Φ suheda Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2006 Hiç bir şekilde değiştirmeden bana gelen bu maili sizinle paylaşmak istedim. Biliyorsunuz Sanatci Yilmaz Erdogan, terorun neden oldugu olumlerin durmasi icin guvercin kanadina mektup yazdi, 24 Temmuzda Hurriyet gazetesinde mansetten verildi bu mektup. http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/hab...arih=2006-07-24 Erdogan'in mektubuna bir Guneydogu gazisi yanit vermis, o mektup Hurriyet'te yer bulamaz elbette. Guneydogu gazisi Oktay Yildirim, "evrensel (kuresel) degerlerin karsisinda yer aliyor, kaba milliyetci, soven, irkci, gerici T.C. ideolojisini" temsil ediyor. Soylu sanatin, guzelliklerin, kuresel barisin ve Daniela Hanimefendinin yuksek himayesine de mazhar olamaz. O gazi, postmodern sivil demokrasi mucadelesinde derin devlet ideolojisini temsil ediyor, postmodern kadife devrimler bu ideolojiyi bertaraf etmek icin tezgahlaniyor Soroz tezgahlarinda.... Biz yine de okuyalim Gazi'nin mektubunu, kulak verelim cigligina ne dersiniz?... Dr. Ali Riza Ucer Tip Kurumu Genel Sekreteri ** Bolucu yardakcisi Yilmaz Erdogan'a mektup Bu bir mektuptur. Kus kanadina, suya, col kumlarina yazilmis mektuplari okuyanlara veya bu mektuplari yazanlara ithaf edilmistir. Vatan uzerine. Bayrak uzerine. Onur uzerine. Namus uzerine. Vicdan uzerine. Akil uzerine. Adi fark etmeyen ve ithal edilmis tum meseleler uzerine. Kelimeler ve kelimeleri cirkinlestiren kalemler uzerine. Kalemleri tutan riyakâr ve kan kokulu eller uzerine. Kalemlerini sapladiklari sehitlerin ve kadinlarinin ve cocuklarinin ve kardeslerinin ve onlarin analarinin yurekleri uzerine yazilmistir. Mayin, bomba, pusu, baskin, yazar, cizer ve ihanete alet olan her sey uzerine. Istemeyen okumasin. Kanla yazilmis bir mektuptur bu. Guvercin kanadinin gucu yetmez tasimaya, karabasli kartal olsa nafile. Agirdir; zira eskidir ve unutuldukca kanla yeniden yazilir, sehit mezarlarinin taslari uzerine. Bu mektup binlerce yil once yazildi ve binlerce yildir yaziliyor, yeni fark edenler utansin. Kardes kardesi oldurmez, olduren kardes falan degildir, kallestir olsa olsa. Kalleslerin en kallesi ise kardesim diyerek kalleslik yapan kalleslerdir. Ve aslinda en kahpesi, mayin degil onu Adil Binbasilarin, Davut cavuslarin yoluna doseyen eldir, o eli alkislayan ve ululayip aklayan kalemdir. En az o el kadar sucludur o kalem, tarihin yanilmaz vicdaninda. O mayinlara basip parcalanan bedenler, Edirnekapi’dadir ve bizim yureklerimizde ve hafizalarimizda yasarlar. Kemerburgaz’daki Kemer Country villalarindan gorunmez Edirnekapi, cok uzaktir hem de cok. DAGLARDA YARIM KALDILAR VATAN ICIN Ellerimizde can verdi o parcalanan bedenlerin sahipleri, bayraklari dalgalansin diye. Vucudunda sigara sondurulerek, tum kemikleri kirilarak, kafa derileri yuzulerek iskence edilen, sonra da agactan kaziklarla oldurulen ve cigliklari telsizlerden dinletilen vatan evlatlarinin yeri bizim yureklerimizdedir, o cigliklari duymayanlarin yani basinda durmaz onlar. Bir de katillerinin yani basinda dururlar, kulaklarinda cinlar haykirislari eger bir yerlerinde bir parca insanlik kalmissa. Yaziklar olsun, can veren o yigitleri hainlerle bir tutanlara. “Agabey diyordu bana telefonda Astsubay Zulfikar, gecen gun kiz arkadasimla gezdim biraz ve kimse bacagimin takma oldugunu anlamadi”. “Agabey diyordu, biraz daha ugrasirsam belki bisIklet bile surebilirim”. Daha on dokuz yasindaydi Zulfikar, mezun olali tam yirmi gun olmustu, o ***** ellerin dosedigi mayinla ve bazi kalemler tarafindan ululanan o hainlerin, ilk izleriyle tanisirken. Kuskun veya kizgin degildi sesi, pisman veya aciz de degildi. Gururlu ve biraz pusluydu sadece, bisIklet surebilse yeterdi. Kosmayi, atlamayi, denize girmeyi feda etmisti vatani icin. Bacagini payanda yapmisti, Kemerburgaz’in da uzerinde bulunan Turk egemenlik ortusune. Yaziklar olsun, cicek toplayan kucuk kizlari oldurenlere ve yaziklar olsun o katilleri ululayan kalemlere. KAVGANIN BIR SEBEBI VAR, IHANETIN DE Kavganin sebebini unutmadik, cunku bu kavga hic bitmedi. Kavganin sebebi vatandir cunku bayraktir, onur ve namustur, vicdandir. Kimseye verilemeyecek olan, kimse ve hicbir sey icin vazgecilemeyecek olan egemenlik hakkidir. Atalarimdan bana kalmis olan ve benim cocuklarima birakmak zorunda oldugum mirasin vicdani sorumlulugudur. Hicbir vicdana dayanarak reddedilemez, hicbir cocugun veya sevgilinin sevgisiyle degistirilemez. Hicbir ********** pazarliga konu edilemez, namustur cunku istiklal, obur ihtimal olumdur. Ben dilimle, bayragimla, hudutlarimla yasamak icin olmeyi kayip veya yazik degil, seref sayarim. Bu paha ne ile bicilirse bicilsin, kimseye yalvarmam durdurun diye, benim olana uzanmissa el, ben durdururum ellerimle. Megerki olum varmis, sevememek varmis, cicek koklayamamak, ne gam? Vermek vicdansa eger, akilsa susmak, pusmak, yerle yeksan olmustur onur ve seref. MAYINLAR NEREDE Mayinlarin yeri bilinmez, doseyen serefsizin yeri bilinmedikce. Ve daglara dosenen mayindan daha tehlikeli ve kahpecedir dimaglara ve bilinclere dosenen mayinlar. Daglara dosenen mayin tek kalir, tek can alir. Urer her dogumda, her okunmada zihinlere dosenen mayinlar ve ihanet her dogumda bir daha artar. Baska zihinlere bulasir, mayinlarin en tehlikelisidir bu, yayilir. Daglardaki gibi otla ve toprakla gizlenmez, sevgiyle, barisla ve daha ne kadar varsa tum suslu kelimeler alet edilir bu gizlemeye. Iste o anda olur kelimeler, kahreder kaderine. Kullanicisini secme hakki yoktur cunku sevgi, bolen ve yikanin agzindan, ask yataklik edenin, sinsice zihinlere mayin doseyenin kaleminden dokulur. Olur kelimelerde sevgi. Ve baris artik, en fazla parayi verenin yatagini doldurur, en fazla paraya yazip cizenin elinden. En pahali kalemler pazarlar barisi, salyalari akan boluculerin sofrasina. Bazen bir villanin calisma odasinda ve bazen bir gazete kosesinde dokunakli kelimelerle suslenip oylece pazarlanir baris. Pazarligi yapilmis ve satin alinmis bir fuhus icin. Bolmek ve parcalamak icin yapilan hain savas, fuhus yapar barisla, tecavuz eder barisa hayâsizca. Dedim ya, bu eski ve agir bir mektuptur, Turk nereye gittiyse obasiyla, ihanet en sondaki katirla takip eder goc kolunu. Soylu atlar hizlidir, bu yuzden biraz gec gelir ihanet, yolda haram meralardan beslenerek. Bu eski bir hikâyedir, ne kus kanadi ne suya atilan sise tasiyabilir; agirdir, kanla yazilmistir, bir kismi Edirnekapi’dadir, Canakkale’de bir kismi ve Karsta, Izmir’de, Mus ovasinda, Malazgirt’tedir, Sakarya’dadir. Bir kismi hala yazilmaktadir, Cudi’de, Gabar ve Korkandil’de, Masura cayinda, Ali bogazinda, Cehennem deresinde cehennem sicaginda yazilmaktadir, sehit Mehmetlerin kaniyla. Yaziklar oluyor, onur ve serefe, bayraga, vatana, kutsal olan ne varsa yaziklar oluyor onursuz bir hayatla degis tokus edilirken. BU YAZGIYI KIM YAZMIS? Yaziklar oluyor yazgiya, cunku yazgi ihanet edenin sucunu tasiyamaz, can alanin, ev yakanin, cocuk oldurenin yuku yazgiya bile agir gelir. Kislaya gidenin, askerden sonra evlenip cifte cubuga bakmanin hayalini gudenin yazgisi Allahin ise eger, cocuk oldurenin, mayin doseyip pusu kuranin yazgisi kimindir. Kim yazar bu yazgiyi ve hangi kalem bunu yazgi diye ulular, hangi akil buna inanir ve bu nasil vicdandir? Bu agir ve eski bir hikâyedir, kanla yazilmistir ve ne kus kanadi ne suya atilan sise tasiyabilir; bir kismi Edirnekapi’dadir ve Edirnekapi cok uzaktir, Kemerburgaz’daki bir villanin calisma odasina. Adil Binbasinin bastigi mayinin uzerinde “made in Italy” yaziyordu Ingilizce. Ama doseyen eller Ingilizce veya Latince degil Kurtce konusuyordu ve Kurtce de “mayin” kelimesinin nasil soylendigi onemli degildi, tasidigi anlam ihanetti nasil olsa. Kimseyi hakli veya haksiz bulmayan kalemler, hakki yazar sonra, hak icin olenlerin inadina. Boylece hakki, batila pazarlar ayni sabikali eller ve kalemler, ayni hayâsiz fuhus icin. Ne gariptir ki bu kalles ellerin dosedigi mayinlara daima anayasal yolculuklara cikanlar basar. Onlar ki; bu yolculuga siyasal veya mukaddes yolculuklar yapilabilsin diye cikarlar. Yaziklar olsun, baktiklari kirik camli siyasal gozlukleri ile odenen bedellerin mukaddesatini goremeyenlere. Yaziklar olsun! DIL KAVGANIN VE IHANETIN SEBEBI MIDIR YOKSA ARACI MI? Korku salan ve ofke cagristiran meselelerin parcalari degil, esas gerekceleridir aslinda Turkce disindaki baska diller. Dil ozgur olunca, Ozgurluk dil olur artik ve butun bolunmeler boyle baslar. Ozgurluk daima yeni sinirlar ister. Okul der, ayri olsun. Burokrasi der, bu dilde anlayamiyorum ayri olsun. Bayrak der sonra, ayri olsun dilim ayri nasilsa, ben de ayriyim ve bu da varligimin semboludur. Toprak der arkasindan, ayri olsun birazini bana ver, nasil olsa daha once dilinin, ozgurlugunun birazini vermedin mi? Hem ne olacak, birazcik topraktan ne cikar biz kardes degil miyiz? Ozgurluk paylasilmaz oysa. Birinin ozgur oldugu yerde, digeri ozgur olanin kurallarini ve ozgurlugunu tehdit edinceye kadar ozgurdur. Yani dilin de kisinin de ozgurlugu esas mulk sahibinin ozgurlugunu ve gelecegini tehdit edene kadardir. Sonrasi anarsi, sonrasi teror, sonrasi boluculuk, kahpelik ve ihanettir. Sonra arkadan vurmalar ve mayin dosemeler baslar yollara ve zihinlere. Ama her hal ve sart altinda, tum boluculerin yardim ve yatakliga ihtiyaclari vardir. Gizli olmalidir, yardim ve yataklik, sinsice. Kimse fark etmeden yapilmalidir, Turkce konusmalidir ama aslinda baska dilde anlasilmalidir. Acindirmalidir ama aslinda acimadan katletmelidir, dili, egemenligi ve onun bekcilerini. Yardim ve yataklik yapanin da yardima ihtiyaci vardir. Disaridan. Cok uzaktan, denizler ve tarihler otesinden. Eski kinlerden ve hesaplardan ve o hesaplarin sahiplerinden beslenir yataklik yapan. Para alir, vaat alir, AFERIN alir. Bu eski ve cok agir bir mektuptur. Turk bagimsizligini koruyanlarin kanlari ile yazilmistir. Ne suya salinan bir sisenin ve nede kuskanadinin tasimaya gucu yeter; karabasli kartal olsa nafile. Basligi binlerce yil once atilmistir ve Edirnekapida’ki sehit mezarlarinin taslari uzerine yazilmaya devam etmektedir. Emin olun binlerce yil daha yazilmaya devam edecektir. Turkcenin sahipleri yasadikca bu kanli mektup yazilmaya devam edecektir cunku Turkcenin ve onun sahiplerinin ozgur yasamasini istemeyenler, yollara ve zihinlere mayin dosemeye, parcalamak ve bolmek icin cabalamaya, parcalamaya calisanlara yardim ve yataklik etmeye devam edeceklerdir. Bu eski mektup bir yazittir aslinda Turk’un var olus destanidir, binlerce yildir yasli dunyanin bagrina sapli kaidelere ve mezar taslarina yazilir. Yazanlar asla diz cokmezler ve kimseye yalvarmazlar. Kimsenin topragini, dilini veya ozgurlugunu istemezler ve kendilerinin olani da kimseye vermezler. Bu bir mektuptur. Vatan, Bayrak ve Onur uzerine yazilmistir. Vatansizlar, dilsizler, hainler, boluculer ve toprak hirsizlari gibi aczi ve acinmayi anlatmaz. Var oldugu yerde kendinden gayri herseyi onemsizlestiren, vatan ve bayrak askini anlatir. Onurlu ve egemen olebilmenin, onursuzca ve esir yasamaktan daha onemli oldugunu anlatir. Asla diz cokmeyecegimizi anlatir. Yuregi olan varsa gelsin de coktursun diye, Yuregi olan varsa okusun diye yazilmistir. “VARLIGIM TURK VARLIGINA ARMAGAN OLSUN” OKTAY YILDIRIM Alıntı
Φ commandante Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2006 Ben Yılmaz Erdoğanın bu mektubu barış üstüne dostluk üstüne kardeşlik üstüne eşitlik üstüne paylaşmak üstüne yazdığını düşünüyorum. çünkü bir haykırış var silahı bırakın diye yalvarıyor mayınların imhasından bahsediyor kürtçe meselesine gelince özgür bir ülkeyiz istediği dili konuşabilir ancak resmi dili türkçedir. gerçi doğuda türkçe bilenlerin sayısı ne kadardır bilinmez bu da bu ülkenin büyük bir sorunudur doğuda hala ağalık düzeni var oraların yüzüne bakılmıyor kimbilir; yatırım yapılsa ,yaşam şartları türkiye standartlarına yükseltilse belki de terör ortadan kalkacak bu şekilde sonuçlanacak gibi görünmüyor bu kördüğüm.. Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2006 ....................... Turkcenin sahipleri yasadikca bu kanli mektup yazilmaya devam edecektir cunku Turkcenin ve onun sahiplerinin ozgur yasamasini istemeyenler, yollara ve zihinlere mayin dosemeye, parcalamak ve bolmek icin cabalamaya, parcalamaya calisanlara yardim ve yataklik etmeye devam edeceklerdir. Bu eski mektup bir yazittir aslinda Turk’un var olus destanidir, binlerce yildir yasli dunyanin bagrina sapli kaidelere ve mezar taslarina yazilir. Yazanlar asla diz cokmezler ve kimseye yalvarmazlar. Kimsenin topragini, dilini veya ozgurlugunu istemezler ve kendilerinin olani da kimseye vermezler. Bu bir mektuptur. Vatan, Bayrak ve Onur uzerine yazilmistir. Vatansizlar, dilsizler, hainler, boluculer ve toprak hirsizlari gibi aczi ve acinmayi anlatmaz. Var oldugu yerde kendinden gayri herseyi onemsizlestiren, vatan ve bayrak askini anlatir. Onurlu ve egemen olebilmenin, onursuzca ve esir yasamaktan daha onemli oldugunu anlatir. Asla diz cokmeyecegimizi anlatir. Yuregi olan varsa gelsin de coktursun diye, Yuregi olan varsa okusun diye yazilmistir. “VARLIGIM TURK VARLIGINA ARMAGAN OLSUN” OKTAY YILDIRIM sevgili suheda teşekkürler bu paylaşım için. sevgili commandante ben yılmaz erdoğanın mektubunda samimiyet ve masum bir taraf göremedim. teröristle mehmetçiği aynı kefeye hiç kimse koyamaz. Alıntı
Φ commandante Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 sevgili suheda teşekkürler bu paylaşım için. sevgili commandante ben yılmaz erdoğanın mektubunda samimiyet ve masum bir taraf göremedim. teröristle mehmetçiği aynı kefeye hiç kimse koyamaz. erdoğan olaya hümanistçe yaklaşmış iki tarafıda kürt veya türk olarak değilde insan olarak ele almış yine söylüyorum ben teröristçe bişey görmüyorum Alıntı
Φ Multi Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 eğer iki taraf da "human"lık yaparsa humanist yaklaşırsın.. Fitne çıkarıp müslümanları birbirine düşüren, büyüdüğü vatanın evlatlarına kurşun sıkan insanlara ben "human" demem not: human=insan Alıntı
Φ commandante Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 eğer iki taraf da "human"lık yaparsa humanist yaklaşırsın.. Fitne çıkarıp müslümanları birbirine düşüren, büyüdüğü vatanın evlatlarına kurşun sıkan insanlara ben "human" demem not: human=insan zaten kimsenin uzlaşmaya yaklaşmadığından dökülmüyor mu kanlar sonzuza dek böyle mi gidecek bu kördüğüm Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 11 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 11 Ağustos , 2006 Bir mektup yazdım Yılmaz Erdoğan’a… Zarfa koymadan önce sizlere de yüksek sesle okumak istedim… Yılmaz Erdoğan BKM/İstanbul Bir mektubu okuduktan sonra beğenmeyip, zarfa tekrar koyup göndericisine iade etmenin hoş olmadığını bilmediğimi sanma. Ama bu sefer böyle oldu ve ben yazdığın mektubu, bu mektubumun ekinde sana iade ediyorum… Benim hiçbir zaman senin gibi romantik bir dilim olamadı. Edebi lafları arka arkaya dizip şiir yazmasını ise hiç bilmem… Ama bu benim hassas olmadığım veya duygusuz olduğum demek değildir. Seni anladım. Hem de çok iyi anladım. Aman! Sakın! Mütareke basının anladığı enteller gibi seni anladığımı sanma! Allah beni o durumlara düşürmekten saklasın! Eğer bir gün görseydim seni bir şehidimizin cenaze töreninde, elinde al bayrakla en önde yürürken, “Bu Vatan Bölünmez” diye bağırken, yazdığın mektubun içindeki maddi hataların hepsini görmezden gelir, sana iade etmezdim. Derdim ki en nihayetinde; “ Sanatçı kafasıdır, karışmış biraz…” Ama; Gönderdiğin kanamalı güvercindi silâhı eline alıp ilk dağa çıkan. Terörü başlatan ve devam ettiren de o oldu. Hatta terörden ekmek dahi yedi. Senin savaş dediğinin adı terördür. Savaş iki devlet arasında olur. Topraklarımız içinde ayrı bir devlet kuruldu da bizim mi haberimiz olmadı? Senin kanamalı güvercininin elindeki keleşten çıkan mermi ile kıpkırmızı bir gül yaprağı olup düşerken Mehmetçik sahi sen ve mektupların nerdeydiniz? Biliyor musun; öz be öz Türkçe olarak kaç ana, kaç eş, kaç evlât bağırdı; “Söyleyin Güneşe Bu Sabah Doğmasın!” diye… Sen, sahi o zamanlarda da nerelerdeydin? O Mehmetçik’lerin yüzlerine bakmaya kıyamazdın. Bahar kadar güzeldiler… Ay kadar güzeldiler… Ecelleri senin mektubunda siyasallaşmasını resmen istediğin PKK’nın ta kendisi oldu. Bak sen bir mektup yazdın. Herkes sesini duydu. Peki; sen geçen hafta Gül Hanımın sesini duydun mu? Gül Hanım bir şehit eşi… Senin bahsettiğin o mayınlarda geçtiğimiz günlerde şehit olan binbaşının ardından annesinin “Artık vatan sağ olsun demeyeceğim” demesi üzerine “Hiç kimsenin bu anayı kınamaya hakkı yoktur” başlıklı bir yazı yazdı. Tabii Gül Hanım senin gibi ince zanaatkâr olmadığından, sesini ancak bizler duyabildik. Ne mütareke basının başköşelerine çıktı, ne de dantel misali entellerden destek alabildi… “Zemheri soğuğunda ateşler içinde yandım” dediğinde, biz onu çok iyi anladık. Yazdıkları öz Türkçe idi… Sade Türkçe idi… “Elimde kelimeler var” deyip alt alta dizerek şiirimsi havalar katarak, senin gibi satır arası mesajlar iletmeye çalışmadan, açıkça, mertçe yazdı… Gerçek bir Türk kadını idi yazarken… Kaçak güreşmedi senin gibi… Ağırbaşlı, vakur, efendi, sözünün ardında duran cesur bir Türk kadını Gül Hanım. Ateşin düştüğü yer Gül Hanım. Yani senin anlayacağın, şehit eşine lâyık bir Türk kadını Gül Hanım… Sahi, senin bahsettiğin şu kürtçe ağıtlardan birini, birebir tercüme edip yollasana bana… Yayınlayalım! Gül Hanımın feryadını okuduğumuz gibi onları da okuyalım! Birkaç tanesinin çevirisi bana denk geldi, biliyorum… Onlardan olsun ama… Sakın kıvırtma! Çok iyi kürtçe bildiğinin dersini de vermişsin mektubunda… Uzun uzun mektubunda yer ayırdığın mayınlardan sadece son bir ayda kaç asker, kaç subay şehit oldu bilir misin? Dağın tepesine helikopterle indirme yaparken aşağıya atlayan asker, mayının üstüne bastığında, ölüm nasıl gelir bilir misin? Her şeyi hayal eden beyin gücün, onu da hayal etsin bir kere… Dağın tepesine o mayınları kim döşedi? Ya da asfalta? Veyahut kuş uçmaz kervan geçmez patikalara kimler döşedi o mayınları? Mektubunda mayınları döşeyenlerin adını koymayarak, mayınlarla gelen ölümlerde orduyu da ne kadar net suçlamışsın! “Dağa çıkmak yazgı” dediğin an mektubunda, sen de onlardan olmadın mı? Ya da yazgının mı tarifini bilmezsin? Aynı cümle içine “kışlada olmak yazgısı” kelimelerini de katarak, kelimelerinle yaptığın oyunu görmedik mi? Kanlı terör örgütünün eşkıyaları ile bu ülkenin şerefli askerini aynı kefeye koymak seni “aydın –sanatçı” yapıyorsa ve mütareke entellerinden de destek alıyorsan eğer; senin de, entellerinin de boynunadır bu işin vebali… Masumiyetten bahseden güya masum(!) mektuplar yazarak bu vebale de bizi ortak etmeye kalkma… Edebiyatçılardan(!) çok büyük destek alan bu mektubu, açık olarak Türk milletine yazana kadar neden dağdaki kızlarınıza bir mektup yazmadın? Senin aşk ve sevgi dilinin çok iyi olduğunu söylerler. Yazsaydın ya o kızlara; -“ Yakışır mı size âşıktaşlık etmek! Bir erkek evleneceği kadının yapısında asalet arar! Nezaket arar! Namus arar! Hangi erkek, soğuk dağ gecelerinde eşkıya yatağı ısıtmış, yorgun yosmayı alır? Bakın bana, evlenmek için sizler gibi dağdan bir kızı mı seçiyorum?” Cesaretin varsa Yılmaz Erdoğan bu mealde bir mektup yaz… Senin kahramanlığını ben o zaman göreyim. Önceden gerekli mihraklara haber verilerek desteği sağlanmış, kendi kendine sipariş ettirilmiş mektuplar yazarak, Türk Milletini ve Türk Ordusunu suçlayarak kaybeden sen oldun… Tarih senin gibi kaybedenlerle dolu… Velhasıl Yılmaz Erdoğan… Yıktın perdeyi, eyledin viran… A. Asuman ÖZDEMİR Alıntı
Φ bozkurtmusti Gönderi tarihi: 11 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 11 Ağustos , 2006 yazdıklarına sonuna kadar katılıyorum şuheda.bir VATANSEVER olarak.... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.