Φ politika Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2007 Derin devlet diye herkesin farkli bir yorumla anlatmaya calistigi olayda rol alanlar Türkiye'nin bagimsizligina karsi mücadele veren güclerdir,bunlarin karsisinda yurtseverler vardir,yurtseverlere atilan camurlar genelde Türkiye'nin bagimsizligina karsi olanlarin dümen suyunda kürek sallayanlardir.Hrant Dink'in Necip Hablemitoglunun öldürülmüs olmalari Türkiye'nin yararina degildir,bu cinayetlerden farkli sonuclar bekleyen odaklar bu cinayetlerden sonra ki kisir tartismalari gülerek seyretmektedirler.Medya hemen hergün yeni bir senaryo ile halkin karsisina cikmakta ve gayet bilincli ve maksatli olarak ülkeyi kaos ortamina tasimaya calismaktadirlar.Yetkili organlarin medyayi bu yanlisliklara son vermesi gerektigi noktasinda uyardiklari halde medya yalan yanlis ve maksatli haberlerle vatandasi devletine karsi süphe eder bir duruma sokmaktadir.Medya holdinglerinin kimler oldugunu bildigimize göre amac ortadadir.Amac Türkiye'de kardesi kardese düsürmektir.Derin devlet yoktur derin devlet denilen sey tamamen ülkenin savunmasi icin görev yapanlara karsi belirli odaklarin maksatli olarak ürettikleri bir kavramdir.Eger bir polisin bir askerin suc islemesini cetelerle isbirligi yapmasini derin devlet diye nitelemek gerekirse unutmayalim ki onlarda insandir ve insanlarin genlerinde suc isleme olasiligi hep vardir.Konulari saptirmadan tartismakta bence yarar vardir. saygilarla Alıntı
Misafir kafkasx Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2007 Derin devlet diye herkesin farkli bir yorumla anlatmaya calistigi olayda rol alanlar Türkiye'nin bagimsizligina karsi mücadele veren güclerdir,bunlarin karsisinda yurtseverler vardir,yurtseverlere atilan camurlar genelde Türkiye'nin bagimsizligina karsi olanlarin dümen suyunda kürek sallayanlardir.Hrant Dink'in Necip Hablemitoglunun öldürülmüs olmalari Türkiye'nin yararina degildir,bu cinayetlerden farkli sonuclar bekleyen odaklar bu cinayetlerden sonra ki kisir tartismalari gülerek seyretmektedirler.Medya hemen hergün yeni bir senaryo ile halkin karsisina cikmakta ve gayet bilincli ve maksatli olarak ülkeyi kaos ortamina tasimaya calismaktadirlar.Yetkili organlarin medyayi bu yanlisliklara son vermesi gerektigi noktasinda uyardiklari halde medya yalan yanlis ve maksatli haberlerle vatandasi devletine karsi süphe eder bir duruma sokmaktadir.Medya holdinglerinin kimler oldugunu bildigimize göre amac ortadadir.Amac Türkiye'de kardesi kardese düsürmektir.Derin devlet yoktur derin devlet denilen sey tamamen ülkenin savunmasi icin görev yapanlara karsi belirli odaklarin maksatli olarak ürettikleri bir kavramdir.Eger bir polisin bir askerin suc islemesini cetelerle isbirligi yapmasini derin devlet diye nitelemek gerekirse unutmayalim ki onlarda insandir ve insanlarin genlerinde suc isleme olasiligi hep vardir.Konulari saptirmadan tartismakta bence yarar vardir.saygilarla Haklısınız .....yazacak başka birşey yok aslında .... CEYERANO; şöyle geriye dönüp kurtuluş savaşına baktığımıza o zamanın genel kurmay başkanı bile alman'dı kendi çıkarlarına iş yaptırıyordu... bu güne baktığımzda yine kıskaç altına alınmışız en önemli yerlerimizde yetki sahibi olan, ORDU-EMNİYET-YARGI-OKULLAR-MECLİS-İLAHYAT VB yerlere gelmiiş ve ABD VE AB'YE hizmet etmektedirler...... BİZ BUNLARA DERİN DEVLET DİYEMEYİZ...... o nedenle BİLİK OLMANIN ZAMANIDIR.... çorm,malatya,maraş vb olaylar yukarıdaki himetkarlar tarfından yapılmıştır.... onlara DERİN DEVLET DİYEMEZSİN.. SAYGILAR Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2007 Haklısınız .....yazacak başka birşey yok aslında .... CEYERANO; şöyle geriye dönüp kurtuluş savaşına baktığımıza o zamanın genel kurmay başkanı bile alman'dı kendi çıkarlarına iş yaptırıyordu... bu güne baktığımzda yine kıskaç altına alınmışız en önemli yerlerimizde yetki sahibi olan, ORDU-EMNİYET-YARGI-OKULLAR-MECLİS-İLAHYAT VB yerlere gelmiiş ve ABD VE AB'YE hizmet etmektedirler...... BİZ BUNLARA DERİN DEVLET DİYEMEYİZ...... o nedenle BİLİK OLMANIN ZAMANIDIR.... çorm,malatya,maraş vb olaylar yukarıdaki himetkarlar tarfından yapılmıştır.... onlara DERİN DEVLET DİYEMEZSİN.. SAYGILAR Birincisi nickim CYRANO, CEYERANO değil. sulandırmadan tartışalım istersen. Kurtuluş savaşında türk ordusunda hiçbir alman subay yoktu. Herhangi bir yabancı subayda yoktu. Ne almanı ne genelkurmay başkanı ? siz hala kontrgerillayı, devlet içinde bir avuç görevini kötüye kullanan adam olarak algılamaya devam edin. Bu ülkede kontrgerillayı araştıran, dosya konularını kamoyuna ulaştıran. Uğur Mumcu'lar, muammer aksoylar, bahriye üçoklar varken. kimileri şimdi. Kontrgerilla nın "bir kısım medyanın uydurması " olduğunu söylüyor. Kontrgerilla bulunduğu her ülkede devlet içindeki bir avuç görevini kötüye kullanan adam değildir. Bizzat devletin bir yüzüdür. Kontrgerillanın ne olduğunu anlıyamıyanlar. otursunlar ilk önce biraz Uğur Mumcu okusunlar. Ondan sonra aynı ajitasyonlara ve ezber cümlelere devam edebilirler. Zira bu cümleler, 12 eylül generallerince, Süleyman demirel'ce yıllarca tekrarlandı milletin karnı tok artık. Kontrgerillanın varlığını yıllarca reddedenler, Kontrgerilla kendi başlarını yemeye başlayınca bir anda temiz toplumcu oldu. ayrıca Bir yandan bize anti emperyalist kesilip. Bir yandan ABD emperyalizminin tüm üçüncü dünya ülkelerindeki, örgütü ve silahlı gücü kontrgerilla nın varlığını reddedenlere gülerim ancak ben. yada "Tatlısu anti emperyalisti" diyebilirim. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2007 Derin devlet diye herkesin farkli bir yorumla anlatmaya calistigi olayda rol alanlar Türkiye'nin bagimsizligina karsi mücadele veren güclerdir,bunlarin karsisinda yurtseverler vardir,yurtseverlere atilan camurlar genelde Türkiye'nin bagimsizligina karsi olanlarin dümen suyunda kürek sallayanlardir.Hrant Dink'in Necip Hablemitoglunun öldürülmüs olmalari Türkiye'nin yararina degildir,bu cinayetlerden farkli sonuclar bekleyen odaklar bu cinayetlerden sonra ki kisir tartismalari gülerek seyretmektedirler.Medya hemen hergün yeni bir senaryo ile halkin karsisina cikmakta ve gayet bilincli ve maksatli olarak ülkeyi kaos ortamina tasimaya calismaktadirlar.Yetkili organlarin medyayi bu yanlisliklara son vermesi gerektigi noktasinda uyardiklari halde medya yalan yanlis ve maksatli haberlerle vatandasi devletine karsi süphe eder bir duruma sokmaktadir.Medya holdinglerinin kimler oldugunu bildigimize göre amac ortadadir.Amac Türkiye'de kardesi kardese düsürmektir.Derin devlet yoktur derin devlet denilen sey tamamen ülkenin savunmasi icin görev yapanlara karsi belirli odaklarin maksatli olarak ürettikleri bir kavramdir.Eger bir polisin bir askerin suc islemesini cetelerle isbirligi yapmasini derin devlet diye nitelemek gerekirse unutmayalim ki onlarda insandir ve insanlarin genlerinde suc isleme olasiligi hep vardir.Konulari saptirmadan tartismakta bence yarar vardir.saygilarla sen ilk önce şunu öğrenmelisin. Bu ülkede Kontrgerillanın izini süren, kontrgerillayı deşifre eden, kontrgerillanın faaliyetlerini anlatan gazeteciler kimlerdir. Sen Uğur Mumcuları, bahriye üçokları, muammer aksoyları mı. Kasıtlı olarka halkı yanlış yönlendiren. yada "vatandaşı devlete karşı şüphe duymaya" sevkedenler olarak gösteriyorsun. öyle ya Uğur Mumcu gibileri türk düşmanı, vatan hainleri. senin gibileride vatansever dimi. elli yıllık, ajitasyonlarla karşıma çıkma boşuna. önce otur. Uğur Mumcu'Nun "Kontrgerilla öğretileri" kitabını. "Hizbullah, PKK, Kontrgerilla ilişkileri" makalelerini bir oku. Rahmetli Uğur Mumcu'nun çok güzel bir insan sınıflandırması vardı. "Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olanlar" diye. Alıntı
Misafir kafkasx Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2007 CYRANO nickiniz hafızamda o şekilde kalmış bilerk yapmadım ...sulandırmıyorum ve gayet ciddiyim... ne lamnı ne generali demişsin! sizin gibi araştırmacı bir arkadaş nasıl duymaz anlamış değilim.....kusura bakmayın bazı yanlışlarımız ola bilir hoş görelim lütfen ... kızmanıza gerek yok.. işte alman generaller.... sarı kamışta binlerce askerimizin şehit olmasına sebep olnlardan birisi.... kendi ırkı ve inancı konusunda kararlar veren general...... LİMAN VON ANDERES Almanya’dan istenen kurulun başkanı olarak 14 Aralık 1913’te İstanbul’a geldi. Önce, Osmanlı Ağustos 1914’te I. Kolordu komutanı oldu. 1914’e kadar Osmanlı ordusunda bazı reform çalışmaları yaptı. Almanya ile yapılan anlaşma gereğince mareşallik rütbesine yükseltilen Sanders, Mart 1915’te de Çanakkale’de V. Ordu komutanı oldu. Bu atanma ile Çanakkale’deki tüm idari yetkiyi eline alan von Sanders, düşmanın çıkarma yapacağı noktaları tahminde yanıldı ve yaklaşık dokuz ay süren bu savaşlarda komutanlık görevini sürdürdü. 3.tümen,komutanı alman albay nicoli(kumkale bölgesinde ) 15.kolordu komutanı alman genarali weber ,karagahı ile kalver çifliğinde ve anadolu yakasını savunmakta yükümlü idi. DAHASI VAR istersen olayı tamamen anlata bilirim...... sizin anlayışınızdaki derin devlet o zamandan beri var ... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2007 CYRANO nickiniz hafızamda o şekilde kalmış bilerk yapmadım ...sulandırmıyorum ve gayet ciddiyim... ne lamnı ne generali demişsin! sizin gibi araştırmacı bir arkadaş nasıl duymaz anlamış değilim.....kusura bakmayın bazı yanlışlarımız ola bilir hoş görelim lütfen ... kızmanıza gerek yok.. işte alman generaller.... sarı kamışta binlerce askerimizin şehit olmasına sebep olnlardan birisi.... kendi ırkı ve inancı konusunda kararlar veren general...... LİMAN VON ANDERES Almanya’dan istenen kurulun başkanı olarak 14 Aralık 1913’te İstanbul’a geldi. Önce, Osmanlı Ağustos 1914’te I. Kolordu komutanı oldu. 1914’e kadar Osmanlı ordusunda bazı reform çalışmaları yaptı. Almanya ile yapılan anlaşma gereğince mareşallik rütbesine yükseltilen Sanders, Mart 1915’te de Çanakkale’de V. Ordu komutanı oldu. Bu atanma ile Çanakkale’deki tüm idari yetkiyi eline alan von Sanders, düşmanın çıkarma yapacağı noktaları tahminde yanıldı ve yaklaşık dokuz ay süren bu savaşlarda komutanlık görevini sürdürdü. 3.tümen,komutanı alman albay nicoli(kumkale bölgesinde ) 15.kolordu komutanı alman genarali weber ,karagahı ile kalver çifliğinde ve anadolu yakasını savunmakta yükümlü idi. DAHASI VAR istersen olayı tamamen anlata bilirim...... sizin anlayışınızdaki derin devlet o zamandan beri var ... arkadaşım önce Kurtuluş Savaşındaki Alman subaylarından bahsediyorsun. sonra bana 1. Dünya savaşındaki Alman subayları yazıyorsun. şöyle geriye dönüp kurtuluş savaşına baktığımıza o zamanın genel kurmay başkanı bile alman'dıkendi çıkarlarına iş yaptırıyordu... Şimdi gerçekten ters bir anıma denk gelse "git önce kurtuluş savaşıyla, 1. Dünya savaşının tarihlerini öğren sonra gel" derdim ama. ters anımda değilim. Benim gibi araştırmacı bir arkadaş Kurtuluş savaşı ile 1. Dünya savaşı arasındaki farkı bilir dimi. Anladığım kadarıyla sen ikisini birbirine karıştırmışsın. Çanakkale savaşı 1. Dünya savaşında gerçekleşen bir muharebedir, Kurtuluş Savaşında değil.. 1915 yılında yani. Kurtuluş savaşı 1. Dünya savaşının Osmanlı ve Müttefiklerince yenilgisiyle sonuçlanıp bittiği 1918 yılından sonra. 1919 da Atatürk'ün Samsuna çıkmasıyla başlamıştır. Tekrar söylüyorum. Kurtuluş savaşında, Hiçbir yabancı subay Türk ordusunda görev almamıştır. not: Çanakkaledeki Alman komutanın adınıda yanlış yazmışsın. Doğrusu Liman Von Sanders'tir. Ayrıca Kendisi Osmanlının Genel Kurmay başkanı falan değildir. Çanakkaledeki türk ordularının komutanıdır. O zamanın genel kurmay başkanı "Harbiye nazırlığı, ve genel kurmay başkanlığını aynı anda elinde tutan Enver Paşadır" Alıntı
Misafir kafkasx Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2007 CYRANO sende hemen açık arıyorsun ....... :=) evet ilk başta yanlış yadım özür dilerim. ama sanırım ne demek istediğimi anladın.. saygılar Alıntı
Misafir kafkasx Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2007 Derin devleti bilmeyen,öğrenmek isteyen arkadaşkara duyurulur; hulki cevizoğlu ;Derin devleti tartışıyor. eminim çok şey öğreneceğiz...cuma saat 20:30'da kanal türk ve euro türk'te görüşlerinizi buradan paylaşalım. saygılar.. Alıntı
Misafir aslan34 Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2007 Cuma, Şubat 16, 2007 Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan 'ordu malı' bombaların nereden ve nasıl temin edildiği araştırılmayacak. Danıştay'a düzenlenen saldırıyla ilgili Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada, bombaların nereden ve nasıl temin edildiğinin araştırılması talebi reddedildi. Danıştay saldırısı öncesinde Cumhuriyet'e atılan bombaların ordu malı olduğu ortaya çıkmıştı. Makine Kimya Endüstrisi, Emniyet'e gönderdiği yazıda, üç bombanın Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na ait olduğunu belirtilmişti. Mahkeme, soruşturmanın genişletilmesi talepleri olmaması halinde, esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması için dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesini kararlaştırdı. Danıştay 2. Dairesi üyelerine yapılan silahlı saldırıyla ilgili davanın yedinci duruşmasına saldırgan Alparslan Arslan'la birlikte 7 tutuklu sanık ve avukatlar katıldı. Mahkeme başkanı Orhan Karadeniz, talimatla ifadesi alınan tanıklar Abdurrahman Yıldırım, Burhan Gül ve Turgay Özdoğan'ın açıklamalarını okudu. Arslan'ın ortağı olan avukat Gül, yargılanan Ayhan Parlak'ın abisi İlhan Parlak'ın icra davalarını takip ettiğini ve dava dosyalarını avukat Turgay Özdoğan'a devrettiğini belirtti. Cumhuriyet'e atılan bombalarla ilgili tanıklık yapan Abdurrahman Yıldırım ise gazeteye yakın bir mesafede patlama sesi duyduğunu, bu sırada kendisine doğru 3 kişinin koştuğunu gördüğünü kaydetti. Yıldırım, ifadesinde, "Şahıslardan birini belinde silah tutuyor gibi gördüm. 155'i arayıp şahısların eşkali ve olay konusunda bilgi verdim." dedi. Duruşmada sanık Süleyman Esen'in avukatı Mehmet Ener, Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan bombalarla ilgili inceleme yapılmadığını hatırlatarak, araştırma talep etti. Ener, "Müvekkilim hakkında bombaları temin ettiğine yönelik maddi delil yoktur. Sanık Alparslan Arslan, bir ara 'Bombaları Süleyman verdi' demiş, sonra da Esen'in asker eniştesinden temin ettiğini iddia etmiştir. Ancak Arslan bu iddialarını daha sonra yalanladı. Bombaların 1975-1978 yıllarında Milli Savunma Bakanlığı'na ait olduğu ifade edildi. Bombaların nasıl ve nereden temin edildiği araştırılsın." şeklinde konuştu. Sanık Esen ise devletin belirlediği kanunlar çerçevesinde avukatlık yaptığını, iddia edilen saldırılara karışmadığını belirterek tahliye talep etti. Başkan Karadeniz, avukat Eren'in 'bombaların kaynağının araştırılması' ile Danıştay başkanlığı vekili Canan Sibel Özkan'ın soruşturmanın genişletilmesi yönündeki taleplerinin reddine karar verildiğini bildirdi. Sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verilerek, duruşma ileri bir tarihe ertelendi. ) (Zaman) Alıntı
Φ dinazor Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2007 Sevgili Dostlar; Türkiye'nin en güçlü medya baronlarından biri olan Aydın Doğan hakkında uzun zamandır yazmayı düşünüyordum. Kısmet bugüneymiş. Kelkitli bir toprak ağasının oğlu olan ve çok genç yaşta İstanbul'da zahirecilik ve ecza deposu sahipliğiyle iş hayatına başlayan Aydın Doğan bugünkü yerine nasıl yükselebildi acaba. Bunun cevapları geçmişte gizlidir. İşin gerçeği, Aydın Doğan'ın arkasındaki esas güç Koç Ailesi'dir. Vehbi Koç'un rahatlıkla kullanabileceği ve dikkat çekmeden rakiplerine çelme takabileceği bir örtüye ihtiyacı vardı, bunu da kendisinin otomobil bayilerinden birisi olan Doğan'ı önce zengin edip sonra da medya dünyasına sokarak yaptı. Doğan'ın zengin edilmesi operasyonu, diğer otomobil bayilerine üretim kısıtlı diye günde 3 araba gönderilirken Doğan'ın bayisine günde 300 araba gönderilmesiyle yapıldı. Zaten çok büyük olan araç talebini İstanbul'da tek karşılayabilen bayi haline getirilen Doğan kısa zamanda zenginleşti. Bunun ardından Milliyet'i o zamanki sahibi Ercüment Karacan'dan almak için teklif yaptı. Bu teklif gazetenin esas gücü Abdi İpekçi ve ekibi tarafından ret edildi. Bunun sebebi Abdi İpekçi' nin Doğan'ın arkasındaki gücün kim olduğunu bilmesi ve bunun peşinden neyin geleceğini tahmin etmesiydi. Abdi İpekçi 'nin direnişi yüzünden akamete uğrayan medyayı ele geçirme planı, İpekçi' nin daha sonra zavallı bir delinin üstlendiği son derece profesyonelce bir suikastla ortadan kaldırılmasıyla gerçekleşti. Bugüne kadar kendilerini çok solcu görerek İpekçi suikastını "her zamanki şüphelilere" yamayanlar nedense hiçbir zaman bu suikasttan ticari yarar sağlayan odakları göremediler. Ya da görmek istemediler. Doğan'ın, Türkiye'nin bir otomotiv üretim üssü olmasını nasıl engellediğini bilir misiniz peki... Bundan yıllar önce Japon Mazda firması Türkiye'de bir fabrika açmaya niyetlendi. Bize tam bir teknoloji aktarımı yapacak ve bir süre sonra üretimi tamamen bize bırakacaktı. O dönemde Koçlar tenekeden İtalyan arabalarına kuş isimleri verip bizlere satmakla meşguldü. Bu proje için Halis Toprak seçildi. Bir Japon heyeti gerekli görüşmeleri yapmak için Türkiye'ye geldi. Bu sırada Doğan'ın ekipleri haberi almış ve Japonların peşine düşmüştü. Türkiye'de Toprak Holding'in Japonlarla fabrika kuracağı haberini hemen Koçlara yetiştirdiler. Sonra bir anda Milliyet gazetesinde Toprak Holding'in bir firması hakkında vergi yolsuzluğu iddiaları başladı ve devlet göreve davet edildi. Piyasaya da birileri Toprağın firmasının zor durumda olduğu haberini yayıyordu. Kısa sürede panikleyen müşteriler alacaklarını hemen isteyince firma cidden krize girdi ve anında görev başına koşan maliye tarafından el konuldu. Bu olaylardan sonra Toprak Japonlarla ilişkisini kesti ve aynı anda Milliyet'in haberleri de duruverdi. Bizlerde tenekeden yapılma arabalara binmeye devam ettik. Japonların ikinci bir girişimi de ünlü bir işadamımızın kardeşinin öldürülmesiyle kesilmiştir bilenler bilir. Sayın Doğan'ın ülkemize ettiği en büyük "hizmetlerden" biri de AKP hükümetini başa getirmesidir. Bunun için Amerika destekli ve birden fazla grubun ortaklaşa hareket ettiği bir komplo kuruldu. Komplonun diğer faaliyetleri sonucu ekonomik kriz yaratılmış, hükümet sallantıya alınmış ve başbakanın sağlık durumu hakkında halk paniğe sevk edilmişti. Seçim kelimesi kamuoyunun kafasına itinayla yerleştirildi. Fakat suni ekonomik kriz ve ardından gelen Derviş önlemleri sayesinde bu seçimin iktidar partileri için felaket olacağı gün gibi ortadaydı. Biraz daha beklenmesi ve halka olanların tam olarak açıklanıp alınan ekonomik tedbirlerin etkisinin kamuoyuna yansımasının sağlanması gerekiyordu. Bunu bilen hükümet üyeleri normal seçim tarihine kadar beklemeyi uygun gördüler. Normal şartlarda AKP ve Erdoğan'ın tek başına iktidara gelmesi imkânsızdı ama Amerika'nın Irak işgali ve Kıbrıs gibi meseleler bekleyemezdi. Amerika ve Avrupa'yla uyumlu bir hükümetin acilen iş başına getirilmesi gerekiyordu. Eğer bu sağlanamazsa en azından iktidarın MHP kanadı tasfiye edilmeliydi, çünkü DSP içine malum kişiler zaten sızmıştı ve gerektiği zaman partiyi yönlendirecek güce sahiptiler. Tam bu aşamada Doğan müthiş bir plan kurdu. MHP dışındaki bazı partilerin liderleri ve DSP içindeki kliğin başı olan Hüsamettin Özkan Almanya'ya gazete tesisi açılışı bahanesiyle çağrıldı. Plana göre burada MHP'nin dışlanacağı ve siyaseten etkisiz hale getirileceği alternatif bir hükümet kurulacak veya bu toplantının verdiği mesajla MHP seçime zorlanacaktı. MHP'nin bir üçüncü seçeneği yoktu ve her iki seçenekte de sonuçta kaybedecekti. Hepinizin bildiği gibi bu toplantıdan sonra MHP seçime gitme kararı aldı ve vuruşarak çekilme yolunu seçti. Seçimlerde Doğan medyası önceden hazırlanmış psikolojik harekât planıyla AKP dışındaki tüm partileri yıpratarak bugünkü hükümetin yolunu açtı. Sayın Aydın Doğanın eski "iyiliklerini" anlattıktan sonra gelelim son iyiliğine. Aydın Doğan bu günlerde de Avrupa Birliğiyle ortak olarak Kıbrıs, Amerika ve İsrail'le birlikte de Güneydoğu Anadolu projesi üzerinde çalışıyor. Bu operasyonlar la ilgili olarak Doğan Vakfı kullanılmakta. Doğan Vakfı bu iş için Amerika Washington'da "Hasna" isimli bir dernek kurdu. Bu derneğin Internet adresi www.hasna.org. Bu derneğin başında Nevzer Gülümser Stacey adında karışık bir = şahsiyet bulunuyor. Derneğin ilk amacı Kıbrıs'ta Avrupa Birliği politikasına uygun bir şekilde iki kesimli ve Rum hakimiyetine dayalı bir devlet kurmak. Bu amaçla her ay onlarca Kıbrıs Türkü gazeteci ve yazar Amerika'ya gönderilerek burada yağlı ballı geziler ve Rum tezlerini anlatan kurslara tabii tutuluyorlar. Derneğin çıkardığı "Hasna Journal" isimli gazete de her sayısında Denktaş ve Kıbrıslı Türk milliyetçileri aleyhine türlü karalama ve küfür kampanyaları düzenliyor. Hasna'nın diğer bir ilgi alanı da GAP bölgesi. Burada sulama projeleri kapsamında İsrail'le işbirliği içinde Kibutzlar açılması ve bölge halkının kendi kendini yönetmesi kapsamlı çalışmaları var. Doğan Vakfı'nın destek olarak avuç dolusu para verdiği bir diğer dernek de Technology for Peace (Barış için teknoloji) kuruluşu. Internet adresi www.tech4peace.org olan bu kurumun başında nöroloji doktoru Yannis Lauris isimli Rum istihbaratıyla ilişkili bir Rum bulunmakta. Sayın Doğan'ın vakıf ve hayır faaliyeti adına giriştiği işler ne kadar ilginç değil mi? Sayın Doğan'ın ülkemize "geçmişte" yaptığı iyilikler için 1999 senesinde Devlet üstün hizmet madalyası aldığını göz önüne alırsak. Bu son faaliyetleri içinde Avrupa'dan "Legion de Honeur" ve Amerika'dan "Medal of Freedom" alacağını da tahmin edebiliriz. Keyifleri biraz bozduysam kusura bakmayın. Sevgilerimle Bana elektronik posta olarak geldi sizlerle paylaşmak istedim eğer daha detaylı bilgi sahibi olan arkadaşlar varsa lütfen düşüncelerini belirtsinler... Not; Derin devletin derinliklerine giden Otoban, Çevre yolu, Viyadükler üzerinde, Kaç zamandır ne kadar insan kaza sonucu ölmüştür? Trafik kazası süsü verilmiş bu olaylarda hiç mi otomobilin suçu yoktur? Bazıları vebal der hani... Aydınlar bu konuya nasıl bakarlar? Bilimselciler bu konuda ne derler? Bunlar birer test sürüşümüydü? Bilim kurbanları... (aydın doğan'lar böyle ise körleri nasıl acaba.) Koç'lar gibi Aydın'larda Derin Devlettir. Onlara giden yollarda dikenlidir. En azından lastikleri patlasın hesabı. Onun için patikadan gidelim. Asfalt paralı zaten... Lastik de öyle. Devletimiz; Halkımızın Gövdesidir (Kafası dahil). Biz ne kadar derinsek o da okadar derindir. Avrupalı birileri Türkler geçikmiş bir Millettir demiş. Bu söz onların bizi kendi gibi sandıklarını gösterir. Hamız ya... Hem hamız hem de acur Evet! Erken gelenleri gördük önden yer kapmışlar. Kara kıtayı yiyorlar(seyrediyorlar)... (Nereye geç kaldık yahu? Asıl siz nerelerde geziyorsunuz? Hangi çağdasınız? İleri bir çağ da mı yoksa?.. Batı medeniyeti çocuk po*nosunu yok etsin. Alkışlayalım. AB'ye girelim.) Ben de diyorum ki; Arkadaşlar Avrupa diye bir yer hiç olmadı, Hep ham kaldı... Nasıl ki Kur'an Arapları akıllı yapmaya yetmediyse, Rönesans'da Avrupalıyı Ortaçağ'dan kurtaramadı. Bir de Vatikan'da Papa diye bir adam Allahı temsil ediyor. Daha ne olsun... Avrupalılar uyudular. Hala uyuyor ve uyutuluyorlar... Biz de acımızdan kafayı yedik... Kafa bitti artık. Doldur bakalım o kafanın içini şimdi... Özellikle aydınlar bilgilerini gözden geçirsinler. Hangi boyuttayız. En azından bizim çocuklar oyuna gelmesin. Aydın deyince, aklıma Aydın Doğan'lar gelmesin isterim. Koç deyince aklıma koçlar gelsin isterim. Koçlar gibi hızlı trenle donatsınlar. Yurdumuzu. Metro yapsınlar da parasını verelim.(Halk bunları; canıyla, parasıyla yıllarca ödedi aslında.) 500 km İstanbul'a 500 km Ankara'ya Atatürk'e makyaj yapmasınlar (Koç'da sarışın mavi gözlü ama halkçı mı acaba?..) O kadar derin iseler bunu hissederler. Karabağ sorununu çözsünler de üzüm yiyelim. Kafamı buldum... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2007 Derin devleti bilmeyen,öğrenmek isteyen arkadaşkara duyurulur;hulki cevizoğlu ;Derin devleti tartışıyor. eminim çok şey öğreneceğiz...cuma saat 20:30'da kanal türk ve euro türk'te görüşlerinizi buradan paylaşalım. saygılar.. Unutmamak lazım dimi. Derin devleti merak eden arkadaşlar. Bu ülkede Rahmetli Uğur Mumcu'Nun 1977 den beri yazdığı kitaplarında olduğunu. Kontrgerillayı araştıran onun hakkında yazılar kitaplar yazan ve katledilen Muammer Aksoy'ların. Bahriye Üçokların da bir çok kitabı olduğunu. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2007 CYRANO sende hemen açık arıyorsun ....... :=) evet ilk başta yanlış yadım özür dilerim. ama sanırım ne demek istediğimi anladın.. saygılar arkadaşım amacım açığını aramak olsaydı. İlk söylediğinde yazardım bunları da. ısrar etmezsin diye görmezden geldim. sana sordum, hangi Alman subaylar diye. Ama sen hem, Çanakkale harbini, kurtuluş savaşına dahil ettin. Hem Von Sanders'i Osmanlının Genel Kurmay başkanı yaptın. Hemde bunu yaparken. Bana ders verir gibi "nasıl bilmezsin" dedin Alıntı
Misafir kafkasx Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2007 Unutmamak lazım dimi. Derin devleti merak eden arkadaşlar. Bu ülkede Rahmetli Uğur Mumcu'Nun 1977 den beri yazdığı kitaplarında olduğunu. Kontrgerillayı araştıran onun hakkında yazılar kitaplar yazan ve katledilen Muammer Aksoy'ların. Bahriye Üçokların da bir çok kitabı olduğunu. ben o yazarları okumayalım falan demedim . hatılarsanız necip hablemitoğlu ve uğur mumcu'nun meclis komisyon tutanaklarını yazmıştım . öküz altında buzağı aramayın...lütfen Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2007 bende okunmasın diyorsun demedimki. verdiğin kaynaklara ek kaynaklar yazdım. kanımca şimdi art niyet arayan sen oldun. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 sen ilk önce şunu öğrenmelisin. Bu ülkede Kontrgerillanın izini süren, kontrgerillayı deşifre eden, kontrgerillanın faaliyetlerini anlatan gazeteciler kimlerdir. Sen Uğur Mumcuları, bahriye üçokları, muammer aksoyları mı. Kasıtlı olarka halkı yanlış yönlendiren. yada "vatandaşı devlete karşı şüphe duymaya" sevkedenler olarak gösteriyorsun. öyle ya Uğur Mumcu gibileri türk düşmanı, vatan hainleri. senin gibileride vatansever dimi. elli yıllık, ajitasyonlarla karşıma çıkma boşuna. önce otur. Uğur Mumcu'Nun "Kontrgerilla öğretileri" kitabını. "Hizbullah, PKK, Kontrgerilla ilişkileri" makalelerini bir oku. Rahmetli Uğur Mumcu'nun çok güzel bir insan sınıflandırması vardı. "Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olanlar" diye. Kimin agzi ile konustugunu bilmiyorum ama belliki ajitasyon yapan sensin.Sen benim yazilarimi kendince yorumlama sevdasindan vazgecte sadete gel.. saygilarla Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 CYRANO sende hemen açık arıyorsun ....... :=) evet ilk başta yanlış yadım özür dilerim. ama sanırım ne demek istediğimi anladın.. saygılar Sayin Kafkas x Kurtulus savasimizdada Almanlar vardi ama gözlemci olarak,siz bu konuda haklisiniz. saygilarla Alıntı
Φ αէαﻯﻩỵ™ Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 Şu anki devletimiz,derin devlet diye adlandırılan sisteme göre ön planda olmayı başarmalı,aksi takdirde milletin belli bir kısmının derin devlete olan ilgisi kesinlikle son bulmayacaktır aksine artacaktır...Bilirsiniz bilinmeyene karşı duyulan umarsız ilgiyi..... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 Kimin agzi ile konustugunu bilmiyorum ama belliki ajitasyon yapan sensin.Sen benim yazilarimi kendince yorumlama sevdasindan vazgecte sadete gel..saygilarla orası sadet zaten. şu cevap veremeyince karşınızdakine. Kişisel polemiğe dökme sevdasınıda bırakın. Bu ülkede Kontrgerilla yani derin devlet faaliyetleri hakkınad 20 yıl boyunca kitaplar yazan kişi Uğur Mumcu'dur. ve şim sana göre o şimdi kasıtlı olarak yanlış yönlendiren birisi dimi. Kontrgerilladan bahsediyor diye. Aynı zamanda Kontrgerillayı araştırdıkları için öldürülen, Bahriye Üçoklar, Muammer Aksayolar Alıntı
» iLyAdA Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 Derin devletin en son tanımlarından birisi de sayın Süleyman Demirel'den geldi.. Politika hayatı boyunca epeyce haşır neşir olduğu için; "Derin devlet, askerdir " dedi.. Alıntı
Misafir kafkasx Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 orası sadet zaten. şu cevap veremeyince karşınızdakine. Kişisel polemiğe dökme sevdasınıda bırakın. Bu ülkede Kontrgerilla yani derin devlet faaliyetleri hakkınad 20 yıl boyunca kitaplar yazan kişi Uğur Mumcu'dur. ve şim sana göre o şimdi kasıtlı olarak yanlış yönlendiren birisi dimi. Kontrgerilladan bahsediyor diye. Aynı zamanda Kontrgerillayı araştırdıkları için öldürülen, Bahriye Üçoklar, Muammer Aksayolar Uğur Mumcu, ölümünden 17 gün önce kaleme aldığı MOSSAD ve Barzani başlıklı yazısında, Barzani ailesi’ ile İsrail devleti’ arasında bulunan çok ilginç bir bağlantıyı açığa çıkarıyordu!.. Mumcu, 8 Ocak 1993 tarihli Ültimatom’ başlıklı yazısında ise şöyle diyordu: yakında yayımlanacak bir kitabımda, Kürt milliyetçileri ile istihbarat örgütleri arasındaki ilişkilere ışık tutacak çok ilginç belgeler açıklayacağım!.. Mumcu, ne yazık ki bu belgeleri açıklamaya fırsat bulamadı!.. 24 Ocak 1993 tarihinde yani 17 gün sonra,otomobiline konulan bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti!.. ayrıca yine söylüyorum bu komisayon belgesiz olabilirmi? UĞUR MUMCU …TBMM KOMİSYON RAPORU: 14-) Komisyona ifade veren Nezih Tavlaş’ın 20/02/1993 tarihinde Faili Meçhul Cinayetler Komisyonuna verdiği ve bir örneğini Komisyonumuza sunduğu Başbakanlığa hitaben yazılmış, MİT Müsteşarlığı antetli ve Müsteşar Sönmez Köksal imzasını havi 02/02/1993 tarih ve 01.786.8879/435 sayılı yazıda “ABD’nin, güvenliğini ve hayat çıkarlarını yakından ilgilendiren Türkiye’nin, gerekli yerlerinde kuvvet bulundurmak ve bu maksatla Orta Doğu’yu kontrol altına alıp, Türkiye’nin dine dayalı bir yönetim altına girmesini önlemek maksadıyla; ABD Haberalma Servisi “CIA” denetiminde, İsrail Kabine görevlisi Haim Bar-Lev kontrolünde, İsrail “GANDA” birliklerinde eğitim gören altı kişilik özel TİM “Hayf” Deniz Üssünden botla Türkiye’ye giriş yapmışlardır. Mezkur timin ülkemizdeki görevleri, Teşkilatımızın değerli Haber kaynaklarından Gazeteci Uğur Mumcu ve Mehmet Ali Birand’ı öldürmekdir. Gazeteci Uğur Mumcu’yu öldüren tim elemanları ikinci görevleri olan Mehmet Ali Birand’ı öldürmek için ülkemizden çıkış yapmamışlardır. TİM elemanlarının yaptığımız istihbarat neticesinde İsrail Hükümetinin Ankara Temsilciğinde kaldıkları tespit edilmiştir.(EK: 11/265-266 hangi derin devlet yapmış gözüküyor? israil derin devleti'mi ? Derin devletin en son tanımlarından birisi de sayın Süleyman Demirel'den geldi.. Politika hayatı boyunca epeyce haşır neşir olduğu için; "Derin devlet, askerdir " dedi.. sevgili ilayda derin devlet asker değil ,MASONLAR 'dır. saygılar Alıntı
Φ dinazor Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 "Bence erkeklerden kurulu bir örgüt derin olamaz olsa olsa dik olur. Yani Dik Devlet onu yukarı da aramak gerek. Derin devlet bence Kadınların kurduğu bir örgüttür. Onun için derindir. Kadın gibi birşey yani... anladım." Alıntı
» iLyAdA Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 17 Şubat , 2007 sevgili ilayda derin devlet asker değil ,MASONLAR 'dır. saygılar sevgili kafkasx, söylem bana ait değil sadece ileti;) Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2007 Kontrgerilla asker kimliğide taşır, polis kimliğide taşır, memur kimliğide taşır. Her türlü kimliği taşıyabilir. Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2007 Türkiyede derin devlet olmadığı gibi,bu yokluğa ilişkin etkin bir idrakın(akıl erdirmenin) da varlığından söz edilemez.. nasıl olmuşta,Atatürk zamanında ülke,çapında çok daha büyük ve etkin bir 'derin devlet'e malik iken bu noktaya gelmiş? iktidar bir daha gerçek anlamda 'devlet adamı' görmemişte ondan! ismet paşa ile baraber,Türkiye'nin 'derin devlet'i önce milli şefin şahsi örgütü haline gelir,sonrada müttefik gizli servislerin şubesi çizgisine iner. ondan sonrada Türkiye'nin 'derin devlet'i kalmaz. inönü'den günümüze gelinceye kadar 'derin devlet' çalışması denebilecek tek uygulama,kıbrıs'taki rum katliamları karşısında destansı Türk direnişinin örgütlenmesine yapılan katkıdır.çünkü bu 'milli' bir tavırdır.geri kalan 'gizli devlet' uygulamaları Türkiye'ye hasım ve rakiplerinin kendi eliyle oynayttığı,milli olmayan,bölücü,geriletici,oyalayıcı,istikrar bozucu oyunlardır... ömer lütfi mete... derin devleti oluşturan kişiler arasında gerçekten Atatürkçü olarak nitelendirilebilecek tek kişi yoktur. 'derin devlet' aslında birbiriyle doğrudan bağlantısı olmayan,ama hepside bilerek yada bilmeyerek emperyalist devletlerin güdümüne girmiş asker ve sivil bürokrat,politikacı,işadamı,bazı sözde bilim adamı ve medya mensupları ile etkili bazı sivil toplum örgütlerinden oluşur. bu korkunç gücün etki ajanları,düğmeye basıldığı zaman aynı yönde faaliyet göstererek,istenilen doğrultuda kamuoyu oluştururlar;ulusalcı kişi,kurum ve partileri gözden düşürüp,seçim sonuçlarını etkilemeye çalışırlar.seçimle sonuç alınamayacağını anlarlarsa,bizim gibi ülkelerin daima emperyalizmin sömürü alanı içinde kalmasını sağlamak için,ulusal çizgide politika oluşturmaya çalışan iktidarları ne yapıp yapıp devirirler.satın alamadıkları veya susturamadıkları,etkili yazar,politikacı ve bilim adamlarına karşı yapılan suikastların perde gerisinde daima onlar vardır.. derin devletin bir başka ayağıda nurcular,fettullahçılar ve nakşibendilerdir..bu cemaat ve tarikatların ABD tarafından desteklendiği herkes tarafından biliniyor..ABD inançlara saygısındanmı bu desteği veriyor...? elbette hayır.. vural savaş... yönlendirici ajan statüsünde etkili bir gazeteci yada medya patronuna sahipseniz,yüzbinlerce okuyucu ve siyasal iktidarı doğrudan etkileyebilecek bir silaha da kavuşmuş olursunuz.keza,bir tarikat-cemaat şeyhini satın almışsanız,yüz binlerce müridinide yularından tutma ve de gelecekte bir halk hareketi başlatma gücüne sahip olursunuz... necip hablemitoğlu.. Alıntı
Φ bozkurtmusti Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2007 Türkiyenin Şu anda son zamanlarda Gündemini en Çok işgal eden Konu oLan derin devlet Konusudur bunu hepimizde meraK Ediyoruz bizde Turksanal olarak kendi çapimizda araştırmalar sunup yayınlıyoruz bu yayınları özelliklen seçiyoruz amacımız arada sıradada Olsa türkiyenin gündemini meşgul eden ve ülkemizin sahipleri sanan Bu tarz girişimleri elimizden geldiği kadar Burada yayınlamaktır Bu konu hakkında iyi bir araştırma yazısı sunmak istiyoruz. şayet bir nevide Olsa sizleri aydınlatabilirsek ne mutlu bize. Devlet sırrı en çok mafyanın, çetenin işine yarıyordu. Devlet sırrı birilerinin siyasi şantajları için ya da işbitirmek için elinde oyuncak ediliyordu. Devlet sırlarının içyüzü siyasetçilerin ve yüksek bürokratların eşlerinin konken partilerinden magazin dergilerine yansıyan dedikodulardan öğrenilebiliyordu. Eski bir MİT görevlisi Mehmet Eymür isteyince ABD'deki www.atin.org adlı internet sitesinden Meclis'in ve hükümetin sahip olmadığı bilgileri yayınlayabiliyordu. Birdenbire devletin gizli bilgi ve belgeleri tarih ve sayısı ile bir kaç icazetli gazetecinin köşe yazısına konu oluyordu. Birilerine aba altından sopa gösteriliyordu. Hatta öyle şeyler yaşadık ki, siyasi kâhinlerle işbirliği yapan gazeteciler MGK toplanmadan ve daha gündem açıklanmadan MGKínın hangi konuları konuşacaklarından öte, toplantı başlamadan alınacak kararları açıklamaya kadar vardırmıştı işi. Devleti savunduklarını sanan bu derin gazeteciler, devleti küçük düşürüyordu. Toplumun devlete olan güveni sarsılıyordu. Topyekûn savaşı manşetlerine taşıyarak iç savaş kışkırtıcılığı yapıyorlardı. Adaleti Savunanlar Derneği İstanbul İl Başkanı, Emekli Albay Tabib Prof. Dr. Nevzat Tarhan'a göre, devletin üstünde “Devlet İçin Devlete Rağmen” denen bir odak vardı. Bunlar bir şekilde komutanlara ve Cumhurbaşkanı’na aracısız ulaşıp “alo” diyebilecek kadar rahat kişilerdi. Bunların sayıları yüz kişiden biraz fazlaydı. Sürekli bir araya gelip toplanan, tıpkı bir tarikat ketumiyetiyle hareket eden gün geldiğinde yetkilerini alt kadrodan gelen özel yetiştirilmiş kişilere devreden bir gruptu. Bunlar devletin gerçek sahiplerinin kendileri olduğunu düşünüyorlardı. Bunun içinde rejimin dizginlerini tutabilmek gayesiyle sürekli bir strateji üretmeleri gerektiğine inanıyorlardı. Bu, “Devlet İçin Devlete Rağmen” denilen odak, bir şekilde bir kısım komutanları da ikna ediyordu. Şu anda Türkiye’deki Silahlı Kuvvetleri yöneten komutanlar vatansever kişilerdi. Her şeyini feda edebilecek insanlardı. Fakat yanlış bilgilendirildiler ve yanlış yönlendirildiler. Onlarda, post modern darbe denilen 28 Şubat sürecini yapmaya ikna edildiler. Yani psikolojik harbe maruz kaldılar. Bundan üç-dört sene sonra bu hatalarını anlayacaklardı. Hatta bir kısmı şimdiden anlamışlardı. Toplumla İletişim Başkanlığı (Tİ diye bir birim vardı. Kamuoyunda buna derin devlet deniyor, Psikolojik harp dairesi de deniyor. İlk olarak, 1954 yılında Seferberlik Tetkik Kurumu (STK) olarak organize ediliyor, halen daha taşrada bu şekilde çalışıyordu. Şimdi de Özel Kuvvetler Komutanlığı deniyordu. Bu bütün dünyada kurulduğu gibi, Türkiye’de de soğuk savaşın neticesi olarak kuruldu. Özellikle dünyayı saran komünizm tehlikesi üzerine oluşturuldu. Herhangi bir sıcak harp zamanında gerilla savaşıyla halkı örgütlemek için düşünüldü. 12 Eylül’den önce komünizme karşı çok iyi kullanıldı. Ama bugün Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın bu amaçla kullanıldığını söylemek yanlış olurdu. Bugün bu ÖKK’nın dışında Batı Çalışma Grubu (BÇG) tarzında fikir üreten bir grup vardı. Bu yapılanma Silahlı Kuvvetlerin emir komuta zinciri dışında bir odaktı ve bu odak 28 Şubat kapsamında dini kesimlere karşı Psikolojik Harp istiyordu!.. Daha önce komünizme karşı silahlı güç olarak kullanılan Gladio’ya artık ihtiyaç kalmadı. Bundan dolayı 1990’lı yıllarda uluslar arası silah kaçakçılığı ve uyuşturucu işine girdiler. Bu işe girdikleri için tasfiye edildiler. Şimdi yeni bir sivil yapılanma içerisindeler. Türkiye’de şu anda bunun üzerine gidecek siyasi bir irade yok. Rahmetli Ayhan Songar, “Türkiye’deki solculardan psikopat, sağcılar arasından da geri zekâlı çok çıkıyor” derdi. Tabii bunun yanında da elindeki ekmeği vermek derecesinde bir saflık var. Şimdi yanlış da olsa hareket devletten geliyorsa “amenna” diyen insanlar da vardı ortada. Devleti yönetenleri bir insan olarak görmüyordu. Devleti yönetenlerin yanlışlarına hukuk çerçevesi içersinde “yanlış yapıyorsunuz” demeyi düşünemeyen insanlar vardı. ÖHD’de etkin bir görev almış Sami Karamısır Paşa, II. Selimin dayısı Yasef Nassi’den bu yana Yahudiler Türkiye içersindeki gizli örgütlerde etkili olmuşlardı. “Devlet İçin Devlete Rağmen” örgütünün ardında da tröst devletler hükmündeki siyonist lobilerin gücü ve adamları vardı. Bunlar medya-siyaset-sermaye destekli organize bir hareketti. Sermayeyi kullanarak Ankara’daki yüksek rütbeli bürokratlara ulaşarak onları ikna ederek faaliyetlerini belirliyorlardı. Bunların başarısında sermayeyi yanlarına almalarının büyük rolü vardı. Bu mekanizma, uluslar arası bir organizasyonun Türkiye ayağıydı. Ve bunlar tarafından organize bir çalışmayla Türkiye’deki devlet adamları ve komutanlar yanıltılarak ikna edildi. Yanıltılıp kullanılmada en önemli argüman özellikle İran olayının yanlış yorumlanıp, aksettirilmesi olmuştu. Bu provokasyonların karşısında özellikle cemaat ve tarikatlar çok olumlu bir psikolojik harp uyguladılar. Türkiye’deki dindar insanlara inançlarından dolayı yapılanlar Sudan veya başka bir İslam ülkesinde yapılsaydı kesinlikle iç savaş çıkardı. Türkiye’de bu savaşın çıkmaması çok ilginçti. Bu da Türkiye’deki toplumun demokratik ve hukuk olgunluğu içersinde olmasından kaynaklanıyordu. Ayrıca bunların askerin karşısında demokratik bir şekilde durmaları olabilecek bir çok hadiseyi engellediği gibi bir kısım komutanların gözünü açmasına da vesile oldu. Strateji uzmanı Nurullah Aydın, “medya-mafya-sermaye-bürokrasi-asker” ilişkisi derin devlet denen oligarşik yapının temellerini oluşturmaktadır. Kullanılan terminolojileri de Atatürkçülük, Lâiklik, Cumhuriyetçiliktir. Buradan yola çıkılarak kendi düşüncelerinde olmayan insanları irticaya destek veriyor, cumhuriyeti tehlikeye düşürüyor şeklinde harcamaya kalkıyorlar” diyordu. Bu psikolojik bir savaş yöntemi, 1994 ve 95’de brifinglerle yapıldı. Bu brifinglerde işlenen konu şu; “Türkiye’deki irticaî faaliyetler öyle artı ki, böyle giderse 2005 yılında ülke irticanın eline geçecek”ti. Bu irticaî faaliyetler olarak da toplumun cami yapmasını, Kur’an kursları açmasını, İmam Hatiplerin ve başörtülü bayanların artmasını misâl gösterdiler. Yani toplumdaki doğal olan dindarlaşmayı terörist bir hareket gibi algıladılar. Kimse “irtica” kelimesini tanımlamıyor. Bu da şuurlu olarak yapılıyordu. Bunun içinde “Kitlesel İş Tehditi”ni kullanıyorlardı. Bu faşizmin bir yöntemiydi. Derin devlet, elbette MİT veya Özel Harp Dairesi'den ibaret değildi. Derin devlet bir trendi ve kompartımanları vardı. Bunun içinde hukukçusu, üniversite öğretim üyesi, gazetecisi, işadamı, mafyası ve tetikçisi bulunuyordu. Karar mekanizması, bileşik kaplarda olduğu gibi, bir tanesinden bir şey basıldığı vakit, hepsi otomatik olarak aynı ayar noktasına geliyorlardı. Hepsi de ani bir refleksle birbirleriyle dayanışma içine giriyorlardı. Mesela Abdullah Çatlı uyuşturucu iddiasıyla Fransa'da yakalandığında, avukatlık işi için hapishanede ilk 12 Mart döneminin sol liderlerinden Sarp Kuray'ı aramıştı. Derin devletin sol unsurları da, sağ unsurları da vardı. Yapının bütün unsurları bütünleşmişti. Yani o sağcı, ben solcuyum; ben sağcıyım, o Kürtçü diye bir ayrım yoktu. Bu devasa yapı Türkiye'de operatif eylemler yaptı. Bu operasyonlar, Susurluk ve sonrasında iç çatışmalara sebep oldu. Çünkü biri konuştu, diğeri kendini kurtarma derdine düştü derken, bu yapıda çözülme oldu. O dönemin kimi önemli gazetecileri şimdi önemsiz oldu. Kimi önemli işadamları şimdi ya battı, ya önemini yitirdi. Kimi önemli polisleri şimdi ya yaşamıyor ya da bir kenara itildi. Bu yapının çözülmesinde bir de tabii Türkiye'nin Batı dünyasıyla entegrasyon sürecine girmesi de rol oynadı. Türkiye bugün ciddi bir değişim içinde. Gerçi derin devletteki irtibatların tortuları hâlâ yaşanıyor, adam askerden emekli oluyor, gidiyor bir mafya babasına danışmanlık yapıyor ama... Gene de derin devletin bu kısmı 1996'dan beri sıkıntıdaydı. Kendi işlerine gelen eylemleri yapamıyorlardı. Militarist Derin Devlet dediğimiz yapı; hedeflerinden biri olan AB konusundan dolayı açmak zorunda kaldığı kapıyı, -belli ölçüde kontrolünden çıkmış gibi görünen- seçimler sonucu ortaya çıkan AK Parti iktidarına, bugüne kadar olduğu gibi istediği şekilde yönlendirebilme şartlarının olabileceğini düşünerek açık tutu. Aslında CHP-DYP-MHP iktidarını öngürmüşlerdi; seçimlerde DYP ve MHP baraj dışında kalınca şok oldular. Umut haline gelen AB süreci; gerek ekonomik olarak ve gerekse de siyasi olarak bu konuda kararlılığını ortaya koyan AK parti iktidarını şimdilik benimsemelerine yol açtı. Gelişmeler dengelerin, TSK aleyhine bozularak geliştiğini gösterse de, bugüne kadar olduğu gibi, aynı ölçede bir güçle olmasa da direnmeyi sürdürecek toplumsal ve siyasi desteğe sahip olduğu gözardı edilemezdi. Siyasi iktidar boşluk bırakmazsa derincilere meydan daralıyordu. Derin deevlet sakinleri 11 Eylül ile gelişen sürecin kendisi lehine gelişeceğini düşünerek direncini bugüne kadar sürdürmüş ve bugün de aynı şartların oluşabileceğini, yani bölgede askeri çözümlerin ön plana çıkabileceğini, dolayısıyla kendisine ihtiyaç duyulabileceğini hesap ediyorlar. ABD ve İsrail’in dayattığı Büyük Ortadoğu Projesi, derin devletin zaruriyetini perçinledi. Dolayısıyla; toplumdaki yenilenme ve siyasetin yeniden yapılandırılması isteğinin, TSK’nın bu hedef ve yapılanmasına yönelmemesi, taleplerin bu doğrutuda oluşturulmaması, ancak Çetin Altan’ın her zaman dediği gibi “21.yüzyıla girerken Türkiye’yi de mutlaka biçimlendireceklerdir, enseyi karartmayın” demesinden farklı bir anlam taşımayacaktı. YORUM EKLE kaynak www.sonsaniye.net Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.