Misafir şevval Gönderi tarihi: 25 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 25 Ekim , 2005 Sevmek Dediğimiz Sevmek dediğimiz... Sevmek, yalnızca sevgiden oluşmuyor. Bir altın madeninin duvarından kopardığımız bir parçanın içinde altınla birlikte nasıl taş, çakıl, çamur buluyorsanız, sevmek dediğinizde de sevginin yanında sevgiye benzemeyen birçok duyguyu buluyorsunuz. Sevmek, yalnızca sevgiden ibaret olsaydı, sevdiğimizin mutluluğunu ister, onun mutluluğundan mutlu olurduk ama biz sevdiğimizin mutlu olmasını değil, “bizimle mutlu olmasını” istiyoruz. “Bizimle” sözcüğü altının yanındaki çakıl işte. Sevdiğimiz kadın bir başkasıyla mutlu olduğunda bu bizi mutsuz ediyor, sevdiğimiz bir başkasıyla güldüğünde bu bizi ağlatıyor, sevdiğimiz bir başkasıyla seviştiğinde bu bizi yaralıyor. Sevmek, sevdiğimiz “bizimle” mutlu olduğunda, bizi başkalarına tercih ettiğinde sevgiye benziyor ama sevdiğimiz bir başkasıyla mutlu olmayı tercih ettiğinde, bizi terk ettiğinde sevmek sevgisizliği hatta düşmanlığı andırıyor. Sevmek, ancak “bizimle” şartı gerçekleştiğinde sevgiyse eğer, o zaman, sevmek karşımızdakine mi yoksa kendimize mi sevgi duymamızdan kaynaklanıyor? Hem seven hem sevilen biziz de, sevdiğimizi sandığımız kişi, kendimize duyduğumuz sevgiyi yansıtan bir ayna mı; sevdiğimizi kaybettiğimizde bizi ve sevgimizi yansıtan aynayı kaybettiğimiz için mi o kadar mutsuz oluyoruz? Peki ama eğer sevmek böyle bir şeyse, niye herhangi birini değil de özel olarak seçtiğimiz birini seviyoruz, niye ancak bir kişi bizim aynamız olabiliyor? Sevmek, yalnızca sevgiden ibaret değil, daha karmaşık, daha anlaşılmaz, daha tehlikeli bir şey. Sevdiğimiz insan uğruna öldüğümüz öldürdüğümüz de oluyor. Bir kadını sevdiğimizde “benim olsun” diyoruz. Bir erkeği sevdiğimizde “benim olsun” diyoruz. Sevmek, yalnızca sevgiyi değil sahiplenmeyi de getiriyor. Bir de “vatanı sevenler” var. Peki onlar ne diyor? “Vatan mutlu olsun” mu diyorlar? Yoksa “vatan benimle mutlu olsun” mu diyorlar? Vatanı sevdiği için darbe yapanlar, çete kuranlar, faili meçhul cinayetler işleyenler, siyasete hile karıştıranlar, hukuku çarpıtanlar, “vatan mutlu olsun” diye mi yapıyorlar bunları yoksa vatan “onlarla” mutlu olsun diye mi? Vatan, “onlarsız” daha mutlu olursa, bu, onları sevindirecek mi yoksa üzecek mi? Vatanı sevdikleri için hak etmedikleri iktidarlardan vazgeçmeyenler acaba vatanı mı seviyorlar yoksa kendilerini mi, vatan onların kendilerine duydukları sevginin bir aynası mı, o aynayı kaybetmekten mi korkuyorlar, “biz olmazsak parçalanır” dedikleri vatan mı yoksa kendi varlıklarını yansıtan ayna mı? Sevmek, yalnızca sevgiden ibaret değil. Sevdiğimiz “mutlu olsun” değil, sevdiğimiz “bizimle” mutlu olsun istiyoruz. Sevdiğimiz “başkasıyla” mutlu olduğunda, sevmek, sevgiden çok düşmanlığa benziyor. Kızıyor, kıskanıyor, öfkeleniyor hatta öldürüyoruz. Sevdiğimiz vatan bizden başkasıyla mutlu olduğunda, bizim iktidarımızı istemediğinde ne yapıyoruz? Kızıyor, kıskanıyor, öfkeleniyor hatta öldürüyor muyuz? Sevmek, karmaşık, anlaşılmaz hatta tehlikeli bir şey. Seven öldürebiliyor da... Öldürülen bazen bir insan oluyor bazen de bir vatan... Ahmet Altan Alıntı
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 26 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 26 Ekim , 2005 Özlemek Birden özleyiveriyorsunuz... Çoktan unuttuğunuzu sandığınız ya da yalnızca bir kere karşılaştığınız ve özlemek için yeteri kadar tanımadığınız birini bir sabah çılgınca özleyerek uyanıyorsunuz. Rüyalarınız, içinizdeki o gizli, esrarını ele vermez büyücü, siz çarşaflarınızın arasında, bütün tehlikelerden uzak, güvenle yattığınızı sandığınız bir anda, usulca ruhunuza sokulup, sizden habersiz oralara yığılmış cephanelikleri birer birer ateşleyiveriyor. İnfilaklarla sarsılarak uyanıyorsunuz. Hayatınızda olmayan birini hayatınıza almak, ona dokunmak, onun sesini duymak için kıvranırken buluveriyorsunuz kendinizi... Özlemek, o yakıcı istek, bilinen herşeyi ve önem sırasını değiştiriveriyor. Özlediğiniz ise çok uzaklarda... Yanında olmasını istediğiniz halde yanınızda olmayan bir tek kişi, yanınıza bile yaklaşmadan, hatta onu özlediğinizden ve onu istediğinizden haberdar bile olmadan, bütün hayatı, bütün görüntüleri eritip başka kılıklara sokuyor... Ahmet ALTAN Alıntı
Φ mizyal Gönderi tarihi: 26 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 26 Ekim , 2005 VAKİT GÜL MEVSİMİDİR ŞİMDİ “” Uzun zamandır yüreğim bir kuytuda Uzun zamandır suskunluğum sorguda Kilitlendim karmaşık bir duyguda Her geçen gün biraz daha eksiliyorum Vakit gül mevsimidir şimdi Geceler hanımeli kokar Bütün isyanlar benimdir Hasretin zincirler kırar Vakit gül mevsimidir şimdi Gül yapraklarına benzer sabahlar Yağmurlar zamansız dindi Yasaklarıma benzer günahlar Alıntı
Φ EmiLY_pandora Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 Insanlar ve Dunya Adam, bir haftanin yorgunlugundan sonra pazar sabahi kalktiginda butun haftanin yorgunlugunu cikarmak icin eline gazetesini aldi ve butun gun miskinlik yapip evde oturacagini dusundu. Tam bunlari dusunurken oglu kosarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba ogluna soz vermisti bu hafta sonu sinemaya goturecekti ama hic disariya cikmak istemediginden bir bahane uydurmasi gerekiyordu sonra gazetenin promosyon olarak dagittigi dünya haritasi gozune ilisti. Once dunya haritasini kucuk parcalara ayirdi ve ogluna eger bu haritayi duzeltebilirsen seni sinemaya goturecegim dedi sonra dusundu; oh be kurtuldum en iyi cografya profesorunu bile getirsen bu haritayi aksama kadar duzeltemez. Aradan on dakika gectikten sonra oglu babasinin yanina kosarak geldi ve baba haritayi duzelttim artik sinemaya gidebiliriz dedi. Adam once inanamadi ve gormek istedi. Gordugunde de halen hayretler icindeydi ve bunu nasil yaptigini sordu. Cocuk; "Bana verdigin haritanin arkasinda bir insan vardi" dedi... INSANI DUZELTTiGiM ZAMAN, DUNYA KENDiLiGiNDEN DUZELMiSTi... Ahmet Altan'dan... Kolay Gelsin Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.