Misafir Marcus Gönderi tarihi: 24 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 24 Ekim , 2006 İrtica” konusunda tartışmaların yoğunlaştığı günümüzde, irticanın temelinde din alanındaki eksik ve yanlış bilgiler yatmaktadır. Bugün bazı irticai tarikatların çoğalması da dini anlamda insanımızın, yeterince din bilgisine sahip olmamasından kaynaklanmaktadır. “Hazreti Muhammed” bugün yaşamış olsaydı bu denli irticai tehdit olmayacağı bir gerçekliktir ki, çünkü “Hazreti Muhammed, ümmetçi bir toplum karşıtıdır” ve putları yıkarak büyük bir devrimci olduğunu kanıtlamıştır. Dine yönelik hiçbir temeli olmayan bazı din istismarcılarının, irticai hareketleri “Hazreti Muhammed’in, dünya görüşü ve hayat felsefesi” ile uzaktan ve yakından hiçbir bağıntısı yoktur! Asıl gerçeklikte “İslam,” bugün hedefte ilericiliğin ana kaynağı olması gerekirken, gericiliğe ana malzeme olarak kullanılmaktadır. “İslam felsefesi,” toplumsal, kültürel, bilimsel, insan yaşamsal kavramında yeniliklere ve şuursal değişimlere açık olmasına rağmen İslam, İslam’a ait olmayan gerici ve tutucu zihniyet elbisesi giydirilerek, sonu belli olmayan bir karışıklığa sürüklenmiştir. İslam, kavramda “devlet-millet” ilişkisini ön plana çıkarmakta ve kendinde kesinlikle hiçbir bağıntısı olmayan “ümmet” kavramını da ortadan kaldırmaktadır. Tıpkı “Atatürk İlkeleri” gibi gücünü halktan alan devrimler, yine gücünü halktan alan “Hazreti Muhammed İlkeleri,” İslam devrimleri tamamı ile birbiriyle örtüşmektedir. İslamiyet, bilim demektir, ilim demektir, şuur demektir. İrticai faaliyetlerin ise bilimle, ilimle ve akılcılıkla bağdaşan hiçbir yönü yoktur! İslamiyet demek inkılap demektir. 600 sene önce devrimlerini gerçekleştiren İslam, acıdır ki bugün devrimlerini gerçekleştiremediği gibi bilimsellikten de uzaklaştırılmaktadır. İslam şuurunun kendinde olduğunu zanneden bazı “ümmetçi irticai kesim,” İslam’ı tahrip etmekle, aslında “Hazreti Muhammed’in” felsefi görüşünü yok etmektedir. Hatta bu ümmetçi, “devlet-millet” ilkesinden yoksun bir şekilde İslam’ın kendi içinde yer almayan şekilcilik ticaretini, aydınlanmada geciken geri toplumlara satmaktan geri kalmamıştır. Bu şekilcilik tacirliğinin asıl nedeni ise koltuk davasıdır ve bu koltuk davasında insanlığın ilerlemesi, değişmesi ve dengesini bulma süreci etki altına alınmıştır. “Hazreti Muhammed’in,” İslam felsefesi görüşüyle uzaktan, yakından en ufak bir bağıntısı olmayan bu koltuk sevdalıları, yine görüşlerini bu İslam’ın görüşüdür yalanıyla kabul ettirmeye çalışarak, insanlığı karanlığa ve sonu açmaza çıkan bir vahamete sürüklemektedir. Tarihsiz, geleneksiz ve kültürsüz bir milletin geleceğinden söz edilemez. Bu gelecek sahte din bezirganlarının kabul ettirmeye çalıştığı “ümmetçi millet” garabeti ile yaşatılamaz, çünkü ümmetçi milletin ne tarihsel bir geleneği nede tarihsel bir kültür mirasından asla söz edilemez. Tarih kendini ümmetçi kimlikte değil, ulusal kimlikte saklar! İslam felsefesinde, ümmetçilik yoktur. Şuur vardır, akıl vardır, ilim vardır, hareket vardır! Statik ve tutucu felsefenin İslam’da asla ve asla yeri yoktur. Bugün için irticacı faaliyetler, insanlık alemine statik enerji pompalamakta ve insan şuurunu izole ederek gelişmesine engel olmaktadır. Bizlere devrimleriyle aydınlığın yolunu gösteren “Hazreti Muhammed ve Atatürk’ün” düşünsel kavramları yok edilerek, karanlık aleme yol gösterir hale getirilmiştir. Eşitlik, kardeşlik ve demokrasinin bilimsellik çerçevesinde sıkı bir çalışmayla temelleri “Hazreti Muhammed ve Atatürk” ile atılırken, yine bu temeller sarsılarak ve çürütülerek yıkılmanın eşiğine getirilmiştir. Asıl temeli oluşturan halk, “sağın yobazı” ve “solun bağnazı’nın” bilgisizlik ve cehaletinin verdiği bozuk düşünce yapısıyla insanlarımız bazı fanatik kutuplara çekilerek uzlaşmadan mahrum bırakılmıştır. Çöl devrimleri ve Türkiye Cumhuriyeti devrimlerini yaşatmak için akıl ve bilimsellikten uzaklaştırılan halk, ilkel düşünce saplantılarında kendini yok ederek, yobazlığa ve bağnazlığa prim vermiştir! Bilinmelidir ki: “Hangi kesimden olursa olsun, şuurunu bilinçlenmeye ve aydınlanmaya yönlendirmeyip aklı başkasında arayan insan ölü insandır! İdeali olmayan insandır!” İdeali olmayan insanın da ne İslam felsefesinde nede Kemalizm felsefesinde hiç mi hiç yeri yoktur. Sonuç olarak irticayla mücadele etmenin ve karanlıktan kurtulmanın tek yolu aydınlanma ile mümkündür. Bilgili ve inançlı hareket ederek hem “Hazreti Muhammed felsefi düşünsel kavramını,” hem de “Atatürk felsefi düşünsel kavramını” ilelebet yaşatmakla, gövdesi yosunlaşan bizleri karanlıktan, aydınlığa çıkaracaktır. Levent Geçkalanlar Alıntı
Φ haksöz Gönderi tarihi: 24 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 24 Ekim , 2006 Çok değerli evrensel kardeşimden alıntı ile cevap vermek istiyorum. Gapıda gaptırmam, islamıda gaptırmam, Atatürküde gaptırmam, laikliğide gaptırmam.Gaptırmadığınız hiçbirşey galmadı. Piyasada ne gidiyor? gap onu. Ve gimseyede gaptırma taktiği. ne güzel dimi? Laik olursan, modern olursun, sakın gaptırma. Atatürkçü olursan, çağdaş derler, sakın gaptırma. Ama islamıda sakın gaptırma, piyasada geçerli ne varsa hepsini kendin gap. Atatürk sıradan bir insan olsaydı, "Atatürkte kimmiş" diyecektiniz ama diyemiyorsunuz, öyleyse gaptırmayayım bari diyorsunuz. Yarın piyasada geçerli, birde Ulutürk diye biri çıksa, "Ben aynı zamanda da Ulutürkçüyüm deyip, onuda gaptırmayacaksınız. Mırtaza Nurluyüz adında bir dinci bulup, Ulutürkle ilgili söylev ve sohbet yaptırıp, Ulutürk aslında bir dinciydi diyeceksiniz. Siz oları boşverinde kafanızda şu sorulara cevap verin. 1- laiklik nedir? 2- Neden icap etmiştir? 3- Türkiyede laikliği uygulamaya sokan kimdir? Ben size biraz yardım edeyim. 1- Laiklik nedir? Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. 2- Neden icap etmiştir? Devleti dinden kurtarmak için icap etmiştir. 3- Türkiyede laikliği uygulamaya sokan kimdir? Mustafa Kemal ATATÜRK'tür. Gördüğünüz gibi yüce Atatürk ne yapmıştır? Devleti dinden kurtarmıştır. Niçin kurtarmıştır? Çünkü insanca devlet yönetmenin dini kurallarla mümkün olmayacağını anlamıştır. Yani dinlerin insanları yönetmesine engel olmuştur. Neden engel olmuştur ? Çünkü dindeki insan yönetimine uygun denilen kuralların, aslında insanları insanca yönetmek için uygun olmadığını görmüştür. Zaten ki dindeki kurallar, insanca yönetime müsait olsaydı, laiklik denen birşeyin icadınada gerek kalmazdı. Yani laiklik denen birşey de olmazdı. Kendi kendinize şu soruları sorun: Laiklik neye karşı icad edilmiştir? Laikliğin tek ve tek düşmanı nedir? Laiklik ne ile taban tabana zıttır? Laik devletimizde neden bu kadar çok islama aykırı kanunlar vardır? Laiklik dinleri yasaklamaz ama yasaklayamadığı için yasaklamaz. yoksa dinlere bayıldığı için değil. Dinlerin kurallarını benimseyip, saygı duyduğu için değil. Tam tersine laiklik dini kurallara saygı duymadığı için var olmuştur. Laiklik insanlara şunları söyler: "Ben sizin dini kurallarınızı mantıksız bulduğum için, asla benimsemiyorum. Dolayısıyla devlet yönetiminde sizin dini kurallarınızı yok sayıyorum. Dininizdeki kendi şahsınızı bağlayan kurallarınızı dilediğiniz gibi uygulayabilirsiniz ama dininiz içindeki toplum kurallarını bağlayan emirleri uygulatmam. Zaten benimde var oluş nedenim, dininizde var olan toplumsal kuralları uygulatmamaktır." nokta. Herkez kendi önünden yesin. Pirzola sipariş etmişseniz, yan masadaki tavuk ızgaraya da sarkmayın. Masamdaki laikliği, Atatürkçülüğü bana bırakın, siz kendi masanızdaki cüppeli ahmet hocanızı, cinci adnan oktarınızı yiyin. Ben sizin masanıza sarkıyormuyum? Banada vahiy geldi, yeni kurallar şunlardır filan diyormuyum? Ruhlar alemiyle benimde ilişkim vardır, gibisinden laflar ediyormuyum? O zaman sizde Laiklik ve Atatürkçülük gibi işlere bulaşmayın. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.