Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Sevmek...Delicesine, deliler gibi sevmek!

Kuş uçar gibi sevmek, gök gürler gibi sevmek.

 

Bir çocuk inancıyla inanarak, kanarak

Ve bir günahkar fani azabıyla yanarak,

 

Hep onu arayarak baharda, yazda, kışta;

Nihayet "Büyük Sır"ra ulaşmak bir bakışta.

 

O bakışta okumak aşkın büyük adını,

Hep o büyük bakışta bulmak var olmanın tadını.

 

Sevmek: Hasta anneyi, altın başlı yavruyu,

Baharı, yıldızları, göğü, güneşi, suyu...

 

Yürekten kopan ince bir ahı, sever gibi,

Sevmek...Toprağı sever, Allah'ı sever gibi!

  • Cevaplar 1b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Bahardı

Göğerdi dallarımız

Irmak boylarına yürüdük

İçimizde parıltılı güneşler

Önümüzde düşlerimiz

Adlarımızın ilk harfleri

Agaç kabuklarında

 

Bir yağmur başladı ansızın

Kaçmak ne mümkün

Suçlusu bizdik bu baskının

Gökte çılgın bulutlar

Sırılsıklam yürüdüğümüz yollarda

Telaşlı ayak izlerimiz

 

Yüzünde damlacıklar

Büyülü bir düşle aralanmış kirpiklerin

Bir agaç kovuğunda

Tüte tüte sokulduğun göğsüm

Nasılda çocuk bu ilk yangınında

 

Bulanan sularla geliyor ırmak

Yalnızlığımızın üstüne

Köprüleri aştı aşacak

 

Islak saçların yapışmış tenine

Öpsem yangınım bulaşacak

 

Bu “delikanlı bahar”

Anlıyor bizi

Ve gökleri kırbaçlıyor

Yağsın diye bu yağmur

Sonsuza kadar

Gönderi tarihi:

:clover:

İNSAN BİR KERE ÖLÜR

 

Her bulduğum yerde yitiriyorum seni

Yanıbaşımda öldüğün oluyor kimi gün

Ya da ben ölüyorum sessizce gözlerinde

Bir yaprak kımıldıyor hafiften

Bu sessizlik bir kasırga başlangıcı

Kükremeye hazırlanışı denizin

Bu aslanların sarı, vahşi gözlerindeki ölüm parıltısı

Bu bir yerde erimek

Apansız yok olmak belki de

Ve sonra susmak, susmak yüzyıllar boyu

Beni unuttuğun bir uzak çizgide

 

Tuvale sürdüğüm boya değil artık

Kırmızı kan rengidir gözlerimin

En karadan daha kara yok

Oysa en beyazdın sen gecelerimde

O bana en yakın renkti tüy gibi

Buram buram sıcaklığını çizerdim duvarlara

Kokun bir tuhaftı çocuksu

Sonra katmerli bir gül gibiydi baygın

Gecenin en koyulaştığı o yerde

Düşerdi ellerime darmadağın.

 

Öten bir ishak kuşudur şimdi

Haber getirir ölümlerden, dinle

Yaşamak bir manga asker karşımda

Ateş etmeyin diyorum

Bir diyeceğim var

Gözlerimi bağlamayın

Son defa görmek istiyorum insanı

Göğü, güneşi, denizleri

Ve bu son ölümün olsun diyorum

Bir daha öldürmeyin beni.

 

Kibritim ıslak

Sigaram yanmıyor

Ne olur bir ateş verin

Bu ilk aldanışım değil

Bu ilk sönüşü değil umutlarımın

Ben bu denizin son kıyısıyım.

 

Bir cam kırıldı uzakta

Ta uzakta, içimde bir cam kırıldı

Bütün şiirlerim anlamsız şimdi

Resimler renksiz, şarkılar ruhsuz

Hiç bir şey artık avutamaz beni

Bakın, bir çağ devriliyor içimde sersefil

Son şair de kırdı son kelemini.

 

İlk meşaleyi kim yaktı bu karanlıkta

Kimdi aydınlatan benim zindan gözlerimi

Sevilmek mi

O son artığı en ilkel çağların

Bir mağara duvarındaki en eski resim

Ya sevmek

Hiç sönmeden bir ömür boyu

O en güzel huy benimsediğim

Yıkıldıkça tutunduğum dal bu boşlukta

O en insancıl gerçeğim benim.

 

Ben hep böyle yüzyıllar boyu sevdim

Çağlar boyu

Kopkoyu bir geceydi yaşadığım sevince

Ellerimi arardım, bulamazdım çoğu gün

Bir saklayan vardı beni

Bir tutan vardı

Sana yaklaşamazdım

Anlayamadığım korkular vardı içimde

Hep böyle seninle sensiz kalırdım ben

Bir kıvılcım sönerken

Bir yanardağ patlardı içimde.

 

Ko şimdi ben yalnız öleyim

Vur ellerimi ekmeğimi al

Tiksinir beni kim görse sensiz

Utanır yalnızlığım bana baktıkça

Aynalar mı

Hani nerdeler

Kimbilir kaç yüzyıl oldu kendimi görmeyeli

Adım mı neydi

Besbelli unutmuşum

Hadi vur

Hadi öldür

Kurtar beni ezilmekten çürümekten

Hadi gel, açtım kollarımı

Bir zaman

Ölmeye vaktim mi vardı seni sevmekten.

 

Sen büyüyen bir sessizliktin içimde

Beni ben eden en duru ırmaktın

En güzeliydin mozaiklerin

Seninle maviydi gökyüzüm

Çiçeklerim sende yeşerirdi

Sen bambaşka bir evren yaratırdın

Sularımdan Güneşimden rüzgarımdan

Bak! Nasıl da her şey değişiverdi apansız

Şimdi bu karanlıklarda yapayalnız

Mavi mavi bir resim ağlar duvarlarımdan.

 

Ben bir tohumum

Al beni toprağa ek yeniden

Neredesin hani ne oldun

Antik bir kadın başı mıydın

Yoksa bir deniz miydin eskiden

Yosunların kurudu mu öldü mü balıkların

Hani bir Nefertiti yaşamıştı eski Mısır'da

Yoksa o muydun sen

Hadi, anlat bana neydin

Belki de uzak belirsiz bir noktaydın sen

Öyküme girmeseydin.

 

İnsan bir kere ölür

Her gün ölen umutlarımızdır içimizdeki

Paramparça olmuş sevgilerdir

Her aldanış

Yeni bir aldanışa hazırlar bizi

Zamanla renkler değişir

Donuklaşır anılar

Silinir üstümüzden

Güzel olan ne varsa

Görür içindeki bütün hayallerin olduğunu

İnsan yaşarsa.

Ve bir gün insan da ölür

Çimen gibi yaprak gibi

Sarsılır yeryüzü yerinden

Devrilen koca bir ağaçtır sanki

Durur atışları yorgun kalbimizin

El, ayak kesilir

Göz ölür, dudak ölür, kan ölür

Susar ta içimizde

Yıllardır çalan çalgı

Bütün teller ses vermez olur

Acılar diner

Ve bir gün biter bu çirkin oyun

Perde iner...

 

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Gönderi tarihi:

Keyifli Bir Gün

 

 

Taze sıkılmış ruhum bayatlamış bahanelerim

Çilekli dondurma ile televizyon seyrederim

Derken bir film başlar içinde kendimi ararım

Kahramanları herkes sever bense sıradan biradamım

En heyecanlı yerinde filmin telefon çalar sevgilimdir

Merak ettiği tek şey özleyip özlemediğimdir

 

Yine de keyifli bir gün

 

Balkona atarım kendimi dolunay değiştir beni

Öyle derine dalayımki kabarcıklar bile görünmesin

Derken bir yıldız kayar

Tutsam bile elim yanar

Ruhumu çeker medcezir

Geri vermezse işime gelir

İnsan bazen kaybolmak ister kendi kendine kalmayı özler

Hayaller kurmayı sever

Gerçekler bazen az gelir

Bu dünya bazen dar gelir

 

Bu hayat boş gelir

 

Yinede keyifli bir gün

Gönderi tarihi:

Patates tarlaları kadar topraksıydı yüzün

Vursam çıkar mıydı yerinden gözün

Oysa seni çok sevmiştim biliyorsun

Yüzüne sürsem yakar mıydı mangalda ki közün

 

Hani vardı ya bana iki çift sözün

Diyordun ya akıllı ol olursun kalbimdeki çözüm

Sabah sabah ne bu sözler Şüküfe

Selamı var sana karşı komşun körün

 

Söz:Sands

Beste:Sands

Albüm kapağı dizayn: Sands

Yapımcı:Sands

Yönetmen:Sands

Reklam:Sands

Gönderi tarihi:

bu ilginç yaklaşıma ileri gitmeden cevap vermek isterim..anlaşılmak dileği ile tabiki..

 

güneş gibi parlak ve umursamaz sözlerin

ilgincim çok ilgincim beni bir denermisin

gibi durmasaydı sözlerin inanırdım.. inanma

hani sabah sabah aldın ya alaya dünyayı

her toprakta bereket olmaz unutma..

 

salıncakta sallanasım var

dönme dolapta döndüresim seni

bilirim anlarsın ama

sessiz kalmak en güzeli..

 

frozen..

Gönderi tarihi:

.

.

Bir Gece Ansizin Gelebilirim

.

Bu kadar yürekten çagirma beni!

Bir gece ansizin gelebilirim.

Beni bekliyorsan, uyumamissan,

Sevinçten kapinda ölebilirim.

 

Belki de hayata yeni baslarim,

Içimde küllenen kor alevlenir,

Bakarsin hiç gitmem kölen olurum,

Belki de seversin beni kim bilir.

 

Kal dersen, daglarca severim seni,

Bir deniz olurum ayaklarinda,

Ask bu özleyis bu, hiç belli olmaz,

Kalbim duruverir dudaklarinda.

 

Ya da unuturum kim oldugumu,

Hatirlamam belki adimi bile,

Belki de çildirir, deli olurum,

Sana kavusmanin heyacaniyla...

 

Ask bu, bilinir mi nereye varir,

Ne durdurur özlemini, seveni...

Bakarsin ansizin gelebilirim,

Bu kadar yürekten çagirma beni.

.

Ümit Yasar Oguzcan

Gönderi tarihi:

.

*****Sorgu

.

çan egrisi tersten islemekte

tümlüge eksik zamanlara kucak;

kirka iki kala kesfim

bir dehliz, beynimin çikmazinda...

 

uzaktan bakan benim

yansimalarina

yillanmis suretimin.

devrimlerimin kalici tutuslarinda

milyonlarin günahina isik

maskesizligim

gören kim?

 

aldatamayanlara özgü dinginligiyle ruhum

ki yine de hüznü asan penceresine.

elini tuttugumda sevi yoldasimin

elde var mutlu güvenim

Ah.... 'ama'lari tuzak

yaradilisimin gizil sifrelerinde sorgulu

giderilemez çoklu yalnizligim...

Çözebilen kim?

.

Erdem Nur Cengiz

.

Gönderi tarihi:

.

*Ay günlügü

.

Sunus

 

yildizlardir üzerimize düsen

kirik ay taslari...

 

 

 

 

*

 

Gelmelerin ve gitmelerin arasina sikistirilmis

adi hilal bir yanlizlikti gözlerin.

Ay günlügünde

bir adim uzaktaydik aska;

belki bir adim daha yakin...

 

*

 

Yakamozlarin isiltili yollarinda

içimde dört nala kosan atlar var.

Nal seslerini duyuyor musun?

Bakir yüzlü, tunç bilekli süvarilerin

örste dövülen yürekleri midir bu tan kizilligi?

Yoksa cesaret midir?

Kamçisini sallayan aska

teninde soluk soluga at kostururken...

 

*

 

Serin bir rüzgari getirmisti yaninda

egilip usulca oksadim yelelerini...

Içimde soluksuz arzulari kovalarken

dört nala yanlizligim

en militan yanimda intihar eden ates böcekleri...

 

.....

 

2

 

Kiyilari hançerlenmis aksamlar

yüregine sapli deniz

kaybolan gemilerin mendireginde giden uyku...

 

Yanlizligin güncesi

kirik aynalarda

param parça bir begonya gülüsü...

 

Tütün kokan uzaklar

ay yüzlü aksamlar

en keskin kiliçlariyla kininda uyuyan misralar...

 

3

 

 

Varlik- saflik, yalan- gerçek,göç- kus,ask- biber,umut- ölüm,mutluluk- özlem...

 

Açar içimizde gelin çiçekleri

günahlarimizla el ele

yürürüz yürürüz denize çikar tüm yollar...

 

Ayazda çobanlarin söndürmeyi unuttugu dag atesleri gibi

bir odun atsan tutusacak düsler

 

çevrilir kilit

açilir öbür zamana aynalar

 

çakar kibritini küçük kiz

kanatlari gölge kuslar uçar kalbimin duvarlarinda...

 

4

 

Uyanirsin

adina ask denen bir depremle

gecenin geç ve tenha saatlerinde

bir kaçisa

ömrünün kadraninda

akrep misali...

 

Iki göz arasi ela bir zamanda

kalbinde ay depremleri

 

5

 

Gelmek ve gitmek arasi med-cezir takvimlerinde

kum saatinden akan zaman.

Bir yanda biriken

bir yanda tükenen

yazgisi kirmiziyla yazilmis mürekkebi karanfil düsler...

 

Hüzün atlasinda

deniz koyulugunda

gözlerin.

 

Safak sökerken

kar beyazi

penceremize

asilmis dolunaydir umut...

 

 

 

müzik:gülümcan(ahu saglam-köprüler)

 

 

.

Temel Kurt

Gönderi tarihi:

BUYUK OLSUN

 

Ben büyük şarkıları severim; büyük olsun

Deniz gibi, gökyüzü gibi herşey ve mahzun.

Seviyorsam seni aşk ölümsüzdür gönlümce

Aşıksam kadınım değil tanrıçasın, ece.

Denizler yolculuğa çağırır durur da beni

Gitmem düşünerek geri döneceğim günü.

Ben büyük rüzgarları severim büyük olsun

Aşkım da, özlemim de hepsi, herşey ve mahzun.

İnsan bir yanınca Kerem misali yanmalı,

Uykudan bile mahşer gününde uyanmalı.

 

Ahmet Muhip Dıranas

Gönderi tarihi:

Kocadag'in Dogurdugu

.

iste damarlarimdasin

erimissin alabildigine

agirsin

 

ikide bir çaliyorsun kapisini

bendeki tenhaligin

yanilgi bu ya

bir bahar çikti karsina

aldatti adamakilli

gayri ne üzengi tanir agzin

ne gem ne dizgin

seninkisi

yilki tarihinin Herodot kusanmasi

bir garip gezgin

 

sen üsüme küçügüm

gel günesin olayim

bütün ayazlara teget geçen zemheri

bütün kutuplari vatan bilen

külhan olsun ömrün

bin derece can katari yürüsün

ayaklarindan önde

gölgesi süpürsün buzdaglarini

yildiz aksamlari stepne

 

iste avuçlarimdasin hafifsin

sol memenin altindan tutmusum büsbütün

kanatlarinda Kizilirmak yeli upuzun

masmavi Ege Akdeniz

kanatlarinda Toroslar'in sedir agirlamasi

üç vakte kadar

bir yol çikmis ki falimiza

Amazon uzunlugu mu desem

Anadolu genisligi mi

umari yok oldu olacak

 

iste dizlerimdesin hizlisin

doldurmussun iliklerime çoklugunu

nefesime bahar

terime Deveci serini

susuzluguma Ayhatun Suyu gibisin

 

gerçek bu ya

bir sabah kusandi adamakilli

çikti karsina

gayri ne debriyaj tanir ayagin

ne gaz ne fren

seninkisi

dervisan tarihinin yörünge dagitmasi

bir yangina benzin hücumu seninkisi

 

iste damarlarimdasin agirsin

yürümüssün alabildigine

ikide bir çaliyorum kapisini

sendeki kasirganin

güzellik bu ya

seriliyor önüme düs atlasi gözlerin

düsüyorum ardina kagittan kanatlarla

koca bir dünyayi

bir durak belliyorum

 

bu aksam Kocadag bir günes dogurdu

ayni anda yürüdü kucagima.

 

Ali Tekmil / 14.10.2004 - Kocadag.

.

Ali Tekmil

Gönderi tarihi:

FALCON'DAN ALINTI

 

 

*Kelimeler yetmezmiş bir yerden sonra çarkını çevirmeye sedanın. Önce

ayrılıkları bitirmelisin beyninde, sonra acıları kurutmalısın sayfalar

arasında gülerde. Ve kaçıncı sayfada olduklarını asla bilmemelisin

kuruyanların... Ve... gülücükler takılmalı hayata denizinden attığın

oltaya... Kucaklar dolusu olmalı o derin gülücüklerin. Uzağımdaysan

uzaklıkları kapı önü etmelisin ayrılığa inat. *

 

 

*yakınımdaysan en yakınım olmasın. Üstüne üstüne yürümelisin zamanın. Üzüm

karası gözlerin hayat suyum olmalı, saçların rüzgar olmalı uçurmalı

bilinmezliklere hiç düşünmemeliyiz mesafeleri ayları ve hatta zaman olmamalı

içimizde ben seni sende yaşamalıyım. Kış ortasında kapıma getirmelisin

sevdanla baharı sevdiğinde güneş doğmalı şehre bir daha sönmemeli. Bir anda

dört mevsimi yaşatmalısın bana iklimlerin en güzelini getirmelisin yüreğimin

diplerinde, savaşlar çıkartmalısın savaşmalıyım hücrelerimle. Ben bıkmalıyım

en küçük mutluluklardan ama sen hep sürprizlerle çıkmalısın karşıma. Sen

düşüncelerimin başlangıçlarında ve bitişlerinde vazgeçilmezim olmalısın,

yabancı kalmamalısın, uzak olmamalısın, bitik durmamalısın masallar

anlatmalısın aşka dair sevdalar işlemelisin yüreğinle. Ayrılık geçmemeli

cümlelerinde. Yüreğindeki okyanuslardan hasret şiirleri haykırmalıyım

sana.Bütün deli dalgalar fısıldamalı kulağına ... Bazen küçük bir

tebesüm

vermelisin, bazen koca bir yürek. Seni verdiklerinle değil, yalın olarak da

sevmeliyim sevdamız sınırsız ve nihayetsiz olmalı, senin tek sırdaşın ben

olmalıyım. korkunca saklandığım sığınağım olmalısın. *

 

 

*İçimde olmalısın yanımda yoksan bile... Tutkunsam; bedeli ölüm de olsa ben

varım.... senin vazgeçilmezin olmalıyım.paylaşılmazım olmalısın. Beni

olduğum gibi kabul etmelisin. Ben buyum, böyleyim diyebilmeliyim korkusuzca.

Durgunlaştığımda huzur bulduğum kucak, coşunca öptüğüm bayrak olmalısın. İç

çekmelerimin nedeni, yazılarımın ilhamı. sohbetlerimin konusu olmalısın...

Bulmacaların olmalıyım beni sen çözmelisin. Yapbozların olmalıyım ki

tamamlayabilesin beni. Yüreğimde ki uçurumlardan düşmemelisin, içimdeki

denizlerde boğulmamalısın, beynimdeki çöllerde susuz kalmamalısın. ben seni

kabullendim, tüm savaşlara hazırım ömür boyunca... *

Gönderi tarihi:

:clover:

 

Kerametini yedi ermişe sorayım,

Kehanetini yedi falcıya danışayım.

Geçmişim, geleceğim, şu anım;

Şavkıyla titreyen her zerrem anlam kazansın.

Bana öyle baksana…

 

Şark-ı şimâlden esen Poyraz misali

Yakamdan, yenlerimden

Ve hatta iliklerimden içime süzülürcesine,

Tüylerimi ürperterek;

Poyraz’da gözlüklerim misali görüşümü bulandırarak,

Bana öyle baksana…

 

Bir ayazmadan akan tatlı su gibi

Biraz şifa, biraz umut, biraz da güç katıp;

Hem hafif hafif içime akıp,

Hem de içimde bir yerleri birbirine katıp

Yüreğime atmak için, için için sebep verircesine;

Bana öyle baksana…

 

İpi kopup da dağılan

Tespih taneleri gibi dağılsın içimde,

Öyle bazı yerlere yuvarlansın ki!

İstesem de çıkartamayayım,

Kırk sene sonra dahi baki kalsın.

Kırk yıl hatırı olan kahvenin telvesi gibi

İçime çöksün hayali,

Gönlümün falında hep nazarın olsun.

Bana öyle baksana…

 

Uzun uzun,

Her kirpiğin birer sancak,

Yalnızlığımın surlarına dayanıp;

Kaşlarının üzerinden yürüttüğün gemileri

Zaaf denizime indirerek

Ve direnen her dirhemimi ateşe verip

Teslim olmaya zorlarcasına beni;

Bana öyle baksana…

 

Neşem bedenimden savrulsun,

Arşı engel dinlemesin.

Ayak basmadığı yer kalmasın,

Saman Yolu’nun bekaretini bozayım.

Yeni bir evrenin nasıl doğduğunun yanıtı

Bir patlamanın mesulü ol her yürek atımımda,

Tüm varoluşun dengesi bozulsun içimde;

Bana öyle baksana…

 

Bin anlam katayım, bin şiir yazayım;

Bin adak vereyim, bin yalan düzeyim.

Bin bir gemi indireyim Ege’ye,

Truvalı Helen kıskansın.

Ama bir ben göreyim, öylesi mahrem;

Bana öyle baksana…

 

Dokuz richter ölçeğinde sarsılayım,

Duygularımın fay hattı kırılsın.

Telaşla, aşkı meşgale edinmiş usta şairlerden

Sufle aldığım bütün mısralar

Kulağının eşiğine kıvrılsın, görüş günü beklercesine.

Ve evet!

Belki içimde bir şeyler yetim kalır

Ama en azından özlemim biraz nefes alsın.

 

Bana öyle baksana…

 

alıntıdır..

Gönderi tarihi:

Seni İstiyorum,

 

 

Şimdi!

 

 

Hiçbir duygumu ertelemedim ben.

Yaşayacağım hiçbir şeyi sonraya bırakmadım.

Sonra diye bir şeyin olmadığını biliyorum çünkü.

Hep yarına dair hayaller kurmak,

gelmesi mümkün olmayacak zamanları beklemek

benim işim değil.

 

 

Aşk zamana meydan okur; ama, sen karşı koyamazsın ona.

Orada durup öylece bekleyemezsin geleceği.

Bir adım atmalısın, bir el uzatmalısın aşka doğru.

 

 

Aşkın anahtarı cesaret değil mi yar?

Cesur olmak gerekmez mi bir sevdayı yaşamak,

büyütmek için?

 

 

Kaç gece geçti hesaplasana…

Kaç gece bir sonraki günü düşünerek geçti.

Neler yapabilirdik,

neler yaşayabilirdik düşünsene…

 

 

Her sabahı birlikte karşılamak vardı seninle.

Sevişmekten yorgun düşmüş bedenini öpücüklerle

yeni güne hazırlayabilirdim.

Gözünü açar açmaz ilk gördüğün şey ben

olurdum ve sen benim yüzümde mutluluğu görürdün.

 

 

Bu kentin sokaklarında el ele dolaşabilirdik.

Girmediğimiz sokak kalmazdı.

Bakışlara aldırmadan sokağın ortasında sarılıp öpebilirdim seni.

 

 

Bir şarkıyı sözlerini bilmesek bile bağıra çağıra söyleyebilirdik.

Sonra bir filme gider,

bir kitap okur,

bir martının bir lokma simit kapabilmek için

vapurların peşinden bıkmadan uçuşunu izleyebilirdik.

 

 

Paylaştığımız her anı,

beynimize bir daha çıkmamak üzere kazınırdı.

Özlerdik birbirimizi delicesine.

Bir saati yalnız geçirsek, bir sonraki saati iki saatlik yaşardık,

arayı kapayalım diye.

 

 

Peki biz ne yaptık?

Aşkı bir bekleyişin sırtına yükleyip ona sadece

uzaktan bakmakla yetindik. Her an aşkı yaşamak varken,

her gün birbirimizi yeniden keşfetmek varken,

bu yolda birer kâşif olmak varken sürgünleri

yaşamaya mahkûm ettik birbirimizi.

 

 

Bu sürgünlüğe son vermenin zamanı geldi artık.

Sana huzur vaat etmiyorum.

Aşkta huzur arayan yanılır.

Ben tutkunun, en koyu sevdanın sözcüsüyüm.

Onlar adına konuşuyorum.

Yarını olmayan zamanlarda erimek adına konuşuyorum.

 

 

Gözlerinin içine bakıp "Seni Seviyorum" demek istiyorum.

Aşkın akışına kapılıp hiçbir kaygı duymadan

gidebildiğim yere kadar gitmek istiyorum.

Kokunu içime çekmek, teninin sıcaklığı ile irkilmek istiyorum.

Yaşama senin adınla anlam katmak,

mutluluğu bulmak ve bir daha kaybetmemek istiyorum.

 

 

Seni istiyorum ey yar, canıma bir can daha katmak için,

daha mavi bir deniz,

daha mavi bir gökyüzü,

daha mavi bir sevda için.

 

 

Seni istiyorum,

 

 

yarın,

 

 

öbür gün,

 

 

öbür hafta,

 

 

öbür ay,

 

 

öbür yıl değil….

 

 

Şimdi!

 

 

Mehmet Coşkundeniz

Gönderi tarihi:

*

Kayalıkta çakılı yelkenli

sana bırakıyorum veda şarkımı. *

 

 

Benim uzaklardaki ölümümün kanında tohumlanışı da

kayalar devranının altında değişken köklerle.

Yalnızlık! geçmişe özlem çiçeği canlıı duvarların.

Yalnızlık, yeryüzünde adanmış faniliğim.

 

 

*Taşımak istemiştim heybemde

yüreğinin gelip geçici tadını,

ama kaldı havaya çizilmiş kesin eğrilerle,

yadsıma oldu umudumun yiğitliğine. *

 

 

Giderim hatıradan daha uzun yıllar boyu

kapalı yalnızlığıyla gezginin,

fakat havaya çizilmiş kesin eğri sanki bana döndü

ve bir işaret koydu pusula kaderime.

 

 

*Sonu geldiğinde bütün gündelik işlerin

yol yapacağım bir geleceğim olmasa,

gelmiş olacağım bakışında canlanmaya

kaderimin sırıtan parçası olarak.*

Gideceğim hatıradan daha uzun yollar boyunca

zincir halkaları gibi eklenen elvedalarla zamanın akışında.

 

 

*Dimdik hatıra sonunda düşmüş yola,

usanmış beni bir geçmişi olmadan izlemekten,

unutulmuş yol kıyısındaki bir ağaçta.

*

Uzaklara gideceğim, hatıra

parçalanarak ölünceye yolun taşlarında,

ve devam edeceğim, içimde

hep o gezginin acısı, yüzümde gülümseyiş.

*

Bu dönenen bakış ve güç

büyülü bir matador mendilinde.

Alıkoydu kaygı duymaktan tüm çıkarlara,

hep yitiren bir çizgi oldu benim eğrim.

*

Ve bakmak istemedim seni görürüm diye

beni isteksizce davet etmeni

mutluluğumun pembe boyalı torerosu

*

Deniz seslenir bana sevecen elleriyle.

Çayırım -bir kıta-

Dümdüz yayılır, tatlı ve silinmezdir

alacakaranlıkta bir çan gibi.*

 

 

Bir sicil memuresi karşısında kurumlu bir doktor gibidir

kara bir mikroskopu gösteren bilim.

Sanat... sanat diye arzıendam eden şey

bir Leica'nın kısır mekaniğidir.

Acılar ve kaygılarla dolu bir yerli (ve tabii özlemleriyle

olup ta şimdi yiten için

ve onun dönüşünde arzu gönlünde),

coca, alkol ve açlığın aptalca gülümsemesiyle.

*

Üç kuruşa satılan cinsellik

-Amerika'da pek ucuz-

Boş çarşafların umursanmaz hatırası.*

 

 

Guetamala bıraktın beni

bağrımda derin bir yarayla

ve de acılarını bana emzirme

ya da emme fırsatıyla,

kahreden bir hıçkırığın belirsiz duygusunda bulan kadını.

Kederleri teker teker birleştiren bir bağ var yine de:

uyanan insanın haykırışıdır o da.

 

 

*

İşte bugün böyle titrek ellerle

belirsiz bir kayıta koyuyorum prizmamı.*

 

 

Ağacın olgunluğunu tüketmeden

kasalanmış meyvanın garip tadıyla.

Çağırışını farkedemiyorum bazen

yaşlı, garip kanatlanmış kulemden,

fakat bazı günler var ki cinselliğin uyanışını hissediyor

ve bir öpücük dilenmeye dişiye gidiyorum

ve böylece beni arkadaş diye çağırmayanın

ruhunu hiçbir zaman öpemeyeceğimi anlıyorum...

*

Biliyorum ki tertemiz değerlerin kokusu

bereketli kanatlarla dolduracak beynimi,*

 

 

Biliyorum ki hayata geçmesi mümkün olmayan

fikirleri barındırmak gibi zevkleri bırakacağım.

*

Biliyorum ki ölümüne çarpışma günü

halk çocukları benimle omuz omuza verecek,

halkın savaştığı amacın kesin zaferini

göremezsem eğer

fikri en yüksek geleceğe götürmek için

mücadele verdiğimdendir,

eski kabuğun tüylerini yolarken

doğan umudun kesinliğiyle biliyorum bunları.*

 

Veda Şarkısı - Che Guevara

Gönderi tarihi:

Gerçek dostluk üzerine... "Sonra sen geldin, Üstelik Aşk da değildin"... Yazan; Esra Güzelipek

Bu hikaye senin için!

 

'Anlamak' kelimesini sözlüklerden çıkartıp elimle dokunacağım kadar somut hale getirdiğin ve yüreğime yerleştirmeme yardım ettiğin için...

 

'Anlamak' ve 'anlaşılmanın' en güzel denilen sevişmeleri kıskandırdığını bildiğin ve bana da öğrettiğin için... Durum ne olursa olsun, dilinde bu kadar güzel bir 'özgürlük' şarkısıyla yaşayabildiğin için... Senin için...

 

.....................

 

Bu, insanın içinde yaşatıp zamanla sevdiği ve kendisine çok acı verse de, neredeyse bedenine bir organ gibi eklediği, hüzün doğuran tüm uzun soluklu duyguları yerle bir eden, kısacık bir hikayedir!

 

 

Sonra sen geldin.

 

Yaşayıp gidiyordum... 'Yaşayıp gitmek!' Ne saçma! Bu fiili nedense, hayatımızın sıkıcı olduğunu, bir günün diğerinden farklı geçmediğini düşündüğümüzde kullanırız. Oysa tam tersi olması gerekmez mi? 'Yaşamak ve gitmek...' Yaşıyorum, gidiyorum, yol alıyorum. O halde şöyle demeliyim: "Yaşıyordum ama gitmiyordum." veya "Gidiyordum akıp zaman içinde, kaybolmuş vaziyette, ancak yaşamıyordum."

 

Bir aşk hikayesine boyanmıştı bütün mevsimlerim

Tuhaflığı yoktu yazın kazak giyip de

Kışın denize girişimin

Kazağımda da aşk kokusu vardı

Acıma dokunan ve

Nasıl kokacağını şaşıran

Yosunlarda da

 

Sonra sen geldin.

 

“Hadi gel, hayatı anlayalım ve anlatalım." dedin. Çok konuştuk bu konuda, çok... Hem her duygunun tarifini almak istedin hem de hepsi hakkında, bildiğin ne varsa bana vermek. Seninle konuştukça, kendime dair son derece basit ama yine de hiç üzerinde durmadığım bir şeyler olduğunu görmek beni nasıl da şaşırtıyordu.

'Acı' konusunda çok konakladık...

 

Kanattıkça beni böyle acı

Ve sohbetler yetmeyince nefes almaya

Ağlardım

Yaralarımdan şiir yapardım

 

Acı bir annedir, durmadan hüzün doğuran. Ahh, ben o hüzünlerle boğuşmak, azıcık nefes alabilmek için kaç kitap okudum, kaç film izledim, kaç hayat belledim, bir bilseniz.

 

Yooo! Dostlarıma haksızlık edemem şimdi. Turuncuya boyalı güney akşamlarından, fesleğen kokulu batı ikindilerinden, kuzeyin gri sabahlarına kadar kaç sohbet vardır yüreğimde daima saklayacağım. Ahh, benim kelimelerle beyinlerinde tepindiğim dostlarım... Nasıl da isterlerdi gözlerimden yanaklarıma dökemediğim gülüşleri görmeyi. Bence, dostlar daima 'gülmek' ve 'gülümsemek' arasındaki farkı bilirler, bu nedenle onlara arkadaş değil de 'dost' deriz zaten. Her sohbette yüreğimi yatırıp masaya, son derece dikkatli ve zarif hareketlerle, acı ve hüzün doğuran parçalarıma ulaşır, üzerini örterlerdi. İyi hissederdim bir süre. Apartmanların üzerinde uçuşan martıları fark ederdim en azından. Ancak sonra yine hüzün... Yüzsüz hüzün...

 

Baktığım yerlerde gözlerim

Bazen öyle uzun kalırdı

İnanmazsınız ama

Baktığım yerler sıkılırdı

 

Sonra sen geldin.

 

Geldin ve: “Hele şu yükünün birazını bana ver.” dedin. Şaşırdım çünkü görünüşe göre senin yükünün benimkinden fazlası vardı ama eksiği yoktu. Sen anlatırken fark ettim ki içinde bir yerlerde bu yüklerle başa çıkmak için özel eğitimli bir parçan vardı. Bu parça, yükün niteliğini ya da niceliğini, yürekte en hafif duracak hale getirebiliyordu gerçekten.

 

Konuşurken bir yandan da yüreğimin en tozlanmış ve uzun süredir de yanına hiç uğranmamış parçasını koydun masaya. “Bak,” dedin "bunlar hayat dostu parçalar . Şimdi bunları öyle güzel temizleyeceğiz ki bir daha canın içindeki parçalara dokunmak istediğinde ve hüzne giderken, bunların ışıltısına takılacaksın. Takılacaksın ki hüzün doğuran acı parçaları koyuvereceksin yerinde tozlanmaya. Böylece de zamanla ağırlıkları, olması gerektiği kadar olacak. Oysa sen ha bire parlatıp parlatıp durmadan onlara bakıyordun önceden ve bu da onları olduğundan ağır hale getiriyordu. Oysa tam tersini de yapabiliriz hepimiz. Işıldayan parça daima daha ağırdır. Gel, hayat dostu parçaları ışıldatalım durmadan.”

 

Sen geldin

Kelimelerini şekere batırarak

Sen geldin

Baktığın yerlerde çiçekler bırakarak

 

Acıya ve hüzne gereğinden çok yüz vermemeli insan. Ben artık hüznü içimde şişmanlatmamayı, başarıyorum galiba. Geçen gün ne gördüm dersiniz? Meğer ne kadar yakışıyormuş martılar denizin üzerine! Hikaye bu kadar...

 

Merak edeceksiniz belki, bu değişiklikleri sağlayan dostum kimdi? Diyelim ki, kırk yaşını geçmiş veya otuzuna gelmemiş bir adamdı, s*ksen yaşında bir ihtiyar, hep otuzunda yaşayan bir kadındı ya da dört yaşında bir çocuk; hem hepsiydi, hem hiçbiri değildi. Ne fark eder ki? Bir can’dı.

 

Canımın içi değil

İçimin canı olup da

Sen

Geldin

Üstelik

Aşk da

Değildin

............................. .

 

Hoş geldin

Gönderi tarihi:

sen bir selamı bile çok gördün , oysa ben sana kocaman bir AŞK vermiştim. -_-

 

şimdi kendimi nasıl hissetmeliyim? bütün duygularım kirletilmiş gibi mi?

hayatımın en ağır hakaretine uğramış gibi mi?

yalan söylenmiş gibi mi?

ha nasıl?...

 

söylesene aldıklarına karşılık, sen bana ne verdin? adil olmadı bu maç hakemden şikayetçiyim.

 

benimle konuşan o alaycı adam senmisin? yoksa zoraki bir maske mi bu?

 

yok sayıyorsun, görmezden geliyorsun, arkadaşın bile olamamışım bunu anlamak en zoruydu işte.

 

tut ellerimi düşüyorum desem öylece bakacaksın sen, bişey olmaz geçer diyeceksin.

 

bende açtığın bu kaçıncı yara saymaya yetişemedim

en çok sevdiğim sendin kapanmaz açtığın yaralar.

seni affetsemde, affetmeyeceğim.

sen bana hiç dost olmamışsın

hiç yanımda olmamışsın

bense aptal gibi, her ihtiyacın olduğunda koşup gelmiştim sana.

 

şimdi bütün onurumu kaybettim artık kaybedeceğim bir onurumda yok!

uğrunda son limitine kadar tükettim sermayemi.

 

şimdi ben sana verdiğim aşkı geri alıyorum

biliyorum verilen şey geri alınmaz ama

sende bırakıp ziyan edemem.

 

sana vefasız demeyeceğim, sen vefayı hiç tanımamışsın!

 

belkide ben haketmedim ne dersin?

Gönderi tarihi:

sevgili helin aşkta adalet aranır mı?

seni sevmeye kimse zorlamaz sen kendiliğinden seversin..nazım'ın tarirle zühre şiirini çok severim burdada olucaktı..okumanı öneririm.. :)

görmezdim önümü görmezdim

okudum yıllarca hep okudum

okumaktan boynumu büktüm yoruldum

bilmezdim adımı bilmezdim

aradım her şehirde aradım

koştum dere tepe aştım dolaştım

kimin uğruna....

ne uğruna.......

herkez köşesini kapmış

iyi ama

ben nası büyük adam olucam

bir tek seni bana çok gördü dünya

iyiler bu savaşı kaybetmiş

peki ben nası büyük adam olıcam

kötü olmak seni geri getirirmi acaba...

sevmezdim okulu sevmezdim

okudum yıllarca hep okudum

okumaktan boynumu büktüm yoruldum

bilmezdim oyunu bilmezdim

denedim her şekilde denedim

denemekle olmadı zaten yenildim

kimin uğruna......

ne uğruna.........

herkez köşesini kapmış

iyi ama

ben nası büyük adam olucam

bir tek seni bana çok gördü dünya

iyiler bu savaşı kaybetmiş

peki ben nası büyük adam olucam

kötü olmak seni geri getirir mi acaba...

 

ben nası büyük adam olucam...

 

pinhaniden güzel bir şarkı..

Gönderi tarihi:

BU DERT BENİ ADAM EDER

 

 

 

Gece gündüz dolaşırım tenhalarda menhalarda

Benim annem güzel anem beni koyver

Sağ yanımda bir sızı var, sol yanımda yandım aman altıpatlar

Bu dert beni verem eder

 

 

Eğri büğrü bakar oldum boyunbağı takar oldum şaşkın oldum

sakar oldum

İkide bir yüreğimi dağa taşa diker oldum

Şunca yıl karanlıkta göz kırpmaktan bıkar oldum

Benim annem şeker annem gençlik elden gitti gider

 

 

Dama çıktım damdan düştüm kılıç kestim esrar içtim

Şahin oldum keloğlanın külahını kaptım kaçtım

Yâre ağlar güler uçtum yarı yolda yorgun düştüm

Benim annem kadın annem bu nasıl iş bana deyver

 

 

Gece gündüz düşünürüm tenhalarda menhalarda

Aman annem güzel anem beni koyver

Sağ yanımda bir sızı var, sol yanımda dağlar duman altıpatlar

Bu dert beni adam eder.

 

1963

Ataol Behramoğlu

Gönderi tarihi:

GİTME DEDİM

 

Oraya gitme dedim sana,

seni belâlara uğratırlar dedim,

dedim ayaklarını bağlarlar.

 

Gidersen dedim nerden kurtaracaklar seni,

orda tuzaklar içinde tuzaklar var.

Dedim orda ne idüğü belirsiz kişiler

bir sürü ipe sapa gelmez laf ederler.

Dedim bir lokma gibi kapıverirler seni,

atarlar ciğer gibi çorbalarının içine,

gözyaşına bakmazlar.

 

Dedim hamur yoğurur gibi yoğururlar seni,

havaya uçururlar dedim dağ olsan.

Çekerler dedim derinin içinden pamuk çeker gibi.

Hayale dönersin dedim sonra,

yönsüz hale gelirsin dedim sonra.

 

O aşağılık herifler hayvan gibi ot yerler dedim,

bir ele geçirdiler mi dedim ananı bellerler.

 

Oraya gitme dedim,

oraya gitme dedim sana.

Gönderi tarihi:

BURDAYIM SÖZÜMDE

 

...Düşüyorum

Karıncanın peşine minik depremler oluyor

Yabanıl ot kokuları,sonra düşler,düşüyorum...

Puslu bir görüntü tarih dediğimiz ve kirli

Sular buharlaşıyor buluşalım dediğin denizde

 

Burdayım sözümde,yanlışsa da bu istasyon

Bir ben yitirmedim galiba belleğimi bir de

Şiir yazanlar, ne kadardılar ve nerdeydiler

Hatıralar üretiyorum telgraf tellerinden

Akşamüstleri fesleğenleri suluyorum

Bekle demiyorum kimseye,unutma demiyorum

 

Acı soysuzlaşınca tiranlaşıyor belleksizlik

İnat ve öfke,kaybediş ve kayboluş oluyoruz

Komikti dıştan bakınca dünya ama hırçın

Ayışığı,telgraf direkleri ve fesleğenler

Burdayız işte durgun bir sessizlikteyiz şimdi

 

Unutulan bir şey kaldı mı diye soruyor tiran

Kampana çalarken çöldeyiz o geniş çevrende

Mısır'ı soyun diyordu Musa belleksizdir firavun

Babil ve burası iki istasyon iki uzak nokta

Belki bir imgede düzlem olabilen iki grilik

 

Düşler ve tarih inilecek son istasyon

Burdayım işte güzel bir yanlıştayım şimdi

Beklemesini bilmiyor acelesi olan ve nedense

Çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki

O kadar azız ki mutluluk bile bizden çok

 

AHMET TELLİ

Gönderi tarihi:

ARARSAN

 

 

Dağ yolları gibiyizdir, uzağa düşeriz

Ararsan şiirin gurbetinde ara bizi.

Belki rüzgârımız ses verir bir dizeden,

Belki bir imgeye vurur düşlerimiz.

 

 

 

şükran kurdakul

Gönderi tarihi:

SONET

 

 

Benzetebilir miyim bir yaz gününe seni?

Sen daha sevimlisin, daha sakinsin ondan.

Sert rüzgarlar Mayısın narin çiçeklerini.

Hırpalar ;Yaz ise pek çabuk geçer...Durmadan!

Bazan, kızgın olarak,parlar gözü semanın...

Bir karartıyla sık sık söner altın bakışı ;

Her güzel,güzelliğini kaybeder: Tabiatın-

Sebep olur da bazan bu kararsız akışı!

 

Fakat senin ebedi yazın hiç sönmeyecek,

Dönmeyecek sendeki güzellik bir yalana.

Ölüm sana yaklaştı diye, öğünmeyecek:

 

Sen eşitken ebedi mısralarla zamana

Yaşadıkça insanlar, görebildikçe gözler,

Seni yaşatmak için yaşayacak bu sözler

 

 

SHAKESPEARE

Gönderi tarihi:

eylül sabahının serinliğini,

yaprakların serinliğini

ciğerlerime dolduruyorum.

acınla aşkı yaşıyorum.

sessizlik ve serinlik birleşiyor.

yıkanmış güvercinler

ve çok uzak bir tren sesi.

her zaman

yeniden başlamak duygusu

doğuyor içimde.

her uyanışımda

düşmanlarımı bağışlıyorum.

daha çok seviyorum dostlarımı.

her uyanışımda

eylül sabahının serinliğini,

yaprakların serinliğini

yüreğime dolduruyorum.

merhaba hayat,

merhaba eylül,

merhaba sonbahar,

merhaba ilkler,

merhaba yağmur,

merhaba sararıp giden yapraklar

ve merhaba

içimin sevinci

sevdiğim..

 

Gönderi tarihi:

gün bitti saat kaç

bitecek mi bir gün

savaşımız...

dönüp dönüp arkamıza

baktığımız bir dünya

kalıntı üzerinde

hakedilmiş bir yerimiz

olacak mı...

 

.........................................

 

ve ben bir gemi bekliyorum.bir gün,o gemiler bir gün ellerini yüreklerine koyacaklar.beni buradan,onu da oradan alacaklar ve su yollarına katacaklar ve biz gideceğiz.onu bekliyorum...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.