Misafir Zıplayan Dana Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2006 Bu yazı "halkın solculara cevanı"nın cevabıdır. ''İnsan toplumsal bir hayvandır'' der Aristotales; bu insan için yapılacak en basit ve net bir tanım.Peki toplum nedir? Daha doğrusu toplum içinde yaşayan insanın durumu nedir? Çevremizdeki insanların başıboş,avare halde dolaştığını görmüyor musunuz? Bizler, Tebaa-yı Şahane'de yaşayan kişiler değiliz.İnsanların bir şeyler yaptıklarını görüyorum,ama bence ne yaptıklarının bilincinde değiller. Sanırım burda bilinci bilgi-muhakeme olarak aldığımı söylemem gerekiyor.Birtakım alışkanlıklar edinmişler ama bunun nedenini bilmiyorlar.Ömürleri boyunca dolaşıp durdukları halde yollarını bulamıyorlar.Ama kitleden ayrılmayan koyun gibi onun peşinden gidenler için doğaldır bunlar. Erkek merkezli bir toplumda yaşıyoruz.Herkesin bir başkası üzerinde heponmaya,egemenlik kurma çalışması var;en azından naçizane fikrim budur.Bu her katmanda mevcut; erkek, kadın üzerinde; kadın da çocuk üzerinde; egemen olmaya çalışıyor.Weldon'a göre, erkeklerin kadınlara yaptığını kadınlarda bebeklerine yapar.Öteki kişiyi yutma arzusu duyar insan,nesneyi insani niteliğinden sıyırması, ötekini İSTİLA etmeyi,üzerinde denetim kurmayı ve onunla bir olup erimeyi isterler. Bireysel olan bu durumu Devlet de kullanır ve tüm toplum üzerinde egemen olmak için çabalar.Bunları çeşitli kanallarda yapar ve bunlar devletin aygıtlarıdır; Aile,Eğitim,Okullar,Medya...,liste uzayıp gider.Kişi bu durumda toplumdan uzaklaşmak durumundadır ve bu filozofik bir durumdur.Çünkü kişi.toplumdan uzaklaştığı oranda ''hakikat'e'' ulaşabilir.Günlük yaşam,yalanlardan kurulu yüzeysel bir düzendir.Yanından geçenlerin herbiri sadece bir yalanın ürünleridir ; '' Bu yüzden zahmet edip suratlarına bakmıyordu bile.Kitleyi oluşturan şu kötü oyunculardan hepsinin yüzü çekici gelebilirdi ki ona! Gerçekte yüzlerini her an değiştirebiliyorlar bir gün bile aynı rolde kalmıyorlardı.'' Yani o derece de değişkenler bu kitleye bağlı kalanlar.Bu tür durumlarda toplumu görmemek gerekiyor. Bu bir bakıma toplumsal olarak '' kör olmayı gerektirir.Körlük,zamanı ve mekanı alt etmeye yarayanbir silahtır; varlığımız, tek dayanağını duygularımızla, gerek yapıları gerekse kapsamları bakımından pek yetersiz olan duyularımızla kavradığımız bir kaç kırıntının dışında sonsuzluğa dek uzanıp giden bir körlükte bulur.Evrende egemen olan kuram körlüktür.Körlük,birbirilerini görmeleri halinde beraberlikleri düşünülemeyecek nesnelerin ve yaratıkların yanyana bulunabilmelerine olanak tanır.Zamanın artık çekilmez olduğu,taşınması olanaksız bir yükle dönüştüğü noktada koparılabilmesi,ancak körlüğün yardımıyla düşünelebilir. Körlük bir '' depresyon''dur.Depresyon canlılığın içerdiği dehşete karşın kişinin, kaybettikleri karşısında,dolayısıyla arzu ettikleri karşısında varlığını sürdürebilmek için bulduğu kendi kendini iyileştirme yöntemedir.Yani toplumdan,devletten hegomanya'dan kurtulmak için KÖR ya da DEPRESİF bir tavır sergilemeniz gerekiyor.Bu durumu gören ve kurtulmaya çalışan insan depresyona girer, ki bir bakış açısına göre depresyon, canlılığın içerdiği dehşete karşın, kişinin kaybettikleri karşısında varlığını sürdürebilmek için bulduğu kendi kendini iyileştirme yöntemidir.Bir bakıma depresyon, insanın iyileşme yöntemini kendi başına yapmasıdır. Bu tavır ise MUHALİF olmayı doğurur ve SOL'cu olmak budur.Bunu beceremeyen, bu tavrı sergileyemeyenler ya da LACAN'ın tabiriyle '' kendine sığanacak bir güç, baba sahip'' bulur.Ve kendini ona teslim eder.Bireysel aşamada bu Baba ,Koca, Anne olabilir ; toplumsal düzeyde ise Devlet, Parti, Lider olabilir. İkinci durumda birey kendini '' yüce bir amaç için '' biraraya gelmiş, '' dünya'yı anlamlandırmak '' yerine '' dünya'ya hakim olma, egemen olma '' çabası içinde görür.Ve bu da FAŞİZAN bir tavır olarak addedilir.Bu ''egemen olma '' bir güvenlik sorunudur.Kitleler, yiğitliği ve kararlığı gördükleri yere giderler.Kendilerini,ancak orada güvenlik içinde duyumsarlar.Bu da '' kuvvetli,kudret sahibibir LİDER '' in önderliğinde olabilir ancak.İşte bir FAŞİZAN, bu durumda LİDER'ine, ÖRGÜT'üne, PARTi'sine, DEVLET'ine sarılır ve onu kutsal bir şey olarak görür.Başka türlü bir yaşam ona anlamsız ve boş görünür. '' Naziler, başarırız darbe girişiminden sonra küçük partilerini yeniden örgütlediler.Weimar Anayasasının sunduğu bütün özgürlükleri sonuna kadar kullanarak toplumda savaş sonrası düzenden memnun olmanyan kişilerin arasına girdiler ve hoşnutsuzluğun nedenlerini araştırdılar.Uzun çalışmalar sonucunda saptadıkları gruplar şunlardı : Eski subaylar, genel olarak bürokrasi, aşağı orta sınıf ( enflasyonun ve olumsuz ekonomik koşulların yükü altında eziliyor ve Yahudilerin ekonomiye egemen olmalarını çekemiyorlardı ), Öğretmenler ( Almanya'nın eski parlak günlerinin hasretini çekiyorlardı) ile maden ve tekstil işverenleri ( sosyal içerikli yasalarla karlarının düştüğünü ve kolay çalışamadıklarını anlamışlardı.Naziler'in bundan sonraki politikaları bu grupların desteğini sağlamak amacına yönelik olacak ve bunda da başarı kazanacaklardır.( ORAL JANDER, siyahi tarih) Bu size Türkiye ve Türkiye 'deki FAŞİST gruplar hakkında bir öngürü vermiştir.Durum pek farklı değildir bence, aynı resim ama fon farklı. Şu anki konjonktör böyle bir oluşumu boş kılmaktadır ama bu suni bir boş kılmadır. '' Postmodern'' darbe gibi ''Postmodern faşizim'' de vardır.Şu an ne olduğu ve ne olmakta olduğunu siz değerlendirin. Bundan sonrası ise beni aşıyor.Çok güzel bir laf vardır : Kimsenin söyleyemediği şeyleri ŞAİR'ler söyler ; Kimsenin düşünemediği şeyleri FİLOZOF'lar söyler ; Kimsenin düşünüp de söyleyemediği şeyleri DEVRİMCİ'ler söyler. Düşünen biri olarak FİLOZOFLAR'dan aldıklarımı ilettim.Şaire ise şunu iletmiş; Elimizde acının kehribar tesbihi Ki kayıp durmakta parmaklarımızdan Ey Şair Yine bölük börçük anlattın Yine eksik bıraktın bir şeyleri Gün devrilmekte ama sen Tutmamışsın acımızın çetelesini Sen sus artık, bize bundan sonrasını DÖVÜŞEN ANLATSIN. Her zaman son sözü dövüşen (DEVRİMCİ ) söylemiştir.Yine son söz onların olacaktır."Önce söz vardı" diye başlar bir Kutsal Kitap ama bilinmelidir ki sözü DEVRİMCİ söylemiştir. Halkın bunları anlamayacağını biliyorum,ama yine de şansımı denemek istedim.Önemli olan ifade etmek ve anlatmaktır;gerisi okuyanın ve anlamak için çaba sarfedenin sorunundur,bol çaba gerektiren bir şeydir anlamak.Bu hayatın her alanında geçerlidir:Aşk,Sevgi,Futbol,....Hele de Aşk,anladığınız ölçüde aşıksınızdır ve çaba gösterdiğiniz sürece bu aşk devam eder. Hiç bir zaman çabasızlık yaşamamanız dileğiyle... Alıntı
Φ erkalist Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2006 ''İnsan toplumsal bir hayvandır'' der Aristotales ---------------------------------------------------------------------- insan=hayvan(!) ? Alıntı
Φ commandante Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2006 Bu yazı "halkın solculara cevanı"nın cevabıdır. ''İnsan toplumsal bir hayvandır'' der Aristotales; bu insan için yapılacak en basit ve net bir tanım.Peki toplum nedir? Daha doğrusu toplum içinde yaşayan insanın durumu nedir? Çevremizdeki insanların başıboş,avare halde dolaştığını görmüyor musunuz? Bizler, Tebaa-yı Şahane'de yaşayan kişiler değiliz.İnsanların bir şeyler yaptıklarını görüyorum,ama bence ne yaptıklarının bilincinde değiller. Sanırım burda bilinci bilgi-muhakeme olarak aldığımı söylemem gerekiyor.Birtakım alışkanlıklar edinmişler ama bunun nedenini bilmiyorlar.Ömürleri boyunca dolaşıp durdukları halde yollarını bulamıyorlar.Ama kitleden ayrılmayan koyun gibi onun peşinden gidenler için doğaldır bunlar. Erkek merkezli bir toplumda yaşıyoruz.Herkesin bir başkası üzerinde heponmaya,egemenlik kurma çalışması var;en azından naçizane fikrim budur.Bu her katmanda mevcut; erkek, kadın üzerinde; kadın da çocuk üzerinde; egemen olmaya çalışıyor.Weldon'a göre, erkeklerin kadınlara yaptığını kadınlarda bebeklerine yapar.Öteki kişiyi yutma arzusu duyar insan,nesneyi insani niteliğinden sıyırması, ötekini İSTİLA etmeyi,üzerinde denetim kurmayı ve onunla bir olup erimeyi isterler. Bireysel olan bu durumu Devlet de kullanır ve tüm toplum üzerinde egemen olmak için çabalar.Bunları çeşitli kanallarda yapar ve bunlar devletin aygıtlarıdır; Aile,Eğitim,Okullar,Medya...,liste uzayıp gider.Kişi bu durumda toplumdan uzaklaşmak durumundadır ve bu filozofik bir durumdur.Çünkü kişi.toplumdan uzaklaştığı oranda ''hakikat'e'' ulaşabilir.Günlük yaşam,yalanlardan kurulu yüzeysel bir düzendir.Yanından geçenlerin herbiri sadece bir yalanın ürünleridir ; '' Bu yüzden zahmet edip suratlarına bakmıyordu bile.Kitleyi oluşturan şu kötü oyunculardan hepsinin yüzü çekici gelebilirdi ki ona! Gerçekte yüzlerini her an değiştirebiliyorlar bir gün bile aynı rolde kalmıyorlardı.'' Yani o derece de değişkenler bu kitleye bağlı kalanlar.Bu tür durumlarda toplumu görmemek gerekiyor. Bu bir bakıma toplumsal olarak '' kör olmayı gerektirir.Körlük,zamanı ve mekanı alt etmeye yarayanbir silahtır; varlığımız, tek dayanağını duygularımızla, gerek yapıları gerekse kapsamları bakımından pek yetersiz olan duyularımızla kavradığımız bir kaç kırıntının dışında sonsuzluğa dek uzanıp giden bir körlükte bulur.Evrende egemen olan kuram körlüktür.Körlük,birbirilerini görmeleri halinde beraberlikleri düşünülemeyecek nesnelerin ve yaratıkların yanyana bulunabilmelerine olanak tanır.Zamanın artık çekilmez olduğu,taşınması olanaksız bir yükle dönüştüğü noktada koparılabilmesi,ancak körlüğün yardımıyla düşünelebilir. Körlük bir '' depresyon''dur.Depresyon canlılığın içerdiği dehşete karşın kişinin, kaybettikleri karşısında,dolayısıyla arzu ettikleri karşısında varlığını sürdürebilmek için bulduğu kendi kendini iyileştirme yöntemedir.Yani toplumdan,devletten hegomanya'dan kurtulmak için KÖR ya da DEPRESİF bir tavır sergilemeniz gerekiyor.Bu durumu gören ve kurtulmaya çalışan insan depresyona girer, ki bir bakış açısına göre depresyon, canlılığın içerdiği dehşete karşın, kişinin kaybettikleri karşısında varlığını sürdürebilmek için bulduğu kendi kendini iyileştirme yöntemidir.Bir bakıma depresyon, insanın iyileşme yöntemini kendi başına yapmasıdır. Bu tavır ise MUHALİF olmayı doğurur ve SOL'cu olmak budur.Bunu beceremeyen, bu tavrı sergileyemeyenler ya da LACAN'ın tabiriyle '' kendine sığanacak bir güç, baba sahip'' bulur.Ve kendini ona teslim eder.Bireysel aşamada bu Baba ,Koca, Anne olabilir ; toplumsal düzeyde ise Devlet, Parti, Lider olabilir. İkinci durumda birey kendini '' yüce bir amaç için '' biraraya gelmiş, '' dünya'yı anlamlandırmak '' yerine '' dünya'ya hakim olma, egemen olma '' çabası içinde görür.Ve bu da FAŞİZAN bir tavır olarak addedilir.Bu ''egemen olma '' bir güvenlik sorunudur.Kitleler, yiğitliği ve kararlığı gördükleri yere giderler.Kendilerini,ancak orada güvenlik içinde duyumsarlar.Bu da '' kuvvetli,kudret sahibibir LİDER '' in önderliğinde olabilir ancak.İşte bir FAŞİZAN, bu durumda LİDER'ine, ÖRGÜT'üne, PARTi'sine, DEVLET'ine sarılır ve onu kutsal bir şey olarak görür.Başka türlü bir yaşam ona anlamsız ve boş görünür. '' Naziler, başarırız darbe girişiminden sonra küçük partilerini yeniden örgütlediler.Weimar Anayasasının sunduğu bütün özgürlükleri sonuna kadar kullanarak toplumda savaş sonrası düzenden memnun olmanyan kişilerin arasına girdiler ve hoşnutsuzluğun nedenlerini araştırdılar.Uzun çalışmalar sonucunda saptadıkları gruplar şunlardı : Eski subaylar, genel olarak bürokrasi, aşağı orta sınıf ( enflasyonun ve olumsuz ekonomik koşulların yükü altında eziliyor ve Yahudilerin ekonomiye egemen olmalarını çekemiyorlardı ), Öğretmenler ( Almanya'nın eski parlak günlerinin hasretini çekiyorlardı) ile maden ve tekstil işverenleri ( sosyal içerikli yasalarla karlarının düştüğünü ve kolay çalışamadıklarını anlamışlardı.Naziler'in bundan sonraki politikaları bu grupların desteğini sağlamak amacına yönelik olacak ve bunda da başarı kazanacaklardır.( ORAL JANDER, siyahi tarih) Bu size Türkiye ve Türkiye 'deki FAŞİST gruplar hakkında bir öngürü vermiştir.Durum pek farklı değildir bence, aynı resim ama fon farklı. Şu anki konjonktör böyle bir oluşumu boş kılmaktadır ama bu suni bir boş kılmadır. '' Postmodern'' darbe gibi ''Postmodern faşizim'' de vardır.Şu an ne olduğu ve ne olmakta olduğunu siz değerlendirin. Bundan sonrası ise beni aşıyor.Çok güzel bir laf vardır : Kimsenin söyleyemediği şeyleri ŞAİR'ler söyler ; Kimsenin düşünemediği şeyleri FİLOZOF'lar söyler ; Kimsenin düşünüp de söyleyemediği şeyleri DEVRİMCİ'ler söyler. Düşünen biri olarak FİLOZOFLAR'dan aldıklarımı ilettim.Şaire ise şunu iletmiş; Elimizde acının kehribar tesbihi Ki kayıp durmakta parmaklarımızdan Ey Şair Yine bölük börçük anlattın Yine eksik bıraktın bir şeyleri Gün devrilmekte ama sen Tutmamışsın acımızın çetelesini Sen sus artık, bize bundan sonrasını DÖVÜŞEN ANLATSIN. Her zaman son sözü dövüşen (DEVRİMCİ ) söylemiştir.Yine son söz onların olacaktır."Önce söz vardı" diye başlar bir Kutsal Kitap ama bilinmelidir ki sözü DEVRİMCİ söylemiştir. Halkın bunları anlamayacağını biliyorum,ama yine de şansımı denemek istedim.Önemli olan ifade etmek ve anlatmaktır;gerisi okuyanın ve anlamak için çaba sarfedenin sorunundur,bol çaba gerektiren bir şeydir anlamak.Bu hayatın her alanında geçerlidir:Aşk,Sevgi,Futbol,....Hele de Aşk,anladığınız ölçüde aşıksınızdır ve çaba gösterdiğiniz sürece bu aşk devam eder. Hiç bir zaman çabasızlık yaşamamanız dileğiyle... Alıntı
Φ grejuva Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2006 belki de solun en önemli çıkmazlarından biri düşüncelerini halka aktaramamak. yazı çok güzel, iyi hoş ama insanlar burada söylenenleri algılayabilecek mi, sorun o. üstelik bu bir halka cevap metni. vakti zamanında solcu gençlerin kahvelerde okudukları kimi metinleri okudum. onlar neydi öyle! çok güzel ama anlaşılmaz! bu da böyle gerçi sen de belirtmişsin. başka türlü bir şeyler yapmak lazım... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.