Φ frozen Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2006 "inan ki anlamaya çalışıyorum ama aklım hep şu soruda takılıyor bizim inancımızdan size ne neyi ispat etme çalışması bu,ister ateist ol ister dinleri kabul etmeyen biri,bu senin kişisel görüşündür yada bu görüşü paylaşanların." Bu konuda haklımısınız acaba ? Şu bir gerçektirki; Tüm inançlar diğer inançlar tarafından sorgulanır. Asıl gerçek, güncel bilimsel gerçeklerdir. "ben allaha ve kuran'ı kerim 'e inanan biri olarak sizi yargılama hakkını kendimde bulmuyorum,siz bu hakkı nerden alıyorsunuz." Öyle yapmanız gerek. İnancınız itirazsız sorgulama/yargılama hakkını almıştır sizlerden. Sorgulama/yargılama bilimsel ilkelerle mümkündür. sana şurda katılabilirim yobaz düşünceler nedeni ile evet müslüman ülkeler bugün malesef oldukça kötü durumda ama bunun suçu kesinlikle dinde değil,onu kendi çıkarları doğrultusunda yanlış anlatanlardadır. Veriler somut gerçeklere dayanmadığı sürece yorumlar aşırı ve ılımlı şekilde olabiliyor. Buna meydan verilmemesi için kaynağının bilimsel gerçekler olaması gerekiyor. ayrıntılara girmiyorum çünkü hiç bir yere varılmaz bu tartışmayla.bence herkes kendi inancı her ne ise karşı tarafa hoşgörülü bakabilmeyi öğrensin. Tahlilde, yanlışlığı ispatlanmış ve toplumları olumsuz etkileyen görüşlere, iyimser olmak nasıl başarılabilir anlatabilirmisiniz? sevgili evrensel ister inan ister inanma ama biz inananlarında aklı var ve bize öğretilenlerle yetinmeyip kendi sorgulamalarımızıda yapıyoruz.tabi gericiler için aynı şeyi söylemem en azından kendi adıma mümkün değil. Öğretilenlerin dışında ne ile sorgulama yapabildiğinizi merak ettim doğrusu. Mümkün olabiliyormu ? "son birşey daha bilim allahı ve dini inkar edebilir ama kuran'ı kerim bilimi reddetmez,içinde barındırdıklarıyla." "bilim kuran'ı kerimi doğrular aslında." Tüm inançlar, inandırıcı olabilmeleri için bilimsel kurallara tutunmak zorundadır. Bazende, bilimi kendi kurallarıyla açıklamaya çalışır ama başaramaz. Bilim ise; Madde ve toplumsal ilişkilerin analizinde, kendisine alternatif kabul etmez. İyi dileklerimle.. sevgili bilimselci bir orta yol bulamıyacağımız böylesi bir konuda polemiklere girmeyeceğim.sende bende neye inanmak istiyorsak ona inanalım. ve hoşgörüne sığınarak diyorum ki seni seviyorum arkadaşım. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Bak yamyam Kardesim, Kur'ani Kerim'in dili Arapcadir yani orijinali Arapcadir.. Sen Benim ismimi Inancli diye cevirmissin Ben inanan diye cevirirdim.. Hatta bizde the eki kullanilmaz.. ama Ingilizcede The ekininde anlami vardir Herseye the eklenmez.. Turkce de kesin bir karsligi olamamasina karsi yine yakin kullanislari da yok degildir bakin biz sadece ingilizcedeki cevirinin bir kelimesinde bile nasil farklilar ortaya cikabiliyor Biz Kur'ani Kerim'in arapcasindan bahsediyoruz. gunumuzun Arapcasi da degil.. Bunun icin bunu bilen kisilere sormak lazimdir.. Nasil ki Bak Allah biz diyor demekki aslinda Tek degilde cogul demek gibi bir sey olurki (Turkcede cevrilisiyle anlam vermeye calisirsan) Ama aslinda Arapcada "Biz"'in anlami ayni zamanda "Yuce Ben" dir.. Ismimin The Believer olmasinin sebebi ilk olarak yabanci yerlere yazmamdan dolayi idi.. ve bu ismi burdada kullaniyorum.. Kur'ani Kerim Ingilizce cevirilerde inananlara The Believers diye seslenir, Turkcede de "Inanlara soyle" seklinde konusur.. Inancli kisiyi ben su sekilde cevirirdim.. Inancli = Faithful ya da One who has faith...Inanci olan kisi Is ceviriye gelince degisik ceviri ornekleriyle karsilasiriz.. Bu Arapca icinde gecerli.. Selametle.. Ben size bu konuda yardımcı olayım sayın inançlı.... Yıldızlarla şeytan taşlanması meselesi için Diyanet vakfı ayet açıklaması : "Bazı tefsirlere göre burada, havada parıldayan, bir ateş tanesi gibi hızla ve tek istikamette hareket edip sönen «şihâb»lar kasdedilmektedir." Peki "şihab" nedir? O konuda da yardımcı olayım.. Şihab : Parlak yıldız. * Kıvılcım. * Yıldızdan fırladığı zannedilen ve dünyanın atmosferinde bir an görünüp kaybolan gök taşı. Bir de Suat Yıldırım'ın ayet açıklamasına bakalım... "Cin şeytanları yüce gayb âlemini dinleyip, haber çalarak onları dünyadaki yoldaşları kâhin ve falcılara vermek isteyince onlar şihaplarla (alevlerle) kovalanırlar [37,8-10]. Şihaplar meteorlarla ilgili olabilir. Gayb âleminde cereyan eden hadiselere, görünen âlemde alâmet koymak Cenab-ı Allah’ın âdetinde bulunan bir şeydir. " Gördüğünüz gibi sayın inançlı, çeviriden kaynaklanan bir anlam karmaşası yok. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Şimdi de göklerin direksiz yaratılması ve göğün dünya üzerine düşmesi meselesi için yapılan "komik" açıklama(!)lara bir göz atalım... Suat Yıldırım : Göklerin yükseltilmesi cümlesi iki şekilde anlaşılmaya müsaittir. Birincisini mealde yazdık. İkincisi: Allah gökleri, sizin göremediğiniz birtakım direklerle yükseltti. Bu anlama göre âyetin, gök cisimleri arasındaki çekim kuvvetine işaret ettiği söylenebilir. Süleyman Ateş : Bu âyette cisimler arasındaki itme ve çekme yasasına işâret vardır: Allah'ın, gökleri, bizim görebileceğimiz bir direk olmadan yükselttiği belirtilmektedir. Demek ki göğü yükselten, gök cisimlerini birbirinden uzakta tutan bir direk vardır ama bu direk gözümüzle görülür türden bir direk değil, bir güçtür. Bu direk, cisimler arasındaki itme yasasıdır. "Göğü tutup yer üzerine düşmesini önlüyor. Ancak O'nun izniyle düşebilir" (Hac: 65) âyeti de gök cisimlerinin yer üzerine düşme eğiliminde olduğunu, fakat Allah'ın bu düşmeyi engellediğini bildirmektedir. Gök cisimlerinin birbiri üzerine düşme eğilimi ise, cisimler arasındaki çekim yasasıdır. Bu suretle Kur'ân, cisimler arasında itme ve çekme güçlerinin bulunduğuna işâret etmiş olmaktadır. Cisimler arasındaki çekim gücü, itme gücünden fazla olsa, gök cisimleri birbiri üzerine düşerdi. Şayet itme gücü daha fazla olsaydı, gök cisimleri birbirinden belli uzaklıkta duramaz, sonsuzca uzaklaşırdı. Cisimlerin birbirinden belli uzaklıkta, ölçülü durabilmesi için iki gücün birbirine denk olması gerekir. "Allah göğü yükseltti, dengeyi koydu" (Rahmân: 7) âyetiyle de bu iki gücün denk olduğu bildirilmiştir. Şüphesiz bu, Kur'ân'ın bir mu'cizesidir. Durumu kurtarma çabalarını gördünüz mü? Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 sevgili bilimselci bir orta yol bulamıyacağımız böylesi bir konuda polemiklere girmeyeceğim.sende bende neye inanmak istiyorsak ona inanalım. ve hoşgörüne sığınarak diyorum ki seni seviyorum arkadaşım. Bende seni seviyorum sevgili frozen, Buralara kadar gelmiş fikrini yazan, yada fikir tartışmasına giren insan hiç sevilmezmi ?... Karşı karşıya olsa idik keşke daha sevecen insanlar olduğumuzu görebilirdik. Şimdilik bundan mahrumuz.. Belli bir yere kadar gelmişken, iki tarafta iyi niyetli iken, neden "polemik" oluşturalımki ? Konuyu saptırmazsak, konu dışında kişiliğimize ve temsil ettiklerimize çamur atmazsak, sürekli de konunun özünü takip edersek, neden polemik oluşturalım ki? Senden öğreneceğim de çok şeyler vardır elbette. Polemikçi birinede benzemiyoruz üstelik her ikimizde. İlkeli tartışmaktan daha iyi bir şey yoktur yaşamda. Faydalı, yapıcı, tartışmalı hoş vakitler diliyorum sevgili frozen... En iyi dileklerimle... Alıntı
Misafir Zıplayan Dana Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Dini konularda yorum yapmayı çok seviyoruz herhalde.Anlamaktan ziyade "aşırı" derecede bir savunma mekanizmamız var,dini eleştiren kişiyi hemen düşman kabul edip saldırıyoruz.Nedense biz de "islam karşıtlığı" denen şey var,ve bu ateist arkadaşlarda haddinden fazla mevcut.Kendi inanmayışını yaymayı saldırma dürtüsüyle ortaya koymayı çok seviyorlar. Ama benzer bir şekilde inanan kesimde en ufak bir yorumu kendisine karşı ya da inanışına karşı bir küfür olarak addedip hemen sert bir yanıt vermeye çalışıyor.Halbuki ne kadar zor bir şeydir "din" hakkında "Tanrı" hakkında yorum yapmak... "Tanrıya inanmakla dinlere inanmak ayrı ayrı şeylerdir, birbirinden bağımsız olarak ele alınmalıdır." Sanırım bu arkadaş "Deizm"in tanımını yapmaya çalışıyor ama kavramı bilmediği için kullanamamış,zamanla kullanmaya başlayacaktır ve daha iyi açıklamalar yapacak diye beklemekteyim. Tanrı inancı çocuk yaşlarda insanların beynine bir öğreti şeklinde, sadece bir bilgi olarak sokulur. Bu zorunlu gibidir, çünkü çocuk sorar. Daha o yaşlarda bu bir düşünce, inanç veya anlama şeklinde değildir, sadece tanrı diye bir varlığın bulunduğundan haberdar olma şeklindedir. Bunun denemesini 7 yaşındaki herhangi bir çocukta yapabilirsiniz; "o çocuğa seni kim yarattı?" dediğiniz zaman, "Allah baba" der ama "nerden biliyorsun?" diye sorarsanız "babam söyledi" gibisinden kendi analizinden uzak bir cevap verir. Daha ilerki yaşlarında ise çocuklara tanrının varlığı konusunda daha detaylı bilgi verilince gerçek tanrı inancı pekişmeye başlar. Bu daha ziyade psikanalizci yöntemin kullandığı bir yöntemdir.arkadaşımız yine çok basit bir mantıkla ve anlatımla açıklamaya çalışmaktadır ve bu durum da okuyanların anlattıklarını hafife almasını doğuruyor.Daha ziyade Freud-Lacan ikilimeninde ilgilenilmesi ve okunulması gereken bir konu...Safet Murat Tura diye bir psikolog-felsefeci var Türkiye'de ve bu konuya çok hakim,,Evrensel kardeşe bu adamı okumasını öneririm.Böylece,diyeceklerini daha iyi bir şekilde ifade eder diye düşünüyorum. Çünkü insanlar tanrının varlığını zaten biliyor olsalardı, dinler o zaman kendilerinin varlığını, yani gerçek olduklarını ispatlamak zorunda kalacaklardı. İnsanlar Tanrı'nın varlığını bilselerdi bu "Bilme" olurdu yani Bilim'e girerdi,halbuki Tanrı bir "inanç" sorunudur ve iman edenin sorunudur.Bilinen bir şey "Tanrı" olmazdı... Müşteri problemleri yoktur, kendi dallarında tanrıyı tek açıklayan olarak, tekeldirler. Bu çok çirkin bir yarum olmuş ve bence had aşılmış,inanan kesime müşteri deyip işi ticarete dökmek hakikaten haddi aşılmış bir yorum."Din" tekel değildir isteyen dinini değiştirebilir,hele de günümüzde bu çok daha kolay bir durum. Buna göre de ya Ateist olunur veya eski şekilde dine devam edilir. Üçüncü bir alternatif akla gelmez. Kendin en başta dedin,arası var ve buna deizim deniliyor,alternatif varmış demek ki... Sadece bunu sen bulmadın bunu belirtmek istedim,yani filozof olmadığını belirtmek istedim;çok çoşmuş gördüm seni kardeş. Damarlarınızdaki asil kanı hak edin. Onunla ülke çapında değil, tüm dünyada gurur duyun. Benim için önemli olan yorum burada yatıyor.Bu tam anlamıyla Şovenist bir yaklaşım.Kan'ın neresiyle gurur duyacağım? Bendeki alyuvarlar sendeki alyuvarları döver ve bununla gurur duyuyorum diyen birine ne denilebilirse sana da o denilmelidir?Tüm dünya sana bunu desin... sizde bizim kadar asilsiniz. Burada benden bahsediliyor,ama gizli bir biçimde... "sizde bizim kadar" demek,size de bunu bahşettim demekle birebir aynı anlamı taşımaktadır.Madem öyle herkes asil olsun,o zaman senin kan ile aldığın asilliğin diğerlerinin asilliği arsındaki fark nedir? Senin anladığın şekilde bende o "KAN" yok,istemem de...Benim alyuvarlarım dayak yesin... bilim kuran'ı kerimi doğrular aslında. Bu koca bir yanılmadan ibaret bir sözdür... Bilim Kuran'ı doğrulama derdi yoktur,yerme derdi olmadığı gibi.. Milyonlar size ayak uydurmak zorunda değil.. Önce tahammül, inançlara saygı sonra sevgi ve barış.. Evet... Ama tehtidkar bir şekilde değil... O kadar teknolojiye rağmen daha yakın göğü geçemediki bilim, yıldızlardan sonra ne var kim bilyor.. Güldüğüne göre biliyorsun... Ki senin bilmen beni şaşrtmadı,bilakis sen her şeyi bilirisin. Ben de bunu bilir bunu söylerim. Alıntı
Φ Evrensel Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Sevgili Evren, Ben sana kizmiyorum, Ben uzuluyorum, kisi nasilki kendisi icin iyi seyler ister, benim istedigim bu kendimce iyi oldugunu dusundugum seyin basklari icinde olmasini istedigim icindir..ama dayatmaci baskici bir sekilde degil, Yuce Allah Kur’ani Kerim’de dinde zorlama yoktur der. Değerli dostum, doğa komşum, Samimiyetinize içtenlikle inanıyorum. Zaten ben inanç konusunda kimsenin yalan söyleyeceğine inanmam. İnanç konusunda kim ne söylüyorsa, ona inandığı doğrudur. Bazen derler ya o dini çarpıtıyor, din adı altında bilmem neler yapıyor. Bu doğrudur ama ben o kişilerin bile inanç sahibiyim diyorsa, çarpık da olsa bir inanç sahibi olduğuna inanırım. Kaldı ki, sizler değerli, saf ve temiz yürekli insanlarsınız, size inanmayıp da kime inanacağım. Ne diyorsanız doğrudur. Kötü insanlar, sadece akılsız insanlardır. İyi ve kötü, inançlı veya inançsıza göre değişmez, iyi ve kötü, akıllı ve akılsız insana göre değişir. Sizde zeki bir insan olduğunuza göre, mutlaka ve kesinlikle iyi ve dürüst bir insansınız. Bundan en ufak bir şüphem yok. Bende belki sizin kadar zeki olmasamda, ama en azından bahsettiklerimde samimiyim. Ben şeytanın varlığına da inanmam ama, bilerek ve kasten dine saldırmak, islam inancına göre, ancak şeytan gibi bir varlıkla ilişkiye geçerek olabilir. Benim için şeytan diye birşey sözkonusu olamayacağı gibi, hiçbir kötülük kuvvetleriylede ilişkim yok. Bakın siz ne kadar emek harcamışsınız, upuzun bir yazı yazmışsınız. Kendi mantığınıza göre, insanlara yardım etme amacıyla iyi niyetle yapmışsınız. Benimde yaptığım, sizin yaptığınızla tamamen aynı şey, işlerimden dolayı hiç vaktim olmamasına rağmen, işlerimi aksatıp, burada yazılar yazarak insanlığa ve doğaya faydalı olmaya çalışıyorum. Bunu yapmam için, beni tehdit eden de yok, para veren de yok, hiçbir kimseyle bağlantım da yok. Forumdaki din karşıtı Ateist arkadaşların da hiçbirini tanımam, aramızda bir örgüt gibi bir şey de yok. Sizde, bizde ve herkez iyi niyetli, ama herkezin fikirleri ayrı olabilir buda tanrının veya doğanın verdiği çeşitlilikten dolayıdır. Benim hedefim, sizin dini inançlarınızı yok etmek değildir. Tam tersine, dine ihtiyaç duyanların dine inanması gerektiğini düşünürüm. Ancak bazı kişiler vardırki, onların dinlere inanmaması gerekir. Bu da doğanın teknik sebepli ihtiyacıdır. Ben her ne kadar, mesajlarımı size veya bir başkasına yazsam da, aslında mesajım o kişileredir. Bizler ateist veya dinsiz insanlar olarak ayrı makineleriz. Her ne kadar bedenen aynı dünyada yaşıyor gözüksek de gerçekte sizinle ayrı dünyalarda yaşarız. Çünkü sizin için bu dünyanın manası da bizim düşündüğümüzden farklıdır. Biz kendimizi burada geçici bir evsahibi olarak görürüz, siz ise sadece imtihan için gelmiş bir misafir olarak görürsünüz. Sizin var oluşunuz size göre, başka bir dünya içindir, bizimkisi ise bu dünya içindir. Dolayısıyla, yaşadığımız yerler, farklı yerlerdir, veya en azından boyutlar, farklı boyutlardır. Sevgili Thebeliever, Sizin mantığınızla bizimkinin en önemli farkı nedir biliyormusunuz ? Siz olabileceğine inandığınız şeyleri kabul edersiniz, biz ise olmuş şeyleri kabul ederiz. Dikkat ederseniz, arada zamanlama farkı vardır. Arada sadece 1 soru işareti kalmıştırki o da şudur; Biz olması muhtemel ama kesin olmayan şeyler için ne yaparız ? Evet, o zaman da bir kumar oynarız ve o kumara duruma göre değişken olmak üzere bir miktar kredi yatırarak deneriz. Ya kazanır, ya kaybederiz. Ama kumara hiçbir zaman hayatımızı yatırmayız. Bu yüzden de hayatımızı yatırmamızı gerektiren durumlarda, gözle görülür ve elle turulur bir kesinlik bekleriz. Bunu kendi aklımızla, kendimiz çözemiyorsak, o zaman akıl işlerindeki yeryüzündeki en yetkili birim olan, bilime müracaat ederiz. Dinlerin yoruma açık ve esnek anlatımlarına ise bu yüzden güvenmeyiz. İnsanın yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan anlama yolu neyse bizim için anlama yolu ise odur. Yani bildiğimiz düz, mantık. Sizinki ise bize göre, ikinci boyut mantığıdır. Yani burda olduğunu göremediğimiz mantıktır. Daha doğrusu doğada gözlemleyemediğimiz bir mantıktır. Siz kesinlikle diyeceksinizki, doğada da var ama siz göremiyorsunuz. Ama unutmayınki biz gözle görmekten bahsediyoruz. Siz basit mantığın dışında mucizelere de inanırsınız ama, biz doğada mucizelere tanık olmadığımız için mucizelere inanmayız. Buna göre, sizde dersiniz ki, doğada da mucizeler var ama siz göremiyorsunuz. Evet, biz bu ihtimalide gözönünde bulundururuz. Çünkü dünyadaki en akıllı insan kendimiz değiliz. Bizde yanılabiliriz. Bunu göz önünde bulunduraraktan, kendimizden daha akıllı olabileceğine inandığımız insanlara başvururuz. Yani bilim adamlarına. Siz ise mucizelere ihtimal verdiğiniz için size mucizeler anlatan din adamlarına gidersiniz. Onlar size mucizelerden bahsederken, mantık kullanmazlar. Çünkü mucize adındanda anlaşılabileceği gibi mucizedir. Manası sebebi insan mantığıyla anlaşılamayacak olgulara mucize denir. Anlaşılmış olsa zaten mucize denmez. Mantık bu dünyaya, yani doğaya mahsustur. Doğadan daha uzak yerler için mantık mecburiyeti yoktur. Doğadaki mantık, işi başından sonuna kadar tüm detayıyla anlatmaya mecburdur. Oysaki doğadan çıktığınız durumlarda, nasılki zaman kavramı bile yok oluyorsa, doğadaki düz mantığa da ihtiyaç duyulmaz. Yani, mucize olur. Bizim için aslında düz mantık diye bir kavram da olmaz, mantık mantıktır. Yukarıda düz mantık derken, din harici konularda kullandığımız bildik mantık demek istedim. Belki başka türlü mantıklar da vardır ama mademki bir yaradan varsa, bize bu mantığı yüklemiştir. Bilime güvenmemek demek, mantığa da güvenmemek demektir. Oysaki düşünmek için mantıktan başka sığınabileceğiz varlığımız yoktur. Size göre başka bilim adamları da vardır, ama biz onları Bardakkıran olarak adlandırırır. Bize gerçek dünyadaki yaşam için gerekli birşey sunamayan insanlara bilim adamı demeyiz. Bize göre, üniversitelere giremeyen bilim, bilim değildir. Hayat ve devlet yöneten bilim bizimkidir. Biz sizin mantığınızı biliriz çünkü; dinlere inanmayanlar olarak, aslında bizde birer dini inanıştan gelmeyizdir. Ama Sizin bizim mantığımızı anlamanıza imkan yoktur, çünkü hayatınızda hiçbir zaman dinsiz olmamışınızdır. Zaman zaman dinlerde şüphe duymuşsunuzdur, ama hiçbir zaman dinleri tamamen, canı gönülden,içtenlikle, kendinizden emin olarak, yanılmadığınızı bilerek ve "ben artık dinlere inanmıyorum diyerek", ( Daha ne yazayım) reddettiğiniz döneminiz olmadığı için, dinsiz bir döneminiz yoktur. (Bu üstteki cümlemi tekrar okursanız sevinirim.) Dolayısıyla, dininize çıkmadan giriş yapmışsınızdır. """Çıkmadan giriş yapmak""". (Çıkış kapısına yaklaşmış olmak, çıkmak manasına gelmez) Yani zaten oradaydınız, oraya ne zaman geldiniz ? bebekken. Ayrı bir konu: Dinde zorlama yoktur demişsiniz. hani dedim ya bizim mantığımızda sonuç, yani somut önemlidir diye. Dinlerin sonucunda zorlama vardır. kanlı savaşlarla zorlama vardır. Ben hayatımda defalarca din zorlaması yaşadım. Dinlerin içinde zorlama olmasa bile, hemen kenarında ve dibinde ona yapışık ve öpüşük olarak, zorlama ve zorbalık vardır. Bu zorbalığın da dinlerin neresinde olduğu önemli değildir. Benimde içimde otomobilim yoktur ama kapımın önünde otomobilim vardır. Ve o otomobil bana aittir, benim neticemdir. Ayrıca da benim yüzümden bu kapıda duruyordur. Benimde içimde otomobilim var yazmıyor ama malesef bir otomobilim var. Amerika'ada her 5 dakika bir tecavuz oluyor Sevgili Thebeliever, Siz iyi niyetli bir insan olduğunuz için, ideal bir dünya arıyorsunuz. Ama malesef ideal bir dünya hiçbir zaman olmadı ve şimdi de yok. Yaşadığınız ülkenin kıymetini bilin. 250 milyonluk bir ülkede 5 dakikada bir tecavüz, dünya ortalamasına göre pekde fazla değil. Günde 288 tecavüz eder. Emin ol ki 250 milyonluk bir islam nüfusunda bundan çok daha fazla tecavüzler oluyor. İslam dünyasında cinsellik öyle bir bastırılmışki, sadece sapıklar değil; biraz fazla bunalmışlar bile çok fazla tecavüz suçu işliyorlar. Amerikada veya Avrupada tecavüze uğradığını ihbar eden biri burdaki gibi cinayetlere kurban gitmiyor. Ayrıca da tecavüze uğradı diye toplumdan afaroz edilmiyor. Bu iki saydığım etken çok önemlidir. biri toplumda horlanmak, öbürü ise öldürülmek. Aynı şey ABD de de olsaydı ayda 5 tecavüz duyardınız. Üstelik tecavüz burada sadece insanlara karşı da değil, hayvanlarda bundan nasibini bir hayli yaygın alıyor. Hiçde sapık olmayan, pırıl pırıl zavallı köy delikanlıları istemedikleri şeyleri yapmak zorunda kalıyorlar. Bu konuda size sizin anlattığınızdan çok şey anlatırım ama, anlatırken bende utanıyorum en iyisi milletimizi fazla karalamadan çıkmak bu işin içinden. Burda Maddiyatcilik cok fazla. Oradaki fark sadece maddiyatçılığın bir başka çeşidi. Ben hayatımda çok çeşitli milletlerden insanlar tanıdım ve hala iş ve arkadaşlık ilişkilerim var. Onlarda da maddiyatçılık var ama bizdeki maddiyatçılık anlayışındansa, onlarınkini tercih ederim. Hiç olmazsa bizdekinden daha dürüst bir maddiyatçılık. Saklamadan, gizlemeden. Oyunlarla, entrikalarla değil. Bir başka konu: Aile ortamından bahsetmişsiniz. Aile kavramı yavaş yavaş burada da kalkıyor. Nedendir bilinmez ama dünya bu yolda ilerliyor. Aileci kültürlere göre bu gidişat çok tehlikeli gözüküyor. Ancak, doğa böyle istiyor. belkide böyle olması gerekiyor. Örneğin bende toplum açısından aile yapısını desteklerim ama kendim için bildiğimiz klasik, ve bahtiyar aile yapısını, aile yaşamını benimsemem. Bunuda yakında bilim açıklar. Şimdilik bilmiyoruz. Ama ben bir tehlike görmüyorum, yanlış giden birşey olursa insanoğlu onu düzeltmek zorunda kalır. İnsan düzeltmezse, doğa düzeltir. Çocuklar ortada kalıyor, durun bakalım nasıl bir toplum ortaya çıkacak. belkide yeni düzen, yeni çocukluk ona göre olacak. Uyuşturucu kullanıyorlarsa, ona da bir gün bir çare bulunacak, yada azalacak. Başka bir konu: Papaz müslüman olmuş, başka birileri de müslüman olmuş. Değerli dostum, daha önce de bahsettim; standard insan zaten teisttir. her yerden her yere geçebilir. Ateistten satanist olmaz ama teist bir insan satanist bile olabilir; ki bazıları oluyor da. Çünkü ikiside doğa üstü inanıştır. Papaza gelince; Papaz kadar standard insan yoktur. üstelik papaz, tam bir teisttir. İslam dini de dinlerin içinde en mantıklı din olduğu için, bir papazın islama geçmesi kadar doğal birşey olamaz. Biliyorum, mucize bulma mecburiyetindesiniz ama bunda mucize aramayınız. Dinden kopmuş insanlar dediğime gelince de; son verdiğiniz örnekler öyle olmayabilir. Ama sizde dikkat edince çoğunun dini inancı zayıf insanlar olduğunu göreceksiniz. Kayda değer örnek verebilmeniz için, standard halk dışında, bilimsel kariyeri olan, buluş yapmış bilim adamlarının islama geçip geçmediğini örnek vermelisiniz. İslamcıların arayışı, peşinde oldukları şey de budur zaten, Custo uydurması yaptılar yutturamadılar, Amstrong dediler, onu da tutturamadılar. şimdi de birkaç Bardakkıran islamcıları bilim adamı diye yutturma peşine düştüler. Mutlaka bir bilim adamımız olmalı diyorlar ama bir türlü olmuyor, bilimin içine ajan sokamıyorlar. Bilim onları ciddiye bile almıyor. Size bir not: Sizin ABD ye gittikten sonra dininize daha fazla bağlanmanız normaldir. Bunun sebebi, kültürel uyumsuzluktan dolayı arayış içine girmenizdir. Türklerin Almanyada yaptığı şey de odur. Burdan gittikten sonra hepsi hacı, hoca olup çıktılar. Çocuklarının ve torunlarının bir kısmı ise kültürel uyum sağlayıp, neredeyse almanlaştılar. Türkiyeye gelmek bile istemiyorlar. Bu bir azınlık psikolojisidir. Bir not: Sevgili Thebeliever, Siz çok iyi niyetli ve sevecen bir insansınız. Malesef sizi klonlamışlar. Kiminle böyle sohbet yapsam, aynı bilgiler, aynı tür ispatlamalar ve aynı savunmalar geliyor. Fikirlerde, savunmalarda çeşitlilik yok, tek bir kalıpta ve aynı yerlerden alınma. Birileri bir şekilde savunma belirlemiş, herkeze vermiş, onlarda dağıtıyor. Defalarca bu mantıklar kırılıyor, ama yeni yeni insanlar kopyalanıp ortaya çıkıyor. Farklı kollardan düşünüp, piyasada olamayan savunmalar bulmaya çalışırsanız, sizde dinlerin aslında mantıkla savunması olmayacağını göreceksiniz. Sizin bu yollarınızdan beni de geçirttiler, bir zamanlar sizin söylediğiniz şeylerin tamamen aynısını (Tıpkısını) bende söylüyordum. Benim de din için yaptığım savunmalar bundan farklı şeyler değildi. Ama korkularımı yendikten sonra işler değişti. 1, simdi oncelikle zaman konusundan bahsedelip, Mesela Istanbul’dan Ny’a ucan biri yaklasik bildigim kadariyla 10 saat filan ucar, orda saat 11’ de bindi ise ucaga burda ayni gun icinde saat 3 -4 olmustur aslinda 4-5 saatlik zaman farki gibi gorunur. Yani dunyanin konumuna, yapisina, donus hizina , donus istakemetine gore zaman degisiyor gecirilen zamanda degisiyor.. ya da bildiginiz uzere hiza gore zaman degisebiliyor.. Mesela bir yerde okumustum belli bir hiza ulasan roketle uzaya firlatilan kisi belki o rokette bir kac ay gecirmis gibi gorunurken geri dondugunde dunyada belkide cok de cok uzun yillar gecmis olacaktir diyor .. Yani yine hiza gore zaman degisebiliyor.. Birde, Big bang teorisini kesin duymussundur.. Bu da bir teoridir ispatlanmaistir.. ama bu teoriye gore.. Big Bang’den once zaman dahil hic bir sey yoktu..yani Zaman bile yoktu ama her nasilsa hic hirseyin olmadigi bir yerde birden bire bir patlama oluyor ve birseyin olamsi icin bilimde bir tetikleyici olmasi gerekir.. Peki nerde bu tetikleyici, nedir bu patlamin sonucu, bir de anlastiklari nokta sudur her patlama zarar vermeye yonelikken, bu patlama aksine vereni duzenleyen bir duzenye yardim etmis bu patlamadan zonra mukemmel bir yayilma genisleme baslamistir, diyorlar bilim adamlari soyluyor bunu.. Çok güzel, 2006 yılının bilimine dayanaraktan, zaman kavramını ortadan kaldırarak meseleyi çözmüşsünüz. 1- Mutlaka benim size sorduğum bu soruyu bundan 500 yıl öncede birileri birilerine soruyordu. O zamanlar ne cevap veriliyordu dersiniz? Yine big bang'den mi söz ediliyordu, uçaklardan ve roketlerden mi örnek veriliyordu? Nasıl cevaplanıyordu bu soru ? 2- Bu bahsettiğiniz şey Kuran'da mı yazıyor ? yazıyorsa neresinde yazıyor ? Yazmıyorsa; mademki bu insanların sorabileceği bir soruysa neden yazmıyor ? 3- İslama göre dünya 6 günde yaratılmış, kaçış stratejisiyle de 6 dönem deniyor? Hadi diyelim 6 dönem; 6 dönem deyince bir zaman yani bir süreç kastedilmiş olmuyor mu? Yani başlangıçtan bitişe kadar geçen bir süre geçmiş olmuyormu ? Bu bir zaman kavramı değilmi? Diyelimki bu da zaman kavramı değil; peki 6 aşamanın arasında kalan 3'üncü aşama nedir? Neyi neyi kasteder ? Ne olmuştur bu 3üncü aşamada? 4- Kuranda hiç zaman kavramı yok mu? herhangi bir süre ele alınmıyormu? 5- Buna göre, tanrı katında soru kavramı da yoktur, soru kavramı da bigbang zamanında yaratıldı demek, daha rahatlatıcı ve huzurlu olur. Sevgili Thebeliever, Mademki Kuran insanların anlaması için gönderildiyse, en azından 1400 yıl evvelki insanın mantığına uygun gönderilmiş olmalıydı. O zamanın insanına, zaman kavramı olmaksızın birşeyler anlatabilmek mümkün değildir. kaldı ki; bu zamanın insanın bile %99 una bunu anlatabilmeniz mümkün değildir. O halde islam bu soruları bu şekilde eski insanlara sunamadıysa, onlara "siz şimdilik bunu anlayamazsınız" diyen bir ayet göndermeliydi. Sizin verdiğiniz cevap, şimdiki bilime uygun alabilme mecburiyetinden, ve şimdiki bilim adamlarının (islama inanmayan) buluşlarından yarar sağlamak amacıyla üretilmiş, ve size öğretilmiş bir cevaptır. Size bu bilgiyi sunanlar hep aynı takdiği uygularlar; "hristiyan çalışsın, islamiyet oturduğu yerden, onların sayesinde yürüsün". Onlar insanlık için çalışsınlar, islamcılarda alıp onların insanlık için ürettiklerini kendilerine malzeme yapsınlar. Oh ne güzel, rakibim çalışsın, bende onun malını gasp edip kendimi sürdüreyim. Burda birde ciddi şekilde islami onuru da düşünmek lazım. Ayıp, gurur ve haysiyet denen bir şey var. Kendileri bulsunlar, amenna. Ama gidip de kendilerine rakip olan bir dinden birşeyleri aşırmasınlar. Bunu size söylemiyorum, bu bilgileri size de satmış olan islami kesime söylüyorum. Zaten sunduklarınız sizin fikirleriniz, değil. Aynı savunmalara çok aşinayız. 2- Kıyamet sonrası herkez cezasını çekecek ve cennete gidilecek. cennette ise artık kimse günah işler durumda olamayacak. O halde tanrının görevi de tamamlanmış olacak. Peki kendisi sonra ne yapacak. Yuce Allah’ain gorevi diye birsey yoktur.. Allah bir seyi dilerse o olur yani o is o diledigi icin olur.. Eger bir Cennet ve Cehennem varsa O yine Allah diledigi icin vardir Orda bizim hayallerimize bile girmeyecek seylerin varligindan soz edilir.. simdi hayallere bile giremeyecek olan seylerden bahsederken, nasil gorev sona erer ki ki bu gorev degildir lutufdur.. Yani bilmedigimiz bir sey hakikinda yine yorum yapilmasi dogru degildir.. Cunku dedigim gibi hayalere bile giremeyecek olan son derece lutufkar olan Allah lutfunu bize sunmaya devam edecektir.. Yani bilmedigimiz bir sey hakikinda yorum yapilmasi dogru degildir demişsiniz. Demekki Kuran sizin dediğiniz gibi insanların sorabileceği herşeye cevap vermiyor. Oysaki bana bu cevabı vermeyen bir dine ben inanmam. Siz demekki kısıtlı sorgulamalarla dininizi sorgulamışsınız. İşte bilimin farkı burada. Bilim herşeyin üstüne kuşkuyla ve sonuna kadar gider. Sonuç tıkanıyorsa, orda beklemez, geri döner ve başka yola girer. Sevgili Thebeliever, siz değerli insansınız, inanmayın bu insanların anlattıklarına. Altan kesik bıyıklılardan ve çember sakalllılardan bilim adamı çıkmamasının sebebi de budur. Kuşku duymazlar, inanmak daha kolaydır. Sonuca kadar gitmezler üşenirler. Bir yere kadar sorgulayıp, ondan sonrasını Allah bilir deyip işin içinden çıkarlar. Sizin gibi değerli insanları da kandırıp, kendi inançlarına alet ederler. Sizin orda dünyanın en gelişmiş bilim adamları var, gidin onlarla arkadaşlık kurun, huzuru bu hacılarda değil onlarda arayın. 2- Kıyamet sonrası herkez cezasını çekecek ve cennete gidilecek. cennette ise artık kimse günah işler durumda olamayacak. O halde tanrının görevi de tamamlanmış olacak. Peki kendisi sonra ne yapacak. Yuce Allah’ain gorevi diye birsey yoktur.. Allah bir seyi dilerse o olur yani o is o diledigi icin olur.. Eger bir Cennet ve Cehennem varsa O yine Allah diledigi icin vardir Orda bizim hayallerimize bile girmeyecek seylerin varligindan soz edilir.. simdi hayallere bile giremeyecek olan seylerden bahsederken, nasil gorev sona erer ki ki bu gorev degildir lutufdur.. Yani bilmedigimiz bir sey hakikinda yine yorum yapilmasi dogru degildir.. Cunku dedigim gibi hayalere bile giremeyecek olan son derece lutufkar olan Allah lutfunu bize sunmaya devam edecektir.. Sevgili Thebeliever, Görev derken yüklenmiş bir mecburi işten bahsetmiyorum. Bizle işi bittikten sonra, ne icraatlarda bulunacak diyorum. Durgun mu kalacak ? Bizi ve evreni yaratırken bir iş meydana getirdi? İşi tamamlandığı zaman artık başka birşeylerle meşgul olmayacakmı? Buna da Allahın işine karışılmaz mı diyeceksiniz yoksa tanrı katında iş ve meşguliyet kavramıda mı yoktur diyeceksiniz ? 3. Is? Ne isi Allah askina?? Biz Allah’tan bahsediyor sense Allah’I insani durumlarla karsilastirmaya calisiyorsun.. Allah insan degil ki, bir isle Megul olsun.. Allah ne tasarim yapar ne dizayn yapar Allah bir seye Ol dedimi o oluveirir.. Tasari, dizayn, is bunlarin hepsi Insan olmanin gerekleridir.. Tam da lafı ağzımdan almışsınız. Demekki zaman kavramı gibi, iş ve meşguliyet kavramıda yokmuş. O zaman kavramların hepsini kaldırırsak, geriye sadece inanmak kalır. Bende zaten en çok bunu merak ediyordum, nasıl inanıyorlar diye. Meğerse bizim bildiğimiz kavramların hepsini yok edince çok kolaymış. Gerçi yukarıda, "ol demek" fiilide bir iş yapmak manasına gelir ama, neyse onu da boşverelim. 5- Bizi kendisine tapalım diye yarattıysa, bunu niçin yaptı ? Tapılmaya ihtiyacımı vardı ? Eğer öyle ise; neden tapılmaya ihtiyacı var? Evet Allah bizi yalniz Ona ibadet edelim diye yartti bir oyun icin yaratmadi.. Bakin burda bir yaratma soz konusu Allah Allah bize herseyi veriyor el kulak beden oksijen heresy aynada gordugmuz iste ben dedigimiz yuzumuz bile Allah’in bize bahsettiklerinden, Simdi Bu kadar seye karsi Allah bizden O’na ibadet etmemizi sukrumuzu vememizi istiyor.. Yani sizi yaratiyorum ama Yaradani bilin diye yaratiyor ve Istedigi sukur yani emrettigi namaz 24 saat icinde sadece yaklasik toplam 1 saat surer. Yani verdigi 24 sate karsilik 1 saat sukrunuzu eda edin der. Ve Allah’in bizim ibadetlerimize ihtiyaci yoktur Bizlerin buna ihtiyaci vardir.. Nasilmi.. Abdest temizliktir v ev bildigim kadariyla vcuddaki elektronlari notrolize eder Buna Allah’in mi ihtiyaci vardir bizimmi?.. Namaz ile sayilamiyacak kadar cok faydalar vardir saglik yonunden sadece bedenen degil ruhi faydalarida vardir, Bunlara bizim Ihtiyacimiz vardir Allah’in degil.. Yani Allah Bizleri bizlerden daha iyi tanidigi icin Bizim Ona sukrumuzu verirken bile Bizim faydalanmamiza saglar hem bu dunyada hem obur dunyada InshAllah..Yoksa Heryi Yaratmaya Muktedir olan Allah’in bizim ibadetlerimze ihtiyaci yoktur. Şimdi bu verdiğiniz cevaba çok dikkat etmek gerekir. Paragrafınızda neler var, dikkatlice inceleyelim: 1- Ona ibadet edelim diye yaratti. 2- bizim ibadetlerimize ihtiyaci yoktur, ibadetlere ihtiyacı olan biziz. "Ona ibadet edelim diye yaratti." cümlesinde bir gereklilik kipi var. Yani birşey gerekiyor. Kime gerekiyor ? tanrıya gerekiyor. (Cümlede ona diye bir kelime var) İhtiyaç olmayan birşeye gerek duyulur mu? Hayır. Demekki tanrının bizim ibadetlerimize ihtiyacı var. Ardından da, bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur demişsiniz. Haydi vaz geçelim, birinci şıkdan, ibadetlere bizim ihtiyacımız olsun. Bizi yaratmasaydı, ibadete ihtiyacımız olurmuydu ? Hayır. Çünkü olmayan birşeyin hiçbirşeye ihtiyacı olamaz. Demekki bizi yaratmasaydı, ibadetlere de ihtiyaç duyulmayacaktı. Öyleyse neden böyle yapmadı ? Dost sevgilerimle.. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Demek uzayın yıldızların bulunduğu kısmı.. İlahi kralx, sen beni güldürdün , tanrın da seni güldürsün... Sayın yamyam uzayın ulaşamadığımız, göremediğimiz kısımlarında yıldız olduğuna dair delilin varmı.. Kainatın keşfi bittimi..? İnşallah hep gülersin. Alıntı
Φ Thebeliever Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Selamun Aleykum, Bak guzel evrensel Kardesim.. Ne kadar uzun yazarsak yazalim.. senin sozlerine karsi benim soyeleyeckelrim cok benim soylediklerime karsilik da senin, uzuyor ama ayni yerdeyiz..Biraz Kisir donguye donusuyor.. Su an yine uzun karslik vermek isterdim cunku her okudugum cumlede bak yanlis anlamissin , iste oyle degil boyle demek geliyor ama cok uzun oluyor.. Bu arada Bilim icin calisanlar siradan olmuyor ama bilim disinda kalanlar siradan oluyor sanirim senin icin bazilari politika icindekiler disindakileri siradan halk olarak nitelemsi ya da unluler ve siradan insanlar gibi nitelendirmeler.. Yani diger standartlari ele alirsak bilim adamalari unlulere gore siradan ya da politika ornegi alinirsa onlarda sadeec halktan siradan insanlar anlamina geliyor .. Siz siradan insanlar bunu yapar derken, biraz bilim adami olmayan insanlari kastettigin icin biraz kucumsemis olmuyormusun kaldiki herkez kendi testini yasiyor ister bilim adami olsun ister olmasin herkez kendi dunyasini yasiyor kzanacak ve kaybedecek olan sensin sonucta.. ben insanlar arasinda bu sekilde bir ayirim yapmak istemezdim.. Hic bir zaman aklima gelmedi dur bakalim bir bilim adami Musluman olmusmu diye cunku bununla ispata gerek yoktur biraz once dedigim gibi herkezin inanci kendinedir.. ama sen sanirim boyle bir ispat istiyorsun.. Bakalim belkide boyle birileri vardir arastirma yapmaidigim icin bilmiyorum..Aklima bile gelmemisti boyle bir sey cunku onlarin inanmasi ya da inanmamasi benim inanclarimi etkilemez... Fazla uzun yazmadan cikayim En iyisi.. Selametle.. Alıntı
Φ Thebeliever Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Yam Yam kardesim, Ben sadece gok kelimesi icin yorumda bulunmustum.. Ayet konusunda bununla ilgili bir yerde okumustum ama su an bulamiyorum demistim.. ki vaktim olup tam olarak bakamadim bulursam geitririm demistim.. Ama su ayet hakkinda bildigim kadariyla soyluyeyim ki yine sizin inamadigini bir sey..Yani cinler ve seytanlar.. Islama gore Cinler vardir yapi olarak bizden farklidirlar..Cinlerde dogar buyur ve olurler ortalama omur sureleri bizim kadardir ama cok hizli hareket ettikleri icin 800, 1000 belkide daha uzun sureli gibi gorunurler.. Ki bilimde hiz oranini, zaman surecini etkiledigini ispatlamistir.. ve boylece bai seyleri yalan yanlis bildirmeye calisirlar iste kahinaler ve digerlerinin ortaya cikis nedenleri bunlardir bazen tutturmalarida bundandir .. uzayli denilen. ruhu geldi denilen ya da soylenen her turlu doga disi gorunen hersey bu varliklar yuzunden oluyor olmali cunku bir arastirmaya gore ruh geldi dendigi zamanda uzayli dendigi zamanda ya da abska bir sey dendigi zamanda cevrede bulunan akim hep sekilde belirlenmis bu her neyse farkli sekilerde geliyorsa aynidir denmis.. Seytan da cindi bir zamanlar, Sonradan seytanlasti .. bunun uzun bir hikayesi var.. Simdide geleim astronomi konusuna bizler halenfazla birseyler bilmiyoruz ki astronomi konusunda ahkam keselim.. Mesela burda science kanalinda.. bir reklam veriliyordu program hakkinda.. Malesef programin kendisini seyredemedim (science kanalini izlemiyi cok severim bu arada) Diyorki Uzayin asil kismi gorunmeyen kisimdan olusuyor diyorlar bunu bilim adamalri soyluyor yani gozun goremedigi uzakligi kastemiyorlar..Bir meteoru bir galaksiyi bunlari elimizdeki araclarla imakanlrla gorebiliyoruz ama ayni mekan icinde uzayin goremedigiz kismi gorunen kismindan kat kat fazla diyorlar ve elimizdeki aras ve imkanlarla henuz bunu yapibilecek durumda degiliz diyorlar.. yani bu gordugumuz meteorlarin galaksilerin arasindaki goremedigimiz ve aletlerde kanitlayamadigimiz tek bildigmiz varliginin bir gercekligidir ama ne vardir nedir nasil olusmutur hic bir bilgidmiz yok diyorlardi....Su an gorevimiz sadeec bunun varligini bildirmektir.. ve bilim ilerledikce ne oldugunu da gorecegizdir diyordu.. Mesela ilginc buldugum seylerden biride ..Kara deliklerdir.. Bir cok kara delik var ve birde uzayin bilinmeyen kisimlarindaki kara delikleri dusunun.. praogramda diyorki..Bazi kara delikler vardir ki diyor gunde (bizdeki gun anlayisi ile ) bir kac tane gezegen yutmaktadir bildiginiz gibi kara delikten isiklar bile kacamaz.. ve yeni kara deliklerde olusmaktadir boyutlari farkli olabiliyor..Bu bana mesela cok ilginc gelmisti.. Dusunun uzay o kadar buyukki bazi kara delikler gunde bir kac gezegen yutuyor ve rakama bir isim veremiyecegimiz kadar cok gezegen var.. Muhtesem bir sey.. Bakin astromi hakkinda bilmedigimiz daha o kadar cok sey varki buzdaginin sadeec gorunen kismina bakip da yorum yapmak dogru olmayacaktir.. Selametle.. Alıntı
Φ Evrensel Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Siz siradan insanlar bunu yapar derken, biraz bilim adami olmayan insanlari kastettigin icin biraz kucumsemis olmuyormusun Sevgili Thebeliever, Hepimiz sıradan insanlarız, kimsenin başka birinin aklını küçümseme yetkisi yoktur. Ancak unutmamak lazımdırki, bazı insanların akılları diğerlerinden daha verimli çalışır. Bu olgu, doğa tarafından, toplu yaşam şartlarının düzenini sağlamak için sağlanmıştır. Doğa insanların çoğunluğunun aklına kilit vurmuştur. Çünkü herkezin aklı eşit olsaydı, yönetimler sağlanamazdı. Kimse kimsenin kendisini yönetmesine izin vermezdi. İnsanlar 3 ana dalda toplanır. 1- Yaratıcı(Tanrı anlamında değil)= az sayıda, nadir görülen insanlar. 2- Yönetici = Yaratıcılara nazaran çok sık görülen insanlar. 3- Yürütücü = İnsanların çoğunluğu. En azından %99 u. Yaratıcı insanlar yeni buluşlar yapar ve buluşunu yöneticilere devreder. Yöneticiler buluşların uygulanmasını, yürütücülere yaptırır. Aynı insan, hem yaratıcı, hem yönetici ve hemde yürütücü olabilir. Ama bunlar genelde ayrı ayrı insanlardır ve içlerinde zekalarını en üst seviyede kullanabilenler, yaratıcılardır. Bu böyle olduğu için herkez yaratıcı olduğunu iddia eder ama biz yaratıcı insanları bilim adamları olarak kabul ederiz. Yani insanlığın faydasına birşeyler yaratmış insanları bilim adamı olarak adlandırıp, onları içimizdeki nadir, akıllı insanlar olarak varsayarız. Tüm insanlar, bir şeye inanırken, önce kendi mantığıyla düşünürler. Mantıkları yetmediği durumlarda ise başka insanların fikirlerine bakarlar. Ancak bunu yaparken 2 yol kullanılır. 1- En akıllı olabilecek insanların akıllarına başvurmak. 2- Çoğunluğun ne düşündüğüne bakmak. Bana göre birinci yol, ikinci yoldan çok daha güvenilirdir. Çünkü bazı konularda standard halk zekası sınırlı kalır. Nitekim elektrik de bin kişinin bir araya gelerek bulduğu bir akıl değildir. Tek ve çok akıllı bir insanın ürünüdür. Daha birçok önemli buluşlar, teker kişi tarafından yapılmıştır. İnsan tarihinde en akıllı olarak bilinen ilk 100 kişiyi yok farzetsek, standard insanlarla şu anda taş devrine yakın bir dönemde olurduk. İlk 10,000 kişiyi çıkardığınızda ise gerçektende taş devrinde olurduk. Bu yüzden de bu ilk yüz kişinin ne düşündüğü çok çok önemli bir kriterdir. Bahsettiğimiz ilk yüz kişinin arasında başka bir dinden islama geçmiş olan yoktur. Tam tersine bu insanların arasında bir hayli dinsiz insan vardır. Bana göre tamamına yakını dinsizdir. Kendi zekasıyla, taş devrinde kalabilecek standard halkın ne düşündüğü de bu yüzden bir önem taşımaz. Yani Einstein gibi bir adam islamı seçmemişse, 1 milyar hristiyan bile islama geçsede bunun hiçbir önemi yoktur. Einstein gibi insanlar olmasaydı, sizin bahsettiğiniz, ve islama geçmiş kişilerle ancak taş devrinde olurduk bilmelisiniz. Buna ben kendim de dahilim. Bende stantard halk arasından biriyim. Küçümseme filan yok yani. Tüm insanları kendimden değerli sayarım. Bir not düşelim: Standard halkın zekası da eskiye nazaran artarak gidişat gösterir. Ama bu da bilim adamlarının ışığı sayesindedir. Selam ve sevgilerimle... Alıntı
Φ Thebeliever Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Sevgili Evrensel, Yaradan Tektir Yani Allah' tir.. Yaratici kelimesi yerine kesfedici grup diye anlandirsaydin daha uygun olurdu bence.. Cunku su anki bilim Buyuk olcude dogada zaten yaratilmis olana bakaraktan icatlarda bulunur yani yeni bir sey yaratmaz, takit unsuru ile kendisine faydasi olan bir sey icat eder ya da daha gelistirir. Birde yaratma soz konusu olmasi icin dogada bulunmayan bir seyi var etmesi gerekir ki Yaratma olsun.. Icat edilenler zaten dogada var olanlar kullanilarak elde edilir.. Yani Yaradan Tek dir.. Allah' tir.. ki zaten biz de O'na inaniyoruz O'na itaat etmeye calisiyoruz.. Ve bu soyledigin 3 kisi ayni kisi olabilir.. Sen yonetici olup fakulteni yontebilirsin ote taraftan bilimsel arastirmalar yapan biri olurken zaten var kurallara uyarakda yurutulen konumunda olabilirsin ayni zamanda.. Birde bilim derken evrensellesmeyi destekliyorsun bildigim kadariyla.. Ama Su an Darwinin soylediklerini bir cok kez curutulmustur bilim tarafindan halende curutulmektedir.. Su an bilim ve Bilim Cevresi tartistigi konulardan biri, Aratirmalar derinlestikce, kendiliginden olusamiyacak drecede karmasik bir sistemin oldugunu buluyoruz ki bu bir Ustun akil sayasende gercekelstirilebilir diyorlar yani Bilim cevreleri Ustun Aklin oldugunu ve O Ustun Aklin bunlari yarattigini one surmektedir.. Birde Einstein' dan ornek vermissin..Yine belirtmek isterim ki Artik bilim IQ derecesinden cok Artik EQdan bahsediyorlar.. IQ yuksek olsada EQ yuksek olmazsa sen yine basarili biri olmayabilirsin. Selametle.. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Sevgili evrensel iman noktasında zekanın hükmü çok geçerli değildir.. Aksine zekadan ziyade akıl önemlidir.. Akıl bambaşka bir şeydir.. Zeka ve aklı iyi irdelemenizi öneriyorum.. Ayrıca inanç noktasında sadece zeka yada akılda devrede değildir... İnat, kendini büyük görme yada uzun emelilik gibi engellerde vardır.. İlk yüz beni ilgilendirmiyor.. Bu ilk yüz seçilirken bana soruldumu sana soruldumu kime soruldu kimler seçti...? İlk kağıt fabrikasını kuran alim İbni Fazıl Kızamık ve çiçek hastalığını keşfeden; alim Razi Mikrobu ilk tanımlayan alim Akşemseddin Cüzzamı bulan alim ... İbni Cessar Vebanın bulaşıcı olduğunu bulan alim İbni Hatip Verem mikrobunu bulan alim Kambur Vesîm Retina tabakasını bulan alim İbni Rüşd İlk göz ameliyatını yapan alim Ammar İlk kanser ameliyatını yapan alim Ali bin Abbas Küçük kan dolaşımını bulan alim İbnünnefis İlk Tabipler odası başkanı Ali bin Rıdvan Sıfırı ilk kullanan alim Harizmi Trigonometriyi ilk bulan alim Battani Tanjant, kotanjant ve kosekantı ilk kullanan alim Ebul Vefa Trigonometri kitabını yazan alim Nasiruddin Tusi İlk trigonometrik dönüşüm formülünü bulan alim İbni Yunus Binom formülünü ilk bulan alim Ömer Hayyam İlk difransiyel kitabını yazan alim. Sabit bin Kurra Ondalık kesiri ilk bulan alim Gıyaseddin Cemşid İlk usturlabı yapan alim Zerkali Dünyanın döndüğünü keşfeden ilk alim Biruni Dünyanın çevresini ilk ölçen alim Musa kardeşler Güneşin yüzündeki lekeleri ilk bulan alim Fergani Yıldızların yer ve açıklıklarını ölçen ve ilk cetveli geliştiren alim Cabir bin Eflah İlk otomatik kontrol sistemleri tasarlayan alim Ahmet bin Musa Sibernetiği ilk kuran alim. İsmail-El Gezeri İlk optik temellerini koyan alim İbni Heysem Sesin .fiziki açıklamasını ilk yapan alim Farabi İlk torna tezgahını yapan alim İbni Karara Kanatlarla uçan ilk alim Hazerfen Ahmed Çelebi İlk uçağı yapan alim Ebu Firnas Yer çekimini ilk bulan alim Razi Sarkaçlı saati ilk yapan alim İbni Yunus Maddelerin özgül ağırlığını ilk hesaplayan alim Hazini Atomun parçalanabileceğim ilk bulan alim Cabir bin Hayyan Gök kuşağını ilk açıklayan alim Kutbettin Şirazi İlk kimya laboratuarını kuran alim. Cabir Saf alkolü ilk elde eden alim Razi Fosforu ilk bulan alim Beşir Havan topunu ilk bulan alim Fatih Sultan Mehmed İlk kıta seyahatnamesini yazan alim İbni Battuta İlk dünya haritasını çizen alim Mürsiyeli İbrahim İlk ecza kitabını yazan alim İbni Baytar Bu insanlar ilk kaçta..? Ayrıca bir çok müslüman olmuş batılı bilim adamı ismide verebilirim... Saygılar.. Alıntı
Φ Evrensel Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 1 Ağustos , 2006 Sevgili Evrensel, Yaradan Tektir Yani Allah' tir.. Yaratici kelimesi yerine kesfedici grup diye anlandirsaydin daha uygun olurdu bence.. Değerli Thebeliever, Yaratıcı kelimesi, keşfedenler manasında halk diline yerleşmiştir. Hal dilinde birşeyler keşfedebilen, insanlara "ne kadar yaratıcı bir insan" derler. "ne kadar keşfedici gruba ait bir insan" demezler. Bahsettiğiniz yazımda da tanrı manasında değil diye belirtmiştim zaten. Lütfen kelimelere takılmayalım. Yazılanlardaki ana fikri anlamaya çalışalım. Kelimelere karşı başka kelime sunarak, fikirleri çürütmüş olmazsınız. Fikirleri çürütmek için kelimeler değil, fikirler sunmalısınız. Bu yazdığıma da dikkat edin, fikirleri bile çürüttükten sonra, yerine yeni fikir koymak gerekir. Fikiri çürüttükten sonra yerine fikir koymazsanız, fikirsizliğe katkıda bulunmuş olursunuz. Fikirin yeri boş kalır. Ama illaki kelime diyorsanız, o halde bahsettiğiz yazımda yaratıcı yazan yerleri "keşfedenler" diye değiştirip tekrar okuyabilirsiniz. Sayın Yam yam'ada fikirlerinden çok kelimelerine karşı çıkarak yanıt vermişsiniz. Yay yam'ın "inaçlı" çevirisi önemli değildir, ne demek istediği önemlidir. Thebeliever'ın manasını o, inanan olarak çevirmişse yaptığı şey konuyu dağıtacak gibi mantıksız bir şey değildir. Sonuçta inanan kişi inanç sahibi olduğu için inançlıdır. Thebeliever kelimesi inanıcı olarak da tercüme edilebilir, ama bunun konumuzla hiçbir ilgisi yoktur. Biliyorum teizm'i savunmak kolay birşey değildir. Bazen fikirlerden çok kullanılan kelimelere kilitlenip, cevap verememenin ezikliğinden kurtulmak gerekebilir. Teizm'i savunanlar daima tartşmaları kelime oyunlarına çevirmeye mecbur kalmışlardır. İşte size birkaç örnek: Sanırım bu arkadaş "Deizm"in tanımını yapmaya çalışıyor ama kavramı bilmediği için kullanamamış,zamanla kullanmaya başlayacaktır ve daha iyi açıklamalar yapacak diye beklemekteyim. Dinsizlik kelimesini kullanmama takılmış, deizm kelimesini önermiş. "sizde bizim kadar" demek,size de bunu bahşettim demekle birebir aynı anlamı taşımaktadır.Madem öyle herkes asil olsun,o zaman senin kan ile aldığın asilliğin diğerlerinin asilliği arsındaki fark nedir? Senin anladığın şekilde bende o "KAN" yok,istemem de...Benim alyuvarlarım dayak yesin... Burada da, "asil kan" kelimesine takılmış, oysaki benim bahsettiğim ana fikir "tanrının varlığı ile dinlerin gerçek olmasının birbiriyle alakası olmamasıdır". Aynı arkadaşın başka bir tane daha kelime takıntısı var ama ona daha sonra ayrıca cevap vereceğim. Sevgili evrensel iman noktasında zekanın hükmü çok geçerli değildir.. Aksine zekadan ziyade akıl önemlidir.. Sevgili Kralımız da, zeka ve akıl kelimelerinin kullanım şekillerine takılmış. Sayın Kralımız; siz en iyisi ikisine de takılmayın. Ne demek istediğimi sağduyunuz biliyor çünkü. İsterseniz, her iki kelimeyi de iptal edip, yerlerine "üstün düşünüşe sahip insanlar" olarak cümle koyun ve yazdıklarımı tekrar okuyun. O cümleyide beğenmezseniz, akıl veya zeka diyerek neyi kastettiğimi başkalarına danışabilirsiniz. Not düşelim: Sevgili arkadaşlar, Kelimelerin manalarıyla vakit geçirmektense, değerli fikirlerinizi sunun da okuyanlar da size hak versin. Bu şekilde savunma yapmaktansa, hiç savunma yapmamak bile daha iyi bir savunmadır. Okula gitmek iyidir cümlesini, "okul başka, mektep başkadır" diye eleştirilmesi yanlıştır. işleri kelime oyunlarıyla saptırırsak, sonunda kelimeden kelimeye geçeriz ve sonunda konumuz futbol konusuna döner. Ustun akil sayasende gercekelstirilebilir diyorlar Aaaa, olurmu, bu söylediğiniz yanlış. akil başkadır, zeka başkadır. Sonra, ben olsam "diyorlar", yerine "demektedirler" kelimesini kullanırdım. "Sayesinde" kelimesi de yanlış, "vesilesiyle" deseniz daha iyi olurdu. Gördünüzmü nasıl çürütüyorum fikirlerinizi? Birde Einstein' dan ornek vermissin..Yine belirtmek isterim ki Artik bilim IQ derecesinden cok Artik EQdan bahsediyorlar.. IQ yuksek olsada EQ yuksek olmazsa sen yine basarili biri olmayabilirsin. Yine akıl ve zeka kelimelerinin benzeri bir savunma. Yaa, takılmayın böyle şeylere. "İş bitirici zeka" , haydi kralımız kızmasın diye "İş bitirici akıl" diyelim. Belki ona da takılır, en iyisi "İş bitirici düşünme gücü" diyelim. Kelime beğendiremiyorum, ne kelime kullanacağımı şaşırdım. Benim için, IQ'su EQ'su yada ICQ'su yüksek insan önemli değildir. "İş bitirici düşünme gücünün yüksek olduğu insan" önemlidir. Einstein'ın EQ sunu aşşağıya çekmeye çalışmak, onun bilime attığı imzaları silemez. Siz teizm'in Bardakkıran bilim adamlarına sorarsanız, Einstein'ı geri zekalı olarak bile adlandırabilirler. Ama bunu bilimsel konferanslarda değil, ancak vaazlarda anlatabilirler. Bilimsel konferanslarda, böyle iddiaları yapanları, kapı dışarı ederler. Önce sus olurlar, sonra pus olurlar, en sonunda da sisli ve puslu bir havada, konferanstan çıkıp, ait oldukları yere dönerler. Sevgi ve saygılarımla.. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Sevgili Kralımız da, zeka ve akıl kelimelerinin kullanım şekillerine takılmış.Sayın Kralımız; siz en iyisi ikisine de takılmayın. Ne demek istediğimi sağduyunuz biliyor çünkü. İsterseniz, her iki kelimeyi de iptal edip, yerlerine "üstün düşünüşe sahip insanlar" olarak cümle koyun ve yazdıklarımı tekrar okuyun. O cümleyide beğenmezseniz, akıl veya zeka diyerek neyi kastettiğimi başkalarına danışabilirsiniz Sevgili evrensel kelime oyunları yapanlara sizden fazla karşı olduğumu bildiğinizi umuyorum.. Kavramlara takılmayı hiç sevmem.. Siz yazınızda zeki insanları referans gösterdiniz ve ilk 100 den bahsettiniz.. Neden yazımın devam eden kısmından alıntı yapmadınız.. O zaman kavramlara takılıp takılmadığım görülürdü.. Aslına bakarsan islam alimlerinin sırtından geçinen yüzlerce yabancı bilim adamı mevcuttur.. Kimin ne bulduğunu kronolojik bir sıralamya tabi tutarsanız göreceksiniz.. Ama kültürümüze sahip çıkma noktasındaki zayıflığımızı, alimleirmize sahip çıkma noktasındada gösteriyoruz ve onları hiç tanımıyoruz.. Saygılar-sevgiler.. Alıntı
Φ Multi Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Şimdi de göklerin direksiz yaratılması ve göğün dünya üzerine düşmesi meselesi için yapılan "komik" açıklama(!)lara bir göz atalım... Suat Yıldırım : Göklerin yükseltilmesi cümlesi iki şekilde anlaşılmaya müsaittir. Birincisini mealde yazdık. İkincisi: Allah gökleri, sizin göremediğiniz birtakım direklerle yükseltti. Bu anlama göre âyetin, gök cisimleri arasındaki çekim kuvvetine işaret ettiği söylenebilir. Süleyman Ateş : Bu âyette cisimler arasındaki itme ve çekme yasasına işâret vardır: Allah'ın, gökleri, bizim görebileceğimiz bir direk olmadan yükselttiği belirtilmektedir. Demek ki göğü yükselten, gök cisimlerini birbirinden uzakta tutan bir direk vardır ama bu direk gözümüzle görülür türden bir direk değil, bir güçtür. Bu direk, cisimler arasındaki itme yasasıdır. "Göğü tutup yer üzerine düşmesini önlüyor. Ancak O'nun izniyle düşebilir" (Hac: 65) âyeti de gök cisimlerinin yer üzerine düşme eğiliminde olduğunu, fakat Allah'ın bu düşmeyi engellediğini bildirmektedir. Gök cisimlerinin birbiri üzerine düşme eğilimi ise, cisimler arasındaki çekim yasasıdır. Bu suretle Kur'ân, cisimler arasında itme ve çekme güçlerinin bulunduğuna işâret etmiş olmaktadır. Cisimler arasındaki çekim gücü, itme gücünden fazla olsa, gök cisimleri birbiri üzerine düşerdi. Şayet itme gücü daha fazla olsaydı, gök cisimleri birbirinden belli uzaklıkta duramaz, sonsuzca uzaklaşırdı. Cisimlerin birbirinden belli uzaklıkta, ölçülü durabilmesi için iki gücün birbirine denk olması gerekir. "Allah göğü yükseltti, dengeyi koydu" (Rahmân: 7) âyetiyle de bu iki gücün denk olduğu bildirilmiştir. Şüphesiz bu, Kur'ân'ın bir mu'cizesidir. Durumu kurtarma çabalarını gördünüz mü? Tabi daha önündekileri göremeyen bir adam için uzaktakileri göstermeye kalkarsanız sonuç bu olur.. Senin bunu anlamanı beklemiyoruz zaten yamyam.. bunlar sana fersah fersah uzak.. sen önce önündekileri görmen gerekiyorki bunları anlayasın.. içinde bulunduğun vücuduna bakarak başlayabilirsin.. Alıntı
Φ Evrensel Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Sevgili ve en önemlisi çok değerli Zıplayan Dana, Üstteki söylediğimi sadece iltifat etmek amaçlı zannetmeyin, çünkü az evvel başka konulardaki bazı yazılarınızı okuyarak bu söylediklerimi hak ettiğinize karar verdim. Önce beni deist zannetmenize değinmek istiyorum. Ben bir deist değilim, sadece bir dinsizim. Tanrıya inanıp, dinlere inanmamak en yakın tahminle deizm manasına geldiği için, hakkımdaki yanılgınıza da hak vermiyor değilim. Ancak aşağıda anlatacaklarıma inanacak olursanız, benim aslında deizm'den çok ateizm'e daha yakın olduğumu görürsünüz. Dolayısıyla ateist olmamama rağmen, bana deist'ten çok gerekirse ateist demek bile daha uygun olur. Bildiğiniz gibi deistler dinlere inanmasalar bile tanrıya inanırlar. Bende tanrıya inanırım ama ben tanrıyı deistlerle farklı nitelendiririm. Deistler için, tanrı teistlerle aynı tanrıdır. Yani üçüncü boyutta, bilinmezde insanları ve doğayı yaratmış olan bir tanrının var olduğuna inanırlar. Bana göre ise bu şekilde bir tanrı nitelendirmesi yapmaktansa, tanrı denen bir varlığın hiç olmadığını iddia etmek daha mantıklıdır. Çünkü benim kanımca, tanrı bizden uzakta "bir o" değildir. İçinde bulunduğumuz evrenin ta kendisidir. Dolayısıyla insanlar da dahil olmak üzere tüm varlıkların, tanrının içindeki varlıklar olarak adlandırırım. Bu yüzden de deist ve teistler gibi yaradılışa da inanmam. Çünkü benim anlamlandırdığım şekile göre bizler de tanrının bir parçasıyızdır ve böyle düşünürken yaradılışa inanmak tanrının yaradılışını tanımlamak olur. Oysa tanrının yaradılışını tanımlamak benim ve herhangi bir insanın zekasının dahilinde değildir. Tanrının (Yani Evrenin) varlığına inanışıma gelince, bu tıpkı bir teist yaklaşımı gibidir. Yani doğadaki bu müthiş dengeyi ve ahengi bir tesadüf olarak nitelendiremeyişimden dolayıdır. Bu tesadüf olayı da mutlaka tartışılabilir ve hatta tartışılmalıdır fakat şimdiki insan bilgisi çevçevesinde şimdilik bunun tartışılmamasından yanayım. Çünkü ne insan ve nede bilim henüz o aşamaya kadar gelmemiştir. Bilimin tanrı meselelerine girmeme sebebi de budur. Nasılki, laf lafı açarda bir yerlere gelinirse, bir gün gelip bilimdeki konularda birbirini açacak ve belkide o zaman bilim de tanrı meselesine kadar dayanıp, bu alanda da çalışmalarına devam etmeyi gerekli görecektir. Yani, şunu demek istiyorum, belki bir gün bilim insan mantığına uygun bir tanrıyı bulacaktır, yada tanrının olmadığını sıradan bir insana açıklayacak seviyelere gelecektir. Ancak bu konular için henüz çok erken, belki 1 milyon yıl daha gerekir. Bu yüzden de 1 milyon yıl sonrasının meselesini şimdiden tartışmayı da gereksiz görüyorum. Üstelik şu anda tanrının varlığı veya yokluğu hiçbir tehlike yaratmazken ve sadece dinlerin tehlikeli olduğunu bilirken bu tartışmayı yapmak son derece lüzumsuz olacaktır. Benim tanrıya inancım, %99 dur. %100 değildir. Bu yüzden de ben deist sayılmam. Gerçi hiç kimsenin tanrı inancı %100 değildir, ama ben gerçekleri kabul etmesini bilirim. Böylesine birşeye %100 veya %0 inanmak benim zekam için mümkün değildir. Ben kendi zekama bu kadar sınırsız güvenemem. Oysaki sınırlarımı bilerek bir yaşam tarzı kurmak, benim için en akıllıcasıdır. Zekamın yetmediği yerlerde, bana klavuzluk edecek olan bilim, ne tanrının varlığını nede yokluğunu ispatlamıyor. Bilim sadece dinlerin gerçek olmadığını, (ispatlama çabasına girmeden) ispatlıyor. Öyleyse, bilimi devre dışı bırakmadan, kurabileceğimiz en makul hayatı kurmak bana göre en mantıklısıdır. Hiçbir zaman hayatımın sonuna kadar çözemeyeceğim işlerin peşinde hayatımı harcamam. Dolayısıyla gözümle görebileceğim en güçlü, en mükemmel oluşumu, yani evreni, %99 emin olarak, tanrı olarak nitelendirir, işin içinden çıkarım. Bu zekayla bu şartlarda yapabileceğim ancak bundan ibaret olabilir. Daha fazlasını beceremem. Gördüğünüz gibi ben bir deist değilim. Deist olmak için en azından "orda" (orda kelimesine dikkat edin) bir tanrı var, ayrıca %100 var demek ve akıllı yaradılışa inanmak gerekir. Benim felsefeme göre, zaten yetersiz olan zekamı bir de üstüne ist, ci, cü, li, lü gibi takılar takarak dahada sınırlandıramam. Not düşelim: Ben bir Atatürkçüyüm, içinde de çü hecesi geçer. Ama bunu benim gibi standard halkla aynı dili konuşabilmek için söylerim. Kendi içimde ise kendimi Atatürkçü değil, "Atatük'ü anlayan" olarak nitelendiririm. Yani bazen ve "sadece gerekli olduğu durumlarda" kendime çü, cü, ci, ist, li gibi takılar takmaktan da gocunmam. Bu daha ziyade psikanalizci yöntemin kullandığı bir yöntemdir.arkadaşımız yine çok basit bir mantıkla ve anlatımla açıklamaya çalışmaktadır ve bu durum da okuyanların anlattıklarını hafife almasını doğuruyor.Daha ziyade Freud-Lacan ikilimeninde ilgilenilmesi ve okunulması gereken bir konu...Safet Murat Tura diye bir psikolog-felsefeci var Türkiye'de ve bu konuya çok hakim,,Evrensel kardeşe bu adamı okumasını öneririm.Böylece,diyeceklerini daha iyi bir şekilde ifade eder diye düşünüyorum. Değerli Zıplayan Dana dostum, Tavsiyeniz için çok teşekkür ederim. İlk fırsatta vakit bulur bulmaz bahsettiğiniz sayın Safet Murat Tura'nın bu konudaki kitabını okuyacağım. Ama ben size anlatılarımı neden basit bir anlatımla yazdığımı açıklayayım. Benim anlatılarımki hedef kitle sizin gibi kültürlü insanlardan çok daha henüz yetişmemiş genç arkadaşlardır. Ayrıca bunları anlatırken forum üyelerinden çok foruma dışardan, tesadüfen girmiş kişileri hedef alırım. Çünkü bu site Türkiyedeki en yüksek hit alan birkaç siteden biridir. Bunu sitenin Alexa rank'inden de anlayabilirsiniz. Hiti bu kadar çok yüksek olan bir sitenin bunu sadece forum üyelerinin girişiyle sağlaması mümkün değildir. Buradaki forum üyeleri sitedeki hitin ancak %5 ini oluşturabilir. Dolayısıyla yazılarım siteden bile ziyade internet dünyasınadır. Bildiğiniz üzere, günümüzde artık yaşlılardan çok, bir sürü genç internette gezinmekte, bu yüzden de yazılarımı mümkün olan en basit dilde yazmaya mecburum. İnternetin yaş ortalaması 18 civarındadır. Basit dili hem siz anlarsınız, hem onlar anlar. Ama yoğun bir dil, yoğun bir mantık ortaya dökersem siz anlarsınız ama onlar anlayamaz. Ayrıca bu tür konuları yaşı ilerlemiş bir teist bir arkadaşa anlatabilmek zaten imkansız ve çok geçtir. Bu yüzden de yazılarımın işe yarayabilmesi için genç kitleyle konuşmak durumundayım. Ayrıca bu konuda bir başka fikrimi de sunayım. Basit mantık aslında en değerli mantıktır. Çünkü mantığın temelini oluşturur. Zira mantıksızlık, basit mantığın atlandığı, unutulduğu zamanlarda ortaya çıkar. Bununda nedenleri ve detayı vardır ama konuyu dağıtmamak için burada yazmayı uygun bulmuyorum. Eminim şimdi beni daha iyi anlamışsınızdır. Gelelim bağlantıya... Hat çekme işleminde hiç fena değilimdir,onu da belirteyim. Bu ülkenin kimsenin malı değil demek,hiç bir ırk-din-etnik grup bir toprağı tek başına sahiplenemez demek.o topraklar da yaşayan herkes toplu halde oranın sahibidir.Bu ülkenin anayasasında kurucu olarak TÜRK unsurları vardır demek sizi haklı kılmaz.Bu ülke burada yaşayan TÜRK-KÜRT-ERMENİ-RUM....ve daha ne kadar varsa hepsinin ortak malıdır. Vatan böyle bir şeydir. Millet ise insanları birbirinden ayıran ve kavram itibariyle bile FAŞİZAN bir tavırdır. Mutlu olman Türk olmana bağlı ise bir şey diyemeyeceğim,mutlu ol.Ama bazılarımız bunu çok gereksiz ve absürd bir mutluluk olarak görmekteyiz. Bağlantı da sorun çıkmaz umarım... Baştan bir not: Konuda ilk yazdığım yazı biraz milliyetçilik kokar durumdadır, bunu isteyerek değil ama bilerek ve kasıtlı yaptım. Nedeni ise aşağıda yazacaklarımın zihinlerde "tamamı birleştirildiği" zaman ortaya çıkacak. Gerekirse sondan başa doğru tekrardan da okunmalıdır. Değerli Kürt dostum, Benim anne tarafım her ne kadar 214 yıllık Istanbullu olsada kökenleri Bitlisten gelmedir ve Kürt'türler. Benim Annem hala ben Kürt kızıyım diyerek övünür. Ben Kürtlerin ne kadar candan ve ne kadar temiz yürekli ve haysiyetine düşkün olduğunu çok iyi bilirim. Benim Annem Kürt, babam Türk'tür, ancak ben kendimi ne baştan Türk nede baştan Kürt olarak nitelendirmem. Ben en başta dünya vatandaşıyım. Doğanın bir parçasıyım. Bu yüzden de hem Kürt, hem Türk hem Alman ve hemde Japon milliyetçiliğine karşıyım. Aman şimdi birileri yazmadı demesin; ABD ve İsrail milliyetçiliğine de karşıyım. Yani tüm milliyetçiliklere karşıyım. Kardeşliği bölmesi muhtemel herşeye karşıyım. Buna dil, din, ırk dahil olduğu gibi, aynı zamanda mantıksız olabilecek bazı örf, adet, töre, anane, gelenek ve göreneklere de karşıyım. Milliyetçilik zaruri olduğu zamanlarda dünya vatandaşlığı unutulmamak kaydıyla, makul ölçülerde normaldir. Ancak başkalarını rahatsız edici tarzda olmamalıdır. Milliyetçilik nereden doğar nasıl bir mantıktır onu başka bir yazımda açıklamak isterim, şimdi açıklamam doğru olmaz. Ancak şu kadarını söyleyebilirimki, aşırı milliyetçiliği körükleyen asıl etken dindir. Dine bağlanmak ve aşırı bir şekilde milletine ve ırkına bağlanmak mantıksal değil duygusaldır. Her ikisi de ideal doğa yaşamı mantığına aykırıdır. Sunidir, insan yanılgısıdır. Her ikisi de duygusal olduğu için mantıktan çok duygulara önem veren insanlara bazen "çivi çiviyi söker" mantığıyla hitap etmek zaruridir. Buradaki mantık; "İllaki duygusal bir bağlanmaya ihtiyacın varsa, bu din değil millet de olabilir" deme mantığıdır. Benim bu yaptığımı zamanında birisi daha yapmış ve büyük bir ölçüde başarılı olmuştur. Beğensek de beğenmesek de yaşadığımız ülkenin diğer müslüman ülkelerden daha ileri bir ülke olmasının sebebi ise o değerli kişinin bu mantığı uygulamak zorunda kalmış olmasının sayesindedir. Aynı benim o yazımda yapmak zorunda kaldığım, hafif çapta bir milliyetçilik körüklemesi gibi. Ancak bildiğiniz gibi milliyetçi söylemler bazen başta değerli Kürt vatandaşlarımızı olmak üzere bazı doğa dostlarımızı rahatsız etmektedir. Bu konuda da pek de haksız sayılmazlar, çünkü bazen hakikatten, milliyetçilik karşı tarafı tahrik edici seviyelere ulaşmaktadır. Bu konudaki hassasiyeti bildiğim için, ordaki yazımda, yazımı okuması muhtemel Kürt ve diğer azınlık kardeşlerimize bir not bırakmayı da kendimce gerekli buldum. Ama yine de hafif bir milliyetçilik kullanmış da olsam yine de sizi tahatsız ettiyse sizlerden kalpten özür dilerim. Lütfen beni affedin. Bunu isteyerek değil mecbur kalarak yaptım. Başka başlıklarda başka yazılarımı gördüğünüzde bu söylediklerimde samimi olduğumu sizde göreceksiniz. Oradaki yazımda bulunan milliyetçiliği; neden hafif diye nitelendirdiğimi de size açıklayayım: O zaman kardeşlik daha iyi anlaşılacak, ırklılık ve milletçilik bile gereksiz kalacaktır. Dikkat ederseniz aynı yazımda bir taraftan hafif milli duygulardan bahsederken, öbür taraftada açık kapı bırakıp "fazla da milliyetçiliğe gitmeyin" demek istemişim. Ve hatta bu yazımda aşırıya kaçan milliyetçilik yapanlara da gizliden dur demişim. Bu topraklar, tarihteki en büyük medeniyetlere ulaşmış topraklardır. Bunun kalıntılarını tüm ülkemizde görürsünüz. Bu topraklar zamanının en üst seviyedeki medeniyetini ve teknolojisini yakalamışken, Avrupa nereseyse cilalı taş devrini yaşıyordu. Şimdi ise, geriden başladıkları halde bizi en az 1000 yıl geçmişlerdir. (neden 50 değil, bin yıl anlatırım) Oysaki üzerine bindiğimiz, medeniyet treniyle, bizim onları bin yıl geçmemiz gerekirdi. Bakınız burada "bu millet tarihteki en büyük medeniyetler ulaşmış millettir" dememiş coğrafya bakımından ele almışım. Kalıntılar demekle de en eski kalıntılardan bahsettim. Şimdi yukarıdaki en alttaki cümleye dikkat edin: "Oysaki üzerine bindiğimiz, medeniyet treniyle, bizim onları bin yıl geçmemiz gerekirdi." Üzerine bindiğimiz demek, yarattığmız medeniyetten çok üstüne bindiğimiz hazır medeniyeti kasteder. Bunu şöyle tercüme edebiliriz: Orta asyadan göç ettiğimizde burada dünyanın en büyük medeniyetleri kuruluydu, bu bir trendi. Üstüne bindikten sonra treni durdurmasaydık sağladığımız bu "hazır avantajla" Avrupayı bin yıl geçmemiz gerekirdi. Ve bana göre de bunu yapamamamızın sebebi, din peşinden koşmamızdır. Tabiki Türk medeniyeti de vardır fakat orada bahsettiğim şey Türk medeniyeti değildir. Dikkat ederseniz, oradaki yazımda da Türklükle ilgili herhangi birşey yazmadım. Yani bahsedilen medeniyet, osmanlıdan önceki medeniyettir. Yani osmanlının üstüne binip de din yoluyla durdurduğu tren. Bilirsiniz ulema devirlerini. Şimdi bile ulemaya danışmak lazım diyen osmanlı padişahları var ülkemizde. Siz herbiriniz en az bir Avrupalı kadar zekisiniz. Kahramanlıklar yazmış, dahi Atatürk'ün evlatlarısınız. Büyük Atatürk gerçekte Evrensel bir insandır. Buna aykırı her ne yaptığı bazı insanlar tarafından düşünülse bile her yaptığı kendi arzusu değildir. Bazılarını da mecbur kalarak yapmıştır. Büyük Atatürk tüm insanların manevi babasıdır. Bu bağlamda, bu toprakları seven her millet ona birşeyler borçludur. "Ne mutlu Türküm diyene" dediyse de o şartlarda milleti çoşturup, istediklerini yaptırabilmek için söylemiştir. "Ne mutlu Türküm diyene" demek "Ne mutsuz Kürt'üm diyene" manasını taşımaz. Bu söz büyük Atatürkün Evrensel bir kişi olmasına engel değildir. Şimdi sağ olsaydı, eminimki bu sefer de aşırı milliyetçiliğe engel olmaya çalışırdı. Bir insanın makul milli duyguları, karşı milli duygulara engel değildir. Benim çoğumu sevmem, sizin çocuğunuzu sevmenize engel değildir. Damarlarınızdaki asil kanı hak edin. Onunla ülke çapında değil, tüm dünyada gurur duyun. Not düşelim: Sevgili kürt ve diğer azınlık dostlarım; bayrak dediğime üzülmeyin, bayrağımız sizinde ortak olduğunuz topraklarımızın simgesidir, sizde bizim kadar asilsiniz. Sizde Atatürk'ün en değerli evlatlarısınız. Çok değerli doğa dostum, Tarafınızdan en çok bu konuda yanlış anlaşılmışım. Kanda tıbbi asalet olmaz, manevi asalet olur. Tıbbi asalet olsaydı, kan nakli yoluyla asalet sağlanırdı. Benim bahsettiğim asalet, doğanın bir parçası olabilmenin verdiği asalettir. Başka türlü anlaşılabilir, bırakın anlaşılsın bazı şeyleri bu yolla anlayan, bırakın bu yolla anlasın. Yukarda da bahsettiğim gibi siz bir Kürt olarak konuya bakmayınız. Birilerinin milletini sevmesi sizin de milletinizi sevmenize engel değildir. Milliyetçiliğe başka bir milliyetçilikle karşı çıkmak ideal bir çözüm değildir. Bölünmelere yol açar, kardeşliğe engel olur. Bana göre en ideali, dünyada tek dil, dünyada tek ülke ve tek bayraktır. Doğa kardeşliği bunu gerektirir. Tek dil derken, herhangi bir dil olabilir, tek ülke derken de o ülkenin adı herhangi bir ad olabilir. Yeterki dünyadaki tüm insanlar kardeşçe yaşayabilsin. Bu benim şu senin kavgası olmasın. Ben Türk olmamla gurur duyarım, sizde Kürt olmakla gurur duyun ama her ikisini de abartmayıp, aşırı hassas olmayalım. Birinci kimliğim doğadır diyen bir insana dahi hafif milliyetçiliğinden dolayı alınırsanız, sizde Kürtlere iyi örnek olmazsınız. Ortam gerilir. Aslında bu konuları başka başlık altında tartışmak isterdim ama, hassasiyetlerden dolayı şimdilik böyle oldu, ama lütfen başka biri daha aynı konuya değinip, forumda konu düzensizliğine etken bulunmasın. Sevgili dostum Zıplayan Dana, Herşeye rağmen ben zekası sınırlı olan bir insanım, eğer sizi üzecek bir hata yaptıysam, affınızı diler, doğadaki en güzel çiçekleri tarafınıza yollayarak, sizden özür dilerim. İnsanlar Tanrı'nın varlığını bilselerdi bu "Bilme" olurdu yani Bilim'e girerdi,halbuki Tanrı bir "inanç" sorunudur ve iman edenin sorunudur.Bilinen bir şey "Tanrı" olmazdı... O zaman bende şöyle bir yorum yapayım. İnsanlar Tanrı'nın varlığını bilselerdi bu "Bilme" olurdu yani Bilim'e girerdi. O zaman da insanlar dinlerde hiçbirşey aramaya gerek duymazdı. Bu bu kadar basit. Basit mantıkla hedef kitleye ulaşılıyorsa, daha detaylı mantığa gerek yok bence. Bu çok çirkin bir yarum olmuş ve bence had aşılmış,inanan kesime müşteri deyip işi ticarete dökmek hakikaten haddi aşılmış bir yorum."Din" tekel değildir isteyen dinini değiştirebilir,hele de günümüzde bu çok daha kolay bir durum. Müşteri kelimesi mecazidir, konuyu teknik bakımdan anlatabilmek amaçlıdır. Müşteri kelimesi küfür değildir. Din sektörünün aynı şehirdeki tek bakkal olayı gibi olduğunu anlatabilmek için söylenmiş bir sözdür. Şimdi diyeceksinizki, başka dinler de var, başka alternatifler de var, ki zaten demişsiniz de. Evet başka alternatifler de var ama buda şehirdeki tek bakkala gitmeyip, başka şehirlerdeki bakkala gitmek kadar zor ve nadir görülen bir olaydır. Zorunlu din dersleri olan bir ülkede, dinden çıkanların şeytan gibi gösterildiği bir ailede, azınlık haklarının yok sayıldığı bir toplumda bunu yapabilmek bahsettiğiniz kadar basit bir iş değildir. Örneğin ben dinden çıktığımda çok sevdiğim babam sağ olsaydı, bırakın anlayış göstermeyi, eminimki beni yaşatmazdı. Bu tür zorluklara daha yüzlerce örnek verebiliriz. Alıntı
Φ Evrensel Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Siz yazınızda zeki insanları referans gösterdiniz ve ilk 100 den bahsettiniz.. Neden yazımın devam eden kısmından alıntı yapmadınız.. Vakit bulamıyorum Sevgili Kralx, Daha önceki yazımdaki sizden alıntıyı da başka bir arkadaşa örnek vermek için almıştım. Size daha sonra cevap vereceğim. Başka başlıklar altında da benden cevap bekleyen birileri daha var, onlardan da özür dilerim. Teist arkadaşların hazır cevap bulabilecekleri yerler var, ben ise hem kendi mantığımla ve hemde beğenilmeyen kelimelerle boğuşarak cevaplar yazmak zorundayım. Bahsettikleriniz aklımda, en kısa zamanda cevap vermeye çalışacağım. İlginize teşekkür ederim. Sevgilerimle Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Bize "Kur'anı okuyun" diyenler, ömrü hayatlarında bir defa açıp da okumuşlar mıdır acaba? Onlar için Kur'an, ufak yaşlardan itibaren kafalarına kazınan kutsallıktan öte bir şey değil. Ben 4-5 defa okudum, hala da okuyorum. Tek gördüğüm, 1400 yıl önceki arap bedevi toplumuna önderlik etmeye kalkışan birinin, yirmi küsür yılda oluşturduğu bir kitap. Belki edebi bir değeri olabilir ama, kutsallıktan söz edemeyiz. Bunu anlayabilmek için Kur'an'a önyargısız bakmak yeterlidir. Ancak Kur'an'a bakan bir teist tamamen önyargı ile yaklaştığından Kur'an'daki absürdlükleri göremez. Görse bile bunda bir hikmet aramaya çalışır. Örnek mi ? Bakın aşağıda bir kaç tanesini gösteriyorum... 67/5- Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık. Astronomi bilgisinin çok kısıtlı olduğu bir dönem için normal sayılabilecek sözler. Sanırım halk arasında "yıldız kayması" diye tabir edilen olay için kullanılan bir söylem. Yoksa yıldızlarla şeytan taşlamak da neyin nesi? 13/2- Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş'a kurulan, güneşi ve ayi buyrugu altina alandir.... Peki bu ifadeler ne tür bir astronomi bilgisi ile açıklanabilir? Yani gökyüzünü direkli ya da direksiz nasıl yükseltebilirsiniz. Bunu yapmanın tek yolu, gökyüzünün bir tavan olduğunu düşünmek. Zaten Kur'an'da da 21/32- Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. denilerek bu eski inanç biçimi açık seçik gösterilmiş. Anlayacağınız, Kur'an bir mucize değildir. Kendi döneminin ihtiyaçlarına cevap vermek adına, toplumuna önder olma girişiminde bulunan bir adamın yirmi küsür yılda hazırladığı bir öğretidir. Biz bunu biliyoruz da, size bir türlü anlatamıyoruz. Siz de önyargısız açın okuyun, sonucu göreceksiniz. Mucize mi arıyorsunuz ? Jules Verne kitaplarını deneyin... Kur'an'ı birden fazla açıp okudum ve sana katılmıyorum... Haydi kardeşim selametle... Alıntı
Φ Evrensel Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Kur'an'ı birden fazla açıp okudum ve sana katılmıyorum... Haydi kardeşim selametle... Değerli genç kardeşim, İki satır yazı yazacaksınız diye, koskoca bir yazıyı kopyalamamanızı öneririm. Düşüncelerini belirtmek istiyorsanız belirtin ama iki satır fikir için kaynak harcamamanızı tavsiye ediyorum. Bu konularda yazan diğer arkadaşların yaşları büyük, ama sizi de bir yetişkin insan olarak görmeleri için bazı yerlerden yaşınızı belli etmemeniz gerekir. Sırf Kuranı okudum demek için, koskoca yazıyı alıntı yaparsanız, sizi ciddiye alıp cevap yazmazlar. Ciddiye alınmak emek, düşünce ve zaman ister. Mutlaka bir gelip buda olacak merak etmeyin, sizin yaşınızdayken bizlerde aynı durumdaydık. Saygım sevgilerimle... Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Değerli genç kardeşim, İki satır yazı yazacaksınız diye, koskoca bir yazıyı kopyalamamanızı öneririm. Düşüncelerini belirtmek istiyorsanız belirtin ama iki satır fikir için kaynak harcamamanı tavsiye ediyorum. Bu konularda yazan diğer arkadaşların yaşları büyük, ama sizi de bir yetişkin insan olarak görmeleri için bazı yerlerden yaşınızı belli etmemeniz gerekir. Sırf Kuranı okudum demek için, koskoca yazıyı alıntı yaparsanız, sizi ciddiye alıp cevap yazmazlar. Ciddiye alınmak emek, düşünce ve zaman ister. Mutlaka bir gelip, olacak merak etmeyin, sizin yaşınızdayken bizlerde aynı durumdaydık. Saygım sevgilerimle... Laf salatandan tadacak başkalarını bulursun sen... Haydi güzel kardeşim selametle... Şu "selametle" leri bile anlayamadan bana nasıl Kur'an'ı okumamış diyorlar görüyoruz;okuyanlar bilir hani... Benim inancım bana;sizinki size... Uzun laflar söyleyip bir şey biliyorum havası yok bizde... Ahan de oraya da yazdım 17 yaşındayım;ve bu yaşta olan birisiyle bile ancak laf salatası aracılığıyla tartışabilenler alınsın alınacaksa... Alıntı
Φ Evrensel Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Değerli genç dostum, Ben buradaki yazılarımı sizin gibi gençler için yazdım. Ama siz 17 yaşında gibi bile değil, bir çocuk gibi davranıyorsunuz. Bu yüzden de büyüklerden hiç kimse size cevap yazmıyor, bende durumunuza üzülerek yardımcı olmaya çalıştım. Gerisi size kalmış, dilediğiniz gibi davranabilirsiniz. Ancak sonra üzülmemeye dikkat edin. En iyi dileklerimle Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2006 Değerli genç dostum, Ben buradaki yazılarımı sizin gibi gençler için yazdım. Ama siz 17 yaşında gibi bile değil, bir çocuk gibi davranıyorsunuz. Bu yüzden de büyüklerden hiç kimse size cevap yazmıyor, bende durumunuza üzülerek yardımcı olmaya çalıştım. Gerisi size kalmış, dilediğiniz gibi davranabilirsiniz. Ancak sonra üzülmemeye dikkat edin. En iyi dileklerimle Büyüklerden değil bir şey bilmeyip biliyorum diye karalama yapanlardan doğru düzgün cevap gelmiyor... Tamam ben çocuğum;cahilim;yobazım;gericiyim... Ama yazdıklarımı okuyan herkes sizi artık daha gerçekçi sorgulayacaktır... Biliyorum diye atılan naraların sahteliğini anlamak zor değil... Şimdi ben sizi bilgelik övüncünüzle ve sahte edebiyatınızla baş başa bırakayım iyisimi... Takdir arayışım da yok;siz üzülmeyin... Alıntı
Φ Evrensel Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2006 Değerli Kralx, Ancak vakit bulabilip, size geç cevap yazdığım için özür dilerim. Kavramlara takılıp kalma demişsiniz ama malesef bahsettiğim yerde kavramlara takılıp kalmışsınız. Akıl denen kelimelinin zeka veya zeka denen kelimenin akıl olarak heryerde ve herzaman, herkez tarafından kullanıldığını ve kullanılırken de neyin kastedildiğini sizin de bilmenize rağmen akıl başka zeka başka diyerek kavram kargaşasına bulaşmışsınız. Herneyse bu konuyu fazla uzatmaya değmez. 1- Gelelim sunduğunuz bilim adamlarına. Sunduğunuz bilim adamlarının hepsi dünya bilimine katkısı olmuş, değerli insanlardır. Gerçi sunduğunuz isimlerin arasında birbiriyle aynı olan isimlerde var, ve ayrıca içlerinden kimisi uçarak, başkalarının bilimini hayata geçirmiş olmakla beraber (Hazerfan mesela) Fatih Sultan Mehmet de bilim adamı filan değildir, ve topu yağlamayı akıl etmekten başka hiçbirşey bulmamıştır. Ayrıca islam dünyasının Hazerfanın başına neler getirdiğini de unutmayın. Bu konuda benden kaynak isterseniz gönderirim ama bilmelisinizki, bunu yapmak bile komik olur. Ama biraz da eğlenelim derseniz, gönderirim de. 2- Gönderdiğiniz listedeki gerçek bilim adamları, sizin değil benim iddialarımı doğrular. Yani farkında olmadan kendi görüşünüzü değil, benim görüşümü ispatlamışsınız. Neden? çünkü ben islam dünyasından hiçbir zaman bilimadamı çıkmadı demedim. Tam tersine, islam dünyasının bir zamanlar hristiyan dünyasını çok gerilerde bırakmış olduğunu iddia ederim. Bunun da sebebini açıkladım ama isterseniz yine açıklayayayım; İslam en yeni din olduğu için diğer dinlere nazaran bilime daha uygun bir dindir. Çünkü kendi zamanının bilimini içerir. Yani islam dünyasını daha ilkel inanışlardan kurtararak, o günün insanını modernize etmiştir. Bunun sayesinde de islam dünyası kendisinden daha eski dinlere nazaran, daha eskisinden kuratarak, bilimin ilerlemesine katkıda bulunmuştur. Ancak şu anda kendisi de ilkel kalarak, insanlığın sırtına yük olmaktadır. Sabit kalmaya çalışan kurallar çerçevesinde gelişen bilimi engelleme dönemine girmiştir. Yani ömrünü doldurmuştur. Şu anda evrimide, diğer başka bilimsel gerçekleri de içine katarak yeni bir din yazılsa ve inandırılabilse, insanlara şimdiki dinler kadar zararı olmaz, ancak oda birkaç yüzyıl sonra aynı duruma düşer. Çünkü bilimin ilerleme, dinlerin ise sabit kalma zorunluluğu vardır. Dolayısıyla aradaki fark daima problem olur. Ayrıca bir zamanlar islam tarihinde adı geçerli bilginlerin olması vede artık olamaması sizin değil, benim söylediklerimi ispat eder. Dünyanın neresinde olursa olsun, sokağa çıktığınız zaman, herhangi bir insana Einstein'ı yada Edison'u sorduğunuz zaman bilmiyorum demez. Ama İbni Battuta'yı biliyormusunuz dediğiniz zaman, "bilmiyorum hiç gitmedim" der. Evet biliyorum, listenizdeki bilim adamlarının hepsi değerli bilimadamları ama şu an için onları ancak hasamet.net te yayınlayarak kendimizi avutabiliriz. Aksi doğru olsaydı, şu anda uzayda, hristiyanlar değil, Araplar ve Türkler dolaşırdı. Bizim uydumuzu Fransa değil, biz Fransanın uydusunu fırlatırdık. Bu geri kalmışlığa, (Üstelik ilerdeyken gerikalmışlığa) İslamı yanlış uyguluyorlar demek için de, doğru uygulanan bir ülke göstermek şarttır. Şimdi siz bizim geri kalmışlıklarımızı da görmezden gelip Türkiye'yi örnek gösterirseniz, dünyadaki en laik bir islam ülkesini örnek gösterek benim söylediklerimin doğruluğuna kanıt olan, bir belge daha göndermiş olursunuz. 3- Verdiğiniz bilim adamları listesinde başka bir dinden islama geçmiş hiçkimse yoktur. İnanç seviyelerini de bilemeyiz. Bizim Thebeliever arkadaşımızla yapmış olduğumuz tartışma, başka bir dinden islama geçiş yapan,kayda değer bilim adamlarının olup olmadığıdır. Dolayısıyla gönderdiğiniz liste bu tartışmaya delil değildir. 4- "Akıllı insanların aklına güveniyorsanız, alın size akıllı insan" diye o listeyi sunduysanız, ben günümüzün geçerli bilim adamları dururken, kalkıp da eskilerine güvenmem. Ben 2006 yılının insanıyım. Şimdiki bilim varken gerilerden alacak akıl ve fikire ihtiyacım yoktur. Ayrıca o listedeki insanların, din konusunda ne düşündüğü belli değildir. Şimdikilerinki ise bellidir. Şimdiki bilim adamlarının, kimisi Ateisttir, Kimisi Deisttir, Kimisi dinsizdir, kimisi ise dinlidir ama dindar değildir. Sevgili evrensel iman noktasında zekanın hükmü çok geçerli değildir.. Aksine zekadan ziyade akıl önemlidir.. Akıl bambaşka bir şeydir.. Zeka ve aklı iyi irdelemenizi öneriyorum.. Ayrıca inanç noktasında sadece zeka yada akılda devrede değildir... İnat, kendini büyük görme yada uzun emelilik gibi engellerde vardır.. Akıl ve zeka diye ayrım yapıp, ikisinin de neticede "üstün düşünme gücü" manasına unutmayalım demiştim zaten, burayı atlayabiliriz. Zaten zeka ve akılın neticede aynı kapıya çıktığını hesaba kattığımız zaman, yukardaki cümlerinizden çoğuna da katılıyorum, özelliklede birinci ve sondan ikinci cümlenize son derece hak veriyorum. İnat ve kendini büyük görme duygusu bilim adamı olabilmeye engeldir. Dolayısıyla zaten bilim adamı olabilmiş insanlarda bu söyledikleriniz yoktur. Olsaydı zaten bilim adamı olacak kadar kudretleri olmazdı. Ayrıca bilim adamı olabilmek için, uzun emellilik şarttır. Engel değil tam tersine gereklidir. Ufku açık vede uzun olmayan biri bilim adamı olamaz. (Bardakkıran bilim adamları hariç. bkz: Bardakkıran bilim adamları) İlk yüz beni ilgilendirmiyor.. Bu ilk yüz seçilirken bana soruldumu sana soruldumu kime soruldu kimler seçti...? Teknoloji seçti, bilim seçti, şirketler seçti, üniversiteler seçti. Dolayısıylada devletler seçti, yani neticede insanlık seçti. Cümle alem seçti. Ama ne kadarda seçen alem bu olsa bile, kralların seçme mecburiyeti yok tabiki. Bu insanlar ilk kaçta..? Daha önce de dediğim gibi, dünyanın herhangi bir yerde sokaktaki insanlara sorun, onlar size söyleyecek onların ilk kaçta olduğunu. Gerçi beni ilgilendirmiyor dediğinize göre, sormaya da gerek duymazsınız herhalde. Ama sokaktaki insanlara güvenmeyip; o zaman hacılara ve hocalara da sorarsanız, sizin listenizdekileri en üst sıralarda hiç eksiksiz sayarlar. Vaazlarda anlatmaya ihtiyaç olduğu için ezberlemişlerdir çünkü. Hatta topu yağlamayı icat etmiş birini bile en birinci bilim adamı ilan edebilirler. Ayrıca bir çok müslüman olmuş batılı bilim adamı ismide verebilirim... Verebilirsiniz ama, ruhlar aleminin, Bardakkıran bilim adamlarının listesini verirsiniz. Bilimsel konferanslarda din anlatabilen birinin adını veremezsiniz. Dost sevgilerimle sevgili Kralx, ------------------------ Bardakkıran bilim adamı nedir? Bilimin yaptığı buluşlara kafayı takmış, illa da onları çürütücem diyen, çürütürkende çürüttüğü şeyin yerine koymak üzere bilime birşey sokamayan bilim ötesi alimlerdir. Yani bardağı kırarlar ama, yerine başka bir bardak koymazlar. Hayatlarını bilinmeyen bilime adamışlardır ve sık sık bir ajan gibi gerçek bilimin içine sızıp orada canlı bomba gibi patlamaya çalışırlar. Kendileri tek bir kitap sayesinde koskoca bilimi aşmıştır ama nedense her seferinde kovuldukları bilimin içine girmeye çalışmaktan vazgeçemezler. Evrim çürütüp devrim yapayım diye uğraşırlar ama "devirim" yaparak; evrim yerine nevrimini döndürürler. Evrim ise yolunda devam eder. Aslında kendileri de 1400 yılın öncesinin düşüncelerini taşımaları sebebiyle, evrimin canlı ara fosilleri olarak evrime en büyük kanıttırlar ama bunun farkında bile olmazlar. Kısaca doğa üstü bilimlerle uğraşan bilim adamlarına Bardakkıran bilim adamları denir. Yani medyum'un bir başka çeşidi. Alıntı
Misafir Zıplayan Dana Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 Sevgili Evrensel kardeş, Öncelikle böyle bir açıklamaya seni maruz bıraktığım için özür dilerim.Ama şunu bilki,kesinlikle böyle bir açıklamaya gerek yoktu,buna kendini mecbur hissetmen benim için üzücü bir vaka... Açıklamalarını 1.tekil değil de 3.tekil olarak yapsan kendimi daha iyi hissederdim.Ben kesinlikle seni eleştirirken bir sorgulama değil de genel olarak bir bilgilendirme yapmaya çalışmıştım,sanırım direk hedef alma gibi durmuş yazım ve sen de buna açıklama yapma gereğini hissetmişsin. Yazdıklarını bir özeleştiri olarak okudum,SAMİMİ ve de İYİ NİYET saçan bir açıklama olarak gördüm.Sadece bir konuda ekleme yada düzeltme yapma gereğini hissediyorum: Ben bir deist değilim, sadece bir dinsizim. Gördüğünüz gibi ben bir deist değilim., Deist olmak için en azından "orda" (orda kelimesine dikkat edin) bir tanrı var, ayrıca %100 var demek ve akıllı yaradılışa inanmak gerekir. Sanırın deizm'i kendine uzak buluyorsun.Şunu bilmen gerekiyor ki,deizm'in Tanrı açıklaması yoktur.Sadece bir ilk hareket ettirenden bahseder.Ve bunun bir yaratan olması gerekmediğini de söyler,bu ilk hareket ettirenin bir "enerji" ya da bunun benzeri bir şey de olabileceğini belirtir. Sevgilerimle... Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 Gönderi tarihi: 4 Ağustos , 2006 Artık polemik yok, felsefe yok, laf dansı yok.. Sadece deliller ve belgeler konuşacak.. Aşağıda insanlık tarihine damgasını vurmuş bardak kırmayan bilim adamları alıntı olarak eklenmiştir.. Bu bilim adamları Allaha iman ettiler....!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Haydi bir tanesini yalanla evrensel.. ROGER BACON 1220 yılında Oxford'da doğan Roger Bacon, bilim alanında yaptığı araştırmalar, yazdığı kitaplar ve çalışmalarından dolayı "Muhteşem Doktor" olarak anılmış bir İngiliz din ve bilim adamıdır. Bacon, gece gökyüzünde ışık olmamasının nedenini araştıran ve bu konu üzerinde incelemeler yapan ilk kişidir. Araştırmaları daha sonra Olber paradoksu olarak anılmıştır ve henüz 20. yüzyılda keşfedilen evrenin genişlemesi konusunun bir açıklamasıdır. Ayrıca Bacon, merceklerin büyütme özelliklerini ve kullanım yerlerini de açıklamış, yıldızlardan gelen ışığın Dünya'ya aynı anda ulaşmadığını ilk defa olarak fark etmiştir. Kristof Kolomb'un doğumundan 200 yıl önce Dünya'nın düz değil yuvarlak olduğunu keşfetmiştir. Matematiği; optik ve geometriyi de içine alan tüm bilimlerin temeli olarak görmüş ve bu bilim üzerine yoğunlaşmıştır. Bacon, bilimi insanları inanca yaklaştıracak çok önemli bir araç olarak görmekte ve "gelecekte, şimdi ve geçmişte göreceğimiz bilim, inananlar için yararlıdır" demektedir. İnsanların, Allah'ın yarattığı varlıkları gördükçe evrendeki mükemmelliğin farkına varacaklarını düşünerek, bilimin insanların dini kabul etmelerini sağlamada büyük bir avantaja sahip olduğunu belirtmiştir. JOHANNES KEPLER Modern astronominin kurucusu olan Kepler 1571 yılında Almanya'da doğmuştur. Yaşamı boyunca çeşitli dallarda eğitim gördükten sonra astrolojinin, doğruluğu henüz kesinleşmemiş olan diğer bilimlerden çok daha önemli bir bilim olduğuna karar vermiştir. Daha sonraki tüm çabaları, astrolojinin değerini ve önemini yüceltmek amaçlı olmuştur. Kepler Astronomi biliminin gerçek anlamda kurucusu olan Kepler, gezegenlerin hareketlerini, güneş sisteminin uzaklığını hesaplamış ve yıldız hareketlerinin haritasını çıkarmıştır. Dolayısıyla ilk astronomik takvimi yayınlamıştır. Eseri Mysterium cosmographicum, Ptolema ve Kopernik'in iddialarının karşılaştırmasını yapan son derece önemli bir eserdir. Kepler de, bilimin insanları Allah'a yaklaştıracak bir vesile olduğunu düşünmüştür. Astronomi ile ilgili araştırmaları sonucunda Allah'ın varlığının farkına varmış ve bu gerçeği şu şekilde dile getirmiştir: "Uzun zamandır rahatsızdım. Ama şimdi, astronomi konusundaki araştırmalarım yoluyla Allah'ın varlığının farkına vardım." (Dan Graves, Scientists of Faith, Kregel Publications, 1996, s.. 49) Kepler, neden bilim ile uğraştığı kendisine sorulduğunda ise "Yaratıcının eserlerindeki lezzeti tatmak için" diyerek cevap vermiştir. İnsanları, "Yaratıcıyı anlamak için sahip oldukları bütün duyularını kullanmaya" çağırmış ve bilimsel eserlerinde bu önemli noktayı sürekli dile getirmiştir. ROBERT BOYLE Robert Boyle, 1627 yılında İngiltere'de doğmuş modern bilimin kurucusu sayılan ünlü bir bilim adamıdır. Kimya alanında son derece büyük ve önemli keşifleri bulunmaktadır. Boyle gazlarla 43 tane deney yapmış ve bunu yaparken günümüzdeki bilim adamlarının kullandıkları yöntemleri kullanmıştır. Boyle, gazların havadaki basıncı ile havanın hacmi arasında bir ilişki olduğunu ortaya çıkarmış ve böylece bugün Boyle kanunu olarak bilinen prensipler meydana gelmiştir. Boyle, bilimin insanlar arasında anlaşılır olabilmesi için de çalışmış ve bunun için 42 kitap ve pek çok makale yazmıştır. Keşifleri turnusol kağıdını ve basit yapıda bir buzdolabını içermektedir. Suyun donunca genleştiğini göstermiş, elementin ilk modern tanımını yapmış, "hava, basınçlı olduğuna göre atomun parçaları arasında boşluk olmalıdır" diyerek atom teorisine büyük bir katkıda bulunmuştur. Boyle'a göre bilim, Allah'ın aklını göstererek Allah'ı övmenin yoludur. Eğer keşfedilen şeyler bu gerçeği gösteriyorsa, yeryüzünü büyük bir cesaret ve sabırla incelemek ve böylece Allah'ın varlığına ulaşmak gereklidir. Boyle, bilimin akıl olmadan ilerleme kaydedemeyeceğini ve Allah'ın aklının bilim yoluyla sürekli olarak gösterilmekte olduğunu belirtmiş inançlı bir bilim adamıdır. BLAİSE PASCAL 1623 yılında doğmuş olan Pascal, dünyaca ünlü felsefeci ve matematikçilerdendir. Hidrostatik biliminin öncüsü ve hidrodinamiğin de kurucusu olarak kabul edilir. Matematik alanında, farklı hesaplamalar yapmış, olasılık hesapları konusuna modern bir anlayış getirmiştir. Pascal, 1646 ve 1647 yılları arasında atmosferik ve sıvı mekanikleri ile ilgili pek çok çalışma yapmıştır. Atmosferin bir ağırlığı olduğuna göre, yükseliğe göre bir basınç uygulamasının da olması gerektiği sonucunu çıkarmış, hidrostatik üzerine yaptığı çalışmalarda sıvı ve gazların basınç prensiplerini belirlemiştir. Son olarak da şırıngayı ve hidrolik kaldıracı icad etmiş, barometrenin gelişmesini sağlamıştır. Pascal, tüm çalışmalarında dine yönelmiş ve dinin güzelliklerini insanlara hatırlatımıştır. Ona göre, bir insan eğer Allah'ın varlığına ve dine inanırsa erdem, üstünlük ve mutluluk onun olacaktır. Eğer insan O'ndan uzaklaşırsa, ahlaksızlık, sefalet, mutsuzluk, karanlık ve umutsuzluk onunla birlikte olacaktır. Pascal, insanların inançlı oldukları sürece dünyada mutluluk elde edeceklerini ve ahirette de cenneti kazancaklarını, çevresindeki inançsız insanların ise, ellerindeki her şeylerini kaybetmiş olarak cehennemle karşılaşacaklarını belirtmiştir. ANTONİE VON LEEUWENHOEK Leeuwenhoek, bakteriyi ilk keşfeden ve kendi oluşturduğu mikroskobu ile mikroskobik canlıları ilk olarak inceleyen bilim adamıdır. Gözlükleri büyüteç gibi kullanarak kumaşları incelemeye başlamış, bu mikro canlıların varlıklarının farkına varınca da başka büyüteçler üretmiş ve nihayet bir mikroskop icat edip canlıları yakından görebilme imkanına sahip olmuştur. Yaşamı boyunca ürettiği mikroskop merceklerinin sayısı 550'dir. Her biri ile yeni bir inceleme yapmıştır. Leeuwenhoek aynı zamanda kan hücreleri üzerinde de araştırmalar yapmıştır. Kılcal damarları inceleyerek kan hücrelerinin geçişini gözlemlemiştir. Leeuwenhoek'den önce hiç kimse kasların liflerden oluştuğunun farkında değildir. Mikroskobunun altında liflerin her birini gözlemlemiş ve incelemelerde bulunmuştur. Hayvanlar ve bitkilerde beslenme sistemi, üreme ve bitkilerde besin transferi gibi konularda da pek çok çalışması olmuştur. Bitkilerin birbirinden farklı bölümleri araştırmasının en önemli parçalarındandır. Bitkinin kökü, gövdesi ve yapraklarının üç boyutlu çizimlerini yapmış ve yapılarının detaylarını ilk ortaya çıkaran kişi olmuştur. Leeuwenhoek'in yaşamı boyunca amacı, bir Yaratıcı olmaksızın, kendi kendine varoluş fikrini bilimsel yollarla çürütebilmek olmuştur. Küçük büyük varlıkların tümünün Allah tarafından yaratıldığına iman etmiş ve tüm çalışmalarında bu önemli gerçeği göstermeye çalışmıştır. İSAAC NEWTON Tüm zamanların en büyük bilim adamı olarak kabul edilen Isaac Newton hem matematikçi hem de büyük bir fizikçi olarak bilim tarihine geçmiştir. Kuşkusuz en büyük keşfi yerçekimi kanunudur. Bunun dışında fizikte hareketin üç kanunu ve matematik alanında gelişmiş hesaplama yöntemleri ile birçok bilim dalında öncü kabul edilmektedir. Newton Newton, kuvvet ve ivme arasındaki mükemmel ilişkiyi kütle kavramı ile bağdaştırmış, etki ve tepki prensibini bulmuş, bileşke kuvvetlerinin sıfır olması durumunda hareketli cisimlerin hızının hiç değişmeyeceği tezini ortaya atmıştır. Bu hesaplamalar yüzyılımızda da kullanılmaktadır. Newton ayrıca parçacık teorisini geliştirmiş ve bir astronom olarak ilk yansıtıcı teleskobu yapmıştır. Newton, bilimi araştırdıkça Allah'ın mutlak varlığının farkına varan inançlı bilim adamlarından biridir. Ateizme karşı çıkmış, bunun için pek çok makalesinde yazılar yayınlamış ve eserlerinde Yaratılış gerçeğini savunmuştur. Newton'un, dünyanın seyrini değiştiren buluşlarının temelinde Allah'a yakınlaşma isteği vardır. Principia Mathematica adlı eserinde bu gerçeği şu sözlerle dile getirmiştir. "Bizler Allah'a muhtaç kullar aciz olarak, kendi aklımıza göre Allah'ın aklını büyüklüğünü ve yüceliğini görmeli ve O'na teslim olmalıyız." ADAM SEDGWİCK Adam Sedgwick, 1785 yılında Yorkshire, İngiltere'de doğmuştur. Küçük yaşlardan itibaren fosillerle ilgilenmiş ve kireçtaşı yataklarından bulduğu fosilleri saklamaya başlamıştır. Cambridge Üniversitesi'nde aldığı eğitim ise, küçük yaşlarda jeolojiye olan ilgisini pekiştirmiş, bu konuda uzmanlaşmasını sağlamıştır. Sedgwick, çeşitli fosil yataklarında araştırmalar yapmış ve topladığı örnekler üzerinde çalışmıştır. Zamanla volkanik bölgelerde eski lav yatakların altında kalmış kalıntıları incelemiş ve çıkan fosiller üzerinde bir sınıflandırma yaparak eski jeolojik dönemleri Kambriyen ve Devonyan olarak isimlendirmiştir. Çalışmalarını yazıya çevirme konusuna az önem vermiş, üzerinde yoğunlaştığı konular hakkında tam bir kitap çıkarmamıştır. Ancak çalışma alanı ile ilgili olarak pek çok makalesi vardır. Sedgwick, Charles Darwin'in yakın bir arkadaşı olmasına rağmen onun fikirlerine karşı çıkmıştır. Hatta Darwin'i, materyalist görüşü savunan evrim teorisini ortaya atarak insan ırkını alt bir seviyeye getirmekle suçlamıştır. Adam Sedgwick, aynı zamanda bir rahiptir. Doğada varolan her şeyin insan zihnini, Kutsal kitaptaki gerçeklere hazırlamakta olduğunu savunmuştur. Bu konuda Newton'la aynı fikri paylaşmakta ve şunları söylemektedir: "Doğa, her şeyde Allah'ın varolduğunu bizlere öğretmektedir." MİCHAEL FARADAY 1791 yılında doğan Michael Faraday, özellikle elektrik ve manyetizmanın gelişmesinde rol almış dünyaca ünlü bir fizikçidir. Ünlü bilim adamı Humpry Davy'den çok etkilenmiş, onun laboratuvarında çalışmaya başlamış, ilk önemli başarılarını burada elde etmiştir. Michael Faraday, gerek Davy gerekse daha sonraki müstakil çalışmalarında elektrik alanında daha önce benzeri olmayan ilklere imza atmıştır. Transformatörü icad etmiş ve dünyanın ilk basit dinamosunu yapmıştır. Diğer çalışmalarında ise sıvı bir solüsyon ile elektrik akımı vererek molekülleri elementlerine ayırmayı başarmış ve benzeni keşfetmiştir. Bu çalışma daha sonra James Joule ve James Clerke Maxwell tarafından keşfedilecek olan termodinamik ve elektromanyetizm konularına da öncülük etmiştir. Faraday'ın bilimsel alandaki başarıları temelinde Allah'a olan inancından kaynaklanmaktadır. Faraday, doğadaki her şeyin bir Yaratıcının varlığını kanıtladığına inanmaktadır. Ona göre, "Dünyayı tek bir Yaratıcı yarattığına göre, bütün tabiat bir bütünün parçaları olmalıdır". Bu büyük Yaratıcı evrendeki her noktada Kendisini göstermektedir ve bilim bu gerçeği ortaya çıkarmakla görevlidir. AMES PRESCOTT JOULE James Prescott Joule, ısı ve enerjinin tek ve aynı şey olduğunu ve her ikisinin de birbirine dönüşebileceğini gösteren Termodinamik Kanunu'nu bulmuştur. 1818 yılında doğan Joule'un küçük yaşlardaki eğitmeni, modern atom teorisinin kurucusu olan John Dalton'dur. Henüz genç yaşlarında Joule kendi elektromanyetik motorunu icad etmiş ve 19 yaşında ısı ile deneyler yapmaya ve keşiflerini kayda geçmeye başlamıştır. İlerleyen yıllarda bu yöndeki keşiflerini artıran Joule, bir telde ilerleyen elektrik akımının ürettiği ısıyı hesaplamış ve ilk kez gaz molekülünün hızını bulmuştur. Joule'un en büyük keşfi mekanik ısı denklemidir. Bu önemli keşif en temel evrensel bilim kanunu olan "enerjinin korunumu" kanununu da rehberlik etmiştir. James Prescott Joule, bu keşifleri ile, kendi adıyla anılan Joule kanununun mimarıdır. 1864 yılında Darwin'e karşı bir manifesto imzalayan 717 bilim adamının en önemlilerinden biri olan Joule, evrende insanın karşısına çıkan keşiflerin kendisine Allah'ı tanıttığına inanan bilim adamlarından biridir. Joule bu konu ile ilgili olarak şunları söylemiştir: "Allah'ın isteklerini öğrendikten ve itaat ettikten sonra yapacağımız diğer şey, yaptığı işlerin kanıtından yola çıkarak O'nun aklı, gücü ve iyiliği hakkında birşeyler bilmektir. Tabiat kanunlarını bilmek, Allah'ı bilmektir." GREGOR MENDEL Asıl adı Johann olan Gregor Mendel, 1822 yılında doğdu. İlk olarak kendisine bitki aşılama ve çiftçilik gibi konuları öğreten usta bir bahçıvan olan babasından etkilenen Mendel, daha sonra bu konuda bilgilerini genişletmiş ve bu alanda çeşitli çalışmalar yapmıştır. Çeşitli yerlerde öğrentmenlik yaptıktan sonra Mendel ünlü deneylerini gerçekleştirmiştir. Mendel, iki yıl boyunca bezelye çeşitleri yetiştirmiş, sekiz yıl boyunca bu bezelye çeşitlerini birbirleriyle ve kendi türleriyle döllemiştir. Ortaya çıkan sonuçlara göre Mendel, sonraki nesillerde bezelyelerde beliren özelliklerin her birinin hem yumurtadan hem de gametten geldiğini keşfetmiştir. Bezelyeler üzerine yaptığı bu ünlü deneyi sonucunda kalıtım kanunlarını ortaya koyan Mendel, yaşadığı dönemde ortaya çıkmış olan Darwin'in evrim teorisine de büyük bir darbe vurmuştur. Mendel'in genetik prensiplerine göre bir canlıda sadece anne ve babadan gelen genlerin özellikleri bulunabilir. Bu genlerin tamamen farklı özellikler edinip o canlıyı tamamen başka bir türe dönüştürmesi ise imkansızdır. Gregory Mendel bezelyeler üzerinde yaptığı çalışmalar sonucunda kalıtım kanunlarını keşfetti. Aynı zamanda bir din adamı olan Mendel'in bu keşfi Darwin'in evrim teorisinin önemli bir çıkmaza girmesine neden oldu. LOUİS PASTEUR 1822 yılında doğan Pasteur, tıp tarihinde büyük önemi olan bir bilim adamıdır. Pasteur ayrıca fizik ve kimya alanlarında da gerek çalışmaları gerekse deneyleri ile önemli bir isimdir. Fermentasyonun organik temeli ve kontrolü ile ilgili ilk açıklamalar Pasteur'dan gelmiştir. Araştırmaları kendisini bakteriyoloji konusunun içine daha fazla dahil etmiş ve bu mikroskobik dünya hakkında yüzyılımıza kadar gelen bilgilerin temelini atmıştır. Hastalıkların ortaya çıkışı ile ilgili buluşları, bakterileri detaylı incelemesi ile mümkün olmuştur. Hastalık yapan pek çok organizmayı ayırmış ve onlarla savaşmak için aşılar üretmiştir. Pastörize etme ve sterilize etme işlemlerinin yöntemlerini ortaya koymuştur. Hayatın cansız maddelerden gelemeyeceğini, ancak hayattan gelebilleceğini ispatlayan Pasteur, yaşadığı dönemde özellikle Darwin'in teorisine karşı çıkması ile tanınmış ve bundan dolayı tepki alarak pek çok sözlü saldırının hedefi olmuştur. Evrenin ancak Allah tarafından yaratılmış olabileceğini hararetle savunmuş, bilim ve din arasında büyük bir uyum olduğunu açıklamış ve göstermiştir. "Doğayı ne kadar çok incelersem, Yaratıcı'nın eserleri karşısında inancım o kadar çok artıyor" diye belirten Pasteur, "Bilim insanı Allah'a götürür" inancı ile hareket etmiştir. JAMES CLERK MAXWELL Modern fiziğin öncülerinden kabul edilen James Clerk Maxwell, 1831 yılında İskoçya'da doğmuştur. Henüz küçük yaşlarda ışık ve elektrik alanına ilgi duymuş ve yetişkinliğe eriştiğinde de bunların bir bütünlük içinde olduklarını iddia etmiş, ışık, elektrik ve manyetizmayı tek bir denklem içinde göstermeyi başarmıştır. King's College'de okurken, elektrik jenaratörü ve transformatörü prensiplerinin kaşifi olan Michael Faraday ile tanışmış ve onunla yakın arkadaş olmuştur. Bundan sonra yaptığı çalışmalarda Faraday'ın araştırmalarını matematik temellerine göre belirlemiştir. Işık üzerine deneyler yapabilmek için prizmalardan ve reflektörlerden oluşan uzun bir kutu inşa etmiştir. Maxwell, bilim tarihinde rahatlıkla Newton veya Einstein ile aynı düzeyde düşünülebilir. Einstein, rölativite teorisini formüle ederken Maxwell'in eşitlikleri ve hesaplamalarından yararlanacaktır. Aynı zamanda Maxwell'in gazlar üzerine yaptığı çalışmaları da kuantum teorisi için bir yol açacaktır. Tıpkı Newton ve Einstein gibi inançlı bir insan olan Maxwell, eşine yazdığı bir mektupta şu şekilde Allah'a dua etmiştir: "Yeryüzündeki herşeyi kullanımımız altına alabilmek için bizlere Senin eserlerinin üzerinde çalışmayı öğret ve Sana hizmet etmek için aklımızı güçlendir." ALBERT EİNSTEİN Geçtiğimiz yüzyılın ve aynı zamanda bilim tarihinin en önemli bilim adamı olarak kabul edilen Albert Einstein evrenin tesadüflerle oluşamayacak kadar harika bir düzeninin olduğu ve bu mükemmelliğin ancak bir Yaratıcı tarafından yaratılmış olabileceği sonucuna varmış büyük bir fizikçidir. Einstein, rölativite teorisi ile ışık hızının, kütlesi olan her maddede sınırlayıcı bir hızının olduğunu ve kütle ve enerjinin eşit olduğunu ortaya atmıştır. 1916 yılında, yerçekiminin, zaman-mekan eğrisinin belirleyicisi olduğu yönündeki rölativite teorisinin matematik formülünü tamamlamıştır. Daha sonra da yerçekimi, elektromanyetizm ve atomaltı parçacıkları ile ilgili çeşitli kanunlar belirlemiştir. Rölativite teorisinin yanı sıra Einstein'in kuantum teorisine de büyük katkıları bulunmaktadır. Yazılarında Allah'a olan inancından sıkça söz eden Einstein, "Dinsiz bir toplum topaldır" sözleriyle dinle bilimin ayrılmaz bir bütün olduklarını göstermektedir. Einstein, "tabiatı araştıran herkesin içinde bir çeşit dini saygı" olduğunu belirtmiş ve şunları söylemiştir: "Bilimle ciddi şekilde uğraşan herkes tabiat kanunlarında bir ruhun, insanlardan daha üstün bir ruhun olduğuna ikna olur. Bu yüzden bilimle uğraşmak, insanı dine götürür." GEORGES LAMAİTRE Lamaitre, adını ilk olarak ortaya attığı Yaratılış teorisi ile duyurmuştur. Aynı zamanda Big Bang teorisinin kurucularındandır. Lamaitre evrenin, materyalizmin öne sürdüğü gibi sonsuz olmadığını, bir başlangıcı ve sonu olduğunu, bunun da pek çok insanın iman etmesi için önemli bir faktör olacağını düşünmüştür. Termodinamik ve Einstein'in statik evren problemleri onu kendi teorisini üretmeye iten faktörlerdendir. Ona göre, eğer evren entropi içinde gelişiyorsa, termodinamiğin ikinci kanununa göre, sonlu olmalıdır. Tüm bunlardan yola çıkarak evrenin statik bir durumdan başlayarak gitgide gelişmekte olduğu sonucuna varmıştır. Teorisinin test edilebilir olduğunu, bunun için kozmik ışınların incelenmesi gerektiğini iddia etmiştir. Nitekim geçtiğimiz yüzyılda Big Bang'in varlığını kanıtlayan kozmik ışınların varlığına rastlanmıştır. Kendisi her konuda çok iyi eğitim almış bir din adamı olan Lamaitre, dinin ve bilimin insanları aynı gerçeklere ulaştıracağına inanmıştır. Yaptığı çalışmalar ve bu önemli buluşu, evrenin bir Yaratıcı tarafından yaratıldığı gerçeğini açıkça ortaya koyarken, Lamaitre'nin beklediği gibi pek çok astronom ve bilim adamının da Allah'a iman etmelerini sağlamıştır. MAX PLANCK 1858 yılında doğmuş olan Alman fizikçi Max Planck, kendi ismi ile bilinen fiziksel sabitin kaşifidir. Planck, fizik alanında yaptığı keşiflerle yeni bir döneme damgasını vurmuş 20. yüzyılın önemli isimlerindendir. Planck, ışığın bir akarsudaki suyun sürekli akışı gibi değil, bir yağmur damlasının pencerenin camında oluşturduğu görüntü gibi bir yapıya sahip olduğunu savunmuştur. O döneme kadar bilim adamları ışığın sadece bir dalga hareketinin olduğunu düşünüyorlar ve deneylerini bu kabul üzerine yapıyorlardı. Her bir ışık parçacığının bir enerji paketi olduğunu ortaya çıkaran Planck, her bir pakete foton adını vermiştir. Foton kavramı o dönemden itibaren fizikte sürekli kullanılan bir terim olmuş ve modern fiziğe büyük bir yenilik getirmiştir. Planck'a göre ışık, ses gibi havada dalgalar halinde yayılmakla kalmamakta, aynı zamanda parçacıklar halinde de hareket edebilmektedir. Bu büyük buluşun mimarı olan Planck, evrenin büyük ve kutsal bir güç tarafından idare edildiğine inanmıştır. Bu büyük gücün Allah olduğunu belirten Planck, bilimle uğraşan insanların Allah'ın varlığını görmeleri gerektiğini şu sözlerle dile getirmiştir: "Hangi sahada olursa olsun, bilimle ciddi şekilde ilgilenen herkes, bilim mabedinin kapısındaki şu yazıyı okuyacaktır: İman et. İman, bilim adamlarının vazgeçemeyeceği bir vasıftır." Evrim teorisinin ******** yada bizler tarafından bilim olarak görülmemesi Allah inancının yada dinlerin bilme engel olduğu anlamına gelmez.. Çünkü evrim teorisi bir ideolojinin devamıdır.. Bilimsel hiç bir yanı yoktur, safsata uydurma ve sahte fosil çalışmlarından başka birşey değildir.. Saygılar-sevgiler.. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.