Φ semihce Gönderi tarihi: 25 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 25 Aralık , 2006 Bir “izin” kavramı olmalı yaşamda da. Ara verip nefes almaya, kanı pompalamaya; açıp bedenimin kapılarını, çıkabilmeliyim yolculuklara. Bedene hapsolmuşluğun tüm kısıtlamalarından kurtulduğum iznim bitince de dönebilmeli, anlatabilmeliyim tüm gördüklerimi, izne çıkamamış dostlara. Bir hapishanedir beden. Suçlu ruhların, ölüm cezası olmayan bir dünyadan, cezalarını çekmeleri için bu dünyaya gönderilip, içine kilitlendiği; mahkümunun da, müdürünün de, gardiyanının da ta kendisi olduğu, hapishane içerisinde bir hapishanedir. Çok zor ve kısıtlıdır bir bedenle yaşamak. Kanatları bile yoktur insan bedeninin. Yetersizliği hep engeldir ruhun coşkusuna. Bu bedenle ancak bu dünyada, o da milyonlarca sene içerisinde bu bir kaç milyon senecik zaman diliminde yaşayabilirsin. Elli - altmış santigratlık bir sıcaklık değişikliğine bile desteksiz dayanamaz naif bedenin. Atmosfer basıncı da aynen şu anda yazıyı okuyabildiğin ortamda olduğu gibi olmalıdır. Gidip Venüs’e bu bedenle uzanamazsın yerlere. Değil Güneş’e, ancak Niğde’ye varabilirsin bu nedenle. Bırak gidebilmeyi, Güven Parkı’ndaki bankta otururken, aralıksız bakamazsın bile Güneş’in gözlerinin içine. Nah aşabilirsin bu bedenle saniyede üç yüz bin kilometreyi. Asla varamazsın bu kaşla, bu gözle, dağlarına bahar gelmiş Samanyolu’na; takılır kalırsın ilahi radarlara, çıksan bile gökyüzü otoyollarına. Belki UFO görebilir gözlerin ama hiçbir zaman bir UFO olamazsın başka bir dünyada bu bedenle. Taş çatlasa aya geçer sözün, o da bedenine dünya şartlarını sağlayan giysilerinle. Gezinemezsin okyanusun diplerinde, galaksinin derinliklerinde. Bu gözlerle bu kadar tanırsın renkleri, bu kulaklarla bu kadar sanırsın evrendeki sesleri. İyice çekilmez olur yaşlandıkça; aramaya devam eder doğduğundan beri olduğu gibi, tutmak için bir başka bedenin elini. Yorulur, acıkır, uykusu gelir, hastalanıp yarı yolda bırakıverir seni; bir de onunla uğraşmak zorunda kalırsın aslında yapılacak ne güzel işler, gidilecek ne muhteşem diyarlar, tanınacak başka - bambaşka yaşamlar varken; düşük radyasyonlu bir ekrana bakarsın, Nebula seni beklerken. Dar gelir altın göğüs kafesin, içinde ruhun kanat çırparken. Bir kondomdur beden, daracık yaşam aralığındaki sevişmelerde. Çok zor iştir eften püften bedeninle insan olarak, insan kalarak, insan gibi yaşayabilmek; bir de o bedenin içerisindeki tek kişilik hücreye aşkı hapsedebilmek. İzin istiyorum; yıldızlar göz kırpar, tüm bir evren beni çağırırken, hasretlik giderip gelmek, yeniden kilitlenip bedenime, sürem doluncaya kadar yuvarlanıp gitmek, diğer bedendekilere de bu dünyayı zindan etmemek üzere, tutukluluğum sırasındaki iyi halim de göz önünde bulundurularak, minicik bir idari izin istiyorum... Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2006 Bir Ses Gönder Ay Balam Başımı bulutlara dayadım sesimi rüzgarlara oturup penceremin kıyısında geçen trenlere ağladım yıldızlar ektim uzak çığırlara ince sızı yalnızlıklar hangi türküye durduysam yaşamak yaşamak kanadım bir uzak diyar bir bilinmez yolda kaldım kuşlar uçtu yüreğimden ben kuş olup uçamadım bir ses gönder ay balam bir nefes darda kaldım Nuri Can Alıntı
Φ semihce Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 27 Aralık , 2006 Karanlığın insanı delişrten bir ihtişamı vardır Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım Bu gece dağ başları kadar yalnızım Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından Dudaklarımda eski bir mektep türküsü Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim Gözlerim gözlerini arıyor durmadan Nerdesin Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2006 HANİ KURŞUN SIKSAN GEÇMEZ GECEDEN Yiğit harmanları, yığınaklar, Kurulmuş çetin dağlarında vatanların. Dize getirilmiş haydutlar, Hayınlar, amana gelmiş, Yetim hakkı sorulmuş, Hesap görülmüş. Demdir bu... Demdir, Derya dibinde yangınlar, Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs... Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde, Çelik kadavrası korugan'ların. Ölünmüş, canım,ölünmüş Murad alınmış... Gelgelelim, Beter, bize kısmetmiş. Ölüm, böyle altı okka koymaz adama, Susmak ve beklemek, müthiş Genciz, namlu gibi, Ve çatal yürek, Barışa, bayrama hasret Uykulara, derin, kaygısız, rahat, Otuziki dişimizle gülmeğe, Doyasıya sevişmeğe,yemeğe... Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri, Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret Ve asıl biz biliriz kederi. İçim, bir suskunsa tekin mi ola? O Malta bıçağı,kınsız,uyanık, Ve genç bir mısradır Filinta endam... Neden, neden alnındaki yıkkınlık, Bakışlarındaki öldüren buğu? Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri... Nasıl da almış aklımı, Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan, Dost, düşman söz eder kendi kavlince, Kınanmak, yiğit başına. Bu, ne ayıp, ne de yasak, Öylece bir gerçek, kendi halinde, Belki, yaşamama sebep... Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu. Hani, kurşun sıksan geçmez geceden, Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık... Ve zehir - zıkkım cıgaram. Gene bir cehennem var yastığımda, Gel artık... AHMET ARİF Alıntı
Φ semihce Gönderi tarihi: 31 Aralık , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 31 Aralık , 2006 Zamanlar aktı, geldikleri gibi gitmesini bilen cinslerden... İnsanlar konuştu, uzun uzun ve sık sık... Gözlerim uzun süre gittiğin noktada bakakaldı, ayak izlerine... Kaybolmayan sevgin gibiydi gözlerim, yokluğunun aksine... Uzun zaman geçti. Sen biteli... Ve ansızın çekip gideli... Sonra ne mi oldu? Büyüdüm, hepsi bu... Çok ağladım, fazlaca ağırdım ayaklarımın üstünde... Sonra ne mi oldu? Hiçbir şey... Ya da yokluğuna dair, her şey... Uzun zaman geçti... Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar dakikalar... Yavaş aktı yokluğunu düşündüğüm anlardaki cümlelerim... Ve hiçbir şey diyemeyişim... Yavaştı, zamanın akışı... Hiç kimseye benzetemediğim yanların içindi sende kalan suskunluğum.. Ve en çok seni söylemekti, seni sana anlatmaktı doyasıya... Ve her iki cümle arasında hiç kimse olmayışının ifadesini anlatabilmekti her düşüm. Düşlerimi gerçekleştirdiğim kadar düştüm, giderken gözlerinin içinden... Ağlayan sen değildin oysa... Ağlayan benim sen de kalan yanlarımdı. Beni kendinden atabilmen için bir şanstı, ağlaman... Ve beni ayaklar altına alman... Dakikalar içinde, çok fazla öldüm. Her damla da tekrar tekrar öldüm... Ve sen beni anlayan gözlerinin aksine, beni tane tane terkettin kendi içinde... Ve gittin... Ansızın bittin... Gidişinin ayak izlerinde seni izlerken, beni düşürdüğün son umudum geldi gözlerimin önüne... Ve canım acıdı... Ve ağladım... Kan ağladım... Anladım. Ben senin için... Hiçbir şey değildim. Hiç kimse de değildim... Son terkeden hep bendim, ayaklar altında kalan göz yaşlarımın ıslaklığında serinleyen her bir kum tanesiydim... Ölen bendim... Giden sen... Oysa sen, onlar gibi değildin... Anlar gibiydin. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.