Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2006 18 yıl Bekir'e ithaftır.. ÇÖN ; ( Çok Önemli Not demektir ) Tehdit senin ******** cümlesi aşağıda izah edeceğim gibi bir hakaret, terbiyesizlik yahut da saygısızlık değilidir. Sosyolojik ve bilimli bir hakikattir. Lütfen silinmesin, bilime biraz da siz destek olun. Dünya iktisat tarihi kıraat edenler bilir, tarihte iki ehemmiyetli inkılap vardır, birisi tarım inkılabı bir digeri ise sanayi inkılabı. Atalarımızın tarımla arasının pek kuvvetli olmadığını biliyoruz, fakat bu husus oldukça münakaşalı olduğundan orada vakit kaybetmeyeceğim, zira tarım devriminde benim anladığım kadarı ile Dünyaya fena yakalanmıştık ve bunu uzun yüzyıllar atlatamadık. Zira el-alem suyu daha iyi nasıl kullanırız, hangi ürünü eksek bol hasat alırız gibi meselelerle uğraşırken bizimkiler bugün hangi Çin köyünü bassak da şu bizim evde kalan oğlana bir karı bulsak gibi bir iktisadi projenin peşindeydi. Sanayi inkılabında da dünyayı yakalamak yerine dünyaya sıkı bir şekilde yakalandığımızı biliyoruz. Ve bu dünyalılar ( uzaylıları ve Çılgınları korkutmak istemem ama ) yakalayınca adamı fena yapıyorlar. Biz yine başaramadık, sanayi hep devlet destekli oldu, kağıt fabrikasını da, iplik fabrikasını da babamız osmanlılar hep açtı, ama hep devlet destekli işletmelerle, ve devlet her zaman olduğu gibi işletmede zarar etti. elde burjuva olmayınca ihaleleri de hep gavurlar aldı, bütün yurdu hatta bütün eski dünyayı demir ağlarla ördük ama parayı hep gavurlar kaldırdı. Babamız osmanlı, bir adamın fazla zengin olmasını istemez , saltanata devlete kafa tutar ( tehlikeli olur ) diye hep müsadere ederdi palazlanan orta sınıfı. Bu müsadere mantığı ve tehlikecilik düşüncesi genç rejime de tevarüs etti. Zenginliğin zaten sevilmediği bir toplumda bir parçada üzeri marks soslu engels verilince damardan, bir türlü burjuva yaratamadık, böylece zengin olan ya mafyacılıktan oldu ya da yakıncılıktan bu durumda da zengin ama görgüsüz türedilerle doldu memleket Engin abinin deyimiyle lumpen.. Yani tehditleri hep babamızdan tevarüs ettiğimiz mantıkla gördük. Ve hiçbir zaman dünyanın değiştiğini, önümüze bakmak gerektiğini, geleceğe yönelik plan ve projelerle devlete millete yön vermek gerektiğini anlayamadık. En tepedeki adamlar hep tehditlerden bahsettiler, bir türlü sahil-i selamete çıkamadık. Bir türlü Bir Yanni çıkaramadık, neyseki tatar ramazan var arada bir izliyoruz. AHHH nostalgia / Yanni. Öyleyse tatar ramazan gibi konuşalım bu yazının sonunda ''Bana babalarınızdan tevarüs ettiğiniz tehlikelerden bahsetmeyin, benim adım bozan ben bu oyunu BOZARIM..''
Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2006 18 yıl tehlike var mıdır? vardır? ama birşeyden rahatsızlık duyulmuyor mu? tehlike den bahseden den rahatsız olmuyormusunuz(iletmesi gereken iletiyor zaten...cumhurbaşkanı.....[diğerinin görevi başkadır]) Hadi Uluengin den kısa bişey ekleyeceğim. "OYSA, potansiyel sergüzeştler radyoda marş çalarak ve markette marş marş komutu vererek ülkeyi "bir ekmek, bir hırka" mahrumiyetine razı edemezler. Devrán değişmiştir. Köprülerin altından çok sular akmıştır ve iktidar gaspından bir hafta sonra benzin dolduramayacak bir halk, aynı gaspçıları bir ay sonra o köprü suyunun bir kaşığında boğar." şimdi bizler işimize baksak,herkes kendi işine baksa... bozan yalnız bu kadar serbestçi olmayalım. Trt de Tatar Ramazan'ı nedense Ramazan ayı na denk getirdi (isim uyuyor ondandır herhalde) o zaman Tatar ramazan dan bir söz de ben ekleyeyim; "Devlet adil olduğu sürece güçlüdür" (bozan senin anlayacağını tahmin ediyorum,yanlış anlaşılmalarla karşılaşabilirim) saygılar.
Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2006 18 yıl kısa bişey daha Hadi uluengin den ordu bir "amaç" değildir ve bir "araç"tır ORDULARIN kendilerine "amaç" vehmettiği ideolojiye ise "militarizm" deniliyor. (kızan kızar .... kızarlarsa bende cevaplarım Bozan)
Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 18 yıl bozan hocam yine ince bir yazı yazmışsınız ellerinize sağlık anlayana sivrsinek saz anlamayana davul zurna bile az diye atatsözü de vardı değil mi atalarımızdan bize kalan saygılarımı sunarım hocam ellerinizden öperim
Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 18 yıl Hocam, elinize sağlık.. Yukarlarda ve başkaca yerlerde gördüğüm bir mesele yüzünde ayrı bir başlık açma lüzumunu duydum... Ama açtığınız konu inanılmaz manidar. Meseleleri doğru tetkik edememenin, kısır görüşlülüğün, neyin farkında olunması gerektiğinin ve dolayısıyla yanlış şeyin farkında olduğumuzda doğru şeyin farkına varamayacağımızın en güzel anlatımlarını yapmışsınız. Hele de oğula kız bulmayla ilgili cümle bunlardan sanırım en güzeli... Uyutuluyoruz demiştim. İşin garip tarafı uyutulduğumuzu herkesin görmesi lazım ama ne oluyor... Yüzyıllık Cumhuriyet tarihimizde sürekli irtica irtica dedik ve bir metre ileri yol alamadık. Mesele sadece irtica meselesi de değil. Bu ülkeye gelecek her şeyin ancak kendilerince getireleceğini ileri sürenler var. Bu ülkede bir malikler, bir de köleler mi var. Doğru mu sordum soruyu acep? Kölelerin her atılımı potansiyel bir tehlike mi...Diğer tarafta uzun bir yazı yazınca doğru cümleler kurmak bayağı bir zorlaşıyor...Malum niyetliyiz ve kafa ancak belli bir süre boyunca bu tipten metinleri kaldırıyor. Herşeyi birbirine karıştırmam an meselesi...O sebeple şimdilik bırakıyorum... hocam tekrar elinize sağlık,
Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 18 yıl aşkolsun size çocuklar. Nede büyük laflar etmişsiniz. tüh tüh tüh kırkbirkere maşallah
Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 18 yıl marcus iltifatlarınız için teşekkürler rica ederim daha çok iltifat edilecek demektir
Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2006 18 yıl Dünya iktisat tarihi kıraat edenler bilir, tarihte iki ehemmiyetli inkılap vardır, birisi tarım inkılabı bir digeri ise sanayi inkılabı. Dünya iktisat tarihi, yada iktisat tarihi. yada tarih kıraat eden herkes bilirki. "Tarım inkilabı" diye bir inkilap yoktur. Tarım insanoğlunun ilkel komunal toplumdan çıktığı günden beri. Kara Saban usulunun bir adım ötesine geçmemiş. bir adım gerisine düşmemiştir. Taaki Sanayi Devrimine kadar. Sanayi devrimiyle. Tarımda makine ve buhar gücü kullanılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla, Sanayi devriminin haricinde bir tarım devrimi falan yoktur. zira tarım devriminde benim anladığım kadarı ile Dünyaya fena yakalanmıştık ve bunu uzun yüzyıllar atlatamadık. Zira el-alem suyu daha iyi nasıl kullanırız, hangi ürünü eksek bol hasat alırız gibi meselelerle uğraşırken bizimkiler bugün hangi Çin köyünü bassak da şu bizim evde kalan oğlana bir karı bulsak gibi bir iktisadi projenin peşindeydi. Bunu okuyan birisi fi tarihinde bir tarım devrimi olmuşta. Bizim atalarımız yani türkler bu devrime fena yakalanmış falan sanır. Mizah yapmaya çalışamk için. Göçebe türk devletlerini aşağılamaya çalışmadan önce biraz bilgi. Ortaokul seviyesinde bilgi en azından. Bilinen insanlık tarihinde. İnsan toplulukları ilkel çağdan çıktıktan sonra. İki şekilde yaşamıştır. Yerleşik yaşam Göçebe yaşam. Tarım ancak yerleşik yaşam süren insan topluluklarının kullanacağı bir araçtır. Göçebe yaşayan yani. Bir yerde sürekli ikamet etmeyen insan toplulukları ise. Avcılık ve hayvancılıkla geçinmişlerdir. Burada göçebe yaşıyanların, Yerleşik yaşayıp tarımla uğraşanlara göre geri kalmışlığı falanda söz konusu değildir. Göçebe insan toplulukları, tarihte oldukça başarılı olmuş. Belli bir toprak parçasına bağlı olmadıkları için. Hiç bir zaman işgal edilememiştir. Roma İmparatorluğunu, Göçebe Germenler yıkmıştır. Tarım ülkesi Çin Göçebe Hunlar tarafından. defalarca işgal edilmiştir. Ve yine ortaokul eğitimi alan herkes bilirki. Tarımla üzüm yetiştirecek kadar bile, uğraşmamış olan Moğollar, dünyanın yarısını ele geçirmiştir. Germenler (fransızlar, almanlar, ingilizler, iskandinavlar, vs) Türkler, Vandallar, Moğollar. Göçebe yaşıyan insan topluluklarına örnektir. Ve onların tarihte kurdukları devletlerin, başarısındanda sanırım bahsetmeme gerek yok.
Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2006 18 yıl sanayi hep devlet destekli oldu, kağıt fabrikasını da, iplik fabrikasını da babamız osmanlılar hep açtı, ama hep devlet destekli işletmelerle, ve devlet her zaman olduğu gibi işletmede zarar etti. elde burjuva olmayınca ihaleleri de hep gavurlar aldı, bütün yurdu hatta bütün eski dünyayı demir ağlarla ördük ama parayı hep gavurlar kaldırdı. Babamız osmanlı, bir adamın fazla zengin olmasını istemez , saltanata devlete kafa tutar ( tehlikeli olur ) diye hep müsadere ederdi palazlanan orta sınıfı. Bana bir tane ihale adı söylesene. Osmanlı döneminde gerçekleşmiş olsun. Osmanlı döneminde hangi ihale yapıldı ya Sen yine karıştırdın galiba. Biz yurdu demirağlarla Osmanlı zamanında değil. Cumhuriyet zamanında ördük. Yine biraz bilgi vereyim. Osmanlı'Nın ekonomik sistemi. Dünyada kendi adıyla anılan bir sistemdir. Osmanlı ekonomik rejimine. Ne feodalizm denilebilir. nede köleci ekonomi. Feodalist toplumlarda ortaya çıkan Burjuva sınıfını Osmanlı toprağında aramak ise, gerçekten Osmanlı hakkında iki sayfa okumamış olmayı gerektirir. Adama sorarlar. Hem Osmanlıda sanayi devrimi olmadı diyorsun. Hemde Burjuva olmamasını komik sebeplere bağlıyorsun. Sana lisede öğretmedilermi. Bir ülkede burjuva olması için. Sanayi inkilabının gerçekleşmiş olması lazım diye. Osmanlı orta sınıfı ne zaman müsadere etmiş. Nereden duydun nereden okudun bunu. Osmanlıda orta sınıf dediğin. Esnaf Loncaları vs. Yeri geldimi padişahın kellesini alırdı. Yeniçeriler Esnaf Lonca örgütlerine bağlıydı. Dünyada hangi ülkede Orta sınıf. Osmanlıda olduğu kadar güç ve söz sahibiydi. Osmanlı ekonomisi dedinmi dünyada. İlk akla gelen orta sınıfın ülke ekonomisi ve siyasal idaresindeki gücünden bahsedilir. Bu kalkmış, bize Osmanlı orta sınıfı palazlandırmazdı diyor. Vezirler, sadrazamlar hangi sınıftan yetişiyordu Osmanlıda. Bu müsadere mantığı ve tehlikecilik düşüncesi genç rejime de tevarüs etti. Zenginliğin zaten sevilmediği bir toplumda bir parçada üzeri marks soslu engels verilince damardan, bir türlü burjuva yaratamadık, böylece zengin olan ya mafyacılıktan oldu ya da yakıncılıktan bu durumda da zengin ama görgüsüz türedilerle doldu memleket Engin abinin deyimiyle lumpen.. Burjuva sınıfı yaratılmaz Burjuvazi dediğin sınıf. Sanayi geliştikçe çıkar ortaya. Hiç bir devlet " hadi oturup burjuva sınıfı yaratalım" demez. Burjuvalarda uzaydan gelmezler, ağaçtada yetişmezler. Sanayi geliştikçe o toplum içindeki, öğeler arasından gelir bu aktörler. Bir ülkede sanayi yokken, devlet kendisi sanayi kuruluşları açmadan nasıl burjuva sınıfı yaratacaktı ?. Birde komikliği aşmışsın ya sen. Osmanlıyı " Tehlikeci" diye eleştirmek Osmanlı tehlikenin babasını gördü. Paramparça edildi. Bari kalkıp Osmanlı'ya evhamlıydı "tehlikeciydi" deme. Bir şeyi gerçekten merak ediyorum. sen bu yazıları yazarken. Bu forumda tarih yada iktisat okumuş hiç kimse yoktur falan mı sanıyorsun. Yada insanlar başlığa bakar. yazıyı okumazlar diye mi düşünüyorsun. Bunun için mi, aynı konuda bir başlık açıp. birileri sana işin doğrusunu söyleyince. Aynı konuyu yeni bir başlıkta açıyorsun ? ''Bana babalarınızdan tevarüs ettiğiniz tehlikelerden bahsetmeyin, benim adım bozan ben bu oyunu BOZARIM..'' Benim adımda Cevher bilmeyene öğretirim.
Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2006 18 yıl Yazar Hazreti google'a girip tarım devrimi yazdığımızda karşımıza neler çıkacak kim bilir ? Cippola da mı okumadın ? Yine Osmanlı dönemi ihaleleri için yıllarca arşiv çalışması yapmana da gerek yok, hazreti google'ye osmanlı demiryolları ihalesi yaz bakalım ne çıkacak. Tek tek link vermek isterdim ama yasak bu.... İmdi bunlardan başka umumi olarak ; Mühim olan cehalette asla inat etmemektir bence. Bilmemenin değil öğrenmemenin ayıp sayıldığı bir geleneğin evlatlarıyız. Yanlışta ısrar etmemek bir erdemdir, madem bildirdiler öyleyese saygı duyacaksın, madem öğrettiler öyleyse hoca bileceksin. Bir bozan çıkar bozuverir cehalet düzenini.. ''Söz gümüş ise sükut altındır'' yani bilmiyorsan soracaksın... Sâki içelim aşkına rindân-ı Hüdânın, Rindân-ı hüda vâkıf-ı esrâr-ı nihândır. Zıya Paşa bozan.
Gönderi tarihi: 8 Ekim , 2006 18 yıl Hazreti google'a girip tarım devrimi yazdığımızda karşımıza neler çıkacak kim bilir ? Cippola da mı okumadın ? Yine Osmanlı dönemi ihaleleri için yıllarca arşiv çalışması yapmana da gerek yok, hazreti google'ye osmanlı demiryolları ihalesi yaz bakalım ne çıkacak. Tek tek link vermek isterdim ama yasak bu.... İmdi bunlardan başka umumi olarak ; Mühim olan cehalette asla inat etmemektir bence. Bilmemenin değil öğrenmemenin ayıp sayıldığı bir geleneğin evlatlarıyız. Yanlışta ısrar etmemek bir erdemdir, madem bildirdiler öyleyese saygı duyacaksın, madem öğrettiler öyleyse hoca bileceksin. Bir bozan çıkar bozuverir cehalet düzenini.. ''Söz gümüş ise sükut altındır'' yani bilmiyorsan soracaksın... Sâki içelim aşkına rindân-ı Hüdânın, Rindân-ı hüda vâkıf-ı esrâr-ı nihândır. Zıya Paşa bozan. Benim google cılarla tartışmama gibi bir prensibim var ya neyse esnetelim. Yazalım google senin dediğin gibi. Ne çıkar karşımıza neolitik çağ. Yani benim üstteki yazımda belirttiğim gibi, İnsanların yerleşik yaşama geçtiği, dinlerin ortaya çıktığı çağ. Milattan önce 9500 civarında, kafkasyadan göç eden Hititler'in Anadoluda medeniyet kurmasıyla, İnsanlığın Paleolitik dönemden, Neolitik döneme geçtikleri dönem. Bu vatandaş ne diyor zira tarım devriminde benim anladığım kadarı ile Dünyaya fena yakalanmıştık ve bunu uzun yüzyıllar atlatamadık. zatın tarım devrimi dediği şey( daha doğrusu o sanayi devrimi gibi bir tarım devrimi yaşandığını sanıyor) . Miladdan önce 9500 civarında Hititlerin neolitik dönemi başlatmaları. bizim. atalarımız ne zaman ortaya çıkmış Miladdan Önce 2000 yılları civarında. Daha gerisini ararsak ise. Karşımıza Türklerin ataları olarak Hititler çıkıyor. Yani Bizim atalarımız, ya neolitik dönemi başlatan Hititler yada. Atalarımız Neolitik dönemin başlamasından tam 7000 yıl sonra ortaya çıkmış. Yani bu zata göre. Daha tarih sahnesine çıkmamış atalarımı "Tarım Devrimi" ne fena yakalanmış Daha yoklarmış, Tarih sahnesine 7000 yıl sonra çıkacaklarmış ama olsun fena yakalanmışlar. Osmanlı dönemi ilk demiryolu yapımı 1856 yılında,ingilzi sermayeli İzmir- Aydın Demiryol Şirketine verilen 90 yıllık imtiyazla başladı. İMTİYAZ Daha sonrada bütün demiryolları. Yabancı şirketlere imtiyaz verilerek yapıldı. Gerçi ortaokulda öğretmiş olmaları lazımdı imtiyazları. Yani kapitülasyonları. Osmanlıda işlerin ihalelerle değil. Kapitulasyonlarla yaptırıldığını. Dahası memleket tarihinin en önemli kalemlerinden kapitulasyonlardan bi haber olmakta nice bir şeymiş be. Osmanlı, Bir ihale açıp, şirketlerde teklifler verip ihaleyi kazanmazlardı. Padişah fermanıyla bir şirkete kapitulasyon verilirdi. Şirkette aldığı imtiyazla, demiryolunu yapar. çevresindeki toprakların denetimini kazanırdı. herşeyden önce, teknik olarak, imtiyaz ve ihale nin nasıl bir arada olabileceğini sorarlar adama Tabi sen yine bir google da dolaş belki bir ihale kelimesi duyarsın. "bu işi almanlara ihale ettik " gibi. Tabi google aracılığıyla copy paste tartışması yapabilen arkadaşlar için. "ihale etmek" le "ihale" aynı şeydir
Gönderi tarihi: 8 Ekim , 2006 18 yıl Yazar Güzel en azından Tarım devrimi diye birşey olduğunu ve en azından osmanlı döneminde ihale adı altında birşey olduğunu anlamışsınız, benden bu kadar gerisi sizin çaba ve gayretinize bağlı, başarılar sevgili dostum... bozan
Gönderi tarihi: 8 Ekim , 2006 18 yıl Sevgili cyrano'nun özellikle bir kelime üzerinde durduğunu ve polemik konusu yaptığını görüyorum. Burjuvaji kelimesi Burada anlatılmak istenen milli karekterdeki burjuvazi, hani son zamanlarda çok konuşulan. "Bir ülkede sanayi yokken, devlet kendisi sanayi kuruluşları açmadan nasıl burjuva sınıfı yaratacaktı ?. " Koç imparatorluğunu nasıl yarattı ise öyle yaratacaktı.Devlet imkanlarını seçilen bir şahsın yada şahısların ayaklarına sunarsınız.Olur biter.Yani bunun için ihtilaller yapmak devrimler yapmak gereksizdir.İktidarlar bunu öyle güzel alışkanlık haline getirdi ki artık iktidara gelenler kendi sermaye imparatorluklarını ürettiler.Ondan sonra gelenler bunları yıkıp kendilerininkileri kurdular.Örnek mi? O kadar çok ki? Sadece bakmak değil görmek gerekir. Devlet en büyük tüketicidir.Hal böyle olunca istediğin gurubu şirketi kısa sürede inanılmaz yerlere getirebilirsin cyrano Osmanlı'nın ne olduğunu anlatan bir cümle ile yıllar önce karşılaştığımda tamam işte dedim.başka hiçbir şey bu kadar güzel ifade edilemez dedim. "Osmanlı feodal bir emperyalistti." Üretim araçları feodal idi ama emperyal nitelikli idi.Aynı cümle nispeten Çarlık rusyası için de kullanılıyordu. Osmanlı dönemi ilk demiryolu yapımı 1856 yılında,ingilzi sermayeli İzmir- Aydın Demiryol Şirketine verilen 90 yıllık imtiyazla başladı. İMTİYAZ Daha sonrada bütün demiryolları. Yabancı şirketlere imtiyaz verilerek yapıldı. Gerçi ortaokulda öğretmiş olmaları lazımdı imtiyazları. Yani kapitülasyonları. Osmanlıda işlerin ihalelerle değil. Kapitulasyonlarla yaptırıldığını. Dahası memleket tarihinin en önemli kalemlerinden kapitulasyonlardan bi haber olmakta nice bir şeymiş be. Osmanlı, Bir ihale açıp, şirketlerde teklifler verip ihaleyi kazanmazlardı. Padişah fermanıyla bir şirkete kapitulasyon verilirdi. Şirkette aldığı imtiyazla, demiryolunu yapar. çevresindeki toprakların denetimini kazanırdı. Bu alıntı ile bozan'ın söylediği arasında hiçbir çelişki yok.İmtiyaz ile verin imtiyazsız verin yada yap işlet devret ile verin bu bir ihaledir.İmtiyaz ayrı ihale ayrı gibi birşey yoktur. "herşeyden önce, teknik olarak, imtiyaz ve ihale nin nasıl bir arada olabileceğini sorarlar adama" İmtiyazlı ihale de açılabilir.Hiç merak etmeyin İhale şartlarına eklenecek bir madde ile İhaleyi alan firma,Kesin kabulun olduğu tarihten itibaren açılacak yeni ihalelerde 1.derecede ihalesiz yüklenim hakkına sahiptir. Gördüğünüz üzere mesele basittir. Osmanlı savaşlarda kazanmış masa başında kaybetmiştir.Nedeni ise ticareti sürekli gayrimüslümlere bırakmasından kaynaklanmıştır. Neticede Ordusunun neferlerini toprakla ugraşan halkından kurmuştur. " bizim. atalarımız ne zaman ortaya çıkmış Miladdan Önce 2000 yılları civarında. Daha gerisini ararsak ise. Karşımıza Türklerin ataları olarak Hititler çıkıyor. Yani Bizim atalarımız, ya neolitik dönemi başlatan Hititler yada. Atalarımız Neolitik dönemin başlamasından tam 7000 yıl sonra ortaya çıkmış. " Bu ancak bir masaldır.7000 yıllık bir geçmişi ortaya çıkaran bu bilim adamı kimmiş? Bana bir tane hititçe bir belge sun ve içinde birtek türkçe kelime olsun inanayım.Yoksa Türkçenin eski ismi hititçe mi idi? Okunan İlk Hititçe Tümce Birinci Dünya Savaşı yıllarında Viyana’da Asuroloji profesörü olan Bedrich Hrozny yaptığı araştırmalarla Hititçe'nin bir Hint-Avrupa dili olduğunu göstermeyi başardı. Hrozny’nin 1915’de okuduğu ilk Hititçe cümle şuydu: "NINDA-an ezzateni watarra ekutteni" – "ekmeği yiyeceksiniz, suyu da içeceksiniz". Cümlenin başındaki NINDA ideogramının Sümerce "ekmek" anlamına geldiği eskiden beri biliniyordu. Ezza- sözcüğünü Hrozny, İngilizce "to eat" ve Almanca "essen" – "yemek" eylemleriyle karşılaştırdı. Watarra'nın ilk kısmı olan watar sözcüğünü de İngilizce "water", Almanca "wasser" ile karşılaştırdı ve Hititçe'de içmek anlamına gelen eku- eylemini Latince su anlamına gelen "aqua" sözcüğü ile karşılaştırdı. Böylece Hititçe bir cümleye ilk kez anlamlı bir çeviri verilmiş oldu. Daha ne diyeyim aziz dostum daha ne diyeyim.Kimin attığı belli oluyor.
Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 18 yıl Değerli arkadaşlar, Yahudinin biri, Kudüs te ağlama duvarının önünde bağıra çağıra ağlıyormuş. Turistin biri şaşkınlıkla sormuş, niçin ağlıyorsun ? Yahudi cevap vermiş, biz tanrıdan istediklerimizi böyle ağlayarak isteriz. Turist yine sormuş ne zamandan beri böyle ağlıyorsun. Yahudi cevap vermiş ben kendimi bilidim bileli. Turist yine sormuş, peki tanrı duyuyor mu seni böyle ağlayınca. Yahudi cevap vermiş, hemşerim her halde sen haklısın, banada sanki duymuyor gibi gelmeye başladı artık... Bozan modern Müslümcülüğe soyunmuş, ağlıyor. Ağlıyarak hiçbirşeyi bozamayacağını sanırım yahudi gibi 40 yıl sonra anlayacak. Sevgili Bekir de, bir ağıttan bayagı şey çıkarmış, nasıl yaptı anlayamadım. Cyrano da ciddi ciddi yazmış. Hocam, Bozan'ın lafları ile olsa olsa ramazandan sonra rakı içilir. yanında da Müslüm dinlenir. Sen de hemen eğlenceye tuz ekiyorsun, oldumu şimdi ? Saygı ve sevgilerimle...
Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 18 yıl tek tek gideyim Koç imparatorluğunu nasıl yarattı ise öyle yaratacaktı.Devlet imkanlarını seçilen bir şahsın yada şahısların ayaklarına sunarsınız.Olur biter.Yani bunun için ihtilaller yapmak devrimler yapmak gereksizdir.İktidarlar bunu öyle güzel alışkanlık haline getirdi ki artık iktidara gelenler kendi sermaye imparatorluklarını ürettiler.Ondan sonra gelenler bunları yıkıp kendilerininkileri kurdular.Örnek mi? O kadar çok ki? Sadece bakmak değil görmek gerekir. Devlet en büyük tüketicidir.Hal böyle olunca istediğin gurubu şirketi kısa sürede inanılmaz yerlere getirebilirsin cyrano Osmanlı'nın ne olduğunu anlatan bir cümle ile yıllar önce karşılaştığımda tamam işte dedim.başka hiçbir şey bu kadar güzel ifade edilemez dedim. "Osmanlı feodal bir emperyalistti." Üretim araçları feodal idi ama emperyal nitelikli idi.Aynı cümle nispeten Çarlık rusyası için de kullanılıyordu. Şimdi bu arkadaşımızın yukarıdaki yazıyı istinaden yazdığı yazım şu "Burjuva sınıfı yaratılmaz Burjuvazi dediğin sınıf. Sanayi geliştikçe çıkar ortaya. Hiç bir devlet " hadi oturup burjuva sınıfı yaratalım" demez. Burjuvalarda uzaydan gelmezler, ağaçtada yetişmezler. Sanayi geliştikçe o toplum içindeki, öğeler arasından gelir bu aktörler. Bir ülkede sanayi yokken, devlet kendisi sanayi kuruluşları açmadan nasıl burjuva sınıfı yaratacaktı ?. arkadaşımız cevaben koç imparatorluğunu örnek gösteriyor. Vehbi Koç bu ülkede devlet fabrikalar açmadan, sanayi kuruluşları kurmadan mı palazlanmıştır ? özellikle son cümlemi alıntı yaparak cevap vermişsin dimi "Bir ülkede sanayi yokken, devlet kendisi sanayi kuruluşları açmadan nasıl burjuva sınıfı yaratacaktı ?. " ee, Vehbi Koç. Devletin sanayi kuruluşları açması, fabrikalar kurmasından sonra çıkmadı mı ortaya. Biz diyoruz ki sanayinin olmadığı bir ülkede Burjuva sınıfı nasıl olsun. Sen bize, ajitasyonlarla cevap veriyorsun. Milli Burjuvazi diyorsun. Milli Sanayi olmadan Milli Burjuvazi olur mu ? Sen Zengin = Burjuva mı sanıyorsun. Burjuvazi Sanayi Devrimiyle beraber, oluşan Sanayinin aktörleri olarak çıkmamış mıdır dünya sahnesine. Cumhuriyet 1923 te kurulmuştur. Koç grubu ise, 1940 ların ortalarında büyümüş ancak 1963 te holdingleşmiştir. Yani Cumhuriyetin kurulmasından 41 yıl sonra. Neye muhalefet ettiğinde belli değil ki. Cumhuriyetin kuruluşunu takiben, Türkiye Devlet Kapitalizmi denilen bir modelle başlamıştır işe. Bir burjuva sınıfı yoktur. Çünkü, Burjuvazinin doğacağı var olacağı bir Sanayi piyasası yoktur. Devletin kendi eliyle kurduğu açtığı Sanayi Kuruluşları, fabrikaların yaygınlaşmasından sonra. Varlık vergisiyle ekonominin millileştirme operasyonlarından sonra. 1940 larda Milli Burjuvazi doğmaya başlamıştır. Yaratılmamıştırda. Eski rejimin aktörlerinin devşirmesiyle olmuştur bu. Ankaranın en eski ailelerinden tüccar koçların, sanayi alanına devşirilmesi gibi. Osmanlı'nın ne olduğunu anlatan bir cümle ile yıllar önce karşılaştığımda tamam işte dedim.başka hiçbir şey bu kadar güzel ifade edilemez dedim. "Osmanlı feodal bir emperyalistti." Üretim araçları feodal idi ama emperyal nitelikli idi.Aynı cümle nispeten Çarlık rusyası için de kullanılıyordu. Arkadaşım Feodalizm kıta avrupasına özgü. Derebeylik sistemidir. Yani Feodalizm denilen sistemin olmazsa olmaz kriterleri. Krala karşı, Can ve Mal olarak kralın yasalarına karşı gelmediği ve ihanet etmediği sürece dokunulmazlığı olan Derebeylerin olması gerekir. Köylülerin, Derebeylerin selfleri (yarı köleleri)artı mülkleri olması gerekir. Derebeyinin topraklarında yaşıyan köylülerin Derebey tarafından satılabilir, sürgüne gönderilebilir olması gerekir. Köylülerin Derebeyinin izni olmadan toprakları terkedemiyeceği, ve köylülerin tüm mülkünün derebeye ait olması ve istediğinde tüm mülküne el koyabilmesi gerekir. Toprağın Derebeylere ait olması gerekir. Kralın Derebeyinin topraklarında yaşıyan köylüler üzerinde. Derebeyini by pass edecek yada onu aşarak direk bir tasarrufu yada yetkisi olmaması gerekir. Derebeyinin ( konr, lord, markis, sir vs ) kendi toprakları içinde. emrinde olan bir ordusu olması gerekir. Kralın, Derebeyinin kendi topraklarında yaşıyanlar üzerindeki tasarruflarına karışamaması gerekir. Derebeyinin, ünvanının, yetkisinin, toprak üzerindeki mülkiyetinin babadan oğula geçiyor olması gerekir. Osmanı için Feodalist diyen arkadaş. Şimdi bana bu kriterlerden bir tanesinin bile Osmanlı Devletinde olduğunu söyleyebilir misin ? Hepsini bir kenara bırak. Osmanlıda Devlet haricinde hiç kimsenin toprak üstünde mülkiyeti olamazken. Yani Toprak üzerinde özel mülkiyet yasakken. Nereden çıkardın Osmanlı'Nın Feodalist bir devlet olduğunu. Feodalizm yani diğer adıyla Derebeylik adlı bir sistemi. Derebeylerin olmadığı bir ülkeye nasıl yakıştırdın ? Sonra bir devlet ekonomik sistemi ne olursa olsun emperyal olabilir. Birde "Emperyal- Feodal" diye bir tanım yapıp. Osmanlı ve Çarlık Rusya için söyleniyor falan demişsin. Büyük britanya. Feodalist miydi ? evet. Emperyal miydi? evet İspanya, Fransa, Portekiz ? evet. Bu alıntı ile bozan'ın söylediği arasında hiçbir çelişki yok.İmtiyaz ile verin imtiyazsız verin yada yap işlet devret ile verin bu bir ihaledir.İmtiyaz ayrı ihale ayrı gibi birşey yoktur. "herşeyden önce, teknik olarak, imtiyaz ve ihale nin nasıl bir arada olabileceğini sorarlar adama" İmtiyazlı ihale de açılabilir.Hiç merak etmeyin İhale şartlarına eklenecek bir madde ile İhaleyi alan firma,Kesin kabulun olduğu tarihten itibaren açılacak yeni ihalelerde 1.derecede ihalesiz yüklenim hakkına sahiptir. Şimdi ihale nedir? " İş, mal vb.ni birçok istekli arasından en uygun şartlarla kabul edene verme, eksiltme veya artırma" imtiyaz nedir : "Fabrika kurmak, maden işletmek vb. için bir kişi veya kuruluşa devlet tarafından verilen özel izin" ki biz burada imtiyazın "ayrıcalık, kişisel hak" anlamıyla ilgilenmiyoruz. arkadaşım bizim burada bahsettiğimiz devletler umum hukukunda bir anlaşma türü olan imtiyazdır. Sözleşmede imtiyazlı olmak, yada imtiyazlı sözleşme veyahut imtiyazlı ihale yada imtiyaz sahibi olmak. vs başka şeylerdir. Başlı başına bir işin yaptırılması için sözleşme türü olan "imtiyaz " başka bir şeydir. İmtiyazlar yani Kapitülasyonlar ve ihaleler. Bir devletin iş yaptırmak için seçtiği iki farklı yöntemdir. İmtiyaz türünde. Devlet işi ihaleye açmadan, özelve veya tüzel kişiliğe imtiyaz denilen izni vererek o işi yaptırır. İmtiyaz ihaleyle verilmez. İlgili özel veya tüzel kişilik "İmtiyaz Talebi" nde bulunur. bu talep kabul edilirse. İmtiyaz Kendisine verilmiş olur. İmtiyaz Talebinde bulunan kuruluşun kayıtlı olduğu ülkenin kefaletine sahip olması gerekir. İhale de ise, Devlet iş için bir ihale açar. Belli kriterler koyar ortaya. İhaleye katılan tüzek kişilikler (ülkeler değil dikkatini çekerim) arasından konulan kriterlere en uygun teklifi veren. Yada şartlara en uygun teklifi veren şirkete ihale verilir. İmtiyaz, milletler umum hukuku kapsamında , devlet ihaleleri özel hukuk kapsamındadır. Zira ihale yle ilgili sorunlarda çözüm mercii ihaleyi veren ülkenin mahkemeleriyken. İmtiyazlarla ilgili anlaşmazlıklarda çözüm mercii Milletler Umum Hukuki icra merciileridir. Osmanlı savaşlarda kazanmış masa başında kaybetmiştir.Nedeni ise ticareti sürekli gayrimüslümlere bırakmasından kaynaklanmıştır. Neticede Ordusunun neferlerini toprakla ugraşan halkından kurmuştur. Osmanlı, Osmanlı-Rus savaşını, Balkan Harbini ve Birinci Dünya savaşını kaybetmiştir. Yani savaşlarda kazanıp masada kaybetme gibi bir durum söz konusu değildir. Masada güçlü olan devletlerin sözü geçer. Artı Osmanlı'nın yükseliş devrindede ticaret gayrimüslimlerin elindeydi. O zaman senin mantığınla, Osmanlının yükselmesinin sebebide ticaretinin gayrimüslimlerin elinde olmasıdır. Kriterin bu ya. Bu ancak bir masaldır.7000 yıllık bir geçmişi ortaya çıkaran bu bilim adamı kimmiş? Bana bir tane hititçe bir belge sun ve içinde birtek türkçe kelime olsun inanayım.Yoksa Türkçenin eski ismi hititçe mi idi? Daha ne diyeyim aziz dostum daha ne diyeyim.Kimin attığı belli oluyor. Arkadaşım sana Hititler Türk'tür diyen mi var ? Açık açık yazmışız. Türklerin tarihi, MÖ 2000 yılından başlar. Bu tarihten gerisinde ararsan, Hititler çıkar karşımıza. Türkler, Diğer Htit menşeili Vikingler, Vandallar ve Ursulalarla akrabadır. Genetik olarak. Okumadan mı eleştirmeye çalışıyorsun yazılanları. Benim yazımdan alıntı yaptığın kısmı okumadanmı alıntı yaptın . ne demişim ben: "bizim. atalarımız ne zaman ortaya çıkmış Miladdan Önce 2000 yılları civarında. Daha gerisini ararsak ise. Karşımıza Türklerin ataları olarak Hititler çıkıyor. Yani Bizim atalarımız, ya neolitik dönemi başlatan Hititler yada. Atalarımız Neolitik dönemin başlamasından tam 7000 yıl sonra ortaya çıkmış. " Türklerin ataları, Türkler Miladdan önce 2000 yılında orataya çıktılar. Ağaçta yetişmediklerine, Topraktan bitmediklerine, Gökyüzünden düşmediklerine göre, Nereden çıktılar dünya tarihine. Türklerin Miladdan önce 2000 yılının ötesinde köklerini araştırdığımızda karşımıza Hititler çıkar. Buradan sen Hititler Türk'tür anlamını mı çıkarıyorsun. Biz o paragrafta, atalarımızın neolitik çağa, hazırlıksız yakalanmasının imkansız olduğunu çünkü daha tarih sahnesine çıkmadıklarını. Yok eğer, atalarımızdan kasıt Hititlerse, Neolitik çağı zaten kendilerinin başlattığını anlatmışız. Hemde açık ve seçik olarak.
Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 18 yıl Sevgili CYRano 'ya cevaptır. Bir ülkede sanayi yokken, devlet kendisi sanayi kuruluşları açmadan nasıl burjuva sınıfı yaratacaktı ?. Devlet burjuva sınıfı yaratmak için onlara sanayi açıyormuşşşş Devletin kendisi için sanayi kuruluşları açması sosyalist ülkelerde olur ve o ülkelerde de burjuvazi yoktur arkadaşım.( Burada google sana bir oyun oynamış) "Burjuva sınıfı yaratılmaz Burjuvazi dediğin sınıf. Sanayi geliştikçe çıkar ortaya. Hiç bir devlet " hadi oturup burjuva sınıfı yaratalım" demez. Burjuvalarda uzaydan gelmezler, ağaçtada yetişmezler. Sanayi geliştikçe o toplum içindeki, öğeler arasından gelir bu aktörler. Bu alıntıya cevap yazmaya gerek görmüyorum.Zira yukarıda verilen cevap yeterlidir. arkadaşımız cevaben koç imparatorluğunu örnek gösteriyor. Vehbi Koç bu ülkede devlet fabrikalar açmadan, sanayi kuruluşları kurmadan mı palazlanmıştır ? Kendileri Annesinden doğduğunda sanayici ve işadamı olarak doğmuştur.Sonradan olma değil anadan doğmadır. (Devlet bir sanayi kurup hemen Koç'a vermiş olup onu sanayici yapmıştır.Aslında O sanayici dogduğu için bu temek bir hakkın iadesidir ) Milli Sanayi olmadan Milli Burjuvazi olur mu ?[/ color] Olmaz.Bu konuda tartışmak bile gereksizdir.İlkel üretim araçlarına sahip olan toplumların gelişme seyri içinde takas ekonomisi ön planda idi.Bu Zamanla makineleşen topluma doğru giderken takas ekonomisi yerini para ekonomisine bıraktı.Bu süreç zarfında Kapital denilen para keşfedildi.Küçük işletmeler dogdu.Bu işletmelerden büyüyenlere bu buyumeler yetmeyınce daha da buyumek ıstedıler.Biriken sermayenin dışarı açılımları ile emperyalizm oluştu. Osmanlıda kapital yoktu.Herşeyden önce ticaret gayrimüslümlerde olduğundan dolayı milli karekterde bir burjuvazinin oluşmasına da pek olanak yoktu.Bedestan diye tabir edilen çarşılarda oluşan tüccar ve zanaatkarlarında büyümek gibi bir iddiaları yoktu.Daha ziyade lokal'diler. Zengin =Burjuva mı? Kapital zenginde bulunur.Yatırım akılı ile birleşir ise al sana burjuva? Parasız burjuva olunmaz. Cumhuriyet 1923 te kurulmuştur. Koç grubu ise, 1940 ların ortalarında büyümüş ancak 1963 te holdingleşmiştir. Yani Cumhuriyetin kurulmasından 41 yıl sonra . Sırf karşı çıkmak için yazılmış bir cevap.İddiayı reddetmiyor üstüne üstlük ispatlıyor. Arkadaşım Feodalizm kıta avrupasına özgü. Derebeylik sistemidir. Yani Feodalizm denilen sistemin olmazsa olmaz kriterleri. Krala karşı, Can ve Mal olarak kralın yasalarına karşı gelmediği ve ihanet etmediği sürece dokunulmazlığı olan Derebeylerin olması gerekir. Köylülerin, Derebeylerin selfleri (yarı köleleri)artı mülkleri olması gerekir. Derebeyinin topraklarında yaşıyan köylülerin Derebey tarafından satılabilir, sürgüne gönderilebilir olması gerekir. Köylülerin Derebeyinin izni olmadan toprakları terkedemiyeceği, ve köylülerin tüm mülkünün derebeye ait olması ve istediğinde tüm mülküne el koyabilmesi gerekir. Toprağın Derebeylere ait olması gerekir. Kralın Derebeyinin topraklarında yaşıyan köylüler üzerinde. Derebeyini by pass edecek yada onu aşarak direk bir tasarrufu yada yetkisi olmaması gerekir. Derebeyinin ( konr, lord, markis, sir vs ) kendi toprakları içinde. emrinde olan bir ordusu olması gerekir. Kralın, Derebeyinin kendi topraklarında yaşıyanlar üzerindeki tasarruflarına karışamaması gerekir. Derebeyinin, ünvanının, yetkisinin, toprak üzerindeki mülkiyetinin babadan oğula geçiyor olması gerekir. Osmanı için Feodalist diyen arkadaş. Şimdi bana bu kriterlerden bir tanesinin bile Osmanlı Devletinde olduğunu söyleyebilir misin ? Müthişsin.Feodaliteyi Avrupa kıtasına indirgeyerek sosyo ekonomik felsefede çığır açtın. Cevabını bile kendin vermişsin daha ne diyeyim? Hepsini bir kenara bırak. Osmanlıda Devlet haricinde hiç kimsenin toprak üstünde mülkiyeti olamazken. Yani Toprak üzerinde özel mülkiyet yasakken. Bir şeyi iddia edebilirsin.Buna itirazım yok.Lakin Bundan ağır bir feodalite olabilir mi?Sen neyden bahsediyorsun.Toprağın sehzadeler arasında paylaşımı filan da yoktu.Şehzadelerin kendilerine has birlikleri filanda yoktu.Ülkede zaten köylü de yoktu. Zaten Toprak ağası denilen betimleme aslında ingilizce bir kelime. İçeriğini bile yakalayamamıssın dostum.Sen sahiplerle ilgileniyorsun.İçine bakmalısın içine. Kendi kendinle çelişiyorsun alın bir örnek daha. Sonra bir devlet ekonomik sistemi ne olursa olsun emperyal olabilir. Birde "Emperyal- Feodal" diye bir tanım yapıp. Osmanlı ve Çarlık Rusya için söyleniyor falan demişsin. Büyük britanya. Feodalist miydi ? evet. Emperyal miydi? evet İspanya, Fransa, Portekiz ? evet. =Feodal-emperyalist ülkeler bir güzel sıralamışsın.Sırf ıtıraz edebilme tepkisi sen benim yazdığımı reddetmiyor bilakis onaylıyorsun o halde niçin karşı çıkıyorsun? Artı Osmanlı'nın yükseliş devrindede ticaret gayrimüslimlerin elindeydi. O zaman senin mantığınla, Osmanlının yükselmesinin sebebide ticaretinin gayrimüslimlerin elinde olmasıdır. Kriterin bu ya. Osmanlı'nın yükselmesindeki kasdın teknik ve ekonomık mi yoksa işgal mi? Eğer sınırlarının genişlemesi ise kasdın bu yükselme iktisadi değil savaş güçüdür.Osmanlı güçlü bir orduya sahipti ve yayılmacı polıtıkası ile sınırlarını genişletti.Kapitalist dünyanın oluşumu ile güç paraya dönüştü ve Osmanlı parçalandı.Borçlarını ödeyemiyor isen cebr_i icra ile alınacaktı.Ve işgal başladı.Zira Osmanlı bu konuyu hep gayrımuslumlere bıraktığı için Şavaş tecrubesinin yarısı kadar iktisadi tecrübesi yoktu.Bilmem anlayabildin mi? Şimdi ihale nedir? " İş, mal vb.ni birçok istekli arasından en uygun şartlarla kabul edene verme, eksiltme veya artırma" imtiyaz nedir : "Fabrika kurmak, maden işletmek vb. için bir kişi veya kuruluşa devlet tarafından verilen özel izin" ki biz burada imtiyazın "ayrıcalık, kişisel hak" anlamıyla ilgilenmiyoruz. arkadaşım bizim burada bahsettiğimiz devletler umum hukukunda bir anlaşma türü olan imtiyazdır. Sözleşmede imtiyazlı olmak, yada imtiyazlı sözleşme veyahut imtiyazlı ihale yada imtiyaz sahibi olmak. vs başka şeylerdir. Başlı başına bir işin yaptırılması için sözleşme türü olan "imtiyaz " başka bir şeydir. İmtiyazlar yani Kapitülasyonlar ve ihaleler. Bir devletin iş yaptırmak için seçtiği iki farklı yöntemdir. İmtiyaz türünde. Devlet işi ihaleye açmadan, özelve veya tüzel kişiliğe imtiyaz denilen izni vererek o işi yaptırır. İmtiyaz ihaleyle verilmez. İlgili özel veya tüzel kişilik "İmtiyaz Talebi" nde bulunur. bu talep kabul edilirse. İmtiyaz Kendisine verilmiş olur. İmtiyaz Talebinde bulunan kuruluşun kayıtlı olduğu ülkenin kefaletine sahip olması gerekir. İhale de ise, Devlet iş için bir ihale açar. Belli kriterler koyar ortaya. İhaleye katılan tüzek kişilikler (ülkeler değil dikkatini çekerim) arasından konulan kriterlere en uygun teklifi veren. Yada şartlara en uygun teklifi veren şirkete ihale verilir. İmtiyaz, milletler umum hukuku kapsamında , devlet ihaleleri özel hukuk kapsamındadır. Zira ihale yle ilgili sorunlarda çözüm mercii ihaleyi veren ülkenin mahkemeleriyken. İmtiyazlarla ilgili anlaşmazlıklarda çözüm mercii Milletler Umum Hukuki icra merciileridir. İçine bakmıyorsun.NE OLURSA OLSUN ister imtiyazlı olsun ister imtiyazsız olsun ister kapalı ister açık olsun ister resmi ister gayri resmi olsun tümünün toplam anlamı=Herhangi bir işin yüklenimini vermektir. Buraya ihale tekniklerini taşımanın hiç gereği yoktur.Bu acizlikten başka birşey değildir.Zira burası teknik detayların tartışıldığı akademik platform değildir. Bu kelime iktisadi sosyal yada felsefe dallarında kullanılırken (bilimsel konular)yüklendiği esas mananın yorumu ile yer alır.Bu bir uygulanış biçimidir. İhale:Üsterme İhale etmet :Üstermek Yani anlayacağın gibi anlatmaya çalışayım. Üsterme üstüne atma, yıkma demektir Yani senin yazdığın gibi bir karşılık filan yok.Bu kelimenin gerçek anlamı bu. Bu kelime iktisadi sosyal yada felsefe dallarında kullanılırken (bilimsel konular)yüklendiği esas mananın yorumu ile yer alır.Bu bir uygulanış ve ve izahtır imtiyaz:Öncelik demektir. Bu yazılanlar Ord.Prof.Hıfsı veldet VELİDEDEOĞLU'nun Borçlar Kanunu deyim ve sözlükler kılavuzundan alınmadır. Bozan'ın yazısını bir daha okuduğunuzda çok farklı algılayacağınıza eminim.
Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 18 yıl Yazalım google senin dediğin gibi. Ne çıkar karşımıza neolitik çağ. Yani benim üstteki yazımda belirttiğim gibi, İnsanların yerleşik yaşama geçtiği, dinlerin ortaya çıktığı çağ. Milattan önce 9500 civarında, kafkasyadan göç eden Hititler'in Anadoluda medeniyet kurmasıyla, İnsanlığın Paleolitik dönemden, Neolitik döneme geçtikleri dönem. Arkadaşım sana Hititler Türk'tür diyen mi var ? Açık açık yazmışız. Türklerin tarihi, MÖ 2000 yılından başlar. Bu tarihten gerisinde ararsan, Hititler çıkar karşımıza. Türkler, Diğer Htit menşeili Vikingler, Vandallar ve Ursulalarla akrabadır. Genetik olarak. Sevgili CYRano el insafff: Bu kadar boş iddiaları nasıl da bilimselmiş gibi yazıyorsun hayrett lütfen aşagıdaki akrabalarımızın niteliklerine bir bakıver de bilimin bile bulamadıklarını nasıl şıppadak bulduğunu da söyleyiver dostum Gürcü halkının asıl ataları, İ.Ö. 2000 yıllarında Önasya'da yaşayan ve buranın ilk yerlileri olarak bilinenler Hititler ve Subarlar'dır.-------------------------- Anadolu’ya M.Ö. yaklaşık 2000 yılında küçük topluluklar halinde gelerek Kızılırmak’ın çizdiği yay içine yerleşen ve büyük imparatorluk kuran Hint-Avrupa kökenli bir kavimdir. 20.yüzyıla kadar bu halka ilişkin pek az bilgi vardı. Ama arkeologların sabırlı çalışmaları sonucunda Babil ve Asur uygarlıklarının en parlak dönemleri öncesinde Hititler’in büyük bir uygarlık kurduğu ortaya çıktı. Hititler’in hangi yolla Anadolu’ya geldikleri bilinmemektedir. O çağlarda Hatti ülkesi olarak anılan bu topraklarda hattiler yaşamaktaydı. Günümüzde ise eskiden bu bölgede oturanlara Hititler, dillerine de Hititçe denmektedir. Hitit adı Tevrat’ta birçok kere adı geçen Hit oğulları’na izafeten modern araştırmacılar tarafından verilmiştir. ------------------------------------------ Buna göre Türkler bütün medeniyetlerin kökeninde bulunmaktadır. Yunan, Hitit, Roman, Hint, Sümer, vd. medeniyetlerin hepsini Türkler mümkün kılmıştı. Yani aslında "medeniyeti" kuran Türklerdi. Bu medeniyet(çilik) vurgusunun arkasında, Avrupalılaşmaya karar vermiş Cumhuriyet elitinin buna makul ve meşru bir çerçeve bulma çabasının yattığını görmek zor değil. MÖ 4’üncü yüzyılda medeniyetin adı Yunan idi. Daha eskilere gittiğimizde bu medeniyet karşımıza Hititler, Sümerler ve geniş Mezopotamya olarak çıkar. (zaman gazetesi) ------------------------------------ Hititlilerden Bizans’a Küçük Asya'dan gelip geçen bütün toplum ya da topluluklarda, kültürlerin büyük çoğunluğu aynı dili değilse bile aynı kökten gelen dilleri konuşuyordu. Bu kuralların dışında kalanlar Araplar ile Türk'lerdir. Arapça Semitik karakterde Ortadoğu dili, TÜRKÇE ise Altay kökenli Orta Asya dilidir. Gerçi, Türkçe’nin ölü dil Sümerce'ye benzerliği üzerinde duranlar varsa da, sonuçları açısından önemli değildir. Mezopotamya ile Küçük Asya kültürlerini yaratanlar, Türk soyundan gelmedikleri gibi, kültür tarihi açısından böyle bir zorunluluk da yoktur. Ekrem AKURGAL'ın çeşitli vesilelerle anımsattığı gibi, Hititler kuşkusuz Türk değildi; ama biz Türkler biraz Hititli, biraz Frikyalı, biraz Lidyalı, Kapodakyalıyız. Vandallar Doğu Cermen Kavimleri'ndendir. Kavimler Göçü sırasında 5nci yüzyılda Roma İmparatorluğu'nun değişik eyaletlerini yağmalamalarıyla tanınırlar. Bu eyaletler sırasıyla Galya (Gallia), Galiçya (İspanya), Endülüs (Hispania Baetica), Kuzey Afrika ve Akdeniz adalarıdır. 439 - 533 yılları arasında çok kısa süre ayakta kalan bir "Afrika Vandal Krallığı" ya da diğer adıyla "Kartaca Krallığı"nı da kurmuşlardır. Ostrogotlar'ın kralı ve Vizigotlar'ın kral naibi olan Got kavminden olan Büyük Theodoric evlilik yolu ile Vandallara akrabaydı. Yurtları ve asılları bilinmemektedir. Vandallar, Galya ve İspanya'da büyük bir kıyım yaparak Afrika kıyılarına dek ilerlediler. 455 yılında Vandal Kralı Geiserich, Roma şehrini yağmalamıştır. Bu gelişmelerin sonrasında yıkılmanın eşiğine gelen Batı Roma İmparatorluğu, aşiretlere ayrıldı. Tüm gücünü yitiren Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında yıkılmıştır. Kartaca'ya hâkim oldular. 6. yüzyılda Bizanslılar'a yenilip, onların hâkimiyetine girince; kendilerini muhafaza edemeyip eridiler. Vandallar önceleri Ariusçu Hristiyan iken sonra Katolik Hristiyanlaşmışlardır. Roma'nın yağmalanmasına atfen, sebepsiz yere zarar verme eylemine vandalizm denmeye başlandı. Vikingler, 8. yüzyıl ile 11. yüzyıl arasında, İskandinavya kıyılarında, Britanya adalarında ve Avrupa'nın kuzey kesimlerinde hüküm sürmüş olan savaşçı bir halktır. Viking kelimesi, İskandinav dillerinde, bu kuzeyli savaşçılara verilen isimdir. Aslında bir halktan ziyade bir kültürü temsilen kullanılır. O devirdeki Viking halkına, İskandinavcada kuzeyli anlamına gelen Nors denir. Vikingler batıya doğru ilerlerken, kardeş millet kabul edilen, Bizans'ın batısını koruyan Varangiyanlar da doğuya doğru ilerlemişlerdir. 8. ile 11. yüzyıllar aradında Avrupa'da yaşanan bu döneme, tarihte Viking Devri denir. Vikingler denizci ve barbar bir kavimdir.Berserk isimli savaşçıları dehşetengizdir.Şu an ki İsveç,Norveç,Danimarka ve İzlanda halkı ve Rusya'nın birazı torunları sayılır.
Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 18 yıl Böyle bir uslup kullanacağımı tahmin etmiyordum sevgili CYRANO,ama biz bu forumlarda bilgilerimizi,cevahirliğimizi filan yarıştırmıyoruz.Kelime cambazlıkları filanda yapmıyoruz.Yanlış bir kelime kullansakta gülümsüyoruz.Böyle olmak zorunda zaten.Bizi birbirimize yakınlaştıran yazılarımız değil içimizdeki dogrulara olan fikirlerimiz.kelimeler yanlış olabilir ama yüklendikleri dogru olabilir.Bunları yakalayarak gerçeği bulmaya çalışıyoruz kendimizce tabii. Sevgili Bozan'ın yazıları her zaman dikkatimi çekti.Ateşin önünden şekiller geçiriyordu.Duvara yansımalarını anlatıyordu.Onun inançları beni hiç ilgilendirmiyordu sadece karamizah'ı dikkatimi çekmişti.Fevkalade etrafı ince örülmüş görünüyor gibi sırlı yazıyordu. Çok güzel bir deyim vardır.büyük ihtimalle biliyorsunuzdur. "Gül'e gül demesen de gül yine gül gibi kokar" Gülü değil gül kokusunu ararsak yazılarda polemikler oluşmaz biz o kokunun içinde dolaşırız. Sevgili Bozan'ın cevabını burada tam olarak aldım sadece içeriğine kırmızı olarak eklemeler yaptım.Muhteremin engin sağduyusuna güvenerek; -------------------- Dünya iktisat tarihi kıraat edenler bilir, tarihte iki ehemmiyetli inkılap vardır, birisi tarım inkılabı bir digeri ise sanayi inkılabı. Atalarımızın tarımla arasının pek kuvvetli olmadığını biliyoruz , fakat bu husus oldukça münakaşalı olduğundan orada vakit kaybetmeyeceğim, zira tarım devriminde benim anladığım kadarı ile Dünyaya fena yakalanmıştık ve bunu uzun yüzyıllar atlatamadık. Zira el-alem suyu daha iyi nasıl kullanırız, hangi ürünü eksek bol hasat alırız gibi meselelerle uğraşırken bizimkiler bugün hangi Çin köyünü bassak da şu bizim evde kalan oğlana bir karı bulsak gibi bir iktisadi projenin peşindeydi. Gelişen dünyada sanayi devrimi tabii ki beraberinde tüm üretim kollarında köklü değişimleri de beraberinde getirdi. İşte Osmanlı o dönemlerde bu gelişimin arkasında kaldı. Çünkü onun için büyük olmak güçlü olmak daha çok toprak daha çok ülkeyi sınırların içine katmaktı.Ticaret ile elde edilen gelirler Osmanlı’ya pek cazip gelmiyordu. Zaptederek almak daha kolay bir yoldu .Buna da gücü vardı.O dönemlerde bu tip savaşlar olağan karşılanıyordu.Öyle Birleşmiş milletler filanda yoktu. Sanayi inkılabında da dünyayı yakalamak yerine dünyaya sıkı bir şekilde yakalandığımızı biliyoruz. Ve bu dünyalılar ( uzaylıları ve Çılgınları korkutmak istemem ama ) yakalayınca adamı fena yapıyorlar. Biz yine başaramadık, sanayi hep devlet destekli oldu, kağıt fabrikasını da, iplik fabrikasını da babamız osmanlılar hep açtı, ama hep devlet destekli işletmelerle, ve devlet her zaman olduğu gibi işletmede zarar etti. elde burjuva olmayınca ihaleleri de hep gavurlar aldı, bütün yurdu hatta bütün eski dünyayı demir ağlarla ördük ama parayı hep gavurlar kaldırdı. Babamız osmanlı, bir adamın fazla zengin olmasını istemez , saltanata devlete kafa tutar ( tehlikeli olur ) diye hep müsadere ederdi palazlanan orta sınıfı. Osmanlı’da ilk modern anlamda mancınık filatür fabrikası (ipek çekme tesisi) 1846 yılında Taşçıhan Ohannes ve Bayoğu Osep Ağa tarafından Bursa’da kurulmuştu. Sevgili Bozan ne güzel söylemiş buyrun kurucuların isimlerine bakarsanız türk olmadıklarını anlarsınız. ) Osmanlı yöneticilerinin demiryoluna verdikleri önem 19. yüzyılın ikinci yarısında iyice artmıştı. Sultan Abdülaziz, 1871 yılında demiryolu ile ilgili bir irade yayımlattı. Gerçekleştirilmesi düşünülen ana hat İstanbul-Bağdat arasındaydı. Kurulan Asya Osmanlı Demiryolları'nın başına da Alman mühendis Wilhelm von Pressel getirildi. Pressel'in projesi Haydarpaşa'dan başlıyor, bu ağın içinde Bursa-Mudanya hattı da yerini alıyordu. Mudanya'dan Bursa'ya doğru raylar döşenmeye başlandı. Bu hat, 1874 yılında bitirilebildi. Bursa'ya ulaşabilmek için 185.000 Osmanlı Lirası (4 200 000 Frank) masraf yapılmış ancak demiryolunun işletmeye açılması mümkün olamamıştı. Proje bir müddet için rafa kaldırıldı. Yarım kalan hattın inşasına 17 yıl sonra başlanabildi. İmtiyazı almış olan M. Nagelmakers, Bursa- Mudanya Osmanlı Demiryolları, Şirketi'ni kurarak hattı 1892 yılında hizmete açtı. (İşte hazin bir hikaye ,Büyük bir yatırımın içine giren padişah işin içinden çıkamıyor ve imtiyazlar vererek bunun hayata geçmesini sağlıyor.(Kendileri ihale makamıdır ve imtiyaz karşılığı bu yurtdışı bir şirkete yüklenilmiştir yani ihale edilmiştir) Demek ki İlk demiryolları Cumhuriyetten sonra değil öncedir. (Demiryollarının bu kadar çok itibar görmesindeki amaç,demiryollarının askeri manada ön planda tutulduğuna inanıyorum.) Neden diye sorgulamak gerekiyor? İşte cevabı: Babamız osmanlı, bir adamın fazla zengin olmasını istemez , saltanata devlete kafa tutar ( tehlikeli olur ) diye hep müsadere ederdi palazlanan orta sınıfı İşin en ince noktasını sevgili Bozan yakalamış.Öyle bir Psikoloji üretilmiş ki ticaret ile ugraşmak,sanayi ile uğraşmak Osmanlı’ya yapılacak en ağır hakarettir. Terbiyesizliktir. Hal böyle olunca bu yasaktır diye hiçkimse bu mesleklerle uğraşmamış uğraşmayı ikinci sınıf olarak gördükleri gayrimüslümlere bırakmışlar. Ustalığa ulaşabilmek için olağanüstü zorluklar konulmuş. İnsanların sanaatkarlık istekleri yokedilmiştir. Bu müsadere mantığı ve tehlikecilik düşüncesi genç rejime de tevarüs etti. Zenginliğin zaten sevilmediği bir toplumda bir parçada üzeri marks soslu engels verilince damardan, bir türlü burjuva yaratamadık, böylece zengin olan ya mafyacılıktan oldu ya da yakıncılıktan bu durumda da zengin ama görgüsüz türedilerle doldu memleket Engin abinin deyimiyle lumpen.. 600 yıllık osmanlı,’ya onun ötesinde 86 yıllık cumhuriyet tarihini de eklediğinizde bizde 150 yıllık geçmişe sahip bir tane bile işletmenin çıkmamasına dikkat çekiyor sevgili bozan Matbaanın bile yıllar sonra gelmesinin etkileri hala tartışılıyor.Bedestan dan fabrikalaşmaya ulaşan ticari yada sanaatkar bir milli burjuvazi oluşamadı. Yani tehditleri hep babamızdan tevarüs ettiğimiz mantıkla gördük. Ve hiçbir zaman dünyanın değiştiğini, önümüze bakmak gerektiğini, geleceğe yönelik plan ve projelerle devlete millete yön vermek gerektiğini anlayamadık. En tepedeki adamlar hep tehditlerden bahsettiler, bir türlü sahil-i selamete çıkamadık. (yıllarca karadeniz kıyısında atölyeler silah yaptı.Yıllarca bunu hiç ciddiye almadık.Onlar hep korkarak yaptılar.Hiçbir zaman onların önünü açmadık.Hep yabancı silahlar kullandık.Hala da kullanıyoruz sanırım.Karadeniz yapımı bir markayı dünyaya taşıyamadık.) Ülkemizin en güzel koylarına hangi akıl ile olduğu bilinmez sanayilerin kurulmasına öncülük ettik.Yıllar sonra onları temizleyebilmek için milyarlar akıtmak zorunda kaldık. Netice olarak bir ülkenin güçlülüğünün,elindeki silahları değil,cebindeki para ile ölçüldüğünü hala ögrenemedik.
Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 18 yıl Yazar Böyle bir uslup kullanacağımı tahmin etmiyordum sevgili CYRANO,ama biz bu forumlarda bilgilerimizi,cevahirliğimizi filan yarıştırmıyoruz.Kelime cambazlıkları filanda yapmıyoruz.Yanlış bir kelime kullansakta gülümsüyoruz.Böyle olmak zorunda zaten.Bizi birbirimize yakınlaştıran yazılarımız değil içimizdeki dogrulara olan fikirlerimiz.kelimeler yanlış olabilir ama yüklendikleri dogru olabilir.Bunları yakalayarak gerçeği bulmaya çalışıyoruz kendimizce tabii. Sevgili Bozan'ın yazıları her zaman dikkatimi çekti.Ateşin önünden şekiller geçiriyordu.Duvara yansımalarını anlatıyordu.Onun inançları beni hiç ilgilendirmiyordu sadece karamizah'ı dikkatimi çekmişti.Fevkalade etrafı ince örülmüş görünüyor gibi sırlı yazıyordu. Çok güzel bir deyim vardır.büyük ihtimalle biliyorsunuzdur. "Gül'e gül demesen de gül yine gül gibi kokar" Gülü değil gül kokusunu ararsak yazılarda polemikler oluşmaz biz o kokunun içinde dolaşırız. Sevgili Bozan'ın cevabını burada tam olarak aldım sadece içeriğine kırmızı olarak eklemeler yaptım.Muhteremin engin sağduyusuna güvenerek; -------------------- Dünya iktisat tarihi kıraat edenler bilir, tarihte iki ehemmiyetli inkılap vardır, birisi tarım inkılabı bir digeri ise sanayi inkılabı. Atalarımızın tarımla arasının pek kuvvetli olmadığını biliyoruz , fakat bu husus oldukça münakaşalı olduğundan orada vakit kaybetmeyeceğim, zira tarım devriminde benim anladığım kadarı ile Dünyaya fena yakalanmıştık ve bunu uzun yüzyıllar atlatamadık. Zira el-alem suyu daha iyi nasıl kullanırız, hangi ürünü eksek bol hasat alırız gibi meselelerle uğraşırken bizimkiler bugün hangi Çin köyünü bassak da şu bizim evde kalan oğlana bir karı bulsak gibi bir iktisadi projenin peşindeydi. Gelişen dünyada sanayi devrimi tabii ki beraberinde tüm üretim kollarında köklü değişimleri de beraberinde getirdi. İşte Osmanlı o dönemlerde bu gelişimin arkasında kaldı. Çünkü onun için büyük olmak güçlü olmak daha çok toprak daha çok ülkeyi sınırların içine katmaktı.Ticaret ile elde edilen gelirler Osmanlı’ya pek cazip gelmiyordu. Zaptederek almak daha kolay bir yoldu .Buna da gücü vardı.O dönemlerde bu tip savaşlar olağan karşılanıyordu.Öyle Birleşmiş milletler filanda yoktu. Sanayi inkılabında da dünyayı yakalamak yerine dünyaya sıkı bir şekilde yakalandığımızı biliyoruz. Ve bu dünyalılar ( uzaylıları ve Çılgınları korkutmak istemem ama ) yakalayınca adamı fena yapıyorlar. Biz yine başaramadık, sanayi hep devlet destekli oldu, kağıt fabrikasını da, iplik fabrikasını da babamız osmanlılar hep açtı, ama hep devlet destekli işletmelerle, ve devlet her zaman olduğu gibi işletmede zarar etti. elde burjuva olmayınca ihaleleri de hep gavurlar aldı, bütün yurdu hatta bütün eski dünyayı demir ağlarla ördük ama parayı hep gavurlar kaldırdı. Babamız osmanlı, bir adamın fazla zengin olmasını istemez , saltanata devlete kafa tutar ( tehlikeli olur ) diye hep müsadere ederdi palazlanan orta sınıfı. Osmanlı’da ilk modern anlamda mancınık filatür fabrikası (ipek çekme tesisi) 1846 yılında Taşçıhan Ohannes ve Bayoğu Osep Ağa tarafından Bursa’da kurulmuştu. Sevgili Bozan ne güzel söylemiş buyrun kurucuların isimlerine bakarsanız türk olmadıklarını anlarsınız. ) Osmanlı yöneticilerinin demiryoluna verdikleri önem 19. yüzyılın ikinci yarısında iyice artmıştı. Sultan Abdülaziz, 1871 yılında demiryolu ile ilgili bir irade yayımlattı. Gerçekleştirilmesi düşünülen ana hat İstanbul-Bağdat arasındaydı. Kurulan Asya Osmanlı Demiryolları'nın başına da Alman mühendis Wilhelm von Pressel getirildi. Pressel'in projesi Haydarpaşa'dan başlıyor, bu ağın içinde Bursa-Mudanya hattı da yerini alıyordu. Mudanya'dan Bursa'ya doğru raylar döşenmeye başlandı. Bu hat, 1874 yılında bitirilebildi. Bursa'ya ulaşabilmek için 185.000 Osmanlı Lirası (4 200 000 Frank) masraf yapılmış ancak demiryolunun işletmeye açılması mümkün olamamıştı. Proje bir müddet için rafa kaldırıldı. Yarım kalan hattın inşasına 17 yıl sonra başlanabildi. İmtiyazı almış olan M. Nagelmakers, Bursa- Mudanya Osmanlı Demiryolları, Şirketi'ni kurarak hattı 1892 yılında hizmete açtı. (İşte hazin bir hikaye ,Büyük bir yatırımın içine giren padişah işin içinden çıkamıyor ve imtiyazlar vererek bunun hayata geçmesini sağlıyor.(Kendileri ihale makamıdır ve imtiyaz karşılığı bu yurtdışı bir şirkete yüklenilmiştir yani ihale edilmiştir) Demek ki İlk demiryolları Cumhuriyetten sonra değil öncedir. (Demiryollarının bu kadar çok itibar görmesindeki amaç,demiryollarının askeri manada ön planda tutulduğuna inanıyorum.) Neden diye sorgulamak gerekiyor? İşte cevabı: Babamız osmanlı, bir adamın fazla zengin olmasını istemez , saltanata devlete kafa tutar ( tehlikeli olur ) diye hep müsadere ederdi palazlanan orta sınıfı İşin en ince noktasını sevgili Bozan yakalamış.Öyle bir Psikoloji üretilmiş ki ticaret ile ugraşmak,sanayi ile uğraşmak Osmanlı’ya yapılacak en ağır hakarettir. Terbiyesizliktir. Hal böyle olunca bu yasaktır diye hiçkimse bu mesleklerle uğraşmamış uğraşmayı ikinci sınıf olarak gördükleri gayrimüslümlere bırakmışlar. Ustalığa ulaşabilmek için olağanüstü zorluklar konulmuş. İnsanların sanaatkarlık istekleri yokedilmiştir. Bu müsadere mantığı ve tehlikecilik düşüncesi genç rejime de tevarüs etti. Zenginliğin zaten sevilmediği bir toplumda bir parçada üzeri marks soslu engels verilince damardan, bir türlü burjuva yaratamadık, böylece zengin olan ya mafyacılıktan oldu ya da yakıncılıktan bu durumda da zengin ama görgüsüz türedilerle doldu memleket Engin abinin deyimiyle lumpen.. 600 yıllık osmanlı,’ya onun ötesinde 86 yıllık cumhuriyet tarihini de eklediğinizde bizde 150 yıllık geçmişe sahip bir tane bile işletmenin çıkmamasına dikkat çekiyor sevgili bozan Matbaanın bile yıllar sonra gelmesinin etkileri hala tartışılıyor.Bedestan dan fabrikalaşmaya ulaşan ticari yada sanaatkar bir milli burjuvazi oluşamadı. Yani tehditleri hep babamızdan tevarüs ettiğimiz mantıkla gördük. Ve hiçbir zaman dünyanın değiştiğini, önümüze bakmak gerektiğini, geleceğe yönelik plan ve projelerle devlete millete yön vermek gerektiğini anlayamadık. En tepedeki adamlar hep tehditlerden bahsettiler, bir türlü sahil-i selamete çıkamadık. (yıllarca karadeniz kıyısında atölyeler silah yaptı.Yıllarca bunu hiç ciddiye almadık.Onlar hep korkarak yaptılar.Hiçbir zaman onların önünü açmadık.Hep yabancı silahlar kullandık.Hala da kullanıyoruz sanırım.Karadeniz yapımı bir markayı dünyaya taşıyamadık.) Ülkemizin en güzel koylarına hangi akıl ile olduğu bilinmez sanayilerin kurulmasına öncülük ettik.Yıllar sonra onları temizleyebilmek için milyarlar akıtmak zorunda kaldık. Netice olarak bir ülkenin güçlülüğünün,elindeki silahları değil,cebindeki para ile ölçüldüğünü hala ögrenemedik. Sevgili gugukcuk o kadar güzel izah etmiş ki ekleyecek birşey bulamıyorum. Nihai derecede ehemmiyetli açıklamalar yapılmış, istifade ettik , teşekkür ederiz. Yalnız birşey ekleyeceğim, Osmanlı dönemi demiryolları, yurdu ve şu anda yurt dışında kalmış osmanlı topraklarını bütünüyle sarmıştı. Demiryolculuk bir osmanlı projesi olarak meydandadır. Ve gugukcuk kardeşimin çok iyi yakaladığı gibi bu kadar demiryolu örülmesinin nedeni askeri endişeler ve bunun yanında iç tehlike endişeleridir.. O dönemde bu kadar toprağa sahip olmanın bu kadar toprağı dış ve iç tehlikelerden korumak ihtiyacının bir uzantısı olarak osmanlı demiryolu yapmıştır. Sultanahmette başvekalet osmanlı arşivinde çalışanlar bilir bilhassa irade katologları osmanlı devletinin demiryolu maceraları ile doludur. Sevgili gugukcuk için bunlardan pek meşhurlarından birini yazacağım. Hadise izmir - aydın demiryolunda geçiyor. ( bu husutaki çalışma o zamanlar henüz doktora yapmamış olan şimdiki prof Ali kardeşime aittir ( akyıldız ), hicaz demiryollarını ise yine sevgili dostlarımdan ufuk bey yazmıştı ( gülsoy, prof. ). Son olarak genç arkadaşlarımdan sevgili adem adana- tarsus - mersin demiryolu adlı yüksek lisans tezini 2003 yılında tamamlamıştı..(erol ) Bütün bu eserler uzun ve yorucu arşiv çalışmaları ile yapılıyor kıymetini bilmek lazım. Gelelim hadisemize. ; Hummalı demiryolu çalışmaları esnasında işçiler türk de olsa mühendisler yabancı, şimdiki tabirle ustabaşları da var yabancılar arasında... Teknik bilgi gerektirmeyen işlerde çalışanlar ise bizimkiler... Osmanlı görevlileri bir de ne görsün demiryolu inşaatında !!! İşçiler oturmuş ve hiçbirşey yapmıyor mesai saatinde. !! hemen bir arbede yaşanıyor. Bizimkiler işçilere soruyor neden çalışmıyorsunuz ? Cevap o zamana kadar osmanlı bürokrasisinin hiç bilmediği bir kelime olarak tarihe kazınıyor... BİZ GREVDEYİZ ????peki grev nedir ki ? Evet bürokrasi bizim işçilerin yabancı çalışanlardan öğrenip hemen uygulamaya koyduğu grevin ne olduğunu önce araştırıyor sonra da muvakkat ( geçici ) bir grev kanunu çıkarmak zorunda kalıyor. Osmanlı topraklarında 1860larda yaşanan enteresan bir hadise işte böyle cereyan ediyor. Bu olayı anlatmışken şunu da ekleyelim, görüldüğü gibi batıdan teknik alırken ister istemez kültürünü de yükleniyorsunuz bu hadise bunun somut bir örneğidir. yani tekniği alalım ama kültürünü asla diyemiyorsunuz... Sevgili gugukcuk, çok sosyalist geçinen kardeşlerimizin hatta proflarımızın bile bilmediği bu hadiseler malesef arşiv kayıtlarında ya da okunmayan tezlerde kalıp çürüyor. Sence de tarihimize küsmek kötü birşey değil mi ? Bir dönemi inkar etmek ya da görmezden gelmek ne kadar fena birşey ? Hadiseyi beğendiysen izmir aydın demiryolu ile ilgili tarihlerde kalmış müthiş bir mesele daha var onu da anlatmak isterim. ( bu arada bizde 150 yıllık işletmeler yok bunun nedeni ile ilgili ayrıca zatınızla yazışmak isterim, hatta başlayalım, Fatih istanbulu aldığında hiç kimseyi kovmadı, biz ise mübadele ile ne kadar kişi varsa zengin gönderdik ama yerine yenisini de getiremedik ? ) bozan
Gönderi tarihi: 10 Ekim , 2006 18 yıl Devlet burjuva sınıfı yaratmak için onlara sanayi açıyormuşşşş Devletin kendisi için sanayi kuruluşları açması sosyalist ülkelerde olur ve o ülkelerde de burjuvazi yoktur arkadaşım.( Burada google sana bir oyun oynamış) Pes. Şimdi her çocuğa ilkokulda cumhuriyetin altı ilkesi öğretilir. Bunlardan biriside ekonomiyle ilgili bir ilkedir DEVLETÇİLİK Yani kapitalizmin devlet eliyle geliştirilmesi, kontrol edilmesi. Sanayinin ve sermaye piyasasının oluşturulması. Bu arkadaşımıza göre. devlet kendisi için sanayi kuruluşlarını sadece sosyalist ülkelerde açarmış. Sümerbank, TTK, Ereğli Demirçelik, Seydişehir Demirçelik, Karabük demir çelik. Tüpraş, Tar-iş kooperatifleri, TEKEL, İstanbul Elektirik Tren Tramvay , Yedikule Havagazı Fabrikası, Makine Kimya Endistrisi. Bunlar iktisat tarihi okumamış bir insanında ismini bildiği cumhuriyet döneminde kurulan dev sanayi kuruluşları. Tabi bunların yanında tersaneler, kağıt fabrikaları, hammadde fabrikaları vs ler. Sanayi ve Ekonomi bankalarıyla. Cumhuriyet tarafından Sanayi alanında. Özelleştirildikleri ya da kapatıldıkları tarihe kadar. Alanlarında tekel veya monopol durumunda olan sanayi kuruluşları kurulmuştur. Yazdığın şeylerin altına elli tanede smiley koysan, iddia ettiğin şeyin saçmalığını örtemez. . Osmanlıda kapital yoktu.Herşeyden önce ticaret gayrimüslümlerde olduğundan dolayı milli karekterde bir burjuvazinin oluşmasına da pek olanak yoktu.Bedestan diye tabir edilen çarşılarda oluşan tüccar ve zanaatkarlarında büyümek gibi bir iddiaları yoktu.Daha ziyade lokal'diler. Zengin =Burjuva mı? Kapital zenginde bulunur.Yatırım akılı ile birleşir ise al sana burjuva? Parasız burjuva olunmaz. . Hala anlıyamıyorsun. BİR ÜLKEDE SANAYİ YOKSA, BURJUVAZI OLMAZ. Burjuvazi avrupada sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkan bir sınıftır. Burjuvalar tüccarlardan devşirmemiştir. Burjuvalar zanaatkar loncalarından çıkmıştır. Manifaktür, seri bant üretimi tekniklerinin yaygınlaşmasısyla doğan bir sınıftır. Sanayi olmadan zanaatkarlar nasıl büyüyecekti ?. Bir ülkede burjuvazinin oluşması için Sanayinin oluşması gerekir buna da BURJUVA DEVRİMİ denir. Burjuvazi kişilerin bütünü değildir Burjuvazi toplumsal bir zümredir bir sınıftır Burjuvada bu sınıfın mensuplarına denir. . Kişiler tek başlarına bir ülkede burjuva olamazlar eğer burjuva sınıfı o ülkede doğmadıysa. Türkiyede Osmanlı Döneminde, Burjuvazinin doğmamasını, ticaretin gayrimüslimlerin elinde olmasına bağlayan kişi. Halen bende merak uyandırır. Sanayinin olmadığı bir ülkede nasıl burjuvazinin olabileceğini düşünerek. Ayrıca öyle bir söylüyorsunki. Sanki Osmanlı'nın bütün merciileri müslümandı, türktü, bir ticaretin gayrimüslümlerin elindeydi. Çandarlı Halil Paşanın Fatih tarafından idamından sonra. Osmanlı da bir tane bile Türk yada müslüman devlet yöneticisi olmamıştır. Müthişsin.Feodaliteyi Avrupa kıtasına indirgeyerek sosyo ekonomik felsefede çığır açtın. Cevabını bile kendin vermişsin daha ne diyeyim? Hepsini bir kenara bırak. Osmanlıda Devlet haricinde hiç kimsenin toprak üstünde mülkiyeti olamazken. Yani Toprak üzerinde özel mülkiyet yasakken. Bir şeyi iddia edebilirsin.Buna itirazım yok.Lakin Bundan ağır bir feodalite olabilir mi?Sen neyden bahsediyorsun.Toprağın sehzadeler arasında paylaşımı filan da yoktu.Şehzadelerin kendilerine has birlikleri filanda yoktu.Ülkede zaten köylü de yoktu. Zaten Toprak ağası denilen betimleme aslında ingilizce bir kelime. İçeriğini bile yakalayamamıssın dostum.Sen sahiplerle ilgileniyorsun.İçine bakmalısın içine. Feodalizm, yani derebeylik. Batı Avrupaya özgü bir sistemdir. Egemen sınıfların, Büyük toprak sahibi derebeylerin olduğu ekonomik ve siyasal sistem. Sen kapitalizmden önce uygulanan her sistemi Feodalizm mi sanıyorsun ?. Yada her tarım ülkesi feodalizmle yönetilir falan mı sanıyorsun. Feodalizm Batı Avrupa derebeylik servaj rejimidir. Batı avrupalı sömürgecilerin işgal ettiği kolonileştirdiği toplumlardada uygulanmıştır. Arkadaşım ne toprağın şehzadaler arasında paylaşımı ya ? nerden duydun böyle bir şeyi. Şehzadeler Sancak Beyi yapılırdı. Bu günkü kaymakam statüsünde bulunurlardı yani. O topraklar şehzadelerin falan olmazdı. Şehzadeler o sancakta devlet adına mutasarruf görevinde bulunurlardı. Şehzadelerin kendine has birlikleri ne ya ? Şehzade sancak beyi olduğu topraktaki askerlerin komutanı olurdu. Bir komutanın emrindeki askerler kendine has birlikler mi oluyor ? Şehzade o görevden alınınca, hem o bölgedeki mutasarrufluğu hemde o bölgedeki askerliğin komutnalığı ünvanı düşerdi. Osmanlıda toprak ağası toprağın sahibi değildir. Onlara arz sahibi denirdi. Toprak ne köylünün ve ne de arz sahibinin malı olmayıp devlete aitti. Köylü ekip biçmek, imar etmek, diğeri de kendisine bırakılan vazifeyi ifa etmekle kayıtlı ve görevliydiler; bundan dolayı o toprak satılmaz, bağışlanmazdı. Feodalist sistemlerde ise. Egemen sınıflar bizzat Büyük toprak sahibi. Derebeyleriydi. Ve bu kişilerin hem canları, hem mallarıyla krala karşı dokunulmazlıkları vardı. Derebeylerinin askerleri, kraldan emir almazdı. Sadece derebeyinden emir alırdı. Kral o askerleri kullanmak istiyorsa. Ya derebeyiyle anlaşır yada derebeyine askerler için ücret ödeyerek onları kullabilirdi. Feodalizmin bir önemli kıstasıda. Derebeyinin mülkü olan topraklarda yaşıyan köylülerin toprağa bağlı köleler yani serfler olmasıdır. Derebeyinin izni olmadan toprağı terkedemezler. Osmanlıda ise köylü hürdür. İstediği zaman göç edebilir. Ki Osmanlı tarihi bu köylü göçleriyle doludur. Tımar sistemi Osmanlı Tımar Kanununa göre şöyledir 1- Tımar sahipleri devletin birer memurudur ve merkezin emri altında çalışmak zorundadır. 2- Görevini yerine getiremeyen tımar sahipleri görevlerinden azledilirler. 3- Tımar, hizmet karşılığı toprağın gelirinden yararlanıldığından dolayı elde ettikleri haklar veraset yoluyla bir başkasına verilemez. 4- Tımar sahipleri, devletin verdiği işleri yapmak ve verilen yetkileri kullanmakla sorumludurlar. 5- Tımar sahibi özürü olmadan sefere katılmazsa tımarı elinden alınır. 6- Ortak tımarlarda nöbeti geldiği halde gelmeyenlerin tımarına el konur Bunu Derebeylik sistemiyle kıyaslamak bile tarihin katlidir. Osmanlı'nın yükselmesindeki kasdın teknik ve ekonomık mi yoksa işgal mi? Eğer sınırlarının genişlemesi ise kasdın bu yükselme iktisadi değil savaş güçüdür.Osmanlı güçlü bir orduya sahipti ve yayılmacı polıtıkası ile sınırlarını genişletti.Kapitalist dünyanın oluşumu ile güç paraya dönüştü ve Osmanlı parçalandı.Borçlarını ödeyemiyor isen cebr_i icra ile alınacaktı.Ve işgal başladı.Zira Osmanlı bu konuyu hep gayrımuslumlere bıraktığı için Şavaş tecrubesinin yarısı kadar iktisadi tecrübesi yoktu.Bilmem anlayabildin mi Hala aynı masal aynı hikaye. Osmanlı Ticareti gayri müslimlere bıraktığı için böyle oldu. Osmanlı devlet yönetiminide gayri müslimlere bıraktı. Madem öyle nasıl askeri ve güç olarak yükseldi. Çandarlı Halil Paşa nın, Fatih Sultan Mehmet tarafından idam edilmesinden sonra. Bir tane bile türk yada müslüman osmanlı devlet yöneticisi olmadı. O zaman senin mantığınla. askeri ve güç olarakta yükselmemesi gelişmemesi gerekiyordu. Ayrıca nasıl bir mantık. Bir devlet ekonomik olarak güçlü olmasa. Nasıl güçlü bir orduya sahip olacakta Başka ülkeleri fethedecek. Ekonomide başarısız olan bir ülke nasıl askeriyede başarılı olabilir. Para olmadan ordu olur mu ?. Osmanlı ordusu paralı asker esasına dayanan bir orduydu. Kriterin bu ya senin. İçine bakmıyorsun.NE OLURSA OLSUN ister imtiyazlı olsun ister imtiyazsız olsun ister kapalı ister açık olsun ister resmi ister gayri resmi olsun tümünün toplam anlamı=Herhangi bir işin yüklenimini vermektir. Buraya ihale tekniklerini taşımanın hiç gereği yoktur.Bu acizlikten başka birşey değildir.Zira burası teknik detayların tartışıldığı akademik platform değildir. Bu kelime iktisadi sosyal yada felsefe dallarında kullanılırken (bilimsel konular)yüklendiği esas mananın yorumu ile yer alır.Bu bir uygulanış biçimidir. İhale:Üsterme İhale etmet :Üstermek Yani anlayacağın gibi anlatmaya çalışayım. Üsterme üstüne atma, yıkma demektir Yani senin yazdığın gibi bir karşılık filan yok.Bu kelimenin gerçek anlamı bu. Bu kelime iktisadi sosyal yada felsefe dallarında kullanılırken (bilimsel konular)yüklendiği esas mananın yorumu ile yer alır.Bu bir uygulanış ve ve izahtır imtiyaz:Öncelik demektir. Bu yazılanlar Ord.Prof.Hıfsı veldet VELİDEDEOĞLU'nun Borçlar Kanunu deyim ve sözlükler kılavuzundan alınmadır. Bozan'ın yazısını bir daha okuduğunuzda çok farklı algılayacağınıza eminim. arkadaşım biz burada Osmanlı Devleti ihalesinden bahsediyoruz. Ve senin kraldan çok kralcılık yaptığın arkadaşında Osmanlı Demiryolları İhalelerinden bahsediyor. Osmanlı demiryolları ihalesi dersen bu nedir Kamu ihalesidir. ha yok ben kelimenin temel anlamına bakarım diyorsan. açarsın TÜRKÇE SÖZLÜĞü ihale: İş, mal vb.ni birçok istekli arasından en uygun şartlarla kabul edene verme, eksiltme veya artırma neymiş ihale kelimesinin anlamı. Ha yok bu değildir ben biliyorum diyorsan. Muhatabın ben değilim Türk dil Kurumudur. Bi burada bir devletin verdiği ihalelerden yani Kamu ihalelerinden bahsediyoruz. Sen bize kelime oyuncukları yapmaya çalışıyorsun. Devlet bir işi ya ihale yoluyla yaptırır. Yada imtiyaz vererek yaptırır. Bu bu kadar basit. sen kelime oyunları yaparak neyin kavgasını veriyorsun ben anlamadım. İyi devlet kelimesinin talih manasına gelen anlamıda var. Talih ihalesi diye bir yorumda yaparsın.
Gönderi tarihi: 10 Ekim , 2006 18 yıl Sultanahmette başvekalet osmanlı arşivinde çalışanlar bilir bilhassa irade katologları osmanlı devletinin demiryolu maceraları ile doludur. Sevgili gugukcuk için bunlardan pek meşhurlarından birini yazacağım. Hadise izmir - aydın demiryolunda geçiyor. ( bu husutaki çalışma o zamanlar henüz doktora yapmamış olan şimdiki prof Ali kardeşime aittir ( akyıldız ), hicaz demiryollarını ise yine sevgili dostlarımdan ufuk bey yazmıştı ( gülsoy, prof. ). Son olarak genç arkadaşlarımdan sevgili adem adana- tarsus - mersin demiryolu adlı yüksek lisans tezini 2003 yılında tamamlamıştı..(erol ) Bütün bu eserler uzun ve yorucu arşiv çalışmaları ile yapılıyor kıymetini bilmek lazım. Gelelim hadisemize. ; Hummalı demiryolu çalışmaları esnasında işçiler türk de olsa mühendisler yabancı, şimdiki tabirle ustabaşları da var yabancılar arasında... Teknik bilgi gerektirmeyen işlerde çalışanlar ise bizimkiler... Osmanlı görevlileri bir de ne görsün demiryolu inşaatında !!! İşçiler oturmuş ve hiçbirşey yapmıyor mesai saatinde. !! hemen bir arbede yaşanıyor. Bizimkiler işçilere soruyor neden çalışmıyorsunuz ? Cevap o zamana kadar osmanlı bürokrasisinin hiç bilmediği bir kelime olarak tarihe kazınıyor... BİZ GREVDEYİZ ????peki grev nedir ki ? Evet bürokrasi bizim işçilerin yabancı çalışanlardan öğrenip hemen uygulamaya koyduğu grevin ne olduğunu önce araştırıyor sonra da muvakkat ( geçici ) bir grev kanunu çıkarmak zorunda kalıyor. Osmanlı topraklarında 1860larda yaşanan enteresan bir hadise işte böyle cereyan ediyor. Bu olayı anlatmışken şunu da ekleyelim, görüldüğü gibi batıdan teknik alırken ister istemez kültürünü de yükleniyorsunuz bu hadise bunun somut bir örneğidir. yani tekniği alalım ama kültürünü asla diyemiyorsunuz... Sevgili gugukcuk, çok sosyalist geçinen kardeşlerimizin hatta proflarımızın bile bilmediği bu hadiseler malesef arşiv kayıtlarında ya da okunmayan tezlerde kalıp çürüyor. Sence de tarihimize küsmek kötü birşey değil mi ? Bir dönemi inkar etmek ya da görmezden gelmek ne kadar fena birşey ? Hadiseyi beğendiysen izmir aydın demiryolu ile ilgili tarihlerde kalmış müthiş bir mesele daha var onu da anlatmak isterim. ( bu arada bizde 150 yıllık işletmeler yok bunun nedeni ile ilgili ayrıca zatınızla yazışmak isterim, hatta başlayalım, Fatih istanbulu aldığında hiç kimseyi kovmadı, biz ise mübadele ile ne kadar kişi varsa zengin gönderdik ama yerine yenisini de getiremedik ? ) bozan Sen mi arşivcisin. İzmir-Aydın Demiryolu grevi 1860 yılında değil 1923 yılında gerçekleşmiştir. Osmanlı döneminde de değildir dolayısıyla Cumhuriyet dönemindedir. Grev olduğundada merak etme grevin ne olduğunu dönemin iktidarı biliyordur 1923 te. Yani bolşevik ihtilalinden 4 yıl sonra. Birde saptamalar yapmış 1860 larda cereyan eden hadise bilmemne diye. Bir de senaryolar yazmış. Yok Osmanlı bilmiyormuş ne olduğunuda araştırıp öğrenmişte diye. Arşivciymişte. Arşivciler daha iyi bilirmiş bu konuları. Hadi Gugukcuk, yaz bir şeyler arkadaşını haklı çıkarmak için Bir de sosyal mesaj var. "Çok sosyalsit kardeşlerimiz , hatta profların bile bilmediği hadiselermiş" yahu kardeşim sen önce. Anlattığın tarihsel vakanın ne zaman gerçekliştiğini hangi devlet döneminde gerçekleştiğini bir öğren. sonra gel sosyal mesaj yine ver biz buradayız. ha birde izmir-aydın demiryolu demişler madem "Robert Wilkin adlı İzmirli İngiliz tüccar ile dört ortağı 1855'te İzmir-Aydın demiryolu için imtiyaz talebi ile Osmanlı Hükümeti'ne başvurmuş ve 1856'da imzalanan sözleşme ile bu imtiyazı almışlardı." Tabi şimdi, bunuda ihale yapabilirsiniz siz. bu da ihale sayılır dimi.
Gönderi tarihi: 10 Ekim , 2006 18 yıl Yazar İşte benim tam da anlatmak istediğim buydu... Malesef tarihimizi bilmiyoruz, malesef Türk tarihini 1920'lerde başlayan 1940'larda zirve yapan ve dempkrat parti ile düşüşe geçen 40 yıllık bir tarihten ibaret zannediyoruz. Tez okumak hele ki arşivden hazırlanmış tez okumak netameli iştir, keçi boynuzu yemeğe benzer fakat yine de bilmemek değil öğrenmemek ayıptır. Ali kardeşimin ( prof ,akyıldız, marmara ünv.) izmir aydın demiryolu adlı yüksek lisans tezini ya da tez okumayı sevmeyenler için yumuşatılmış ankanın sonbaharı adlı kitabını okuduğumuzda bize tarihimizle ilgili derinlik kazandıracaktır. Niyetim ve maksadım sen bilmiyorsun ben biliyorum değildir, amacımız okuduklarımızı paylaşmaktır, söylenen herşeye sadece söyleyenden dolayı karşı çıkmak mantıklı ve tutarlı bir yaklaşım olmaz... bozan
Gönderi tarihi: 10 Ekim , 2006 18 yıl CYRANO 'dan tarihe geçecek iddia Sümerbank, TTK, Ereğli Demirçelik, Seydişehir Demirçelik, Karabük demir çelik. Tüpraş, Tar-iş kooperatifleri, TEKEL, İstanbul Elektirik Tren Tramvay , Yedikule Havagazı Fabrikası, Makine Kimya Endistrisi. Bunlar iktisat tarihi okumamış bir insanında ismini bildiği cumhuriyet döneminde kurulan dev sanayi kuruluşları. Tabi bunların yanında tersaneler, kağıt fabrikaları, hammadde fabrikaları vs ler. Sanayi ve Ekonomi bankalarıyla. Cumhuriyet tarafından Sanayi alanında. Özelleştirildikleri ya da kapatıldıkları tarihe kadar. Alanlarında tekel veya monopol durumunda olan sanayi kuruluşları kurulmuştur. Yazdığın şeylerin altına elli tanede smiley koysan, iddia ettiğin şeyin saçmalığını örtemez. Resmen şaşkınlığa düşürdün beni.Bu yazının cevabına binlerce smiley yetmez. Devlet zatiallerinizin sayesinde bu işletmeleri kuracak ülkede BURJUVAJİ dogacak. İktisat pröfesörleri Devlet yatırımlarının nasıl burjuvaji ürettiği konusunda kapınızı muhakkak çalacaktır.emin olun. Tarihe geçiyorsun haberin yok dostum. A
Gönderi tarihi: 10 Ekim , 2006 18 yıl Sen mi arşivcisin. İzmir-Aydın Demiryolu grevi 1860 yılında değil 1923 yılında gerçekleşmiştir. Osmanlı döneminde de değildir dolayısıyla Cumhuriyet dönemindedir. Grev olduğundada merak etme grevin ne olduğunu dönemin iktidarı biliyordur 1923 te. Yani bolşevik ihtilalinden 4 yıl sonra. Birde saptamalar yapmış 1860 larda cereyan eden hadise bilmemne diye. Bir de senaryolar yazmış. Yok Osmanlı bilmiyormuş ne olduğunuda araştırıp öğrenmişte diye. Arşivciymişte. Arşivciler daha iyi bilirmiş bu konuları. Hadi Gugukcuk, yaz bir şeyler arkadaşını haklı çıkarmak için Bir de sosyal mesaj var. "Çok sosyalsit kardeşlerimiz , hatta profların bile bilmediği hadiselermiş" yahu kardeşim sen önce. Anlattığın tarihsel vakanın ne zaman gerçekliştiğini hangi devlet döneminde gerçekleştiğini bir öğren. sonra gel sosyal mesaj yine ver biz buradayız. ha birde izmir-aydın demiryolu demişler madem "Robert Wilkin adlı İzmirli İngiliz tüccar ile dört ortağı 1855'te İzmir-Aydın demiryolu için imtiyaz talebi ile Osmanlı Hükümeti'ne başvurmuş ve 1856'da imzalanan sözleşme ile bu imtiyazı almışlardı." Tabi şimdi, bunuda ihale yapabilirsiniz siz. bu da ihale sayılır dimi. HİÇ SENİ KIRARMIYIM SEVGİLİ CYRANO "Osmanlý'da ilk grev" 3 Aðustos 1910 tarihinde koza fabrikalarýnda çalýþanlar valiliðe bir yazýlý baþvuru yaparak 16 saatlik çalýþma saatlerinin saðlýklarýný bozduðu gerekçesiyle 'iþi tatil ettiklerini' belirtmiþler. Ayrýca, kadýn iþçilerdeki ilk grev de Bursa'da yaþanmýþ... Zonguldak bölgesinde toplu olarak ilk işi bırakma — grev, 1908 — de yapılmıştır. Grev o zaman en büyük üretim bölgesi olan Gelik ocaklarında başlamış ve hızla gelişerek bütün kömür bölgesine ve demir yollarına da yayılmıştır. O zaman da son Zonguldak olaylarında olduğu gibi işçilerin en ilkel hakları uğrundaki bu direnişleri, idari çevreleri, kömür ocaklarını ellerinde tutan yabancı şirketleri son derece korkutmuş ve derhal İstanbul’dan Zonguldak bölgesinde Musul Gombotu ile «Avcı taburları» gönderilerek, ülkemiz kömür ocakları işçi hareketinin başlangıcı sayılan bu ilk grev de son grev gibi silâh zoruyla bastırılmıştır. Bundan sonra Zonguldak bölgesinde birisi, 1923-de, ötekisi de 1936-da patlayan iki büyük grevle, 12 saat-tan fazla çalıştırılan kömür işçileri fazla ücret almak hakkını kazanmışlardır. DEMEK Kİ BİRŞEYLERE BAKINCA BİRŞEYLER GÖRÜNMÜYOR.ŞİMDİ SORACAKSIN YAHU BUNLAR NEREDEN ÇIKTI? Hey benim güzel dostum birşeyi eleştiriyorsan içine bakın diye boşa söylemedim. İzmir AYDIN demiryolunun inşaasında geçen bu vakaa nasıl oluyor da 1923 de cereyan ediyor? İddia ediyorsun ya Yoksa ; "Robert Wilkin adlı İzmirli İngiliz tüccar ile dört ortağı 1855'te İzmir-Aydın demiryolu için imtiyaz talebi ile Osmanlı Hükümeti'ne başvurmuş ve 1856'da imzalanan sözleşme ile bu imtiyazı almışlardı." Bu muhteremler almış oldukları imtiyazı bir kenara atıp Cumhuriyet kurulduktan sonra mı hayata geçirdiler? Yani 67 yıl sonra (Burada İzmir Aydın demiryolları tesisisindeki grev'i esas alıyorum) Sen yazdıkça bizde birşeyler yazıyoruz Sen bilgileri atıyorsun biz araştırıyoruz.Harikaaa Hiç bilmediğim neler öğreniyorum sayenizde. Dilerim enerjin hiç bitmez CYRANO. Sevgili Bozan'ın yazılarındaki sırları buldukça hem bizler birşeyler öğreniyoruz geçmişle ilişkili hemde sevgili bozan anlaşılmanın tadını yaşıyor. Dilerim ki öyle şeyler öğreneceğiz ve paylaşacağız ki bu nefaseti hiçbirşey vermez. Sevgilerimle ve saygılarımla,
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.