Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 9 Kasım , 2005 Gönderi tarihi: 9 Kasım , 2005 gerçekten bir çocuğun psikolojisi ve kişiliğinin otruması açısından oldukça ynalış bir uygulama bu. berbat bir etiket. Alıntı
Φ mara bulge Gönderi tarihi: 10 Kasım , 2005 Yazar Gönderi tarihi: 10 Kasım , 2005 Kendi tayin ettiği insanlara karşı, çocukları muhbir olarak kullandığını ilan eden bir bakan orada kalmamalı, istifa etmeli. çok dogru bir cümle.... kendi tayin ettigi insanlarin zulümlerini el kadar çocuklar mi ihbar edecek... bir de üstüne çocuklarin her dedigi de dogru degil diye laf edip kendiyle çeliskiye düsüyor.. Alıntı
Φ jhonywalker Gönderi tarihi: 10 Kasım , 2005 Gönderi tarihi: 10 Kasım , 2005 Bu Olayda Görsel medyada Rol aLAnların KAçi bu konuda yaptırımlar çareler üretiyor bence Hiç kimse ...TW ler nasıl bunu REYTİNG amacı için kullandıysa bazı sanatçi siyasetçi ws ws insanlarda BUnu kendi REytingleri için Kullanmiştir.. En fazla 1 iki ay sonra bu konuda unutulur gider taki ilerde böle bir sıKAndal patlak werene kadar....Ne wahim Bir OLaydır... TeK kelime İle YAZIKLAr olsun.... Alıntı
Φ mara bulge Gönderi tarihi: 16 Kasım , 2005 Yazar Gönderi tarihi: 16 Kasım , 2005 Malatya Çocuk Yuvası’nda bakıcılarının şiddet uyguladığı 0-6 yaş grubundaki 40 çocuk, rehabilite edilmeleri için getirildikleri İstanbul’da 15’nci günlerini doldurdu. Geldiklerinde, iletişim kurmak için birbirlerini el ve ayaklarıyla ittirip yüksek sesle bağıran çocuklar, konuşarak anlaşacaklarını öğrendiler. Yaşadıkları şiddet nedeniyle oluşan saldırganlık, yerini sükunete bıraktı. MALATYA’dan getirilip 30 Ekim’de Göztepe Semiha Şakir Çocuk Yuvası’na yerleştirilen 40 çocuğun ilk gece yerlerine alışamadıkları için geç saatlerde uyudukları belirtildi. İstanbul İl Sosyal Hizmetler Müdürü Tahsin Kıtman, diğerlerinden ayrı tutulan çocukların başta birbiriyle ve çevreleriyle iletişim kurmak için, yüksek sesle bağırdıklarını, birlirlerini itip çekerek kötü davrandıklarını söyledi. Kıtman şöyle konuştu: BAĞIRMA VE ŞİDDET ‘Daha önce ne gördülerse onu doğru olarak öğrenmişler. Burada insanların farklı iletişim kurduğunu gördüler. Şimdi konuşarak anlaşılabildiğini öğrendiler. Yeni anne ve öğretmenlerine alıştılar. Birer ikişer, diğerlerinin arasına yerleştirilerek yavaş yavaş entegre ediyoruz.’ Çocukların bir travma geçirdiğini belirten Tahsin Kıtman, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘Yaşanan olaylar, medyanın ilgisi, yer değişiklikleri kafalarını karıştırdı. Şimdi sakinleşmeye ihtiyaçları var. Şimdi hepsinin kendine ait yeni dolabı, yeni elbiseleri ve kendi yatağı var. Oturarak yemek yeme alışkanlıkları ve doğru tuvalet bilgileri yoktu. Şimdi bunları öğreniyorlar. Çok hareketli ve agresiftiler. Bu azaldı.’ Çocuklar günü nasıl geçiriyor İstanbul’da yeni bir hayata başlayan çocuklar, sabah 08.00’de uyanıyorlar. El yüz yıkama ve tuvalet ihtiyaçlarından sonra kahvaltı yapıp günlük programdaki derslere geçiyorlar. Müzikle ya da oyunla terapi şeklindeki derslerde eğlenerek öğreniyorlar. Öğle yemeğinin ardından 1-2 saatlik kısa uykuya alınıyorlar. Ardından yine günlük programdaki dersleri görüyorlar. Program aralarında tenefüs gibi serbest zamanlar bırakılıyor. Televizyon saatinden sonra tırnak kesilmesi, diş fırçalanması gibi özel bakımları yapılıyor. Haftada 3 kez banyo yapan çocuklar en geç 21.00’de yatıyorlar. Alıntı
Φ jhonywalker Gönderi tarihi: 16 Kasım , 2005 Gönderi tarihi: 16 Kasım , 2005 Umarım hep böLe olur ...ŞU an gündemde diye butür uygulamalar yapılmıyordur Bu YUwalarda... Gündemden düşünce eski düzene geri dönmezler inşallah...çat pat küt yat uyu zıbar hı seni seni patara çatara uygulaması.. Bekleyecez we görecez... Alıntı
Φ Baumann Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2005 Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2005 O çocuklar sensin..... Böylesi bir vahşet… Böylesi bir eziyet… Böylesi bir hayvanlaşma… Hayvanca muamele… Hayır kabul edemeyiz. Hem de küçücük çocuklara karşı… Hem de yaşama tokatların en büyüğünü yiyerek, kimsesiz başlayan… Kimsesi olmadığı için Malatya’daki o devlet kurumuna “esirgenmesi” amacıyla konulan çocuklara karşı. Bin kere hayır; aklımız almaz, yüreğimiz kaldırmaz. Önce suçlu bulmaya çalışıyoruz. Kim suçlu, insanlıktan çıkan o bakıcılar mı? Peki ya biz küçücük çocuklarımızı tamirci ustalarına, konfeksiyonlarda makina ustalarına ve daha ağır işlerin ustalarına “Eti senin kemiği benim" diye veren biz, neresinde duruyoruz bu vahşetin? Evlerimizde “Dayak cennetten çıkmadır”, “Koca sever de döver de” sözlerini düstur edinmişken neresindeyiz? içtima alanında hazırol vaziyetinde komutanların bir askeri dövmesini törensel bir edayla izlerken neresinde duruyoruz bu şiddetin? Biz makine başında çalışıyorken, işçi arkadaşlarımız ustabaşlarından, patronun adamlarından dayak yerken, aşağılanırken, taciz edilirken, alınıp fabrikanın kapısına konarken ve biz hala makine başında çalışıyorken neresindeyiz? Daha da ağırı onlara karşı sopa ve sopa gibi bayrak sallamıyor muyuz? Bunları yapmıyorsak peki bu vahşete karşı ne yapıyoruz? oralarda yaşananlar Malatya’daki vahşetten daha mı önemsiz? “Şimdi de suçlu biz mi olduk?” diyeceğiz. Peki ama bu kadar baskının, dayağın, aşağılanmanın, hayvanca muamelenin, böylesi bir şiddetin, şiddet toplumunun bir suçlusu olması geremiyor mu? Bizim böylesi bir suça karşı kafa yormamız, suçu yok etmek için önce suçluyu bulmamız gerekmiyor mu? Sorunun temellerine inmemiz, sonuçların ötesinde, nedenleri aramamız, yok etmemiz şart değil mi? Şiddetin kaynağı eşitsizliktir. Eşitsizliğin olduğu her yerde şiddet de olur. En başta eşitsizlikten karı olanların, eşitsizlikten servet üretenlerin uyguladığı bir şiddet. Daha sonra eşitsizliktan pay kapmak için yapılan şiddet ve giderek bastırılmasıyla tüm toplumsal ihtiyaçların, yaşamak için şiddet. Peki eşitsizliğin kaynağı ne? Birilerini kölece de olsa yaşamını devam ettirmek için hayatı boyunca hayvanca çalışmaya mahkum eden eşitsizliğin kaynağı… Kimi çocukları doğar doğmaz bey, paşa; kimi çocukları köle yapan eşitsizliğin kaynağı ne? Tüm o görüntülerden sonra, tüm yaşamımız, yaşadıklarımızdan sonra sadece “ah, vah” etmekten öte birşey yapmamamızın, yapamamamızın sebebi ne? Sebeplere dahil kafa yormalıyız, nedenleri bulmalıyız; çözümlere dahil kafa yormalı, çözüm yolları aramalıyız, yoksa bilfiil, bir ömür boyunca biz bu şiddetin hem mağduru hem de faili oluruz. Ölürken arkamızda yaşanmamış bir hayatla berabar nice yaşanmayacak olan hayatlar bırakırız. Bir devlet kurumunda yaşanırken böylesi bir vahşet ve yaşama ilk atıldığımızdan öte beynimize yedirilen, bize giydirilen tüm o gerici bağları, elbiseleri yırtıp atmaktan hala korkuyor muyuz? Sağlığımız, eğitimimiz, çocuklarımız, tüm yaşamımız taşeronlara bırakılırken daha neye sabrediyoruz? Kendimizden başka; ezilmişliğimizle, hayvanlaştırılmışlığımızla, köleleştirilmişliğimizle, bunları parçalama isteğimizle kendimizden başka güvenecek kimimiz var? Tekirdağ’da bir tuğla fabrikasında çalıştırılan çocukları haber yapmak isteyen Uğur Dündar gözaltına alındı. Uğur Dündar, Malatya olayından sonra bu haberin prim yapacağını hesap etmiş olabilir. Bu haberin önüne geçenler de tabii ki kendi çıkarlarına dokunmasından dolayı hareket ettiler. Peki ya biz sadece bir öğlen yemeği için, sadece eve gidecek bir ekmek için köleleştirilirken nice çocuklar, belki biz bu çocuklarla beraber çalışırken… Bu çocuklar için, kendi çocuklarımız için, doğacak milyonlarca çocuk için ne yapacağız? Alıntı
Φ EmiLY_pandora Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2005 Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2005 Çocuktur bu ayrıcalık istemez Çocuktur bu ne yağmur ne de yaş demez Çocuktur bu neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmez Doğruyu yanlışı anadan öğrenir çocuklar Dayak ile çocuk ıslah olurmu Kötü sözle doğru yola gelirmi Çocuktur bu dur demeyi bilirmi Her an sevgi ilgi ister çocuklar Nice körpe kuzu kalmış anasız Nice masum çocuklar da vardır yuvasız Kimisi yetim kalmış kimisi de öksüz Geleceğimizin umudu olan çocuklar Acep nasıl büyürler bu garip çocuklar Bilinçsiz bilgisiz nerde kalırlar Aç-susuz yuvasız nasıl yaşarlar Çalan çarpan sokakta yatan çocuklar..... Şimdi bu yurtta büyüyen bir çocukla sokakta büyüyen çocuğun arasında çokmu fark var.Bence yok belki sokak daha güvenli bile denebilir kendine bir grup edinir ama öyle ama böyle hayatla baş etmesini öğrenir. Çocuk yuvası varmı var.Varlar cumhuriyeti diyordu yılmaz erdoğan bir oyununda hakikaten var da var. Var anladıkta hiç olmasaydı keşke üzeri çatı olan heryer ev mi bir evi ev yapan bir yuvayı yuva yapan içindekiler değilmi. Bilinçsiz insanları çocukları eğitmeleri için bu çatının altına sokarsanız olacağı budur işte ki bu belkide görünen yüzleri olayların.Kimbilir daha nelere maruz kalıyorlardır. Aslında söyleyecek bir çok şey var ama ne diyeyim allahlarından bulsunlar ki allahları varsa .... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.