Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

1) İmkân Delîli

 

Varın ispatı yokun ispatından her zaman daha kolaydır. Bir elma cinsinin yeryüzünde bulunduğunu, bir tek elmayı göstermekle ispat edebiliriz. Halbuki yokluğunu iddiâ eden kimse bütün yeryüzünü, hattâ kâinatı dolaşıp, ancak ondan sonra onun yokluğunu ispat edebilir. Bu ise, imkânsızlık çapında bir zorluk demektir. Öyleyse diyebiliriz ki, yok hiçbir zaman ispat edilemez...

 

İki ispat edici, binlerce nefy ve inkâr ediciye tercih edilir. İki kişi aynı hakikatte ittifak etmişse, binlerce insanın kendi dar pencerelerinden şahsî bakışlarıyla onu inkârları hiçbir değer ifâde etmez.

 

Bir sarayın kapılarından 999'u açık, biri kapalı olsa, kimse o saraya girilemeyeceğini iddia edemez. İşte inkârcı, devamlı sûrette kapalı olan o bir tek kapıyı nazara verip onu göstermek ister. Aslında o kapı da, onun ve onun gibi olanların gözlerine çekilmiş perde sebebiyle onların ruh dünyâlarına kapalıdır. Mü’min için kapalı kapı yoktur. Yeter ki gözlerini yummasın!... Zaten 999’u herkese açıktır. Hem de ardına kadar... İşte o kapı ve o delîllerden ilki: Âlem, mümkinât nev’indendir. Yani varlık ve yokluğu müsâvidir. Varolduğu gibi, olmayabilir de. Varolurken de, hadsiz oluş keyfiyetlerinden herhangi birinin olması imkân dahilindedir. Yani en az varolan kadar olmayan da varolma şansına sahiptir. Her mümkün ise, kendi dışındaki bir sebebe bağlıdır. Öyleyse önce varolmayı, sonra da varolma şekil ve keyfiyetini, olmamaya ve olması mümkün diğer şekil ve keyfiyetlere tercih eden birisi vardır. O da Allah'tır (cc).

 

2) Hudûs Delîli

 

Âlem mütegayyirdir, durmadan değişiyor. Değişen her şey sonradan olmuştur. Bu bakımdan madde ezelî olamaz. Evet, maddenin termodinamik kanununa göre sürekli yokluğa doğru kayması, kâinatın durmadan genişlemesi, güneşin süratle tükenişe doğru yol alması gibi vakalar, varlığın bir başlangıcı olduğunu gösteriyor. Sonradan olan her varlığın bir yaratıcısı vardır; illetsiz malûl, sebepsiz netice ve sanatkârsız sanat mümkün değildir. Sebepler ise zincirleme devam edip sonsuza kadar gidemez. Öyleyse durmadan değişen, ezelî olmayıp sonradan meydana gelen ve bir ilk sebebe muhtaç olan şu madde âleminin de bir muhdisi vardır. O da Allah'tır (cc).

 

3) Hayat Delîli

 

Hayat şeffaf bir muammâ!.. Evet o, zâhirî sebeplerle izah edilemeyecek kadar düşündürücü ve Yaratıcı Güc’e delalet etmesi bakımından da şeffaftır. Evet o, doğrudan doğruya Yaratıcısını gösterir ve ilân eder. O, muammâ oluşuyla ilim adamlarını, şeffafiyetiyle de avamdan insanları büyüleyen sihirli bir vak’adır. Ve hayat âdeta hâl diliyle: “Beni var edip yaratan ancak Allah'tır (cc)” der..

 

4) İntizâm Delîli

 

Her varlık kendi parçalarıyla bir âhenk ve bütünlük içinde olduğu gibi, bütün kâinat da kendisini meydana getiren varlık parçalarıyla bir âhenk ve bütünlük içindedir. Bu ise bir nizam ve intizamın varlığını haber veren yanıltmaz bir delildir ve bir Nâzım’a delalet eder ki, O da ancak Allah'tır (cc).

 

5) San'at Delîli

 

Atomdan insana, hücreden galaksilere kadar bütün kâinatta ince ve baş döndürücü bir sanat göze çarpmaktadır. Evet, bir baştan bir başa kâinattaki her eser:

 

 

Çok büyük sanat değerine sahiptir;

Çok kıymetlidir;

Çok kısa zamanda ve çok kolay yapılmaktadır;

Çok sayıda olmaktadır;

Karışık ve çeşit çeşittir;

Devamlıdır.

 

Halbuki, zâhire göre kısa zamanda, çok sayıda, kolay ve karışık yapılan işlerde sanat ve kıymet olmaması gerekir. Ancak yapan Allah (cc) olursa, o zaman her şey değişir ve zıtlar bir araya gelir!.

 

6) Hikmet ve Gaye Delîli

 

Her varlıkta kendine mahsus bir gâye, bir maksat, bir fayda ve bir netice takip edildiği göze çarpmakta ve bir zerrede dahi abes, gâyesizlik, manâsızlık ve israf sayılacak herhangi bir durum müşâhede edilmemektedir. Halbuki, ne madde aleminde, ne bitki ve hayvanât dünyasında, ne de eşya ve hâdiselerde şuur ve idrâk mevcut değildir ki, bu gayeler silsilesi takip edilebilsin.. öyle ise, Kâinattaki bu şuurlu işleyişi ve bu hikmet ve gâyeleri ancak Allah'a (cc) isnat etmekle makul bir yol tutmuş olabiliriz.

 

7) Şefkat-Merhamet ve Rızık Delîli

 

Bütün yaratıkların ve bilhassa insanın ihtiyacı sonsuz, ihtiyarı ise bir hiç hükmündedir. Öyleyken, bütün ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçları hiç ümit edilmeyen yerden ve hiç ümit edilmeyen bir tarzda, kimin neye ne kadar ihtiyacı varsa, o keyfiyet ve miktarda karşılanmaktadır. Yardım gönderilmesi, gönderilen bu yardımın ihtiyaca tam cevap vermesi açıkça ispat ediyor ki, bütün bu ihtiyaçlara, her şeye kendisinden daha yakın bir şefkat eli cevap vermektedir. Kâinat çapında işleyen ve sonsuza kadar da işleyecek olan bu sistemli şefkat, merhamet ve rızıklandırma, bütün bu işleri yapabilme sıfatlarıyla muttasıf ve noksan sıfatlardan da münezzeh bir Zât-ı Akdes’i anlatmakta ve ispat etmektedir.

 

Yardımlaşma Delîli

 

Biri birine en yakın olandan en uzak olana kadar, bütün mahlûkat birbirlerinin yardımına koşuyor. Aralarında hiç münasebet bulunmayan iki ayrı varlık cins ve nev’i, böyle bir yardımlaşmada âdetâ aynı bütünün parçaları haline gelip birbirini tekmil edip tamamlıyor. Düşünmeli ki, bakteriler, solucanlar ve toprak elbirliği içinde ve aynı gâye etrafında toplanıp bitkilerin imdâdına koşuyor ve bu imdâda koşuş tekerrür edip duruyor. Akıl ve şuurdan mahrum bu varlıkların, aklı hayret ve şuuru hayranlık içinde bırakan bu faaliyetleri, perde arkasında Vâcib-ül Vücud bir Zât'ın hikmet dolu faaliyetini gözler önüne sermektedir. Yani bütün kâinat, bu yardımlaşma diliyle “Allah” demektedir...

 

9) Temizlik Delîli

 

İnsandan arza, arzdan semânın derinliklerine kadar bütün kâinattaki nezafet ve temizlik, başlı başına bir delîl olarak, bize Kuddûs ismiyle müsemma bir Zât'ı (cc) anlatmaktadır.

 

Evet, toprağı temizleyen bakteriler, böcekler, karıncalar ve nice yırtıcı kuşlar.. rüzgâr, yağmur ve kar.. denizlerde aysbergler ve balıklar; fezamızda atmosfer, semada kara delikler; bünyemizde kanımızı temizleyen oksijen ve ruhumuzu sıkıntılardan kurtaran mânevî esintiler, hep Kuddûs isminden haber vermekte ve o ismin verasındaki Zât-ı Mukaddes’i göstermektedir.

 

10) Sîmâlar Delîli

 

Esasen bütün mâhlûkata teşmili mümkün iken, meseleyi müşahhaslaştırmak açısından, sadece insanı ve her insan ferdini diğerlerinden farklı kılan onun en bariz ayırıcı vasfı durumundaki sîmâsını ele alarak mevzûya yaklaşmış olalım: Herhangi bir insanın sîması, en ince teferruatına kadar kendisinden evvel geçmiş milyarlarca insandan hiçbirisine kat'iyen benzememektedir. Bu kâide, kendisinden sonra gelecekler için de aynen geçerlidir. Bir cihette birbirinin aynı, diğer cihette birbirinden ayrı milyarlarca resmi küçücük bir alanda çizip, sonra da kendileri gibi olması mümkün milyarlarca resimden ayırmak ve her şeyi sonsuz ihtimal yolları içinde bir yola ve bir şekle sokmak, elbette ve elbette yarattığı her varlığı, hem de hiç kapalı bir yanı kalmamak üzere bilen ve o varlığa istediği şekli vermeye gücü ve ilmi yeten Cenâb-ı Hakk'ı en sağır kulaklara dahi duyuracak kuvvette bir ilândır. Evet, sîmâda yer alan uzuvları başka sîmâlardaki uzuvlardan ayrı yaratmak ve her gözü, mutlak surette diğer gözlerden tefrik ettirici bir özellikle teçhiz etmek, gözünde fer olmasa bile, sînesinde kalb bulunan her vicdân sahibine, bütün bunları yaratıp sonsuz hikmetlerle donatan Zât'ı (cc) gösterir ve tanıttırır..

 

11) Sevk-i İlâhî Delîli

 

Yavru ördek, yumurtadan çıktığı anda yüzmesini becerebiliyor. Kozadan çıkan karıncalar, hemen dehliz kazmaya başlıyorlar. Arı, çok kısa zamanda sanat hârikası olan peteği; örümcek ise, gergef inceliğindeki ağını örebiliyor. Bütün bunlardan anlıyoruz ki, bunlar ve bunlar gibi olanlar başka bir âlemde kendilerine öğretilen mâlumatla ve yaratılıştan gelen bir kâbiliyetle iş görüyorlar. Halbuki insan, her şeyi bu dünyada öğrenmek mecburiyetindedir; hem de varlıklar arasında istidatça en mükemmel yaratık olduğu halde. Demek oluyor ki, diğerlerine bu husûsiyetleri veren bizzat kendileri değil, her yaptığını hikmetle yapan bir Zât'tır ki, onlara böyle ihsanda bulunmuş...

 

Kilometrelerce ötede yumurtalarını bırakıp dönen yılan balıklarının yavruları, yumurtadan çıkar çıkmaz yola koyulur ve annelerini sanki elleriyle koymuş gibi bulurlar. Bunu İlâhî bir sevkten başka ne ile izah edebiliriz? Hayvanlarda gördüğümüz bu hârikulâdelik, ancak ve ancak Allah'ın (cc) bir vergisi olarak açıklanırsa, işte o zaman buna aklî ve mantıkî bir açıklama nazarıyla bakılabilir. Yoksa, başka her yorum, sadece bir safsatadan ibaret kalır..

 

12) Rûh ve Vicdân Delîli

 

Mahiyetini bilmemekle beraber, varlığından kimsenin şüphe etmediği rûhumuzun ve ona ait fonksiyonların cesedimize hükmediş keyfiyeti de, yine Cenâb-ı Hakk'ı bildiren delîllerdendir. Dünyada Emir Âlemi’ni temsil eden cevher rûhtur ve rûh, bu âleme ancak terakkî ve tekâmül için gelmiştir. Hikmetin neticeye tesiri mevzûmuzun haricinde olduğu için, biz burada yalnızca onun delâlet ettiği noktaya temasla iktifa ediyoruz. Evet, madde âlemiyle mâhiyeti noktasında hiçbir münâsebeti olmayan rûhun kendine mahsûs bir âlemden buraya gönderilişi, olgunlaştırılmaya tâbi tutuluşu ve bunun da belli bir programla yürütülüşü, şüphesiz Cenâb-ı Hakk'ı ilân eden en mühim delillerden biridir.

 

Diğer taraftan, insandaki iç sezişler ve zâhirî hiçbir sebep yokken Rab'be dönüşler ve O’na yönelişler ve bu hâdiselerin milyonlara ulaşan adette tekrar edilişi açık bir delildir ki, insanda yaratılıştan var olan ve Hakk'ı bulmanın en mühim vesilelerinden biri durumunda bulunan vicdân, kendi Yaratıcısı’na, O’na perestiş etme derecesinde meftundur ve bütün varlığıyla O'nunla irtibat halindedir. Zaten “Elest Bezmi” nin yanıltmaz şahitlerinden biri de, vicdân değil midir? İşte vicdân, bu şahitliğin hakkına riâyet zarûret ve mecbûriyetinin sevkiyle “Allah” demektedir...

 

13) Fıtrat ve Tarih Delîli

 

Her insanda iyi ve güzele karşı bir sevgi, buna mukabil kötü ve çirkine karşı da bir nefret hissinin varlığı, aksi hiç kimsenin hatırından bile geçmeyecek vuzûh ve açıklıkta bir realitedir. Demek oluyor ki, bu duygular, ahlâklı davranma ve iyi işler yapma yönündeki meyilleri ve ahlâksızlıktan ve çirkin davranışlardan da nefret verip kaçınmayı temin eden yapıları itibâriyle delalet etmektedir ki, insana iyiyi, güzeli emreden ve onu kötülük ve çirkin davranışlardan men eden sistemin sahibi kim ise, kendisine bu duyguları veren de, O Zât'tır. Bu Zat da, hiç şüphesiz Allah'tır (cc).

 

Dinler tarihi şahittir ki, beşeriyet hiçbir devrini dinsiz geçirmemiştir. Bâtıl, hattâ gülünç dahi olsa hemen her devirde bir dine inanmış ve bir manevî sistemi takip etmiştir. Ayrıca, inanmak bir zarûrettir; zira o fıtratta vardır. İnsan fıtratına bu ihtiyacı yerleştiren Zât'la, bize inanmayı emreden Zât, aynı Zât'tır. Ve O da Allah'tır (cc).

 

14) Duygular Delîli

 

İnsan, binlerce duyguyla teçhiz edilip donatılmıştır. Her duygu, madde dışı bir âlemden mesaj mahiyeti taşır. Ancak insanda bir duygu daha vardır ki o, doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakk'ı tanıtır. Bu duygu, insanda varolan ebed ve sonsuzluk duygusudur. Bu duygu sebebiyle insan, dâima ebed için didinir ve ebed için çırpınır. Sonlu olan hiçbir şey, onu hakiki manâda tatmin edemez. Ve bu duygu, insana başka bir sonlunun tesiriyle tevdî edilmiş olamaz. Sonlu olan sebeplerin hiç biri, bu sonsuzluk bâdesini sunamaz. Halbuki, bunun varlığı bir vâkıadır, inkârı da kâbil değildir. Öyleyse bu duygu bize, bizi bu duygu ile yaratan Zât tarafından verilmiştir.. Ve, ebedî hayatı da yine O verecektir.

 

15) İttifak Delîli

 

On tane yalancı, arka arkaya gelip bize evimizin yandığını söylese, bu adamların hayatta bir defa dahi doğru söylediklerini duymamış olmamıza rağmen, “ihtimal” der onlara inanırız. Zirâ ortada bir ittifak hâdisesi var. Halbuki, bahsini ettiğimiz ittifak, binlerce Peygamber, yüzbinlerce evliya ve milyonlarca da inanan insan arasında meydana gelmiş bir ittifaktır. Muhtelif zamanlarda ve ayrı ayrı mekânlarda yaşamış bu insanların ittifak ettiği en birinci nokta, “Allah vardır” hakikatıdır. On yalancının bir yalan üzerindeki ittifakına ehemmiyet verildiği halde, milyonlarca, hem de hayatlarında bir kere dahi yalan söyledikleri duyulmamış Nebîler ve velilerin bu çaptaki ittifakına inanmayan insan nasıl insan olabilir? Ve ona nasıl akıllı denebilir..?

 

16) Kur'ân Delîli

 

Kur'ân-ı Kerim'in Kelâmullah olduğunu ispat eden bütün deliller, aynı zamanda Cenâb-ı Hakk'ın varlığının da bürhanları durumundadır. Kur'ân'ın Allah kelâmı olduğuna dâir yüzlerce delil vardır ve bunlar, o mevzû ile alâkalı İslâm kaynaklarında en ince teferruatına kadar tafsil edilmiştir. Biz, meselenin ispat yönünü o eserlere havale ile iktifa ediyoruz. Evet, bütün bu deliller, kendilerine mahsûs dilleriyle “Allah vardır” derler.

 

17) Peygamberler Delîli

 

Peygamberlerin ve bilhassa Peygamberler Efendisi İki Cihân Serveri'nin (sav) peygamberliğini ispat eden bütün deliller de, yine Cenâb-ı Hakk'ı anlatan bürhanlara dahil edilmelidir. Zirâ Peygamberlerin varlıklarının gayesi, Tevhid, yani Allah'ın varlık ve birliğini ilân etmektir. Öyleyse, her peygamberin kendi peygamberliğini ispat eden bütün delilleri, aynı zamanda bütünüyle Cenâb-ı Hakk'ın varlığına da delil olmaktadır. Ne var ki, onların peygamberliğini ispat eden delillerin serdi, şu andaki mevzûmuz dışında kaldığından, teker teker üzerlerinde durmayacağız. Şimdilik sadece şunu arz edelim ki, bir peygamberin hak nebî olduğunu ifâde eden bütün deliller, aynı kuvvetle, hattâ daha da öte bir kuvvetle “Allah vardır ve birdir” demektedir.

Gönderi tarihi:

Ebu Hanife ile dinsiz alim

 

Bir gün bir adam bütün alimlerle yarışıyor Allah'ın olmadığını beyan ediyor ve bilgisi ile çoğu alimi çaresiz bırakıyor. Ya buna kim cevap verebilir verse verse çok küçük yaşta alim olan Mezhep imamımız Ebu Hanife ye başvuruyorlar, neyse kararlaştırıyorlar yarın saat atıyorum 12:00 şehir meydanında toplanalım orda konuşalım diye anlaşıyorlar. O dinsiz geliyor oturuyor kürsüye bakıyorlar Ebu Hanife ortalıkta yok. Adam başlıyor böbürlenmeye hani nerde kortku galiba gibi laflar ediyor. Herkeste endişe ediyor gelmiyecek diye ama bir bakıyorlar karşıdan ebu hanife hz.leri geliyor. Daha o zamanlar ebu hanife hz.leri küçük çocuk yaşında neden zamanında gelmedin falan diyorlar:

özür dileyerek diyorki ; benim evim nehrin karşısında tam nehre karşıdan karşıya gececek bir şey bulamadım, sonra bekledim ki ağaçlar kesilsin, sonra suyun üzerine gelsin orda kendiliğinden kayık olsun geçeyim, beklerken birden dediklerim oldu ve kayığa binip karşıya geçtim o yüzden geç geldim diye izah ediyor. Adam gülüyor hakaretler etmeye başlıyor deli bu falan derken Ebu hanife hz.leride diyorki eğer benim dediklerim olmaz ise ben deliysem bu dünya kendiliğinden nasıl olur o zaman sende delisin diyor. Adamın başından kaynar sular dökülmeye başlıyor.

Neyse adam tam tatmin olmuyor soruyor peki diyor biz neden Allah'ı göremiyoruz diyor ben gözümle görmediğim şeye inanmam diyor, Ebu hanife hz.leride diyorki bende senin aklını görmüyorum ama sen akıllıyım diyorsun hadi gösterde inanalım diyor, adam bu sefer soğuk suda şoklanmış gibi olur. Peki diyor adam Allah şu anda ne yapıyor diyor. Bu hadiseler olurken adam yüksek bir kürsüde ebu hanife hz.leri ise ayakta aşağıda duruyor.

Ebu hanife hz.leri diyorki seninle yer değiştirelim sorunun cevabını o zaman verecem diyor ebu hanife hz.kürsüye oturuyor adamda yere iniyor ayakta cevabı bekliyor. Muhterem diyorki gördünmü Senin gibi bir dinsizi aşağıya indirdi benim gibi küçük bir çocuğu yukarı çıkardı şimdi diyor. Adam hemen tövbe ediyor. Müslüman oluyor.

Gönderi tarihi:

ALLAHU TEÂLÂ’NIN VARLIĞININ İSPATI

 

“Süphe yok ki göklerde ve yerde mü’minler için (Allah’ın varlığına dair) deliller vardır. “ (Casiye : 3)

 

Resim...............Ressam

 

Aslı..................Yaratan

 

Nasıl bir resim gördüğünüz zaman o resmi yapan bir ressam oldugunu kabul edersek kâinattaki resimlere de bakacak olursak kâinattaki varlıkları da bir yaratanın oldugunu kabul etmemiz gerekir. Kâinattaki varlıklara (resimlere) bir bakalım: Dünyamız güneşin etrafında dönmektedir. Eğer dünyamız güneşe biraz daha yakın dönseydi yanacaktı. Biraz daha uzak dönseydi donacaktı. Dünyamızı tam dengede döndüren kimdir?

 

Bazen ufacık füzelere ,uçaklara dahi hakim olamazken o akıl almaz hız ve büyüklükteki yüz milyonlarca kütlenin (gezegen,yıldız,nebula...) en ufak bir hata dahi yapılmadan gezdirilmesine neden olan kimdir?

 

Parçalanan, yaşlanan, gezegenler, çürüyen bitki hayvan ve insanlar ile her yer (gökyüzü, yeryüzü) çöp pislik olacağına, bir düzen içinde çöpleri temizlik görevlilerine (kara delik, böcek, kurt,solucanlara...) toplatan kimdir?

 

Atmosferdeki su, karbondioksit, oksijen ve azotun devredilmesindeki ahengi, nizam ve intizami bildigimiz için, yagmur yerine “kezzap” adını verdigimiz nitrik asitin yağabileceği aklımıza dahi gelmez, degil mi?Oysa ki, atmosferin % 80’ini teşkil eden azot gazı, yıldırım ve şimşeklerin tesiri altında oksijenle birleşir. Bu oksitlenme sonucunda, nitratların meydana gelmesine yarayan azot oksitleri teşekkül eder. Yani ilmen, havadaki her elektriklenmede, nitrik asit yağmurunun meydana gelmesi için bütün şartlar hazırdır.... Ancak şimşek çaktığında , damla damla merhamet ve rahmet yağar. Ve bize haddimizden fazla değer veren yüce kudrete bütün mahlûkat sükreder.

 

Üzerimize her an kezzap yagabilmesinin mümkün oldugunu bilen kimya âlimi Prof. Dr. Arthur Macomb bu konuda sunlari söyler: “Ne zaman şimşek çakıp gök gürlese, semâdan yağmur yerine nitrik asit yağacak diye soluğum kesilir, rengim kaçar, sığınacak bir yer ararım. Çünkü havada nitrik asit teşekkülü için bütün şartlar hazırdır.”

 

H2 + O = su ( söndürücü )

 

H (Hidrojen) yanıcı O (Oksijen) yakıcı

 

Yanıcı ve yakıcı iki madde bir araya gelince yangın olacağına tam tersine , söndürücü olmaktadır. Bunu ayarlayan kimdir?

 

Diş doktoru yıllarca okuyup makineler yardımı ile takma dişler yapmaktadır. Bu dişler kırılsa bize haber veremez. Fakat binlerce senedir ağzımızdaki dişler çürümeye baıladığı an alarm sistemi (sinir sistemi) ile bize haber vermektedir. Takma dişi doktor yapabiliyorsa çok daha ileri teknolojiye sahip ağzımızdaki dişleri yapan kimdir?

 

Ağzımızdaki dişlerin sıralanısı: 32122123 = üst çene

 

32122123 = alt çene

 

Dişlerimizi böyle simetrik olarak dizen kimdir?

 

Gazete yaprakları ile aynı kalınlıkta olan ağaç yaprakları fabrika gibidir. Oksijeni alır, karbondioksit verir, içinde damarlar vardır, içinde yeşil renk veren klorofil maddesi vardır . Yaprağı “ oksijen fabrikası” şeklinde yaratan kimdir?

 

İnsanlar henüz ot ve suyla çalışan karşılığında süt veren bir fabrika yapamamışlardır. Fakat milyonlarca senedir milyarlarca, çoğalan, yürüyen, büyüyen, duvarlarından (derisinden) faydalanılan, makinelerden (etlerinden) yemek yapılan sadece ot ve su karşılığında bize süt veren fabrikaları yaratan kimdir?

 

İnsanlar, Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı odundan ancak tahta, tahtadan masa ve sandalye gibi seyler yapabilmektedir. O Kadîr-i Mutlak ise odundan meyve yapıyor, yaprak ve çiçek çıkarıyor. Demek ki iş odunda değil, ustadır.

 

Bir iplik fabrikasi düşünelim; irili, ufaklı, yürüyen, çoğalan, incecik fakat çok sağlam iplikler üreten bir fabrika. Insanlar nokta büyüklügünde böyle fabrikalar yapamamışlardır. Fakat binlerce çeşidiyle milyonlarca, bir yaratıcı tarafından yaratılmıştır ; ipek böceği , örümcek!... O , kimdir?

 

Yağmur gökyüzünden tane tane yagmaktadır, damlacıklar birleşip sel olarak yağmamaktadır. Buna engel olan kimdir? Her yıl yağan kar tanecikleri milyonlarcasını her seferinde her biri ayri ayri desenlerle gökyüzünden bize yollayan, gökyüzünde birleştirip çığ olarak göndermeyen kimdir?

 

Uzayın akıl almaz derinlikleri içinde günesimiz gibi 200 milyar günesi ihtiva eden Samanyolu Galaksisi’nde yaşıyoruz. Samanyolu ise, varlığı kanıtlanabilen en az 300 milyar galaksiden sadece bir tanesidir. Bu dev evreni düzen ve uyum içinde yaratan , yaşatan kimdir?

 

“Dünyada hiçbir delil kalmasa bile, bir mikrobun hayati bana Allah’i ispat etmeye yeter. “ LUIS PASTEAUP

 

ELEKTRİKLİ YILAN BALIĞI

 

 

 

BUNU DA EDISON MU BULDU ACABA ? ...

 

 

 

FİL BALIĞI - ELEKTRİK RADARLI...-

 

 

 

ALLAH (C.C) NİÇİN GÖRÜNMEZ

 

Eger Allah görünseydi imtihan diye bir şey kalmazdı. Allah görülmeyecek ki o görülmeyen Allah’ı bulan insan mükâfat ( cennet ) kazanabilsin. Ayrıca daha Allah’ın yarattıklarını görememekteyiz:

 

Küçük seyleri göremeyiz : Mikrop ,atom , hücre....

 

Büyük seyleri (-n tamamını ) göremeyiz: dünya, ay, okyanus...vs...

 

Özelliği görünmez olanları göremeyiz: Rüzgar, ısınlar (alfa, beta, gama, ultraviyole, kızıl ötesi...) ses-radyo dalgaları, akıl, üzüntü, sevinç, elektrik...Bizim görme oranımız 1.000.000/3.5’tur. Yani çevremizde var olan 1000.000 varlığın sadece 3,5 unu görebiliyoruz...O halde bizler daha Allah’in yarattıklarını göremiyoruz. Görülmeyen seyleri yaratan Allah’i hiç göremeyiz.

 

ALLAH YARATANDIR

 

Soru:Allah her şeyi yaratandır. Peki (haşa) O’nu yaratan kimdir,var mıdır?

 

Allah yaratan olduğu ,yaratılan olmadığı için Allah’tır. Eğer bir tanrı yaratılan ise,o zaman o tanrı değildir, O’nu yaratan ,ama yaratılmayandır Tanrı ..Her seyin başı,bir,tek,vahidül-ehad olan Allah’tır.

 

4 - 3 - 2 - 1 - 0

 

4’ün var olması için 3’e ihtiyaç vardır.3 olmadan 4 olmaz.3’ün var olması için 2’ye , 2’nin var olması için (iki adet) 1’e ihtiyaç vardır.1 olmadan 2, 2 olmadan 3 olmaz. Fakat;1’in var olması için sıfır’a ihtiyaç yoktur. Çünkü sıfır hiç ,yok, boşluktur. Boıtan,hiçten bir olmaz. O halde ,her şeyin başi 1’dir. Bir’den 2 ,ondan 3 çıkmıştır. O Bir’de Vahidu’l-ehad olan Allah’tır.

 

Bir tren ve vagonlarını düşünelim:

 

V3 - V2 - V1 - LOKOMATIF

 

V3’ü çeken V2’dir.V2’yi çeken V1’dir.V1’i çeken ise lokomotiftir. Lokomotifi çeken nedir ,diyemeyiz. Çünkü lokomotif çeker ama çekilmez. Onun hareketi kendindedir.

 

Bizim (V3) var olmamıza sebep olan anne-babamızdır. Onların var olmasına da anne-babaları (V2) sebeptir... Bu Hz-Adem Hz-Havva’ya dek gider. Peki Hz.Havva ve Adem'i yaratan kimdir. Cevap:Allah’u Teala .Peki (haşa) Allah’ı yaratan kimdir diye soramayız. Çünkü Allah yaratandır ama yaratılmaz. Tıpkı lokomotifin çeken ama çekilmez oldugu gibi....

 

( Not : Bazi insanlar “ BENZETME “ sanatına - işlerine geldigi an - önyargılı yaklasmaktadırlar ... : Yukarıdaki lokomotif örneği bir kıyas ve benzetme sanatı üzerine kurulmus bir örnektir. Tıpkı “ Aslan gibi adam “ cümlesinde oldugu gibi . kimse bu cümleyi duyunca aslan- insan karısımı bir yaratığı gözönüne getirmez. Yukarıda da bir kıyas yapılmıstır, Allah’u Teala ( HAŞA ) bir trene benzetilmemiş trendeki bazı özelliklerden kıyasla Allah ‘ın bazı sıfatlarına atıfta bulunulmuştur. Yoksa Allah’in ( HAŞA ) bacası , tekeri vardır,... ?! iddiasında bulunan yoktur. ... )

 

“ Allah'ın her yarattığı bir fabrika, bilgisayar, makine, robot...... gibidir. Yaratılan her varlık planlanmış, proğramlanmış, çoğalacak şekilde dizayn edilmiştir. “

 

Allah ; Halık,Vahid,Rab,Samed,İlah.....tir.

 

NOT :BIR KARDESIMIZDEN MAIL VE CEVABIMIZ :

" ...merhabalar ben bir üniversite öğrencisiyim ve ateist olan bir arkadaşıma Allahın varlığını ispatlamak istedim. onun takıldığı konu malum olan yatarılma konusu...bu linkte Allah yaratandır kısmında yazılan yazıların hepsinin matematiksel ve fiziksel açıklaması var. yane ben ona bunları söylediğimde onun vereceği cevabı bildiğim için sizde de daha gerçekçi örnek bulmanızı öneririm mesela orada yazdığını 1 rakamıda iki tane 0.5 den meydana gelir oda iki tane 0.25 den diye gidiyor.vagonun ise açıklaması momentin dönmesinden ve basınçtan kaynaklanıyor.yani kısacası verdiğiniz örneklerin açıklaması var.gerçekten insanlları hayrete düşürecek örnekler vermek lazım."

SELAMUN ALEYKUM.KARDESIM...1 BIRDIR...0,5 ISE YARIM ..YANI BIR GIBI BUTUN DEGILDIR...YARIM ARABA BIR ARABA DEGILDIR...DORT PARCAYA AYRILMIS ARABA TOPLANINCA YURUYEN BIR ARABA ETMEZ... YANI BIR BIR BUTUNDUR VE VARLIKLAR ALEMINDE BIR DEGERI VARDIR...AMA 0,5...0,25...BUNLAR SADECE MATEMATIKTE ISE YARAR...AMA VARLIKLAR ALEMINDE , VAR OLANLARDAN BAHSEDERKEN BIR " 1 " OLMALI...O BIR OLMADAN HIC BIR SEYE BASLAYAMAYZI...CEYREK ADAM OLUDUR...DORT CEYREK TOPLAMI BIR CANLI ADAM ETMEZ...BILMEM ANLATABILDIM MI...KONUMUZDA VAR OLMANIN ISPATI ILDUGUNA GORE VAR OLANI ANLATMAK ICIN BIR KAVRAMINI VE ONUN ICERDIGI ANLAMI KULLANMAK ZORUNDAYIZ... ATEIST KARDESIMIZ EGER VARLIGI KONUSUNDA SUPHEYE DUSMEMIS ISE , ARTIK ATEIST DEGILDIR ZATEN...!SADECE IKINCI ASAMA OLAN YARATILMAMASI KONUSUNDA SUPHESI VAR DEMEKTIR KI ONUN DA " KENDI CAPIMIZDA " CEVABIMIZ BU ...! TREN KONUSUNU ACIKLADIK ASLINDA TESBIH SANATINDA BENZETILEN ILE BENZENEN ARASINDA % 100 BENZERLIK OLMASINA GEREK YOK... DAG GIBI ADAM DENINCE ADAMIN SAGI SOLUNDA TAS, TOPRAK ARANMAZ..SADECE IRILIGI IKI TARAFTAKI ORTAK YONDUR...OKUZ GIBISIN DEYINCE BIRINE " AMA KUYRUGUM YOK..." FALAN DERSE ZATEN OKUZLUGUNU ITIRAF ETMIS OLMAZ MI ... BU ORNEKTE DE TREN- HASA -ALLAH'LA KIYASLANMIYOR SADECE ILK MUHARRIK - HAREKET ETTIREN " , AMA HAREKET ETTIRILMEYEN OZELLIGI KIYASLANIYOR... HASA RABBIMIZE CIVATA, KOMUR, BASINC ..IZAFE ASLA ETMEYIZ...SELAM VE DUA ILE

 

ALLAH BİLİMİN BİZZAT KURAMCISIDIR !

 

 

 

TAKLİTLERİNE İNSANLAR "MUCİZE " DERKEN ORJİNALİNİ YAPANI NASIL İNKAR EDEBİLİR Kİ ?

 

İnsanlarIn Teknoloji adIna yaptIklarI tüm yenilikler aslInda yüce yaratIcInIn yarattIklarInIn kötü, amatörce birer taklidinden başka bir sey değildir. Hem de her biri daha az kapsamlı, hatalı, çok enerji gerektiren, iri ,az kullanışlı, cansız ,çoğalamayan, büyüyemeyen ...kötü birer taklittirler. Daha çok uzatılabilecek listeyi kıyaslamak için inceleyip her biri üzerinde tek tek düşünelim:

ELDEKİ TEKNOLOJİYE BAKAR MISINIZ ...?!

 

Bilim adamları, geliştirilen biyonik kol, bacak, göz ve kulak gibi organlarla, vücudu ağır hasar gören kişilerin eski hallerinden daha sağlıklı hale getirilebileceğini açıkladı

ABD'nin San Francisco kentinde düzenlenen "Deneysel Biyoloji 2006 Konferansı"nda önceki gün söz alan bilim adamları, günümüzde geliştirilen biyonik kol, bacak, göz ve kulak gibi organlarla, vücudu ağır hasar gören kişilerin eski hallerinden daha sağlıklı hale getirilebileceğini söyledi. İşte son yıllarda geliştirilen biyonik organlara birkaç örnek:

 

Biyonik göz: ABD'nin Stanford Üniversitesi'nden Doktor Daniel Palanker'ın geliştirdiği "retinal protez", taşınabilir bir mini bilgisayar, üzerinde video kamera bulunan bir gözlük, göze yerleştirilen bir pil ve ışığa duyarlı bir çipten oluşuyor.

 

Biyonik kulak: Almanya'daki Saarland Üniversitesi'nden Profesör Werner Nachtigall ve Doktor Stefan Launer'in geliştirdiği yeni teknikte, sesleri algılayan bir çip, kulağın arka yüzeyine yerleştiriliyor. Bu çip, kulağın içine nakledilen bir alıcıya radyo sinyallerine çevirdiği sesleri iletiyor. ( Milliyet :06.04.2006 )

 

 

İnsanların yaptığı Teknik, buluş Allah’ın yarattığı :

 

Sentetik, sera, taklit...........................Doğal, orjinal

 

Diyaliz makinesi..................................Böbrek

 

Lamba, kalorifer...................................Güneş

 

Baraj, Havuz.........................................Deniz, Okyanus

 

Yapay çiçek..........................................Çiçek

 

Yapay meyve........................................Meyve

 

Vantilatör..............................................Rüzgar

 

Heykel, Robot.......................................insan

 

Uçak......................................................Kuş

 

Lens......................................................Göz merceği

 

Deniz altı..............................................Balık

 

Protez el, ayal.......................................El, ayak

 

Oyuncak bebek.....................................Bebek

 

Buzdolabı...............................................Kutuplar, kar

 

Bilgisayarlı araba...................................At

 

Şofben....................................................Golfsitrim

 

Radar......................................................Yarasa

 

Takma diş...............................................Diş

 

Süt fabrikası............................................İnek

 

İplik fabrikası..........................................Örümcek, ipek böceği

 

Bilgisayar................................................Beyin

 

Elek, Süzgeç............................................Ozon tabakasiı

 

İçki...........................................................Su ,süt,meyve suyu...

 

Oksijen tüpü.............................................Atmosfer

 

Elektrik kablosu.......................................Damar

 

Halı...........................................................Doğa (Renkli)

 

Kubbe (Direkli)........................................Gökyüzü (Gök kubbe)

 

Elektrik....................................................Elektrikli yılan balığı

 

Topaç (Yerde)..........................................Dünya (Boşlukta)

 

Anten........................................................Hayvanların anteni

 

Oyuncak hayvan.......................................Hayvan

 

Saz teli......................................................Ses telleri

 

Müzik aleti................................................Bülbül

 

Çamaşır makinesi......................................Kalp, Böbrek

 

Radyo alıcısı..............................................Kulak

 

Bayrakta yıldız...........................................Yıldız

 

Dürbün........................................................Kartal gözü

 

Küre............................................................Dünya

 

Kamera........................................................Göz

 

Akvaryum....................................................Deniz,Okyanus

 

Deprem ölçer..............................................Köpek,kuş,fare

 

Parfüm.........................................................Tabiat kokusu

 

Elektrik........................................................Yıldırım,ateş böcegi

 

Müzik sesi...................................................Tabiat(kus,su,rüzgar..sesi)

 

Laboravatuar...............................................Yaprak,mide,toprak,tohum

 

Yağmur bombasi........................................Yağmur sistemi

 

Solunum cihazı..........................................Akciğer

 

Filitre...........................................................Yaprak,orman

 

Savunma sistemi..........................................Sinir sistemi,Bademcik,ağrı,akyuvar

 

Teyp.............................................................Hafıza

 

Fotograf makinesi.......................................Göz

 

Telefon.........................................................Kulak

 

Mimar...........................................................Bal arısı,kuş,karınca

 

Meyve fabrikası...........................................Ağaç

 

Sebze fabrikası.............................................Bitki

 

Gece lâmbası.................................................Ay

 

Saat..Düzeni..................................................Ay, dünya, güneş sistemi samanyolundaki dakiklik

 

Ambalaj kâğıdı..............................................Meyve kabuğu

 

Mıcır fabrikası..............................................Dere, ırmak

 

Bomba...........................................................Yanardağ, Karadelik, Güneş patlaması

 

İlaç (Yan tesirli)..................... ......................Doğal vitaminler

 

Asansör.........................................................Yer çekimi

 

Dalga.............................................................Yapay dalga

 

Savunma sistemi............................................Boynuz, diş, kanat, kamuflaj.....

 

Elektronik program (Otomatik pilot, pusula)...........Içgüdü

 

Paraşüt ...........................................................Hindi bağ çiçeği

 

Şeker................................................................Bal

 

Saksıda çiçek...................................................Dünyada tabiat

 

Ressam............................................................Musavvir

 

..................... .......................................... .........................

 

Topragı renkli , kokulu , ambalajlı ,desenli , çesitli tat ve sekillerle meyve ve sebze haline getiren birer meyve - sebze fabrikası olan bitkileri yaratan ( her an bu üretimi gözümüzün önünde yaptikları için bu ileri teknolojiyi farkedememekteyiz ! ), yüzen elektirik santrali ; elektirikli yılan balığını ,ot ve suyu süte çeviren , yürüyen ,çogalan süt fabrikasi inekleri , koyunları ,diyaliz makinasından daha kapsamlı , elektirik, onarım ,bakım masrafi olmayan böbrekleri , otomatik motorlu kalbimizi , pilotsuz ,benzinsiz uçan dünyamızı ....yoktan ,kıstassız ,örneksiz , yaratan Yüce Yaratıcı Allah'ın ilmini ,yüceliğini ,kudretini ne yazikki her zaman farkedememekteyiz

 

Allah'ın her yarattığı bir fabrika, bilgisayar, makine, robot...... gibidir. Yaratılan her varlık planlanmış, programlanmış, çoğalacak şekilde dizayn edilmiştir.

 

Not: Uçak olmasaydı, kuş yine olurdu. Ama kuş olmasaydı, Uçak olmazdı.... Böyle yüce bir yaratıcı tesbihe lâyıktı r:

 

Sübhanellah: Ey Allah’ım sen bir seyi yaptığın veya yarattığın zaman en güzel şekilde yapar ve yaratırsın. (Gezegenleriyle, atomlarıyla, canlılarıyla...)

 

Elhamdülillah: Ey Allah’ım ben sana şükreder, teşekkür ederim ( verdiğin sağlıklı organlar ve tüm rızıklar için) ve yarattığın bu kainata bakıp seni överim.

 

Allah’u Ekber: Ey Allah’ım sen en büyüksün. Her şeyin en iyisi, en mükemmeli sensin Ya Rabbi.

 

Görüldügü gibi teknoloji, mucize ve kerametleri çok geriden takip etmektedir.

 

ALLAH KAİNATI NİÇİN YARATMISTIR?

 

Allah’u Teala insanları sevdiği için yaratmıştır.Allah insanları seviyor çünkü nefes alsın diye Oksijeni yarattı, içsin diye suyu, yesinler diye bitkilere emretti , toprağı meyve sebzeye hayvanlara bitkileri et, süt, yumurta, bala dönüştürmektedir.Bütün kainat insanlara hizmet etsin diye yaratılıştır.Allah insanları sevdiği için cenneti yaratmış ,cennete gidebilelim diye Allah Kur’an’ı göndermiş , Kur’an’daki ibadetleri ( Allah’ın tüm emirleri , ibadetleri , insanların yararına , hep insanlar için , tüm yasaklarıda insanların zararına olduğu için yasaklanan haramlardır. ) yaparak , dünyada mutlu olmamızı , sonuçta cenneti kazanmamızı istemistir.

 

Güzel bir manzara resmini ressam neden yapar ? Çünkü hosuna gitmis , sevmistir. Önceden o resim yokken sonradan yapılmış olur. Tıpkı bunun gibi Allah’ta evreni ve insanlari sevdigi için , güzellik için , önceden yokken , yoktan var etmiş , dünyada insanlar , cenneti yaşasın diye ibadetleri ( insanlara yararlı olan şeyleri ) emretmiş , bu ibadetleri yapıp dünyayı cennete çevirenlere ahirette cenneti vaad etmiştir.

 

Insana hizmet için evreni ( su ,agaç , hayvan , bitki...) yaratan Allah , dünyada huzur , barış içinde yaşaması için emir-yasaklar ( ibadeti ) insanlara bildirmiş , bunlar yapanlarada cenneti vermistir.

 

Insan üç nedenle yaratılmıştır : Allah sevdigi için insanı yaratt , insana hizmet etsin diye evreni yarattı , cennete gidelim diyede , cennetin anahtarı olan Kur’an’ı indirdi. Ibadet dünyayı cennete çevirir, ahirettede cenneti garantiler...yaratılmasaydık , cennete gitme ihtimalimiz olmazdı.

 

NOT :Agrı ,sızı , ateş , diş ve karın ağrısı ...Allah’ın insanlara verdiği bir ceza degil , bir hediye , bir iyilik , bir lutüftur. Çünkü karın ağrısı olmasa karnımızdaki hastalıktan haberimiz olmazdı , dişimiz ağrımasa , dişimizi kaybedebilirdik ve bizim haberimiz bile olmazdı ...O ağrı , sızılar... bizim hastalıklara karşı alarm sistemimizdir ve iyi ki onlar vardır.

 

O halde ağrı , sızı ...bir ceza değil , bir mükafaat , bir hediye ‘dir.

Gönderi tarihi:

OKU , nasıl ilk emirse eyy insanoğulları sizde okuyunuz , bu diyardan göçmeden , öbür alemde yaptıklarınızdan bu hayatta sahip olduklarınızdan hesaba çekileceksiniz.İşte size en deha insanın elinden deliller , okuyunuz sakın okumamazlık etmeyiniz , islam dini bize rabbimizden hayat klavuzudur , ondan daha iyi bir reçete olabilir mi?? Kim daha iyisini yazabilir mi hiç

Gönderi tarihi:

Siz bu hikayelerle anca camilerin müdavimi **** halkı kafasını doldurabilirsiniz.Sene 800 değil,1800 değil,2000 li yıllardasınız.Kalkmış 1200 yıl önce yaşamış adamların başından geçenleri anlatıyorsunuz.Çıkmamış mı aklı başında biri o yıllardan bugünlere şöyle herkesi tatmin edecek cevaplar versin?Evren tanrının ispatıymış,baksak görürmüşüz.Yahu bu kadar kolay olsa kimsenin zihni meşgul olmazdı.

Gönderi tarihi:

Siz bu hikayelerle anca camilerin müdavimi ***** halkı kafasını doldurabilirsiniz.Sene 800 değil,1800 değil,2000 li yıllardasınız.Kalkmış 1200 yıl önce yaşamış adamların başından geçenleri anlatıyorsunuz.Çıkmamış mı aklı başında biri o yıllardan bugünlere şöyle herkesi tatmin edecek cevaplar versin?Evren tanrının ispatıymış,baksak görürmüşüz.Yahu bu kadar kolay olsa kimsenin zihni meşgul olmazdı.

 

Tabi ya üstün bir güç yok, bu evren tesadüfi olarak meydana geldi, sen gel buna inan bi de bizi ******* suçla...

 

Evren Allah'ın yaratmasıyla meydana gelmiş ve O nun kudretiyle bu düzen oluşmuştur...Bilim ise nasıl bu düzen oluşmuştur noktasında cevap veremez sadece başlangıcını bilir (Big Bang) ve oluşan bu DÜZEN in sonrasında yaşananlarına açıklama getirebilir...Halbuki en can alıcı nokta bu düzenin nasıl oluştuğudur...Sonrasında oluşan sebep-sonuç vb. kanıtlanabilen ilişki zaten oluşan bu sistemli düzenin ürünüdür...

 

Demekki Bilim öyle sanıldığı gibi her bir şeye açıklama getirmiştir diyemiyoruz...Bu durumda bilim öne sürülerek Allah inancı ortadan kaldırılamaz...Eğer bu inanç bilime dayandırılarak ortadan kaldırılıyorsa burada yalancılık,kandırmaca adı herne ise bilim dışı hurafe,doğmatik bir düşünce söz konusudur...

 

Ayrıca üstün bir güç yoktur demek alternatif olarak tesadüfi oluşan bir düzene inanmak demektirki bu konuda TESADÜFün sözlük anlamına bakmanızı şiddetle öneriyorum...

 

Allah'ın varlığı kaçınılmazdır çünkü bu düzenin, yaşamın her şeyin kaynağı odur biz varsak bu Allahın varlığına bir delildir...

 

kontrsağduyu teşekkür etmeyi unutmuşuz Allah razı olsun... :clover:

 

GÖZÜNÜ KAPAYAN YALNIZCA KENDİNE GÜNDÜZÜ GECE YAPAR.

Gönderi tarihi:

Allah razı olsun kontrasağduyu..

Allah'ın varlık delillerini yazmakla çok iyi ettin umarım okunur..

Zamanın izafiliğine rağmen ve geçmiş milletlerdeki ilmin net olarak bilinmemesine rağmen..

Hala, o devirler geride kaldı, şu çağdayız bu yıldayız diyenlere hayret ediyorum..

Oku.. mantıksızsa mantıksızlığı eleştir..

Neden hala yaftalarda geziyorsunuz..

Neden damgacı bir millet olduk..?

Neden objektiviteliği şiar edinemedik..

Neden tefekkürü bilemedik..

Alahın varlık delili bundan başka nasıl ifade edilebilirdi..

Bir aşikarı göstermeye çalışıyoruz..

Oysa apaçık herşey ortada..

Bir grafik çalışması yapıyorum Pc ortamında Kuran'ı kerimle ilgili Allah nasip ederse bugün yeni bir başlık altında o çalışmamı yayınlıcam..

 

 

 

Saygılar-sevgler..

Gönderi tarihi:

Siz bu hikayelerle anca camilerin müdavimi ***** halkı kafasını doldurabilirsiniz.Sene 800 değil,1800 değil,2000 li yıllardasınız.Kalkmış 1200 yıl önce yaşamış adamların başından geçenleri anlatıyorsunuz.Çıkmamış mı aklı başında biri o yıllardan bugünlere şöyle herkesi tatmin edecek cevaplar versin?Evren tanrının ispatıymış,baksak görürmüşüz.Yahu bu kadar kolay olsa kimsenin zihni meşgul olmazdı.

 

Dünyadaki 2 milyara yakın müslüman *****,bir o kadarda başka dinlere mensup Allah'ın varlığına inanan **** ve siz parmakla sayılacak kadar az olan Ateistler dünyanın en zeki insanları sizsiniz öylemi?ve hatta belkide dünya sizin etrafınızda dönüyor değilmi?Bizim zihnimiz meşgul değil gayet net ve açık fikirlerimiz herşeyi yaradan bir yaratıcıya inanıyoruz sorgusuz sulasiz tüm benliğimizle..Sizin savuduğunuz fikirleri ortaya atanlarıda biliyoruz biz,sen onların yolundan git senin gibi düşünen 3-5 kişi ile birlikte biz topyekun aynı istikamette yürüyelim nasılsa büyük gün geldiğinde karşılaşacağız öteki tarafta her ne kadar sen inanmak istemesende bak dikkat et inanmasanda demiyorum inanmak istemesende diyorum.

 

Teşekkürler kontrasağduyu

Gönderi tarihi:

Burda sayılan maddeler ispat niteliğinde değil. Sadece fikirler. Onlarca madde sayııldığı için forum içinde bunları tartışmak da mümkün olmamaktadır. Ama yine de bazı noktalara kısaca değinmek istiyorum.

 

Öncelikle bir varlığın (daha doğrusu var olduğu iddia edilen bir nesnenin) olup olmadığını anlamak için öncelikle tanımını yapmak gerekir. Bu durumda var olduğu iddia edilen bir cismin yokluğunu ispatlamak için bütün kainatı gezmek gerekmez, bir çelişki bulursun olup biter. Örneğin özgür irade varsa, bu özgür irdaye hükmeden bir tanrı olamaz. O zaman siz, tanrıyı her şeye hükmedebilen ve özgür iradeli insanlar yaratabilen diye tanımlarsanız, bu mümkün değildir. Bu tanrının olmadığını ispatlamak için evreni gezmeye gerek yok. Eğer iradeye hükmedebiliyorsa, o zaman irade özgür değildir. Bu ikisi aynı anda olamaz.

Gönderi tarihi:

Siz bu hikayelerle anca camilerin müdavimi **** halkı kafasını doldurabilirsiniz.Sene 800 değil,1800 değil,2000 li yıllardasınız.Kalkmış 1200 yıl önce yaşamış adamların başından geçenleri anlatıyorsunuz.Çıkmamış mı aklı başında biri o yıllardan bugünlere şöyle herkesi tatmin edecek cevaplar versin?Evren tanrının ispatıymış,baksak görürmüşüz.Yahu bu kadar kolay olsa kimsenin zihni meşgul olmazdı.

 

arkadaşım OKUMADAN neden saçmaca şeyler yazıyorsun , bunların en üsttekisi Fethullah Gülenin , altındaki Hz Ebu Hanife'nin altındaki başka bir aimin araştırması MANTIKLA AKLI OLAN İNSAN OLANLARA sunumları..Tarihine bakmazsan ders almazsan tekerür eder değil mi , yani sen diyorsun geçmişe bakmaya lüzum yok , onlar eskiden yaşanmış şeylerr ama bak o zamandada senin gibi kendini akıllı zanneden bilginler varmış , hatta bak akıllımışta ona denileni dinlemiş üzerine düşünmüş sonra hakikati bulmuş..SANA SAKİN BİR KAFAYLA ŞU EN BAŞTAKİ YAZIYI OKUMANI VE ÜZERİNDE DÜŞÜNMENİ RİCA VE ÇOK TAVSYE EDERİM , onları inkar edende akıl aramak akılsızlıktan başka bir şey değildir! he sen niye görünmüyor diye soruyorsan onada cevap veririz , sen önce 1000 kapısı olan şu sarayın 999 kapısının açıklığını gör o 1 taneyide hemen ben şimdi getirecem

Gönderi tarihi:

buyrun neden göremiyoruz diye tereddüt geçirenler , üstünde düşünün şunların , aklınızı çalıştırın

-----------------------------------------------------------------------------------

Allah’ın özü ve nitelikleri nelerdir?

 

 

 

Allah, yarattığı şeylerden; onların hakikisinden ve izâfîsinden tamamen başkadır. Kaldı ki, insan, şu sınırlı âlemde hep, sınırlı düşünür, sınırlı görür, sınırlı duyar.

 

Evet, insanın bu âlemde gördüğü şeyler, milyonda beş nisbetindedir. Duyduğu şeyler de o kadar. Meselâ o, sâniyede 40 defa ihtizaz (titreşim) yapan bir sesi duymaz. Binleri aşan ihtizâzı da duymaz. Öyle ise insanın, sesleri duyup alması sınırlıdır. Bu da, ancak milyonda çok küçük nisbetde bir şeydir. O'nun görüş ve duyuş sahası da çok dardır. Bu kadar sınırlı gören, duyan, bilen bir insanın "Allah için görülmüyor? Nasıldır?" demesi -hâşâ!- O'na kemmiyet ve keyfiyet izâfe ederek, O'nun üzerinde düşünmesi, dolayısıyla da haddini bilmemesi demektir. Sen nesin ve neyi biliyorsun ki, Allah'ı da bilesin!.. Allah kemmiyet ve keyfiyetten münezzehtir ve senin nâkıs kıstaslarınla ölçülmeyecek kadar muâllâdır. n) Sen ışık hızıyla trilyon sene ötelere gitsen ve trilyonlar senelik öteleri görsen, sonra gördüğün bu kâinatları üst üste yığsan; bunlar, O'nun varlığına nisbetle mikroskobik birşey bile olamaz. Bizler daha Antartika kıtasını bilemezken, bütün kevn-ü mekânları evirip çeviren Allah'ın -hâşâ- ve kellâ- "nitelik" ve "niceliği" hakkında nereden bilgimiz olacak!! Allah, Allah olduğu için, O'nun tâbiriyle "nitelik" ve "nicelik"ten de mukaddes ve münezzehtir. O, bizim, her türlü tasavvurlarımızın ötesinde, ötelerin de ötesindedir...

 

Kelâmcı: "Aklına her ne gelirse, Allah ondan başkadır" der. Tasavvufçu ise: "Aklına ne gelirse, onun verâsının ve verâsının verâsındadır. Ve sen, dâima seni saran perdelerle âdetâ bir fanus içindesin..."

 

Descartes der ki: "İnsan, herşeyi ile sınırlıdır. Sınırlı olan birşey, sınırsızı düşünemez."Allah ise, varlığı sınırsızdır; nâmütenâhidir. Binâenaleyh, sınırlı düşünen insanoğlu O'nu ihâta edemez.

 

Alman edibi Goethe: "Seni binbir isminle anıyorlar, ey Mevcûd-u Meçhûl! Biri değil, seni binlerce isminle ansam, yine de seni senâ etmiş sayılamam. Çünkü sen, hertürlü tavsifin verâsındasın" sözüyle, bu mevcûd-u meçhûlu anlatır bize...

 

Mütefekkirler, Allah'ı mevcut, fakat idrâk edilmez bir mevcut olarak mütalâa ederler. Allah, insanın kavrayabileceği, bilebileceği şeylerden değildir. Göz, O'nu göremez, kulak O'nu işitemez. Öyle ise, sen, O'nun hakkında sadece Nebîlerin ta'limine uyup öylece inanmalısın!..

 

Allah nasıl bilinir ki: O vücudun da, ilmin de ilk mebdei, ilk illetidir. Varlığımız, O'nun varlığının nurunun gölgesi; ilmimiz, O'nun muhît olan ilm-i İlâhîsinin bir şemmesidir. Evet, bir seviyede, Allah'ı bilmenin ve irfan sahibi olmanın yolu vardır: Ne var ki bu yol, eşyayı bilme yolundan bütün bütün başkadır... Yanlış yolla O'nu tanımağa kalkanlar, nefislerinin gururunu kıramamış, iç müşâhedenin ne olduğunu duyamamış, tadamamış bir kısım talihsizlerdir ki; "Allah i aradım da bulamadım" hezeyânıyla fen ve felsefe nâmına dalâletlerini izhâr ederler.

 

Allah öyle bir Allah'tır ki, gerek enfüsî ve gerekse âfâkî, kalb ve ruhun mi'racında seyr-i rûhî ve kalbî varlığını ve varlığının zarûrî olduğunu gösterir ve ruhumuzun derinliklerinde kendini bize hissettirir. İşte bütün ilimlerimizin kökü olan bu vicdânî duygu, bizdeki sınırlı ilimlerin, şuurların, akılların, fikirlerin hepsinden daha kuvvetlidir. Böyle iken, biz çok defa vücudumuzdan ve bu iç sezişten zuhul ederiz de hata ve dalâletlere düşeriz.

 

Kâinat, bunu hatırlatıcı bin dil ve bin teldir. Kur'ân, belâğatlı lisaniyle en büyük hatırlatıcı, Peygamberimiz ise en mükemmel bir tebliğcisidir.

 

"Sığmam dedi hak, arz-u semâya Kenzen bilindi, dil ma'deninden",

 

Hazret-i Hakkı

 

 

 

Allah hakkında, biz bize öğretilenden başkasını bilemeyiz. Akıl, bu sahada bir şey söyleyemez. Bu mevzûda aklın yapacağı şey, vahyin rehberliğini kabulden ibarettir. Bunu şöyle bir misâlle anlaşılır hâle getirebiliriz:

 

Meselâ; bizler bir çatı altında oturuyoruz. Bir aralık kapının vurulduğunu duyduk. Evet, hakikaten kapı vuruluyordu. İçimizden bazıları, kapının vurulmasından anlaşılanı aşarak, bir kısım mütâlâalarda bulunmaya başladılar: "Efendim kapıyı vuran şöyle bir zâttır, böyle bir zâttır" ilh... Biz, buna tasavvur diyoruz. Bir diğer grup ise, böyle bir meselede, aklın tasavvur etmeye mecâli yoktur. Akla düşen şey, kapının vurulmasıyla arka tarafta birinin bulunduğunu tasdîk; fakat kim olduğunu belirleme hususunu, kapıyı vurmak suretiyle kendini bize tanıttırmak isteyen zâta bırakmak olacaktır. Biz buna teakkul akletme, anlama diyoruz.

 

Bu misâli, mevzuumuza şöylece tatbik edebiliriz: Biz Allah'ı (C.C) eserlerinden isimlerine, isimlerinden sıfatlarına, sıfatlarından tecelli-i zât'a yükselerek tanımağa çalışırız.

 

Yânî, eserlerinde tecelliden isimleriyle tecelli etmesine geçerek kâinatı dolaşır, sıfatların tecelli ufkuna ulaşır; gaybdan şuhûda yükseliriz ve müşahede zevkimiz arttıkça, tecelli-i zât için sermest ve bîhûş çırpınıp dururuz. Gâh cemâl ve şefkât esintileriyle inbisât eder ve neşeleniriz; gâh celâl, mehâbet ve korku içinde ra'şedâr olup ürpeririz.

 

Görülüyor ki Zât-ı Bârî hakkında, bizim "ma’rûfumuz" ve "malûmumuz" ölçüsü içinde bir şey diyemiyoruz. O'nun, bilinmesini, kendine has lisan ve lehçesi içinde, şehâdet ve gayb âleminin birleşme noktası olan vicdâna bırakıyoruz. Evet, Allah isimleriyle ma'lûm, sıfatlarıyla muhât, zâtıyla mevcuttur; Hz. Sıddîk'ın ifâdesiyle: O'nu idrâk, idrâkten acz ifâdesi içindedir. Veya en büyük Tarifçiye isnad edilen bir sözdeki itirafla, "Seni hakkıyla bilemedik ey Ma i-ûf" ölçüsüyle bir ma'rûf ve malûm'dur.

 

Kur'ân-ı Kerim'in, O'nun ef âli ve icraatına dâir verdiği tariflerde ise, O'nu ef âl ve sıfatlarıyla bir Ma'bûd-u Mutlak tanır; kemâl sıfatlarla bilinebileceğine kalben yükselir, cemâlde (sonsuz güzellik kaynağı) olan kemâlini (mutlak eksiksizlik ve kusursuzluğunu) görürüz.

 

Öyle ise, ahd u peymânımızı bir kere daha yenileyerek, şöyle diyebiliriz: Ey Ma'bûd-u Mutlak!... Seni hakkıyla bilemediğimiz muhakkak; ama bizlere şah damarlarından daha yakın olduğu ve normo âlemdeki bu yakınlığın içinde, bütün bir semâvatı kitap sayfaları gibi açıp kapamadaki azametini, sineğin gözü ile güneş manzûmesi arasında va'zettiğin şürimsi âhengi, rûhumuza bir nurlu yol kabul ederek, binlerce, yüzbinlerce menzilde sana ait eserlerle zâtını tanıyor, tecellilerinle bütünleşiyor ve itmi'nana eriyoruz.

Gönderi tarihi:

Ben Allahın bütün niteliklerini, niceliklerini, her şeyini bilmek gerektiğini söylemedim ki! Sadece iki özellik koydum özgür iradeli insan yaratma ve her şeye hükmetme. Bu ikisi aynı anda olamaz. Tanrının herşeyini bilmeye gerek yok bunun için. İnsan iradesi elbette sınırlıdır. Ama bir toplu iğneyi bile kendi iradesi ile kaldırıyorsa, o zaman o iğneyi kaldırmasına tanrı hükmetmiyor demektir. Tanrı kaldırmasına hükmediyorsa, o zaman da o iğneyi kaldıran özgür irade değildir.

 

Descartes der ki: "İnsan, herşeyi ile sınırlıdır. Sınırlı olan birşey, sınırsızı düşünemez."Allah ise, varlığı sınırsızdır; nâmütenâhidir. Binâenaleyh, sınırlı düşünen insanoğlu O'nu ihâta edemez.[/quote

 

İnsan tanrıyı düşünemezse, ona nasıl inanır. Aslında bilimsel felfese ile din felsefesi arasındaki fark bu sorunun yanıtında yatıyor. Düşünmek akıl ile olur bu nedenle bilim akılcıdır, din düşünmeden bile inanır, bu nedenle akılcı değildir.

Gönderi tarihi:

Allahın senin özgür iradene müdahale ettiğini kim söyledide böyle bir fikre kapıldın..

Ama müdahale edemez anlamını anlama..

İsterse edebilir, o onun iradesine bağlıdır..

Ama adetullah gereği müdahale etmez..

Ettiği zamanda ya sevgisinden etmiştir yada kahrından..

O halde siz düşünün ne büyük bir sevgiki bu seni dahada yüceltmek için sana birşeyler bahşediyor..

Yada ne büyük bir kahırki bu yerin dibine batırmak için dahada azdırıyor..

Artık buradaki konumu sen düşün..

Gönderi tarihi:

Ben kendi irademle bir iğneyi kaldırmışsam ve tanrı bana hükmetme yeteneğine sahip olsa bile, o an için müdahale etmemişse ben tanrının isteğinden, iradesinden bağımsız bir şekilde bir eylem gerçekleştirmiş oluyorum. Yani, o iğnenin konumunun değişiminde tanrının hiç payı yok!!! Bu durumda evrendeki bütün işleyişi gerçekleştiren bir tanrı olamaz. Bu durumda evrende her an, her şeyi kontrol eden (yöneten, hükmeden) bir tanrı olmamış oluyor.

Gönderi tarihi:

Sevgili katar..

Bu konuda sayfalarca yazdık fakat gene yazayım..

Ama çok detayada girmek istemiyorum..

Bak oradaki irade senindir, bu bir imtihanın gereğidir..Fakat o fiilin işlenme bölümündeki irade ve kuvvet Alahındır...

Örneğin sen birini öldürmeye karar verdin.

Bu kararından dolayı sorumluusn..

Ama Allah o kişinin ölümüne razı değil yada ecel vakti değil..

O esnada senin başına başka birşey verir ve öldürtmez..

Bu biraz daha başka bir olay..

İğne meselesinde..

Kısaca..

İğneyi kaldırmayı murad eden sensin..

Kaldırtan Allah yani o kaldırma fiilini yaratan Allahtır...

Ve bu olay her salise devam etmektedir..

Gönderi tarihi:

sevgili kralx

 

Öncelikle bir şekilde kaçamak cevaplar yerine, net ve anlaşılır cevaplar verdiğin için teşekkürler. Konu gittikçe daha netleşiyor. Verdiğin şu son yanıtla düşündüğümüz bir çok kavram daha netleşmeye başladı.

 

Öncelikle özgür irade derken, senin anladığın sadece isteme, murad etme. Yani, sen istersin tanrı gerçekleştirir. Ben toplu iğneyi kaldırmak istiyorum, özgür irade burada sona eriyor, gerisini tanrı gerçekleştiriyor. O zaman irade sadece isteyip, istememe durumu oluyor. Gerisi tanrıya kalmış, isteklerinin bazılarına olabilirlik imkanı veriyor, bazılarına da o imkanı vermiyor. "O zaman senin özgür iradenin ne anlamı kalıyor, sonuçta sen istesen de istemesen de eylemin olup olmayacağı tanrıya kalıyor" demeden önce burda duruyorum, çünkü konuda yeniden kavram kargaşası oluşsun istemiyorum.

 

Burada biraz daha konuyu açayım ve tanrıya şöyle bir tanım daha ekleyeyim, tanrı insanları dünyaya imtihan için gönderdi. Bu imtihan yaptıklarını ölçmüyor, çünkü eylemleri gerçekleştiren tanrı, sadece isteklerini, neyi murad ettiklerini ölçüyor. Bu arada bir not düşeyim, burdan şunu öğreniyoruz ki, önemli olan eylemin gerçekleşip gerçekleşmemesi değil, isteyip istememedir. Yani, istedikten sonra eylemin gerçekleşip gerçekleşmemesi önemli değildir. Bu kısım konumuzla tam ilgili değil, ama ciddi bir sonuç ilerde işe yarıyabilir. Tanrının diğer sıfatları ile bu sonucun çelişki oluşturmaması lazım değil mi? Neyse ben konumuza döneyim.

 

Peki, o zaman bizim isteyip istemememizi tanrı kontrol etmiyor, hatta şöyle de diyebiliriz: Eğer, insanların özgür iradesi varsa, tanrı bu isteği kontrol etmemeli, gücü buna yetmemeli. Bu durumda tanrının gücüne sınır koymuş oluyoruz. O zaman yukarda tanrıyı tanımlarken eklediğimiz özelliklere göre böyle bir tanrı olamaz. Bu arada; gücü yeter ama isterse isteklerine müdahale eder, istemediği için etmez diyorsan başka. Artık bu iradenin ÖZGÜRLÜĞÜ gittikçe yok olmaya başladı. Önce iradeyi sadece istemeye, murad etmeye indirgedik, şimdi de istemeyi bile tanrı isterse kontrol edebilirliğe gelmiş olduk. Bu arada dikkat ettim de, benim başlangıçtaki sonsuz güçlü, her şeye hükmeden tanrı ile özgür iradenin çeliştiği fikrim doğrulanmaya başladı. Özgür iradenin özgürlüğünü gittikçe kısıtlıyoruz. Özgürlük ve kısıtlamalar, hiç de uyumlu durmuyorlar.

 

Neyse, devam edelim. Tanrı, isterse bizim isteklerimize karışmıyor.Bu arada tanrının adalet sıfatını gözönüne alalım. Eğer, tanrı isterse bizim isteklerimize karışabilir ve bu durumda istediğini cennete veya cehenneme gönderebilir. Bu durumda zaten irade de artık özgür olmaz. Bu nedenle tanrının özgür iradeli insanları yaratması ve adaletli olması ile çelişik bir durum oluşur. Bu çelişkinin oluşmaması için tanrının insanların isteklerine müdahale edememesi lazım. Yani, sonuçta, tanrının gücü yine kısıtlanıyor. Bir şekilde bütün bu sıfat ve özelikler aynı anda olamaz.

 

Bilmiyorum, durumu kurtarmak için belki özgür iradeyi daha da özgürsüzleştirmek gerekebilir. Fikri olan açıklasın, ben açıkçası zorlanmaya başladım özgürsüzleştirme konusunda.

Gönderi tarihi:

Kontrsağduyu öncelikle paylaşımların için teşekkürler :clover:

 

Gerçekten çok üzülüyorum gönüldaşlarım, Kudretinden sual sorulamayan Allah'ın varlığını, hala anlamak istemeyen veya işine gelmediği için anlamayan bazı arkadaşlara delil sunarak anlatılmasından dolayı...

 

Tek bir soru sormak lazım bu arkadaşlara...Varlığınızı nasıl açıklayabiliyorsunuz ?

 

 

Sevgilerimle... :clover:

Gönderi tarihi:

Güzel yorumlar bunlar sevgili katar..

Ama şurada yanılıyoruz..

Allahın gücünün yetmemesi olayı yok..

Allah gene sonsuz güçlüdür ve herşeye hükmeder..

Örneğin bir müdür e elinde bir çok yetki var..

Bu yetkileri ister kullanır ister kullanmaz..

Ha burada adalet kavramı devreye giriyor..

Adaletide bizim bilemediğimiz yada hesaplamada çok zorluk çektiğimiz bir biçimde tesis ediyor..

Zaten bir kimseye en küçük bir zulum yoktur.. Ayeti kerimeyle sabittir..

Mesela bir adam çok zengin ama ailesiyle huzuru yok yada bir hastalığı var...

Buna benzer örnekler çoğaltmak mümkün..

Şimdi irade ve yaratma meselesine tekrar dönelim..

Cüz-i irade insana verilmiştir sebebi imtihan dedik..

Ama fiilin yaratılıp yaratılmaması Allahın elinde..

Yaratma ise bazı şartlara ve özel şartlara göre değişir..

Örneğin sen bir gök deleni bir tekmeyle yıkmayı irade edersin, aslında onuda yaratabilir ama bu adetulahın dışında bir olaydır, yaptırmaz..

Ne kadar tepersen tep.:)

Bu biraz saçma örnek oldu farkındayım..

Ama adetullah mantığını göztermek için bunu söyledim..

Yani yaratılmış olan fizik kurallırna uyum şart ha istisnalar çok az olmakla beraber vardır bunu okuduk duyduk...

Birde şu vardır..

İrade etiğin şey hayra meyilli ise onu yapmaya yeltensende yeltenmesende, onun fiili yaratılsada yaratılmasada o güzel iraden için sevap alırsın...

Kötüye irade ettiğin şeyi fiil aşamasına dönüştürmedikçe sana günah yoktur..

Örneğin beni öldürmeyi düşünüyorsun fakat fiil aşamasına karar vermedin...

Burada sana katil günahı yoktur..

 

 

Saygılar...

Gönderi tarihi:

Tekrar Merhaba Kralx

 

Ben az önceki yazımda geldiğim en aşamayı tekrarlayacam kısaca...

 

Tanrı bizim isteklerimizi kontrol edebilir mi? Anladığım kadarıyla edebilir diyeceksin, ama hiç bir zaman hiç bir özgür iradeye müdahale etmemiş ve etmeyecektir. Çünkü, ettiği anda özgür irade diye bir şey kalmayacaktır. Sonuçta, özgür iradenin devamlılığı için tanrı iradeye hükmedemez. Şunu demek istiyorum ki, özgür iradenin devamı için tanrı bir şekilde iradeye hükmetmeme kuralına tabi olmuştur. Bir kural tanrıyı kısıtlamıştır. Belki de burda haklı gibi gözüken bir karşı çıkışın olacak, o kuralı koyan da tanrı. Ama dikkat et, özgür iradenin özgürlüğü tanrının sonsuz gücünü gösterdikçe kısıtlanıyor. Yani, özgür irade ile tanrının gücü ters orantılı!

 

İkna olmadıysan kurduğum mantıksal açıklamaya devam edeyim. Senin bu aşamaya kadar anlattıklarını doğru kabul edelim. Sonuçta, tanrı gücü olmasına rağmen insanın isteklerine müdahale etmiyor. Bu şartlar altında ben bir iğneyi kaldırmak istiyorum. Tanrı da gücü yetmesine rağmen benim iğneyi kaldırma isteğime hükmetmiyor. Sonuçta, hükmetmediği için tanrının kontrolu dışında bir istek oluşmuş oluyor. Tanrının kontrolu dışında nasıl bir şey oluşur? Burada "kontrol" kelimesini "oluşmasını sağlayan,oluşmasına her aşamada tamamiyle neden olan " anlamında kullanıyorum. Yani,yine tanrıya mutlak güç özelliğini veremiyoruz.

Gönderi tarihi:

Merhaba Gece Yağmuru,

 

Demişsin ki;

 

Tek bir soru sormak lazım bu arkadaşlara...Varlığınızı nasıl açıklayabiliyorsunuz ?

 

Bu sorunun cevabı şu anda tartıştığımız konu değil, aslında bu soruyu başka başlıkta tartışsak daha iyi olurdu ama konu açılmışken burdan devam edelim yine de.

 

Her şey madde-enerji den oluşur. Bu ikili hiç bir zaman vardan yok olmaz, yoktan da var olmaz. Zaten aksi bir örnekle daha hiç karşılaşılmadı, aksini düşündürebilecek bir veri yok elimizde.

 

Varlığımı nasıl açıklıyoruma girersem, iş evrime gider. Ordan canlıların oluşmasına ordan Dünya'nın oluşmasına... Böylece şu ana kadar bilimsel olarak tahmin ettiğimiz Büyük Patlamaya gideriz. Bilimde bir kural vardır madde-enerji vardan yok olmaz, yokdan var olmaz. Büyük patlamada da, ortada teorik olarak sonsuz yoğunlukta bir enerji var ve bu genişlemeye başlıyor. Yani, yoktan var olma yok! Daha öncesinde neydin dersen orasını bilmiyorum. Peki, bilmemem beni tanrı fikrine götürür mü? Hayır götürmez. Niye götürsin ki?

 

Şunu da belirteyim, belki burada şunu sormak istiyorsun: Bu kadar kompleks sistemler nasıl kendi başlarına var oluyor?

 

Böyle soruyorsan, "komplex sistemlerin varlığını sorguluyorsun da, bütün bu sistemleri yaratacak müthiş bir gücün varlığının nasıl kendiliğinden var olduğunu sorgulamıyorsun?" derim. Yani, kompleks varlıkların kendilerinden var olması saçma ise, tanrının kendiliğinden var olması daha saçmadır. Ama nedense bu noktada tanrı sorgulanmaz, kendiliğinden var olduğu kabul edilir, ama evren sorgulanır. Objektiflik yerin dibine batırılır. Halbuki, sorgulanmaya neden olan mantık, tanrıya uygulandığında tanrının kendiliğinden var olmasının imkansızlığı ortaya çıkar.

 

Son olarak, hayatın anlamı nedir, insanın oluşmasındaki amaç nedir diye sorabilirsin. Ama bu soru, insanın bilinçli bir varlık tarafından belli bir sebeple yaratıldığı kabulu altında sorulmuştur. Evet, böyle bilinçli bir yaratma varsa, bir amaç da vardır. Ama konumuz zaten, bilinçli yaratmanın olup olmadığı, ispatlamak istenen şeyi kabul edip, bir sonraki adımdaki başka bir konu değil. Yani, bu sorunun muhatabı inanmayanlar olamaz.

Gönderi tarihi:

"Delil" diye önümüze konulan maddeler birer laf ve kavram karmaşasından başka bir şey değildir. Hiç bir mantıki ve ilmi geçerliliği de yoktur. Tamamen laf kalabalığı yaparak kafa karıştırmaktan ibaret...

 

"1-İmkan Delili" denmiş.

 

Burada tanrının varlığına ne gibi bir delil getirilmiş? Ben bırakın delili, bir ipucu bile göremedim. Anlayan beri gelsin...

 

"2- Hudus Delili" denmiş...

 

"Değişen her şey sonradan olmuştur. Bu bakımdan madde ezeli olamaz" deyip, sözde maddeyi tanrının yarattığının bir delili gibi göstermişler. Halbuki bu iki cümlenin de hiç bir geçerliliği yoktur. Tamamen dogmatik söylemlere dayanır. Maddenin ezeli olmasıyla ilgili konuyu bilim forumunda yeterince tartıştık. Dileyen oraya bakabilir.

 

"3- Hayat Delili" denmiş. Burada da dogmatik söylemlerden başka bir şey yok. Sözde hayat “Beni var edip yaratan ancak Allah'tır (cc)” der.. " miş... Şu teistlerin de "fabl"ları çok hoşuma gidiyor yahu... Konuşturmadıkları (ağlatmadıkları) ne bir ağaç kütüğü kalıyor, ne de bir karınca... :D

 

"4-İntizam Delili" denmiş...

 

Sözde her şey ahenk ve bütünlük içerisindeymiş. Halbuki bu tamamen teistlerin görüşü.. Gerçi çoğu zaman bu söylemlerini yalanlayan ifadelere rastlasak da, her zaman kılıfına uydurmasını başarabiliyorlar... Örneğin, "Özürlü doğan bir çocuğun neresi muntazamdır?" diye bir soru yöneltildiği vakit, "İmtihanın tecellisindendir" gibi bir cevap almak olasıdır. Ya da doğal afetlerin ne tür bir ahengin neticesi olduğunu sorabiliriz... Alacağımız cevap da yine imtihan ve uyarı gibi cevaplar olacaktır. Ya da karadeliklerin hikmetini sorabiliriz. Elbette buna bir teistin verebileceği bir cevap yoktur. Ben alternatif bir cevap üreteyim... Gökyüzünü tutan direklere, bir asteroidin çarpıp yok etme ihtimaline karşılık bir sigorta görevi görmektedirler....

 

Görüyorsunuz ya; bir düzen ve ahenkten söz edilemezken, teist düşünce yapısı her şeye bir kılıf bulup, bu kılıfı da düzenin ve ahengin bir parçası yapabiliyor. Ve işin trajik tarafı, bunu bize tanrının bir delili olarak sunabiliyor (Aslında bunu bize değil de, hedef kitleye sunuyor. Zira bunların geçerli olmadığını kendileri de biliyor)...

 

"5- Sanat delili" denmiş...

 

Özürlü yavrular, hilkat garibesi canlılar bu böyyüüük sanatın en güzel göstergesidir. Demek ki zaman zaman tanrı da iş kazası yapabiliyormuş. Fırça darbelerinin dozajını kaçırıp, olması gerekenden fazla gölge efekti koyabiliyormuş...

 

"6- Hikmet ve Gaye Delili " denmiş...

 

Her varlığın bir gayesi varmış ve israf sayılacak herhangi bir durum müşahade edilememiş. O sizin müşahadesizliğinizden... Yoksa tanrı bol keseden israf etmiş... Örneğin gökyüzüne gereğinden fazla kandil koymuş... Halbuki insanların o kadar yıldıza ihtiyacı yok. Bir tane ısınmak ve aydınlanmak için, bir tane yön bulabilmek için, bir tane de şeytan taşlamak için yeterli olurdu... Neden trilyonlarca yıldız olsun ki? Ama teist düşünce yapısına göre her şeyi tanrıya bağlamak o kadar kolaydır ki... Aklın ermediği bir şeyle karşılaşırsın ve "Vardır bir hikmeti... Allah'ın hikmetinden sual olunmaz" dersin olur biter... Aksi halde her şeyin bir faydası,gayesi ve neticesi vardı da bugüne kadar neden milyonlarca çeşit canlının yok olduğunu açıklasınlar bize de görelim...

 

"7- Şevkat-Merhamet ve Rızık Delili" denmiş...

 

Yalan... Külliyen yalan... Açlıktan ölen milyonlarca insanın gözüne baka baka "kimin neye ne kadar ihtiyacı varsa, o keyfiyet ve miktarda karşılanmaktadır." diye yalan söyliyebilmektedirler... Yalandan kim ölmüş?

 

"8-Yardımlaşma Delili" denmiş.... (madde numarasını unutmuşlar... Ben ilave edeyim dedim)

 

Tamamen laf kalabalığı... Ciddiye alınabilecek, elle tutulabilecek bir tarafı yok... Bakterilerden, solucanlardan bahsetmiş... Ne gereği vardı ki? Aynı bakterilerin bırakın yardımı, bir çok yaşama son verdiğinden hiç bahsedilmemiş...

 

"9-Temizlik Delili" denmiş...

 

Vaayyyy bea... semada kara delikler ha... Hem de temizlik için. Yaw hayranım şu insanlara... Hedef kitleye ulaşırken yazıları süslemek için kullanmayacakları materyal yok...

 

öffffffffffffffffff...................

 

Tam da 15 delilin cevabını yazıyordum ki sehven "esc" tuşuna basınca yazdıklarımın yarısı silindi... Gecenin bu saatinde yeniden yazamayacağım... Sonra devam edeceğiz artık...

Gönderi tarihi:

"Delil" diye önümüze konulan maddeler birer laf ve kavram karmaşasından başka bir şey değildir. Hiç bir mantıki ve ilmi geçerliliği de yoktur. Tamamen laf kalabalığı yaparak kafa karıştırmaktan ibaret...

.

.

.

öffffffffffffffffff...................

 

Tam da 15 delilin cevabını yazıyordum ki sehven "esc" tuşuna basınca yazdıklarımın yarısı silindi... Gecenin bu saatinde yeniden yazamayacağım... Sonra devam edeceğiz artık...

OFULAMADAN söyleyin sayın yam yam siz bir insanın sanatını ilmini iradesini ne ile bilirsiniz?basit bi soru bir tek cevab vermeniz kafi.

Gönderi tarihi:

Arkadaşlar bu konular artık boğmaya başladı, çünki aynı şeyleri tekrar eiyoruz..

Burada kimsse kimsenin bileğini bükecek değil bükemezde, bükülse bilekimse bunu kabullenmicektir..

Çünkü itiraf edelimki amacımız birşeyleri öğrenmek değil, bildiğimizi öğretmektir..

Hal böyle olunca kısır bir döngüde dön dönebildiğince...

Ben bu konulardaki fikrimi sadece şu şekilde özetliyorum..

 

Herşeyi bir tasarım olarak görüyorum ve mühendissiz bir tarasım olamaz diyorum..

Maddenin kandisi tasarlayıcı olamaz, çünki madde iradesizdir..

Bundan ötesi laf düvellosuyla kelime oyunlarıyla ortamı sislendirmek ve gerçeklerin görünmesini engellemkten ibrettir..

 

 

Saygılar-sevgiler...

Gönderi tarihi:

Merhaba Gece Yağmuru,

 

Demişsin ki;

Bu sorunun cevabı şu anda tartıştığımız konu değil, aslında bu soruyu başka başlıkta tartışsak daha iyi olurdu ama konu açılmışken burdan devam edelim yine de.

 

Her şey madde-enerji den oluşur. Bu ikili hiç bir zaman vardan yok olmaz, yoktan da var olmaz. Zaten aksi bir örnekle daha hiç karşılaşılmadı, aksini düşündürebilecek bir veri yok elimizde.

 

Varlığımı nasıl açıklıyoruma girersem, iş evrime gider. Ordan canlıların oluşmasına ordan Dünya'nın oluşmasına... Böylece şu ana kadar bilimsel olarak tahmin ettiğimiz Büyük Patlamaya gideriz. Bilimde bir kural vardır madde-enerji vardan yok olmaz, yokdan var olmaz. Büyük patlamada da, ortada teorik olarak sonsuz yoğunlukta bir enerji var ve bu genişlemeye başlıyor. Yani, yoktan var olma yok! Daha öncesinde neydin dersen orasını bilmiyorum. Peki, bilmemem beni tanrı fikrine götürür mü? Hayır götürmez. Niye götürsin ki?

 

Şunu da belirteyim, belki burada şunu sormak istiyorsun: Bu kadar kompleks sistemler nasıl kendi başlarına var oluyor?

 

Böyle soruyorsan, "komplex sistemlerin varlığını sorguluyorsun da, bütün bu sistemleri yaratacak müthiş bir gücün varlığının nasıl kendiliğinden var olduğunu sorgulamıyorsun?" derim. Yani, kompleks varlıkların kendilerinden var olması saçma ise, tanrının kendiliğinden var olması daha saçmadır. Ama nedense bu noktada tanrı sorgulanmaz, kendiliğinden var olduğu kabul edilir, ama evren sorgulanır. Objektiflik yerin dibine batırılır. Halbuki, sorgulanmaya neden olan mantık, tanrıya uygulandığında tanrının kendiliğinden var olmasının imkansızlığı ortaya çıkar.

 

Son olarak, hayatın anlamı nedir, insanın oluşmasındaki amaç nedir diye sorabilirsin. Ama bu soru, insanın bilinçli bir varlık tarafından belli bir sebeple yaratıldığı kabulu altında sorulmuştur. Evet, böyle bilinçli bir yaratma varsa, bir amaç da vardır. Ama konumuz zaten, bilinçli yaratmanın olup olmadığı, ispatlamak istenen şeyi kabul edip, bir sonraki adımdaki başka bir konu değil. Yani, bu sorunun muhatabı inanmayanlar olamaz.

 

Sevgili Katar öncelikle cevabın için tşk ederim..Fakat benim o soruyu yazmamdaki amaç sizin cevaplarınızla örtüşmüyor.Zira defalarca bu konun tartışıldığını fakat kimsenin kimseyi ikna edebileceği bir cvp alamadığınıda çok iyi biliyorum..Ve yeni bir tartışma bşlatmak için yazılmadı o soru...

 

 

Hayır arkadaşım herşey madde enerji teorisi değildir..Varlığını açıklamaya çalışırken madde enerji iş birliği yapmayın...Küçük bir su damlasıyken nasıl kan pıhtısı olduğunu ve sonraki aşamaları anlat...Herşey maddeye veya enerji girdabına bağlı değildir..Bütün bunların olmasına sebep olan yüce varlıktan bahsediyorum...Bırakın sebebi bütün bunların nasıl olduğunu bilen tek ve yüce varlıktan Allah'tan söz ediyorum...

 

 

Sevgiler...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.