Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

bir izin kavramı olmalı yaşamdada


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Bir “izin” kavramı olmalı yaşamda da.

 

Ara verip nefes almaya, kanı pompalamaya; açıp bedenimin kapılarını, çıkabilmeliyim yolculuklara.

 

Bedene hapsolmuşluğun tüm kısıtlamalarından kurtulduğum iznim bitince de dönebilmeli, anlatabilmeliyim tüm gördüklerimi, izne çıkamamış dostlara.

 

Bir hapishanedir beden.

 

Suçlu ruhların, ölüm cezası olmayan bir dünyadan, cezalarını çekmeleri için bu dünyaya gönderilip, içine kilitlendiği; mahkümunun da, müdürünün de, gardiyanının da ta kendisi olduğu, hapishane içerisinde bir hapishanedir.

 

Çok zor ve kısıtlıdır bir bedenle yaşamak. Kanatları bile yoktur insan bedeninin. Yetersizliği hep engeldir ruhun coşkusuna. Bu bedenle ancak bu dünyada, o da milyonlarca sene içerisinde bu bir kaç milyon senecik zaman diliminde yaşayabilirsin. Elli - altmış santigratlık bir sıcaklık değişikliğine bile desteksiz dayanamaz naif bedenin.

 

Atmosfer basıncı da aynen şu anda yazıyı okuyabildiğin ortamda olduğu gibi olmalıdır. Gidip Venüs’e bu bedenle uzanamazsın yerlere. Değil Güneş’e, ancak Niğde’ye varabilirsin bu nedenle. Bırak gidebilmeyi, Güven Parkı’ndaki bankta otururken, aralıksız bakamazsın bile Güneş’in gözlerinin içine.

 

Nah aşabilirsin bu bedenle saniyede üç yüz bin kilometreyi. Asla varamazsın bu kaşla, bu gözle, dağlarına bahar gelmiş Samanyolu’na; takılır kalırsın ilahi radarlara, çıksan bile gökyüzü otoyollarına.

 

Belki UFO görebilir gözlerin ama hiçbir zaman bir UFO olamazsın başka bir dünyada bu bedenle. Taş çatlasa aya geçer sözün, o da bedenine dünya şartlarını sağlayan giysilerinle. Gezinemezsin okyanusun diplerinde, galaksinin derinliklerinde.

 

Bu gözlerle bu kadar tanırsın renkleri, bu kulaklarla bu kadar sanırsın evrendeki sesleri.

 

İyice çekilmez olur yaşlandıkça; aramaya devam eder doğduğundan beri olduğu gibi, tutmak için bir başka bedenin elini.

 

Yorulur, acıkır, uykusu gelir, hastalanıp yarı yolda bırakıverir seni; bir de onunla uğraşmak zorunda kalırsın aslında yapılacak ne güzel işler, gidilecek ne muhteşem diyarlar, tanınacak başka - bambaşka yaşamlar varken; düşük radyasyonlu bir ekrana bakarsın, Nebula seni beklerken. Dar gelir altın göğüs kafesin, içinde ruhun kanat çırparken.

 

Bir kondomdur beden, daracık yaşam aralığındaki sevişmelerde.

 

Çok zor iştir eften püften bedeninle insan olarak, insan kalarak, insan gibi yaşayabilmek; bir de o bedenin içerisindeki tek kişilik hücreye aşkı hapsedebilmek.

 

İzin istiyorum;

yıldızlar göz kırpar, tüm bir evren beni çağırırken,

hasretlik giderip gelmek, yeniden kilitlenip bedenime,

sürem doluncaya kadar yuvarlanıp gitmek,

diğer bedendekilere de bu dünyayı zindan etmemek üzere,

tutukluluğum sırasındaki iyi halim de göz önünde bulundurularak,

minicik bir idari izin istiyorum...

Gönderi tarihi:

Bir Ses Gönder Ay Balam

 

Başımı bulutlara dayadım

sesimi rüzgarlara

oturup penceremin kıyısında

geçen trenlere ağladım

 

yıldızlar ektim uzak çığırlara

ince sızı yalnızlıklar

hangi türküye durduysam

yaşamak yaşamak kanadım

 

bir uzak diyar

bir bilinmez yolda kaldım

kuşlar uçtu yüreğimden

ben kuş olup uçamadım

 

bir ses gönder ay balam

bir nefes

darda kaldım

 

Nuri Can

Gönderi tarihi:

Karanlığın insanı delişrten bir ihtişamı vardır

Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım

Bu gece dağ başları kadar yalnızım

 

Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından

Dudaklarımda eski bir mektep türküsü

Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim

Gözlerim gözlerini arıyor durmadan

Nerdesin

Gönderi tarihi:

HANİ KURŞUN SIKSAN GEÇMEZ GECEDEN

 

 

 

Yiğit harmanları, yığınaklar,

 

Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.

 

Dize getirilmiş haydutlar,

 

Hayınlar, amana gelmiş,

 

Yetim hakkı sorulmuş,

 

Hesap görülmüş.

 

Demdir bu...

 

 

 

Demdir,

 

Derya dibinde yangınlar,

 

Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs...

 

Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,

 

Çelik kadavrası korugan'ların.

 

Ölünmüş, canım,ölünmüş

 

Murad alınmış...

 

 

 

Gelgelelim,

 

Beter, bize kısmetmiş.

 

Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,

 

Susmak ve beklemek, müthiş

 

Genciz, namlu gibi,

 

Ve çatal yürek,

 

Barışa, bayrama hasret

 

Uykulara, derin, kaygısız, rahat,

 

Otuziki dişimizle gülmeğe,

 

Doyasıya sevişmeğe,yemeğe...

 

Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,

 

Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret

 

Ve asıl biz biliriz kederi.

 

 

 

İçim, bir suskunsa tekin mi ola?

 

O Malta bıçağı,kınsız,uyanık,

 

Ve genç bir mısradır

 

Filinta endam...

 

Neden, neden alnındaki yıkkınlık,

 

Bakışlarındaki öldüren buğu?

 

Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri...

 

Nasıl da almış aklımı,

 

Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,

 

Dost, düşman söz eder kendi kavlince,

 

Kınanmak, yiğit başına.

 

Bu, ne ayıp, ne de yasak,

 

Öylece bir gerçek, kendi halinde,

 

Belki, yaşamama sebep...

 

 

 

Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.

 

Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,

 

Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...

 

Ve zehir - zıkkım cıgaram.

 

Gene bir cehennem var yastığımda,

 

Gel artık...

 

AHMET ARİF

Gönderi tarihi:

Zamanlar aktı, geldikleri gibi gitmesini bilen cinslerden...

İnsanlar konuştu, uzun uzun ve sık sık...

Gözlerim uzun süre gittiğin noktada bakakaldı, ayak izlerine...

Kaybolmayan sevgin gibiydi gözlerim, yokluğunun aksine...

Uzun zaman geçti.

Sen biteli...

Ve ansızın çekip gideli...

Sonra ne mi oldu?

Büyüdüm, hepsi bu...

Çok ağladım, fazlaca ağırdım ayaklarımın üstünde...

Sonra ne mi oldu?

Hiçbir şey...

Ya da yokluğuna dair, her şey...

Uzun zaman geçti...

Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar dakikalar...

Yavaş aktı yokluğunu düşündüğüm anlardaki cümlelerim...

Ve hiçbir şey diyemeyişim...

Yavaştı,

zamanın akışı...

Hiç kimseye benzetemediğim yanların içindi sende kalan suskunluğum..

Ve en çok seni söylemekti, seni sana anlatmaktı doyasıya... Ve her iki cümle arasında hiç kimse olmayışının ifadesini anlatabilmekti her düşüm.

Düşlerimi gerçekleştirdiğim kadar düştüm, giderken gözlerinin içinden...

Ağlayan sen değildin oysa...

Ağlayan benim sen de kalan yanlarımdı.

Beni kendinden atabilmen için bir şanstı, ağlaman...

Ve beni ayaklar altına alman...

Dakikalar içinde, çok fazla öldüm.

Her damla da tekrar tekrar öldüm...

Ve sen beni anlayan gözlerinin aksine,

beni tane tane terkettin kendi içinde...

Ve gittin...

Ansızın bittin...

Gidişinin ayak izlerinde seni izlerken, beni düşürdüğün son umudum geldi gözlerimin önüne...

Ve canım acıdı...

Ve ağladım...

Kan ağladım...

Anladım.

Ben senin için... Hiçbir şey değildim.

Hiç kimse de değildim...

Son terkeden hep bendim, ayaklar altında kalan göz yaşlarımın ıslaklığında serinleyen her bir kum tanesiydim...

Ölen bendim...

Giden sen...

Oysa sen, onlar gibi değildin...

Anlar gibiydin.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.