Φ tekturk Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2006 NASIL BİR BİRLİKTELİK (1.Bölüm) Nasıl bir birliktelik ? Günümüzün en önemli sorusu bu. Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyada gün geçmiyor ki ülkemizi ve ülkemizin geleceğini ilgilendiren yeni bir gelişme olmasın… Bir gün bakıyorsunuz ülkemizi bölünmüş gösteren haritalar yayınlanıyor, bir gün bakıyorsunuz AB yetkilileri ülkemizin kaderi hakkında kararlar alıyor, yöneticilerimize ve meclisimize dikte ettiriyor. Gözümüzün içine baka baka güney sınırımızda Kürdistan kuruluyor, ülkemizden tek bir ses çıkmıyor, üstelik AKP ve CHP li vekillerimiz kol kola resmi ziyarette bulunuyorlar, pasaportlarına Kürdistan damgası vuruluyor. Emperyalist güçlerin ülkemiz içindeki versiyonları gün geçmiyor ki yeni gelişmelere imza atarak anayasamızdaki, ceza kanunlarımızdaki ülkemizi koruyan kanun maddeleri ile oynamasınlar. Sayın başbakanımız Türk’lüğe hakaretten dava edilen bir zanlıya telefon ile geçmiş olsun derken, şehit ailelerine geçmiş olsun telefonu çekmekten imtina ediyor. Ülkemize karşı gelişen tüm komploların baş mimarı ABD iken yine sayın başbakanımız kamuoyuna hiçbir malumat verme gereği duymadan sayın Bush ile görüşme yapmaya gidiyor. Bir gün Rum başpiskopos’u, bir gün Ermeni ruhani lideri kendi haklarının artırılması konusunda demeçler vermesinler. Bu manzarayı uzatmak istersek sayfalar boyunca yazabiliriz. Nasıl bir birliktelik ? Günümüzün en önemli sorusu bu. Günümüz Türkiye sinde tıpkı 1919 da olduğu gibi bir kargaşa ve karmaşa hakim. Yurdum insanı her zamanki iyi niyeti, devlete olan saygı ve sadakati ile beklemede. Ülke içinde her yerde, internetde lokalize tepki organizasyonları var. Ama iyi niyetle doğru amaçla kurulmuş bu organizasyonların her biri tek başına bütüne ulaşacak boyutta değil. Nasıl bir birliktelik ? Günümüzün en önemli sorusu bu. Günümüz Türkiyesinde tıpkı 1919 da olduğu gibi yurdum insanı önceden beri sahip yada ait olduğu alt guruplara ait kalıntıları atamıyor. Yıllardır saf tuttuğu siyasi yada sosyal örgütlenmelerin yanlışlarını gördüğü halde doğruyu yapacak gücü kendisinde bulamıyor. Önceki siyasi yada sosyal örgütlenmelere liderlik yapanların zaman zaman vatan hainliğine ulaşan yanlış davranışlarına bir mazeret aramaya çalışıyor. Hala onlardan medet umuyor. 1938 den bu yana devletçiliğe sarılanların devleti halktan uzaklaştırdıklarını, kapitalizme sarılanların ülkeyi yabancı çok uluslu güçlerin sömürge cenneti haline getirip borç batağına soktuklarını, solcuların modası geçmiş birkaç parlak söylemden başka hiçbir çözüm üretemediklerini, basiretsizliklerini, miliyetçilik kisvesi ile ortaya çıkıp Türk - İslam sentezi diye yeni bir kavram yaratmaya çalışanların milliyetçiliklerinin sadece lafta kaldığını, Türk İslam sentezini ise kendilerinden başka kimsenin ciddiye almadığını, kendilerine islami kılıf giydirenlerin gerçek amaçlarının bu kılıf altında ülkemizi yabancı güçlere peşkeş çekmekten başka hiçbir şey yapmadıklarını görüyorlar. Ama acaba başka ne yapılabilir sorusuna cevap bulamadıkları için hala bu gurupların kuyruğunda kalarak doğru olanı yaptıklarını sanıyorlar. Kimileri ise çaresizlik içinde dünya nimetlerinden vazgeçip ührevi alemlere dalarak huzuru cemaat ve tarikatlerde arıyorlar. Nasıl bir birliktelik ? Günümüzün en önemli sorusu bu. Günümüz Türkiyesinde tıpkı 1919 da olduğu gibi yurdum insanı kendine güvenemiyor. Ne yapacağını bilemiyor. Daha doğrusu herkes başkalarından bir şeyler bekliyor. Herkes biri çıksa da bizi kurtarsa diye bekliyor…. Devamı var…. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2006 NASIL BİR BİRLİKTELİK (1.Bölüm) Nasıl bir birliktelik ? Günümüzün en önemli sorusu bu. Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyada gün geçmiyor ki ülkemizi ve ülkemizin geleceğini ilgilendiren yeni bir gelişme olmasın… Bir gün bakıyorsunuz ülkemizi bölünmüş gösteren haritalar yayınlanıyor, bir gün bakıyorsunuz AB yetkilileri ülkemizin kaderi hakkında kararlar alıyor, yöneticilerimize ve meclisimize dikte ettiriyor. Gözümüzün içine baka baka güney sınırımızda Kürdistan kuruluyor, ülkemizden tek bir ses çıkmıyor, üstelik AKP ve CHP li vekillerimiz kol kola resmi ziyarette bulunuyorlar, pasaportlarına Kürdistan damgası vuruluyor. Emperyalist güçlerin ülkemiz içindeki versiyonları gün geçmiyor ki yeni gelişmelere imza atarak anayasamızdaki, ceza kanunlarımızdaki ülkemizi koruyan kanun maddeleri ile oynamasınlar. Sayın başbakanımız Türk’lüğe hakaretten dava edilen bir zanlıya telefon ile geçmiş olsun derken, şehit ailelerine geçmiş olsun telefonu çekmekten imtina ediyor. Ülkemize karşı gelişen tüm komploların baş mimarı ABD iken yine sayın başbakanımız kamuoyuna hiçbir malumat verme gereği duymadan sayın Bush ile görüşme yapmaya gidiyor. Bir gün Rum başpiskopos’u, bir gün Ermeni ruhani lideri kendi haklarının artırılması konusunda demeçler vermesinler. Bu manzarayı uzatmak istersek sayfalar boyunca yazabiliriz. Nasıl bir birliktelik ? Günümüzün en önemli sorusu bu. Günümüz Türkiye sinde tıpkı 1919 da olduğu gibi bir kargaşa ve karmaşa hakim. Yurdum insanı her zamanki iyi niyeti, devlete olan saygı ve sadakati ile beklemede. Ülke içinde her yerde, internetde lokalize tepki organizasyonları var. Ama iyi niyetle doğru amaçla kurulmuş bu organizasyonların her biri tek başına bütüne ulaşacak boyutta değil. Nasıl bir birliktelik ? Günümüzün en önemli sorusu bu. Günümüz Türkiyesinde tıpkı 1919 da olduğu gibi yurdum insanı önceden beri sahip yada ait olduğu alt guruplara ait kalıntıları atamıyor. Yıllardır saf tuttuğu siyasi yada sosyal örgütlenmelerin yanlışlarını gördüğü halde doğruyu yapacak gücü kendisinde bulamıyor. Önceki siyasi yada sosyal örgütlenmelere liderlik yapanların zaman zaman vatan hainliğine ulaşan yanlış davranışlarına bir mazeret aramaya çalışıyor. Hala onlardan medet umuyor. 1938 den bu yana devletçiliğe sarılanların devleti halktan uzaklaştırdıklarını, kapitalizme sarılanların ülkeyi yabancı çok uluslu güçlerin sömürge cenneti haline getirip borç batağına soktuklarını, solcuların modası geçmiş birkaç parlak söylemden başka hiçbir çözüm üretemediklerini, basiretsizliklerini, miliyetçilik kisvesi ile ortaya çıkıp Türk - İslam sentezi diye yeni bir kavram yaratmaya çalışanların milliyetçiliklerinin sadece lafta kaldığını, Türk İslam sentezini ise kendilerinden başka kimsenin ciddiye almadığını, kendilerine islami kılıf giydirenlerin gerçek amaçlarının bu kılıf altında ülkemizi yabancı güçlere peşkeş çekmekten başka hiçbir şey yapmadıklarını görüyorlar. Ama acaba başka ne yapılabilir sorusuna cevap bulamadıkları için hala bu gurupların kuyruğunda kalarak doğru olanı yaptıklarını sanıyorlar. Kimileri ise çaresizlik içinde dünya nimetlerinden vazgeçip ührevi alemlere dalarak huzuru cemaat ve tarikatlerde arıyorlar. Nasıl bir birliktelik ? Günümüzün en önemli sorusu bu. Günümüz Türkiyesinde tıpkı 1919 da olduğu gibi yurdum insanı kendine güvenemiyor. Ne yapacağını bilemiyor. Daha doğrusu herkes başkalarından bir şeyler bekliyor. Herkes biri çıksa da bizi kurtarsa diye bekliyor…. Devamı var…. Ve okadar ilgincki yarin bizleri ve ülkemizi herhangi bir saldiriya karsi koruyacak olan Ordumuz belirli bir kesim tarafindan saldiriya ugruyor ve ayni belirli kesim ülkede bir kardes kavgasini rejimi hice sayarak körüklüyor,bunlar bence ibretle ve dikkatle izlenmesi gereken gelismelerdir. saygilarla Alıntı
Φ tekturk Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 NASIL BİR BİRLİKTELİK ? ( 2.Bölüm ) Atatürk öleli 68 yıl oluyor. Günümüzün en popüler sorularından birisi şu değil mi ? Atatürk sağcımıydı, solcumuydu ? Oysa Atatürk kendi ilkelerini yayarken diyordu ki ! “ Ey emperyalistler, milletlerin özgürlüğüne dokunmayınız, insan haklarını tanıyınız. Bunu sadece kendimiz için değil bütün mazlum Şark milletleri ve esir milletler için istiyoruz.“ O dönemde, hepsi bizim eski vatandaşlarımız olan Şark milletleri hangi efendiye kulluk edeceklerini bilemezken, Mustafa Kemal ne söylediğini ve nereye gittiğini biliyordu. Atatürk’ün ülkemize getirdiği uygulamaların ve Atatürk ilkelerinin sonuna mutlaka bir “ izm ” ilave etmek gerekirse buna “ Realizm “ kelimesi en uygun olurdu. Ancak batılılar hep bir ağızdan “ Kemalizm “ dediler. Lakin Atatürk, adının Lenin gibi, Mussolini gibi diğer “ izm “ kurucuları ile bir arada geçmesinden hoşlanmazdı. Atatürk amacını başkaları tarafından yazılmamış bir bir dava halinde ortaya koydu ve onu tamamen kendine has uygulamalarla hayata geçirdi. Emperyalizmin dünyadaki hiyerarşik sistemi ilk kez Atatürk ile sarsıldı. Mustafa Kemalin başlattığı milli mücadele sonrası mazlum milletler, başlarını kaldırmaya, seslerini yükseltmeye başladılar. Kendi yaptıkları için bir tanımlama yada isim koyma için pek de çaba göstermeyen Mustafa Kemal mecliste bunu şöyle anlatıyordu: “Davranış özellikleri itibarı ile düşündüğümüz zaman bizler hayatını ve geleceğini kurtarmak için çalışan zavallı bir halkız. Mahiyetimizi bilelim. Kurtulmak ve yaşamak için çalışan, çalışmaya mecbur olan bir halkız. Her birimizin hak ve yetkileri vardır fakat bu hak ve yetkileri ancak çalışmak sayesinde elde ederiz. Yoksa arka üzeri yatarak hayatını çalışmadan geçirmek isteyen insanların bizim toplum hayatımızda yeri yoktur. Hakkı yoktur. O halde ifade ediniz efendiler. Halkçılık, sosyal düzeni emeğin hakkına isnat etiiren bir sosyal düzendir. Efendiler. Biz bu hakkımızı ve istiklalimizi koruyabilmek için, toplum ve milletimizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yok etmek isteyen kapitalizme karşı hep birlikte mücadeleyi caiz gören insanlarız. Bu esasların hepsinin toplum bilimi açısından temel ve dayanakları vardır. Fakat ne yapalım ki bu demokrasiye benzemiyormuş, sosyalizme benzemiyormuş., hiçbir şeye benzemiyormuş. Efendiler biz benzememekle ve benzetmemekle iftihar etmeliyiz. Çünkü biz bize benziyoruz efendiler.” Mustafa Kemal Atatürk . Meclis Konuşmaları. Atatürkçülük nedir, İleri yayınları, Sayfa 286. O dönemde Avrupanın zalim emperyalist siyasetine boyun eğmeyen Atatürk çok defa rejim şekli bahsi geçtikçe, “Bizim rejim şeklimiz bize mahsustur, şu veya bu milleti taklit etmiyoruz.” demiştir. Bu konuda anlamlı bir aktarımda Yakup Kadri den: Atatürk CHP’nin ilkelerini gözden geçiriyordu. Dedim ki; Paşam, CHP her bakımdan bir inkilap partisidir. İnkilap partisi bir ideolojiye, bir doktrine dayanmaksızın yürüyemez. Atatürk gülümseyerek cevap verdi: “O zaman donar kalırız”. Atatürk demek istemişti ki, “ Ben, hür düşüncemi ve hür irademi paslanmış demir kafesler içine hapsedemem. Bu hatayı milletime karşı işlersem milletime ve kendime karşı daima ileriye gitme ve yaratma gücünü kaybettirmiş olurum.” Ancak onun ölümünden sonra Atatürk’ ün partisi CHP yabancı soylu bir söylem olan Kemalizm’ e dört elle sarıldı. Ve tıpkı Atatürk’ ün dediği gibi 1938 de dondu kaldı.Atatürkçülük yıllardır siyasi ve sosyal menfaat odakları tarafından çekiştirilerek parçalanmış bir bayrak haline getirildi. Sanki zamanla bu bayrağı bütünü ile hiç göremeyeceğimiz korkusu ile yüreklerimiz titriyor. Peki günümüzde Atatürkçülük bayrağını kime teslim etmeliyiz. Eğer devletin eline teslim edersek öylesine resmileşiyor, canlılığını ve sıcaklığını kaybediyor ki. Bize de önünde selam durmaktan başka yapacak şey kalmıyor. Bize de en kolay gelen o sanki. Atatürk’ün bayrağı o kadar ağır mı ? Mutlaka taşıtacak kişi yada kurumlar arıyoruz. Halka teslim etsek. Hani onun çok güvendiği Türk milletine. Peki 68 yıl önce saç sakal yolarak Dolmabahçe sarayını saran halk nerede. Gençlerimizin Atam izindeyiz sesleri neden kısıldı ? Her on kasımda, Türk milletine yapılan her saldırıda Anıtkabir’i ağlama duvarına çeviren on binler, yüz binler nerede. Atatürk’ün yattığı yerden kalkıp Türk milletine yeniden kol kanat germesini mi bekliyorlar. (Yakup Kadri) Devamı var... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.