Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Daha Fazla Yabancı Ölmek İstemiyorum Sana

 

İyilikten, saflıktan ulaşamadım kendime burada… Burası durmadan hızlanan bir kent. Burada sonsuz arzu çarpışır. Sonsuz acı… Sonsuz hırs…

En başlarda ne istedim tam bilmiyorum. Ama öyle açık ve duruydu ki gördüğüm herşey, nereye ve kime baksam beni kendisine inandırıyordu. Henüz içimde bir başkası yoktu. İçimde benden ayrı, bana karşı bir ses yoktu. Gidemediğim yerleri mutlu özlerdim, çünkü gitmesem bile bilirdim ki oraları da benden bir parçaydı.

Çok az ve usulca konuşulurdu.

.

 

O zaman da vardı kötülük ve şiddet… O zaman da vardı yalan ve sevgisizlik… Ama yavaş dönerdi dünya. Garip, kutsal bir sessizlik vardı heryerde. Utanırdı kötüler yaptıklarından. Pişmanlık duyulurdu her yalandan sonra. Sanki mecbur kalındığı için sevgisizdi insanlar.

O zaman bir tek kalbim vardı benim. Gözlerim bana aitti nereye gitsem. İçimde kendi sesimden başka hiçbir ses yoktu.

Hayatın o dinmeyen ağrısıyla hatırlardım kendimi. Susar dinlerdim. O ağrıyı incitmemeye çalışırdım

Sonra sular geliyor aklıma. Aktıkça yüzün gibi aydınlanan sular. İlk orada hatırlıyorum seni. İçimde henüz başka bir ses yokken. Kalbim ve gözlerim sadece bana aitken…

O suların peşinde, hayatımın peşinde, yüzünün peşinde…

İlk orada akıp giden sularda seninle kendimi gördüm. En çok sende sevdim kendimi. Akıp giden sularda. İlk kez sende gördüm özlemlerimi… Akıp giden kalbimi… O parçalanmış ve sadece sana ait benliğimi ilk kez sende gördüm…

O yavaşça dönen dünyayı, bütün sesleri içinde saklayan o kutsal sessizliği… Kendisine sabırla ve içtenlikle bakanın adını sayıklayan o sonsuz gökyüzünü… Gökyüzünün el verdiği o küçük düş bahçelerini…

Toprakla sular arasındaydı kalbim. Bu yakınlıkta ne varsa, bu sır nereye varacaksa görmek isterdim. Çünkü öyle inanırdım ki kendime, nereye baksam seni görürdüm. Toprakla sular arasında giderek aydınlanan yüzünü.

Dalgaların aydınlığı vururdu terkedilmiş evlere. Bir kapı açılır, içeri üşümüş bir ışık girerdi. Dışarıda bir sonsuzluk kimsesiz yanardı. Bir ceset vururdu sahile, ömrüm olurdu yorgun ve ıslak saçları… Sen olurdun yüzünü saklayan herkes… Sonra… Sonra biterdi toprak… Akmaz olurdu sular. Kirlenirdi o kutsal sessizlik… Düş ağaçları kesilirdi… Seni bekleyecek yer bırakmazlardı bana… Sürüklerdi beni peşinden hızlanan dünya, bu durmadan hızlanan kent… Sürüklerdi beni kalbimden ayrılan ikinci kalp, sürüklerdi beni gözümden ayrılan ikinci göz… Ruhumdan ayrılan öbür ruh, sürüklerdi beni…

Artık bu kent o kent değil, bu kalp o kalp değil, bu gözler o gözler değil… Seni sevdiğine inandığım o insan bu insan değil…

Burada gidilecek hiçbir yer yok. İnsan en fazla o öbür, o yalancı kalbine çarpıyor… Burada insan en fazla o sahte gözünü hissediyor içi acıyarak… Ne kadar sevse de dünyanın bütün sevgisizliğini üzerine alıyor burada insan… Hep başkalarının sahte yasını tutuyor…

Burada her sabah, her akşam insan yeniden, hep yeniden başlıyor hayatına. Sanki hiç yaşanmamış gibi, hiç gidilmemiş gibi, hiç ders alınmamış gibi… Burada insanın yalan yüzü değil, o en derinde sakladığı kalbi kararıyor önce…

Artık burası herhangi bir kent: Kalabalık, doyumsuz, aceleci, konuşkan, acımasız, telaşlı unutkan, intikam dolu ve hep kaybetmiş… Burada sistem, kirletilmiş arzularla içimize, beynimize sızıyor, o “kurtarılmış beyin hücrelerimize”. İşte sevgiyi, yitirdiğimiz ve özlediğimiz aşkımızı, işte en derinde yatan insanlığımızı aradığımız yer burası…

İşte seni aradığım yer burası: Herşey satılık burada, herşey ambalajlı. Sevgi, umut, ütopya, başkaldırı, inanç, ölüm, farklı hayatlar… Herşey, herşey satılık burada.. Burada herşeyin bir fiyatı var… Burası durmadan hızlanan bir kent… Aşk bile burada serbest piyasa kurallarına bağlı… Sahte bir kalple peşinden koştuğum bu dünya seni bana anlatmaz, artık biliyorum…

Burası benim önümden koşan bir kent… Burada ikinci kalbimle, ikinci gözümle, ikinci benliğimle yarışıyorum. Burada kendimle amansız kavgalıyım…

Seni sevdiğim kadar sevmedim bu hayatı, inan… Ne olur bir tek buna inan…

Çünkü sende gökyüzüm var. sende sonsuz yağmurlarım, kutsal sessizliklerim var… Sende o küçük düş ağaçlarım var… Affet bu küçük insanlığımı… Affet peşinden geldiğim bu kenti… Affet o derin doyumsuzluğumu…

Göremedim affet, sen bu kentte denizden çıkan bir cesettin. O yorgun ve ıslak saçları ömrüm olan bir ceset… Affet beni… Gidilecek başka bir yer yokmuş bu kentte… Toprakla akan su arasındaki yüzünden başka… İşte bunu öğrettin bana… O sessiz, o kutsal yüzünle bana bunu öğrettin. Bu kentte aşk olamayacağını… Beni kendine çağırdın. Akşamın o ıstıraplı eşiğine…

Son bir umutla sana sarılıyorum sevgili. Dünya nereye giderse gitsin, bir tek sen kaldın bu kentte, birtek sen kaldın içimdeki iyilik yüzünden utandırmayan beni…

Ben bu dünyadan kaçtım ve gidecek başka yerim yok…

Burası içimi kanatarak hızlanan bir kent…

Bir yanım ölü, bir yanım sen…

Sevgiliysen tanı beni, bil öyleyse…

Dediğin gibi sevgili, daha fazla yabancı ölmek istemiyorum sana….

Cezmi Ersöz

Gönderi tarihi:

yazıyı okurken bu kadar uzun bir yazıyı bu saatte sürükleyerek kendimi nasıl okuduğumu düşündüm ve yazanı merak ediyordum...aama bakmadım sonuna kadar...ve cezmi ersöz yazısını görünce artık olanın ilginç değil normal olduğunu göördüm...takdir ettiğim ve okuduğum bir yazzar... çok fazla seçiyorum kitap okurken ve cezmi ersöz'ün kiler sevdiklerim arasında başlarda... :) çok teşekkür ederim bu yazının burada olduğu için... :clover:

Gönderi tarihi:

sağol :clover:

şu anki duygularımın sözcusü gibiydi bu yazı,paylaşmak istedim.en hoşuma giden cümlede şu oldu:

. Dünya nereye giderse gitsin, bir tek sen kaldın bu kentte, birtek sen kaldın içimdeki iyilik yüzünden utandırmayan beni… -_-

Gönderi tarihi:
Daha Fazla Yabancı Ölmek İstemiyorum Sana

 

Seni sevdiğim kadar sevmedim bu hayatı, inan… Ne olur bir tek buna inan…

Çünkü sende gökyüzüm var. sende sonsuz yağmurlarım, kutsal sessizliklerim var… Sende o küçük düş ağaçlarım var… Affet bu küçük insanlığımı… Affet peşinden geldiğim bu kenti… Affet o derin doyumsuzluğumu…

Göremedim affet, sen bu kentte denizden çıkan bir cesettin. O yorgun ve ıslak saçları ömrüm olan bir ceset… Affet beni… Gidilecek başka bir yer yokmuş bu kentte… Toprakla akan su arasındaki yüzünden başka… İşte bunu öğrettin bana… O sessiz, o kutsal yüzünle bana bunu öğrettin. Bu kentte aşk olamayacağını… Beni kendine çağırdın. Akşamın o ıstıraplı eşiğine…

Son bir umutla sana sarılıyorum sevgili. Dünya nereye giderse gitsin, bir tek sen kaldın bu kentte, birtek sen kaldın içimdeki iyilik yüzünden utandırmayan beni…

Ben bu dünyadan kaçtım ve gidecek başka yerim yok…

Burası içimi kanatarak hızlanan bir kent…

Bir yanım ölü, bir yanım sen…

Sevgiliysen tanı beni, bil öyleyse…

Dediğin gibi sevgili, daha fazla yabancı ölmek istemiyorum sana….

Cezmi Ersöz

 

Cok tesekkurler :clover:

Gönderi tarihi:
sağol :clover:

şu anki duygularımın sözcusü gibiydi bu yazı,paylaşmak istedim.en hoşuma giden cümlede şu oldu:

. Dünya nereye giderse gitsin, bir tek sen kaldın bu kentte, birtek sen kaldın içimdeki iyilik yüzünden utandırmayan beni… -_-

 

evet bende okurken kendimi buldum...zaten her yazısında bi yerlerde saklı ruhum... :clover:

 

SENİN OLMADIĞIN YERDE

 

Adına aşk koyduğun o büyük boşluğa

ben koca bir hayat sığdırdım...

Beni sevmemene isyan edip kaçmak,

sende aradıklarımı hayatla doldurmaya çalışmak,

ruhumun en büyük yanılgısıydı...

Hayat bana en acımasız yüzünü

sevgini inkar ettiğim zamanlarda gösterdi...

Ve şimdi asıl olmam gereken yerde,

hayata başladığım yerde,

kalbindeyim...

Vazgeçilmez oluşunun sırrı bu işte:

Senin olmadığın yerde ne olduğunu biliyorum...

 

 

Cezmi ERSÖZ

Gönderi tarihi:

Acıyla Erir Yüzüne Aşık Çocuk

 

Ne zaman yüzüne baksam

yalnızlığın o mutlu gerilimi

 

O öksüz göl hızla derinleşir

biliyorum, acılarım hiç bitmeyecek, bu öyle bir

yeşil

 

Ne zaman gözlerinin içine baksam, biliyorum

ikimizi de aşar, o kapının ardındaki masal

bense yüreğimin bu hallerinden korkar, kalırım

bir hız trenine bindirilmiş küçük bir çocuk gibi

geçip giden yüzlerine bakar kalırım

 

Ömrün kısalığı çarpar camlara

ateş hızla yayılır içerilere

 

Akşam olur, evler dolar boşalır

acıyla erir, yüzüne aşık çocuk

 

Ne zaman gözlerinin içine baksam, biliyorum

İkimizi de aşar, o kapının ardındaki masal

Cezmi Ersöz

-_-

Gönderi tarihi:

KENDİNİ SAKLAMA ÇİÇEKLERİ

 

Biz aşk bahçemizi küçük tuttuk

seninle

içinde güvensizlik ağaçları,

küstüm otları

kendini saklama çiçekleri

 

Özlem kirlibir kan gibi yüreklerimizi boğmasın

yalnızlık karanllık bir orman gibi

çökmesin içimize diye

biz aşk bahçemizi küçük tuttuk seninle

Önümüzde dokunuşlardan uzak,

İnsafsız ve çok uzun bir kış var diye

koca bir yaz kendini saklama çiçeklerini

suladık durduk yalnızca

 

Biz aşk bahçemizi küçük

çok küçük tuttuk seninle...

 

 

 

Cezmi ERSÖZ

 

bu yazısını çoookk seviyorum.. :( ççok hüzünleniyo insan... :clover:

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.