüm. Benim İslami vicdanıma gelince bunu sorgulamak size düşmez İslam dini her zaman mazlumun yanında olan bir dindir,Filistinde,Irakta,Çeçenistanda,Doğutürkistanda,Balkanlarda v.s v.s dünyanın neresine bakarsanız bakın zulm gören Müslümanları görürsünüz.Siz burda ABD avukatlığına soyunurken diğer tarafta şu dakikalarda onlarca müslüman onların sayesinde hayata göz yumuyor,ama siz görmek istemezsiniz ayrı bir konu... Peygamberimiz katlettiği şu onbinlerce insanıda çok merak ettim zahmet olmazsa bir açıklayıverin,benim bildiğim karşılıklı savaşlar yapılmıştır Peygamberimiz döneminde üstelik savaş daveti karşı taraflardan gelmiştir. Yazılan yazıları ön yargısız okuyup yorumlamayı bilseydik daha verimli bir tartışma ortamı doğardı.. Haa bu arada beni kınamışsınız ya umurumda bile değil,benim Peygamberimi bu şekilde yargılayan birisinin beni kınaması............................................. Alıntı
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 10 Nisan , 2007 Aslan34 kardeş, değerli katkın dolayı çok çok teşekkürler. Müslümanlar olarak sahih dinin islam olduğunu biliyoruz hiç şüphesiz. Ancak bu kez sahih dinin özelliği nedir sorusu karşımıza çıkıyor. Birçoğumuz burada yanıldığımız için iş girift bir hal alıyor. Şirk dediğimiz şey o kadar geniş ki, insanlar buna dikkat etmiyorlar. Konu Kur'an olduğunda onu yüceltmemek mümkün değil ancak işte bugün asıl mesele dini kolaylaştırmak uğruna dinin herşeyinden vazgeçmeye yönelmek haline geldi. şehadet kelimesini söylediğinizde müslüman olursunuz veya müslümanlığa girersiniz. Ancak bu başlangıçtır. İslam pasif bir din değildir, onu kabul ettiğinizde sizden başka şeyleri de ister. Ben hem müslüman olayım hem de bunları yapmayım diyemezsiniz. İşte ya o ya bu dediğimiz nokta burasıdır. Ya bu dine mensup olup onun isteklerini yerine getirmeye çabalırsınız veya bu dinle aranızdaki ünsiyet gitgide kaybolur. Kimseyi aforoz falan etmenin derdinde değilim, sadece Kur'an i bir hükmün bu devirde bu da olurmu, bu yanlış, ben böyle geri kafalı şeyleri yapmam sözleriyle geçiştirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bu insan dinden çıktığının farkına varmıyor. Kendisini hüküm koyanla aynı kategoride görüp hükmü beğenmiyor ve şirke düşüyor. Yanlış anlamayın, bunlar genel şeyler şahsınıza hitabi olarak yazılmış değil. Ben sadece müslümanların bugünkü hallerine anlam vermeye çalışıyor ve haddim olmayarak onlara doğru yolu göstermeye çalışıyorum. Sizinle benim aramda düşünsel bir ayrılık olduğunu da düşünmüyorum. İkimizde aynı şeyi söylüyoruz. Allah'ın selamı ve hidayeti üzerimize olsun... Tabiki aynı şeyleri söylüyoruz sevgili Bekir. İslam, bugünün müslümanları nezninde bir ekstra yani olsada olur olmasa olur gibi algılanıyor. Bende genel anlamda söylüyorum ve sizi desdeklemek için yazıyorum. Kur'an'ın yüceltilmesini ise tersinden sadece öykünme açısından söyledim. Müslümanlar bugün Kur'an'ın 'muhafızı' olmadan hafızı olamayacaklarını anlamak zorundadırlar. Ruhuna inmeyen bir sevgi sözde sevgidir ve aşırı yüceltmenin zararları inkarla aynı kapıya açılabilir. Bilgisizlik hiç bir zaman mazaret degildir, asıl sakat olan bilgisiz kalmakda ısrar etmekdir. İslam, kendisinden önce gelen bütün Tevhid dinlerinin son halkası ve Allah'ın dininin tamamlanmış halidir. Bütün peygamberler söze tek bir İlah'ın tanınmasından başlar ve sözde kalan diger tüm ilahların reddini söyler. Tevhid bu dinin özüdür ve bütün bozulmalar Tevhidin bozulması sonucudur, yani şirkin inanç haline gelmesi. Allah'ı birlemek, biricik kılmak müslüman olmanın ilk temel şartıdır. Tabiki bu inanç birden kamil manada içselleştirilecek bir olgu degildir, en azından büyük çogunluk için. Cihad en geniş anlamında, hayatın bu içselleştirmeye adanmasının yoludur. Siyasal hıristiyan ve siyasal yahudilerin agzının söylediginin aksine. Her hangi bir isim vererek aforoz zaten müslümanların tavrı degildir ve bu tavır tarihde belli bir tepki sonucu çıkar. Kur'an'ın ve sünnetin dili biricik kıstasdır. Farklı yorum oldugunda biz delil olarak gene Kur'an ve biricik örnekligini istersiz. Kişileri konuşmak degil, fikirleri ve tavırları konuşmak ilmin yoludur. Kısaca benim demek istedigim ; 'kötülügün' kaynagı şirkdir ve tedavisi de Tevhiddir. İkimizde aynı şeyi söylüyoruz. Allah'ın selamı ve hidayeti üzerimize olsun... selametle. Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 11 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 11 Nisan , 2007 Başlığımız Ali Şeriati'nin bir kitabının adı olduğu için bu kitaptan alıntılarda bulunacaktım ancak ufak bir hatayla yaptığım o kadar alıntıyı sildim. Bugün başka bir alıntı yapayım, yarın Ali Şeriati ve ondan sonra toplamaya çalışayım. Vizyona sokulan yeni filmin senaryosu, "dinin yerini dinsizliğin alması" üzerine kurulu değil. Bu denenip başarısız olduğu için de böyle olabilir. Belki de hegemonik güç kendisi için "dine dönüşü" seçerken başkalarına göz göre göre "dinsizleşin" demeyi kendine yediremiyor. Daha derinlere inersek, "kuruluş felsefesinden" kaynaklanan saiklerle temel tercihinin bu olmadığı anlaşılıyor. Bu da "Amerikan tarzı"na giriyor. Senaryo "dine karşı dinsizlik" üzerine değil, Ali Şeriati merhumun ifadesiyle "dine karşı din" üzerine kurulu. İslam'a karşı İslam. Allah'ın İslam'ına karşı, Amerika'nın İslam'ı. Kitab'a uygun İslam'a karşı, kitabına uydurulmuş İslam. Hem bu yöntem Amerikan icadı değil ki. Aksine, bu yöntemi Amerika bir kısım Müslümanlardan öğrenmiştir. İslam toplumları kadim zamanlardan beri bu yönteme çok muhatap olmuşlardır. Hatta bazı zamanlarda "dine karşı din" yöntemi kendi içlerinde birileri tarafından üretilmiş, "gerçek İslam bu" diye pazarlanmıştır. Az yada çok, her dönemde Müslümanlar arasından bu ürüne alıcı çıkmıştır. Amerikanın "dine karşı din" mantığı üzerine kurulu projesine karşı çıkanların çok azı samimi. Çünkü bunlar arasında bizzat "dine karşı din" projesinin destekçileri ve hatta üreticileri var. Mensupları ve müntesipleri var. Eğer gerçekten samimi olsalardı, yerli olsun yabancı olsun, "dine karşı din" projelerinin tümüne karşı çıkarlardı. Yerlisi iyi, yabancısı kötü tavrının neresi dürüst? Bunun adı "Bizden olsun, çamurdan olsun" değil de ne? Aslında hegemonik gücün yaptığı, bir tür Nevzat Tandoğan Kemalizmi'nden başkası değil. "Bu ülkeye İslam lazımsa onu da biz getiririz" tavrı yani. Amerika da zaten bunu diyor: Müslümanlara İslam lazımsa onu da ben getiririm. Yabancı gayr-ı Müslimlere haram da, yerli gayr-ı Müslimlere mubah mı? "Dine karşı din" üzerine kurulu yeni senaryoya, Müslümanların iki tür tavır alışı var. Birincisi "toptan ret cephesi", ikincisi "oyunun dışında kalmayalım" cephesi. Bu cephe de kendi içerisinde bir bütün değil. Bunlar arasında, tıpkı siyaset kurumuna karşı gösterilen "oy verme koy ver" tavrında olduğu gibi "yok say" tavrı takınanlar var. yani Bu tavır, zamanı ıskalamakla eş. Bu, eğer bilinçli bir tercihse ve "alternatifsizlik" ve "küresel küskünlük" üzerine değil de, "özgüven" ve "ilkelilik" üzerine oturuyorsa, işte o zaman savunulabilir. Hatta mümessillerinin liyakat ve ehliyeti oranında desteği hak eder. Bu cephe içinde yer alan ikinci bir kesim de "salletallahu kelbe ale'l-hınzîr" duasına duranlar. Denize düşen yılana sarılır. Bu onun için mazerettir. Denizde neler var: Avrupa, Rusya, Çin… İki mesele var: Çırpınarak önüne çıkan her şeye sarılmaya amade olanları denize iten güç kim? O güç kendisinden kaçılan güç olmasın sakın? Hele o güç denize ittiklerinin önüne sarılacakları bir şeyleri de peşinen koymuşsa, bunun bırakın bir "kurtuluş" "ehven-i şerrayn" bile olmayacağı açık. Bunun yağmurdan kaçıp doluya tutulmaktan farkı ne? Red cephesi içinde yer alanlar içerisinde üzerinde en çok durulması gereken kesim "gözü kara" olan kesim. Dün Amerika "radikal İslam"a (bu tasniflerden zerre hazzetmiyorum) rol biçiyordu. Taliban o yatırımın ürünü. Bugün "ılımlı İslam"a rol biçiyor. Peki Amerika ılımlı İslam'a rol biçerken, ABD hegemonyasından rahatsız olan rakip güçler bu kez Amerika'nın dün yaptığını yaparak "radikal İslam"a oynar mı? Oynarsa ne kaybeder? Oynarsa biz Müslümanlar ne kaybederiz ya da kazanırız? Bu ve buna benzer soruların cevabını işbu "red cephesi"nin üçüncü kesiminin tavırları belirleyecek. Sami Hocaoğlu Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 12 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 12 Nisan , 2007 Ali Şeriati ismi tedirgin edici bir isimdir. İran İslam Devriminin ateşleyici unsurudur. Kapitalizme yönelttiği inanılmaz eleştirileri vardır. Ona Allahperest Sosyalist dahi denmiştir. Ancak, onun söylemlerinde ki tedirginlik vasfı zaten islam konusunda kafası karışık olan insanların biraz daha kafa karışıklığına neden olacaktır. Bu sebeple, Onun Dine karşı din adlı kitabından da alıntılar yapacağımı ve daha sonra bunu inceleyeceğimi belirtmiştim, her ne kadar başlığı ondan aşırdıysak da, onun Dine karşı din kitabından alıntı yapmaktan vazgeçiyoruz. Bidatler, hurafeler kısmına yöneliyoruz. Bundan sonra nasibimiz olursa, hemen her gün bir bidat veya bir hurafe'den bahsedeceğiz. Yarın, inşaAllah bu fikrimiz değişmez! Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 13 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 13 Nisan , 2007 Bidatler, hurafeler kısmına yöneliyoruz. Bundan sonra nasibimiz olursa, hemen her gün bir bidat veya bir hurafe'den bahsedeceğiz. Yarın, inşaAllah bu fikrimiz değişmez! İlk önce hurafeler,ve bidatların dine nasıl girdiğini bidatın ve hurafenin tanımını yapmakla başlam lazım diye düşünüyorum. Bu konuyla ilgili oldukça kayda değer bir yazı buldum,paylaşmak isterim. Prof.Dr Raşit Küçük'ten alıntı... Bidatler, başlangıçtan beri dinimizin üzerinde önemle durduğu konulardan biridir. Konu hem Kur’an hem Sünnet temeline dayanır. Çünkü Peygamberimiz, isimlendirmek suretiyle bidatlerden bahsetmiş ve her bidatin haktan bir sapma olduğunu bize öğretmiştir. Bu öneminden dolayı hakkında ciltlerle kitaplar yazılmış, bidatlerin neler olduğu, zararları ve İslâm ümmeti açısından tehlikeleri belirlenip açıklanmıştır. Bidat ehli olan kişiler ve guruplar da belirtilerek, onlara karşı nasıl bir tavır ve davranış içinde olunacağı, rivayetlerinin kabulü ve reddi açısından durumları, bidatlerinin neler olduğu gayet açık bir biçimde ortaya konulmuştur. Bunların kısa bir özetini dahi burada verme imkânına sahip olmadığımızı takdir edersiniz. Şu kadar var ki, bidat dediğimiz şey, İslâm’ın temel prensiplerine, Kur’an ve Sünnet’in apaçık gerçeklerine zıt ve aykırı olan, sonradan ortaya çıkarılmış (muhdes), dinle ilgisi olmadığı halde, dinmiş veya dindenmiş gibi takdim edilen şeylerdir. Burada dikkat etmemiz gereken birkaç nokta var: Birincisi, bidatlerle hurafeleri birbirine karıştırmamak, her ikisi de din açısından zararlı ve tehlikeli ise de aralarında fark olduğunu bilmek, hurafelerin dinin özüne ve esasına daima aykırı olduğunu ve hiçbir müsbet yönünün bulunmadığını idrak etmek gerektiği; İkincisi, bidatlerle icatları birbirinden ayırmak, yani sonradan ortaya çıkan her şeyi bidat diyerek reddetmemek, insanlığın gelişim seyrini ve insanların faydasına olan şeyleri bidat diye damgalamamak gerektiğini fark etmek, bunlara bidat adı verilse bile onların makul ve makbul olduğunu (bidat-i hasene), haram sayılan bidatlerden (bidat-i seyyie) olmadığını kabul etmek icap ettiği; üçüncüsü de, bidatin itikad/inanç ve amelde, genelde ibadetler alanında olanlara denildiğini bilmektir. Şimdi ilk soru benden gelsin Bekir,aşura gününü kutlamak bidatmıdır... Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 13 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 13 Nisan , 2007 Bundan yıllar önce kitapyurdu'nda Tolstoy'un bir kitabına yorum yazmıştım. Adı ve soyadı benimkisiyle aynı olan bir kardeşle tanışmama verile olmuştu o yorum. Tanıştık, ikimizde inanıyorduk hatta o...Sürekli mesajlaşıyorduk derken ben mesajlarımdan birinde Ali Şeriati'den Ebu Zerr Gıffari Hazretlerinin Hz. Muaviye'yi eleştirdiğinden bahsetmiştim. Hasılı sahabelerin eleştirilemeyeceğinden (bizim onların ayaklarının tozu olamayacağımız gerçeğinden) hareketle namus/suzluğa varacak cümlelere muhatap oldum. Sürekli olarak bana ehl-i sünnet inancıma mensup olup olmadığımı sormuştu da ben dil ile ikrar etmemiştim. Beni Şiaya mensup belleyerek hakaretvari sözler serdetmişti bu kardeşim. Önce kategorize et sonra saldır taktiği...Kızgın değilim hatta şu an o tartışmaları hatırlayınca yüzümde bir tebessüm belirmedi değil. Yukarlarda Ali Şeriati'den bir kaç gün önce Ebu Zerr Gıffarinin biyografisinin okunmasından falan bahsettiğimi hatırlayıp ardından da Aşura ile ilgili bir soru gelince tedirgin olmadım değil. Ben her ne kadar Suheda'nın kastının bu olmadığı biliyorsam da, ehl-i sünnet inancına mensup olduğumu şia'yla aramdaki alakanın Hz. Ali'ye beslediğim muhabbetle alakalı olmaktan başka birşey ifade etmediğini belirteyim. Gelelim Bidat meselesine. Hz. Peygamber devrinde olmayan herşey bidattir. Yukardaki Suheda'nın alıntısında geçiyor. 3-4 yıl kadar evvel 2. el kitaplar satan bir kitapçıda Mustafa UYSAL'ın "İslama Sokulan Bidat ve Hurafeler" adlı kitabını ucuz bulup almıştım. Şansa bakın ki benim aldığım üçüncü ciltmiş. Bidat'in tanımı ilk ciltteymiş. Kısmet. Ama dikkat edeceğimiz yer burası değil, dikkat edeceğimiz yer kitabın ismi. Bidat ve Hurafeler değil İslama sokulan Bidat ve Hurafeler. O halde bir müslüman açısından Bidat ve Hurafeler İslama sokulduğunda ilgi alanına girmeli. Bu nedenle, dikkat edeceğimiz şey Peygamberin tebliğ ettiği din ve onun ritüelleri haricinde çıkan şeylerin bidat olduğu.Hiç birimiz bu dini onun kadar iyi bilmiyor, onun kadar ibadet etmiyoruz. Dolayısıyla onun yaptığından farklı ibadet şekilleri geliştirmek, bizi daha fazla Allah'a yaklaştırmayacaktır. Onun bilmediği birşeyi mi biliyoruz. HAYIR (Bid’at) arabça bir kelimedir. Önceden olmayıp sonradan ortaya çıkarılan herşey demekdir. Bu bakımdan, hem âdetde, hem de ibâdetde yapılan değişiklikler, reformlar bid’at olur. (Âdet) demek, karşılık olarak kıyâmetde sevâb beklenilmiyen, yalnız dünyâ fâidesini düşünerek yapılan şey demekdir. (İbâdet) bunun tersi olup, kıyâmetde karşılığında sevâb beklenen şeydir. Eshâb-ı kirâm ve tâbi’în zemânlarında bulunmayıp da, sonradan meydâna çıkan herşey bid’at olunca, âlimler bu bid’atleri, mubâh, müstehab, vâcib ve harâm diye kısmlara ayırmışlar. Müstehab ve vâcib olanlara (Bid’at-i hasene) demişlerdir. Fekat, (Dinde bid’at) demek, Eshâb-ı kirâm zemânından ve tâbi’în zemânından sonra, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” izni olmadan, dinde yapılan eklemeler ve noksanlıklar, ya’nî ibâdet olarak yapılan, sevâb olduğu düşünülen değişiklikler demekdir. (Dinde reform) da, dinde bid’at demekdir. Âdetlerde yapılan değişiklikler, bu bid’atin dışında kalmakdadır. Hadîs-i şerîflerde kötü olduğu bildirilen, dindeki bid’atlerdir. Ya’nî dinde reformlardır. Bunlar ibâdetlere yardımcı değildirler. Hepsi, ibâdetleri değişdirmekde, bozmakdadırlar. AHMET CEVDET PAŞA Burada Mustafa UYSAl'ın camilerde yüksek sesle Sahih-i Buhari okunmasına Bidat gözüyle baktığını hatırlatıyım. Zira geçmişte bu davranış ibadet olarak yapılıyordu ancak ne peygamber ne de sahabe böyle bir uygulamada bulunmadı. Hakeza mevlidlerde aynı... Suheda, senin soruna bundan sonra bakmak gerekiyor. Hz. Peygamber veya sahabe aşura kutlamışlar mıdır?Mesele burada düğümleniyor. Baslik Zevalden Evvele Kadar Oruca Niyyetin Cevâzına Dâir Seleme Hadîsi Ravi Seleme İbn-i Ekva` (14) Hadis Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem`in Âşûrâ` günü gündüz Hind İbn-i Esmâ`yı halka şöyle i`lân etmesi için kabîlesine gönderdiği rivâyet edilmiştir: Her kim yemek yediyse (bakıye-i yevmi imsâk ederek) günü tamamlasın!; Yâhud oruç tutsun!, Bir şey yememiş olanlar da artık bir şey yemesin!. Konu Aşûre Orucu (4) Baslik Çocukların Oruç Tutmaları Hakkında Rübeyyi` Hadîsi Ve Ulemânın Muhtelif İctihadları Ravi Rübeyyi` Bint-i Muavviz Hadis Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem (Medîne civârındaki) Ensâr köylerine Âşûrâ günü kuşluk zamânı (şöyle haber) gönderdi: Her kim iftar ederek sabahladı ise, gününün geri kalan zamânında imsâk etsin!, kim ki oruçlu olarak sabaha ulaştı ise, orucunu tamamlasın!. Rübeyyi`: biz ba`de-mâ Âşûrâ orucunu tutardık. (Küçük) çocuklarımıza da tutturur (, onlarla mescide gider) dik. Oruçlu çocuklarımıza (boyalı) yün softan oyuncak düzerdik de bunlardan yemek diye ağlayan olursa, iftar vakti irişinceye kadar ona bu oyuncağı verir, (eğlendirir) dik. Hadis No 931 Konu Aşûre Orucu (4) Baslik Âşûrâ Ve Ramazan Oruçlarına Dâir Hazret-i Âişe Ve İbn-i Abbâs Hadîsleri (2) Ravi Ümmü`l-mü`minîn Âişe (234) Hadis Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Câhiliyet devrinde Kureyş Âşûrâ günü oruç tutardı. (Hicret`ten evvel) Resûlullah salla`llahu aleyhi ve sellem de Âşûrâ orucu tutardı. Medîne`ye hicret buyurunca da (ber mu`tâd) bu orucu tuttu. (Ashâb`a da) tutmalarını emretti. (İkinci sene) Ramazan (orucu) farz kılınınca Âşûrâ günü orucunu bıraktı. İsteyen bu orucu tuttu; dileyen de bıraktı. Hadis No 944 Konu Aşûre Orucu (4) Baslik Âşûrâ Ve Ramazan Oruçlarına Dâir Hazret-i Âişe Ve İbn-i Abbâs Hadîsleri (2) Ravi Abdullâh B. Abbâs (160) Hadis Şöyle haber verdiği rivâyet edilmiştir: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem Medîne`ye hicret buyurduğunda, Yehûdîlerin Âşûrâ günü oruç tuttuklarını gördü de: - Bu ne orucudur? diye sordu. Cevâben: - Bu gün, sâlih bir gündür; bu gün Allah Azze ve Cell`in Benî İsrâil`e, düşmanları (Fir`avn`in şerri) nden necat verdiği bir gündür. Mûsâ (aleyhi`s-selâm, bu lûtfu Bârî`ye şükren) oruç tutmuştur. (Biz de tutarız) dediler. Resûlullah: - Biz, Mûsâ (sünnetini ihyâ) ya sizden daha ziyâde haklıyız, buyurdu da (Mekke`deki gibi) o oruç tuttu; ve (Ashâb`a) da tutmalarını emreyledi. Hadis No 945 Konu Aşûre Orucu (4) Baslik Ramazan Orucu Farz Kılınmazdan Evvel Müslümanların Âşûrâ Günü Oruç Tuttukları Ve Kâ`be`ye Kisve Geçirdiklerine Dâir Hazret-i Âişe`nin Bir Hadîsi Ravi Ümmü`l-mü`minîn Âişe (234) Âişe-i Sıddîka demiştir ki: Müslümanlar Ramazan farz kılınmazdan evvel Âşûrâ (Muharrem`in onuncu) günü oruç tutarlardı. Ve o günü Kâ`be`ye (yeni) örtü örterlerdi. Cenâb-ı Hak Ramazan orucunu farz kılınca Resûlullâh salla`llahu aleyhi ve sellem: "Âşûrâ orucunu tutmak istiyen onu yine tutsun, tutmak istemiyen de tutmasın" buyurdu. Hadis No 788 Hz.Nuh'la ilgili rivayetler olduğunu, Kerbelada gerçekleşen vahim hadiseyle Nuh Aleyhisselam'ın gemisinin aynı günde kurtuluşa erdiğini falan ifade edenler mevcut. Peygamber Efendimizin bu günü kutlamasına dair bilinen hadise oruç tuttuğu. Bir kutlamadan söz etmek hadisler ışığında mümkün değil. Hz.Musa'nın ve ümmetinin kurtuluşu, bayram sayılabilir ancak Peygamber Efendimiz bu bayramı Hz. Musa gibi oruç tutarak kutlamıştır. Bugünkü anlamda bazı şiilerin yaptıkları gibi sırtlarına zincirlerle vurmak gibi falan değil. Aşura günü oruç tutmak müstehaptır ancak ibadet belleyip aşûre yapmak dağıtmak, zincirlerle kendilerin döverek Kerbela şehitlerini anmak bidattir yani sünnet-i seyyie veya bidat-i seyyie... Tabi bence...Köyün delisi gibi olduk hadi hayırlısı bakalım. Bu konuyu Allah nasip ederse hafta sonu tekrar bir daha inceleyeceğim. Şu an işyerimdeki kaynaklar yeterli gelmedi maalesef. selamlar ile.. Alıntı
Φ bekir Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Riyâzü's Sâlihîn İmam Nevevi-(Prof.Dr.M.Yaşar Kandemir, Prof.Dr.İsmail Lütfi Çakan, Doç.Dr. Raşit Küçük-(2001 basımı-) Raşit Hoca 2001 yılında Doçentmiş. İbni Abbas Radıyallahu anhüma'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve selllem aşûre gününde oruç tuttu ve oruç tutmayı tavsiye etti. Buhari Savm 69 Müslim Sıyâm 127-128 Ebu Katade radıyalluha anh'nden riveyat edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve selllem'e aşûre günü tutulan orucun kıymeti soruldu ve; O da; "Geçmiş bir senenin günahına kefaret olur" buyurdu. Müslim Sıyam 197, Ebu Davud Savm 54 Tırmizi Savm 48 İbni Mace Sıyam 40 İbni Abbas Radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve selllem şöyle buyurdu:"Gelecek seneye kadar yaşayacak olursam, muharrem ayının dokuzuncu günü oruç tutarım" AÇIKLAMALAR: Dilimizde aşûre günü diye meşhur olmuş bulunan muharrem ayının onuncu (âşûrâ) günü, nafile oruç tutma günlerindendir. Yukardaki üç rivayet, bu günde tutulacak orucun faziletini açıklamaktadır. Birinci hadiste, Peygamber Efendimizin aşûre günü orucu ile ilgili olarak hem fiili hem de sözlü sünneti haber verilmektedir. Zira Efendimiz, muharremin onuncu günü hem kendisi oruç tutmuş hem de o gün oruç tutmalarını ashâbına tavsiye etmiştir. Aşûre günü orucunun, ramazan orucu farz kılınmadan önce farz olduğu, sonra bu farziyet hükmünün ortadan kaldırıldığına dair rivayetler bulunmaktadır. (Mmüslim Sıyam 122-126;Ebu Davud Savm 64) Önce farz iken sünnete dönüşen bir hüküm, böyle bir geçmişi olmayan sünnetten daha üstündür. Bu sebeple aşûre günü orucuna ihtimam göstermek gerekir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz, kendisi hem tutmuş hem de tutulmasını tavsiye etmiştir. İkinci hadis Efendimize yöneltilen sorulara verdiği cevapları içeren uzuncu bir hadisin son kısmında yer almakta ve aşûre günü oruicunun geçmiş bir yılın günahlarına kefaret olduğu bildirilmektedir. (Kitabta İmam Nevevi'nin aşûre orucundan önce arefe günü orucuna dair hadislere yer verdiğini burada hatırlatıyorum Bekir.) Yukarıda geçtiği üzere arefe günü orucunun aşûre günü orucundan daha faziletli olduğu anlaşılmaktadır. Zira arefe orucu hem geçmiş hem de gelecek birer yılın günahlarına kefarettir. Üçüncü hadis, aşûre günü muharreminin onuncu günü olmakla berebar, aşûre günü orucu diye tutulacak olan orucun sadece o gün tutulmaması, ondan önceki dokuzuncu gün ile birlikte tutulması gerektiğine işaret etmektedir. Zira Peygamber Efendimiz'e Yahudilerin ve Hristiyanların sadece onuncu güne tazim ettikleri, bu sebeple o gün oruç tuttukları haber verilince, "Eğer gelecek seneye kadar yaşarsam dokuzuncu gün oruç tutarım" buyurmuştur. Ancak, Efendimiz gelecek senenin muharrem ayından önce vefat etmiş, muharremin dokuzunda oruç tutamamıştır Efendimiz'in muharrem ayının onuncu günü oruç tuttuğu bilinmektedir. Dokuzuncu günü oruç tutmayı arzu ettiği dre bu hadiste görülmektedir. Bu sebeple müslümanların aşûre orucunu muharremin dokuzuncu ve onuncu günlerinde tutmaları müstehaptır. Hz. Peygamber'in sünnetine tam manasıyla uygun olan tavır budur. Zira Peygamber Efendimiz'in niyet ettikleri de ümmet için sünnet sayılır. On muharrem, kaynaklarda işaret edildiğine göre birçok peygamberin hayatında önemli ve olumlu olayların gerçekleştiği bir gündür. Ne yazık ki, İslam Tarihinde Resûl-i Ekrem Efendimizin sevgili torunu Hz. Hüseyin'in Kerbelâ 'da şehit edilmesi de bu güne tesadüf etmiştir. Hicretin 61. yılında vuku bulan bu elim olay, bütün müslümanlar için büyük üzüntü sebebi olmuştur. Tabiatıyla aşûre orucunun bu elim olay ile hiçbir alakası yoktur. Aşûre orucunun bo olay ile irtibatlandırılması yanlıştır. Böyle bir niyetle oruç tutulması bid'at olur. Hocaların bu konudaki açıklaması böyle... Şii kardeşlerimize ait bir sitede şuna benzer bir açıklama vardı. Hz. Hüseyin'in şehit edildiği günü kutlayan kardeşlerimiz eğer diğer olumlu gelişmeler için kutlama yapıyorlarsa mesele yok ancak, Hz.Hüseyin'in şehadetine dair bir kutlama varsa bu acayip bir durum olur. Çünkü böyle elemli bir gün kutlanamaz ancak üzüntü duyulur. Her ne ise: Bugüne dair kutlamalar Hz.Peygamber'in sünnetine aykırı olduğu ölçüde bidattir. Peygamber Efendimizin sünneti 2 gün oruç tutmaktır. Bunun haricindeki herşey bidattir. Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Aşura gününün mukkadesatının elbette ki bende farkındayım,fakat o gün aşura pişirip konu komşuya dağıtma olayı(çok sevaptır denilir),alışveriş yapma olayı,buna benzer şeylerin bidat olduğu yolunda ki söylentilerin doğru olup olmadığıydı asıl merak ettiğim,yaptığın açıklamalar ile düşüncelerim netleşti,sonuçta yazdıklarının içerisinde bunların yapılması ile ilgili bir açıklama yok buda demektir ki bunlara gerek yok.Teşekkür ederim. Birde hep merak ettiğim şey,bir kişi ölüp gömüldükten sonra mezar etrafı boşaltılır sadece hoca kalır ve telkin verir,bu hurafemidir yoksa böyle birşey varmıdır?bunu birkaç İlahiyatcı arkadaşıma sordum yoktur böyle birşey dediler.Peygamber Efendimiz döneminde böyle bir uygulama varmıydı?Yoksa hangi amaçla yapılmaya başlandı? Yoksa bu sadece bizim bölgemize özgü bir davranışmıdır? Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 Bu başlık bekir ve suheda özel yazışma alanına dönmüş Emeğinize saygımdan dolayı, Zaman bulursam okuyacağım ve katkıda bulunacağım. Saygılar. Alıntı
Φ KesKiNkAleM Gönderi tarihi: 18 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 18 Nisan , 2007 Brainslapper imzana koyduğun şey bir hurafedir, sen bununla İslamı karalayamazsın, Kuran'da böyle bir ifade yok. Bekir arkadaşım Dine karşı Din adında bir topic açarken bunun mesuliyetini düşündün mü? Dinin içerisine insan eliyle karıştırılmış hurafeyi din diye adlandırmak doğru mu? Yoksa bunu anlatmanın başka yolu mu yok? Alıntı
Φ katakuta Gönderi tarihi: 18 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 18 Nisan , 2007 Brainslapper imzana koyduğun şey bir hurafedir, sen bununla İslamı karalayamazsın, Kuran'da böyle bir ifade yok. Bekir arkadaşım Dine karşı Din adında bir topic açarken bunun mesuliyetini düşündün mü? Dinin içerisine insan eliyle karıştırılmış hurafeyi din diye adlandırmak doğru mu? Yoksa bunu anlatmanın başka yolu mu yok? Kuranda olduğu içinmi her sene muhammedin doğum gününü kutluyorsunuz,kuranda olduğu içinmi sünnet oluyorsunuz,kuranda olduğu için mi şeytan taşlıyorsunuz?vs,vs Kuranda olmadığını nerden biliyorsun ? Ahzap 56- Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin. Allah ve melekleri cemaat halinde topluca peygambere salavat okuma senfonisi kurmuşlar ,inananlarında buna katılmaları isteniyor. Alıntı
Φ KesKiNkAleM Gönderi tarihi: 18 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 18 Nisan , 2007 Kuranda olduğu içinmi her sene muhammedin doğum gününü kutluyorsunuz,kuranda olduğu içinmi sünnet oluyorsunuz,kuranda olduğu için mi şeytan taşlıyorsunuz?vs,vs Kuranda olmadığını nerden biliyorsun ? Ahzap 56- Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin. Allah ve melekleri cemaat halinde topluca peygambere salavat okuma senfonisi kurmuşlar ,inananlarında buna katılmaları isteniyor. Sevdiğimiz herkesin doğumgününü kutlarız, adı üstünde sünnet Kuran değildir, ve sünnet Hz. Muhammed'den çok önceden gelen bir gelenek ve şimdi tıpta bunu sağlıklı buluyor. şeytan taşlamakta Hz. İbrahim'den gelen bir gelenek, taşlamazsan dinden çıkmazsın. Bu sadece sembolik birşey. Verdiğin ayeti iyi oku, salat ve selam etmek ne, beni herşeyden çok sevmek ne, sence bunlar birbiriyle çok mu alakalı? Kuran peygamberi sevmeyin demez, Kuran iman edin der, selam ve salat nedir onu öğren bari. Alıntı
Φ katakuta Gönderi tarihi: 18 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 18 Nisan , 2007 Sevdiğimiz herkesin doğumgününü kutlarız, adı üstünde sünnet Kuran değildir, ve sünnet Hz. Muhammed'den çok önceden gelen bir gelenek ve şimdi tıpta bunu sağlıklı buluyor. şeytan taşlamakta Hz. İbrahim'den gelen bir gelenek, taşlamazsan dinden çıkmazsın. Bu sadece sembolik birşey. Verdiğin ayeti iyi oku, salat ve selam etmek ne, beni herşeyden çok sevmek ne, sence bunlar birbiriyle çok mu alakalı? Kuran peygamberi sevmeyin demez, Kuran iman edin der, selam ve salat nedir onu öğren bari. Kuranda olmadığı halde inandığınız,ve uyguladığınız yüzlece şey varken, kuranda yok diye hiç bir şeye hurafe diyemezsin. Sonra kalkar yo o gelenek ti, bu adetti diye k.... zorunda kalırsın. O hurafe dediğin şey müslümanların peygamber sevgisinin geleneksel şekli işte. Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 19 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 19 Nisan , 2007 Brainslapper imzana koyduğun şey bir hurafedir, sen bununla İslamı karalayamazsın, Kuran'da böyle bir ifade yok. Gerçekten yok mu? Kuran'ı okumuyorsunuz, bilmiyorsunuz deyince de kızarlar! Hadis neydi: Muhammed: Hiçbiriniz beni çocuğundan, babasından ve tüm insanlardan daha çok sevmedikçe gerçek Mümin olamazsınız. Şimdi kuranı açalım. Tevbe Suresi -24. De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez. Karşılaştır kakalım ne göreceksin! * Muhammed: Allah bana, Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım habibim. " dedi. Bu da, Hadis-i Kutsi denen ve islam ulemasının sahihliğinden şüphe duyulamayacağını söylekdikleri 40 hadisten biridir. "Hadis sahihtir" diyenler zaten, şüphe etmiyorlar hadisin sahihliğinden. Hadisin sahihliğinden şüphe edenler de, "hadis sahih değil, ama anlamı, içeriği sahih" diyerek, hasdist dile getirilen düşünceye destek veriyorlar. Mütevaziliğine ve kibirden uzaklığına bakın, örnek alıncak düzeyde! Saygılar. Alıntı
Φ LeylaM Gönderi tarihi: 19 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 19 Nisan , 2007 Aşura gününün mukkadesatının elbette ki bende farkındayım,fakat o gün aşura pişirip konu komşuya dağıtma olayı(çok sevaptır denilir),alışveriş yapma olayı,buna benzer şeylerin bidat olduğu yolunda ki söylentilerin doğru olup olmadığıydı asıl merak ettiğim,yaptığın açıklamalar ile düşüncelerim netleşti,sonuçta yazdıklarının içerisinde bunların yapılması ile ilgili bir açıklama yok buda demektir ki bunlara gerek yok.Teşekkür ederim. Sevgili Suheda,gec olsa da bu konuyla ilgili gecerli kaynaklarda buldugum bilgileri paylasmak istedim; Aşure Günü meydana gelen hadiseler; 1.Arş-ı Ala,Kürsi,Levh-I Mahfuz,yedi kat sema ve dünyanın yaratılması, 2.Hz. Adem as’a hayat verilmesi, 3.Hz. Idris as ın semaya kaldırılması, 4.hz.Nuh as ın tufandan kurtarılması, 5.Hz.Ibrahim ve Ismail as a cennetten koç indirilmesi, 6.Hz.Ibrahim as ın Nemrut’un ateşinden selamete erdirilmesi, 7.Hz.Eyyub as ın belalardan kurtarılması, 8.Hz Musa as ın Firavun’un denizde boğulması ile ondan kurtarılması, 9.Hz.Yunus as ın balığın karnından çıkarılması, 10.Mahşer Muharrem ayının 10. Aşure günü kurulacaktır,biiznillah. İLK AŞURE YEMEĞİ Nuh AS beraberindekilerle gemiden Aşure günü ndi.O gün oruç tuttu ve Allah cc ya şükür olmak üzere maiyyetine oruç tutmalarını emretti. Azıkları artmıştı.Birisi bir avuç buğday,diğeri bir avuç nohut getirdi.Yedi çeşit hububat ile Nuh AS onlara yemek pişirdi.İnsanlar bunu Aşure günü için adet edindiler ki yapanlar için ecri azim vardır.Fakirleri ve miskinleri de doyurmak lazımdır. Zikrolunduğuna göre Allahi Teala Aşure Gününde zemzemi de diğer sularla beraber akıtır.O gün gusleden kimse bir sene boyunca hastalık görmez.Er-Ravzül Faik’te böyle yazılıdır. Aşure Gününde aile ferdlerine yeme içme ve elbise bakımından eli açık tutmak mendubdur.Çünkü Beyhaki ve Taberani’nin Ebu Said el-Hudri ra’dan rivayet ettikleri hadis-i şerifde peygamber efendimiz: ‘’Aşure gününde ailesi için bolluk sağlayan kimseye,Allah-ü Teala bütün senesinde bolluk sağlar’’ diye buyurmuşlardır. Aşure gününde Kerbela Vak’asını canlandırmak caiz değildir.Çünkü bu Rafızilerin adetidir.Bunu hatırlamak isteyen olursa önce Sahebe-i Kiram Hazeratını hatırlar,sonra gaye olarak değil; Onlara ittiba ederek (uyarak) Hz. Hasan ve Hzç Hüseyin r.a.’i hatırına getirir ki bu şekilde davranmakta beis yoktur.(Aksine fazilet vardır ki bu da Ashab-ı Kirama’a ittiba etmektir ve ehli sünnet şiarıdır.)(M.Alaaddin-El-Hediyyetül-Alaiyye Terc,s.345.) Alıntı
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 19 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 19 Nisan , 2007 Kuranda olmadığı halde inandığınız,ve uyguladığınız yüzlece şey varken, kuranda yok diye hiç bir şeye hurafe diyemezsin. Sonra kalkar yo o gelenek ti, bu adetti diye k.... zorunda kalırsın. O hurafe dediğin şey müslümanların peygamber sevgisinin geleneksel şekli işte. evet. dinde degil ama dini düşünüşde bu anlmada bir çelişki var. Alıntı
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 19 Nisan , 2007 Gönderi tarihi: 19 Nisan , 2007 Gerçekten yok mu? Kuran'ı okumuyorsunuz, bilmiyorsunuz deyince de kızarlar! Hadis neydi: Muhammed: Hiçbiriniz beni çocuğundan, babasından ve tüm insanlardan daha çok sevmedikçe gerçek Mümin olamazsınız. Şimdi kuranı açalım. Tevbe Suresi -24. De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez. Karşılaştır kakalım ne göreceksin! Saygılar. evet BrainSlapper'de bu hadisin alıntıladıgı ayetle bereber düşünülünce öyle üstün körü hurafe demek kolay degil. hadisin kritigini bilmiyorum ve ayetde belli bir durum üstüne gelmiştir. ama dedigim gibi araştırılmadan bir şey söylemek olmaz. tabi birde bunlara ilave olarak peygamberlik olgusunu nasıl degerlendirdigimiz de önem arz eder. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.