Φ yam_yam Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 http://www.liberal-dt.org.tr/index.php?lan...article&art=456 Bu sadece bir örneği temebellik ypmaz ve objektif olursan daha bir çok yerde bulabilirsin.. Bari bu yüzsüzlüğü yapma. Bu linkin neresinde hazrec ve evs kabilelerinin kız çocuklarını diri diri gömdükleri yazıyor. Bu sitede de diğerlerinde olduğu gibi kabile ismi verilmemiş. Karşındakini aptal mı sanıyorsun? Seni muhatap almamam konusunda ne kadar haklı olduğumu bir kez daha gördüm. Muhatabım değilsin arman.. Alıntı
Φ BilgiEr Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 Orjinal basliga donersek eger;Donna`nin kafasinda ki sorulari cok iyi anliyabiliyorum ki bu tur sorular bende de mevcut.Problem su ki,bir hadiste belirtildigi gibi Muhammed "kendisini takip edenlerin 73 kola ayrilacagini ve bunlardan sadece birinin kurtulacagini,digerlerinin cehenneme gideceklerini" belirtmis.Bu kurtulan mezhepin hangisi oldugu yani Sunni mi Sii mi gbi,bilinmiyor.Hangi mezhep olursa olsun en fazla dunya nufusunun %5`ini kapsadigini dusunursek yani insanligin %95`i cehennemi boyliyacak. Once severek yarat sonra yak,hayir yakmak istemiyorsan biraz daha acik mesaj yolla ki hangi mezhebi sececegimizi bilelim ona gore kurtulusa erelim.Arastirilmasi gereken bir konu ve tek yapabilecegimiz elimizden geldigince en iyi sekilde ibadet etmek ve en iyisini ummak cunku su acik ki Allah`in varligina ve sonraki hayatin varligina dair acik bir delil yok,hicbir zaman da olmayacak. Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 Kız Çocuklarının Dramı Cahiliye devrine ait bir başka kötülüğü de Kur’ân-ı Kerîm şöyle anlatır : وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِاْلأُنثَى ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدّاً وَهُوَ كَظِيمٌ $ يَتَوَارَى مِنَ الْقَوْمِ مِنْ سُوءِ مَا بُشِّرَ بِهِ أَيُمْسِكُهُ عَلَى هُونٍ أَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِ أَلاَ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ “Onlardan biri kız ile müjdelendiği zaman, pek öfkeli olarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen müjdenin sevimsizliğinden dolayı kavminden gizlenmek ister. Onu, hakarete katlanarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? (Bunu düşünür durur.) Bak ne kötü hüküm veriyorlar!..” (Nahl, 16/58-59). Evet, onlardan herhangi biri kız çocuğu olduğu beşaretini aldığı zaman, öfkeden yutkunup duruyor.. bu yüzden de yüzü simsiyah kesiliyor ve bu acı müjdeden dolayı halkın içine çıkıp görünmekten de utanıyordu. O böyle bir haberi o kadar kötü buluyordu ki, kaybolmak, gizlenmek, bir deliğe girip saklanmak istiyor ve iki alternatiften birine katlanmak zorunda olduğuna inanıyor, tereddütler içinde bocalıyor ve bir karar veremiyordu: Ya cemiyet içinde düştüğü horluğa katlanıp o çocuğu hayatta bırakacak veya şerefini temizlemek için (!) o kız çocuğunun vücudunu ortadan kaldıracaktı. İşte kadın cahiliye döneminde böylesine istihkâr ediliyordu.. ve bu istihkâr, tezyîf, terzîl sadece cahiliye Araplarına mahsus da değildi. Roma ve Sâsâni imparatorluklarında da durum aynıydı. Bu itibarla denebilir ki; İslâm’ın, cahiliye Arapları arasındaki kadınlık dünyasıyla alâkalı o müthiş tesbit ve inkılâbı, aynı zamanda topyekün dünya kadınlığı adına, insanlık tarihinde eşi benzeri olmayan bir operasyondur. Evet, ilk defa Kur’ân, bu tür canavarlığın önüne çıkıyor ve hangi sebeple ve ne şekilde olursa olsun çocukların öldürülmesini yasaklıyor: وَلاَتَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُمْ مِنْ إمْلاَقٍ نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ “Fakirlik yüzünden çocuklarınızı öldürmeyin; sizin de onların da rızkını Biz veririz.” (En’âm, 6/151). Sanki Cenâb-ı Hak onlara şöyle diyordu: Çocuklarınızı niçin öldürüyorsunuz? Sizi de onları da rızıklandıran Benim. Görmüyor musunuz, zemin, binler sofralar halinde hazırlanıp sizin emrinize sunuluyor. Semâ sizin imdadınıza koşuyor. Bulutları sizin için sevkedip oradan yağmuru ve kar’ı yağdıran, sonra da zemin yüzünde milyonlarca türde bitkiyi bitiren Benden başka kim olabilir? Bütün bunları gördüğünüz halde, hangi vicdan, hangi insaf ve hangi akılla rızık korkusuna düşüyor da çocuklarınızı öldürüyorsunuz. Sakın unutmayın; böyle yapanlar Allah’a (cc) hiç mi hiç muhatap olma liyâkatına eremeyecekler ama; birgün o masumlar muhatap kabul edilerek, hangi cürümleri sebebiyle öldürüldükleri, kendilerine sorulacak ve evlatlarını öldüren o zalimler de, bu zulümlerinin cezasını mutlaka göreceklerdir. İşte وَإِذَا الْمَوْؤُدَةُ سُئِلَتْ $ بِأَيِّ ذَنْبٍ قُتِلَتْ “Diri diri toprağa gömülen çocuklarınıza ‘suçunuz neydi, hangi günah sebebiyle öldürüldünüz?’ diye sorulduğunda.” (Tekvir, 81/8-9) mealiyle verdiğimiz âyet o müthiş ürperticiliğiyle bize bu devrin ahlâkını anlatmaktadır. Bir gün bir sahâbî, Allah Resûlü’nün huzuruna gelerek cahiliyeye ait bu canavarlığı şöyle dile getirmişti: “Ya Resûlallah! Biz cahiliye devrinde kız çocuklarımızı diri diri gömerdik. Benim de bir kız çocuğum vardı. Annesine ‘bunu giydir, dayısına götüreceğim’ dedim. (Kadın bunun ne demek olduğunu bilirdi. Ciğerpâresi, evladı biraz sonra bir kuyuya atılacak ve orada çırpına çırpına can verecekti. Ne var ki, kadının böyle bir canavarlığın önüne geçme hak ve selâhiyeti yoktu. Yapabileceği tek şey, için için ağlayıp gözyaşı dökmekti). Hanımım dediğimi yaptı. Çocuk hakikaten dayısına gideceğini zannediyor ve cıvıl cıvıl koşuşuyordu. Elinden tutup daha önce kazdığım bir kuyunun yanına getirdim. Ona kuyuya bakmasını söyledim. O tam kuyuya bakayım derken, sırtına bir tekme vurdum ve onu kuyuya yuvarladım. Fakat her nasılsa, eliyle kuyunun ağzına tutundu. Bir taraftan çırpınıyor, diğer taraftan da: ‘Babacığım üzerin tozlandı’ deyip elbisemi silmeye çalışıyordu. Buna rağmen bir tekme daha vurdum ve onu diri diri toprağa gömdüm.” Adam bunu anlatırken Allah Resûlü ve yanındakiler hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Orada oturanlardan birisi: “Be adam Resûlullah’ı, hüzün içinde bıraktın!” deyince, Efendimiz, adama: “Bir daha anlat” dedi. Adam hâdiseyi bir kere daha anlattı. İki Cihan Serveri’nin gözlerinden süzülen yaşlar mübarek sakalından aşağıya akıyordu[1]. Allah Resûlü hâdiseyi tekrar ettirmekle sanki şunu anlatmak istiyordu: “İşte siz İslâm’dan evvel böyleydiniz. Tekrar tekrar anlattırdım ki, İslâm’ın size kazandırdığı insanlığı bir kere daha hatırlamış olasınız!” Bu acılardan acı misâlde görüldüğü gibi, o gün insanlık müthiş bir buhran geçiriyordu; hergün çölün karanlıklarında binbir fezâyiin yanında bir de derin derin çukurlar kazılıyor ve nice masum çocuk onların içinde can veriyordu. Beşer, vahşette sırtlanları çoktan geride bırakmıştı. Dişsiz olanın hakk-ı hayatı yoktu ve mutlaka bir dişlinin keskin dişleri arasında paralanmaya mahkumdu. Cemiyet bunalımlar içindeydi. Bu bunalımlara “dur” diyecek kimse de yoktu. Tam bugünlerde varlığın ille-i gâiyesi olan O, insanların içinden ayrılıyor; ümmetinin daha sonra “Nur dağı” diyeceği “Hira mağarası”na çekiliyor ve gözleri ufuklarda kurtuluş şafakları bekliyordu. Herhalde o esnada başını secdeye koyuyor, saatlerce yalvarıyor ve Rabb’inden insanlığı kurtaracak bir halaskâr talep ediyordu. Buharî ve Müslîm’de bu hâdise anlatılırken فَيَتَحَنَّثُ فِيهَا tabiri kullanılır. Bu tabir kendini ibadete vermek, inzivaya çekilmek mânâlarına gelir. Evet Allah Resûlü bazen günlerce Mekke’ye dönmüyor ve orada kalıyordu. Ancak azığı bittiğinde geliyor ve yetecek kadar azık alıp tekrar gidiyordu.[2] O, herhalde bir taraftan varlığı, varlığın perde arkasını, hilkatı ve hilkatın gayesini; diğer taraftan da, şirazeden çıkmış insanlığı, onun ürperten halini ve yürekler acısı melâlini düşünüyordu Kaynak:[1] Darimi, Mukaddime, 1. [2] Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 3; Müslim, İman, 252. [3] İbn Kesîr, el-Bidaye, 3/241 Cahiliye devri Arap hukuku A- AİLE: 1- Evliliğin Çeşitleri: Câhiliyye devrinde çeşitli evlenme şekillerine rastlanmaktadır: a) İslâm'ın bazı kayıt ve şartlarla devam ettirdiği evlilik (nikâh). Buna göre bir erkek, veli veya babasından kızı ister, muayyen bir meblâğ (mehir) verir ve onunla evlenirdi.(23) Trampa şeklinde evlilik: İki kişi kızlarını veya velisi bulundukları kadınları veya kızları mehirsiz değişir ve evlenirlerdi. (Nikâh'u şigâr). İslâm'da hadisle menedilmiştir.(24) c) Analıkla evlenmek: Ölen kişinin başka kadından olan en büyük oğlu analığını melirsiz almak, yahut onu mehri mukabilinde başkasına vermek, yahut da ölünceye kadar evlenmesine mâni olup mirasına konmak hakkına sahip idi. (Nikâhu'l-makt). İslâm bu çirkin âdeti de kaldırmıştır.(25) d) İki kız kardeşle birden evlenmek ve sınırsız olarak birden fazla kadınla evlenmek mümkün idi. İslâm birincisini menetmiş,(26) ikincisini kayıt ve şartlara bağlayarak, en çok dört ile sınırlamıştır.(27) 2- Evlenme Mânileri: Yakın akraba ile evlenmek memnû idi. Ezcümle analar, kızlar, hala ve teyzelerle evlenilmez. Ayrıca evlâtlık da gerçek evlâd gibi telâkki edilirdi. Evlâtlık hariç diğer hısımlarla evlenmeyi İslâm da menetmiştir.(28) 3- Mehir: Veli veya babası, evlendi rdiği kız yahut kadının mehrini kendileri alır, kızlara bir şey vermezlerdi. İslâm bunu menetmiş, mehrin kadına ait bir hak olduğunu bildirmiştir.(29) 4- Evliliğin Sona Ermesi: Evliliği sona erdiren, karıyla kocayı ayıran sebebler vardır: a) Talâk (boşama): Erkek karısını tatlik eder, boşar ve reddederdi; bunun bir sınırı yoktu. Meselâ on kere boşamak ve her defasında bundan vazgeçerek evliliğe avdet etmek mümkün idi. Bunu karısına sormadan koca yapardı. İslâm boşamayı -buna ihtiyaç ve zarûret bulunmak şartıyle- üçe indirmiştir.(30) Hulü': Kadın veya velisi, muayyen bir meblâğ vererek kocanın boşamasını temin eder. Para karşılığında boşama iki tarafın pazarlık ve anlaşmalarına bağlıdır. İslâm bunu prensip olarak kabul etmiş, fakat kayıt ve şartlara bağlamıştır.(31) c) İlâ: İlâ kelimesinin lüğat mânası yemindir. Koca, karısına yaklaşmamak üzere yemin eder, bir veya iki yıl hitamında -yaklaşmazsa- onu boşamış sayılırdı. İslâm bekleme süresini dört aya indirmiş, süre sona erince kocanın, bir bâin veya ric'î tâlâk ile boşamış olacağına hükmetmiştir.(32) d) Zıhâr: "Zahr" sırt, "zıhâr" ise sırt üzerine yemindir; karıya karşı: "Sen bana anamın sırtı gibisin" denmek suretiyle icrâ edilir ve kadın boşanmış sayılırdı.(33) İslâm zıhârı boşama saymamış, ancak keffâreti gerektiren bir yemin telâkki etmiş, "bir köle azat etmek, gücü yetmezse iki ay oruç tutmak, bunu da yapamazsa altmış fakiri doyurmak"tan ibaret olan keffâreti ödemedikçe kadına yaklaşmayı menetmiştir.(34) e) İddet: Boşanan veya kocası ölen kadının rahminin boş olduğunu kesin olarak anlama sebebine dayanan iddet, kadının bir müddet beklemesi, bu müddet içinde evlenmemesi demektir. Câhiliyyet devrinde kocası ölen bir kadın bir yıl beklerdi ve âdeta işkence çekerdi. İslâm bunu kaldırmış, iddeti makul ölçüler içinde tutmuştur. 5- Vasiyyet ve Miras: a) Vasiyyet: Vasiyyet ölüme bağlı bir tasarruftur. Bununla muayyen bir mal bir kimseye temlik edilir. Câhiliye devrinde araplar -vâris olsun başkaları olsun- herkese, istenildiği kadar malın vasiyet edilebileceğini kabul etmişlerdi. İslâm bunu, sadece mirascıların dışındaki kimselere ve terikenin üçte birine tahsis etti. Üçte birden fazla vasiyyetin ifası vârislerin rızasına bağlıdır. Vârise vasiyyet yoktur. Mirâs: Ölünün malının başkalarına intikali iki sebep ve bağa istinad ediyordu: aa) Kan hısımlığı: Ölünün büyük erkek çocukları vâris olurdu. Kadınlar, kızlar ve silâh taşıyamıyan çocuklar vâris olamazdı. Eğer büyük oğul yoksa kardeş, amca gibi diğer erkek kan hısımlarına intikal ederdi. ab) Anlaşma ve akid: Evlâd edinme, kardeş olma veya miras mukavelesi yapmak suretiyle de kişilerin yekdiğerine vâris olmaları mümkün idi. İslâm, miras üzerinde büyük değişiklikler getirmiştir. B- MUÂMELÂT (Borçlar ve Eşya) HUKUKU: İslâmdan önce araplar şirket, alış-veriş gibi bazı hukukî akit ve muâmele şekillerini tanımışlardır: 1- Şirket Akdi: Hz. Peygamber ve sahâbenin hayat hikâyelerinde, İslâm'dan önce ortaklık akdinin bilindiğini gösteren ifadeler vardır. Hz. Peygamber (a.s.) nübüvvetten önce es-Sâib b. Ebî's-Sâib ile ortaklık etmiştir. Mekke'nin fethinde ortağı kendisine gelince Rasûlullah ona şöyle hitab etmiştir: "Benim ortağım idin; hem de ne iyi ortak! Ne anlaşmazlık çıkarırdın ne de münâkaşa!"(35) 2- Mudârabe veya Kırâz Akdi: Bir taraftan sermaye, diğer taraftan iş ve ticaretin meydana getirdiği bir nevi ortaklıktır. Sermaye sahibi kârın bir miktarını alır. Araplar arasında yaygın olan bu muâmeleyi İslâm ıslâh ederek benimsemiştir.(36) 3- Selem Akdi: Peşin para ile sonradan teslim edilecek, hali hazırda mevcut olmayan bir malı satın almaktır. Hz. Peygamber Medine'ye geldiği zaman, bir iki yıllığına bu akdi yaptıklarını görmüş "ölçü ve zaman belli olsun" buyurmuşlar,(37) küçük değişiklikler ile devam ettirmişlerdir. 4- Borçlanma ve Fâiz: Paraya ihtiyacı olanlar, paralı kimselerden ödünç alır, muayyen zaman sonunda faiziyle öderlerdi. Ödeme, zaman geldiği halde yapılmazsa alacaklı borçluya "ya öde, ya artır" derdi. Borçlu "şu kadar zaman sonra şu kadar fazlasıyle ödeyeyim" der ve böylece faiz katlanarak devam ederdi.(38) İslâm faizin bütün nevilerini kaldırmıştır. 5- Rehin: Borcun ödenmesini garanti altına almak maksadıyle alacaklı borçludan rehin alırdı. Borç ödenmediği takdirde rehin olarak bırakılan mal alacaklının olurdu. İslâm rehnin bu şekilde maledilmesini menetmiştir.(39) 6- Alış-veriş Şekilleri: Çeşitli alış-veriş şekilleri vardır. İslâm bunlardan bir kısmını (karşılıklı rızâya dayanmayan, mechul bir unsur ihtiva edenlerini...) menetmiştir: a) Münâbeze, mülâmese ve hasât bey'i: Satılacak şeye elbisesini atmak, eli ile dokunmak veya üzerine çakıl taşı atmak suretiyle -aldım, sattım sözleri kullanılmadan- alış-veriş yapılırdı. İslâm bunları mentemiştir.(40) Hileli arttırma (necş): Alma niyeti olmadığı halde mal arttırılır, müşterinin daha çok para vermesi temin edilirdi. Bu da menedilmiştir.(41) c) Borçlunun satılması: Roma hukukunda gördüğümüz gibi burada da borcunu ödemiyen kimsenin satılması âdeti vardı. İslâm bunu da yasaklamıştır.(42) C- CEZÂ HUKUKU: 1- Kısas: Araplar "ölümü en iyi ölüm yok eder" derler, bununla kısası kastederlerdi. Ancak onların anlayış ve tatbikatına göre sadece katil değil, onun bütün yakınları sorumlu sayılır, intikam için kısasa dahil edilir, kısas şahsî öç alma şeklinde uygulanırdı. İslâm, "kimse, kimsenin günahını yüklenmez" prensibini getirmiş,(43) kısasın hükme bağlanması ve infâzını ilgili hâkimin selâhiyetine dahil etmiştir. 2- Diyet: Taammüden ve kasten olmayıp hatâ yoluyla meydana gelen katil hadiselerinde diyet tatbik edilir ve katilin kan hısımları da ödemeye iştirak ederlerdi. İslâm bunu ibka ettiği gibi, amden (kasten) öldürme olayında da -maktûlün velisi razı olursa- diyeti getirmiştir. D- MUHÂKEME USÛLÜ: 1- Kasâme: Katili mechul cinayetlerde maktûlûn bulunduğu köy veya mahalle ahâlisinden 50 kişinin "Öldürmedik ve öldüreni de görmedik" diye yemin etmelerine "kasâme" denir. Bunu taleb etmek, maktûl velisinin hakkıdır. İslâm bu usûlü kabul etmiştir.(44) 2- İsbat: Dâvacı iddiâsını şahid (beyyine) ile isbata çalışır, bunu yapamadığı takdirde dâvalıya yemin teklif ederdi. İslâm da prensip olarak bu usulü benimsemiş,(45) ayrıca muhâkeme usûlünü adâletin kısa sürede gerçekleşmesini sağlayacak şekilde geliştirmiştir. -------------------------------------------------------------------------------- 21. C. Zeydân, age., C. I, s. 8 vd. 22. age, s. 18 vd. 23. eş-Şevkânî, Neylü'l-evtâr, c. VI, s. 168 (Buharî'den). 24. en-San'ânî, Sübülü's-selâm, c. III, s. 161. 25. en-Nisâ: 4/19, 32. 26. en-Nisâ: 4/23. 27. es-Sân'ânî, age., C. III, s. 175, eş-Şevkânî, age., C. IV, s. 178. en-Nisâ: 4/3. 28. en-Nisâ: 4/23. 29. en-Nisâ: 4/4. el-Hudârî, Târihu't-teşrî, s. 78. 30. el-Bakara: 2/230, 232. 31. Mukayeseli İslâm Hukuku, s. 311 vd. 32. eş-Şevkânî, age., C. VI, s. 271; H. K., age, s. 321 vd. 33. el-Cessâs, Ahkâmu'l-Kur'ân, C.III, s. 418. 34. el-Mücâdile: 58/2-4. 35. Ebû Dâvûd, el-Edeb, bâb: 17; İbn Mâce, et-Ticârât, bâb: 63; İbn Hanbel, Müsned, C. III, s. 425. 36. eş-Şevkânî, age., C. V, s. 278 vd. 37. eş-Şevkânî, age., C. V, s. 239 vd. 38. el-Cessâs, Ahkâmu'l-Kur'ân, C.I, s. 464. 39. el-Cessâs, age., C. I, s. 528. 40. Age, 530; eş-Şevkânî, Neylü'l-evtâr, C. V, s. 159. 41. eş-Şevkânî, age., C. V, s. 175. 42. Dr. Abdulkerim Zeydân, el-Medhal li-dirâseti'ş-şerî'a, s. 36. 43. el-En'âm: 6/164. 44. eş-Şevkânî, age., C. VII, s. 37. 45. Age, s. 42. Bu konuda (Câhiliye Hukuku) için -dipnotlarda geçen kaynaklardan başka- bak. Ahmed Emin, Fecr'ul-İslâm, s. 225-227; M. Yûsüf Mûsa, el-Emvâl, s. 13-18, Şah Veliyyullah, Huccetüllâhi'l-bâliğa, s. 262 Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 Sevgili Donna iletinde bahsettiğin bütün hezeyanları ve kuşkuları, forumun müteaddit yerlerinde tek tek cevapladık.. Özelime de mesaj atmışsın... Gereksizdi.. Sen ne ilk ne sonsun.. Buraya tekrar tekrar yazmak istemiyorum.. Dini konulardaki topic başlıklarına bir göz atarsan, sormuş olduğun yada kafana takılan bütün meselelere cevaplar verdik.. Kendinde ifade ediyorsunki; inanıyorsun, kafandaki o sorular tamamen nefsani ve şeytanidir.. Mantığına ters düşüyorsa iman etmezsin.. Ama iman ediyorsan, kafandaki o kuşkuları giderecek yüzlerce islami eser vardır.. Oku................!! Alınma ama birde şu var... Ben yaklaşık üç aydır bu forumdayım ve bu tür sorulara cevap vermekten yoruldum.. Bazı arkadaşlarımız var ki; inanmış görüntüsüyle girip, kasıtlı olarak ateistlerin sordukları bu soruları, "ben inanıyorum ama böyle böyle kuşkularım var" diyerek temcit pilavını tekrar ısıtma gereği duymuşlarıdır.. Bende insanım. Senin sorduğun soruları aynen biliyorum, aklımca ve mantığımca islam da en küçük bir çelişki yada boşluk göremiyorum.. Ve benim gibi milyarlarca insan vardır, geçmişte ve günümüzde.. Saygılar-Sevgiler.. Alıntı
Φ berceste Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 Once severek yarat sonra yak,hayir yakmak istemiyorsan biraz daha acik mesaj yolla ki hangi mezhebi sececegimizi bilelim ona gore kurtulusa erelim. İnandığını söylüyorsun fakat uslubun hiç uygun değil...Bu yazında adeta Allah'a karsı bilmişlik taslıyorsun..Belkide niyetin o değildir fakat bu gibi konularda bence uslubuna daha çok dikkat etmelisin. Gerisi sana kalmış... Selametle Alıntı
Φ BilgiEr Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 Berceste,uyardigin icin tessekkurler.Amacim o degildi ama bu konuda biraz duygusal oldugum icin o anlamda cikmis olabilir.Uslubuma dikkat edecegim. Acaba senin bu konuda ki fikirin nedir,yada bir fikrin var mi?Belirtmemissin.Yoksa kelimelere takilip,insanlari uyarmak senin icin yeterli mi? Saygilar.. Alıntı
Φ donna Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 Yazar Gönderi tarihi: 27 Ekim , 2005 Evet zaman yazdiklarini okudum. Tekrar tesekkur ederim. Ama hala bazi seylerin insanoglunun zaman icinde ureterek kendi mantigini rahatlatmak icin cikarmis oldugu hikayeler gibi geliyor. Allaha inaniyorum, indirdigi dinlere inaniyorum. ama onlarin hicbirinin insanin eklemesi olmaksizin sapasaglam kaldigina inanmiyorum. abdest almanin sekli bile bana uydurma geliyor. uc kere buraya uc kere kollara, parmaginin ucuyle ensye yok kafaya falan. yani koltuk altlarin les gibi ter kokuyo, kollarini dirseklere kadar yikadin. tamam temizsin allahin huzurunda. bana bunlar hep insanlarin adetten ya da iste demisin ya o zaman Arap yarim adasinda belli sartlara gore gelmis ve hic bir sekilde gunumuze adapte edlmemis toresel seyler gibi geliyor. din cagin gereklerine ayak uydurmali derken daha kotuye gidip her gun daha fazla atmasyon hikaye duyuyor gibiyim. Adem ve Havva konusunda en buyuk kardes en kucuk kardes falan yani biyolojik olarak dunya uzerinde yasayan insanlarin %50 sinin sakat ya da beyinsel ozurlu olmasi lazim. Ne kadar yuksek bir yuzdesi var kardes eslesmesi sonucu olan dogumlarda sakatlik riskinin biliyomusun? En buyuk ve en kucugun evlenmesi de durumu hafifletmiyor bana gore. Hala sapkin bisey. Yani neden Adem Havva ve Selami ile Ayten diye 2 ayri cift yaratilmamis? bu sorunun cevabi Allah biliyor degil.Bence allahin Adem diye adlandirdigi ve Havva diye adlandirdigi mecazi olarak ilk insan adam ve ilk insan kadinlar olmali. Ve dedim ya insanlar bazi seyleri kafalarina gore yorumlamislar bunu da boyle yorumluyorlar. Cunku Adem ve Havvanin ve onlarin cocuklarinin bu sekilde eslesmelerinin bu gune bu sekilde bir KESIN BILGI olarak gelmesinin imkan ve ihtimali yok. Diyorum ya Ayet de yok bunlar ilgili. biz 1400 yil onceki olaylarin bugune gelmesini sorgularken kac bin yil onceki bir eslesme olgusunun bu zamana kadar bu sekile gelmis olmasina senin aklin yatiyor mu? vaktini aldigim icin uzgunum. ben eksikliklerin olduguna inanarak kendi capimda inanmaya ve ibadete devam edecegim. Sevgilerimle donna ayrica savaslarin gayrimuslumlerin taarruzlariyla oldugu konusunu bir daha arastirmani tavsiye ediyorum. tekrar sevgiler donna Alıntı
Φ donna Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2005 Yazar Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2005 Sevgili Donna iletinde bahsettiğin bütün hezeyanları ve kuşkuları, forumun müteaddit yerlerinde tek tek cevapladık.. Özelime de mesaj atmışsın... Gereksizdi.. Sen ne ilk ne sonsun.. Buraya tekrar tekrar yazmak istemiyorum.. Dini konulardaki topic başlıklarına bir göz atarsan, sormuş olduğun yada kafana takılan bütün meselelere cevaplar verdik.. Kendinde ifade ediyorsunki; inanıyorsun, kafandaki o sorular tamamen nefsani ve şeytanidir.. Mantığına ters düşüyorsa iman etmezsin.. Ama iman ediyorsan, kafandaki o kuşkuları giderecek yüzlerce islami eser vardır.. Oku................!! Alınma ama birde şu var... Ben yaklaşık üç aydır bu forumdayım ve bu tür sorulara cevap vermekten yoruldum.. Bazı arkadaşlarımız var ki; inanmış görüntüsüyle girip, kasıtlı olarak ateistlerin sordukları bu soruları, "ben inanıyorum ama böyle böyle kuşkularım var" diyerek temcit pilavını tekrar ısıtma gereği duymuşlarıdır.. Bende insanım. Senin sorduğun soruları aynen biliyorum, aklımca ve mantığımca islam da en küçük bir çelişki yada boşluk göremiyorum.. Ve benim gibi milyarlarca insan vardır, geçmişte ve günümüzde.. Saygılar-Sevgiler.. Selam Her topic de ismini gorup benim topic de hic yer almadigin icin ozeline mesaj attim. Belki dedim gormez onca konu icerisinde benimkini. Sana ozellikle mesaj atmamin sebebini de belirmistim. Bayagi bilgili gorunuyorsun diye. cok duzgun bir tarzin oldugu da kuskusuz, ama tabii benim ate oldugumdan suphelenmen gibi bir demece gerek yoktu. oyle olsam soylerim. kimden korkacagim. sen belki yoruldun formda bunlari cevaplamaktan ama bir sekilde cok tutkulu gordugum bir tarzla devamli forumdasin. okuyabildigim kadar okudum (hepsini diyemem) ama pek cevap bulamadim. ya rastlayamadim ya da yine yetersiz geldi bilemiyorum. ben benim ilk mailimi okursun ve iki satir birseyler yazarsin diye beklemistim, ama tabi yorulduysan birsey diyemem. bunun disinda bilgi ise kitap ya da bunla ilgili site leri okuyorum elimden geldigince. boyle bir forum ortaminda daha tatmin edici birseyler bulabilirim diye dusunmustum ama yanilmisim. zaten yeni sayilirim forumda. pek bekledigimi bulamadim. bir iki arkadas haricinde ne tarz ne de bilgi acisindan pek doyurmadi. o yuzden dini kaynaklara ve kitaplara daha cok yogunluk verecegim. ama bir inananin gozu ve bir cift sozu bazen 20 sayfa okumaktan daha faydali olabilir gibi gelmisti. Yurt disinda yasiyorum ve etrafimda hic Musluman yok. Boyle seyler paylasilarak ve konusularak da ice sindirilir. benim boyle bir sansim olamiyor burada o yuzden forumda bu eksigi gidermek arzusundaydim. bu konuda ZAMAN arkadasimiz kafamdaki 3-4 konuya yaklasimiyla bir suru yerde okudugum ama icime sindiremedigim seylere cok guzel cevap verdi. o konulari artik dusunmuyorum bile. yani iste bu ornekte oldugu gibi bazen yaklasimlar bilgilerden daha degerli olabiliyor. Benim de buna ihtiyacim vardi. Neyse. Yine de tesekkurler ve sevgiler donna Alıntı
Φ zaman Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2005 donnacığım buraya yazmışsın ki adem ve havva konusunda biz nereden yeterli bilgi alıyoruz. bu konuyla ilgili bilgileri hem kuranı kerimden hem tevrattan hemde incilden buluna bilir. geresini kabül etmediğimizi varsayalım. bu kadarı yeterli değil mi? allah kelamında belirtmiştir. kaldı ki o zaman kalıtsal sakatlık gibi bir durum yok allah insanları çeşitlilik olsun diye hz. nuh neslinden sonra ayırmıştır. kardeşler arası evlilik sana sapıklık gibi geliyor günümüzde öyle ama o zaman bu zorunlu ne yapsınlar yok olup gitsinler mi? islamiyetin yayılma safhasındaki savaşlarda müşriklerin putlarımız elden gidiyor tanrılarımız yok oluyor diye feryatlarının eyleme dönüşmesi sonucu oluşmuştur. Alıntı
Φ ceviz Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2005 Allaha inaniyorum, indirdigi dinlere inaniyorum. ama onlarin hicbirinin insanin eklemesi olmaksizin sapasaglam kaldigina inanmiyorum. abdest almanin sekli bile bana uydurma geliyor. uc kere buraya uc kere kollara, parmaginin ucuyle ensye yok kafaya falan. yani koltuk altlarin les gibi ter kokuyo, kollarini dirseklere kadar yikadin. tamam temizsin allahin huzurunda. bana bunlar hep insanlarin adetten ya da iste demisin ya o zaman Arap yarim adasinda belli sartlara gore gelmis ve hic bir sekilde gunumuze adapte edlmemis toresel seyler gibi geliyor. din cagin gereklerine ayak uydurmali derken daha kotuye gidip her gun daha fazla atmasyon hikaye duyuyor gibiyim. 1- Günlük hayatımızda ellerimizin dokunmadığı yer, kapmadığı mikrop kalmıyor. İşte abdest alırken, el, yüz ve ayakları yıkamak, birçok hastalıktan en güzel bir korumadır. 2- Solunum sistemimizin bekçiliğini yapan burnu yıkamakla, toz ve mikrop yığınlarının vücuda girmeleri önlenmiş olmaktadır. 3- Yüz yıkamakla cilt kuvvetlenir, baştaki ağırlığı ve yorgunluğu hafifletir. Devamlı abdest alanlar, ihtiyarlasalar bile yüzlerindeki güzelliklerinin gitmemesinin sebebi budur. 4- Cünüplüğe sebep olan hallerde büyük bir enerji harcanmakta, kalb ve dolaşım hızı artmakta, solunum hızlanmaktadır. Gusül ile vücut eski zindeliğini kazanmaktadır. 5- Vücûdumuzun normalde bir statik elektrik dengesi vardır. Vücut sağlığı bu elektriksel denge ile yakından ilgilidir. Gusül abdesti ile olumsuz elektrik gerilimini alarak, vücûdu topraklıyor ve yeniden normale döndürüyor. ayrıyetten günde ortalama 5 defa ayağını yıkayan bir insanın ayağı kokarmı, günde 5 defa burnunu temizleyen insanın burnunda pislik birikirmi? Peki sen abdes sırasında parmaklarla enseye yapılan temizliğin boyun ağrılarını, eklem sorununu, kireçlenmeyi engellediğini biliyormuydun. burna çekilen suyun burun boşluğundaki koku almaya yarıyan sinir uçlarına adeta masaj yaptığını ve çok faydalı olduğunu biliyormuydun? MERAK EDEN HERKES RAHATLIKLA BU BİLGİLERE ULAŞABİLİR. Gerisine zaman kardeşim cevap vermiş zaten. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2005 1- Günlük hayatımızda ellerimizin dokunmadığı yer, kapmadığı mikrop kalmıyor. İşte abdest alırken, el, yüz ve ayakları yıkamak, birçok hastalıktan en güzel bir korumadır. 2- Solunum sistemimizin bekçiliğini yapan burnu yıkamakla, toz ve mikrop yığınlarının vücuda girmeleri önlenmiş olmaktadır. 3- Yüz yıkamakla cilt kuvvetlenir, baştaki ağırlığı ve yorgunluğu hafifletir. Devamlı abdest alanlar, ihtiyarlasalar bile yüzlerindeki güzelliklerinin gitmemesinin sebebi budur. 4- Cünüplüğe sebep olan hallerde büyük bir enerji harcanmakta, kalb ve dolaşım hızı artmakta, solunum hızlanmaktadır. Gusül ile vücut eski zindeliğini kazanmaktadır. 5- Vücûdumuzun normalde bir statik elektrik dengesi vardır. Vücut sağlığı bu elektriksel denge ile yakından ilgilidir. Gusül abdesti ile olumsuz elektrik gerilimini alarak, vücûdu topraklıyor ve yeniden normale döndürüyor. ayrıyetten günde ortalama 5 defa ayağını yıkayan bir insanın ayağı kokarmı, günde 5 defa burnunu temizleyen insanın burnunda pislik birikirmi? Peki sen abdes sırasında parmaklarla enseye yapılan temizliğin boyun ağrılarını, eklem sorununu, kireçlenmeyi engellediğini biliyormuydun. burna çekilen suyun burun boşluğundaki koku almaya yarıyan sinir uçlarına adeta masaj yaptığını ve çok faydalı olduğunu biliyormuydun? MERAK EDEN HERKES RAHATLIKLA BU BİLGİLERE ULAŞABİLİR. Gerisine zaman kardeşim cevap vermiş zaten. Evet merak eden herkes de abdestin sabiilerden alınma olduğunu bulabilir. Alıntı
Φ ceviz Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2005 bunu hiçbirzaman ispatlıyamazsın. olay sadece benzerlikten ibarettir. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2005 bunu hiçbirzaman ispatlıyamazsın. olay sadece benzerlikten ibarettir. Ama ne benzerlik.... Namaz mı, abdest mi, oruç mu? Bu kadarda mı benzerlik olur kardeşim.. Alıntı
Φ zaman Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 28 Ekim , 2005 Ama ne benzerlik.... Namaz mı, abdest mi, oruç mu? Bu kadarda mı benzerlik olur kardeşim.. yam yamcım çok güzel bir konuya değindin yine sabiilik aceba hangi dinden hangi milletten aldı. biliyorsun ki biz atamızın adem a.s. olduğunu söylüyoruz. allah ta ozamandan beri bize din ve ibaadet gönderiyor. sabiilerden öncede putpereslerden mecusilerden öncede allah ibadeti bize emretmişti. bak yahudiler de namaz kılıyordu ama onlar ayakta ellerini bağlıyor. biz ise secdede ediyoruz. kimi milletler oturarak ibadet yapar. bunlar yüce allahın katından olduğu için benzerlik gösterir. sapıtanlar biraz değiştirmişler ekleme ve çıkarma yapmışlardır o kadar. şimdi yer yüzünde büyük bir afet olsa (misal yıldız çarpsa) her milletten ve dinden 100er kişi kalsa aradan 1000 yıl geçse biz islamı yine böylece yaysak. oradan bir ateist çıkar derki bunu felanca yıl önce yahudilerde yapıyordu sizde onlardan öğrenmişiniz der. aslında o bize has bir ibadettir. anladın... Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2005 yam yamcım çok güzel bir konuya değindin yine sabiilik aceba hangi dinden hangi milletten aldı. biliyorsun ki biz atamızın adem a.s. olduğunu söylüyoruz. allah ta ozamandan beri bize din ve ibaadet gönderiyor. sabiilerden öncede putpereslerden mecusilerden öncede allah ibadeti bize emretmişti. bak yahudiler de namaz kılıyordu ama onlar ayakta ellerini bağlıyor. biz ise secdede ediyoruz. kimi milletler oturarak ibadet yapar. bunlar yüce allahın katından olduğu için benzerlik gösterir. sapıtanlar biraz değiştirmişler ekleme ve çıkarma yapmışlardır o kadar. şimdi yer yüzünde büyük bir afet olsa (misal yıldız çarpsa) her milletten ve dinden 100er kişi kalsa aradan 1000 yıl geçse biz islamı yine böylece yaysak. oradan bir ateist çıkar derki bunu felanca yıl önce yahudilerde yapıyordu sizde onlardan öğrenmişiniz der. aslında o bize has bir ibadettir. anladın... Sevgili Zaman; kusura bakma ama bu saflıktan öte bir şey değil. Sabiilerin senin dininle yakından uzaktan alakası yok. Onlar gök cisimlerine taparlar. Özellikle de güneşe. Tevrat'ın da kaynağı bellidir :Mezopotamya ve Mısır uygarlıkları... Kendinizi kandırmaya devam edin. Alıntı
Misafir hakanbaranyildirim Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2005 sevgili kafası karışmış arkadaşım, donanımlı değilim ama birkaç nasihattaa bulunabilirim... ADİL kavramındn başlarsak,senin anladığın "adil" ile Allah'ın anladığı "adil" kavramları aynı değildir.Bu konuyu böyle düşünmen gerekiyor. SAPIK'lık ise başka bir konu.Yanılmıyorsam,EŞARİCİ bir "derviş" vardı tarihte,adı BEKİR ama EBU BEKİR BAKILLANİ mi değil mi hatırlayamadım,seninle benzer bir soru soruyor Hoca'sına...ama onunki çocuğun ağlaması hakkında; çocuğun acı çekmesini ve bu yüzden ağlamasını kabullenemiyor va Hoca'sı ile tartışıyor.Ama hafızam bana kelek yapmış ve gerisini hatırlayamıyorum. Adem ve Havva konusunu ise çok hafife alarak açıklama yoluna girmişsin.daha önce Şeytan'ın Adem'e secde etmemesi ve Tanrı'ya karşı çıkması,cezalandırılması ve aslında kendisinin Adem'den daha üstün olduğunu kanıtlama çabası ile beraber incelersen aslında bunun bir Şeytan'ın işi olduğu ve aslında imtihanda olan İNSAM mı yoksa ŞEYTAN mı sorusunu sorman daha ilginç olurdu?Ama sonuçta imtihan olarak alınmış bir karar olarak da duruyor bütün semavi dinlerde.Aslında bu konudaki en ilginç açıklama YEZİDİ'lere aittir.Okumanı tavsiye ederim.Ayrıca elmayı yiyen Havva değil Adem'dir. Üçüncü nesil sorun da ilginç.Ama bildiğim kadarıyla,çocuklar doğarken ÇİFT doğuyor ve eşleştirilmiş olarak doğuyor.Bu basit bir sorun.Sorun da bunlara inanırken kendi AKLIN ile değil,Tanrı'nın senin anlamayacağın AKLI ile yaptığını düşünürsen daha rahat edersin. Bildiğim kadarıyla KU'RAN'da yazan herşey olduğu gibi kabul edilmelidir diye bir ifade yok.Mesala EŞARİCİLER,bazı ayetlarin "te'vil" edilmesini eğer bu da olmazsa inkar edilmesini söylerler-.Özellikle Allah'a el,kol gibi sıfatlar takılan ayetlar var,bunların birer ima olduğunu eğer bu olmazsa bu ayetlerin inkar edilmesini söylerler.Çünkü böyle sıfatlar takmak Allah'ı betimlemeye yani sınırlamaya götürür.Benzer bir belirlemede İBN-İ HALDUN'da da var. Geri kalmak İslam'ın bir nedeni değil,olsa olsa o insanların gericiliği ile açıklanabilir.Bilim'e kapalı bir toplumu hiç bir din açamaz,ki açamadı da... Şu anda bu kadar sorunu hatırlayabildim.Yardım edebildimse ne mutlu bana... Saygılarımla... Alıntı
Φ zaman Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2005 sen benim yazdıklarımı anlamıyorsun... aynı şeye ibadet etmeleri gerekmez yaratıcı veya tanrıya bir güce inanmaları yeterledir... ibadet üsullerini nereden öğrendiklerini nereden biliyorsun... ilk din ve ibaadet adem a.s. ile gelmiştir. bu uzun konu şimdi zamanım yok sonra yazacağım bunuda sana kendini kandıranlar sizler siniz içinizdekine esir olmuşunuz... senin aklın okadar kuvvetliyse neden ölüme bir çare bulamıyorsun... Alıntı
Misafir hakanbaranyildirim Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 29 Ekim , 2005 sen benim yazdıklarımı anlamıyorsun... aynı şeye ibadet etmeleri gerekmez yaratıcı veya tanrıya bir güce inanmaları yeterledir... ibadet üsullerini nereden öğrendiklerini nereden biliyorsun... ilk din ve ibaadet adem a.s. ile gelmiştir. bu uzun konu şimdi zamanım yok sonra yazacağım bunuda sana kendini kandıranlar sizler siniz içinizdekine esir olmuşunuz... senin aklın okadar kuvvetliyse neden ölüme bir çare bulamıyorsun... AFFINA SIĞINARAK SORUYORUM : SORU BANA MI? Alıntı
Φ zaman Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2005 AFFINA SIĞINARAK SORUYORUM : SORU BANA MI? affedersin hakan ben yam yama atfen yazmıştım kime olduğunu yazmayı unutmuşum. arada başka bir nüansı tartışıyoruz. kusuruma bakma lütfen... Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 30 Ekim , 2005 Namaz, oruç vb ibadetler Allahın bütün dinlerinde ve dünya yaratıldığı günden bu yana vardı.. Bahsi geçen milletlere de bu ilahi dinlerden sıçramıştır.. Aksini iddia eden arkadaş, bunu kendi lehine bir koz olarak kullanmak istemektedir.. Ama her konuda olduğu gibi bu konuda da haksızdır... Saygılar.. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 31 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 31 Ekim , 2005 Namaz, oruç vb ibadetler Allahın bütün dinlerinde ve dünya yaratıldığı günden bu yana vardı.. Bahsi geçen milletlere de bu ilahi dinlerden sıçramıştır.. Aksini iddia eden arkadaş, bunu kendi lehine bir koz olarak kullanmak istemektedir.. Ama her konuda olduğu gibi bu konuda da haksızdır... Saygılar.. Kendi inancınızda olmayan herkesi, her konuda haksız görmeye daha ne kadar devam edeceksiniz ? Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 31 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 31 Ekim , 2005 Öyle görmüyoruz.. Zaten haksız.. Sen şimdi diyorsunki onlar haklılar fakat siz haksız görüyorsunuz.. Hayır öyle değil.. onlar haksız olduğu için biz öyle görüyoruz.. Saygılar... Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 31 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 31 Ekim , 2005 Eski yunanlılarda da Poseidon'un deniz tanrısı olduğunu iddia ediliyordu. Sırf mitolojide öyle yazıyor diye Poseidon'un deniz tanrısı olduğuna mı iman edeceğiz? Sizin iddianız buna benziyor. "Kutsal kitabımızda bu böyle yazıyor. Öyleyse bu mutlak doğrudur. Bunun dışında herşey yalandır, yanlıştır." Böyle iddia olmaz arkadaşlar. Buna ancak kendiniz inanırsınız. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 31 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 31 Ekim , 2005 Siyer kitapları yada diğer islam tarihi kitapları ne oluyor. Açıklarmısın.... Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 31 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 31 Ekim , 2005 Siyer kitapları yada diğer islam tarihi kitapları ne oluyor. Açıklarmısın.... Sizin tarih kitaplarınız, muhammed dönemi hariç, ibranilerin efsaneleşmiş tarihini anlatır. Merak etme bu konuları da "İnançların Kökenleri" başlığı altında işleyeceğim. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.