Φ selef_61 Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2006 GİYSİDE ŞER’İ BİR ÖLÇÜ Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Salâtü Selâm Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, Ehlinin, Sahabesinin ve de kıyamete kadar onları dost edinen herkesin üzerine olsun. Her müslümanın başlıca görevi Allah Rasûlü’nü sevmek, emirlerine uyup yasaklarından kaçınarak getirmiş olduğu haberleri tasdiklemek suretiyle ona itaatte bulunmaktır. Kelime-i Şehadet ancak bu şekilde gerçek anlamına kavuşur ve kişiye sevap kazandırdığı gibi cezadan kurtulmasını sağlar. Bunun göstergesi de emir, yasak ve uygulama alanında söz, inanç ve eylem bütünlüğü içerisinde olmak, bizden önceki mü’minlerin emir ve yasaklar karşısında “İşittik ve itaat ettik” şeklinde ortaya koydukları tavrı kendimize örnek almaktır Nitekim Allah Rasûlü şöyle buyurmaktadır: “İyi bilin ki, bana Kur’anla birlikte onun misli verildi. Dikkat edin, karnı tok sırtı pek bir adamın koltuğuna yaslanarak: Kur’an size yeter. Ondaki haramları haram, helalleri helal bilin yetişir, demesi yakındır. Şüphesiz Allah Rasûlü’nün haram kıldığı da Allah’ın haram kıldığı gibidir.” [1] “Hatırlat! Şüphesiz hatırlatma, mü’minlere fayda verir” (Zariyat, 51/55) İsbal, sözlük anlamıyla “elbiseyi yere doğru uzatmak”tır. Bir kimse giysisini uzun tutar, yere salarsa “Esbele Fulanun Siyabehu” denilir. [2] Giyside Vacip ve Müstehap Olan Sınırlar İbn Ömer radıyallahu anh şöyle rivayet eder: İzarım (belden aşağıya giyilen giysi) gevşemiş bir haldeyken Allah Rasûlü’ne rastgeldim. Bana “Abdullah! İzarını kaldır” diye ihtarda bulundu. Kaldırdım ancak bu onu tatmin etmemişti “Daha da kaldır” dedi. Ben hâlâ onun dediği mikdarı araştırırken bazıları “Nereye kadar” diye sordu. Allah Rasûlü “baldırların yarısına...” diyerek karşılık verdi. [3] Huzeyfe radıyallahu anh. şöyle der: Allah Rasûlü baldır kaslarımı tutarak “İşte izarın yeri burasıdır. Daha da indireceksen aşık kemiklerini (ayak bilek kemiklerini) geçmeyecek kadar indir. Ancak izarın aşık kemiklerini (ayak bilek kemiklerini) aşmasın” buyurdu. [4] Enes b. Malik radıyallahu anh der ki: Allah Rasûlü “İzar, baldırın yarısına dek salınacaktır” buyurunca baktı ki bu, müslümanlara ağır gelmektedir. Sonra “Aşık kemiklerine (ayak bilek kemiklerine) kadar. Ancak bundan aşağısında hayır yoktur” buyurdu. [5] Allah Rasûlü “Müminin (giysi), baldır kaslarına kadardır. Bundan aşağısı ateştedir” buyurmuştur. [6] İbn Hacer şöyle der: Özetle erkekler için iki durum söz konusudur. a) Müstehab olan sınır: Bu, izarı baldırın yarısında tutmak. Caiz olan sınır: Bu, da izarı aşık kemikleri (ayak bilek kemikleri) üzerinde tutmaktır. [7] İsbali Kınayan Hadisler “Allah, izarını uzatan kimsenin yüzüne bakmaz.” [8] “İzarın aşık kemiğini (ayak bilek kemiğini) aşan kısmı ateştedir.” [9] Şüreyd der ki: Allah Rasûlü giysisini uzun tutan bir kimseyi görünce derhal yanına koşup “İzarını kaldır ve Allah’tan kork” diyerek onu uyardı. Adam: “Ben zayıfım, bacaklarımın çirkin görünmesinden korkuyorum” deyince “İzarını kaldır. Allah’ın yarattığı herşey güzeldir” buyurdu. Bu adam daha sonra hep izarını baldırının yarısına kaldırmış olarak görüldü. [10] Allahu Ekber! Şu duruma bir bakın!... Allah’ın Rasûlü davetçilerin önderi yaratılmışların en şereflisi, bir adamın peşinden koşarak ona iyiliği emrediyor, onu kötülükten alıkoyuyor... Rasûlullah’ın bu davranışı eğer bir şeye delalet ediyorsa, o da şüphesiz bu işin azameti, önemidir. Davetçilerin Rasûlullah’ın bu davranışı üzerinde durup düşünmeleri gerekmektedir. Bu işi önemsemez tavırlar takınmakta acele etmemelidirler. Eş’as b. Süleym şöyle der: “Halamı, amcasından şöyle naklederken işittim -Medine’de yürürken arkamdan birinin: - İzarını kaldır. Böylesi takvaya daha uygundur-, dediğini duydum. Baktım ki bu kimse Allah’ın Rasûlüdür. Dedim ki: -Ey Allahın Rasûlü! “Bu giydiğim değersiz bir aba’dır.” Şöyle karşılık verdi. -Ben senin için örnek değil miyim? Ona baktım, izarı baldırının yarısına kadardı.” [11] Peki, ey giysisini uzun tutan kişi!... Allah Rasûlü sana, Ben senin için örnek değil miyim? Deyince ne şekilde mazeret uyduracak ona ne şekilde yanıt vereceksin?... Allah Rasûlü şöyle buyurur: “Namazda giysisini uzun tutan kimsenin helal ve haram noktasında Allah’tan bir nasibi yoktur.” [12] Hadise göre namazda elbisesini uzun tutan kimse Allah’ın ne helal ne de haram kıldığına iman etmemiş sayılır. Allah’ın dininden nasibi yoktur. “İzarın aşık kemiklerini (ayak bilek kemiklerini) aşan kısmı ateştedir.” [13] “Allah, kıyamet günü üç kişiyle ne konuşur ne onlara bakar ne de onları temize çıkartır. Onlara acıklı bir azap vardır. Bu üç kişi: İzarını yere salan, başa kakan ve malını yalan yere yemin ile satan. Allah’ın bakmaması, merhamet etmesidir. Allah bu kimselere rahmet nazarıyla bakmaz, onlara acımaz. “Kibir ederek elbisesini sürüyen kimsenin Allah kıyamet günü yüzüne bakmaz” Allah Rasûlü’nün bu sözünü duyan Ebubekir - Ey Allah’ın Rasûlü! Giysimin bir yarısı elimle devamlı tutmazsam gevşeyip sarkıyor. Başka bir rivayette -İzarım bir yanından düşüyor. Bir başka rivayette -İzarımın bir yanı düşüyor, şeklinde halini arzedince Allah Rasûlü -Şüphesiz sen bunu kibir olsun diye yapanlardan değilsin. Başka bir rivayette -Sen, onlardan değilsin. Bir başkasında -Sen bunu kibir için yapıyor değilsin, buyurmuştur.” [14] İsbal (Elbiseyi Aşık Kemiklerini Aşacak Şekilde Uzatma) Konusunda Alimlerin Görüşleri Sahabeden hiç bir kimsenin elbisesini yere kadar uzun tutmuş olduğu nakledilmemiştir. Aksine tümü isbali büyük günahlardan ve kibirden sayarak ondan sakındırmıştır. Zira onlar Allah Rasûlünün “İsbalden sakın!... Şüphesiz o kibirdendir” [15], buyruğunu bilmekteydiler. Allah Rasûlü, isbali mutlak surette kibirden saymış herhangi bir kayıt zikretmemiştir. Giysisini kibir için uzatmadığını söyleyenlerin bu tavrı kibre kapı açmaktır. Ebu Bekir İbn’ul Arabî der ki -Bir kimsenin giysisini topuklarının üzerine düşecek şekilde tutarak -Ben bunu kibir için yapmıyorum, diye iddia etmesi caiz değildir. Zira nehyin lafzı onu da kapsamaktadır. Lafzı hüküm olarak alıp, bu hüküm beni bağlamaz; çünkü gerekçesi beni kapsamıyor şeklinde bir yaklaşım da doğru değildir. Böyle bir yaklaşım sahibinin, giysisini belirtilen hizadan aşağıda tutması bizzat bu şahsın kibrinin göstergesidir. [16] İmam Buhari, Sahih’inde şöyle bir bâb başlığı kullanmıştır. (İzarı Kibir Olmaksızın Sürünen Kimse Bâbı) Yine bu konudaki başka bir babda şu başlığı kullanmıştır. (Kibirden Dolayı Giysisi Sürünen Kimse Bâbı) Diğer bir bâb başlığı olarak da (Aşık Kemiklerini Aşan Miktarın Ateşte Olduğu Bâbı) ibaresini kullanmıştır. Bu son bâbda ateşle tehdit eden hadisleri zikrederek ayak bileklerini aşan kısmın haramlığını tasdik etmiştir. Kimilerinin Ebu Bekir hadisini, kibir kastı gütmeksizin isbalin kerahatine delil getirmesi yanlıştır. Zira Ebu Bekir radıyallahu anh elbisesini uzun tutmak kastıyla salmış değildir. Sorusu da zaten elbisesinin gevşeyip düşmesinin isbal hükmünü alıp almayacağının açığa kavuşması içindir. Ebu Bekir radıyallahu anh zayıf bünyeli bir kimse olduğundan izarı belinde durmamakta aşağı düşmektedir. Konu budur... Şüphesiz bu bir mazerettir. Zira elbisesi gerçekte kısadır. Yoksa bunda kimilerinin terziye gidip pantolonlarını aşık kemiklerini aşacak biçimde diktirmeleriyle bir benzerlik sözkonusu değildir. Böyle yapan kimse açıktan bir masiyet işlemiş, bile bile Allah Rasûlü’nün buyruğuna karşı gelmiştir. Özellikle de konuya delilleriyle vakıf olan bir kimse bu hareketinde mazur görülemez ve hadiste geçen tehditlerin muhatabı olur, Allah’ın azabını haketmiş sayılır. (Allah cümlemizi bundan korusun). Kimileri de yasağın sadece izara (belden itibaren bacakları örtecek şekilde giyilen giysi) has olduğunu diğer giyim şekillerini (şalvar, pantolon vs.) kapsamadığını öne sürmüşlerdir. Delil olarak da Allah Rasûlü’nün “İsbal, izar, gömlek ve sarıkta olur. Kim bunlardan birini yerde sürürse Allah kıyamet günü ona bakmaz” [17] hadisini almışlardır. Bu görüşü red için ilim ehlinden nakiller yapacağız. 1) Hafız İbn Hacer der ki: Giysi tabiri, izarı ve diğer tüm giyim şekillerini kapsar. [18] 2) Taberi şöyle der: Hadiste izar ve rida sözlerinin kullanımı vardır. Ancak insanlar gömlek zırh vb. şeyler giydiğinde bunların hükmü de izarın hükmüne girer. [19] 3) İbn Hazm da şunları söyler: Bu, pantolon, izar, gömlek ve giyilen tüm nesneleri için alan genel bir hükümdür. [20] 4) Şeyhulislam İbn Teymiyye der ki: Gömlek, pantolon ve diğer giyim şekillerinin uzunluğu aşık kemiğini (ayak bilek kemiğini) aşmamalıdır. Allah Rasûlü’nden sabit olan hadislerde böyle gelmiştir. [21] 5) Allâme Abdullaziz b. Baz da şöyle der: Gerek gömlekte ve izarda, gerek pantolon ve şalvarda olsun isbal haramdır ve münkerdir. Bu, aşık kemiğini aşan kısımdır. [22] 6) Asrın muhaddisi büyük alim Muhammed Nasıruddin el-Albânî pantolon ve şalvardaki isbal hakkında -Aynı şekilde caiz değildir, diyerek gerekçesini şöyle açıklamıştır. Çünkü bizatihi izar kasdedilmemiş, her türlü giyim eşyası (izar, gömlek, pantolon vs.) bu hükmü almıştır. Bir müslümanın giysisini aşık kemiklerini aşacak surette uzun tutması doğru değildir. [23] Görüldüğü gibi giysinin türü isbal konusunda önemli değildir. Önemli olan şeriatin tespit ettiği ölçüdür. Giysiler örfe, iklime ve zamana göre değişebilir. Şeriatın tespit etmiş olduğu aşık kemiklerine (ayak bilek kemiklerine) kadar inme ölçüsü giysilerde aranan asıl şarttır. Müslüman kardeşlerim!... İsbal konusu ciddi ve tehlikeli bir konudur. Sahabe nasıl onu hafife almadıysa siz de onu hafife almayınız. Hz. Ömer’in şehadeti esnasında yaşananlar bize bir örneklik teşkil edecektir. Kıssayı Buhari, Amir b. Meymun’dan aktarır... Genç bir adam gelip Hz. Ömer’e bir şeyler dedikten sonra döndü. Görüldü ki izarı yere değmektedir. Bunun üzerine Hz. Ömer genci bana çağırın dedi. Genç gelince ona -Ey kardeşimin oğlu! Giysini kaldır. Bu hem giysin için temizlik hem de Rabbin için takvalı olmaktır. Diye nasihatta bulundu. Allahu Ekber! Şu duruma bir bakın!... Hz. Ömer yaralanmış birazdan Rabbine kavuşacaktır. Ancak yine iyiliği emredip kötülükten sakındırmayı bırakmamıştır. Son nefesinde bile çabası budur. Oysa günümüzde böylesi bir durumda verilecek cevap şudur. Ümmet bunca tehlikedeyken ve dört yandan düşmanlarca kuşatılmışken bu konularla zaman harcamak gereksizdir. Nerde Ömer’in radiyallahu anh anlayışı, nerede bu anlayış!... Bu tür ictihatlar daha çok şeytanın birer giriş kapısı niteliğindedir. Allah basiret versin... Son olarak diyorum ki kibir için olsun/olmasın isbalin hükmü aynıdır. Ancak kibirle yapanın günahı daha büyüktür. Kibirden dolayı isbalde bulunanlara Allah kıyamet günü bakmayacak, onlarla konuşmayacak ve onları temize çıkarmayarak benzer acı bir azaba çarptıracaktır. Kibir olmaksızın isbalde bulunan ise aşık kemiğinden aşağısı ateşte yanmak suretiyle cezalandırılacaktır. Özetle şu hususlardan dolayı isbalin haramlığı anlaşılabilir: a) Hadislerde geldiği gibi kibir için olsun/olmasın isbalde bulunanın cehennem azabıyla tehdit edilmesi. Giysiyi baldırın yarısına veya aşık kemiklerinin (ayak bilek kemiklerinin) üstüne kaldırmakla emrolunmak. c) Giysisi baldırının yarısına gelen Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’i örnek almakla emrolunmak. d) Giysiyi yere doğru uzatmak kibre yol açar, kibre benzer. Oysa şeriat haramlara giden yollara engel koyar. (Seddü’z-Zerai) e) İsbal, kadınlara benzeyiştir. f) İsbalde israf sözkonusudur. g) İsbalde bulunan kimse giysisinin yer’e yakın kısmının pisliğe bulaşıp bulaşmadığından emin olmaz. [24] Kadınlarda İsbal Allah Rasûlü -kim elbisesini kibirle sürürse Allah kıyamet günü ona bakmaz, buyurunca Ümmü Seleme Validemiz -Peki, kadınlar elbiselerinin eteklerini nasıl yapacaklar? Diye sormuştur. Allah Rasûlü -Bir karış salarlar diye cevaplamış Ümmü Seleme Validemiz -O zaman ayakları görünür, diye görüş bildirince Allah Rasûlü -Bir zira salsınlar ve bunu aşmasınlar, buyurmuştur. [25] Hafız İbn Hacer der ki -Bu kadınların avretini örtme ihtiyacından kaynaklanan bir haldir. Zira kadınların ayakları tümüyle avrettir. [26] İsbal hakkında gelen korkunç tehditlere rağmen yazık ki müslümanların pek çoğu pantolonunu, şalvarını aşık kemiğinden aşağı olacak şekilde uzun tutup yerde sürümektedir. Oysa pantolon da, şalvar da izarın hükmünü almaktadır. “İzar türünden aşık kemiğini (ayak bilek kemiğini aşan herşey ateştedir” [27] İsbal açık bir münker ve çirkin bir haramdır. Ayrıca büyük günahlardandır. Müslüman bu konuda Allah’tan korkmalı ve tevbe etmelidir. Allah’ın gazabı ve cezasından sakınmak için elbisesini meşru ölçüden aşağıya uzatmamalıdır. Allah, tevbe edenlerin tevbesini kabul eder ve bağışlanma dileyeni bağışlar. O, tevbeleri çokça kabul eden ve çokça merhamet edendir. [28] Alıntı
Φ selef_61 Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2006 TARİKAT RABITA VE SEYR SÜLÜK HAKKINDA ْ أَعُوذُ بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بسم الله الرحمن الرحيم Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun. Hayırlı son, Allah'dan hakkıyla korkanlar içindir. Salat ve selam Peygamberlerimiz Muhammed'e, Onun temiz âline, üstün vasıflarla bezenmiş ashabına ve kıyamet gününe kadar Ona iyilikle uyanlara olsun. Allah’a yaklaştırma vesilesi kabul edilen fiiller ,eylemler ,ameller kayanağını Kur’an ve sünnetten almalıdır.Kaynağını Kur’an ve Sünnetten almıyan ameller batıldır, sahibide sapıktır.Delilini dinden almayan dindarlıkların, en alt basmağını bidat en üst basamağını şirk oluşturur.Önceki ümmetlerden bu hataya düşenleri Allah (cc)hu bize bildirmek suretiyle ibret almamızı istiyor.Biz her namazımızın her rekatında, kendilerine gadap edilenlerin ve sapıtmışların yoluna değil diye dua ediyoruz. Eane---yuinu---yardım etmek. Aşağıdaki ayetlerde yardım etmek manasına gelir. قَالَ مَا مَكَّنِّي فِيهِ رَبِّي خَيْرٌ فَأَعِينُونِي بِقُوَّةٍ أَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْمًا Zülkarneyn onlara dedi ki; "Rabb'imin bana bağışladığı güç, sizin bana vereceğiniz maldan daha hayırlıdır. Siz bana beden gücünüzle yardımcı olunuz da onlar ile aranıza aşılmaz bir sat çekeyim. "Kehf.95 وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَذَا إِلَّا إِفْكٌ افْتَرَاهُ وَأَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ آخَرُونَ فَقَدْ جَاؤُوا ظُلْمًا وَزُورًا Kafirler "Şu Kur'an, Muhammed'in uydurduğu bir yalandır. Bu uydurma işinde kendisine yardım eden başkaları da vardır" dediler. Onlar gerçekten zulüm işlemişler ve yalan söylemişlerdir.Furkan Teavene---yeteavenu-yardımlaşmak.Aşağıdaki ayette yardımlaşmak manasına gelir. وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ İyilik ve takvada yardımlaşınız, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayınız. Allah'tan korkunuz, hiç kuşkusuz, Allah'ın azabı şiddetlidirMaide2. İsteane---yestainu. Yardım istemek manasına gelir.İsmi mefulu müsteandır.EL MÜSTEAN ALLAH subhanehu ve tealanın Kur’anı kerimde geçen ismidir.(Yusuf 18 Enbiya 112)Kendisinden yardım istenecek olan sadce ALLAH’tır.İsteane manasındaki yardım,ne melekten ne peygamberden nede hiçbir mahluktan istenemez. ALLAH’tan başkasından isteanede bulunmak ALLAH’ın affetmeyeceği suçu oluşturur. إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْمًا عَظِيمًا Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşmayı bağışlamaz. Bunun dışında kalan günahları dilediğine bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa son derece büyük bir iftira günahı işlemiş olur.Nisa 48 Biz mü’minler her namazımızın her rekatında,istisnasısz her namazımızn her rekatında ,sadece sana kulluk eder ve sadece senden YARDIM isteriz( Fatiha5 ) diyoruz.ALLAH (c.c)asgari günde beş defa onu bize söylettiriyor, her namazımızda bu ahdimizi yeniliyoruz.Darlıktada bolluktada her halükarda ALLAH’tan istiyoruz. ALLAH kendisine dua edenlere icabet edendir. وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي وَلْيُؤْمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ Eğer kullarım sana benden sorarlarsa onlara de ki; ben kendilerine yakınım, bana dua edenin duasını, dua edince, kabul ederim. O halde onlar da benim çağrıma olumlu karşılık vererek bana iman etsinler ki, doğru yolu bulsunlar. Ben onlara yakınım", "Bana dua edenin duasını, dua edince kabul ederim."Bakara 186 لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَيْءٍ إِلاَّ كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاء لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهِ وَمَا دُعَاء الْكَافِرِينَ إِلاَّ فِي ضَلاَلٍ Gerçek dua, yalnız Allah'a yapılandır. Allah dışında dua ettikleri putlar, onların hiçbir dileklerine cevap veremezler. Böyleleri ağzına su gelsin diye avuçlarını ona doğru açan kimseye benzerler ki, asla bu yolla ağzına su gelmez. İşte kâfirlerin çağrısı böylesine boşunadır.Rad 14 إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ Ancak sana kulluk yapar ve sadce senden yardım isteriz.Fatiha 5 وَاسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلاَّ عَلَى الْخَاشِعِينَ - Sabrederek ve namaz kılarak Allah'dan yardım isteyin. Şüphesiz bu, huşuduyanlardan başkasına ağır gelir.Bakara.45 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ - Ey müminler, sabırla ve namazla Allah'tan yardım isteyin. Hiç şüphesiz Allah, sabredenler ile beraberdir.Bakara153 قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللّهِ وَاصْبِرُواْ إِنَّ الأَرْضَ لِلّهِ يُورِثُهَا مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ "Musa kavmine dedi ki; "Allah'tan yardım isteyiniz ve sabrediniz. Yeryüzü Allah'ındır. Orayı dilediği kullarına miras kılar.Akibet müttegilerindir. A’raf.128 وَجَآؤُوا عَلَى قَمِيصِهِ بِدَمٍ كَذِبٍ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ وَاللّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ Yusuf'un yalandan kana bulanmış gömleğini getirdiler. Babaları Yakub dedi ki; "Anlaşılan nefsiniz sizi kötü bir işe sürükledi, bana düşen güzelce sabırdır, anlattıklarınıza karşı kendisinden yardım istenecek olanAllah’tır.Yusuf18 " قَالَ رَبِّ احْكُم بِالْحَقِّ وَرَبُّنَا الرَّحْمَنُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ ( Peygamber) dedi ki; "Ya Rabb'im hak ile hükmet, vasfettiklerinize karşıkendisinden yardım istenecek olan Rahman olan rabbimizdir.Enbiya 112 Alıntı
Φ selef_61 Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2006 SÖYLENTİLER * YAYGARALAR VE İSLAM TOPLUMU ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİLERİ Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Salâtü Selâm Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’ın, Ehlinin, Sahabesinin ve de kıyamete kadar onları dost edinen herkesin üzerine olsun. Asılsız haberler yaymak, şahıs ve toplumları çürüten ve yıkan en tehlikeli silahlardan birisidir. Bunları yaymak; saf ve fikir birliğini çözüp parçalayacak derecede etkilidir. İslam ümmetimiz geçmişte olduğu gibi bugün de, Müslümanlar arasındaki sevgi ve birlik bilincini bozmaya yönelik düşman planları ve onlar tarafından yayılmaya çalışılan asılsız haberlerle karşı karşıyadır. Düşmanın kullandığı bu hile ve aldatmaca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderildiği tarihten itibaren süregelmiştir ve Allah’ın dilediği vakte kadar da sürecektir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler.” (Bakara, 2/217) O halde araçları değişse de hak ile batıl arasındaki düşmanlık ve mücadele kıyamete kadar devam edecektir. Çünkü Kur’an’ın ifadesiyle kafirlerin değişmez hedefleri “Müslümanları dinlerinden döndürmektir.” Kafirler Müslümanları dinlerinden çevirmek için sürekli olarak planlar yaparlar ve fırsatını buldukları anda bu planlarını uygulama sahasına koyarlar. Kendi batıllarını yaymak için her türlü araç ve yola başvurmaktan çekinmezler. Kafirlerin bu çabaları garip değildir. Ancak garip olan bazı müslümanların da onların bu oyunlarına alet olmalarıdır. Burada müslümanlardan kastımız sözde müslümanlar değildir. Bu kimseler zaten İslam düşmanlarının direk etkileşim alanı içindedirler ve İslam kalesini içeriden tehdit etmektedirler. Bunlar fitneye süratle icabet ederler. Bu gibi kimseleri biz zaten terk etmişizdir. Ve onlara üzülüyor da değiliz. Burada bunlardan değil bazı samimi müslümanlardan bahsediyoruz. Bunlar kimi olaylar karşısında maneviyat ve hamaset hislerine kapılıp şerî sınırları aşmakta ve böylece asılsız haberleri doğrulamak veya yaymak suretiyle çoğalan bu söylentiler çırayı hızla kavuran ateş gibi ümmetin bedeninde yayılan yaranın daha da derinleşmesine neden olmaktadırlar. Bu asılsız haber ve yaygaralar, ümmetin varlık ve dirliğini tehdit eden büyük bir tehlike olunca, özelde davetçi genelde de tüm müslüman kardeşlerimizi bu konuda uyarmak için bu mütevazi risaleyi kaleme almayı uygun gördük. Allahu Teâlâ’dan bizi söz ve amellerimizi de ihlâslı kılmasını dileriz... [1] Kastettiğimiz Asılsız Haber ve Yaygara: İnsanların doğruluğunu araştırmadan birbirlerine naklettikleri, kaynağı belirsiz ve aslında belli bir amaca yönelik olarak bilinçli bir zamanlama ile ortaya atılmış sözleri yaymaktır. [2] Tarihte Söylenti ve Çıkarılan Yaygaralar: Asılsız haberler yayma işi insanlık tarihi kadar eskidir ve insan var oldukça devam edecek gibidir. Tarihte yaygara ve söylentilerin olmadığı bir toplum yoktur. Çünkü insan nefsi İslam ile terbiye edilmedikçe buna meyyaldır. Peygamberler tarihi buna şahittir. İşte Nuh aleyhisselam; kavmi tarafından şöyle itham edildi: “Size üstün ve hâkim olmak istiyor.” (Müminun, 23/24). Benzer yaygara ve asılsız dedikodular ile Hud aleyhisselam’da muhatap olmuştur. Musa aleyhisselam ise Firavun tarafından sihir yapmak ve kendisine karşı oyun oynamakla itham edilmiş ve bu haber halk arasında yayılmıştır. Aziz’in uyguladığı aşırı gizlilik ve sansür politikasına rağmen, Yusuf aleyhisselam olayı Mısırlı hanımlar arasında yayılmıştır. Kur’an-ı Kerim’in bize aktardığı peygamberler ve salihlerin kıssalarında bu hususta daha başka bir çok örnekler mevcuttur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelince; davetinin başlangıcından itibaren büyük bir yalan ve iftira kampanyası ile karşı karşıya kaldı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu kampanyanın Mekke ayağında delilik, sihir ve yalan gibi iftiralara maruz kaldı. Fakat Allah onların bu tavırlarını gözetlemekte olup yedi kat göklerden indirdiği ayetlerle onların yalanlarını çürütmekte ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’ini dosdoğru olduğunu bildirmekteydi. Medine döneminde ise yaygara ve iftiralar, şerrin önderleri Yahudi ve Münafıklar tarafından organize bir şekilde idare edilmesiyle arttı. Eğer İslam toplumu sağlam bir bünyeye sahip olmasaydı bu iftira ve yaygara seli önünde dayanması mümkün olmazdı. Fakat toplumun İslam ile terbiye edilmiş olması, Müslümanların birbirlerine sımsıkı kenetlenmeleri ve peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e itaat ediyor olmaları, Allah düşmanlarının amaçlarına ulaşmalarına engel olmuştur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem döneminde savaş meydanlarında çıkarılan yaygaralar ise, alınacak dersler bakımından ayrı bir risale konusudur. Ki bugünde bu silah İslam düşmanları tarafından oldukça etkili bir biçimde kullanılmaktadır. [3] Söylentiler Ve Yaygaraların Kaynakları: Asılsız haber şeklindeki sözler genellikle kişiler veya basın yayın araçları vasıtasıyla yayılır. İnsanlar aralarındaki haberleri bu yollarla yayarlar. Dolayısıyla kişinin duyduğu ve bir başkasına vereceği haberin doğruluğundan iyice emin olması gerekir. Asıl olan müslümanın beraatıdır. Dolayısıyla bir müslüman hakkında gelen olumsuz bir haberi hemen tasdik etmeden önce onun doğruluğunu ve meselenin hakikatini öğrenmek gerekir. Haber açık ve kesin delillerle teyit edilmedikçe, hakkında olumsuz haber bulunan kişi tam bir beraat içindedir. [4] Söylenti Ve Yaygaraların Nedenleri: Çıkarılan yaygaraların bir çok nedenleri vardır. Bunlardan bazıları şunlardır: * Düşmanın başına gelene sevinmek: Kişi düşmanının başına gelen musibete sevinerek onunla ilgili olumsuz haberleri sağda solda yayar... Bundan Allah’a sığınırız. * Aşırı meraklılık: Her türlü yaygarayı yayan en büyük kesim ise lafa söze merak, kendilerinde adeta hastalık halini almış kimselerdir. Konuşulanları ağızları açık dinleyişleriyle hem anlatanın konuşmasını asılsız şeylerle süslemesini teşvik ederler, hem de kendileri onu başkasına anlatırken abartmaktan zevk alırlar. * Vakit öldürmek için konuşmak: Meclis içinde anlatmaya değer bir şey bulamayıp susmak durumunda kalan bazı kimseler, bunu kendileri için bir eksiklik kabul edip susmaktansa bir şeyler anlatmış, söze iştirak etmiş olmak için getireceği vahim sonuçları düşünmeden aslı astarı belli olmayan sözleri anlatırlar. [5] Söylenti Ve Yaygaraların Yayılmasının Sebepleri: * Dinleyicilerin fuzuli ve gereksiz sözleri dinlemek için istek göstermeleri. * İnsanların bu tür haberleri ilgi ile dinlediklerini gören anlatıcının, ilgi toplama merakı. * Haberin yalan olması durumunda doğuracağı vahim sonuçları düşünememe. * Söylentiyi yayan kimselerin gerekli İslami şuurdan yoksun olmaları. * İnsanların nefislerini muhasebe ve kontrol etmeleri. [6] İslam’ın Yayılan Söylentiler Ve Çıkan Yaygaralar Karşısındaki Tavrı Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: “Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat, 49/6) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu: “Her duyduğunu söylemesi kişiye yalan olarak yeter.” [7] İmam Malik şöyle dedi: “Bilinmez ki insanın her duyduğunu konuşması büyük bir fesattır.” Munâvi de şöyle dedi. “Dinlediği şeyin yalan veya gerçek olması ihtimalinden dolayı, insan her duyduğu şeyi konuştuğu taktirde mutlaka bazı yalanları da konuşmuş olur. Yalan, bir şeyi olduğundan başka şekilde anlatmaktır. Kişi kasten böyle yaparsa günah işlemiş olur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem her duyduğunu başkalarına nakledenler hakkında şöyle buyurdu: “Kişinin, iddiaları binek edinmesi ne kötü bir şeydir.” [8] Hadiste geçen “zeamu/iddia ettiler.” kelimesi kafirlerin sözlerindendir. Çünkü onlar ilimsiz olarak iddialarda bulunuyorlardı. Allahu Teâlâ onları şöyle zemmetti. “İnkar edenler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler.” (Tağabun, 64/7). İmam Beğavi bu ayetin açıklamasında şöyle dedi: Allah Subhanehu ve Teâlâ bu kelimeyi zemmetti. Zira bu kelime genellikle insanların dillerine doladıkları asılsız iddiaları ifade için kullanılır: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem insanların ihtiyaçlarına ulaşmak için sözlerinin başına getirdikleri “zeamu/iddia ettiler” ifadesini, maksatlarına ulaşmak için kullandıkları binek hayvanına benzetti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kişinin naklettiği haberlerin doğruluğundan emin olmasını, bu konuda ihtiyatı elden bırakmamasını ve güvenilir olmayan kimselerden hadis rivayet etmemesini emretti. İmam Abdurrahman b. Mehdi de şöyle dedi: “Kişi duyduğu şeylerden bazılarını insanlara anlatmaktan imtina etmedikçe insanların uyduğu bir imam olamaz.” [9] Söylentileri Başkalarına Aktaran Kimselerin Ne Yapmaları Gerekir? * Söylediği ve yaptığı her şeyde Allah’tan korkması, nefsini murakabe etmesi ve söylediği her kelimeden hesaba çekileceğini hatırlaması gerekir. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: “Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler var.” (İnfitar, 82/10) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu: “Kim bana iki sakalı ve iki bacağı arasındaki şey hususunda garanti verirse, ben de cennet hakkında ona garanti veririm.” [10] * Müslüman kardeşi hakkında hüsnü zan beslemeli ve onu kendi konumuna indirmelidir. * Aktardığı haber hususunda maksadının sağlıklı olması ve nefsani amaçlar güderek söz gezdirmemesi gerekir. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: “Bilin ki, Allah, gönlünüzdekileri bilir. Bu sebeple Allah’tan sakının.” (Bakara, 2/235) * Mevcut söylenti hususunda öncelikle ilim ve fazilet ehli ile görüşüp onların görüşlerini almalıdır. Zira ilimleri ve tecrübeleri nedeniyle maslahatı daha iyi tespit edebilirler. * Aktardığı haberin doğruluğunu araştırması ve haberi aktardığı kimselere de bu hususu açıklayarak onların da görüşlerinden faydalanması gerekir. * Yaygarayı aktaran kişinin oturup kalktığı meclisleri iyi ayırt etmesi gerekir. Zira bir mecliste konuşulan, başka bir mecliste konuşulmaz. * Haberi aktaran kişinin dinleyicileri, bu haberi kendisinden doğru bir şekilde nakletmeleri için teşvik etmesi gerekir. Çünkü kendisi haberin ilk kaynağıdır. Bundan sonra çıkacak olan sözler hep ona mal edilecektir. Mümkün mertebe sözü olduğu gibi aynısıyla aktarmak gerekir. Eskiler şöyle derlerdi: “Haberlerin afeti, rivayet edenlerdir.” * Aktardığı haberin doğruluğunu araştırmalı ve sabit olduğu haliyle anlatmalı, anlatırken eklemeler yapmadan anlatmalıdır. * Duyduğu her şeyi hemen başkalarına anlatmak için acele etmemelidir. Eğer müslümanlar duydukları söylentileri başkalarına aktarmasalardı, toplumu yaralayan bu sözler ölmüş olurlardı. * Yalancıların, münafıkların, gıybetçilerin ve hasta kapli insanların sözlerine kulak vermemek ve onlardan yüz çevirip yaptıklarına rıza göstermemek gerekir. Bu şekilde davranıldığı takdirde asılsız yaygaraların İslam toplumuna zarar vermesi engellenmiş olur. [11] Söylenti Ve Çıkarılmış Bir Yaygara İle Karşılaşan Müslümanın Ne Yapması Gerekir. 1) Olayı aktaran kimsenin durumuna bakılmalıdır. Adil mi, fasık mı, yoksa ikisi arasında mı? Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat, 49/6) 2) Olayı aktaran kişiyi, söylediği her sözden Allah katında sorumlu olacağı ve olayı doğru bir şekilde anlatması yahut acele etmemesi yönünde Allahu Teâlâ ile korkutmalıdır. 3) Özellikle de deliller ve karineler yeterli derecede ikna edici değilse, söylenenleri hemen tasdik etmemeli ve insanlara duyurmak konusunda acele edilmemelidir. Aksi takdirde Allahu Teâlâ’nın şu hitabı ile karşı karşıya kalınacağı bilinmelidir. “Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç)tur.” (Nur, 24/15) 4) Yaygara özellikle hayır ile tanınan biri hakkında ise, bunun hüsnü zan üzere değerlendirilmesi ve şerî bir özrü olabileceği düşünülmelidir. Eğer şerî bir özür yok ise, bu durumda olayı aktaran kişiye, olayı yaymak yerine, dedikodusunu yaptığı kişiye nasihatte bulunması ve onu tevbeye davet etmesi gerektiği hatırlatılmalıdır. [12] Hakkında Dedikodu Edilen Kişiye Gelince: Dedikodusu yapılan kişi bilinen veya bilinmeyen bir kişidir. Eğer bilinen biri ise ve özellikle de alimlerden veya müttaki müslümanlardan ise, yaygaraları aktaran kişinin Allah’tan korkması ve bu kimselerin namusuna leke sürmemesi gerekir. Özellikle de Kur’an ve Sünnete bağlı, ilmi ile amil alimler hakkında çok dikkatli olunmalıdır. Zira onlar ümmetin önderleri ve nur kaynaklarıdır. Alimlerinin kıymetini takdir etmeyen bir toplumda hayır yoktur. “Kim yokluğunda bir kardeşinin namusunu savunursa, onu cehennemden azat etmesi Allah üzerine bir haktır.” [13] Hakkında yaygara bulunan kimse hayırlı birisi değil ise yine aktarıcının o kişi onun düşmanı dahi olsa olayı abartarak anlatmaması gerekir. Zira bu yalan ve zulüm olmuş olur. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: “Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış)’tır.” (Maide, 5/8) Şayet şahıs tanımadığımız biri ise, gerçek şu ki tanıdığınız kimse hakkında geçerli olan hüküm aynen bu kişi için de geçerlidir. Kişi tanımadığı biri hakkında dahi olsa, doğruluğu saptanmadıkça söylentiyi yayma hakkına sahip değildir. Çünkü cehalet, nakleden kişinin ben öyle duydum türünden sözlerle sığınabileceği bir mazeret değildir. Yine bu haber o kişiye, senin hakkında falan şöyle sözler yayıyor şeklinde ulaşıp hiç yoktan düşmanlığa da sebep olabilir. [14] Söylenti Ve Yaygarayı Önlemenin Yolu: * Söylentileri yayıp, çıkan yaygaralara kapılan kimseye Allahu Teâlâ hatırlatmalı, bilmediği konulara dalmaması konusunda ve konuşulan konunun gerçek veya abartılı olması halinde doğuracağı vahim sonuçlar konusunda o uyarılmalıdır. ” ... sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat, 49/6). * Gerekli soruları sormadan veya itiraz etmeden yaygaraları doğrulamakta acele edilmemelidir. * Bu söylentileri tekrarlamaktan kaçınmalıdır. Zira tekrar edildikçe yayılır ve yayıldıkça içine bir çok yalan ve ilaveler karışır. * Yaygaranın kaynağı araştırılmalı ve sorumluları bulunup; hesap sorulmalı gerektiğinde cezalandırılmalıdır. * Söylenti duyulduğu anda, kayıtsız kalmak veya aşırı şaşkınlık göstermekten kaçınmak gerekir. Bu, yaygarayı aktaran kişinin onu yaymadan önce kendi nefsine dönmesini sağlar. [15] Söylenti Ve Yaygaraların İslam Toplumu Üzerindeki Etkileri: Bunların toplum üzerinde bir çok olumsuz etkileri vardır. Kısaca şöyle özetleyebiliriz: * Günahsız bir kimseyi haksız yere itham etmek. * Dilleri ve zimmetleri asılsız olaylar ile kirletmek. * Toplumda karşılıklı güvenin yitirilmesi. * Cahilleri sevindirmek. Özellikle de yaygaralar, davetçiler ve İslami uyanış gençliği hakkında ise, yaygaraların vahim sonuçları hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler yaygaraların başı sayılan “İfk Hadisesini” güzelce bir okumalıdır. [16] Son Olarak: Yaşadığımız yüzyılda da İslam ve müslümanlar aleyhine birçok dedikodu ve yaygaralar üretilmiş ve bunlar ümmetin varlığı ve birliği açısından büyük zararlar vermiştir. Hele bu yaygaralar, içimizdeki cahiller veya hevasına tapanlar tarafından üretildiği zaman daha da olumsuz etkileri olmuştur. İslam düşmanları da, özellikle müslüman alimler, davetçiler ve liderler hakkında çeşitli iftiralar ve yaygaralar üreterek, halkı onlardan soğutmaya ve uzaklaştırmaya çalışmışlardır. Nice alimlerin ajan, mal ve makam düşkünü olduğu yaygaraları çıkarılmıştır?! Aynı şekilde ilmî ve amelî bazı hataları tespit ederek ve bunları abartarak insanlar arasında yayıyorlar. Habbeden kubbe yapıyorlar... Allah yardımcımız olsun!.. Allah’ım genelde tüm müslümanların ve özelde de bütün alimlerin, davetçilerin ve müslüman gençliğin kalplerini birleştir ve aralarını düzelt... Onları tek bir yumruk, tek bir kelime ve tek bir saf kıl... Güzelliklerin nimeti ile tamam olduğu Allah’a hamd olsun. [17] Alıntı
Φ selef_61 Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2006 ŞEYTAN İNSANA ÖZ EVLADINI KATLETMEYİ GÜZEL GÖSTERİR وَكَذَلِكَ زَيَّنَ لِكَثِيرٍ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ قَتْلَ أَوْلاَدِهِمْ شُرَكَآؤُهُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُواْ عَلَيْهِمْ دِينَهُمْ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ Tıpkı bunun gibi, bu düzmece ortaklar çoğu müşriklere öz evlatlarını öldürmeyi çekici göstermişlerdir ki, böylece hem fıtratlarını yozlaştırsınlar ve hem de dinlerini bozsunlar. Eğer Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları asılsız uydurmaları ile başbaşa bırak. "Enam 137 قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ قَتَلُواْ أَوْلاَدَهُمْ سَفَهًا بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُواْ مَا رَزَقَهُمُ اللّهُ افْتِرَاء عَلَى اللّهِ قَدْ ضَلُّواْ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ "Hiçbir bilgiye dayanmaksızın, aptalca evlatlarını öldürenler ve Allah'a iftira atarak O'nun verdiği rızıkları kendilerine yasaklayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar kesinlikle sapıtmışlardır, doğru yola gelecekleri yoktur. "En’am 140 ŞEYTAN,İŞBİRLİKÇİSİ NEFİS İNSANA ÖZ KARDEŞİNİ KATLETTİRİR فَطَوَّعَتْ لَهُ نَفْسُهُ قَتْلَ أَخِيهِ فَقَتَلَهُ فَأَصْبَحَ مِنَ الْخَاسِرِينَ Buna rağmen öbür kardeş ihtiraslarına boyun eğerek kardeşini öldürdü ve böylece hüsrana uğrayanlardan oldu.Maide 30 YUSUFU ÖLDÜRMEYİ YADA KUYUYA ATTIRMAYI DAHA SONRA TEVBE EDİP SALİHLERDEN OLMAYI ÖĞÜTLER اقْتُلُواْ يُوسُفَ أَوِ اطْرَحُوهُ أَرْضًا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ وَتَكُونُواْ مِن بَعْدِهِ قَوْمًا صَالِحِينَ قَالَ قَآئِلٌ مَّنْهُمْ لاَ تَقْتُلُواْ يُوسُفَ وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَةِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ Yusuf'u ya öldürünüz, ya da ıssız bir yere bırakınız; o zaman babanızın rakipsiz sevgilileri olursunuz, arkasından da tevbe eder iyi kimseler olursunuz. Üvey kardeşlerden biri dedi ki; "Yusuf'u öldürmeyiniz; eğer mutlaka bir şey yapmak istiyorsanız, onu bir kuyunun dibine atınız da yoldan geçecek kervanlardan biri onu çıkarıp alsınYusuf 9_10 ŞEYTAN İNASANA KARDEŞİNİ ÜÇ BEŞ PARAYA SATTIRIR وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍ وَكَانُواْ فِيهِ مِنَ الزَّاهِدِينَ Yusuf'u ucuz bir fiyatla, birkaç paraya sattılar. Çünkü onu bir an önce ellerinden çıkarmak istiyorlardıYusuf 20 ŞEYTAN İNSANA PEYGAMBEREDE İFTİRA ATTIRIR وَاسُتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَمِيصَهُ مِن دُبُرٍ وَأَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَى الْبَابِ قَالَتْ مَا جَزَاء مَنْ أَرَادَ بِأَهْلِكَ سُوَءًا إِلاَّ أَن يُسْجَنَ أَوْ عَذَابٌ أَلِيمٌ Her ikisi de -Yusuf önde, kadın peşinde olmak üzere- kapıya koştular. Kadın, Yusuf'un gömleğini arkasından yırttı; kapıda kadının kocası ile karşılaştılar. O sırada kadın, kocasına "Eşine kötülük etmek isteyenin cezası herhalde hâpsedilmekten ya da ağır işkenceye çarpılmaktan başka bir şey olamaz" dedi.Yusuf 25 ŞEYTAN,PEYGAMBERİ SUÇSUZ OLDUĞU HALDE ZİNDANA ATTIRIR ثُمَّ بَدَا لَهُم مِّن بَعْدِ مَا رَأَوُاْ الآيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتَّى حِينٍ Yusuf'u belirli bir süre için hapse atmayı gerekli gördüler. Oysa onun masum olduğunu kanıtlayan bunca delil gözleri önünde duruyordu.Yusuf 35 ZALİMLER ALLAHI BIRAKIP ŞEYTANI DOST EDİNİRLER وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ أَوْلِيَاء مِن دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلًا Hani Rabb'in meleklere"Adem'e secde ediniz"dedi. Onlar da secde ettiler. Yalnız İblis (şeytan) secde etmedi. O cin kökenli idi ve Rabb'inin buyruğu dışına çıktı. Şimdi siz beni bırakıp onu ve soyunu dost mu ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. Zalimlerin yaptığı bu dost değişimi ne kötü tercihtir!Kehf 50 KİM ŞEYTANI DOST EDİNİRSE HÜSRANA UĞRAR وَلأُضِلَّنَّهُمْ وَلأُمَنِّيَنَّهُمْ وَلآمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ آذَانَ الأَنْعَامِ وَلآمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّهِ وَمَن يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِّن دُونِ اللّهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُّبِينًا Onları yoldan çıkaracağım, asılsız kuruntulara daldıracağım, kendilerine davarların kulaklarını yarmalarını emredeceğim, Allah'ın yaratıklarını değişikliğe uğratmalarını emredeceğim " demiştir. Kim Allah'ı bırakıp şeytanı dost edinirse apaçık bir hüsrana uğramış olur.Nisa 119 ŞEYTAN SIRATI MÜSTAKİMİN ÜZERİNDE OTURMAKTADIR İNSANLAR SAPTIRMAK İÇİN قَالَ فَبِمَا أَغْوَيْتَنِي لأَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ ثُمَّ لآتِيَنَّهُم مِّن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ أَيْمَانِهِمْ وَعَن شَمَآئِلِهِمْ وَلاَ تَجِدُ أَكْثَرَهُمْ شَاكِرِينَ İblis dedi ki; "Beni kışkırtıp sapıklığa düşürdüğün için, andolsun ki, doğru yolun üzerinde pusu kurup insanların yolunu keseceğim. Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım da çoğunluğunu şükreder bulamayacaksın.Araf 16_17 ŞEYTAN MALLARDA VE EVLATLARDA ORTAK OLUR وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَأَجْلِبْ عَلَيْهِم بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الأَمْوَالِ وَالأَوْلادِ وَعِدْهُمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا Gücünün yettiklerini sesinle ayartıp siperlerinden çıkar, atlılarını ve piyadelerini nara attırarak, üzerlerine çullandır, mallarına ve evlâtlarına ortak ol, onlara çeşitli vaadler yap, şeytanın insanlara yaptığı vaadler aldatmacadan başka bir şey değildir İsra 64 Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Acaba İbrahim'i, İsmail'i katletmesi konusunda şeytan mı dürtükledi.. Bu hikaye mitolojik olarak güzeldir de, özünde çok tehlikelidir. Allah yolunda öz oğlunun beline bomba dolayıp zalimlerin arasına salmayı meşru kılar; dikkat etmek gerekir. Keşke zamane insanı da mitoloji ile gerçek yaşamı birbirinden ayırabilmeyi becerebilseydi... Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Nedense bu yazı bana Fethullah Gülen merkezli yazılmış gibi geldi... "Siz bakmayın o söylenenlere, Allah'tan korkun" gibi bir söylem... Neden şaşırmadım acaba? Alıntı
Φ selef_61 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 BİRİNCİ ESAS: KULUN RABBİNİ BİLMESİ Sana rabbin kim? diye sorulduğu zaman şöyle cevap ver: Benim Rabbim Allah'tır. O ki beni ve bütün yaratılmışları (alemleri) nimeti ile terbiye eden, yetiştiren Allah'tır. O benim kendisine ibadet ettiğim, O'ndan başka hiç bir ilahın olmadığı Allah'tır. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Hamdın her türlüsü alemlerin Rabbi olan Allah içindir. (Fatiha Suresi: 2) Allah'ın dışındaki her şey (yaratılmış) bir alemdir. Bende bu alemden (yaratılmışlardan) biriyim. Sana Rabbini ne ile, nasıl tanıdın, bildin? diye sorulduğu zaman şöyle cevap ver: O'nu (varlığına delalet eden) eylemleriyle ve mahlukatlarıyla bildim. Gece, gündüz, güneş ve ay onun ayetlerindendir. Yedi kat gök ve yedi kat yer ve aralarındaki her şey onun mahlukatlarındandır. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Gece ile gündüz, güneş ile ay (Allah'ın varlığına delalet eden) onun ayetlerindendir. Güneş ve ayı (Rabler edinip) secde etmeyin. Onları yaratan Allah'a secde edin. Eğer Allah'a ibadet ediyorsanız." (Fussilet Suresi 37. ayet) Ve şöyle buyurmuştur: "Muhakkak ki sizin Rabbiniz olan Allah, gökleri ve yeryüzünü altı günde yaratmış ve sonrada arşın (tahtın) üstüne yükselmiştir. Gündüzün aydınlığını, onu süratle takip eden gece ile örten, güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğdiren O'dur. Böyle de her şeyi yoktan var etmek ve yarattıkları üzerinde tasarruf ve hüküm sahibi olma hakkı (yalnızca) Allah'ındır. Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah hayrı bol olandır." (Araf Suresi 54. ayet) Rab; ibadet edilendir. Buna delil ise yüce Allah'ın şu sözüdür: "Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin. Umulur ki (böylece Allah'ın azabından) kurtulmuş olursunuz. O Rab ki sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü de sağlam bir çatı yaptı. Gökyüzünden yağmuru indirip onunla sizin için çeşitli meyveleri rızık olarak çıkardı. Öyle ise siz bunları bildiğiniz halde Allah'a ortak koşmayın." (Bakara Suresi 21-22. ayetler) (Büyük tefsir alimlerinden) İbn-i Kesir (Allah ona rahmet etsin) şöyle buyurmuştur. İbadete müstahak olan bu kadar çeşitli mahlukatı yaratan, Allah'tır. İbadet Çeşitleri: Allah'ın yapılmasını emrettiği; islamın şartları, imanın şartları ve ihsan gibi ibadetlerdir. Öyle ise dua, korku, ümit etmek, tevekkül etmek, isteyerek yönelmek, çekinerek korkmak, itaat ederek sakınmak, bilerek korkmak, yönelmek, yardım dilemek, sığınmak, imdat dilemek, kurban kesmek, adak adamak, yardımını beklemek hep ibadet çeşitlerindendir. Bunlar gibi Allah'ın emrettiği bütün ibadetler yalnızca Allah için yapılır. Bu ibadetlere deliller ise Yüce Allah'ın şu ayetleridir. Dua: "Muhakkak ki mescitler (ibadet yerleri) yalnızca Allah'a aittir. Dolayısıyla Allah'tan başka birine dua (ederek ibadet) etmeyin."(Cin Süresi: 18) Kim Allah'tan başkasına dua eder yada duasında Allah'la beraber başkasını da ortak koşarsa, yada duasının bir kısmını başka bir şeye niyazda bulunmak için harcarsa şirke düşer, kafir olur. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Kim Allah'la beraber başka bir ilaha (mabuda), ilahlığına hiç bir delili olmadığı halde dua edecek olursa, muhakkak ki onun cezası (hesabı) Rabbin katında olacaktır. Şüphesiz ki kafirler iflah olmayacaklardır." (Müminun Suresi: 117) Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:"Dua ibadetin beyni (özü)'dür." Ve Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Sizin Rabbiniz buyurdu ki; Bana dua edin de dualarınıza cevap vereyim, icabet edeyim. Muhakkak ki bana ibadet etmekten kibirlenenler hakir ve küçük düşürülmüş olarak cehenneme gireceklerdir." (Gafir Suresi 60. ayet) Korku: Bu ibadete delil ise Yüce Allah'ın şu ayetidir:Eğer iman eden kimseler iseniz, onlardan (kafirlerden) değil benden korkun" (Ali İmran Suresi: 175. ayet) Ümit Etmek: Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:"Kim Rabbi ile karşılaşmayı ümit ederse salih amel işlesin ve Rabbine yapmış olduğu ibadetlerde ona kimseyi ortak koşmasın" (Kehf Suresi 110. ayet) Tevekkül Etmek: Bu ibadetin delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:"Kim Allah'a tevekkül ederse Allah ona yeter" (Talak Suresi 3. ayet) İsteyerek Yönelmek, Çekinerek Korkmak, İtaat Ederek Sakınmak: Bu ibadetlere delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Şüphesiz ki Onlar hayırlı işleri yapmada acele ederler, ve bize korku ve istekle dua ederler. Onlar bize karşı (emirlerimize) itaat ederek sakınırlar" Bilerek Korkmak: Bu (ibadete) delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Onlardan değil, asıl benden bilerek (gerektiği gibi) korkun" (Bakara Suresi:150. ayet) (Allah'a) Yönelmek: Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:"(Her işinizde) Rabbinize yönelin ve (nefislerinizle) O'nun (emirlerine, dinine) teslim olun." (Zümer Suresi 54. ayet) Yardım Dilemek: Bu (ibadete) delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Yalnız sana ibadet eder ve yalnızca senden yardım dileriz" (Fatiha Suresi 5. ayet) Peygamber efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Yardım dilediğin zaman Allah'tan yardım dile" Sığınmak: Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:"De ki: İnsanların Rabbi ve Hükümranı olan Allah'a sığınırım" (Nas Suresi 1-2. ayet) İmdat Dilemek: Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Rabbinizi imdada çağırdınız da (O da hemen akabinde) sizin bu çağrınıza cevap vermişti(karşılık vermişti). (Enfal Suresi 9. ayet) Kurban Kesmek: Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:"De ki: Benim namazım, kestiğim kurban, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun (bu ibadetlerde) hiç bir ortağı yoktur. Ben bununla (bu ibadetleri yapmakla) emrolundum ve ben ilk Müslüman olanım." (Enam Suresi 162-163. ayetler) (Peygamber efendimiz) sünnetinde şöyle buyurmuştur:" Allah kendinden başkası için kurban kesene lanet etmiştir." Adak Adamak: Bu (ibadetin) delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:"Onlar adaklarını yerine getirirler ve şerri, kötülüğü yaygınlaşmış olan (o) günden korkarlar" (İnsan Suresi 7. ayet) İKİNCİ ESAS:KULUN İSLAM DİNİNİ DELİLERİ İLE BİLMESİ İslam'ın Tarifi: İslam: Kulun Allah'ı (bütün yapmış olduğu ibadetlerde) birleyerek ona teslim olması, (emirlerine, yasaklarına) boyun eğerek itaat etmesi, şirkten ve onun ehlinden kendini uzak tutması, beri kılması demektir. İslam üç mertebedir. Bu mertebeler şunlardır: İslam İman İhsan Her mertebesinde kendine göre rükünleri vardır. BİRİNCİ MERTEBE: İSLAM İslam'ın Rükünleri: 1- Kelime-i Şehadet getirmektir. Yani Allah'tan başka hakkı ile gerektiği gibi ibadet edilecek hiçbir mabud, ilah yoktur ve Muhammed onun elçisidir demektir. 2- Namaz kılmak 3- Zekat vermek 4- Oruç tutmak 5- Hacca gitmek (Allah'ın evini haccetmek) Kelime-i Şehadetin delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:"Allah O'ndan başka hakkı ile ibadet edilecek hiç bir ilah olmadığına şahitlik etmiştir. (Öylede) Melekler ve ilim ehli olanlar dosdoğru ve adaletli olarak buna şahitlik etmişlerdir. O izzet ve hüküm sahibinden başka hakkı ile ibadet edilecek bir ilah yoktur." (Ali İmran Suresi 18. ayet) (Şehadetin) manası ise: Allah'tan başka hakkı ile gerektiği gibi ibadet edilecek başka bir ilah yoktur demektir. "Başka bir ilah yoktur" sözü; Allah'ın dışındaki bütün ibadet edilen her şeyi iptal eder (hükmünü kaldırır). "Allah'tan başka" sözü; bütün ibadet çeşitlerinin yalnızca, tek olarak Allah'a ait olması demektir. O'nun ibadetlerde kendisinin bir ortağı olmadığı gibi mülkünde de bir ortağı yoktur. Bu şehadetin açıklaması ve tefsiri Yüce Allah'ın şu sözleridir. "Hani İbrahim babasına ve kavmine beni yaratan Allah hariç sizin ibadet ettiklerinizden beriyim. Muhakkak ki O, beni doğruya iletecektir. (Allah) İbrahim'in bu sözünü kendisinden sonra gelecek olanlar belki hakka, doğruya yönelirler, dönerler diye baki kılmıştır." (Zuhruf Suresi 26-28. ayetler) Ve şöyle buyurmuştur: "De ki: Ey kitap ehli! (Yahudiler ve Hıristiyanlar) sizinle bizim aramızda ortak olan kelimeye geliniz. (O kelime ki) Allah'tan başkasına ibadet etmeyeceğimiz, ona herhangi bir şeyi ortak koşmayacağımız, Allah'ın dışında birbirimizi Rabler edinmeyeceğimiz (Kelime-i tevhittir). Eğer yüz çevirir, gerisin geriye dönerlerse (onlara) şahit olun! Biz Müslüman olanlarız deyin" (Ali İmran Suresi 64. ayet) Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Allah'ın Resulü, elçisi olduğuna delil ise, Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Muhakkak ki size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki; sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatli, merhametlidir." (Tevbe Suresi 128. ayet) "Muhammed Allah'ın Resulü" şehadetinin manası ise şudur: Emrettiği şeyleri yerine getirmek, haber verdiği şeyleri doğrulamak, yasakladığı ve nehyettiği şeylerden kaçınmak, Allah'a onun getirdiğinden başka bir şeyle ibadet etmemek demektir. Namazın, zekatın ve tevhidin tefsirine delil ise, Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Onlar yalnızca Allah'a ibadet etmek ve dini (ibadeti) sadece ona halis kılmak, batıldan hakka meyleden kişiler olmak, Namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermekten başka bir şeyle emrolunmamışlardır. Zira dosdoğru inanç ve din işte bu dindir." (Beyyine Suresi 5.ayet) Oruç ibadetinin farziyetine delil ise, Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Ey İman edenler! Sizden öncekilere yazıldığı (farz kılındığı) gibi size de oruç yazılmıştır.Umulur ki (Allah'ın azabından) korkarsınız, sakınırsınız." (Bakara Suresi 183. ayet) Hac ibadetinin farziyetine delil ise, Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Allah'ın kulları üzerinde evine gitmeye gücü yetenler için hac etmeleri bir hakkıdır. Eğer kim inkar eder, küfrederse Muhakkak ki Allah bütün alemlerden müstağnidir (onlara ihtiyacı yoktur). (Ali İmran Suresi 97. ayet) İKİNCİ MERTEBE: İMAN İman yetmiş küsur şubedir. En yücesi, üstünü La İlahe İllallah (Allah'tan başka hakkı ile ibadet edilecek hiç bir ilah yoktur) demek, en aşağısı ise yolda bulunan rahatsız edici şeyleri yok etmek, imha etmektir. Haya etmek imanın şubelerinden biridir. İmanın altı şartı vardır. İMANIN ŞARTLARI: Allah'a inanmak Meleklere inanmak Kitaplara inanmak Peygamberlere inanmak Ahiret gününe inanmak İyi ve kötü yönleriyle kadere inanmak. Bu ibadetlere delil ise yüce Allah'ın şu sözüdür: "İyilik yüzlerinizi doğuya ve batıya doğru çevirmek değildir. Ve lakin gerçek iyilik Allah'a, Ahiret gününe, meleklerine, kitaba ve peygamberlere iman edenin iyiliğidir." (Bakara Suresi 177. ayet) Kadere inanmaya delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür:" Muhakkak ki biz her şeyi belli bir kadere göre yarattık." (Kamer Suresi 49. ayet) ÜÇÜNCÜ MERTEBE: İHSAN İhsanın tek bir rüknü vardır. O da Allah'a sanki onu görüyormuş gibi ibadet etmektir, sen onu görmesen de O seni görmektedir. İhsanın delili ise Yüce Allah'ın şu sözüdür. "Muhakkak ki Allah, takva sahipleri (haramlardan Allah'tan korkarak kaçınanlar) ve ihsan edenlerle (kulluklarını hakkı ile yerine getirenler) (ilmi,yardımı ile) beraberdir." (Nahl Suresi 128. ayet) Ve Yüce Allah şöyle buyurmuştur:"İzzet ve rahmet sahibi olana (Allah'a) tevekkül et. O ki seni namaza kalktığın zaman ve secde edenler arasındaki değişmeni görür. Şüphesiz ki O her şeyi işiten ve bilendir." (Şuara Suresi 217-220. ayet) Ve Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ne işte olursan ol, ona dair Kuran'dan ne okursan oku, (Ey insanlar!) ne amel işlerseniz işleyin siz ona daldığınız sırada mutlaka, muhakkak ki biz sizin üzerinize şahit oluruz."(Yunus Suresi 61. ayet) Bu konuya Peygamber efendimizin sünnetinden delil ise meşhur Cibril hadisidir:" Ömer bin Hattab (Radıyallahu anh)'dan rivayet olunan bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: " Biz peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) yanında oturuyor iken üzerimize bembeyaz elbiseli, simsiyah saçlı, üzerinde yolculuk eseri gözükmeyen içimizden onu kimsenin tanımadığı bir adam çıka geldi ve peygamberin dizlerine dizlerini dayayarak iki elini bacaklarının üstüne koyarak oturdu ve Peygamber efendimize -Ey Muhammed! Bana İslamdan haber ver dedi? -O da Allah'tan başka hakkı ile ibadet edilecek ilah yoktur ve Muhammed onun elçisidir demen, namazı kılman, zekatı vermen, orucu tutman, gitmeye gücün yeterse hacca gitmen, demişti. - O da: Doğru söyledin dedi. Biz onun hem soru sorup hemde doğrulamasını acayip bir şey olarak karşıladık. Sonra O: Bana imandan haber ver dedi. - Peygamber efendimizde O'na "İman Allah'a, Meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, iyi ve kötü yanlarıyla kadere inanmandır" dedi. - Daha sonra bana ihsandan haber ver dedi. - Peygamber efendimizde İhsan; senin Allah'ı görmediğin halde Allah'ı görür gibi ibadet etmendir. Şüphesiz ki Allah seni görmektedir. - (Sonra) bana kıyamet saatinden haber ver dedi. (Peygamber efendimizde ona): Soru sorulanın soruyu sorandan daha fazla bu konuda bir bilgisi yoktur dedi. - (Cibril) Bana emarelerinden, alametlerinden haber ver dedi. - (O da) Köle kadının kendi sahibini doğurması, ayakları ve kendileri çıplak fakir koyun çobanlarının yüksek binalar dikmekte birbirleriyle yarışmaları (emaretleridir) dedi. -Sonra çekip gitti. Uzun bir müddet bekledikten sonra peygamber efendimiz Ey Ömer! Soru soranın kim olduğunu biliyormusunuz diye sordu. Bizde Allah ve Resulü daha iyi bilir dedik. Bu kişi Cibril'dir, size dininizi öğretmek için geldi dedi." (Müslim c:1 sh:37) ÜÇÜNCÜ ESAS: PEYGAMBER EFENDİMİZ MUHAMMED (SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM)'İN BİLİNMESİ O; Haşim oğlu Abdulmuttalib oğlu Abdullah oğlu Muhammed'dir. Haşim Kureyş'den, Kureyş Arap'tan, Arap ise Allah'ın dostu İbrahim'in oğlu İsmail'in soyundandır. (O ikisine ve Peygamber efendimize en güzel dua ve selam olsun) Onun (Peygamber efendimizin) atmış üç yıllık bir ömrü vardır. Bunun kırk yılı peygamberlikten önce, yirmi üç yılı ise peygamber ve resul olarak geçmiştir. İkra suresi ile Nebi, Müddessir Suresi ile Resul olmuştur. Mekke şehri onun memleketidir. Allah onu şirkten sakındırması ve tevhide davet etmesi için göndermiştir. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözleridir: "Ey örtüye bürünen (Peygamber), Kalk ve sakındır ve Rabbini yücelt ve elbiseni temizle ve günahlardan uzak dur ve yaptığın iyiliği çok görüp başa kalkma ve Rabbin için sabret." (Müddessir Suresi 1-7. ayetler) Ayetteki "Kalk ve sakındır"ın manası; şirkten sakındır, tevhide davet et demektir. "Rabbini yücelt"in manası; tevhitle onu birlemekle yücelt demektir. "Elbiseni temizle"'nin manası amellerini şirkten temizle demektir. "Günahlardan uzak dur"'un manası putlardan, tapılan her şeyden ve ehlinden uzak dur, onları terk et demektir. Peygamber efendimiz şirkten on sene insanlığı sakındırdı, tevhide davet etti. On yılın sonunda miraca çıktı. Beş vakit namaz farz olundu. Bu şekilde Mekke'de üç sene namaz kıldı. Daha sonra Medine'ye hicret etmekle emrolundu. Hicret: (Kişinin) şirk beldesinden (küfür beldesinden) İslam diyarına intikal etmesi demektir. Hicret kıyamet kopuncaya kadar İslam ümmeti üzerine farzdır. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Melekler ruhlarını (canlarını) alacakları nefislere, siz (dünya hayatında) ne yapıyordunuz diye sorarlar. Onlarda bizler (kâfirler yüzünden dinin emirlerini tatbikten) aciz kimseler idik derler. (Melekler onlara) Allah'ın arzı (yeryüzü) geniş değilmi idi, yeryüzünde hicret etseydiniz derler. O kimselerin barınacakları, kalacakları yer cehennemdir. Orası kötülüğü çok olan bir varış yeridir. Erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan (hicret etmeye gücü yetmeyen) aciz kalan, bir çare ve yol bulamayanlar bundan müstesnadır. Allah böylelerini umulur ki affeder. Allah çokça af ve mağfiret sahibidir." (Nisa Suresi 97-99. ayetler) Ve Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Şüphesiz ki benim arzım (yeryüzü) geniştir. (Bu itibarla) yalnızca bana ibadet edin." (Ankebut Suresi 56. ayet) İmam Bağavi - Allah ona rahmet etsin- bu ayetin iniş sebebinin Mekke'den hicret edemeyen Müslümanların Mekke'de kalışlarıdır. Allah onlara iman ismi ile seslenmiştir (demiştir.). Hicrete sünnetten delil ise Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şu sözüdür "Tevbe kesilmedikçe hicrette sona ermez, güneş batıdan doğmadıkça da tevbe kapısı kapanmaz" (Ebu Davud: 2479 no'lu hadis) Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine'ye yerleşip karar kılınca, dinin diğer hükümleri ile de emrolundu. Zekat, oruç, hac, ezan, cihad, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak gibi islamın diğer hükümlerini insanlığa bildirdi. Bu şekilde on yıl devam etti. Hicretin onuncu yılında vefat etti. - Allah'ın salatı ve selamı onun üzerine olsun- Onun getirmiş olduğu bu din kıyamete kadar baki kalacaktır. Hiç bir hayırlı (iyi iş) yoktur ki onun (peygamber efendimiz) dini buna delalet, işaret etmesin, hiç bir kötülükte yoktur ki sakındırmasın. Dinin delalet ettiği hayır: tevhid ve Allah'ın sevdiği ve razı olduğu her şeydir. Allah onu bütün insanlığa peygamber olarak göndermiş, insanların ve cinlerin hepsine ona itaat etmeyi farz kılmıştır. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: " De ki: Ey İnsanlar! Şüphesiz ki ben Allah'ın elçisi (peygamberi) olarak sizin hepinize gönderildim" (Araf Suresi 58. ayet) Onunla Yüce Allah dinini kemale, tamama erdirmiştir. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: " Bu gün ben size dininizi kemale erdirdim ve üzerinize nimetimi tamamladım ve İslam dininden sizin için razı oldum" (Maide Suresi 3. ayet) Peygamber efendimizin öldüğüne delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Şüphesiz ki sende öleceksin ve onlarda ölecekler, sonra siz (Ey insanlar) Rabbinizin huzurunda mahkeme olunacaksınız." (Zümer Suresi 30-31. ayetler) İnsanlar öldükten sonra tekrar diriltileceklerdir. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür. "Sizi (topraktan) yarattık ve tekrar ona döndüreceğiz ve bir kere daha sizi ondan çıkaracağız" (Taha Suresi 55. ayet) ve Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Allah sizi yeryüzünden (tıpkı bir bitki gibi) çıkardı. Sonra ona sizi döndürecek, sonra sizi tekrar çıkaracaktır." (Nuh Suresi 17-18. ayetler) İnsanlık tekrar diriltildikten sonra hesaba çekilecekler ve amellerinin karşılığı verilecektir. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'a aittir. (bunların yaratılması ise Allah'ın) kötülük edenleri yaptıkları ile cezalandırması, iyilik edenleri, güzel iş işleyenleri de mükafatlandırması içindir." (Necm Suresi 31. ayet) Kim yeniden diriltilmeyi yalanlarsa kafir olur. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Kafirler, inkar edenler yeniden diriltilmeyeceklerini zannederler. De ki: Evet Rabbime yemin olsun ki siz tekrardan muhakkak ki diriltileceksiniz. Sonrada yaptıklarınızdan haber edileceksiniz. (Elbette ki) Allah için onu yapmak çok kolaydır." (Teğabun Suresi 7. ayet) Yüce Allah bütün peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndermiştir. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür. " (Biz) İnsanlığa peygamberler gönderildikten sonra Allah'a karşı kullanabilecekleri bir delilleri kalmasın diye müjdeleyici ve sakındırıcı peygamberler gönderdik." (Nisa Suresi 165. ayet) İlk olarak bir din ile gönderilen peygamber Nuh aleyhisselamdır. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: " Biz Nuh'a ve daha sonraki peygamberlere vahy ettiğimiz gibi şüphesiz ki sana da vahiy ettik." (Nisa Suresi 163. ayet) Muhakkak ki Allah Nuh (aleyhisselam)'dan Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e kadar bütün ümmetlere bir peygamber göndermiştir. Bütün peygamberler ümmetlerini yalnız Allah'a ibadet etmeye çağırmış ve tağuta ibadet etmeyi yasaklamışlardır. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Muhakkak ki biz her ümmete Allah'a ibadet edip, tağutlardan kaçınmaları için bir peygamber gönderdik." (Nahl Suresi 36. ayet) Yüce Allah bütün kullara tağutları inkar edip, Allah'a iman etmelerini farz kılmıştır. Tağut kelimesinin manası hakkında İbni Kayyım şöyle söylemiştir: Tağutun manası: Kulun haddini aşarak Allah'tan başka ibadet ettiği her mabud, onun dışında emrine tabi olduğu kendisine tabi olunan ve kendisine itaat edilen her şey tağut demektir. Tağutlar çok çeşitlidir. Başlıcaları beş tanedir. 1- Şeytan (Allah ona lanet etsin) 2- Kendisine ibadet edilmesinden razı olan, ibadet edilen 3- Kendisine ibadete çağıran 4- Gaybdan bir şey bildiğini iddia eden 5- Allah'ın indirdiğinin dışında hüküm edenler tağuttur. Buna delil ise Yüce Allah'ın şu sözüdür: " Dinde zorlama yoktur. Hak yol batıl yoldan ayrılmıştır. Kim tağutu inkar eder, Allah'a inanırsa kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuş olur. Allah çokça her şeyi işiten ve bilendir." (Bakara Suresi 256. ayet) La İlahe İllallah'ın manası da budur. (Allah'tan başka hakkı ile ibadet edilecek bir ilah yoktur) Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: "Her işin başı islamdır, direği namazdır ve direğin zirvesi ise Allah yolunda cihattır." Allah her şeyi en iyi bilendir. Ve sallallahu ala Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellem. Alıntı
Φ selef_61 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Acaba İbrahim'i, İsmail'i katletmesi konusunda şeytan mı dürtükledi.. Bu hikaye mitolojik olarak güzeldir de, özünde çok tehlikelidir. Allah yolunda öz oğlunun beline bomba dolayıp zalimlerin arasına salmayı meşru kılar; dikkat etmek gerekir. Keşke zamane insanı da mitoloji ile gerçek yaşamı birbirinden ayırabilmeyi becerebilseydi... selam yam yam tabi ki bahsettiğin konuda da şeytanın parmağı var.her kötü olayda olduğu gibi.şeytan ölünceye kadar kişinin kötü işler yapması için elinden geleni yapar.kimisi nefsine hakim olur kimisi ise nefsine yenik düşer ve şeytanın kölesi olur.umarım anlatabilmişimdir. selamlar Alıntı
Φ selef_61 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Nedense bu yazı bana Fethullah Gülen merkezli yazılmış gibi geldi... "Siz bakmayın o söylenenlere, Allah'tan korkun" gibi bir söylem... Neden şaşırmadım acaba? sandığınız gibi değil Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Sayın selef61 , Böyle uzun kopyala-yapıştır yerine, kısa bilgiler yanında kendi yorumlarınızı da eklerseniz daha okunur olabilirsiniz kanaatindeyim. İnternet aleminde bu konularla ilgili yığınla sayfa var. Herkes bir copy-paste yapmaya kalksa forumun hali nice olur? Biraz daha özen lütfen... Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Yamyam haklı, okuyucu uzun yazıları pas geçiyor.. Alıntıda olsa kısa tutmanın daha faydalı olacağı kanaatindeyim.. Alıntı
Φ selef_61 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 sizin amacınız kısa yazılarla uzun tartışma ortamları yaratmak.ama benim amacım daha farklı.ben bişeyleri kanıtlamaya çalışıyorum.ve inanıyorum ki bu yazılarımı okuyan sizin dışınızda bir çok insan var.şu ana kadar açtığım başlıklara birçok anlamlı cevap geldi.bu bana yeter.siz isterseniz okumayabilirsiniz ama ben yazmaya yani kopyla yapıştıra devam edicem inşallah selamlar Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 sizin amacınız kısa yazılarla uzun tartışma ortamları yaratmak.ama benim amacım daha farklı.ben bişeyleri kanıtlamaya çalışıyorum.ve inanıyorum ki bu yazılarımı okuyan sizin dışınızda bir çok insan var.şu ana kadar açtığım başlıklara birçok anlamlı cevap geldi.bu bana yeter.siz isterseniz okumayabilirsiniz ama ben yazmaya yani kopyla yapıştıra devam edicem inşallah selamlar Sayın Selef61.. Yanlış anlama.. Sadece yapıcı olmak istedim.. İşin özünü ve hakikati özetlemek için, kısa yazı daha iyidir.. Bu forumda yaklaşık iki yıllık bir tecrübem var.. Nelerin okunduğunu nelerin okunmadığını çok iyi biliyorum.. Vaktiyle bende çok uzun yazılar yazdım yada kopyaladım.. Ama biliyorumki, yer işkal etmekten öte geçmiyor.. Zaten millette binbir stres... Sana gelen mesajları bilmiyorum ama eminimki o mesajları yazanlar, okudukları için değil, seni mücadeleci gördükleri için yazıyorlardır... Bakın ben okumuyorum demiyorum, yukardaki bütün yazıları okudum.. Zira yamyamın da dediği gibi zaten bunlar internette yığınla var.. Her hangi bir islami siteye giren, bu yazılara rahatlıkla ulaşacaktır... Ayrıca bu forum, bilgilendirme yönünden başka, tartışma, araştırma, inceleme ve kaynaşma forumudur.. Burada, gerek ideolejiler, gerek teoriler, gerekse fikirler, belirli bir dayanışma, sevgi, saygı ve hoşgörü çerçeversinde aktarılır.. Bu, son tutumunuzu müslüman kardeşlerinizi terslemekten ziyade, müellefe-i kulup (kalpleri islama ısındırılmak istenenler) meselesi yönündende hoş görmedim.. Daha yapıcı olmanız dileklerimle... Saygılar-sevgiler.. Alıntı
Φ selef_61 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 özür dilerim ama siz öyle şeyler yazınca bende haliyle yanlış anladım ve biraz ileri gittim.tekrar öaür dilerim bi daha kısa yazılar yazmaya çalışırım. selamlar Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Yok önemli değil.. Özür dilemenizede gerek yok.. Zamanla tanıyacağız birbirimizi.. Kralx nickimle birlikte yedi bin'in üzerinde ileti yazdım.. Bunun yaklaşık dörtbin'i dini konulardadır.. Yeterli tecrübemin olduğuna inandığım için yukardaki iletiyi yazdım.. Değilse kimseye kırgınlığımda yok ayıplamamda yok.. Sadece küçük bir dost uyarısıydı.. Saygılar-sevgiler... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2006 Sayın Selef61.. Yanlış anlama.. Sadece yapıcı olmak istedim.. İşin özünü ve hakikati özetlemek için, kısa yazı daha iyidir.. Bu forumda yaklaşık iki yıllık bir tecrübem var.. Nelerin okunduğunu nelerin okunmadığını çok iyi biliyorum.. Vaktiyle bende çok uzun yazılar yazdım yada kopyaladım.. Ama biliyorumki, yer işkal etmekten öte geçmiyor.. Zaten millette binbir stres... Sana gelen mesajları bilmiyorum ama eminimki o mesajları yazanlar, okudukları için değil, seni mücadeleci gördükleri için yazıyorlardır... Bakın ben okumuyorum demiyorum, yukardaki bütün yazıları okudum.. Zira yamyamın da dediği gibi zaten bunlar internette yığınla var.. Her hangi bir islami siteye giren, bu yazılara rahatlıkla ulaşacaktır... Ayrıca bu forum, bilgilendirme yönünden başka, tartışma, araştırma, inceleme ve kaynaşma forumudur.. Burada, gerek ideolejiler, gerek teoriler, gerekse fikirler, belirli bir dayanışma, sevgi, saygı ve hoşgörü çerçeversinde aktarılır.. Bu, son tutumunuzu müslüman kardeşlerinizi terslemekten ziyade, müellefe-i kulup (kalpleri islama ısındırılmak istenenler) meselesi yönündende hoş görmedim.. Daha yapıcı olmanız dileklerimle... Saygılar-sevgiler.. Teşekkürler Kral, Dün arkadaşımızı bende ikaz edecektim karşıt görüş olduğum için vazgeçtim. Seninkisi daha doğru oldu. Linkleri buraya taşımak hiçte doğru birşey değil. Okunmuyorlar, dediğin çok doğru. Sadece kaynak olarak kısa alıntılar yapılabilir. Bunu senle konuşmuştuk. Kısa kaynak alıntısı mecburi oluyor bazen. Bizler bu forumda arkadaşların fikirlerine daha çok önem veriyoruz. Misal olarak "veda hutbesi"i yazdığımızda binlercesi çıkıyor. Oku okuyabildiğin kadar. Veya "Veda hutbesi" yazıp link vermekte başka bir doğru. Gereklilik duyan kişi sadece bir tıklayacak o kadar. Sadece Selef61 değil tüm arkadaşlarımız dikkat etsinler lutfen. Selamlar... Alıntı
Φ selef_61 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2006 Yok önemli değil.. Özür dilemenizede gerek yok.. Zamanla tanıyacağız birbirimizi.. Kralx nickimle birlikte yedi bin'in üzerinde ileti yazdım.. Bunun yaklaşık dörtbin'i dini konulardadır.. Yeterli tecrübemin olduğuna inandığım için yukardaki iletiyi yazdım.. Değilse kimseye kırgınlığımda yok ayıplamamda yok.. Sadece küçük bir dost uyarısıydı.. Saygılar-sevgiler... teşekkürler Alıntı
Φ selef_61 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2006 Şüphesiz günümüzde küfür, fısk ve bid’at ile birini bunlarla niteleme ahkamı ifrat ve tefrit arasında çok bulanık bir durum arz etmektedir. Aslında bu, iman realitesinin çok iyi tesbit edilememiş olmasındandır. Oysa hükümlerin yegane değer ölçüsü sadece budur. Bugün Mürciye düşüncesi İslâm dünyasına hakim durumdadır. Bu bağlamda irca fikri birçok alim, davetçi ve ilim talibinin aklına egemen olmuştur. Bu yüzden de küfür, tuğyan ve laiklik davetçileri, kendisini bir takım paravanaların arkasında saklayarak gizleyebilmiştir. Öyleki bunların bayrak ve flamaları islâm diyarı üzerinde rahatlıkla dalgalanır olmuştur. Buna ilaveten her evde onlara dair birtakım hususlar bulunmakta, çocuklar bu mantıkla büyümekte, büyükler böyle bir hayatla yaşlanmaktadırlar. İslâm’ın garipliğine paralel fitne ortalığı kaplamış durumdadır. Kişi tevhidin özüne sarılmakla tekfir edilir; Sünnete tabi olmakla bid'atçı kabul edilmektedir. Maruf, münker ve münker de maruf görülür olmuştur. Tağutlar müminlerin öncüleri kılığına, zındıklar ise salih ve zahit insanların görünümüne bürünmüştür. Artık bid’atçılar sünnet ehli olarak görülür olmuş dahası fasık ve mücrim kişiler de adalet ve takva ehli konumunda anılmaya başlanılmıştır. acaba sonumuz nereye varacak? hayırlısı olur inşallah selamlar Alıntı
Φ ferdiZEYDİ Gönderi tarihi: 14 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 14 Mart , 2008 Saygıdeğer selef kardeşim samimiyetine saygı duyuyorum ama ilmi objektiflikten yoksun bir şekilde koyu taassup sahibi olduğunu görüyorum ilgili hadislerin senin anlattığın gibi olmadığını dikkatlice okursan anlıyacaksın inşallah PAÇA HADİSLERİ Öncelikle Buhari'nin Libas babındaki konuyla ilgili hadislere bakalım; ......Bize Mûsâ ibn.Ukbe, Salim ibn Abdillah'tan; o da babası Abdullah ibn Umer®'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): ? "Büyüklenerek izârını (uzatıp yerde) sürükleyen kimseye Allah kıyamet günü (merhamet bakışıyle) bakmaz" buyurmuştur. Ebû Bekr es-Sıddîk: 9- Büyüklenerek Elbiseyi Sürüklemenin Haram Kılınması, Elbiseyi Ne Kadar Sarkıtmak Caiz ve Ne Kadarı Müstehab Olduğunu Beyan Babı 42- (2085) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Nâfi! ile Abdullah b. Dinar ve Zeyd b. Eslem'den dinlediğim, onların da her birinin İbni Ömer'den naklen haber verdiği şu hadîsi okudum: Resûlüîlah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem): «Elbisesini büyüklenerek sürüyen kimseye Aliah bakmaz.» buyurmuşlar. ? Yâ Rasûlallah! Benim izârımın yanlarından birisi -ben onu sürünmekten koruyup dikkat etmezsem- muhakak sarkar (yerde sürünür), dedi. Peygamber de ona: ? "Sen bu sarkıtmayı büyüklenmek için yapanlardan değilsin" buyurdu Bu hadîs kasıtsız olarak elbisesini sarkıtıp sürüyen kimseye günâh olmadığını ifâde etmektedir. Demek ki, günâh,kibirlenme kasdmdadır. 'Elbisenin iki topuktan aşağı sarkanı ateştedir" .......Bize Saîd ibnu Ebî Saîd el-Makburî, Ebû Hureyre®'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "İzâr denilen elbisenin iki topuktan aşağı sarkanı ateştedir" buyurmuştur . İzâr, Arablar'ın giydikleri boy elbisesidir ki, bunun topuktan aşağı lüzumsuz uzatılması, kibirlenmek alâmeti idi. Onun için hadîste buna ağır ceza ta'yîn edilerek bundan nehyedilmiştir. Şübhesiz ateşte yanacak olan topuktan aşağı lüzumsuz, yerde çekilip sürüklenen elbise parçası değil, bunun içinde o hizada bulunan ayaklardır. Burada kinaye olarak elbise zikredilip ayaklar ve beden kasdedilmiştir. .....Ebû Bekre ® şöyle demiştir: Biz Peygamber'in yanında bulunurken güneş tutuldu. Bunun üzerine Peygamber (S) kalkıp acele ile elbisesini ardından sürükleye sürükleye yürüdü, nihayet mescide geldi. İnsanlar (mescidden çıkmalarının ardından) hemen mescide döndüler. Peygamber insanlara iki rek'at namaz kıldırdı. Güneş de açıldı. Sonra Peygamber bize yöneldi ve: ? "Şübhesiz Güneş ve Ay, Allah 'in âyetlerinden iki âyettir. Siz bu âyetlerden böyle birşey gördüğünüz zaman, hemen namaz kılın ve açılıncaya kadar Allah'a dua ediniz!" buyurdu .....Bize Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre®'den haber verdi ki, Rasûlullah (S): ''Allah azgınlık ve kibirden dolayı izârını uzatıp yerde sürükleyen kimseye kıyamet gününde (merhamet bakışıyle) bakmaz" buyurmuştur. ......Bize Muhammed ibn Ziyâd tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Hureyre®'den işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S) -yâhud: Ebû'I-Kaasım (S)-şöyle buyurdu: "Bir adam takım elbisesi içinde, kendini beğenmiş ve başının saçlarını omuzlarına kadar sarkıtmış hâlde çalımlı çalımlı yolda yürüdüğü sırada, Allah onu birden yere geçiri-verdi de, artık o kimse kıyamet gününe kadar kalmak üzere yerin içine doğru gömülüp gidiyordu". ..... Bana el-Leys tahdîs edip dedi ki: Bana Abdurrahmân ibn Hâlid, İbn Şihâb'dan; o da Sâlim'den tahdîs etti. Ona da babası Abdullah ibn Umer ® şöyle tahdîs etmiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "(Eski ümmetlerden) bir kimse izânm yerde kibirle sürüdüğü sırada birden yere batırıldı da, artık o kimse kıyamete kadar kalmak üzere yerin içine gömülüp gidiyordu". Bu hadîsi ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Yunus ibn Yezîd, Abdurrahmân ibn Hâlid'e mutâbaat etti. Bu hadîsi Şuayb ibn Ebî Hamza, Zuhrî'den; o da Ebû Hureyre'den senediyle rivayet etti de, Peygam-ber'e yükseltmedi. .......Bize babam Cerîribn Hazım haber verdi ki, amcası Cerîr ibn Zeyd şöyle demiştir: Ben Salim ibn Abdillah ibn UmerMe beraber, onun kapısının önünde bulundum. Bu hâlde İbn Umer'in oğlu Salim: Ben Ebû Hureyre'den işittim; o da Peygamber(S)'den işitti diyerek, yukarıki hadîs tarzında söyledi .[Hadîslerin başlığa delîllikleri meydandadır. Böyle kendini beğenmiş olarak, bii-yüklene büyüklene, çalımlı ve şımarık bir yürüşle yürümek, Kur'ân dili ile de men' edilmiştir: "Yeryüzünde şımarık yürüme. Zira Allah her kibir taslayanı, kendini beğenip övüneni sevmez"" (Lukmln: İS]. ......Bize Şu'be tahdîs edip şöyle dedi: Ben Muhârib ibn Disâr'a bir at üzerinde kavuştum. Kendisi Kûfe'de mahkeme hâkimliği yapmakta olduğu yere gitmekte idi. İşte orada kendisine bu hadîsi sordum. Bunun üzerine bana tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Umer®'den işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S): ? "Kibirden dolayı elbisesini yerde sürükleyen kimseye Allah kıyamet gününde (merhamet bakışıyle) bakmaz" buyurdu. Şu'be dedi ki: Ben Muhârib'e: ? Abdullah ibn Umer bu hadîsinde izânm zikretti mi? diye sordum. Muhârib: ? Abdullah izâr ve gömlek diye tahsis yapmadı (izâr, gömlek ve diğerlerini şâmil olarak "Elbise" ta'birini kullandı), dedi. Bu hadîsi İbn Umer'den; o da Peygamber'den "Elbise" lafzıyle rivayet etmesinde Muhârib ibn Disâr'a Cebele ibnu Suhaym, Zeyd ibu Eşlem, Zeyd ibn Abdillah mutâbaat etmişlerdir. el-Leys de Nâfi'den; o da İbn Umer'den bunun benzerini söylemiştir. Mûsâ ibn Ukbe, Umer ibnu Muhammed, Kudâme ibnu Mûsâ üçlüsü de "Elbisesini büyüklenerekyerde sürükleyen kimse..." hadîsini İbn Umer'den; o da Peygamber'den rivayet etmekte, Nâfi'e mutâbaat etmişlerdir . Bütün bu hadîsler ve mutâbaatlar hangi nevi'den olursa olsun, kibirden dolayı, uzatılıp yerde sürüklenen elbiselerin nehyini ifâde etmektedirler.Zaten Buharide yukarıdaki bu hadisleri nakletmeden önce bu bölümüm başına ; "De ki: Allah'ın kulları için çıkardığı zîneti, temiz ve hoş rızıkları kim haram etmiş. De ki: Onlar dünyâ hayâtında îmân edenler içindir. Kıyamet günü ise yalnız onlara mahsûstur. İşte biz âyetleri, bilirler için böyle tafsil ederiz" (el-A'râf: 32) ayetini koyar ve muallak olarak şu hadisleri nakleder: Peygamber (S) de:"(Ey mü'minler) israf etmeksizin ve kibirlenmeksizin yiyiniz, içiniz, giyiniz, sadaka veriniz!" buyurmuştur İbn Abbâs da: İki şey; israf ve kibir günâhları sana tecâvüz etmediği müddetçe, halâldan her istediğini ye, her istediğini giy, demiştir .....Bana Mâlik, Nâfi'den, Abdullah ibn Dînâr'dan ve Zeyd ibn Eslem'den tahdîs etti ki, bunların üçü de Mâlik'e İbn Umer®'den şöyle haber veriyorlardı: Rasûlullah (S): "Elbisesini kibirle yerlerde sürüyen kimseye Allah (merhamet bakışı ile) bakmaz" buyurmuştur.(BUHARİ KİTABU'L-LİBAS) Tebei tabiinden Abdülaziz b. Cüreyc ,Nafi?e ?Nebi nin(s.a) topukların altında olan izar ateştedir?kavli hakkında ne dersin?İzar mı (ateşte),ayak mı?diye sormuş,Nafi de?İzar ın ne günahı var?diye cevap vermiştir.(Sünnete bağlılık,Dr.Aynur Uraler/Ebu Davud Et'ime 10.Abdurrezzak musannef 84) Nitekim,sünnete ittibaı ile tanınan Tabiunun büyük hafızlarından Eyyub es-Sahtiyani(ö.131)elbisesini uzatmakta bir beis görmediği gibi şu çarpıcı tespitte bulunmaktadır; ''Geçmişte şöhret ,elbisenin uzatılmasındaydı.Bügün ise şöhret ,kısaltılmasındadır.(Mamer,Abdurrezzak 11.84,no 19992./B.Eruh,Sahabenin Sünnet Anlıyışı.) İbni Hacer Metalibul-Aliye-i sinde şu başlıkta hadisi nakleder. İsraf ve Kibir Durumu Olmadıkça Allah'ın Nimetini İzhâr Etmenin Mubah Olduğu 2169. Züheyr b. Ebî Alkame naklediyor: Peygamber (salMlahu aleyhi veseEem) (üstü başı) kötü görünümlü bir adam gördü ve ona: ''Malın var mı?" diye sordu. Adam: "Evet, her türlü malım var" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (saîlallahu aleyhi vesellem) buyurdu kİ: ''Malının eseri/ izi senin üzerinde gözüksün; zira Allah Teâlâ, kulunun üzerinde nimetinin eserini görmeyi sever, kulunu zelil ve fakir halde görmeyi sevmez." (el-Hâris) [103] Müslim de; 9- Büyüklenerek Elbiseyi Sürüklemenin Haram Kılınması, Elbiseyi Ne Kadar Sarkıtmak Caiz ve Ne Kadarı Müstehab Olduğunu Beyan Babı 42- (2085) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Nâfi! ile Abdullah b. Dinar ve Zeyd b. Eslem'den dinlediğim, onların da her birinin İbni Ömer'den naklen haber verdiği şu hadîsi okudum: Resûlüîlah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem): «Elbisesini büyüklenerek sürüyen kimseye Allah bakmaz.» buyurmuşlar. tabiiki müslüman giyimini beyenip özen gösterecek 4. (5220)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Yakışıklı bir adam Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek: "Ben güzelliği seviyorum. Gördüğünüz gibi bana güzellik de verilmiş. Kimsenin beni, ayakkabı bağı bile olsa bu hususta geçmesinden hoşlanmıyorum. Ey Allah'ın Resulü! Bu (haram olan) kibre girer mi?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Hayır! buyurdular. Ancak kibr, hakkı ibtal, halkı tahkirdir!" [Ebu Davud, Libas 29, (4092).][7] İmam Nevevi ' aşağıdaki hadisin açıklamasını şöyle yapmıştır; İbni Ömer radıyallahu anhümâ?dan rivâyet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ?Uzatılabilecek elbiseler, izar, gömlek ve sarıktır. Kim bunlardan birini büyüklük taslayıp çalım satmak için uzatırsa, Allah Teâlâ kıyamet gününde o kimseye bakmaz.? Ebû Dâvûd, Libâs 27; Nesâî, Zînet 104. Ayrıca bk. İbni Mâce, Libâs 9 Açıklamalar İbni Ömer hadisi, daha önce aynı konuda geçen hadislerden farklı olarak iki konuya açıklık getirmektedir. Bunlardan birincisi, uzatılmasından söz edilen ve yerde sürünmesi yasaklanan giyeceklerin hangileri olduğuna açıklık getirmiş olmasıdır. Hadis metninde geçen ?izâr? kelimesi, belden aşağı tutulan peştemal gibi giyeceklerin adıdır. Meselâ hacıların belden yukarı tutundukları ihram ridâ, belden aşağı tutundukları da izârdır. Esasen izâr, bedeni bürüyen çarşaf ve benzeri giysiler anlamında da kullanılmaktadır. Açıklık getirilen ikinci konu ise, yasaklamanın, adı geçen giyecekleri uzatmanın kibir, büyüklük taslama, kendini beğenmişlik ve başkalarına çalım satma gayesine yönelik olması şartına bağlanmış bulunmasıdır. Şayet uzatma bu maksatlar dışında bir sebebe dayanıyorsa, o takdirde bunun haram olmadığı ve büyük günahlardan sayılmadığı ifade edilmiştir ki, yukarıda da buna temas etmiştik. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh?den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ?Bir müslümanın güzelce giyinmesi, elbisesinin eteklerinin, baldırlarını örtecek şekilde olmasıyladır. Elbisesini topuklarına kadar uzatmasında bir günah yoktur. Topuklardan aşağıda olan kısım ise ateştedir. Allah, büyüklük taslayarak elbisesinin eteğini yerde sürüyen kimsenin yüzüne bakmaz.? Ebû Dâvud, Libâs 26. Ayrıca bk. İbn Mâce, Libâs 8; Muvatta, Libâs 12 Ebu Cüreyy Câbir b. Süleym'den (rivayet olunmuştur; )dedi ki: Halkın fikrinden (yararlanarak) döndüğü bir adam gördüm. Onun her söylediğini halk kabul ediyordu. (Halka) "Bu (zat)kimdir?" diye sordum. "Resulullah (s.a.v)dır" cevabım verdiler. (Bunun üzerine yanına varıp; "Aleykesselam ey Allah'ın Resulü; diyerek iki defa selam verdim. "Aleykesselam diye selam verme. Çünkü 'aleykesselam? ölülerin selamıdır. 'Esselamu aleyke' diye selam ver" buyurdu. Sen Allah'ın Resulü müsün? Dedim. "Ben Allah'ın Resulüyüm. (O öyle bir Allah 'tır ki) sana bir zarar gelse de kendisine dua etsen o zararı senden giderir. Sana bir kıtlık yıh gelse de kendisine dua etsen o yılı senin için verimli hale getirir. Eğer susuz ve kıraç bir yerde yada bir çölde iken bineğin kaybolsa da kendisine dua etsen onu sana geri getirir" buyurdu. Bana bir tavsiyede bulun, dedim. "Kimseye sövme" dedi. Ondan sonra ben hiçbir hür insana, köleye, deveye ve koyuna sövmedim. (Sonra tavsiyesine devamla) şöyle buyurdu: "Hiçbir iyiliği küçümserde.(Müslüman) kardeşinle güler yüzle konuşmanı da küçümseme. (Çünkü) bu da bir iyiliktir. Eteği dizinin yarısına kadar (yukarı) kaldır. Eğer bunu kabul etmezsen topuklarına kadar(kaldır). (Fakat) eteği(ni daha aşağıya) salıvermekten sakın. Çünkü bu büyüklennıe alametidir. Allah büyüklenmeyi sevmez. Eğer bir kimse sana söverse ve sende (olduğunu) bildiğin bir şeyden dolayı seni ayıplayacak olursa, sen de onda (olduğunu) bildiğin bir şeyden dolayı onu ayıplama. Çünkü bunun vebali onadır." [Tirmizî, libas 8.9: Nesfıî, zînel 17; İbn-i Mâce, libas 9; Dârimî. rikak 54; Ahmecİ b. Hanbel I, 380, 397, 439, 11-154, 267 492. III. 470 IV 65, 180. V, 63, 64. 79, 378.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/158-159. Görüldüğü gibi uzatmak saadet asrın da kibirlilik alameti idi Allahresulunun bazı sahabeleri bu konuda uyarması gayet normaldir.Büuüklenmek kastı olmadan paçasını topğuna kadar uzatan insanı Cehennem ateşin de yanacağını söylemek ,Allah resulunun bu söylemindeki maksadı gözarda etmektir.www.uhuvvet.org Alıntı
Misafir Evren. Gönderi tarihi: 14 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 14 Mart , 2008 sizin amacınız kısa yazılarla uzun tartışma ortamları yaratmak.ama benim amacım daha farklı.ben bişeyleri kanıtlamaya çalışıyorum.ve inanıyorum ki bu yazılarımı okuyan sizin dışınızda bir çok insan var.şu ana kadar açtığım başlıklara birçok anlamlı cevap geldi.bu bana yeter.siz isterseniz okumayabilirsiniz ama ben yazmaya yani kopyla yapıştıra devam edicem inşallah selamlar sayin, selef_61. Katkida bulunmak, ordan oraya yazi kopyalamak degil, ayetler uzerinde tefekkur etmektir, afedersin sizin yaptiginiz, Bizden oncekiler dusunmus, yazmis bizim dusunmek ne haddimize mantigi ise, 1400 yil oncekilerin o zamanki algilayislari ve calismalari, o zaman dilimi icin anlasiliyor ola bilir, Ame simdiki kaliplara sigmiyor, O Yuzden, ayetler uzerinde dusunmek tefekkur etmek, ne anliyorsak, oncekilerin ne anladigi ile karsilastirmak, Gunumuz sartlarina uyarlayarak, Hayata aktarmak durumundayiz, saygilarimla. Evren. Alıntı
Φ muki Gönderi tarihi: 14 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 14 Mart , 2008 sayin,selef_61. Katkida bulunmak, ordan oraya yazi kopyalamak degil, ayetler uzerinde tefekkur etmektir, afedersin sizin yaptiginiz, Bizden oncekiler dusunmus, yazmis bizim dusunmek ne haddimize mantigi ise, 1400 yil oncekilerin o zamanki algilayislari ve calismalari, o zaman dilimi icin anlasiliyor ola bilir, Ame simdiki kaliplara sigmiyor, O Yuzden, ayetler uzerinde dusunmek tefekkur etmek, ne anliyorsak, oncekilerin ne anladigi ile karsilastirmak, Gunumuz sartlarina uyarlayarak, Hayata aktarmak durumundayiz, saygilarimla. Evren. Kuran'ın zamanlar üstü bir kitap olduğunu iddia eden sizlersiniz. E o zaman ne demek oluyor bu; ayetler üzerinde düşünmek, anlamaya çalışmak ve bir önce düşünenlerin düşüncelerini kendi düşüncelerinizle karşılaştırmak, günün şartlarına uyarlamak? Alıntı
Misafir Evren. Gönderi tarihi: 15 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 15 Mart , 2008 Kuran'ın zamanlar üstü bir kitap olduğunu iddia eden sizlersiniz. E o zaman ne demek oluyor bu; ayetler üzerinde düşünmek, anlamaya çalışmak ve bir önce düşünenlerin düşüncelerini kendi düşüncelerinizle karşılaştırmak, günün şartlarına uyarlamak? sayin, muki, Ben o yaziyi sizin icin yazmadim, Sizin inanmadiginiz Allahin inanmadiniz kitabini okuyup dusunmenize gerek yok, saygilar. Evren. Alıntı
Φ ferdiZEYDİ Gönderi tarihi: 9 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 9 Nisan , 2008 Saygıdeğer selef kardeşim samimiyetine saygı duyuyorum ama ilmi objektiflikten yoksun bir şekilde koyu taassup sahibi olduğunu görüyorum ilgili hadislerin senin anlattığın gibi olmadığını dikkatlice okursan anlıyacaksın inşallahPAÇA HADİSLERİ . . Görüldüğü gibi uzatmak saadet asrın da kibirlilik alameti idi Allahresulunun bazı sahabeleri bu konuda uyarması gayet normaldir.Büuüklenmek kastı olmadan paçasını topğuna kadar uzatan insanı Cehennem ateşin de yanacağını söylemek ,Allah resulunun bu söylemindeki maksadı gözarda etmektir.www.uhuvvet.org İbni Teymiyye'den Vehhabi ve Selefileri Rezil eden Nakiller! WWW.UHUVVET.ORG TAN ALINMIŞTIR 1. Bütün mahlûkat Muhammed Mustafa (SALLALLAHU aleyhi vesellem) hürmetine yaratılmıştır. Ibn-i Teymiyye Mevlâ?nin mahlukatı yaratmasından bahsettikten sonra Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem?den bahsediyor ve onu methettikten sonra diyor ki : « Ve söyle dense inkâr edilemez : (mahlukatın) Hepsi onun hürmetine (ecline) yaratıldı ve O olmasaydı yaratılmazdı. » (1- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 11 sayfa 97:) Arapça Metin; 2. Mevlidi kutlamakta büyük ecir vardır. Ibn-i Teymiyye diyor ki : « Mevlide tazim etmek ve onu bir bayram (mevsim) kabul etmek: bunu bazı insanlar yapıyorlar. Ve bu iste büyük ecir vardır. Güzel maksadına binâen. Ve Allah Resûlüne Sallalahu aleyhi veselleme tazim olduğu için. » (2- Iktidâ-üs Sirât-il Mustekîm, sayfa 297 ) Arapça Metin; 3. Salih insanlar bu âlemde meleklerden dahi çok tasarruf ve tedbir sahibidirler. İbn-i Teymiyye?ye yöneltilen soruda âdemi (yani insan) olan ulemâ?nın birçok hususiyetleri olduğu söyleniyor, bunların arasında yaratılmışlara fayda verme, âlemin yönetimi (tedbiri) ve insanların rızkının onların sebebiyle geldiğini ve bunun gibi meleklerin evsafından olan hususiyetler zikrediliyor. Ibn-i Teymiyye cevap veriyor : « Salih insanlar böyle şeylere sahiptirler, hatta daha fazlasına sahiptirler. » sonra şefaatten bahsediyor. Bu konuda önemli aslında, zira Peygamber olmayanların şefaatleri hakkında hadis zikr ediyor. Ve daha da acayibi su kelimeleri zikrediyor : « Aktâb », « Evtâd », « Agvâs », « Ebdâl », « Nucebâ » ! (3- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 4 sayfa 379 ) Arapça Metin; 4. Bazı ölüler kabirlerinde azap olunurken görülür, sesleri işitilir ve kabir azabındaki haller gözükebilir. Ibn-i Teymiyye burada kabir ehlinin bazı görünen hallerini aktarıyor ve birçok kişi kabir azabına duçâr insanin sesini duydu vs. diyor. (4- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 5 sayfa 525 ) Arapça Metin; 5. Fenâ hâli tevhîdin hakikatidir. Burada Ibn-i Teymiyye tamamen sûfî ıstılahını kullanıp Fenâ halini anlatıyor, üç kısma ayrıldığını anlatıyor ve manayı verdikten sonra diyor ki : « bu ise Allâh?ın Resulüyle gönderdiği tevhit ve ihlâsın hakikatidir ». Vs? (5- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 2 sayfa 370 ) Arapça Metin; 6. Ibn-i Teymiyye Levh-i Mahfuzdaki yazıdan haberdar. Ibn-i Kayyim El Cevziyye burada hocası Ibn-i Teymiyye?nin çok feraset sahibi olduğunu anlatıyor ve buna iki misal getiriyor. Birincisinde Tatarların Sam?a saldıracaklarını önceden haber veriyor. Ve dediği gibi oluyor. Ama en önemlisi ikinci misal. Burada Ibn-i Teymiyye Tatarların kesinlikle maglub olacaklarını, Müslümanların muzaffer olacaklarını anlatıyor. Ve bu konuda 70?den fazla yemin ediyor. Ona diyorlar ki : « Insaallâh de ! » O da cevap veriyor : « Tahkik için insaAllâh diyeyim ama buna bağlamıyorum » yani kesin olacağını biliyorum. Ve öğrencisi diyor ki : sonra söyle dedi : « Beni zorladıklarında dedim ki : çok konuşmayın, Allâh Levh-i Mahfuz?da onların bu toprakta mağlup olacaklarını yazdı ! ». Ve dediği gibi oluyor. Ibn-i Kayyim bu tür ferasetlerin hocasında yağmur kadar çok olduğunu anlatıyor. (6- Medâric-üs Sâlikîn, C. 2 sayfa 489 (Ibn-i Kayyim el Cevziyye) Bu sözü bir Sûfî dese ne der bu azgın selefiler? Arapça Metin; 7. Sekr hâlindeki evliyâ söyledikleri sözler konusunda mâzurdur. Burada Ibn-i Teymiyye Sekr, yani manevi sarhoşluk halini anlatıyor. Ve bazı büyüklerin bu halde iken söyledikleri Şeriat dışı sözlerinden bahsediyor ve bunlara günah olmadığını söylüyor ve diyor ki : « Bu kişiler hakkında söyle hükmedilir: kisinin akli haram olmayan bir şeyden gittiyse, o zaman ondan sudur eden yasak sözlerden ve fiillerden sorumlulukları yoktur. (7- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 10 sayfa 340 ) Arapça Metin; 8. Tasavvuf ve Sûfîler hakkındaki tutumu. Burada Ibn-i Teymiyye bir grubun Tasavvuf ve Sufileri zemm ettiğini anlatıyor. Onları sünnetten ayrılmış bidatçi saydıklarını söylüyor. Başka bir grup ise bunları çok övmüş. Mahlûkatta onlardan iyisi yok demişler. Bu iki grup da yanlıştadır diyor. Ve devam ediyor : « Doğru olan sudur ki, onlar (sufiler) Allâh?in teatinde (ibadetinde) çok gayret ediyorlar. » Sonra da başka gruplarda da bu konuda gayret edenlerin olduğunu söylüyor. Ve Sufiler arasında mukarreblerin olduğunu, muktesitlerin olduğunu (bunlar eshâb-i yemindendir diyor), ictihad yapıp hata edenlerin olduğunu ve son olarak nefislerine zülm edenlerin olduğunu anlatıyor. (8- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 11 sayfa 18:) Bugünkü Sapık Vehhabiler bu konuda ne diyorlar acaba? Tasavvuf deyince ağızlarından çıkan kelimeler hep ayni : Hurafe, Sirk, Müşrik, Müptedi?, Istigase, Tevessül, Haram, Bid?at, Tılsım, Hurafe vs... Baş rehberleri Ibn-i Teymiyye'nin anlattığı ilk gruba dahil olmuyorlar mı ? Arapça Metin; 9. Ibn-i Teymiyye Sûfilerin mezarlığına gömüldü. Bu kitapta Ibn-i Teymiyye?nin hayati anlatılıyor. Burada ölümünden bahsediliyor, kılınan 4 cenaze namazından bahsediliyor ve sonunda çok kalabalık insanların başları ve elleri üzerinde cenazesinin Sufiyye?nin Kabristanlığına götürüldüğü ve orada defn edildiği anlatılıyor. (9- El ?Ukûd-üd Duriye min Menâkib-i Ibn-i Teymiyye, sayfa 378 ) Arapça Metin; Kabir Ehlinin olağan üstü halleri İbn-i Teymiyye : ''Peygamberlerin ve Salih insanların kabirlerinde görünen kerametler harikulade olaylarda bu şekilde değerlendirilir. Mesela o kabre meleklerin ya da nurun inmesi, şeytanların ve hayvanların o kabre yaklaşmaması, o kabrin ve çevresindekilerin yangından korunması, o kabre komşu olan diğer bazı Mevtaların ŞEFAATE nail olması, bazı kimselerin o kabirlerin yanına defolunmayı istemeleri, o kabirlerin yanında bir dostluk ve huzur arayanlar, o kabirleri aşağılayanlara azap gelmesi gibi birçok hadise HAKİKATTİR. Bunlar bizim ifade etmeye çalıştığımız mananın haricindedir. ALLAH?IN Peygamberlerin ve Salih insanların kabirlerine verdiği hürmet ve değer, oraya indirdiği rahmet, insanların birçoklarının vehmettiklerinden çok daha fazladır. Fakat burası, bunları izah etmeye mümkün değildir. (10- İbn-i Teymiyye ''İktizau's Sıratıl Müstakim'' s:374 ) Şeyh İbn-i Teymiyye Fetava'l Kübra adlı eserinde kendisine sorulan ''Peygamberimizle Tevessül etmek caiz midir'' sorusuna cevabında şöyle demektedir: ''ALLAH?A hamd olsun! Peygamberimize imanla ,onu sevmekle,ona itaat etmekle,ona selatu selam getirmekle,onun kendi yaptığı ya da nasıl yapmamız gerektiğini bize anlattığı her türlü yolla tevessül edilebilir.O,bir kimseye Şefaat eder veya dua ederse o kimsenin bu Şefaat ve duayla tevessül etmesi bütün Müslümanların ittifakıyla caizdir!!! İbn-i Teymiyye göre tevessülün şartları İbn-i Teymiyye ''Kaidetün Celile fi't-Tevessül ve'l Vesile'' adlı eserinde : ''Ey iman edenler ALLAHtan korkun ve ona vesile arayın'' ayeti kerimesi üzerine konuşurken s:5 şunları söyler : ''Vesile aramak ilk önce ALLAH?A iman ve peygambere ittiba tevessülünü ifşa etmiş kimseler için söz konusu olabilir. Peygamberimiz SALLAHu aleyhi vesellemin hayatında ya da vefatından sonra iman ve itaat ile tevessül etmek, gizli açık her yerde ve herkese farzdır. Deliller göstermektedir ki, hiç kimse her hangi bir mazeret ileri sürerek,bu iman ve itaat tevessülünden beri olamaz. ALLAH?IN rahmetine giden ve azabından koruyacak olan iman ve itaat tevessülünden başka çare yoktur. Nebi SALLAHu aleyhi vesellem tüm mahlukatın Şefaatçisi, gelmiş geçmiş herkesin gıpta etmiş olduğu Makamı Mahmud?un sahibi,Şefaat yetkisi olanların makamı ALLAH katında olanların en yüce olanıdır. Fakat onunla tevessül etmek, ancak ALLAH Resulünün Şefaat edip dua ettiği kimseler için söz konusu olabilir. Yani Peygamberimiz her kime dua etmiş ve Şefaat etmişse ancak o kimse, onun şefaat ve duasıyla tevessül etme hakkına sahiptir. Ashabı kiramın Onun SALLAHu aleyhi vesellem şefaat ve duasıyla tevessül etmesi ile kıyamet gününde herkesin tevessül etme arzusu bu yüzdendir..'' (11- Mefahim?den) Şeyh İbn-i Teymiyye, Peygamberimiz SALLAHu aleyhi vesellem'in hayatında yâda vefat etmiş, yanımızda yada gıyabında olması arasında bir fark olduğunu belirtmeksizin onunla tevessül etmenin caiz olduğunu söyler. Bu görüşlerini de Ahmed Bin Hanbel'e ve İz bin Abdusselamın Fetava'l Kübra adlı eserinde söylediklerine dayandırır. İbn-i teymiyye şunları söyler : ''Peygamberimizle tevessül etmenin caiz olduğu,tirmizinin rivayet edip SAHİH kabul ettiği hadisten de anlaşılmaktadır. ALLAH Resulü bir adama şöyle bir dua öğretmiştir: ALLAHım! Rahmet Peygamberi Muhammedi sana vesile kılıyor ve senden istiyorum. Ya Muhammed! Ben ihtiyacımı gidersin diye seni Rabbime vesile ediyorum. ALLAHım onu bana Şefaatçi kıl'' (12- Aynı Eser) Teberrük hususunda İbn-i Teymiyyenin teberrük hususunda ona bu soru sual edildiğinde : ''Bir kimsenin ''Ben falan adamın bereketi için bunu yapıyorum'' ya da ''O buraya geldiğinden beri bir bereket hâsıl oldu'' gibi ifadeler kullanması bir açıdan doğru bir açıdan yanlıştır. Bu sözler ''Bu zat bizi doğru yola ulaştırmış, bize hakkı ögretmiş, iyiliği emretmiş ve kötülükten sakındırmıştır. Ona tabi olmak ve sözünü dinlemenin bereketiyle hayırlı şey hâsıl olmuştur.'' anlamında kullanılıyorsa, Medine ehlinin Nebi geldikten sonra iman ve itaat edip bereketlenmeleri gibi anlaşılır ki, o zaman bu söz doğrudur. (13- Aynı Eser) Sahabe bu vesileyle, dünya ve ahiret saadetine nail olarak büyük bir bereket elde etmiştir.Bu açıdan her Müminin ona iman ve itaat etmesiyle dünya ve ahiretin iyiliklerinden yanlız ALLAHın bildiği nicelerini kast ederek Resulün bereketiyle bereketlendiklerini söyleyebiliriz. Eğer bu sözlerle ''Onun duası ve salih bir insan olması vesilesiyle ALLAH bizden şerri defetmiş, bize rızık ve yardım etmiştir'' anlamı kastedilmekte ise,aynı diğer mana gibi buda doğrudur. Nebi sALLAHu aleyhi vesellemin buyurduğu gibi : ''Sizler ancak içinizdeki zayıfların duaları,namazları ve ihlasları sebebiyle yardım olunuyor ve rızıklandırılıyorsunuz.'' Kafir ve facirlere gelecek azap, aralarında bulunan azabı hak etmeyen müminler yüzünden çevrilebilir. ALLAHın veli ve Salih kullarının bereketinden, insanları ALLAH?a itaate davet etmeleri ile onlara faydalı olmaları, insanlara dua etmeleri ve onlar sebebiyle oraya inen rahmet ile def edilen azap kast ediliyorsa, evet böyle bir şey doğrudur. Birisi bereketle bunu kast ediyorsa doğru söylemiş olur ve bu bir hakikattir. Bu söz batıl ve yanlış bir anlamda da kullanılabilir.Şöyle ki : Eğer bir beldenin ehli ALLAHa itaat etmese de o belde de meftun bulunan falan kişi yüzünden Allah?ın onları gözettiğine inanıyor ve mahlukatı ALLAH?a ortak koşuyorsa bu büyük bir cehalettir. (14- Aynı Eser) Alıntı
Misafir Evren. Gönderi tarihi: 9 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 9 Nisan , 2008 Peygamberi araci kabul etmek, melekleri sefaatci kabul etmek, [039.003] [DV] Dikkat et, hâlis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez. Allaha yaklastirsin diye kulluk etmesimi gerekir? Oysa Allah kendisine ortak kosulmasini asla bagislamayacagini soylemektedir. [004.048] [DI] Allah kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse, şüphesiz büyük bir günahla iftira etmiş olur. Velevki bu bir peygamber dahi olsa, Nihayetinde peygamberlerde Allahin kullaridir, Allahin ortaklari degildir. Suphesiz Allah hic kimseyi kendisine ortak kilmaz. Hukmunede kimseyi ortak kilmaz. saygilar. Evren. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.