Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2006 18 yıl "İhtiyaçlar sınırsız, kaynaklarsa kıttır" yasasının geçerli olduğu bir dünyada barış hayalleri kurmak safdilliktir. Mahmuzlanınca gaza gelen egolar, (Ankara'nın EGO'su gibi) tahrik edilince elektriklenen arzular denetlenmediği müddetçe işler hal yoluna girmeyecektir. İhtiyaç ve kaynak deyince aklıma nedense hep Besim Tibuk'un, "Şimdi senin bir ineğin var tamam mı?" diye başlayan iktisat teorileri geliyor. Tibuk, inek metaforunu pek seviyordu. Hatta bir keresinde, "Bu parti; işadamını, zengini tutuyor dediler. İneğe niye iyi bakıyorum? Çocuklara süt versin diye" demişti de pek kimse üzerinde durmamıştı. Ben muhteris müteşebbislerin yerinde olsam biraz alınırdım ama neyse… Aslında "milli burjuva" yaratma projesinin ta başından beri siyasi partiler ve bürokrasi de sağılacak inek olarak görülür ya, mevzumuz o da değil. Mesele şu: Köy yerinde bir ineğiniz olsa ne yaparsınız? İlk fırsatta bu ineği satıp televizyonda gördüğünüz jojoba özlü şampuanlardan, son model cep telefonlarından, apartman topuklu ayakkabılardan, timsah derisi çantalardan mı satın alırsınız, yoksa süt, peynir yapıp satarak bir hayvan daha almanın yoluna mı bakarsınız? Alacağınız ikinci hayvan tercihen boğa olmalıdır ki, ikisini çiftleştirip daha fazla inek üretme imkânınız olsun. Bu kısa girizgâhtan da anlayacağınız üzere bugünkü hutbemizin mevzuu üretimin kutsiyeti, tüketimin laneti ve bu ikisinin memleketimizin hâl-i pürmelâliyle ilintisi. Muhterem cemaat! Eminim ki, sen de Türkiye'deki 40 küsur milyon cep telefonu abonesinden birisin. (Lütfen hutbe esnasında telefonlarınızı kapatınız!) Aranızdan "komünikasyon şehveti" yüksek olanlar iki ayrı telefon taşıyordur. Türkiye'de, toplam nüfustan daha fazla cep telefonunun dolaşımda olduğu malumatı da dikkate alındığında memleketimize özgü bir tuhaflık çıkıyor ortaya. Siz tabii, "Ayranı yok içmeye tahtırevanla gider etmeye" atasözünün tam bize göre olduğunu ispatlayan bu tür realitelere bakıp dehşete düşmektense tatil beldelerinde basenine Amerikan bayrağını andıran bir "pareo" saran yılın en çok aldatan annesi, feministlerin medâr-ı iftiharı olmaya namzet Pınar Altuğ'un erkeklere attığı gollerle meşgul oluyorsunuz. Öyleyse müstahak size. İyi dinleyin! Evvela ihtiyaç fazlası cep telefonlarınızı elden çıkarmanızı ve piyasaya sürekli yeni modelleri sürülen modern zamanın bu dabbet-ül arzlarını, "arz-talep" dengesini bozacak şekilde yenilememenizi öğütleyeceğim size. Ünlü Musevi mütefekkiri Sigmund Freud'un pek güzel tespit ettiği üzere insan zihni; "id"e -yani insanı bin bir türlü arzuya sevk eden altbenliğe- malik olduğu gibi, "süper ego" adlı (süper güç ABD'nin egosu değil, yanlış tefsir etmeyin) fevkalade kudretli bir denetleyici kırbaca da sahiptir. Dolayısıyla keyfi ihtiyaçlar icat edip neo-kapitalizmin küresel gâvurlarının ensesini daha da kalınlaştırmaktan başka bir işe yaramayan alışveriş hastalığının esiri olmaktansa tasarruf edin ve gücünüz ölçüsünde üretmeye bakın. İnek üretin mesela, cep telefonu üretin, doğal kaynakların işletilmesini temin için çalışın, fakirden alıp zengine verme felsefesini benimsemiş "anti-Robin Hood" partilerine rey vermeyin, krizlere girip kredi kartlarını boşaltan alışveriş müptelası karılarınızı Akmerkezlere salmayın, Allah vergisi bir vergi alma yeteneği olan devlete, "Allah vergisi bir vergi verme yeteneğine sahip vatandaş olmaktan vazgeçtim" demeyi bilin, yeri geldiğinde. Devlet, "Artık komünist olduk" diyerek ineğinize el koymaya kalkarsa "Önce büyükbaşlardan başlayın" deyin, sokak lambalarının faturasını size yüklemeye kalkarsa, "Havada bir sürü şimşek çakıyor, teknolojini geliştir de yağmurlu gecelerde yıldırımlardan hazır elektrik aktar" diye öğüt verin. Türk'ün alâmet-i fârikası hakkında fikir veren reklamları tüketici gözüyle değil, sosyolog gözüyle izleyin. Uzakdoğulu ve vahşi Batılı iki adam, tren vagonunda yeni ürettikleri afili cep telefonlarını gösterirken bizim Türk'ün neden cep telefonundan kredili alışverişi icat etmekle övündüğünü anlamaya çalışın. Niçin her alanda geri olup da reklam işinde Batı'yla aşık atacak seviyeye kısa sürede ulaştığımız sorusu üzerine kafa yorun. Google'da "Alışveriş" kelimesi için 9 milyon 340 bin kayıt varken "Osmanlı" kelimesinin neden sadece 3 milyon 300 binde kaldığını düşünün. (Arama sonuçları kimi zaman azıcık değişiyor, ama ehemmiyeti yok.) Ve hepsinden önemlisi bütün gereksiz alışverişlerin kaynağı olan televizyondan uzak durun. Elbet boşuna değildi, kimi büyüklerimizin, mollalarımızın bundan otuz sene evvel televizyonu yasaklamaları. Şimdi bizler gerici olduk, onlar ilerici oldular. İbrahim Tatlıses de vakti zamanında, nakaratı, "Yandım televizyonun elinden, öldüm televizyonun elinden" olan TV karşıtı bir şarkı yaparak münevverce bir hizmette bulunmuştu. Ne var ki, sonra kendisi de bilhassa yaz gecelerinde tüm kanalları dolaşarak münevverliğine halel getirdi. Ey muhterem cemaat! Bilinç hayal gücünün düşmanıdır. Sadece uykudayken düş görebildiğinizi unutmayın. Rüyalarınızda enerji üreten makineler görün, sabah kalkınca gördüklerinizi, bilincinizi kullanarak tatbik edin. Ve sonra da "Mutekit ölmedi" demeyin ve bay Freud'a teşekkür edip ruhuna bir Fatiha okuyun. İktisadi kaynaklar kıt olsa da Allahü Teala'nın merhameti boldur. 25-31 Ağustos 2006 Haftalık Dergisi
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.