Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Şüphesiz herkesin istisnasız hernerede bulunuyor olursa olsun,orada bir bulunuş gayesi vardır... Bir markette bulunuyorsa gayesi alışveriştir veya marketin personelidir iş için oradadır...Bir durakta ise gayesi otobüs beklemektir...Hastanede ise gaye hastalığı için tedavi olmaktır...Lokantada ise yemek yemedir gayesi...Benzeri olarak her nerede bulunuyorsa orada kesinlikle bir amaç,bir gaye için bulunmaktadır...Peki istisnasız olarak herkes için ortak bir mekan olan dünyada bulunuş gayesi nedir?... Öyle ya herkes farklı gayelerle farklı yerlerdedir ama ortak olarak herkesin bulunduğu yer dünyadır...Dünya istisnasız için ortak bir mekandır...O halde herkes için dünyada bulunuş gayeside ortaktır...Nedir bu gaye?... Şüphesiz bu ortak gaye hiç bir insan yada cin tarafından belirlenemeyecek,onları ve istisnasız tüm kainatı aşan Kusursuz ve Sonsuz Bir Güç gerektirir...Çünkü belirlenecek bu gaye tüm kainatın ve istisnasız içindeki herşey için geçerli olacak ve tarihin en başından en sonuna kadar hiç bozulmadan,kendisinde eksiklik görülmeden istisnasız tüm zamanlarda ve tüm insan ve cin topluluklarına hitap eder bir gaye olmalıdırki ortak mekan olarak bulunulan dünyada gelmiş geçmiş tüm insan ve cinlere hitap edebilen bir halde olmuş olsun...

 

Bu gayeyi belirleyebilecek tüm kainatı ve istisnasız içindeki herşeyi Yaratan,dünlerini,bugünlerini ve yarınlarını gizlisi-açığı ile bilen,tüm kainata ve içindeki herşeye ve tüm zamanlara istisnasız her an Hakim Olan, Sonsuz Bir Güç Sahibi olmalıdır...Ve Nitekim O Güç Sahibi Alemlerin Rabbi Olan,Ortağı ve Yardımcısı Olmayan,Kendisinden Başka İlah Bulunmayan,Her Türlü yanlış bilinmeden ve Eksiklikten Uzak,Münezzeh Olan Allah'tır...

 

'''Şüphesiz bu, gerçek bir olayın haberidir. Allah'tan başka ilah yoktur. Ve şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.'''(AL-İ İMRAN SURESİ / 62)

 

'''Andolsun, "Allah üçün üçüncüsüdür" diyenler küfre düşmüştür. Oysa tek bir ilahtan başka ilah yoktur. Eğer söylemekte olduklarından vazgeçmezlerse, onlardan inkâr edenlere mutlaka (acı) bir azab dokunacaktır.'''(MAİDE SURESİ / 73)

 

'''O, Allah'tır, kendisinden başka ilah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur. Hüküm O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz. '''(KASAS SURESİ / 70)

 

'''Allah'ın emri geldi, artık onda acele etmeyin. O (Allah), şirk koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir.''' (NAHL SURESİ / 1)

 

Yarattığı insan ve cin topluluğuna neden yarattığını bildirmiştir...

 

'''Ben cinleride insanlarıda ancak bana ibadet,kulluk etsinler diye yarattım''' (ZARİYAT SURESİ / 56)

 

Evet ortak mekan olan dünyada bulunuş gayesi budur...Bu Mutlak Doğru'dur...Şüphesiz eğer düşünülürse görülecektirki hiçbirşeyde gayesizlik yoktur hatta gayesizlik bile bir gayedir...Dünyada bulunuş ve yaratılışı gayeside Rabbimiz Tarafından bildirilmiştir...Dünya ise başından sonuna kadar herşeyile imtihandır...İstisnasız tüm yaşananlarsa tüm dünya hayatının imtihan olduğu imtihanın bir parçasıdır...

 

'''Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.''' (BAKARA SURESİ / 155)

 

'''İşte orada, her nefis önceden yaptıklarıyla imtihana çekilmiş olacak ve onlar asıl-gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülecekler. Yalan yere uydurdukları da, kendilerinden kaybolup uzaklaşacaklar.''' (YUNUS SURESİ / 30)

 

Tüm kainatı ve içindeki herşeyi Yoktan Yaratan dünyayı bir imtihan yeri kılan Allah şüphesiz imtihana son verecek ve gelmiş geçmiş tüm canlılar Allah tarafından yeniden diriltilerek istisnasız tüm dünya hayatından akıllardan geçmesi bile mümkün olmayan ince ayrıntılarına kadar Allah'a hesap vereceklerdir...

 

'''Sonra gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülürler. Haberiniz olsun; hüküm yalnızca O'nundur. Ve O, hesap görenlerin en süratli olanıdır.'''(EN'AM SURESİ / 62)

 

'''Şüphesiz din (hesap ve ceza) da mutlaka gerçekleşecektir.'''(ZARİYAT SURESİ / 6)

 

'''Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiç bir nefis hiç bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz.'''(ENBİYA SURESİ / 47)

 

Evet...Allahu Ekber...İşte Mutlak Gerçek ortadadır...Kaçışı olmayana O GÜN mutlaka gerçekleşecektir...Bu Allah'ın Vaadidir...Ve şüphesiz Allah Vaadinden Dönmeyendir...

 

'''İşte hesap günü size va'dedilen budur.''' (SAD SURESİ / 53)

 

O halde bu Mutlak Doğru'dan sonra geriye yapılacak tek bir şey kalmaktadır...O da yaratılış gayesine göre yaşamak,Tüm dünya hayatını Allah'ın emir ve yasakları doğrultusunda geçirmektir...Şüphesiz yapılması gereken en akıllıca hareket budur...Bunun aksi bir davranış içinde bulunmak,Allah'ın emirlerine karşı inkâra giderek şeytanın ''hayat senin kurallarınıda sen koy'' telkinlerine kapılıp,kendince belirlenen kurallara ve sahte sistem,din,ideolojilere göre yaşamak SONSUZ AZAPLA karşılaşmaya sebep olacaktır...

 

'''Gerçekten Allah'a ve Resûlü'ne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp kendileri sınır koymaya kalkışmakla) başkaldıranlar, kendilerinden öncekilerin alçaltılması gibi alçaltılmışlardır. Oysa biz apaçık ayetler indirdik. Kafirler için küçültücü bir azap vardır.''' (MÜCADELE SURESİ / 5)

  • 5 ay sonra...
Gönderi tarihi:

Insanin yaradilis gayesini, sureler ve dinsel bilgiler isiginda öyle güzel alatmisisniz ki, su tarihte bile sizin bir fikir beyan eden bir insan olarak adeta ortada yoksunuz.

Ama her ne hikmetse yasiyorsunuz degil mi. Nicin yasadiginizi sormuyorum.

 

Düsünen bir insan olarak ortaya attiginiz konu üzerine en kücük bir özel ve sizlere ait düsünce kirintilari göremedim.

 

( böyle yaratilmama ramen. gözümün kör oldugunu söyleyeceginizi biliyorum..)

 

Inanclara sayginin yaninda bir de yaratilis konusunda düynada var olan ve devam eden sayisiz inceleme ve arastirmalari okuyup da, karsi oldugunuz bir kavrami forum konusu yapsaydiniz, hem inanclariniz acisindan daha verimli, hem de tartisan insan acisindan olumlu bir fikir alis verisi olmaz miydi.

Tesekürker.

  • 1 yıl sonra...
Gönderi tarihi:

Allah a hamd olsun. O'na şükreder, O'ndan yardım diler, O'nun bağışlamasını isteriz. Nefislerimizin şerrinden, kötü amellerimizden O'na sığınırız. Allah kime hidayet verirse onu saptıracak, kimi de dalalete düşürürse ona hidayet edecek yoktur.

Şehadet ederim ki; Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki Muhammed (s.a.s) O'nun kulu ve rasuludür. Ancak, ona tabi olmakla din sağlam olur.

 

Allah insanı yaratmış ve ona yaratılışının gayesini bildirmiştir.

Nitekim Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:

«Ben insanları ve cinleri yalnız bana ibadet etsinler diye yarattım.» (Zariyat: 56)

«Allah'a ibadet edin ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın.» (Nisa: 36)

İnsanın yaratılışından beri, İblis (aleyhillane) Adem (a.s) ve oğullarına düşmanlığını gösteregelmiş ve onları dalalete düşürmek için ahdetmiştir. Ancak Allah'ın halis kulları onun şerrinden emin bulunmaktadırlar.

Şeytanın bu ahdiyle beraber hak ve batıl mücadelesi de başlamıştır. Bir yanda Rahman kabilesinin üyeleri, diğer yanda şeytan ve kabilesi...

Şeytan, insanoğlunu doğru yoldan saptırmak için çeşitli yöntemlerle ona yaklaşmış ve batılı süslü göstererek insanların büyük bir kısmını dalalete düşürmüştür. Oysa Allah (c.c) şeytanın apaçık bir düşman olduğunu belirtmiş, insanın bu meluna tapmaması için müjdeleyici ve uyarıcı rasuller göndererek hakikati göstermiştir.

Birbiri ardından gelen rasullerin tümü ilk olarak ve başka bir konuya geçmeden öncelikle şu hakikati belirtmekle görevliydiler:

«Yalnız Allah (c.c)'a ibadet ve bütün tağuti unsurları reddedip onlardan uzak durmak...

 

 

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

«Biz senden önce hiçbir rasul göndermiş olmayalım ki ona; «Benden başka ibadete layık ilah yoktur, yalnız bana ibadet ediniz» diye vahyetmiş olmayalım.» (Enbiya: 25)

«Muhakkak ki biz her topluluğa bir rasul gönderdik. Onlara; Allah'a ibadet etmelerini ve tağuttan sakınmalarını emrettik.» (Nahl: 36)

Gönderilen bütün rasuller bu tevhid meşalesini taşıyarak toplumlarını yalnız Allah'a ibadete ve tağutları ve onlara tabi olanları inkar etmeye davet etmişlerdir. Bu tevhid meşalesi yaratılmışların en hayırlısı Muhammed (s.a.s)'e ulaşmış ve Rasulullah'da en mükemmel şekliyle noktalanmıştır.

Rasulullah (s.a.s) kendisine ulaşan tevhid meşalesini taşıyarak kemale ermiş bir din ile insanların yolunu kıyamete kadar aydınlatmıştır.

Rasulullah (s.a.s) de diğer insanlar gibi bir beşerdi. Rasulullah (s.a.s) ümmetine İslam'ı her yönüyle tebliğ ettikten sonra vefat edip ahirete göç etmiştir. Ama şeytan ve Ademoğulları arasındaki savaş henüz bitmemiştir.

Bu mücadele ve savaş süreklidir. Şeytanın renkten renge boyayarak süslediği batılın hak ile mücadelesidir. Bu çetin savaşta batılın süslü görünümüne aldanarak şeytanın safına geçenler bir tarafta, şeytanın tuzaklarından sakınan Allah'ın gerçek kulları da diğer taraftadır.

Ancak şeytanın hizbinden olmaktan sakınmak kuru bir ifade ile olacak birşey değildir. Burada hak ehlinin ağır sorumluluğu dikkati çekmektedir. Yani, sadece hakkı bilmek kafi değildir, aynı zamanda onu tebliğ etmek ve bu sebeble başa gelen bütün sıkıntılara sırf Allah rızası için katlanmak gerekir.

Tüm rasuller Allah'ın istediği şekilde ve hiçbir şeyi gizlemeden ve herşeyi açıkça anlatarak tebliğ görevlerini yerine getirmişlerdir. Rasulullah (s.a.s) de böyle yapmıştır. Hakkı tebliğ etmiş ve bunun karşısında duran engelleri söz ve silah ile ortadan kaldırmaya çalışmıştır. İman edenlere de bu şekilde hareket etmelerini bir görev olarak yüklemiştir. Bu görevi tam anlamıyla yerine getirebilmeleri için de, onlara tutundukları takdirde yollarını şaşırmayacakları iki şey bırakmıştır: Kur'an ve Sünnet... Bu iki silah her türlü fitneye karşı etkili silahlardır.

Rasulullah (s.a.s)'den sonra çeşitli fitnelerin başgösterdiği bilinmektedir. Bu dönemlerde bu fitnelere karşı duran gerçek iman sahipleri bu etkili silahlarla kuşanarak, o anda söz konusu olan bu fitneyi ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Hiç birisi o an için tehlike arzetmeyen ve güncel olmayan bir fitneyi gündeme getirip de bu dinin pratiklik gerçeğinden uzaklaşmamışlardır. Mesela:

Ali (r.a) zamanındaki gündemde olan fitne gözardı edilerek Ebu Bekir (ra) dönemindeki zekatı vermeyi reddedenlerin meselesinden kaynaklanan fitne gündeme getirilmemiştir. Veya Ahmed b. Hanbel kendi döneminde; Kur'an mahluk mu, değil mi? diye ortaya çıkartılan fitneyi gözardı ederek dört halife dönemlerinde ortaya çıkmış olan bazı olaylarla vakit geçirmemiştir. Tüm enerjisini o an tehlike arzeden fitnenin ortadan kaldırılmasına yöneltmiştir.

İşte bunlar bize ulaşan ve metod açısından yolumuzu aydınlatan önemli ışıklardır.

Geçmişteki durum böyleydi... Yakın tarihimize gelince... Ne kadar hatalı olursa olsun, İslam kanunlarını tatbik eden ve İslam devleti sayılan Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra, daha önce gayet açık olan ve herkesin hiç tartışmasız kabul ettiği bazı meseleler sorun olarak gündeme geldi. Bu meseleler nelerdir?

Örneğin; «Bir müslüman ancak Allah'a, rasulüne ve mü'minlere dost olabilir» gerçeği tartışmasız kabul ediliyordu ve bunun aksini iddia edenlere rastlamak mümkün değildi.

İşte bunun gibi «Hükmün sadece Allah'a ait olduğu, yasama ve hüküm koyma yetkisine başka hiçbir varlığın sahip olamayacağı inancı» da tevhid akidesinin bir gereği olarak kabul görüyor, bunun aksini iddia etmek ise küfür olarak nitelendiriliyordu.

Yine o müslümanlar biliyorlardı ki; tabiatı yaratan, onu düzene koyan Allah, insanların da yaratıcısı ve kanun koyucusudur.

İnsanlara fayda ve zararın ne ile ve nasıl olduğunu bilen yaratıcı elbette onlara en güzel kanunu göndermiştir. Evet eski müslümanlar bu gerçeği tartışmasız kabul ediyorlardı. Sonra ne oldu?

Sonra bu mesele şeytan ve yandaşları için biricik mesele ve saptırılması gereken hedef haline geldi. Artık yeryüzünde yürüyen sahte ilahlar zuhur etti ve hüküm koyma fonksiyonuna talip oldular. Ortam ve şartlara göre gizli ve açık olarak bu davalarını sürdürdüler. Kendi kanunları ile insanları idare etme davasında çeşitli taktiklerle mücadele ve çabalarını hızlandırdılar. Daha önce imanın gereği olarak kabul edilen hakimiyetin Allah'a ait olduğu gerçeği artık tartışma alanına sokuldu ve anlayışlar bulanıklaştırıldı.

İşte bundan dolayı iman ile küfür arasındaki çatışmanın odak noktasını bu mesele oluşturmuştur. Yani teşri (yasama ve hüküm koyma) meselesi. Bu mesele günümüzde müslümanların üzerinde ehemmiyetle durmaları gereken en önemli meseledir. İşte zamanımızın en önemli fitnesi de budur.

Bu mesele şirkin boyutlarını da gündeme getirmiş ve müslümanlar açısından bu asrın ana meselesi haline gelmiştir.

Günümüz müslümanı neyi tebliğ edecek? Hangi meseleyi gündeme getirecek? Ebu Bekir (ra) zamanında vuku bulan Müseylemetül Kezzap meselesini mi? Ali (ra)'ın onu ilahlaştıranları yakması meselesini mi? Yoksa Kur'an'ın mahluk olduğuna dair yapılan tartışmaları mı? Evet hangi meseleyi?

İslam alimleri, müslümanın öncelikle ve geciktirmeden öğrenmesi gereken ilimler hakkında görüşlerini belirtmişler ve itikad hakkında şöyle demişlerdir:

«İtikad ilmini öğrenmek, itikad ile ilgili tehlikelere paralel olmalıdır. Eğer tevhid kelimesinin manası hakkında kişinin kafasında bir şüphe varsa, bu şüpheyi gidermek için gereken ilmi öğrenmesi farz-ı ayındır. Eğer bid'atin yaygın olduğu bir yerde bulunuyorsa bu tehlikelerden emin olması için, kendisini bu bid'atlerden koruyacak İslami hakikatleri öğrenmesi farzdır. Mesela; faizin uygulama alanı bulduğu bir yerde tüccarlık yapan bir kimsenin bundan korunma yollarını öğrenmesi farz-ı ayın olur.»

(Ahmed b. Kudame el Makdisi ([1])-Minhac-ul Kasidin)

 

 

Asrımızın meselesi geçmişteki müslümanların meselelerinden farklı, yeni bir meseledir. Bugünkü alimler sözkonusu olan bu meseleyi, yani hakimiyet ve şirk kavramı meselelerini netliğe kavuşturmak ve böylece üzerlerine düşen görevi yerine getirmekle sorumludurlar. Ancak bu şekilde üzerlerindeki ağır sorumluluktan kurtulabilirler.

Bu ümmetin gerginlik arzeden bu döneminde, bugün çeşitli yerlerden birtakım sesler yükselmektedir. Yükselen bu sesler toplumları din esaslarına sarılmaya davet etmekte ve tehlikeli durumlardan sakındırmaya çalışmaktadır. Ancak bu davetler, yükselen bu sesler, küfür mihraklarının ve işbirlikçilerinin yanında cılız kalmış ve amacına tam ulaşamamıştır. Fakat Allah'ın nuru mutlaka tamamlanacaktır. Nitekim Rasulullah (s.a.s), hiçbir zaman kaybolmayacak olan ve sırat-ı mustakim üzere bulunan bir topluluğa işaret etmiştir.

Bu din Allah'ındır ve kıyamete kadar baki kalacaktır. Ufuklardaki işaretler yeni uyanışları müjdelemektedir. Bu uyanış, «yalnız Allah'ın hükmünü tanıma» anlayışını da beraberinde getirmiş ve böylece «Hakimiyet» sorunu yeniden ele alınmıştır.

İşte bu gerçek, yani «vahyin reddettiği kanunları kabul etmenin veya onlara itaat etmenin şirk olduğu» gerçeği tağutları sarsmıştır. Ve böylece çatışma artık yeni bir döneme girmiştir. Evet şeytanın hizbi ile Rahman'ın hizbi arasındaki kavga değişik bir şekil almıştır. tağutlar ve işbirlikçileri bu gerçeği gözden saklamak için takva maskeleri takmaya başlamışlar ve bu büyük meseleyi küçük gösterip, İslam'ı isteyen insanları başka meselelerle uğraştırmak için şeytani hilelere başvurmuşlardır

Gönderi tarihi:

Allah, sizlerden iman edip iyi davranislarda bulunanlara, kendilerinden oncekileri sahip ve hakim kildigi gibi, kendilerini de yeryuzune sahip ve hakim kilacagini, onlar icin begenip sectigi dini (Isl?m'i) onlarin iyiligine yerlestirip koruyacagini ve gecirdikleri korku doneminden sonra, bunun yerine onlara guven saglayacagni vaad etti. Cunku onlar bana kulluk ederler. Hicbir seyi bana es tutmazlar. Artik bundan sonra kim ink?r ederse, iste bunlar asil buyuk gunahkarlardir. Hem namazi kilin, zekati verin ve peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz.Ink?r edenlerin, yeryuzunde (Allah'i) aciz birakacaklarini sanmayasin! Onlarin varacagi yer cehennemdir. Ne kotu varis yeridir orasi! NUR SURESI 55-57

 

Allah (c.c.) soyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’tan sakinilmasi gerektigi sekilde sakinin ve ancak muslumanlar olarak olun.” (Al-i Imran: 3/102)

 

"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da esini yaratan ve ikisinden bir cok erkekler ve kadinlar uretip yayan Rabbinizden sakinin. Adini kullanarak birbirinizden dilekte bulundugunuz Allah’tan ve akrabalik haklarina riayetsizlikten de sakinin. Suphesiz Allah sizin uzerinizde gozetleyicidir.” (Nisa: 4/1)

 

“Ey Iman edenler! Allah’tan korkun ve dogru soz soyleyin ki Allah islerinizi duzeltsin ve gunahlarinizi bagislasin. Kim Allah’a ve Ras?lune itaat ederse buyuk bir kurtulusa ermis olur.” (Ahzab: 33/70-71)

 

Muhakkak ki, sozlerin en dogrusu Allah’in Kelami, yollarin en hayirlisi Muhammed (s.a.v.) yoludur. Islerin en kotusu ise sonradan uydurulanlardir. Sonradan uydurulup dine sokulan her amel bidat, her bidat sapiklik ve her sapiklik da atestedir.” (Muslim, Cuma: 13; Nesai, Cuma: 24.Not: Rasulullah (s.a.v.) “Hutbetu’l-Hace” ismiyle meshur olan bu duayi, Cuma hutbelerinde ve diger konusmalarinda okumus, sahabelerine de ogretmistir.)

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.