Φ metingökçe Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2006 Uyanış Değişen üretim biçimine, bir çok nedenle ayak uyduramayan Osmanlı İmparatorluğu; kapitalizmin pazar paylaşım savaşlarında pazar konumunda kalmıştı. Doğru olmayan düşünsel akımlar, çöküşü hızlandırmış, fikirsel üretimin kısırlığı çareleri tüketmişti. 1915’in Mart’ında artık Osmanlı İmparatorluğu’nun kalbine hançer saplamaya gelen kapitalizmin ordularını Çanakkale’de Mustafa Kemal ATATÜRK komutasında Vatan için ölme emrini seve seve alacak, Türk Ordusu bekliyordu. İşgal ordularının ilk top atışlarında silahlarını bırakıp kaçacak dedikleri, onları bekleyen bu şanlı ordu; Acun tarihinin gidişini değiştirecek, mazlumların ışığı olacak yurt savunmasını 18 Mart 1915 tarihinde başlattığında herkes bilmeliydi ki Acun ayaktaydı. Bu Vatanın Kartalları ayağa kalkmış kılıcını çekmişti, Türk evlatlarına çektiği kılıcı kullanmadan kınına sokmak yakışmazdı, yapmazdı da, yapmadı… Konuşulmasını bile insanlığımıza yediremediğimiz kahpelikleri yapan kapitalist ülkeler ve ***** yerli işbirlikçileri 18 Mart 1915’ de yediği tokatın sesi AY’da YILDIZ’larda yankılandı. Biz bu Ataların torunları olan Türk gençliği olarak diyoruz ki; Sevr’i aklınızdan bile geçirmeyiniz, geçirirseniz bu ülkenin 70 milyon evladı var, sizi bekleriz, geldiğiniz gibi göndeririz, Acun tarihinde bize yeni şehitlikler Acun’a yeni yol göstericiliğimizi armağan etmiş olursunuz. Ey bizi bilmez, kendi gibi sanan el oğulları!... “Bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirsiniz. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kalelerini zaptetmiş, bütün tersanelerine girmiş, memleketin her köşesini bilfiil işgal etmiş olabilirsiniz. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir’’. Bilesiniz ki Türk İstikbali’nin evlatları bizler, sizin uyutmaya çalışmanızın aksine UYANIYORUZ; bu ahval ve şerâit içinde dahi Türk İstiklali ve Cumhuriyeti için kanımızın son damlasına kadar savaşırız, Türk İstiklaline ve Cumhuriyetine kastetmiş olanları öldüremezsek bile uğruna ölmeyi biliriz. Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. Şimdi yirmi birinci yüzyıldaki Emperyalistlere şunu yineliyoruz, elimizden her şeyimizi tüm kahpeliğinizle masa üstünde almış olabilirsiniz, yerli işbirlikçiler yaratmış olabilirsiniz size söyleyeceğimiz şudur; Ergenekon kartallarının tokatı yüzünüze yaklaşmaktadır. Çünkü birinci vazifemizi hiç unutmadık; Türk İstikbalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa edeceğiz, fethettiğinizi düşündüğünüz tüm kalelerimizi başınıza geçireceğiz, sanmayınız ki bir daha Çanakkale olmayacak. Sanmayınız ki Çanakkale Savaşı’ndaki Atasının kalbi üzerinde duran, Atasını koruyan saati Alman aile Soudus’lara kaptırdık. Onu da geri alacağız, yitirmeye çalıştığımız tarih bilincimizi de geri alacağız. Nefret ettiğiniz Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ümüzün izini de yeniden keşfedeceğiz ve bir daha yitirmeyeceğiz, O’nun temel ve bütünleyici ilkelerini yurdumuzun her köyüne yayacağız, sokaktaki her çocuğumuza Atamızı, tarihimizi ve sizi anlatacağız. Sanmayınız ki biz kolay lokmayız, zor oyununuzu bozacaktır, Türk ordusu sizin ordularınıza benzemez, hamburger istemez, tayın istemez, vatan için verecek ve alacak can ister, başında esirlere tecavüz edecek komutan değil, ölmeyi emredecek komutan ister. Bunu yaşayacaksınız tarihte olduğu gibi yine göreceksiniz. Şunu unutmayın! Tohumları insan düşmanlığı üzerine oluşanlar ‘Bu Acunda Türkler vardır, sabırlıdır, ayağa kalkarlarsa da sonuna dek savaşmayı bilirler, bunu yaparken çocuklar gibi şen ölmeyi de bilirler. Şunu unutmayın! Siz sudan sebeplerle düşman gösterdiğiniz ülkenin 100 bin bebesini hastalıktan öldürürsünüz. Ergenekon’dan çıkan Türk Kartalların çocukları bizler ise, Çanakkale’de ülkemizi işgale gelip ölen, Çanakkale’de yatan düşman askerlerinin annelerine mektup yazarız ‘Üzülmeyin artık bağrımızda yatan çocuklarınız bizim çocuklarımızdır’ diye. Bizim dostluğumuz da asildir, düşmanlığımız da… bu asalet bize KANIMIZdan gelir. Ve son söz olarak bilesiniz ki; Tarihte olduğu gibi Türk Kartalları olarak ZİRVELERE uçmaya devam edeceğiz, siz de bizi seyretmeye… Sanmayın bu yazı nefret ve kinle yazıldı, tarihimizde nefret ve kine yer vermedik. Biz yine de her şeyi seviyoruz YARADAN’dan ötürü ve de siz ve sizin gibilerin varlığı sayesinde gerçek tarihi yazabiliyoruz. Mehmet Refik "YÜCEL" SIRYAD Fahri Başkanı DİİD Fahri Başkanı DDDSK Fahri Başkanı Alıntı
Φ metingökçe Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2006 SESLENİŞ Acun çocukları / çocuklarımız, çok canlara mal olmuş, taşının, toprağının her zerresi karşılığında ağırlığınca kan dökülmüş, bu topraklar üzerine kurulmuş, üniter, laik Türkiye Cumhuriyeti’ne HOŞ GELDİNİZ. Böylesi genç bir Cumhuriyetin, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın sonunda ilan ettiği Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın yıldönümünü din, dil, ırk ayrımı gözetmeden yeryüzünün tüm çocuklarıyla kutlamak istemesi; yeryüzünde yaşayan her topluma sonsuza dek uzanacak barış elini uzatmasındandır, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” isteğindendir, sizin barış güvercinleri olmanızdandır. Çürümüş bir İmparatorluğun yıkıntılarından bambaşka bir yönetim biçimi oluşturmuş, birbirinin ardı sıra yaptığı olağanüstü devrimlerle sömürgelerin yol göstericisi olmuş Baş Öğretmen Mustafa Kemal ATATÜRK’ ü, O’nun eseri Türkiye Cumhuriyeti’ni anlayacak, Yeryüzünü bağımsızlıkların, adaletin cenneti yapacak sizlersiniz. Kendi kirli amaçları için yurdunu satan yöneticilere, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın en kanlı günlerinde bile koltuk hesabı yapan yoldaşlarına rağmen koca bir Cumhuriyetin kuruluşunu sırtlayan yiğitler yiğidi Mustafa Kemal ATATÜRK kalpağını giydiğinde, silahını kuşandığında bilinmeliydi ki; bu YARADAN’ ın buyruğuydu, Türklerin Ata’sı bağımsızlık için geliyordu, sömürgeler için ışık olmaya geliyordu, işgalciler O’nun yıllarca önce çizdiği sınırların dışında kalacaklardı ve öyle de oldu. Tarihin her evresinde barışı, adaleti ilke yapmış, anlayışla, sevecenlikle yaşayan, paylaşmayı bilen bu toprakların yavruları, Yüce Önderini yalnız bırakamazdı, bırakmadı da, tarihe eşine az rastlanır bir Destan yazdılar. “Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz” diyen büyük bir insan ve bu buyruğa kendi andı gibi uyan hangi ulus vardır ki, kanlarıyla böylesi destan yazabilsinler. Konuklarımız, çocuklarımız; evlerinize döndüğünüzde babalarınıza gerçek tarihi sorun: Neden bu topraklardan ellerini çekemiyorlar, Neden inatla SEVR’ i uygulamaya çalışıyorlar, Neden TÜRK korkusunu içlerinden atamıyorlar, Neden yaşamlarını Türk düşmanlığına adıyorlar, Neden Türklere yapılan kıyımları görmezden gelip, uydurma kıyımlar iddia ediyorlar, Neden uygarlığı, yeryüzüne Türklerin yaydığını yadsıyorlar, Neden yiğitçe dövüşmek yerine, iktidarları satın alıyorlar ? Sakın tüm bu soruların yanıtları aşağıdakiler olmasın! Çünkü Türkler toprakları için bir cephede 250 bin şehit verebilirler. Çünkü Türkler fethettiği ülkelerin canına, namusuna, dinine, malına, kültürüne bekçilik yaparlar ve Ergenekon Kartalları’nın adil yönetimini görenler, iktidarlarından hesap sorarlar. Çünkü Türklerin gözünde tüm insanlar eşittir, değerlidir, tüm insanlığın onurları kendi onurlarıdır. Çünkü bu topraklar kutsaldır ama bilemedikleri, bu toprakları kutsal yapanlar üzerinde yaşayanlardır. Çünkü gerçek insani değerlere kendileri sahip değiller, korkuyorlar, barbarlık, adaletsizlik, sömürü genlerinde var. Acun çocukları / çocuklarımız, bu sorular, bu yanıtlar sizinle birlikte yerini bulsun, Acuna sizinle birlikte Barış, Özgürlük, Hoşgörü, Sevecenlik, Anlayış gelsin. Tarihi doğru, tarafsız okumayı öğrenin ve yazmayı öğretin. Bir gün Tan yerinin ağaracağını, eninde sonunda göklerde akbabaların yerine Kartalların uçacağını, yeryüzüne çakalların yerine Kurtların hakim olacağını anlatın. Türkler en yüce sevgiyi de bilir, bağımsızlığı uğruna can verip, can almayı da, iş ki kalpağı bir kere giymesinler, “hattı müdafaa değil sathı müdafaa yaparlar ve bu kez o satıh tüm Acun olur” Yeryüzünde yaşayan tüm çocuklar bizim çocuklarımızdır, hatta bizi işgale gelip ölen, bağrımızda yatan çocuklar bile. Tüm çocuklarımızın nefretle değil, yaşamın kaynağı sevgiyle kalmalarını diliyoruz. Mehmet Refik “YÜCEL” SIRYAD Fahri Başkanı DİİD Fahri Başkanı DDDSK Fahri Başkanı Alıntı
Φ metingökçe Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2006 YÜRÜYÜŞ Cesaretini yitirmiş, esaretinin taslaklarını hazırlayan, kapitülasyon yorgunu Osmanlı İmparatorluğu’nun işgal altına, neredeyse gönüllü girmiş yöneticileri; İstanbul’un yaşadığı karanlık aylardan biri olan mayıs ayında, 16 MAYIS 1919’da yola çıkan Güneş Çocuğu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, Anadolu’da, Türk Ulusu’nun üzerine, bir Güneş gibi doğacağını bilemiyordu. Kapitalist güçlerin pazar paylaşımı ve tarihsel korkuları nedeniyle parçaladıkları Osmanlı İmparatorluğu’nu Anka Kuşu, Türk Ulusu’nun iradesini kendi iradesi, Türk Ulusu’nun cesaretini kendi cesareti yapan Güneşin Oğlu Mustafa Kemal ATATÜRK, delalet, hıyanet ve aciz içindekileri İstanbul’da bırakarak, Samsun’a çıkıyordu. O biliyordu ki; İstanbul’un aracılık ettiği, İngiliz kaynaklı 14 büyük iç isyana rağmen, Ergenekon Kartalları’nın pençeleri; çağdaş görünümlü barbar işgalcilere ve insanlığa alçalmayı öğreten yerli işbirlikçilerine tırnaklarını geçirecekti. Yaradan, tarihi boyunca insanlığın en yüce değerlerini bir ulusun yaşayabileceği en saflıkta yaşayan Türkleri, 19 Mayıs 1919 gününde, adeta azizleştirdi, “Ey oğul Mustafa Kemal ATATÜRK! Türk Ulusu’nu layık olduğu ‘muasır medeniyetler’ seviyesine yükselt! Türkleri devletsiz bırakma!” buyurdu. Tengri Dağları’nı mekan yapan ve diğer uluslara, insanlıkta olması gereken tüm erdemleri gösteren, Ergenekon’dan kopup gelen Türkler; Güneş saçlı, Deniz gözlü kahramanlarının peşinde ölmeye gideceklerdi, her dörtten biri şehit ya da yaralı olacaktı, ne gam, Yaradan Türklere esareti değil, cesareti öğretmişti. Ey Tengri Dağları! Sana nöbetçi boylarımızı bıraktık, şu an zirvelerinde kimi görürsen gör, biz yine geleceğiz, eski günlerimizi sana özletmeyeceğiz. Ey Ergenekon! Bize ana yurtluk ettin, arka taşımızsın, seni yine şenlendireceğiz. Tengri buyruğuyla bağrında ağırladığın Türkler, yeryüzünün her yerinde özgürlüğün, adaletin, ezilenlerin koruyucusu olacak, insanlığın en yüce değerleri ile anılacaktır. Yeryüzünün en şanlı tarihini başlatan gün, Yeryüzünü değiştiren tarih olan, 19 Mayıs 1919’da tomurcuk açtı, açmaya devam ediyor, ileride daha da açacak ve Anadır Dağları’nda atlarımızı koşturacak, Kamçatka yarımadasına boylarımızı göndereceğiz. Adı Mustafa Kemal ATATÜRK olan Güneş’in sarı saçları, Denizlerin mavi gözleri, bunları öngördü, 19 Mayıs bunlar için var oldu, Anadolu, Ergenekon gibi, kutlu Türkleri bunun için ağırladı. Anadolu’yu bize yakıştıramayan karanlıklar; dün işbirlikçi hainlere camilerde “Kurtuluş Savaşı’nda ölenler Cehenneme gider” diye hutbe verdirmeniz işe yaramadı, bu gün de “19 Mayısı kutlayanlar Cehenneme gider” diye bildiri dağıttırmanız işe yaramayacaktır, Sevr’i uygulamayı düşünmeyin bile, çünkü YÜRÜYÜŞE başladık, bırakın Anadolu’yu, sıra hiç unutamadığımız ana yurdumuza geldi, bir Ağustos ayında, Tengri Dağları’nın doruklarında kar suyu içeceğiz. Ey Anadolu! Güzel Anadolu, insanlığın en Yücelerinden birinin önderliğinde en Yüce Ulusu ağırladın, onların sancağını düşürmediğini gördün, Türk Kartalları’nın bağımsızlıkları uğruna, kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla şehitliklerini, Anaların top gülleleri taşıdığını gördün. Sen de her Türkün bastığı toprağı kutsal yaptığına, kanıyla suladığına, canıyla savunduğuna, bu toprakların savaşçı Ana dolu olduğuna tanık oldun. Kılıcıyla yenilmeyenlerin, kahpeliklerle, hainlerle, işbirlikçilerle, PİYON Sivil Toplum Örgütleriyle yıkılacağını sananlar, canlarını vereceklerdir, Anadolu buna da tanıklık edecektir. Ohotsk’ta balık tutacak, Bering’ten Amerika kıtasına geçecek, soykırıma uğrayan kardeşlerimizle buluşacağız, Yeryüzünde soyunu kıra kıra bitiremediğiniz, her coğrafyada soykırım uyguladığınız Türklerin, bundan sonra, beşikten itibaren, kefen bezi döşekleri olacaktır. Yeryüzünde, soluk alan her Türk, adaletin silahı olacak, karanlık güçlerin sonunu hazırlayacaktır. Geleceğimizde var olanı bize; Gök gözlü, Güneş saçlı, Su gibi duru, bu Toprakların insanı, gerçek Türk, Mustafa Kemal ATATÜRK anımsattı. Kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla insanlığa hizmetin eri olmuş Türkler, tarihte din, dil, ırk ayrımı gözetmeden gücü yettiğince tüm ezilen halkların yanında oldu, tüm azınlıkları hiçbir dayatmada bulunmadan şemsiyesi altında adalet içinde yönetti. Güneş, Kamçatka’da Türklerin üzerinde batarken, Avrupa’nın ortasında Türklerin üzerinde doğacaktır, bu Ulusun üzerinde hiç batmayacaktır, Türkler bunu hak etmektedir. Tarihleri yaptıkları soykırımlarla kirlenmiş ulusların sahte soykırım savları bizi karalayamaz, yurt içindeki işbirlikçileri bu yurdun çocuğu olamaz. 19 Mayıs 1919 ruhu bizde devam etmektedir, edecektir, bilin! Titreyin! Bacaklarınızın dermanı kesilsin! Soluklarınızı tutun! Tutun ki yurtta ve yurtdışında yeriniz belli olmasın, yoksa boynunuzu koparmanın zamanıdır. Anadolu’nun son Fatihi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün devrimlerini ve ilkelerini; açık düşmanlarından olduğu kadar, hatta daha da tehlikeli olan gizli düşmanlarından koruyacak anlayışı hiç terk etmedik. Ulu Önderin adını, karşı çıkarak ya da yandaş olarak kullanıp , siyasal amaçlarını gerçekleştirmeye çalışanlar yakın tarihimizde hep var oldular, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter, laik yapısını ve Bilge Mustafa Kemal ATATÜRK’ün devrimlerini, ilkelerini dinamitlemeye devam etmektedirler. O’nun devrimlerini, ilkelerini anlamak, anlayabilmek, O’nu gerçekten izleyebilmek, siyasal şablonların üstündeki felsefesini bilmek, izinde gençlik yetiştirmek; O’na yandaş gözüken ya da karşı olan her oluşuma ve bireye GEÇİT VERMEYECEĞİMİZİN güvencesidir. Mehmet Refik “YÜCEL” SIRYAD Fahri Başkanı DİİD Fahri Başkanı DDDSK Fahri Başkanı Alıntı
Φ metingökçe Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2006 UYANIŞ 2 Mustafa Kemal ATATÜRK’ün daha askeri öğrenciyken oluşturduğu düşünce tohumları, Kurmay yüzbaşı olarak atandığı görev yerinde boy atmış, Vatan ve Hürriyet için açıkça, toplumsal çalışmalara başlamıştır. Yeryüzünde var oldukları günden beri tertemiz bir tarih yazan Türkler, bağırlarında kendilerine yakışan bir Türk kartalının havalanmasını bekliyorlardı, çok beklemeyeceklerdi, tarih beklenen kartalı hazırlıyordu. Memleket manzaraları hazindi; Sömürgecilerin İşgali altındaki Osmanlı İmparatorluğu’nda, yıllardır Türk yönetiminde adaletle hatta Türklere göre imtiyazlara sahip yaşayan azınlıklar siyasal, sosyal, fiziksel terör estiriyorlardı. Her dönemde olduğu gibi, karanlık yayılmacı güçler Avrupalı maşaları kullanıyor, Osmanlı yönetimi ise kendi halkını kendine kırdırıyordu, hatta Osmanlı mahkemeleri Boğazlıyan Kaymakamı Milli Şehit Kemal Bey gibi has Vatan Evlatlarını Ermeni cellatların elleriyle asıyorlardı, Nemrutlaşmışlardı. İnsanlık düşmanları tarafından; tarihini, toprağını, milletini, devletini, halkını bilen her vatansever sokaklarda, dağlarda avlanıyordu, avcılar bir yana, daha da acısı, kılavuzları yerli işbirlikçilerdi, binlerce yıl Türk görünüp Türklerin ekmeğini yemiş hainlerdi. Yine ihanetin, hainliğin kanlı tarihi yazılıyordu, bu böyle gidemezdi; garbın afakını saran çelik zırhlı duvardı, ama Türkün de iman dolu göğsü vardı. 16 Mayıs 1919 tarihinde İstanbul’dan 19 Türk kartalı havalandı, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a kondu, Amasya’dan haykırdı; “Vatanın Bütünlüğü, Milletin İstiklali Tehlikededir, Milletin İstiklalini Yine Milletin Azim ve Kararı Kurtaracaktır...”. Bu haykırış Türklüğünden mutlu olanları ayaklandırdı; tarihlerinde sömürgelerindeki soykırımların nakış olduğu kanlı işgalciler ve yerli işbirlikçilerinin ise kanını dondurdu, Türk kartallarının havalandığında tarla farelerini ve yılanları pençelerine taktığı çok iyi biliniyordu. Kanatlarının rüzgarını inancından, pençelerinin gücünü apak tarihinden alan Türk kartalları Amasya’dan dalga dalga yayılan çağrıyı duydu, keskin gözler çağrıyı yapan yiğitler yiğidi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü gördü. Ne mutlu Türküm diyenler için, duyup gitmemek, görüp dalışa geçmemek olmazdı, en şanlı, olağanüstülüklerin sıradan yaşandığı, Acun tarihinin bu bölümü; Alp Yıldızı Mustafa Kemal ATATÜRK’ün eliyle yazılıyor, delinmez denen nice dağlar deliniyor, Ergenekon’dan çıkış başlıyor, nice geçilemez geçitler geçiliyordu. İşte Türk alpleri geliyordu, dağlardan çığlar düşüyor, altından Alp Yıldızı pırıl pırıl çıkıyordu. Ezilenlerin yanında, ezenlerin kabusu olan aç, çıplak, silahsız durumdaki Türk halkı Kutlu Komutanları Mustafa Kemal ATATÜRK komutanlığında kadını, erkeği, çocuğu Amasya Genelgesinin çektiği yaydan ok gibi fırlıyordu. Olacak olan bir kez daha oluyor, Türk halkı milyonlarca can veriyor, can alıyor ve yine yabancısı olmadığı zafere adım atıyordu ama bu kez her zamankinden ayrı olarak; sadece askeri değil, baş öğretmen Mustafa Kemal ATATÜRK’ün yol göstericiliğinde, zaferini her alana yayıyor, Milletlere, Millet olabilmek için, Özgür olabilmek için, Devlet sahibi olabilmek için, bir tarihe sahip olabilmek için gidilmesi gereken yolu gösteriyordu. NE MUTLU MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün ALINLARI PAK, YOLLARI AÇIK YOLDAŞLARINA, NUR İÇİNDE YATAN ŞEHİTLERİMİZE, KAHRAMAN GAZİLERİMİZE, BİZE EŞSİZ BİR DESTAN YARATIP BIRAKANLARA... Mehmet Refik “YÜCEL” SIRYAD Fahri Başkanı DİİD Fahri Başkanı DDDSK Fahri Başkanı Alıntı
Φ metingökçe Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2006 UYANIŞ 3 Milli sınırların bir bütün olduğunu, her türlü yabancı işgal ve müdahalelerine karşı direnileceğini, manda ve himayenin kabul edilemeyeceğini, Erzurum’dan yeryüzüne haykıran Türk Ulus’unun seçkin yol göstericisi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Samsun’da yaktığı Ergenekon demirlerini eriten ateş; Anadolu’nun ortasından lav olmuş akıyordu. Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne en aşağı 7 bin yıllık bir Türk beşiğidir. Beşik, doğanın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk doğanın yağmurlarıyla yıkandı. O Çocuk doğanın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela, korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları doğanın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün, O Doğa Çocuğu, doğanın kendisi oldu; Şimşek, Yıldırım, Güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırım’dır. Kasırga’dır, yeryüzünü aydınlatan Güneş’tir ve bir gün ressamlar Türk’ün simasını unuturlarsa yıldırımı alsınlar, yapsınlar. İçimizde Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bakış açısını bilmeyen ya da bilmezlikten gelenler olabilir, Türk Millet’inin yarattığı uygarlığı, yüceliğini, tertemiz tarihini görmezden de gelebilirler, tam tersini bu millete kabul ettirmeye/inandırmaya çalışabilirler, barbar olduğumuzu ve soykırım yaptığımızı savunabilirler ama bilmelidirler ki; bir gün tanyeri ağaracak, gece karanlığında sinsice çalışanlar hizalanacaklardır, İstiklal Mahkemeleri’nde hizalananlar gibi. Bu Şanlı Millet kindar değildir, sabırlıdır ama eninde sonunda işbirlikçileri bulup, ortaya çıkarmasını, gereğini yapmasını çok iyi bilir, tarihinde önden değil, hep arkadan hançerlendiklerini bilir. Erzurum’da, yaratılanların gözbebeği, Alpler Alp’i liderlerinin izinde şahlanan yiğit Türk Millet’inin çocukları coştukça coştu, yeryüzüne bu coğrafyadan yayılan buyruklar, kanla Anadolu toprağına yazıldı, her zaman böyle olacaktır, Anadolu’da emelleri olanlar bu kanı dökmelidir, on milyon can yitirmeyi göze almalıdır. Yeryüzünün dağları Türk Millet’inindir, Türk Millet’i dağda doğmuş, dağda büyümüş, dağda çoğalmış, dağlara uygarlık taşımış, dağlarda özgürlüğünü kazanmış bir millettir. Tarihimizde At üzerinde uyurduk, büyürdük, yaşardık, savaşırdık, bu göçerlik genetiğimizde hala vardır ve Türk Ordu’su da göçerdir, dağlar Türk Ordu’sunundur, Türk’ün olduğu her yere erinmeden göçer, düşmanın işini bitirir, biliriz ki; “DÜŞMANA MERHAMET VATANA İHANET”tir. Türk Ulus’unun düşmanları yiğit değildir, kahpedir, düzenbazdır ve Türk Millet’inin uyguladığı zor, tüm bu düşman oyunlarını kolayca bozar. Zor yaşamımızın parçasıdır, Türk deyince akla zorluklar, imkansızlıklar, yengiler, mucizeler gelmelidir, “Sevr’i kabul edin” diyen, kendi ülkeleri için bile başkalarının askerlerini lejyon adı altında kullanan, kendi tarihlerini bile yazmaktan aciz, analarını Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım istemek için kullanan ülkelere öğüt olsun diye yazıyoruz. Yakın tarihimizde, taşeronlarınıza yaptırdığınız soykırımları unutmadık, biz gönlü bol bir milletiz, gelecek soyumuz kindar olmasın diye tarih kitaplarına soykırımlarınızı sergilememiş olabiliriz ama sanmayın ki unuttuk, hayır! bunlar Türk Millet’inin has çocukları tarafından, soydan soya, gerektikçe aktarılacaktır. Kötü Avrupa’nın ırz düşmanlarının, katillerinin, babası anası belirsiz insanlarının kurduğu bir devletin misyonerlerinin, Kurtuluş Savaş’ımız sırasında misyoner çalışmalarını, azınlıkları Türk’lerin Soyunu Kırdırmak için kışkırttıklarını bilmiyor muyuz sanırsınız, soyu belirsiz bu ülkenin, Türk oğlu Türk Kızılderili kardeşlerimize virüslü battaniyelerle, kahpeliklerle yaptığı soykırımları nereye not aldık sanıyorsunuz. Sizi bekliyoruz, hainlere rağmen, aymazlara rağmen, biliyoruz, Ata’mızdan biliyoruz, korkaksınız, gen haritamızı çıkarıyorsunuz, bizi kendiniz gibi soyu belirsizlerden yapmaya çalışıyorsunuz, ama benim Atam Türk, onun da Atası, onun Atası da, olmayacak işe kalkışmayın, sonra –bize yakışmadığı halde- sizi muhatap almaya kalkarız, kalkarız da ırz düşmanı ordunuz yerlerde sürünür. Biz Yüce Tengri’nin gözbebeği olan çocuklarıyız, Tengri’nin Hak Ordu’suyuz, Halk Ordu’suyuz. Hangi milletin yerde kanı/fedayı, gökte şehitliği gösteren, “AL” üzerine apak “YILDIZ”ı, doğruluk, dürüstlük, insanlık erdemlerini belirten “AY”ı var. Misyonerleriniz bu bayrağı çözmüş müydü, bir ucu Anadır Dağ’larından başlayan Tengri’nin kutsal çocukları Türk Millet’inin Erzurum’da “Bayrak Namusumuzdur” dediğinde işin sonunu bilmişler miydi? Biz biliyorduk ki; yeryüzünde bir tarih yazılması için yaratılan sürüngenleri, akıttığımız kan nehirleri boğacaktır, Tuna nehri bile akmam diyecektir, yeryüzünde neresi olursa olsun üzerinde Türk’ün yaşadığı her toprak için döktüğümüz kan bizi şehit yapacaktır, yıldızlara çıkaracaktır, erdemlerimiz ayda yankılanacaktır. Türk Millet’i yazmaya başlarsa kanla yazar, karalar dinler, nehirler kırmızı akar, denizler bile ürperir, bulutlar dağ suyu içmiş çocuklarımızı sarar, doruklar kartallarımızdan görünmez olur. Tüm bunların gerçekleşmesi için Türk Millet’inin 16 kolu değil, 1 kolu yürüsün yeter. Acun bilsin ki; Alp Yıldızı Mustafa Kemal ATATÜRK’ün dediği gibi “Türk’lerin yaşadıkları her yer Misak-ı Milli hudutları içindedir.” Bizim yaratılışımız hapishanelerin boşaltılması ile olmadı, yer yarıldı, gök kubbe çöktü, binlerce yıllık çınara yıldırımlar düştü, şimşekler çaktı, ağaç ikiye ayrıldı, içinden gökten gözünü, güneşten saçını alan Yavru çıktı, yeryüzü bu Yavru’yu kucakladı, adı; Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde, Türk Millet’inin kurduğu, ilelebet payidar kalacak olan “Türkiye Cumhuriyeti”oldu. Beşiğinin döşeği kefen bezi olan Türk Gençliği, Ata’nın kendine hitabesini damarlarında hissediyor, sizden korkmuyor, nasıl ki atların, sinekleri üzerinden uzaklaştırmak için kıpırdaması yeterli ise, sizin de uzaklaştırılmanız bizim için öylesine kolay. Bu ülke kağıt üzerinde cetvelle çizilen ülkelerden değil, canla, kanla, şanla kazanılmış, savunulmuş bir ülkedir, sakın ola ki Irak’la, Lübnan’la karıştırılmaya diye yazıyoruz, sizi düşünüyoruz, zamanında Anzak’ları düşündüğümüz gibi. Türkiye’nin sivil toplum örgütlerine bir kez daha seslenmek istiyoruz ki; Türk Ulus’unun bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne kastetmiş, bunu açıkça “Sevr’i kabul edin” diyerek dile getiren parlamenterlere sahip Avrupa Uydurma Birliği’nin amaçlarına, bilerek ya da bilmeyerek hizmet etmeyiniz. Yurdumuzu bölmek isteyen düşmanlarımızın iyi amaçları olamaz, ancak ve ancak gizlenmiş amaçları olabilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin koruyucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ilke ve devrimlerine bağlılığınızı, hangi alanda çalışırsanız çalışınız, bağlısı olduğunuz sivil toplum örgütlerinizin ilk ilkesi olarak uygulayınız, hibeler için, krediler için Türk Millet’inin kalbine sokulan bir hançer olmayınız, nokta kadar çıkar için virgülleşmeyiniz! Samsun’da yaktığı Özgürlük Meşale’sinin alevini, Erzurum’da yangına çeviren Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, Kongre’yi sonlandırırken kullandığı son tümceler, tüm işgalcilerin, işbirlikçilerin, soykırımcıların kulaklarında çınlamalıdır, çınlıyor da; “SONSUZA DEK VAR OLACAK DEVLETİMİZE MUTLULUKLAR DİLERİM” Mehmet Refik “YÜCEL” SIRYAD Fahri Başkanı DİİD Fahri Başkanı DDDSK Fahri Başkanı Alıntı
Φ metingökçe Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2006 KURTULUŞ Askeri harekat ve uzantıları olan anlaşmalar bittiğinde, Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın bittiğini sanmak, Ata’mızın, ardından bize bıraktığı öğütleri doğru değerlendirememek olur. Yakın tarihimiz ihanetler, işbirlikçiler, sinsi sürüngenlerle doludur, tarihçi geçinen, güya gerçek belgeleri ortaya çıkaranlar, padişahın, Mustafa Kemal ATATÜRK’ü destekleyerek Anadolu’ya gönderdiğini kitaplarında anlatmaktadırlar, peki, bu sözde belgeleri yayınlarken, bu belgeleri, padişahın ileride kendini kurtarmak için düzmece düzenlediğini niye görmezden gelmektedirler. Padişahın İngiliz ajanlarla birlikte çıkarttırdığı 14 büyük isyan ile bu belgeler nasıl bir uyum içindedir, bu isyanların bedeli büyüktür, isyanlar yüzünden Batı Trakya, Musul, Kerkük düşmana kaptırılmıştır. Özellikle Türk tarih araştırmacılarının Türk Milleti’ne sorumlulukları vardır, belgenin doğruluğu kadar, düzenleniş amacı da önemlidir ve bu göz ardı edilmemelidir. Mustafa Kemal ATATÜRK gönlümüzde değil ama bedenen ölmüştür ve Avrupa uydurma birliğinin “Mustafa Kemal ATATÜRK ile Avrupa birliğine giremezsiniz” dediği bir dönemde, padişah babalarının, Latife’lerin , paşaların çarpıtılmış anılarından, Türk’lerin en büyük komutanı Mustafa Kemal ATATÜRK’e iftiralar yağmaktadır, çünkü artık o tarihi yaşayan, doğruları açıklayabilecek kimse kalmamıştır. Bu vatanın sorumluluk sahibi yazarları; her zaman laik ve üniter kalacak olan Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılacak hiç bir saldırıya alet olmamalıdır, tuzağı hissetmelidir, aksi takdirde İstanbul hükümetinin Ali Kemal’inden farkları kalmayacaktır. Bu vatan ucuz alınmadı, ucuz savunulmadı, bedeli yakın tarih itibariyle beş milyon candır, kolayca çürütülüp, çökertilebileceği umuluyorsa, yanılgıdır, böyle bir şey ilelebet olmayacak, Türkiye Cumhuriyeti ve onu ayakta tutan Mustafa Kemal Atatürk yolundaki Türk Silahlı Kuvvetleri, sonsuza dek yaşayacaktır. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda, Yunan’lıların sadece Aydın’da yaptığı katliamlara dayanamayıp, kaleme sarılan Yunan’lı yazar George Nakratzas’tan bile utanmayan kimi Türk yazarlar, kendi kafalarındaki tarihi yazmaktadırlar, yakın tarihteki Türk’lere uygulanan soykırımları neden araştırmadıkları/yazmadıkları yanıtsız kalmış bir sorudur. Balkan, akan Türk kanlarından kıpkırmızı olmuşken, Ermeni’ler, Yunan’lılar, İtalyan’lar, Fransız’lar, İngiliz’ler, Pontus’lu olduklarını söyleyen soykırımcılar sivil halkı katlederken, yerli işbirlikçiler ve padişah avaneleri de dahil olmak üzere, düşmanlara karşı Yüce Komutan Mustafa Kemal ATATÜRK ile bir avuç kahraman Türk’ün yazdığı kurtuluş destanını, hain tarihçiler, gizli gizli karalamaya çalışmaktadırlar. Gelibolu gibi şanlı tarihimizi oluşturan destanları kahpece karalamak, ancak içimizde yaşayan parazitlere, hainlere yakışır, hangi sinsi dış düşman bu kampanyayı tetiklemiştir, Cumhuriyeti’mizi yıkmaya yemin etmiş hangi işbirlikçiler desteklemiştir, bunlar ortaya çıkarılacaktır. Türk Milleti’ne sokulan hançerler, er geç sahiplerine kılıç olarak dönecektir. 24 Şubat 2007 tarihini, 19 Mayıs Pontus Rum soykırımı ilan eden faşist Selanik valisine söyleyecek söz yoktur; Yunan tarihçileri Türkiye’nin Bafra’sında yaptıkları katliamları yazarken, bizim içimizdeki Truva Atları, sinsice, alçakça yazdıkları tarihsel safsatalarını kabul etmemizi ummaktadırlar, her zaman uyanıklığımızı koruyamaya kararlıyız, antipropaganda asla başarılı olamayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Ulus Devlet yapısından korkanların; geçmişte padişahın üye, şeyh Sait’in katılımcısı olduğu, İngiliz papazın yönetimindeki İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni, Truva Atı gibi kullanmalarının bir benzerini şimdilerde Türkiye Cumhuriyeti’nin sivil toplum örgütleri üzerinde denedikleri açıktır, elbette ki bunu engelleyecek ferasetli sivil toplum örgütleri de vardır ve sürekli tetikte olacaklardır. Türk Milleti, tarihinde, yaşadığı çağa göre en geri kalmış ve en yorgun orduya Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında sahipti ama bu ordu bile yeryüzü tarihinin akışını etkiledi, işgalci barbar ülkelerde iktidarları yıktı, iktidar kurdu. İç, dış demeden her türlü düşmanla başa çıktı, liseler boşaldı, köyler boşaldı, ocaklar boşaldı ama bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmayı başardı. 18 Eylül 1922 tarihinde, itilaf devletlerinin Ankara hükümetine, tarafsız bölgelere girilmemesi için verdiği notayı hiçe sayarak, 24 Eylül 1922’de Çanakkale’ye giren benzersiz komutan Mustafa Kemal ATATÜRK yönetimindeki Türk Ordu’su, savaş tarihinde, her zaman yaptığı gibi bir çağ açtı, itilafın korkaklar ordusu gelip notalarını sahiplenemediler bile. Bu tarih, çarpıtmalarınıza, unutturma çabalarınıza rağmen unutulur mu sanırsınız, bunları sürekli yinelemememiz düşmanlık tohumlarını beslememek içindir ama yaptıklarınızı biliyoruz, Türkiye’nin şimdiki stratejik ortaklarının, Milli Kurtuluş Savaşı’nda, misyonerleri aracılığıyla, sözde padişahçı, milliyetçi yerli ajanları kullanarak başlattıkları isyanın üzerinden daha yüzyıl geçmemiştir, kendi okullarında kullanılan sahte Türkiye haritalarının yeni olmadığını da biliyoruz. Biz onları biliyoruz da onların bilmedikleri var ; Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter, demokratik, laik yapısı içinde, yiğit komutan Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından temeli atılan Türk Silahlı Kuvvetleri’nden yiyebilecekleri şamar, yokluk içindeki Türk Ordusu’ndan yedikleri şamarın kaç katı olacaktır? Türk Milli Kurtuluş Savaşı’na, bu savaşın mimarı Türk tarihinin en yüce komutanı Mustafa Kemal ATATÜRK’e uzanan elleri, dilleri unutmamız, görmezden gelmemiz olanaksızdır. Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik, Cumhuriyetçi, Devrimci Türk Silahlı Kuvvetleri kendine bu şanlı tarihi armağan edeni, ait olduğu milleti, parçası olduğu tarihi, gün gün, saat saat anımsamaktadır, asla unutmaz, çünkü O Türk Milleti’nin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin ordusudur. Türk Silahlı Kuvvetleri, yoğunlaşan dezenformasyonlu küçültme çalışmalarına karşın daha da büyüyecektir, Türk Silahlı Kuvvetleri, Kamçatka’dan İspanya Bask’larına kadar Tüm Türk’lerin gözbebeği, umudu olan bir ordudur, korumakla sorumlu olduğu topraklar sadece Anadolu ve Trakya değildir. Türk Ulusu biliyor ki, ORDUSU; sürekli güçlenmekte, teknolojiyi izlemede, mevcudunu birkaç kat artırmakta, yeryüzündeki her Türk’ün yaşadığı toprağın koruyacağı alanın sınırları olmasında, KARARLIDIR. Zaferler, Türk Milleti’nin, Türk Ordu’sunun yazgısıdır, geninde vardır, 30 AĞUSTOS zafer bayramımız; her kıtada ulusal uyanışın önderliğini yapmış gerçek bir zaferi, Fedayı, Şehitliği, Yurtseverliği, Yiğitliği, Özgürlüğü, Egemenliği ve iyiden yana her şeyi anlatan, gizli ya da açık işgal altındaki tüm ülkelerin yol göstericisidir. “30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN; TÜM TÜRK CUMHURİYETLERİNE VE YERYÜZÜNDE ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI VERENLERE, VERECEK OLANLARA ARMAĞANI OLSUN ” Mehmet Refik YÜCEL SIRYAD Fahri Başkanı DİİD Fahri Başkanı DDDSK Fahri Başkanı Alıntı
Φ metingökçe Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2006 UYANIŞ 4 “Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, ayrılamaz, manda ve himaye kabul olunamaz”’ı haykıran, kukla İstanbul hükümetinin terk ettiği her toprak parçasını kurtarmaya kararlı, vatanının bağımsızlığını ve bütünlüğünü sağlayacak her türlü önlemleri, kararları alan, tüm kıygın (mağdur) halkların ve Türk’lerin Yol Göstericisi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün başkanlığındaki Sivas Kongresi; emperyalist, soykırımcı, soysuz ülkelerin bir araya gelmiş işgalci gücüne indirilen Türk yumruğuydu, Ergenekon Kartalı’nın pençeleriydi. 1921 yılında, Milli Kurtuluş Savaşı’mıza yardım amacıyla 59 Milyon Osmanlı Lirası toplayıp, 48 Milyon Osmanlı Lirasını, birlik devleti geçinen Rus’lara kaptıran Buhara Halk Cumhuriyeti gibi karındaşlarımızın yanı sıra, din, dil, ırk ayrımı olmaksızın özgürlüğe susamış tüm halkların gözü, Yol Başı Mustafa Kemal ATATÜRK’teydi, Anadolu’daydı ve Sivas Kongresi tüm sömürülenlere umut verdi, güç verdi, cesaret verdi, esareti reddi öğretti, artık dönemin “esaret değil, cesaret dönemi” olduğunu gösterdi. Sivas Kongresi ile siyasi iradeyi sağlayan, Yol Başımız Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önünde engel yoktu, sözde askeri güç olarak önünde engel görülen vahşi ve barbar devletler, üfleyince toz gibi dağılacak olan kum taneleriydi, nitekim üç yıl içinde de askeri güç anlamında dağıldılar. Siyasi olarak da, Sivas’ta başlayan süreci Lozan’da noktalayan Büyük Deha Mustafa Kemal ATATÜRK; yeryüzündeki her pisliğin altından çıkan, yeryüzündeki hiçbir devletin bayrağındaki ay yıldıza dayanamayan İngiltere’ye ve kendi tarihinde -ilk ve son kez, yabancı dilde, 05.EYLÜL.1795’te-, Osmanlı İmparatorluğu ile Osmanlı’nın dili kullanılarak antlaşma yapılıp, vergiye bağlanan, hem de antlaşma imzalanırken başkanının Osmanlı padişahınca muhatap alınmamasını bir türlü içine sindiremeyen, soykırımcı ABD’ye müthiş bir bozgun yaşattı. Diğer yandan kıygın halkların dikkatle izlediği, hatta “Mustafa Kemal gibi düşünmek”, “Türk gibi kuvvetli” atasözünü kullanan, komplekssiz Avrupa ülkelerinin hayranlıkla izlediği, Baş Öğretmen’inin yolundaki Anadolu Türk’leri, sözde büyük, aslında alçak karaktere sahip işgalci, barbar ülkelere, yüksek karakter dersi veriyordu, ama ders almak bir yana, Türk’ün önünde yenilgilere alışık olan bu ülkeler iyice alçak karakterlerini göstermekteydiler, gazetelerinde Türkiye’nin adını Turkey (hindi) yazdıran İngiltere, kendine yakışanı yapıyordu, ülkelerinin adının önüne korkak ve kalleş kelimesi çok yakışan bu ülkelerin tümü, soysuz bir gazetecinin taktığı lakabı ülkemizin adı olarak hızla benimsiyordu. Türk Milleti sivil halkına katliam yapmış düşmanının bayrağını, saygıdan ötürü yerden kaldırırken, barbar ve soykırımcı ülkeler bunu yapıyordu, yapacaklardı, ama bu gücü yine bizden alıyorlardı, bu gün de yaşandığı gibi, devlet şerefi taşımaya layık olmayan develetler yağdanlık olmuş, etraflarına içimizde yaşayan yağcıları almışlardı, taşeron kullanmaya alışıklardı, develet olmaları bundandı, yaşamlarını, yurduna ihanet edenlere borçluydular, onlar bizim lütuflarımızla büyüdüler, biz ise onların lütuflarına hiç teslim olmadık, biz yeryüzünde yedi bin yıldır medeniyet yaratanların torunlarıyız, Acun’a devlet olmayı gösterenleriz. Tüm Türk’ler birleşip, ulus devlet olduklarında, Kamçatka’dan Avrupa’nın ucuna dek, Bask’lara, İtalyan’lara dek uzanacağını, yaptıkları soykırımların hesabını vereceklerini, tüm kıygın toplumların adalet için bu günü beklediklerini, bütün barbar ve soykırımcı ve sömürgeci güçler çok iyi biliyorlar. Avrupa Uydurma Birliği’nin, Amerika Dağılacaklar Birliği’nin bütün bu hazırlıkları, Sevr’i uygulama çabaları, uydurma soykırım savları, K O R K U D A N, Birleşik Türk Cumhuriyetleri’nden, hatta tek başına ayağa kalkacak bir Türkiye Cumhuriyeti’nden. Koca bir coğrafyada yerleşik olacak, ulus devlet niteliğini taşıyacak bir birliği kurmak, konumları, yürekleri, adaletleri nedeniyle ancak Türk’lerin başaracağı bir oluşumdur, düşman devletlerin telaşı bundandır, bize bunu Yol Göstericimiz, Yol Başımız Mustafa Kemal ATATÜRK belletti, o kadarla da yetinmedi, uygar görünüşe bürünen ilkellerin, işgalci barbarların ne mal olduğunu da gösterdi. Sizler stratejik ortak değilsiniz, sinsi, ***** düşmanlarsınız, çünkü kendi yıktığınız kuleler için kıygın halklara/suçsuz çocuklara kıyanlarsınız, okullarınızda Müslüman=katil diye öğretenlersiniz, ulusal coğrafya dergilerinize bile Ermeni soykırım masalı sokanlarsınız, başkanınızın açıkladığı gibi orta çağ haçlı seferini başlatanlarsınız, iktidarı Müslüman görünen ülkeleri bile haçlı seferine ortak edenlersiniz, tecavüzcü ordunuzun albaylarının eliyle Sevr haritaları yayınlayanlarsınız, Milli Kurtuluş Savaşı’mızda sözde misyonerlerinizle Ermenileri kışkırttığınız gibi şimdi de kanlı terör örgütlerini kapınızda çakal yapanlarsınız, dolayısıyla Türk Milleti’nin, Stratejik Ortak yalanlarınıza inanmasını sağlayamayanlardan olacaksınız, ne satın aldığınız medyacıklar, ne iktidarlar, ne de muhalefetler bunu sağlayabilecektir. Yol Başımızın, dağılacağını önceden söylediği gibi Rusya İmparatorluğu dağılınca medeniyet yoksunu işgalcileri bir panik aldı, art arda ve her konuda saldırılarını birleşerek yapıyorlar, bununla da yetinmeyerek tarihi kasıtlı olarak değiştiriyorlar, sözüm ona Türk geçinen sözde aydınları satın alarak içimizde çalışıyorlar, Türk Milleti’nin kendine güvenini yıkmaya çalışıyorlar, Osmanlı’nın satılmış paşalarının, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki isyancıların torunları şimdi karşımızda, maskelenmiş vatan haini olarak, tarihin öcünü alma peşindeler, insanlığı onurlandıran Bağımsızlık Savaşı’mızı işgal gibi göstermeye çalışıyorlar, ama bu şer cephesi ya düşman illerine kaçacaklardır, ya da İstiklal Mahkeme’lerinde bu Vatan’ın has çocuklarına hesap vereceklerdir, bu tarih bir kez daha böyle yazılacaktır. Savaş yorgunu, okuyamayan, yazamayan 12 milyonluk Türk Milleti; Bakanı bile eczaneden borçla ilaç alır durumdayken, 15 yılda bir dev yarattı, O dev, içinde yaşattığı ve stratejik düşmanlarının beslediği vebalı fareler tarafından kemirilse de ilelebet yaşayacaktır, Türk Gücü eşsizdir, Türk için mucizeler sıradandır, Türk kağnıları düşman kamyonlarını yerle bir edecektir, bu böyle bilinmelidir. ''İki Mustafa Kemal vardır. Biri ben et ve kemik, geçici Mustafa Kemal. İkinci Mustafa Kemal, onu 'ben' kelimesiyle ifade edemem; o ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni bir fikir, yeni bir hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve mücadeleci bir topluluktur. Ben onların rüyasını temsil ediyorum. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal O'dur.'' diyen Yol Göstericimizin, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik, Cumhuriyetçi, Devrimci izleyicileriyiz, yalnızca biz değil; 1933 yılında, "Sizlere şunu söyleyeyim ki, ben Atatürk'e sekreter olmak isterdim. Sebebi de, O’nun her akşam sofrasında bulunup yüksek fikirleriyle beslenmek dileğinde oluşumdur." diyen düşman Fransız Başbakanı Edward Herriot da, diğer düşmanlar da, kıygın Milletler de izleyicisidirler. Yol Başımız Mustafa Kemal ATATÜRK’ten, geride bıraktıklarından ödünüz patlasa da, satın aldığınız hainlerle, iktidarlarla, muhalefetlerle, Avrupa Uydurma Birliğine “Mustafa Kemal ile giremezsiniz”, “Ay-Yıldız Bayrak’la giremezsiniz” diyecek kadar densiz konuşabilirsiniz, ama iç hainler size iletmemiştir, bilesiniz ki, bizde, başbakanlarınızın bile sekreteri olmak isteyip de olamadığı Mustafa Kemal bir kişi değildir, her gerçek Türk, birer Mustafa Kemal’dir ve YAKIN TARİHTE DAĞILACAK OLAN KAHROLASI UYDURMA BİRLİĞİNİZE, TÜRK KANI TAŞIYAN HİÇ KİMSE, ATA’SINI BİLEN HİÇ KİMSE GİRMEYE NİYETLİ DEĞİLDİR, Yol Başımızı dinliyoruz/dinleyeceğiz; “Efendiler! Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlana durmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki hangi İstiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?.. Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!…”. Mehmet Refik YÜCEL SIRYAD Fahri Başkanı DİİD Fahri Başkanı DDDSK Fahri Başkanı Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.