Φ berceste Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 şimdi uyulan madde şu"7- İnanmış, arinmiş, kendine güvenmiş bir nurcunun baslıca görevi nereye giderse gitsin orada yeni bir nurcu yetiştirmek , birliğe kazandırmaktır." Sizin yazınıza binaen merak ettim ve sormak istedim... Acaban nurcu ne demek Gecekusu ? Nurcular nasıl kişiler ve ideolojileri nedir? Sizden cvbını bekliyorum.... Selam ve dua ile... Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 NURCULAR NEDEN KENDILERINE CEMAAT DERLER? Nurculukta nedense "tarikat" sözcüğü kullanılmaz. Nurcular kendi topluluklarına "cemaat" derler. Bu bir kandırmacadır. Kendilerine cemaat demelerinin nedeni: İslam inançlarına göre bu dini seçen topluluğa CEMAAT dendiği içindir. Peygamberin çevresinde toplanan, Kuran'a bağlanan kimselerin birliği cemaattir. Said-i Nursi de yeni bir din kurduğunu ileri sürdüğünden ona bağlı topluluğa cemaat demiştir.[/b] 1- Said-i Nursi "Risale-i Nur" da gecen sözlerinin tanrıdan geldiğini, esin kaynağının tanrı olduğunu savunmaktadır. Bu sav, onun dolaysız olarak , Tanrı ile ilişki kurduğu anlamına gelmektedir. Peki, Tanrı ile dolaysız ilişki kuran kimselere PEYGAMBER denmez mi? Bütün peygamberlerin öne sürdüğü savlar böyle değil mi? Böyledir. Öyleyse, durup dururken peygamber oldugunu savunana ne derler? 2- Said-i Nursi yine örneklerden anlaşıldığına Gore KURAN yazma yolundadır. "Risale-i Nur" tanrısal esinlerle bütünlesen "kutsal kitap" tir, ona karsı çıkılamaz, değiştirilemez, eleştirilemez. Bu niteliklerin hepsi KURAN için geçerlidir. Oysa yazdığı kitaba ustu kapalı olarak KURAN dır diyen kişiye ne derler? 3- Said-i Nursi İslam’ı savunurken, onun getirdiği koşullardan birine bile uymuyor. Bu kişi ve devamı niteliğindeki FETHULLAH aile birliğinden yoksundurlar. Tanrının bu konudaki buyruğunu yerine getirmemiş, peygamberin sünnetine bağlanmamıştır. Bu nedenle nurcuların büyük bolumu evlilikten kaçınmaktadır. BIR HAYIRSEVER NURCU NEDEN EVLENMEDIKLERINI, KADINDAN NE SEBEPLE KACINDIKLARINI ACIKLASIN. (Örneğin Ahir zaman sen bunu bize açıklar mısın? ) 4- "Risale-i Nur" okumakla açtığınız tüm okulların, ISIK EVLERININ , yurtların , orada çalışanların, yenilen ve içilenlerin gideri karşılanamaz. Yeni görkemli yapıların, konutların yapılmasına , bu okulların yurtların açılmasına kişisel yardımlar yetmez. Burada DEGIRMENIN SUYU NEREDEN GELIYOR?" sorusu bütün ağırlığıyla karsımıza çıkıyor. Kaypaklık, lâfazanlık huylarınızı bir kenara bırakın da söyleyin: SİZİN BU CEMAATINIZI KIM VEYA KIMLER BESLIYOR? Tek tek şahsiyetlerinizden değil cemaatınızdan bahsediliyor… Benim öğrencilik yıllarımdan ve çevremden çok arkadaşımın anlattıklarından kendi duyumlarım da var… ışık evlerini de çok iyi bilirim...? ( Zamanı gelince sorarsanız onları da anlatırız.! ) Ayrıca ulusal belge ve kaynaklarda mevcud… Hem devlet, hem basın, Bir Dolu kitap ve internette uçuşup duruyor.! İsterseniz Fettulah gülen dava dosyasını ve savcını sunduğu belgeleride buraya getirp tek tek tartışırız.! ( BU sakın ABD olmasın-Örneğin Fetullah Gülen Neden orada CIA’ya ait bir çiftlik evinde kalmaktadır. Niye o Çok sevdiğini söylediği Ülkesine neden hala Dönmemektedir?.. Neyin zamanını beklemektedir?) 5- Yıllardır hayali kurulan şeriat esaslarına göre yönetilen ama Çağdaş demokratik olacak dediğiniz bir ülkeyi nasıl gerçekleştireceksiniz? Din esaslarına dayalı bir devlet demokrasiyle yönetilebilir mi? Asla…! (yeri gelecek bunu da tartışacağız..) İsterseniz evet deyip kafaları karıştırmaya çalışın..! Çağdaş bir toplumu üstelik onlarca milyon insandan oluşan büyük bir birikimi yönetmek için yalnızca "Risale-i Nur" okumak yeter mi? Tüm toplumsal kurumların yönetimi, düzenlenmesi, yaşatılması, gelir-gider işlemleri, denetimi hangi ilkelere Gore uygulanacak? Çağdaş dünyada içine kapanıp kendi basına yasayabilen bir devlet var mıdır? Uluslararası ilişkiler, sözleşmeler, anlaşmalar hep cağın anlayışına, uygarlığın gidisine göredir. TURKIYE BUNLARIN DISINA CIKARSA BUNLARI YADSIRSA KOMSULARIYLA HANGI KOSULLAR ALTINDA BIRLIK DUZEN KURABILECEK? II.Abdülhamit’in delidir, sapkındır diyerek TOPTASI TIMARHANESINE attırdığı Said-i Kurdi hazretleri, Cumhuriyet döneminde Tanrıyla konuşan, ondan buyruklar, bildiriler, öneriler alan olağanüstü bir kişi durumuna getiriliyor. Peki, bütün sapkın zihniyete sahip kişilerin yazgısı böyle değil mi? Tanrıyla konuşmak, Tanrılaşmak hangi kişiliğin en yüksek aşamasıdır. Tanrı bilinmeyen bir nedenle, Cumhuriyetten sonra ülkemize gönderdiği böyle ermiş Şahsiyetlerle lusumuzu çok sevdiğini mi kanıtlamıştır? Alıntı
Φ berceste Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 NURCULAR NEDEN KENDILERINE CEMAAT DERLER? Nurculukta nedense "tarikat" sözcüğü kullanılmaz. Nurcular kendi topluluklarına "cemaat" derler. Bu bir kandırmacadır. Kendilerine cemaat demelerinin nedeni: İslam inançlarına göre bu dini seçen topluluğa CEMAAT dendiği içindir. Peygamberin çevresinde toplanan, Kuran'a bağlanan kimselerin birliği cemaattir. Said-i Nursi de yeni bir din kurduğunu ileri sürdüğünden ona bağlı topluluğa cemaat demiştir.[/b] 1- Said-i Nursi "Risale-i Nur" da gecen sözlerinin tanrıdan geldiğini, esin kaynağının tanrı olduğunu savunmaktadır. Bu sav, onun dolaysız olarak , Tanrı ile ilişki kurduğu anlamına gelmektedir. Peki, Tanrı ile dolaysız ilişki kuran kimselere PEYGAMBER denmez mi? Bütün peygamberlerin öne sürdüğü savlar böyle değil mi? Böyledir. Öyleyse, durup dururken peygamber oldugunu savunana ne derler? 2- Said-i Nursi yine örneklerden anlaşıldığına Gore KURAN yazma yolundadır. "Risale-i Nur" tanrısal esinlerle bütünlesen "kutsal kitap" tir, ona karsı çıkılamaz, değiştirilemez, eleştirilemez. Bu niteliklerin hepsi KURAN için geçerlidir. Oysa yazdığı kitaba ustu kapalı olarak KURAN dır diyen kişiye ne derler? 3- Said-i Nursi İslam’ı savunurken, onun getirdiği koşullardan birine bile uymuyor. Bu kişi ve devamı niteliğindeki FETHULLAH aile birliğinden yoksundurlar. Tanrının bu konudaki buyruğunu yerine getirmemiş, peygamberin sünnetine bağlanmamıştır. Bu nedenle nurcuların büyük bolumu evlilikten kaçınmaktadır. BIR HAYIRSEVER NURCU NEDEN EVLENMEDIKLERINI, KADINDAN NE SEBEPLE KACINDIKLARINI ACIKLASIN. (Örneğin Ahir zaman sen bunu bize açıklar mısın? ) 4- "Risale-i Nur" okumakla açtığınız tüm okulların, ISIK EVLERININ , yurtların , orada çalışanların, yenilen ve içilenlerin gideri karşılanamaz. Yeni görkemli yapıların, konutların yapılmasına , bu okulların yurtların açılmasına kişisel yardımlar yetmez. Burada DEGIRMENIN SUYU NEREDEN GELIYOR?" sorusu bütün ağırlığıyla karsımıza çıkıyor. Kaypaklık, lâfazanlık huylarınızı bir kenara bırakın da söyleyin: SİZİN BU CEMAATINIZI KIM VEYA KIMLER BESLIYOR? Tek tek şahsiyetlerinizden değil cemaatınızdan bahsediliyor… Benim öğrencilik yıllarımdan ve çevremden çok arkadaşımın anlattıklarından kendi duyumlarım da var… ışık evlerini de çok iyi bilirim...? ( Zamanı gelince sorarsanız onları da anlatırız.! ) Ayrıca ulusal belge ve kaynaklarda mevcud… Hem devlet, hem basın, Bir Dolu kitap ve internette uçuşup duruyor.! İsterseniz Fettulah gülen dava dosyasını ve savcını sunduğu belgeleride buraya getirp tek tek tartışırız.! ( BU sakın ABD olmasın-Örneğin Fetullah Gülen Neden orada CIA’ya ait bir çiftlik evinde kalmaktadır. Niye o Çok sevdiğini söylediği Ülkesine neden hala Dönmemektedir?.. Neyin zamanını beklemektedir?) 5- Yıllardır hayali kurulan şeriat esaslarına göre yönetilen ama Çağdaş demokratik olacak dediğiniz bir ülkeyi nasıl gerçekleştireceksiniz? Din esaslarına dayalı bir devlet demokrasiyle yönetilebilir mi? Asla…! (yeri gelecek bunu da tartışacağız..) İsterseniz evet deyip kafaları karıştırmaya çalışın..! Çağdaş bir toplumu üstelik onlarca milyon insandan oluşan büyük bir birikimi yönetmek için yalnızca "Risale-i Nur" okumak yeter mi? Tüm toplumsal kurumların yönetimi, düzenlenmesi, yaşatılması, gelir-gider işlemleri, denetimi hangi ilkelere Gore uygulanacak? Çağdaş dünyada içine kapanıp kendi basına yasayabilen bir devlet var mıdır? Uluslararası ilişkiler, sözleşmeler, anlaşmalar hep cağın anlayışına, uygarlığın gidisine göredir. TURKIYE BUNLARIN DISINA CIKARSA BUNLARI YADSIRSA KOMSULARIYLA HANGI KOSULLAR ALTINDA BIRLIK DUZEN KURABILECEK? II.Abdülhamit’in delidir, sapkındır diyerek TOPTASI TIMARHANESINE attırdığı Said-i Kurdi hazretleri, Cumhuriyet döneminde Tanrıyla konuşan, ondan buyruklar, bildiriler, öneriler alan olağanüstü bir kişi durumuna getiriliyor. Peki, bütün sapkın zihniyete sahip kişilerin yazgısı böyle değil mi? Tanrıyla konuşmak, Tanrılaşmak hangi kişiliğin en yüksek aşamasıdır. Tanrı bilinmeyen bir nedenle, Cumhuriyetten sonra ülkemize gönderdiği böyle ermiş Şahsiyetlerle lusumuzu çok sevdiğini mi kanıtlamıştır? Gecekusu yazdıklarınız tamamen yanlış ve asılsız iddialardır... Ne yani nurcular yeni ve farklı bir din içerisinde Peygamberleri de Said Nursi hı? Lütfen ya İNSAF diyorum size... Bu arada evlenmeme gibi bir hadise de nerden çıktı ya? bu hususta genelleme yapmak çok komik olur... Ve siz anladıgım kadarı ile o kadar dindarsınız ki Peygamberin sünnetine uymanın gerekliliğini savunuyorsunuz...Bu beni sevindirdi açıkçası... Ve bir toplumu yönetmek için risale okumak yeter mi demişsiniz...Risale okumak ile toplumu yönetmenin ne alkası var acaba? Bu iddia ve söylem çok komik dogrusu... Risalede sadece Kuranda ki belli ayetlerin geniş bir biçimde tefsirini görürüz..Ve Risale insanları tefekküre sevkeden bir kitaptır...Risaleyi aşırı yüceltip neredeyse Kuran yerine koyacak insanda yoktur...Risale tıpkı diğer alimlerin kitapları gibi ehemmiyet tasımaktadır... Kimse Said Nursiyi haketmedigi bir yere getirirp gereksiz bir yüceltme yapmıyor..Tam aksine Risaleyi okuyan kişi bilir ki Risalenin kişiye yükledigi his sadece ve sadece ; YAPANA DEĞİL YAPTIRANA BAKMAK GEREKİR... düşüncesidir... Anlamak isteyen için Said nursiyi yüceltme sözüne bu sözün bir cvp oldugu kanısındayım... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 said-i kurdi den inciler... Demek her bir ağaç "Bismillâh" der; hazine-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor. Her bir bostan "Bismillâh" der, matbaha-i kudretten (Kudret Sahibi’nin mutfağında) bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar (yemekler), içinde beraber pişiriliyor. Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar "Bismillâh" der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Her bir nebat (bitki) ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları "Bismillâh" der, Acaba asıl mal sahibi olan Allah ne fiyat istiyor? bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin (zavallı, aciz) adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet (ahmaklık) ise… Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Ben sizin yazdıklarınızın hiçbirini söylemedim Gecekusu.... Baska arkadas söyledi... Siz öyle bir heyecan içerisindesiniz ki kimin ne dediğine bakmadan yazıyorsunuz galiba... Sizin yazınıza binaen merak ettim ve sormak istedim... Acaban nurcu ne demek Gecekusu ? Nurcular nasıl kişiler ve ideolojileri nedir? Sizden cvbını bekliyorum.... Evet Berceste ; Ne diyorsun hiçbirşey anlaşılmıyor? "Ben sizin yazdıklarınızın hiçbirini söylemedim Gecekusu....Baska arkadas söyledi... Siz öyle bir heyecan içerisindesiniz ki kimin ne dediğine bakmadan yazıyorsunuz galiba..." Sen ne dedin de ben sana cevap yazdım... Bu başlıktaki hangi iletim sana yönelik bir cevap... Ne yapmak istiyorsun hedef şaşırtıp dikkatleri dağıtmak mı? Böyle anlamsız yaklaşımlarla elde edilebilecek bir sonuç var mı? Ne demek istediğini açık yaz bende çevaplıyayım? *** Sen şimdi "Sizin yazınıza binaen merak ettim ve sormak istedim..." diyerek çok masum davranış gösterdiğini mi?... Yoksa nekadar güzel tuzak sorular sorarım zekasını mı gösteriyorsun?...Yoksa sınavda mıyız? Bu kadar iletide nurculuk hakkında sayfalarca yazıdan sonra sen e hangi akıllı bu soruyu sorar?... Demezler mi sonra okuduğunuzu anlayamadınız mı diye ?... Peki, sen nurcumusun?... Cevap: Eğer nurcuysan zaten nasıl kişiler olduğunu biliyorsun.! cevap : Eğer değilsen bile senin benim olduğundan daha çok nurcu arkadaşın var bana niye soruyorsun? Analaşılır işler yapmakta, Anlmasız sorular sormamakta yarar var sevgili berceste; Burada eleştirilen Din ve kişilerin Allaha olan inancı değildir... Bu inancın kimlerin elinde nasıl ve ne amaçla kullanıldığında niyetler nekadar iyi olursa olsun... Toplum için ne kadar zararlı sonuçlara ulaşacağını gözler önüne sermektir... Bu sonuçlar ister Dinsel ,İster devlet yönetimi için ne kadar tehlikeli ve sapkın noktalara ulaştığını ifade etmektir... Onuni çin beni dinsel tartışmaların içine çekmeye çalışma böyle bir niyetim yok.. Sen istiyorsun diyede OLMAZ.! Selam ve sevgi ile...Sevgili berceste Alıntı
Φ berceste Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Evet Berceste ; Ne diyorsun hiçbirşey anlaşılmıyor? "Ben sizin yazdıklarınızın hiçbirini söylemedim Gecekusu....Baska arkadas söyledi... Siz öyle bir heyecan içerisindesiniz ki kimin ne dediğine bakmadan yazıyorsunuz galiba..." Sen ne dedin de ben sana cevap yazdım... Bu başlıktaki hangi iletim sana yönelik bir cevap... Ne yapmak istiyorsun hedef şaşırtıp dikkatleri dağıtmak mı? Böyle anlamsız yaklaşımlarla elde edilebilecek bir sonuç var mı? Ne demek istediğini açık yaz bende çevaplıyayım? *** Sen şimdi "Sizin yazınıza binaen merak ettim ve sormak istedim..." diyerek çok masum davranış gösterdiğini mi?... Yoksa nekadar güzel tuzak sorular sorarım zekasını mı gösteriyorsun?...Yoksa sınavda mıyız? Bu kadar iletide nurculuk hakkında sayfalarca yazıdan sonra sen e hangi akıllı bu soruyu sorar?... Demezler mi sonra okuduğunuzu anlayamadınız mı diye ?... Peki, sen nurcumusun?... Cevap: Eğer nurcuysan zaten nasıl kişiler olduğunu biliyorsun.! cevap : Eğer değilsen bile senin benim olduğundan daha çok nurcu arkadaşın var bana niye soruyorsun? Analaşılır işler yapmakta, Anlmasız sorular sormamakta yarar var sevgili berceste; Burada eleştirilen Din ve kişilerin Allaha olan inancı değildir... Bu inancın kimlerin elinde nasıl ve ne amaçla kullanıldığında niyetler nekadar iyi olursa olsun... Toplum için ne kadar zararlı sonuçlara ulaşacağını gözler önüne sermektir... Bu sonuçlar ister Dinsel ,İster devlet yönetimi için ne kadar tehlikeli ve sapkın noktalara ulaştığını ifade etmektir... Onuni çin beni dinsel tartışmaların içine çekmeye çalışma böyle bir niyetim yok.. Sen istiyorsun diyede OLMAZ.! Selam ve sevgi ile...Sevgili berceste http://www.turkish-media.com/forum/index.p...opic=29856&st=0 Sevgili Gecekusu su linke tıklarsanız ne demek istedigimi anlarsınız..o sayfada benim yazımı alıntı yapıp altına yazı yazmıssınız bende diyorum ki en alaka?? Bilmem anlatabildim mi? Bu arada okuduklarımı haddinden fazla anlıyorum ELh..emin olun...Ama yine sizin dikkatsizliğiniz var ortada...Siz nurculukla alakalı yazınızı yazmadan önce size ben o soruyu yöneltmiştim ve o yazınız ile sizde cvp vermiş oldunuz zaten... Nurcular risale okuyup ona göre toplumları yönetmeye çalışıyor diyen sizsiniz ve bu noktada yazdıgınız yazılar bana son derece sasırtıcı ve bir o kadar komik geldi... Ve sordugum soru (size göre saçma olabilir) tamamen masumca sorulmustu...Bu denli tepkili olusunuzun sebebini öğrenmekti... Sizi dinsel bir çatışma içine çekmek gibi bir amacımda yok asla... Hep zan..zan..zan... Selam ve dua ile... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Bedîüzzaman Hazretlerin(!) ne olduğunu neye hizmet ettiğini, Bir Türk araştırmacı açıklıyor...Yorumsuz... "Nurculuk nedir? Gazetelerde ikide bir görülen Nurcular, Nur risalesi talebeleri kimdir? Aralarında avamdan aydına kadar, mühendis, avukat ve doktora kadar her türlü adamın bulunduğu Nurculuk, "Saîd-i Nursî" adında bir çok bilmiş Kürdün peşine takılmış saf bir gurup, Nur risalesi talebeleri de Saîd-i Nursî'nin o çetrefil Kürt Türkçe’siyle yazdığı risaleleri atom fiziği ve Einstein nazariyesi okur gibi toplanıp okuyan bir yığın saf insan. Saîd-i Nursî denilen adam, eskiden Saîd-i Kürd-î diye bir takım risaleler yayınlayan, Türkçe bilmez, daha nokta ile virgülün nerede kullanılacağını bilmekten âciz, Şafiî mezhebinden bir Kürt’tür. Mütareke yıllarında İstanbul sokaklarında millî Kürt kılığı ile dolaşarak caka yapmıştır. Bu cakacı Kürt kendisine "Bedîüzzaman" demekte, müritleri de bu adı bir övünçmüş gibi kullanarak şeyhlerini bu adla ululamaktadır. Bedîüzzaman, "zamanın harikası" demektir. Kürt Said cidden zamanın harikasıdır. Yirminci yüzyıl gibi bir zamanda bu bilgisizliği ve iptidaîliği ile ortaya atılmakta gösterdiği pişkinlikle zamanın harikası, bundan daha fazla olarak da on binlerce, belki yüz binlerce Türk'ü ardına takmakta gösterdiği başarıyla gerçekten zamanın bir harikasıdır. Zamanın bu harikası, bu Kürt Said, aslında bir Kürt milliyetçisidir. Kürt Said ortaya Müslümanlık ve kardeşlik çığırtkanlığı ile çıkıyor. Kürtçülük davasını açıkça güdemeyeceği için, Türkçülüğü yıkacak zehirleri Müslümanlık ve Nurculuk diye ileri sürüyor. Müritlerine veya kendi tabiriyle Risâle-i Nur şakirtlerine evlenmeyi yasak ediyor. Çünkü evlenip çocuk sahibi olurlarsa, o çocukların kötü ve dinsiz olma ihtimali varmış. Tabiî, dağdaki Kürdün bu büyük ve ilâhî buyruktan haberi olamayacağı için, o evlenecek ve Kürtler çoğalacak. Herkesin sözüne inanan saf Türkler ise, büyük mürşidin buyruğu ile evlenmeyecek, böylelikle Türk soyu azalacak ve Kürt Şeyh Said'in 1924'de yapamadığını, Kürt Molla Said (yani Bedîüzzaman) kırk yıl sonra yapmış olacak. Kadını şeytanın askeri sayarak evlenmeyi yasak eden dinin, Zerdüşt dini olduğunu bilmeden koyu Müslümanlık adı altında bir nevi Mazdeizm yaptıklarının farkında olmayan bu saf insanlara ne demeli? Urfa'daki mezarının bir baş belası haline gelmemesi için, söylentilere göre, General Mucip Ataklı tarafından ortadan kaldırılmasından sonra, bu kaldırmaya inanmayarak Kürt Said'in oradan uçtuğuna inanacak kadar şuursuz olanlara ne denebilir? Millî talihsizlik, akıl hastanesi kliniklerinde yatması gerekenlerin halk arasında dolaşmasındadır. Ciddi tedbirler alınmazsa, bu dinî cinayet daha yıllarca sürecektir. Nur risalesi (kendi tâbirleriyle risale-i nur) denilen sayıklama kitapları pek çoktur. Beyni karışık bu kişi, sayıklamaları elle yazarak, yahut şapirografi veya taşbasmasıyla çoğaltarak on binlerce satarlar. Bunu satmak için kasaba kasaba, köy köy dolaşan Nurcular vardır. Bunları satarak sevaba girerler. Sözde Türkçe olan bu sayıklama kitapları, Kürt hamalların fikir seviyesinde yazıldığı için, kimse bir şey anlamaz. Anlamadığı için de, onda gizli hikmetler, yüksek gerçekler olduğu kuruntusuna kapılır. Bir zamanlar bu sayıklamalardan bana da bir tane yollamışlardı. Kendimi zorlayarak okuyabildiğim bir tanesinde, Kürt Said radyodan bahsediyor, dünyanın bir ucundan söylenen bir sözün kutudan duyulmasını kutudaki meleklerle açıklıyordu. İşte, aşağı tabaka ile birlikte doktor, mühendis ve avukatın da şeyhi, pirî olan, kendisinden "efendi hazretleri" diye söz ettikleri Kürt Said'in seviyesi budur. Fizikten, titreşimden (radyo frekansından) haberi olmayan, müspet bilimin kıyısından dahi geçmeyen bir çokbilmiş, radyo hakkında ancak bu kadar düşünür. Fakat bilgisizliğini de anlamaktan âciz olan o kara çokbilmiş, bu katmerli bilgisizliğine bakmadan, Türkler aleyhinde hüküm çıkarmaktan da geri kalmıyor. Nur risalelerinin birinde, Ye'cüc Me'cüc denen ve dünyayı yok edecek olan korkunç yaratıkların Özbek, Tatar ve Kırgız gibi "akvâm-ı vahşiyye" (yani vahşi kavimler) olduğunu yazmıştı. Sevsinler medenî Kürdü!... Özbek, Kırgız ve Tatarlar arasında okuyup yazma nispeti % 90'dır ve aralarında atom bilginleri de olmak üzere her bilim dalında yüzlerce bilgin ve uzman bulunmaktadır. Kendisini Nurculuğa kaptırmış olan bir avukatla geçen yıl aramda küçük bir konuşma olmuş, Kürt Said'de ne bulduğunu kendisinden sormuştum. "Kuran'ın en güzel tefsirini yapmıştır." diye cevap vermişti. Bu genç avukat Arapça harfleri de bilmiyor, Kuran'ın şimdiye dek en büyük İslâm bilginleri tarafından üç İslâm dilinde yapılan tefsirlerinden habersiz bulunuyordu. Bunu kendisine boşuna anlatmaya çalıştım. Bir kere çileden çıkmış, aklın ve mantığın dışına uğramıştı. Bir safsataya inanla uğraşmak neye yarar? Bugün devlete düşen görev, bunun sebeplerini arayıp bularak tedavisine gitmektir. Bana göre Tîcânilik, Nurculuk, yobazlık, irtica ve partizanlık gibi hastalıkların sebepleri, bilim ahlakından yoksunluktur. Tıpkı normal yemek bulamayan aç çocuğun duvarı yalaması, yerde bulduğu faydasız ve zararlı şeyleri yemesi gibi, bağlanacak kültür değerleri bulamayan insanlar, abur cubur düşüncelere kurtarıcı diye yapışıyorlar. Çünkü insanlar bir fikre bağlanmaya mecburdur. Bu istek insanlığın mayasında vardır. Bunu hiçbir kuvvet önleyemez. Nurculuk insanlığa cennet vaadinde bulunuyor. Ebedî saadet, cennette köşkler, yemekler, huriler vaat ediyor.... Düşünemeyen kafasını yormayan alt kültür insanları kaçınılmaz olarak Nurculuğu seçecektir. Kaldı ki bunu kendileri de söylüyor "Türklük mezara kadar... Ondan sonra ne olacak?" diyor... Tabiî ondan sonrasını kendilerine Kürt Said hazırlayacak. Kürt Said'in 1327 ( 1909 ) yılında, İstanbul'da Vezir hanındaki İkbal-i Millet matbaasında basılmış bir eseri vardır. Adı: "İki Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi Yahut Divan-i Harb-i Örfî ve Saîd-i Kürd-î" dir. Kendisinin Saîd-i Kürd-î Yani Kürt Said) olduğunu tasdik ettiği bu eserde, eserin muharriri diye de kendisini "Bedîüzzaman" diye takdim etmektedir. Eserin tâbii, yani editörü de "Kürdîzade Ahmed Ramiz" dir. yani dört başı mâmur bir eser. Bu 48 sayfalık eserin "hâtime" kısmı (44-48. sayfalar) Kürt Said'iin içyüzünü göstermesi bakımından çok ilgi çekicidir. Bunun aynen alıyor ve ağdalı bir dille yazıldığı için açık Türkçe’ye çeviriyorum: Ebnâ-i cinsime burada birkaç söz söylemezsem, bence bahis nâtamam kalır. ( Soydaşlarıma burada birkaç söz söylemezsem, bence bahis eksik kalır.) Ey Asurîler ve Keyânîlerin cihangirlik zamanından pişdar, kahraman askerleri olan arslan Kürtler!... Beş yüz sene yattınız. Yeter artık. Uyanınız. Sabahtır. Yoksa sahrâ-i vahşette vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir. Hikmet-i ilâhî denilen makine-î alemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum âleme mümted ve müteşa'ib kanun-i nûrân-î ilâhînin müessisi olan hikmet-i ilâhî ufk-i ezelden engüşt-i kaderi kaldırmış, size emrediyor ki, tefrika ile katre katre müteferrik su gibi zayi olan hamiyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle tevhit ve mezcederek zerrâtın câzibe-i cüz'iyyeleri gibi gibi bir câzibe-i umum-î millî teşkili ile Kürt gibi bir kütle-i azîmi küre gibi tedvir ederek şems-i şevket-i islâmiyye Osmâniyyenîn mevkibinde bir kevgeb-i münevver gibi câzibesini ittiba ile muvazene ve âheng-i umumiyyeyi muhafaza ediniz. ( = Ey Asurlular ve Ahemenidlerin cihangirlik zamanında, onların öncüleri ve kahraman askerleri olan arslan Kürtler! Beş yüz yıldır yattınız. Yeter artık. Uyanınız. Sabahtır. Yoksa vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir. İlâhi hikmet denilen âlem makinesinin nizamı ve telgraf hattı gibi bütün âleme dal budak salan Tanrı'nın nurlu kanununun kurucusu olan ilâhî hikmet, ezel ufkundan kader parmağını kaldırmış size emrediyor ki: Ayrılık, gayrlıkla damla damla dağınık sular gibi boşa giden hamiyet ve kuvvetinizi milliyet fikriyle birleştirip kaynaştırarak zerrelerdeki küçük cazibelerden bir umumî ve millî cazibe teşkili ile Kürtler gibi büyük bir kütleyi dünya gibi döndürerek İslâm ve Osmanlı şevket güneşinin çevresinde parlak bir yıldız gibi cazibesine uymakla dengeyi ve genel oluşumu muhafaza ediniz.) *** Görülüyor ki Kürt Said, bilinçsiz Kürtlere eski Asur ve İran ordularının hayali öncülüğünü yaptıracak kadar koyu bir Kürt milliyetçisidir ve çapraşık acemî ifadesiyle Kürtleri Kürt milliyetçiliği etrafında birleşmeye çağırmaktadır. Bunun hiçbir tevili, tefsiri yoktur. Beyninde ve gönlünde kötü düşüncesi olmayanlar, bu açıklıktan sonra onun bir inanç adamı değil, bir Kürtçü olduğunu kabule mecburdur. Bundan sonra Kürt Said şöyle diyor: Süphan ve Ağrı dağları gibi geleceğin yüksek dağlarının doruğunda ayağa kalkmış, nefse esir olmayı yasak etmiş ve başkasına tecavüzü caiz görmeyerek şeriata dayanmış olan hürriyet sultanı yüksek sesle sizin gibi mâzinin en derin derelerinde ve dağınık bir kavme, cehalet ve yoksulluğa hücum için "fen, sanat ve silâh başına, ileri arş" emrini veriyor. Hakikat denilen tabakalar altında örtülü ve mahpus kalmış ve istibdadın yok edilmesiyle omuzu üstünde olan cehalet ve gafletin hafiflemesi sayesinde harekete gelip kalkmaya teşebbüs etmiş bulunan hakikatler habercisi, size her cihetle haber veriyor ki, mahiyetinizde kaderin ektiği istidatları ve mukadderatınızı fiile çıkaran ve kavmi mahiyetinizde saklanmış olan seciyenizi maarifin hayat suyu ile sulamanın vaktidir. Yoksa kuruyup çürüyecektir. İhtiyaç denilen, medeniyetin babası ve ilerlemelerin kurucusu olan üstat, sillesini kaldırmış, size hükmediyor: Ya hayat ve hürriyetinizi bu vahşet sahasında yağma ettireceksiniz, yahut medeniyet alanında fen ve sanat balon ve trenine binerek istikbali karşılayacak ve olgunluğun Kâbesine koşacaksınız. Milliyet denilen mâzi derelerinde, hâl sahralarında ve istikbâl dağlarında çadır kurmuş olan Rüstem-i Zâl ve Selâhaddin-i Eyyubî gibi, herkesi başkasını haysiyet ve şerefiyle şereflendiren ve yüksek duyguların timsali olan milliyet fikriniz size kesin emirle emrediyor ki, her biriniz umum bir milletin hayatının mâkesi, saadetinin koruyucusu ve bütün milletin müşahhas misali oldunuz. Şimdiki gibi bir şahıs değil, bir millet kadar büyüyeceksiniz. Zira, maksadın büyümesiyle himmet de büyür ve millî hamiyetin galeyanıyla ahlâk da yükselir. Kavimlerin saadetinin sebebi olan ve millî hakimiyeti temin ile hayat makinesinin buharı olan hürriyetteki cüz'i iradeyi istibdadın söndürmesinden kurtaran ve şer'î meşveretin mayasıyla mayalandıran meşru meşrutiyet, sizi imtihan meclisine davet ediyor. Erginlik çağına vardığınızı ve vâsîye ihtiyacınız olmadığını görmek istiyor. İmtihana hazırlanınız. Varlığınızı birleşerek gösteriniz. Millî hamiyet ve şahsî fikir ve vicdanınızı milletin müşterek kalbi ve aklı gibi gösteriniz. Yoksa sıfır alacaksınız ve hürriyet şahadetnamesi elinize verilmeyecektir. Geçmişte dağınıklığınıza sebebiyet veren içinizdeki bencillik fikri şimdi geleceğin medeniyet saadet hanesinde icat fikrine, şahsî teşebbüse ve hürriyet fikrine davet edecektir. Hattâ diyebilirim ki, başkalarının sessiz medreselerine nispetle sizin gürültülü olan medreseleriniz bir ilmî mebuslar meclisini gösteriyor. İmam arkasında fatihalar okuduğunuz zamandaki semâvî ve rûhânî vızıltılarınızda, mezhebî ve kavmî mahiyetinizdeki istidat, meşrutiyet sırrına kaderin bir îmâ ve nişanı vardır. "İnsan için çalışmaktan başka yol yoktur" sözünün diğer ifadesi, şahsî teşebbüstür. Her kemâlin kurucu ve koruyucusu olan cesaret ve millî namus emrediyor ki, şimdiye kadar nasıl maddi şecaatte terakki ettinizse, şimdi de akıl ve medeniyet meydanında millî namusu çiğnetmeyiniz. Millî duyguların maketi olan, kıymetinizin ölçüsü olduğu halde ihmalinizle gayet çapraşık bulunan diliniz, tûbâ ağacı gibi bir ağacın tecellisine müstaitken, böyle kurumuş, perişan ve edebiyatsız kalmış olduğundan, diliniz sizden millî hamiyete şikâyette bulunuyor. İnsanda kaderin zenginliği lisandır. Anadil tabiî olduğundan, kelimeler zihne kendiliğinden gelir. Zihin çatallaşmaz, O zihne giren bilgiler taş üzerinde oyulmuş gibi ebedi kalır. Millî dille görünen her şey hoş gelir. Millî hamiyetin bir misalini size takdim ediyorum. O da Mutkili Halil Hayâlî Efendi'dir. Millî hamiyetin her şubesinde olduğu gibi, dil alanında da dilimizin esası olan elifbe, sarf (gramer) ve nahvini vücuda getirmiştir. Hakikaten Kürdistan madeninde böyle bir hamiyet cevherine rast geldiğinden, istikbalimizi onun gibi birçok cevherler ışıklandıracaktır. İşte bu zat bir hamiyet örneği göstermiş ve tekemmüle muhtaç dilimize bir temel atmıştır. Onun izinden gitmeyi ve temeli üzerine bina kurmayı hamiyet sahiplerine tavsiye ediyorum. Bedîüzzaman Saîd-i Kürdî Kürt Said'in tam bir Kürt milliyetçisi olduğunun bu yazıdan daha kesin bir tanığı olamaz. Böyle olmayıp da, yalnız geri kalmış Kürtleri kalkındırmak amacı gütseydi, onlara "Bilgi sahibi olun" demekle yetinir, medeni Türkçe’yi ve inandığı Arapça’yı tavsiye ederdi. Kendilerine tarih ve şeref uydurmak ihtiyacında olan bütün iptidaî cemaatler gibi, roman kahramanı olan Zâloğlu Rüstem'i ve ancak anası Kürt olan Selâhaddin Eyyubî'yi Kürt kahramanı diye ileri sürüyor. Kürtlerin mevhum meziyetlerinden bahsediyor. Kısacası, onlara devlet kurdurmaya çalışıyor. Tabiî devletin buna müsaade etmeyeceğini anladıktan sonra, Saîd-i Kürd-î adını Saîd-i Nursî yaparak ve Nur risaleleri diye cehlin ve taassubun örneği olan karalamalar düzerek, bir din mürşidi gibi ortaya çıkmaya başarıyor. Bizim için şaşılacak nokta, onun şu veya bu davranışı değil, on binlerce, belki yüz binlerce saf Türk'ün, bu çokbilmiş Kürd'ün arkasından gitmesi, onun cahilâne ve hâinâne öğütlerine körü-körüne boyun eğmesidir. Şimdi bu saf Türklere hitap etmek istiyorum: Siz, Türk ve Müslüman mısınız? Türk’seniz, hangi sebeple çokbilmiş bir Kürdün ardından gidiyor, onun telkinleriyle kendi ırkınızı, kendi dilinizi hor görüyorsunuz? Aranızda "Türkçe de dil mi?" diyen saf, resmî dilin Arapça olmasını isteyen saflar var. Siz ne biçim Müslümansınız ki, çokbilmiş bir Kürd'ün telkini ile evlenmeyi lanetliyor, dinsiz çocuklar yetişir de günaha gireriz diye bekâr kalmaya azmediyorsunuz? Putperest olduğunuzun farkında değil misiniz? Bir çokbilmiş Kürd'ün sakalını, tırnaklarını, abdest aldığı suyu kutsal emanetler gibi saklamak hangi Müslümanlığın, hangi insanlığın, hangi temizlik kaidesinin, hangi şuurun işidir? Uyanın! Radyoyu melekle açıklamaya kalkan bir atıcının müridi olarak eşe dosta, dosta düşmana karşı gülünç olmayın. Müslümanlık, temeli atılmış, büyük bilginlerini yetiştirmiş, tedvin olunmuş bir dindir. Onun yeni baştan açıklanması için Kürt Said gibi atıcıya ihtiyaç yoktur. Bana bu yazıyı yazdıran, Trabzon'dan yollanan acayip bir nesne oldu. Çok küçük boyda, 8 yapraklık bir broşür olan bu nesne, hangi basımevinde basıldığı belli olmayan bir Said-i Kürd-î reklamıdır. Gönderen, O. Nuri Kurt adında tanımadığım birisidir. İçinde Kürt Said'in sayıklamalarından parçalar var. İkinci yaprağın ikinci yüzündeki şu hezeyana bakın: "Aziz, sıddık kardeşlerim: Siz kat'î biliniz ki, risâle-i nur şakirtlerinin meşgul oldukları vazife rûy-i zemindeki en muazzam mesâilden daha büyüktür." Evet! Sizin vazifeniz cidden büyüktür. Haçlıların, bozuk iradenin, azınlık ihanetlerinin yıkamadığı Türkiye'yi sizler, gafletiniz ve saflığınızla yıkacaksınız. Türklüğü inkâr ederek, şeriatı Anayasa ve Medenî Kanun durumuna getirerek, evlenmeyerek, yalnız kalan kadınları evlere tıkarak, eski yazıyı getirip Arapça’yı resmi dil yaparak, İslâmiyet’ten önceki tarihimizi küfürdür diye kitaplardan kazıyarak Türklüğü yıkacaksınız. Müslüman geçindiğiniz halde Peygamber'in "Evlenip çoğalınız" anlamındaki hadîsini hiçe sayarak, Kürt Said'in evlenmemek hususundaki hezeyanlarına baş eğmekle kimin ekmeğine yağ sürdüğünüzün farkında olmayacak kadar acınacak haldesiniz. Neymiş o sizin meşgul olduğunuz büyük vazife? Bir odaya kapanıp Kürt Said'in hezeyanlarını okuyarak kendinizden geçmek mi? Bu saflığınızla ve gülünç halinizle siz, aslında ruhî tababetin ve marazî ruhiyatın konusu olabilirsiniz. Kendisi genç ve güzel bir kadın olduğu halde, ihtiyar, çirkin ve kör bir zenci ile evlenen Amerikalı artist gibi anormal zevk sahipleri dünyada seyrek görülen nesne değildir. Sizinki de kendi içinizde kalsa, Türklüğün aleyhine yönelmese, belki böyle sayılabilir. Fakat Cennet vaadi ile gafilleri avlıyor, onların milli duygusunu yıkıyor ve Türklükten ayırtıyorsunuz. İşte, sizin üstadınızın kimliğini kendi yazısıyla gösterdim. Onun bir Kürt milliyetçisi olduğu apaçık ortaya çıktı. Bu açıklamadan sonra, gerçeği kabul edip de Türklüğe dönerseniz, hoş... Yine eski saflığınızda inat ederseniz, sizin vicdanınızdan şüphe etmeli..." Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gecekusu yazdıklarınız tamamen yanlış ve asılsız iddialardır... Ne yani nurcular yeni ve farklı bir din içerisinde Peygamberleri de Said Nursi hı? Lütfen ya İNSAF diyorum size... Bu arada evlenmeme gibi bir hadise de nerden çıktı ya? bu hususta genelleme yapmak çok komik olur... Ve siz anladıgım kadarı ile o kadar dindarsınız ki Peygamberin sünnetine uymanın gerekliliğini savunuyorsunuz...Bu beni sevindirdi açıkçası... Ve bir toplumu yönetmek için risale okumak yeter mi demişsiniz...Risale okumak ile toplumu yönetmenin ne alkası var acaba? Bu iddia ve söylem çok komik dogrusu... Risalede sadece Kuranda ki belli ayetlerin geniş bir biçimde tefsirini görürüz..Ve Risale insanları tefekküre sevkeden bir kitaptır...Risaleyi aşırı yüceltip neredeyse Kuran yerine koyacak insanda yoktur...Risale tıpkı diğer alimlerin kitapları gibi ehemmiyet tasımaktadır... Kimse Said Nursiyi haketmedigi bir yere getirirp gereksiz bir yüceltme yapmıyor..Tam aksine Risaleyi okuyan kişi bilir ki Risalenin kişiye yükledigi his sadece ve sadece ; YAPANA DEĞİL YAPTIRANA BAKMAK GEREKİR... düşüncesidir... Anlamak isteyen için Said nursiyi yüceltme sözüne bu sözün bir cvp oldugu kanısındayım... Said-i Nursi'nin yaşamı boyunca yazmış olduğu "Risale-i Nur Külliyatı" Türkçe konuşan insanların %90'ının anlayamayacağı bir dil kullanan hiç de derin anlamı olmayan ve birbirinin tekrarı niteliğinde olan, başlarda cifir'in İslam dışı olduğunu söylediği halde ("cifir..., gaybı Allah'tan başkası bilmez ayetine karşı edep dışı bir davranıştır") (1) daha sonraki kitaplarında sık sık cifir kullanarak kendisinin ve yazdıklarının ne kadar yüce olduğunu anlatır. Buna örnek vermek gerekirse: 1-"-... İçlerinde bedbaht olanlar da said olanlar da vardır- anlamındaki ayetin cifir yönünden sayı değeri 1303 eder. Hud Suresinde -Emrolunduğu gibi hareket et anlamında bir ayet olduğu gibi Şura suresinin 2. ayetinde de aynı anlamda bir ayet vardır. 2-“ -Vav-la başlayan Şura suresindeki ayetin cifir yönünden sayı değeri de 1309 eder. Bu tarihte bütün muhataplar içinde özellikle birine Kur'an adına iltifat ediliyor, doğru olmak yolunda buyruk veriliyor. 3- Birinci tarih(1303)de ise, Risale-i Nurlar müellifi(Said-i Nursi)nin ilim tahsiline başladığı tarihtir. 4- İkinci ayetin tarihi ise O müellif(Said-i Nursi)nin harika bir şekilde pek az bir zamanda ilimce en son noktaya ulaştığı, tahsili bitirdikten sonra ders vermeğe başladığı ve 3 ayda, bir kış içinde, 15 senede ancak okunabilen 100'den çok kitap okuduğu ve o zamanın o muhitte en ünlü alimlerinin yanında o 3 ayın mahsulu fakat 15 yılın mahsulü kadar olan ilimleri kazandığı, ne kadar büyük bir alim olduğunu; hangi ilimden olursa olsun sorulan her soruya en doğru cevabı vermekle ispat ettiği tarihe rastlar."(2) Ayrıca Hz. Ali'nin vb. İslam Dünyası'ndaki ünlü kişilerin sözlerinden cifir yaparak kendisini haber verdikleri anlamını çıkartır. Oysa İslam'da gelecekten haber vermek yasaktır!... Said-i Nursi bir yerde de kendisini şöyle tanıtır: "İngiltere'nin en yüksek bilim kurulu, Şeyhülislamlık'a 6 soru sorup cevabını istediği zaman; o 6 soruya 6 kelimeyle cevap veren; Yabancıların en çok önem verdikleri ve bilginlerinin en esaslı düstur saydıkları ilkelerine, gerçek ilim ve marifetle karşılık verip üstün çıkan; .... Gerek Avrupa filozoflarına, gerek ülemasına ve gerek okullarda yetişmiş olanlara meydan okuyan, kendisi hiç soru sormadan sorulan soruları eksiksiz cevaplandıran..."(3) İşte Said-i Nursi böyle üstün bir kişi olduğunu kendisi anlatıyor... Ayrıca İzmir ve Erzincan Depremleri için şöyle dediğini F. Gülen kendisi naklediyor: "Ya oralarda hiç hizmet eden yoktu(dine hizmet eden) veya onlar yenik durumda idiler ki bu bela başlarına geldi.". Yani müslümanı varsa bile azınlıktaydı. Depremler bu yüzden olmuştu. Fethullah Gülen de bu söze dayanarak şunu ekliyor(4): " -Devlet bu belayı hazırladı, altyapı hazır değildi, inşaat ruhsatı verilmemeliydi vs.- diyorlar. Hâlbuki İslam inancına göre maziye ve musibetlere kader açısından bakılır. Artık bu safhada bize Allah'a tevekkül etmek düşer. Yoksa böyle bir bakış açısı, musibeti Üstad'ın ifadesiyle ikileştirir." (1) (bkz. Lem'alar s. 39(yazıldığı tarih 1957) (2) (Tasdik-i Gaybi, s. 61-62, yıl 1958) (3) (Lem'alar Risalesi) (4) ( Prizma 2 sf 66) Ne güzel demi berceste nekadar da derin ve insanın içini his dolduran tespitler yapmışlar değilmi? Anladın mı birşeyler anlaşılmadı demi..Gülenin üstü kapalı ne anlatığını anladın mı...anlamadıysan yukarıda verilen kaynaklardan araştır...Ama yinede anlayamayacaksın...ilmin olması gerekir...Yani bir şeyler anlasanda sen değil birileri onu sana yorumlaması gerekir...Ama ben özgürüm okuduğumu anlayıp yorumlarım...ama sen oraya mensupsan böyle bir şansı ancak kademe kademe yükseldikce bu hakkı elde edersin...Onun dışında ne deniyorsa odur.. Anlamamayı bir kenara koyalım okuyunca nasılda hislere yöneldiğini ifade ediyorsun ya...Önemli olan senin kitabı okuyup ne hissettiğin değil O cemaatin lider kadrolarının ne düşünüp neyi nasıl yorumladıkları ve Bir zamanlar "Koyunlar burada çoban nerede" diye haykırarak ne yapmak istedikleridir önemli olan...Onlar için senin ne düşündüğünün önemide yoktur...Yeterki onların istediği gibi düşün ve koşulsuz olarak onlara itaat et ve itaat etmeyenlerede onlarla birlikte karşı çık.! Bu arada bazı şeyleri komik bulmuşsun elbette komik bulacaksın...Ama bilmen gereken senin komik bulduğun şeylere insanlar komik olarak değil bir tehlike olarak bakıyorlar...Sen onlar gibi düşündüğün için komik bulup güleceksin elbette...Ama Allah sana uzun ömürler versin bir gün o kitabın insanların yönetilmesi için esas kitap olduğunda gülme fırsatı bile bulamayacaksın.! Çobanların koyunları ve sürüyü koruyanlar, buna asla fırsat vermeyeceklerdir... O zaman YAPANA DEĞİL YAPTIRANA BAKMAK GEREKİR... düşüncesi ile neleri istemeden yapmak zorunda olduklarını görenler sana en iyi cevabı vereceklerdir... Evlilik konusuna gelincede sen yinede sor araştır... sana bunu açıklama cesareti bulacak İnanmış, arinmiş, kendine güvenmiş bir nurcu erkek bulabilirsen eğer Gözlerinin faltaşı gibi açıldığını hissedeceksin.! Ve Risale insanları tefekküre sevkeden bir kitap olmaktan öte içinde başka neler barındırdığını anlatma dürüstlüğünü gösterip eğer sana anlatırlarsa... Alıntı
Φ *NATALIA* Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 '' İKİNCİ SÖZ '' Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. O takvâ sahipleri ki, görmedikleri halde Allah’a ve Onun bildirdiklerine İmân ederler. (Bakara Sûresi: 3.) Îmanda ne kadar büyük bir saadet ve ni'met ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen; şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle: Bir vakit iki adam, hem keyif, hem ticaret için seyahate giderler. Biri hodbîn, tali’siz bir tarafa; diğeri Hudâbîn, bahtiyar diğer tarafa sülûk eder, giderler. Hodbîn adam, hem hodgâm, hem hodendiş, hem bedbin olduğundan bedbinlik cezası olarak nazarında pek fena bir memlekete düşer. Bakar ki: Her yerde âciz bîçareler, zorba müdhiş adamların ellerinden ve tahrîbatlarından vâveylâ ediyorlar. Bütün gezdiği yerlerde böyle hazîn, elîm bir hâli görür. Bütün memleket, bir matemhane-i umumî şeklini almış. Kendisi, şu elîm ve muzlim hâleti hissetmemek için sarhoşluktan başka çare bulamaz. Çünki: Herkes ona düşman ve ecnebi görünüyor. Ve ortalıkta dahi, müthiş cenâzeleri ve me'yusâne ağlayan yetimleri görür. Vicdanı, azab içinde kalır. Diğeri Hudâbîn, Hüdâperest ve Hak-endîş, güzel ahlâklı idi ki: Nazarında pek güzel bir memlekete düştü. İşte bu iyi adam, girdiği memlekette bir umumî şenlik görüyor. Her tarafta bir sürur, bir şehr-âyin, bir cezbe ve neş'e içinde zikirhâneler.. herkes ona dost ve akrabâ görünür. Bütün memlekette yaşasınlar ve teşekkürler ile bir terhisat-ı umumiyye şenliği görüyor. Hem, tekbir ve tehlil ile mesrurâne ahz-ı asker için bir davul, bir musiki sesi işitiyor. Evvelki bedbahtın hem kendi, hem umum halkın elemi ile müteellim olmasına bedel; şu bahtiyar, hem kendi, hem umum halkın süruru ile mesrur ve müferrah olur. Hem güzelce bir ticaret eline geçer. Allah'a şükreder. Sonra döner, öteki adama rastgelir. Halini anlar. Ona der: “Yâhu sen divâne olmuşsun. Batınındaki çirkinlikler, zâhirine aksetmiş olmalı ki; gülmeyi ağlamak, terhisatı soymak ve talan etmek tevehhüm etmişsin. Aklını başına al. Kalbini temizle. Tâ, şu musibetli perde senin nazarından kalksın, hakikatı görebilesin. Zira, nihayet derecede âdil, merhametkâr, raiyet-perver, muktedir, intizâm-perver, müşfik bir Melikin memleketi, hem bu derece göz önünde âsâr-ı terakkiyat ve kemâlât gösteren bir memleket, senin vehminin gösterdiği sûrette olamaz.” Sonra o bedbahtın aklı başına gelir. Nedâmet eder. “Evet, ben işretten dîvâne olmuştum. Allah senden razı olsun ki, Cehennemî bir hâletten beni kurtardın.” der. Ey nefsim! Bil ki: Evvelki adam kâfirdir. Veya fâsık-ı gafildir. Şu dünya, onun nazarında bir mâtemhâne-i umumiyyedir. Bütün zîhayat, firak ve zeval sillesiyle ağlayan yetimlerdir. Hayvan ve insân ise; ecel pençesiyle parçalanan kimsesiz başıbozuklardır. Dağlar ve denizler gibi büyük mevcûdât, ruhsuz, müdhiş cenazeler hükmündedirler. Daha bunun gibi çok elîm, ezici, dehşetli evham, küfründen ve dalâletinden neş'et edip, onu mânen ta'zib eder. Diğer adam ise; mü'mindir. Cenâb-ı Hâlikı tanır, tasdik eder. Onun nazarında şu Dünya, bir zikirhâne-i Rahmân, bir tâlimgâh-ı beşer ve hayvan ve bir meydan-ı imtihan-ı ins ü cândır. Bütün vefiyât-ı hayvâniyye ve insânîyye ise; terhisattır. Vazife-i hayatını bitirenler, bu dâr-ı fâniden, mânen mesrurâne, dağdağasız diğer bir âleme giderler. Ta yeni vazifedârlara yer açılsın, gelip çalışsınlar. Bütün tevellüdat-ı hayvaniyye ve insânîyye ise; ahz-ı askere, silâh altına, vazife başına gelmektir. Bütün zîhayat, birer muvazzaf mesrur asker, birer müstakîm memnun memurlardır. Bütün sadalar ise, ya vazife başlamasındaki zikir ve tesbih ve paydostan gelen şükür ve tefrih veya işlemek neş'esinden neş'et eden nağamattır. Bütün mevcûdât, o mü'minin nazarında, Seyyid-i Kerîm'inin ve Mâlik-i Rahîm'inin birer mûnis hizmetkârı, birer dost memuru, birer şirin kitabıdır. Daha bunun gibi pek çok lâtif, ulvî ve leziz, tatlı hakikatlar, îmanından tecelli eder, tezâhür eder. Demek îman, bir mânevî Tûba-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise mânevî bir Zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor. Demek selâmet ve emniyet, yalnız İslâmiyette ve îmandadır. Öyle ise, biz daima: اَلْحَمْدُ ِللّهِ عَلَى دِينِ اْلاِسْلاَمِ وَ كَمَالِ اْلاِيمَانِ -1- demeliyiz... -1- İslâm dinini ve mükemmel İmân nimetini ihsan ettiği için Allah’a hamd olsun. Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 http://www.turkish-media.com/forum/index.p...opic=29856&st=0 Sevgili Gecekusu su linke tıklarsanız ne demek istedigimi anlarsınız..o sayfada benim yazımı alıntı yapıp altına yazı yazmıssınız bende diyorum ki en alaka?? Bilmem anlatabildim mi? Yine hiç birşey anlatamadın o linke tıkladım Hiç bir yere gitmedi nereye gitmem gerekiyordu bir el at gidelim de anlayalım... Sevgili berceste bilmece gibi konuşmayı bırak artık şöyle anlaşılır cümlelerle yaz anlayalım... Bilmeceler bölümüne döndü burası herkes merak ta... ne demek istedigini anlat anlayalım hangi sayfa, hangi ileti..ne yazısı..ne alaka.. Bende Bilmem anlatabildim mi?... Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Said-i Nursi'nin yaşamı boyunca yazmış olduğu "Risale-i Nur Külliyatı" Türkçe konuşan insanların %90'ının anlayamayacağı bir dil kullanan hiç de derin anlamı olmayan " yazmışsınız sayın gecekuşu...... Sen o yüzde doksanamı dahilsin yüzde on' a mı.. Eğer sende yüzde doksana dahilsen anlayamadığın bir şeyin yada mahiyetini bilmediğin şeyin derin anlamı olup olmadığını nereden bileceksin, kaldiki yüzeysel olarak bile anlayabildiğini zanetmiyorum derinlemesine neredne anlayacaksın.. Ama yok yüzde on' a dahilim diyorsan seni ayakta alkışlıyorum... Not: Herhangi bir cemaatle yada tarikatla en küçük bir bağlantım yoktur, fakat müdahale etmemin sebebi; apaçık bir çelişki görmem sebebiyledir... Saygılar-sevgiler.. Alıntı
Φ M€T€ Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 arkadaşlar lütfen cevap yazmayın gecekuşu gibi insanlara..o ne yazarsa yazsın..istediği kadar uzun yazsın..yazar yazar bıkar..cevap vermeyelim..burada dini konular tartışılır.. bu adamların amaçlarını gün geçtikçe anlamaya başladım..bunlara hiçbirşey öğretme hevesine kapılmayın.. alıcılarının kapalı olmasının yanında imana zarar da verir bunlar...lütfen arkadaşlar kaale almayın ve herhangi bir cevap yazmayın..okumayın da yazdıklarını.. din konusu altında dinsizler olmamalı.. lütfen rica ediyorum sizden..bazı kafası karışık arkadaşlarımızın da imanını zedeler bunlar..bilmeyen arkadaşlarımız var bunların beyni zehirlenebilir. Alıntı
Φ ahirzaman Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gece kuşuya hitaben yazdıklarım gece kuşu yazının cevabını vermeye gerek yok risale okuyan içinde ne olduğunu biliyor ayrıca söylim çok az bilgin var bilmem rusların o ve talebelerini gördüğü yerde katığını ne kadar biliyorsun. biz inşallah burda ZAMANIN EŞSİZ GÜZELİ said nursiden faydalanmaya çalışacağız. Gece kuşu kardeşim daha önce bir çok yerde gördüm yerini hatırlamıyorum ama senin çok iyi hatırlaya cağını düşünüyorum sen herzaman yazılanların başlıktan sapmamaısını istemezmiydin. Lütfen sen de şimdi bize saygı duy yanlış başlıkta dile getiriyorsun yazdıkların anlam bütünlüğünü bozuyor okuyanların kafası karışa bilir buna engel olmak için lütfen bu fikirlerini ayrı bir yerde dile getiri o zaman bir birimize daha iyi cevaplar verebiliriz. umarım birdaha aynı yönde emaj ayzmak zorunda kalma bir elştiriniz varsa yazdığım şey ile alakalı olsun. canlar madem gece kuşu bize yardım cı oluyor bende ona yardımcı olayım arkadaşlar bu şaçmalıkların hepsini geocities.com/fettosh/risale.htm de bula bilrisiniz ister orya inanırsınız ister bizim yazdıklarımıza senin şurda söylediğin yanlış dersiniz. ya kuşu kardeşim biz risaleyi nurun ortaya koyduğu delil ve görüşleri aktarıyoruz itirazın varsa bunları çürütürsün ama sen kalkmış Said Nursi Şöyle böyle diyorsun üstelikte şimdi kalkmış bunu hoş göstermeye çalışıyorsun sana saygım var ancak yaptığın şeyler birbirini tutmadığını söyleyince bunu hoş göstermeye çalışman çok yanlış yukarda sadece bir yerde kendisine gece kuşu değil kuşu dedim bunu bilerek yaptım çünkü kendisi ahir dedi acaba aynı duruma ne tepki verecek dedim yaptığı şey karalama oldu madem kendisine yapılmasına istemiyor kendisi neden başkasına yapıyor. sanki bunu ilk yapan ben mişimde kendide yapabilirmiş şeklinde bir cümle kullandı zannedersem kimin haklı olduğu gayet açık sonra şurdan alıntı dır burdan alıntır dediği zamanları unutupta benim dememe karşı çıkmasıda ayrı bir durum üstelikte ona ayrdım olmasına rağmen yazmak tan yorulmaz fenamı aynı zamanda nedense hala dediğimi dikkate almayıp başka yönlere çekmiş ve yapmayı amaçladığımız şeyden bizi uzaklaştırmaya çalışmış ve öyleki başarmış gibi kimsenin yorum yazmasına izin vermemiş konuyu açan asıl konudan çok yazılan garip garip şeyleri görüyorlar. Üstelikte tavrı değişipte tavrın değişti demeside ayrı bir mevzu Lütfen gece kuşu sana yazdıklarım ortada senin yazdıkların da ortada baştan söylediğim şeyleri tekrar söylüyorum lütfen bizim değerli saydıklarımızı haddiniz olmadan karalayacaksanızda ayrı bir konuyu açıp orda yazın belki o zaman size daha kolay cevap yazarız gördüğünüz gibi burda Risale-i nur Külliyatının içindekiler söz konusu bakın kardeşimiz birinci sözü aktarmış onunla ilgili yorum yapın yada ikinci söz Ayrıca Natalia kardeşime de teşekkür ediyorum konumuza sahip çıkalım Biiznillah mesajlara bakıp borcumu ödeyip yatacağım inşallah konuya devam edelim Alıntı
Φ Terapi Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Evet arkadaşlar ibretle hadiseleri gözlemliyorum. Gene aynı yaklaşım ve tavırlar.. Bazı arkadaşlar gene klasik olarak oradan buradan hemen kopyalamalarla ortama giriş yaptılar. Böylesine büyük hatalar beklemezdim kendilerinden çünkü bu güne kadar azda olsa kendilerinin samimiyetine inanıyordum. Fakat sağ olsun kendileri bunu yıkmayı başardı hayırlısı olsun. Halimiz şuna benziyor. Üretken olamıyoruz bu seferde sürekli laf üretiyoruz, yorum üretiyoruz ve hedef saptırıyoruz. Çünkü buradan besleniyoruz. Maksat ne? Hakikati bulmak paylaşım ve istifade mi HAYIR? Maksat gene hadiseleri istediğimiz gibi yorumlama ve bazı insanları karalama yöntemine gitmek.. Konuyu Risale-i Nur olarak açtık. Maksadımız Kur’anın nurlu iklimine giriş yapmaktı. Peki ne oldu birden sayın arkadaşlar, Bu neden yapılıyor. Ne oldu da hemen Bediüzzaman’ın şahsına karşı bu saldırı başladı… Kimse ortada bir saldırı yok demesin alıntı yapılan yerlerin isimleri yukarıdaki mesajlarda aşikar.. Bu tarz karalama hareketleri çok doğal ve normal..Belki de ne dersiniz… Çünkü bugün insaflı dost ve düşman kabul eder ki Said Nursi Bu asırdaki dine karşı yapılan bütün inkar tuzaklarını büyük bir başarı ile bertaraf etmiş. Allah’ın izniyle Efendimizin (s.a.v) bu asırdaki en önemli varislerinden birisi olduğunu ispatlamıştır. İşte Said Nursi kim ne derse desin ortada büyük ve somut örnekler gösteriyor ki inkarın karşısına çıkmış ve inkarın bütün saldırı ve tuzaklarına öyle büyük ve beliğ bir tarzda cevaplar vermiştir ki bu sayede inkarcıların bütün gayretleri boşa çıkmıştır. Matbaanın olmadığı bir zamanda Anadolu’nun o güzel insanları tek tek elle bu risaleleri çoğaltmış ve bu metotla yüz binlerce risale elle çoğaltılmıştır. Bütün kaynaklar gösteriyor ki Bu Zat ömrünün büyük kısmını zindanlarda geçirmiştir. Fakat suç olarak ortaya atılan her türlü iftira mesnetsiz kalmıştır. Bir çok kez beraat etmiş bir çok kez de haksız bir şekilde zindanda hapse mahkum edilmiştir. Ortada ne bir hırsızlık, ne bir tecavüz, ne bir gasp nede bir yerleri hortumlama vardır….Ortada sadece fikirler vardır… Kendisi elinizden geliyorsa beni vicdanen ilzam ediniz, Yani fikirlerimi çürütün ve beni yalanlayın , Yoksa başka cezalar bana ceza değil diyor du. Dikkat ediniz Said Nursi ile neden uğraşırlar o günün ve bugünün inkarcıları.. Çok basit fikirlerini asla çürütemezler de ondan. O kadar sağlam bir mantık vardır ki risalelerde biraz iyi niyetle okuyan insanların bu iklime kendisini kaptırır ve bir daha asla o iklimden kurtulamaz. Bu iklim “iman iklimidir.” Bakınız o zamanlar eserlerini yazmasına bile müsaade etmemeye çalışıyorlar dı? Peki ne oldu? Hiçbir şey tarih boyu bir şey olmadığı gibi gene bir şey olmadı..Ve olmayacakta inşAllah Çünkü ortaya çıkan eserler insanların gönüllerini ve ruhlarını fethetti. İstekleri kadar uğraştılar ama asla başaramadılar..İnsanlara laf üretmeyi bırakıp insanların işine yarayacak somut faydalı eserler ve fikirler üretmek gerekmektedir. O sebeple bizler çok rahatız ve asla korkmuyoruz. Varsın ehl-i inkar korksun… Kuytu bir köşede risaleler reşha reşha kalemlere dökülüyorken o anki yazan zat Üstadım biz burada bin bir zorlukta bu eserleri yazıyoruz ama bunları kim okuyacak ki ? diye sorduğu zaman. Vazifemizi yaparız Hakk’ın vazifesine karışmayız diyordu. Ve inşAllah “bir gün gelecek bu eserler milyonlar tarafından kabul görecek ve okunacak diyordu.” Evet işte bugün bizler buna şahitleriz. Bunca engele rağmen bu eserler inkarın bütün oyununu bozmuş ve kendisine milyonlarca muhatap bulmuştur. Ve ben diyorum ki yapmayın arkadaşlar biraz mantıklı olalım. Mesela bir arkadaşımız demiş ki: bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin (zavallı, aciz) adamın “ayağını öpüp” hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet (ahmaklık) ise… Ayağını öpmek terimine takılıyor. Bilirsiniz ki orada verilmek istenen mana farklıdır. Orada bir teşbih vardır. Kısaca demek ister ki “ Diyelim ki siz birisine çok önemli ve kıymetli ve hayati bir hediye gönderiyorsunuz kargo yolu ile. Hediye yi gönderdiğiniz kişi sizin bu ince düşüncenizi dikkate almıyor. Ve kargocuya teşekkür ediyor. Sizi hiç mi hiç önemsemiyor. Kale bile almıyor. Bu ne büyük bir hatadır. ” Burada kısaca anlatılmak istenen budur. Altında bir şeyler aramayın baylar…İsterseniz derinlemesine cümle cümle gireriz şimdilik burada kesiyorum. Artık bu konuyla ilgili lütfen zorlamaları bırakalım. Tekrardan cevap yazmak zorunda kalmayalım…. "Risale-i Nur Nedir? ( Bir başka açıdan….)" İnsanın bu dünyaya “gelişinin hikmeti ve gayesi nedir” (buyrun bunu izah edin bize??) sorusu yıllardır insanlık âleminin kafasını karıştıran, aklını meşgul eden ve beynini fırtınalara boğan en düşündürücü sır olmuştur. Bu soruya insan nedir, ? nereden geliyor? ve nereye gidiyor? soruları da eklenince mesele içinden çıkılmaz bir hal almış ve hatta bazı filozofları akıldan istifa ettirerek onlara kâinatın ve insanın varlığını yok saydırmıştır. İnsanlığın ilk zamanlarından yani Hz. Adem’den itibaren akıl ve göz sahibi her insan önce başını kaldırdığında yıldızlarla süslenmiş gökyüzündeki muhteşem intizamı ve harika güzelliği hayranlıkla seyretmiş, sonra başını eğdiğinde yeryüzünde serilmiş olan sanatlı çiçekleri ve latif meyveleri takdirle temâşâ etmiştir. Güneşten, aydan tutun da nar ağacına, papatya çiçeğine, serçe kuşuna kadar canlı cansız her mevcudun son derece sanatlı ve vazifesine bağlı olduğunu fark eden bu insan şu soruyu da aynanın karşısına geçip kendi kendine sormak zorunda kalmıştır: Canlı ve cansız bütün varlıkların kainat içinde belli güzellikleri, görevleri ve sorumlulukları var o halde benim; insan ve özellikle kâinatın efendisi olarak onlarınkinden çok daha mühim bir vazifem ve sorumluluğum olmalı değil mi? Kâinat fabrikası benim için çalışıyor ve çarklar benim için dönüyorsa ben kimin için çalışmalıyım ve amacım ne olmalı? Benim bir yaratılış gayem yoksa meyvesi olduğum kâinat ağacı abes olmaz mı? Her ağacın en az beş yüz meyvesi varsa insanın da öldükten sonra çürüyüp toprak olmak yerine ebedi bir hayatta ebedi meyveler vermesi gerekmez mi?.. Bunun gibi daha nice sorular insanlık âleminin yetiştirdiği dahilerin gündelik medyasını oluşturmuştur. Mükemmel bir nizam içinde dönen cansız ve şuursuz koskoca yıldızlar ve en güzel tablonun bile sahte olduğu için onun yanında beş para etmediği ağacıyla, kuşuyla gerçek tabiat tablosu en büyük sanatkârı ve sonsuz kudret sahibi Allah’ ı aklı başında her insana açıkça haber verir. O zaman bütün bu soruların cevaplarını bu kâinatın yaratıcısından sormak en mantıklı çözümdür. Zira bir kitabın niye yazıldığını en iyi bilen o kitabı yazandır. Şu kâinat da baştan başa ilim ve hikmetle donatıldığı için bir kitap gibidir. Kâinat kitabının mânâsını ve bu kitabın en geniş ve en önemli konusu olan insanın gayesini bu kitabın sahibinden sormak yapılabilecek en akıllıca iştir. Rabb’imiz de bu yüzden kendi yazdığı kâinat kitabını bizim anlayabileceğimiz başka bir kitapla tefsir etmiş ve yorumlamıştır. Bu kitap Kur’ân-ı Kerîm’dir. Hatta her kitaba bir de muallim lazım olduğu için peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) da Kur’an-ı Hakîm’in muallimi ve öğreticisi olarak bize gönderilmiştir. Şu halde insanın kendi istemediği, kendi düşünmediği ve kendi kara vermediği halde bu dünyaya gelişinin daha doğru bir ifade ile gönderilişinin hikmetini Kur’ân-ı Kerîm’den öğrenmek îcâb etmektedir. Burada yine büyük bir müşkil karşımıza çıkmaktadır: Peygamber (S.A.V.) ‘ın zamanı 14 asır önce gelmiş ve geçmiştir. Peki, bu zamanda bize Kur’ân’daki mânâları ve sırları Cenâb-ı Allah’ın kastettiği şekilde ve tam doğru olarak kim açıklayacak ve beyinlerimizi aşındıran meseleleri Kur’ân’a tam uygun olarak kim îzah edecektir? Evet bize öyle bir eser lâzımdır ki Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân’daki âyetlerinin mânâlarını; bizim dilimizde, yazarının aklını hiç karıştırmadan ve bulaştırmadan bildirsin ve Kur’an hakikatlarını sâfi, hâlis, aynen olduğu gibi aktarsın. İslâmiyet’i ve Kur’ân’ı gönderen Âlemlerin Yaratıcısının bu dini ve bu kudsi kitabı yine kendisinin koruyacağı ve yayacağı muhakkaktır ve Kur’an âyetleri ile sabittir. Peygamber efendimizin bir hadîs-i şerîfinde de kıyamete kadar her yüz senede bir; dini ve mâneviyâtı kuvvetlendirmekle vazifeli birisinin gönderileceği haber verilmiştir. Bize de bu zamanın yani ilim ve fen asrının gerektirdiği gibi Kur’ân’ı ve îmânı; ilmî, mantıkî, aklî olarak îzah eden aynı zamanda şahsi yorumlar karıştırılmadan ilhâmen kaleme alınan eserler lâzımdır. Ancak böyle kuvvetli, kudsî ve halis bir eser ilim ve fen asrı 21. yüzyılın evlatları olan bizleri tatmin edebilir. Evet, bu zamanda ve bugünde milyonlarca insan bu bahsettiğimiz eserleri okumakta, dinlemekte, mütâlaa etmekte hatta bıkmadan usanmadan yıllarca derinden derine incelemekte ve neticede şu karara varmaktadır: Bu asrın sâfi, hâlis ve hakîki Kur’ân tefsiri 130 risâleyi içeren 12 kitaptan oluşan ve Bediüzzaman Said Nursi’ nin kaleme aldığı RİSÂLE-İ NUR KÜLLİYÂTI’ dır. Dikkat edilmesi gerekir ki Bediüzzaman’ ın kendisi dahi Risâle-i Nurların şahsına ait olmadığını, kendi fikrinin mahsulleri bulunmadığını ve risalelerdeki harikalığın ve yüksekliğin Kur’an âyetlerinden geldiğini bir eserinde bizzat şöyle ifade etmiştir: Risâle-i Nur Kur’ân’ındır ve Kur’ân’dan çıkan bürhânî bir tefsirdir. Bu meyanda ne kadar söz söylesek bu eserlerin kıymetini tam takdir etmiş olamayız. Zira balı anlatmak yerine tattırmak lâzımdır. Risâle-i Nur’ u insafla okuyan her akıllı insan bu eserlerin bu zamanda hem Kur’ân’ın bir elmas kılıcı; bürhanlı ve delilli bir tefsiri hem de onun parlak bir yansıması ve parıldaması olduğuna tam kanaat getirecektir. Son olarak tekrar baştaki soruya dönüyor ve cevap olarak Bediüzzaman Said Nursi’nin Risâle-i Nur Külliyâtı içindeki Âyet-ül Kübrâ adlı eserinden bir cümleyi fakat mânâca içinden koca bir kitap çıkabilecek bir cümleyi olduğu gibi aktarıyoruz: SUAL: İNSANIN BU DÜNYAYA GELİŞİNİN HİKMETİ VE GAYESİ NEDİR? CEVAB: “ İNSANIN BU DÜNYAYA GÖNDERİLMESİNİN HİKMETİ VE GAYESİ HÂLIK-I KÂİNÂT’I TANIMAK VE O’NA ÎMÂN EDİP İBÂDET ETMEKTİR.” “İnsan” Ey insan, aklını başına al! Hiç mümkün müdür ki, bütün enva-ı mahlukatı (bütün yaratılmış türleri) sana müteveccihen muavenet (yönelterek yardım) ellerini uzattıran ve senin hacetlerine ”Lebbeyk!” dedirten Zat-ı Zülcelal seni bilmesin, tanımasın, görmesin? Madem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini bildiriyor; sen de O’nu bil, hürmetle bildiğini bildir. Ve katiyen anla ki, senin gibi zaif-i mutlak, aciz-i mutlak, fakir-i mutlak, fani, küçük bir mahluka koca bir kainatı musahhar etmek (hazırlamak) ve onun imdadına göndermek, elbette hikmet ve inayet ve ilim ve kudreti tazammum eden (içine alan) hakikat-i rahmettir. (Rahmet gerçeğidir.) Elbette böyle bir rahmet, senden külli (büyük) ve halis bir şükür ve ciddi ve safi bir hürmet ister. İşte o halis şükrün ve o safi hürmetin tercümanı ve ünvanı olan “bismillahirrahmanirrahim”i de; o rahmetin vusülüne vesile ve o Rahman’ın dergahında şefaatçı yap. Alıntı
Φ *NATALIA* Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Bi konu açılmış ama konu nerdee yazılanlar nerde.. ? Konuyu dağıtmadan devam edelim lütfen.. İllaki tartışacaksanız başka topicte tartışın..! Bu sayfayı ******.. Ben tsk ederim ahirzaman Elimden geldiğince birşeyler eklemeye çalışacagım Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Sen o yüzde doksanamı dahilsin yüzde on' a mı..Eğer sende yüzde doksana dahilsen anlayamadığın bir şeyin yada mahiyetini bilmediğin şeyin derin anlamı olup olmadığını nereden bileceksin, kaldiki yüzeysel olarak bile anlayabildiğini zanetmiyorum derinlemesine neredne anlayacaksın.. Ama yok yüzde on' a dahilim diyorsan seni ayakta alkışlıyorum... Not: Herhangi bir cemaatle yada tarikatla en küçük bir bağlantım yoktur, fakat müdahale etmemin sebebi; apaçık bir çelişki görmem sebebiyledir... sayın KarlX' Karşılıklı ikinci iletimizde Bana ithamlarda bulunmuşsunuz... Size, sizi bu polemik yaklaşımlara yönlendiren düşünce yapınızla cevap vermek istemiyorum... İsterseniz "Risale-i Nur Külliyatı- ikinci söz sözler 2. söz" ü yukarıda bir arkadaşımız ele alarak buraya alıntılamış... Okudunuz mu? Okuyup ne kadarını anladınız ? mahiyetini bilerek ve derin anlamını kavrayarak,derinlemesine feyz aldığınızı ve kendinizi % 10 sokabildiniz umarım... Eğer yüzde on' a dahilim diyorsanız bende sizi ayakta alkışlamak isterim doğrusu... Belki birşeyler ifade edebildiğimi sanıyorum...Bana değil kendinize dürüstce cevap vereceksiniz... Ayrıca size şunu sormak istiyorum...O kadar iletinin içinden bula bula bir tek bu çelişkiyi mi buldunuz? Demek diğerleri çelişki olarak görünmemiş size, ifadeler de itiraz edeceğiniz noktalar yok? Yada kör göze parmak öyle okuyup bunu mu anladınız.... Anlamadığım bir başka tarafta " Herhangi bir cemaatle yada tarikatla en küçük bir bağlantım yoktur," cümlesiyle savunmaya geçmeniz... Bence müdahale etmenizin nedeni bu konuların, itiraz, karşı duruş ve eleştirilerin burada dillendiriliyor olması ... Yanılıyorsam düzeltmenizi isterim... Gerçekleri sürcü lisanlarla yada anlamını aşan cümlelerle üzerlerini örtmek sizce ne kadar mümkün olabilir?... Bir de konuyu bu yönüyle değerlendirmeniz sanırım daha doğru yaklaşım olacaktır... Varsa konunun içeriğine itirazlarınız kabulümdür...varsa bende cevaplarımı yazarım... Saygılar-sevgiler.. Alıntı
Φ *NATALIA* Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 İsterseniz "Risale-i Nur Külliyatı- ikinci söz sözler 2. söz" ü yukarıda bir arkadaşımız ele alarak buraya alıntılamış... Okudunuz mu? Okuyup ne kadarını anladınız ? İnsan okudukça ne demek istediğini anlıyor... Bilmem hiç denedin mi ??? '' ÜÇÜNCÜ SÖZ '' Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla Ey insanlar! Rabbinize kulluk ediniz. (Bakara Sûresi: 21.) İbâdet ne büyük bir ticaret ve saadet; fısk ve sefâhet ne büyük bir hasâret ve helâket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle: Bir vakit, iki asker, uzak bir şehre gitmek için emir alıyorlar. Beraber giderler. Tâ yol ikileşir. Bir adam orada bulunur. Onlara der: "Şu sağdaki yol, hiç zararı olmamakla beraber, onda giden yolculardan ondan dokuzu büyük kâr ve rahat görür. Soldaki yol ise, menfaati olmamakla beraber, on yolcusundan dokuzu zarar görür. Hem ikisi, kısa ve uzunlukta birdirler. Yalnız bir fark var ki; intizamsız, hükümetsiz olan sol yolun yolcusu çantasız, silâhsız gider. Zâhirî bir hiffet, yalancı bir rahatlık görür. İntizam-ı askerî altındaki sağ yolun yolcusu ise, mugaddî hulâsalardan dolu dört okkalık bir çanta ve her adüvvü alt ve mağlûp edecek iki kıyyelik bir mükemmel mîrî silâhı taşımaya mecburdur." O iki asker, o muarrif adamın sözünü dinledikten sonra, şu bahtiyar nefer sağa gider. Bir batman ağırlığı omzuna ve beline yükler. Fakat kalbi ve ruhu binler batman minnetlerden ve korkulardan kurtulur. Öteki bedbaht nefer ise, askerliği bırakır. Nizâma tâbi olmak istemez. Sola gider. Cismi bir batman ağırlıktan kurtulur. Fakat kalbi binler batman minnetler altında ve ruhu hadsiz korkular altında ezilir. Hem herkese dilenci, hem her şeyden, her hâdiseden titrer bir sûrette gider. Tâ mahall-i maksûda yetişir. Orada, âsi ve kaçak cezasını görür. Askerlik nizâmını seven, çanta ve silâhını muhâfaza eden ve sağa giden nefer ise, kimseden minnet almayarak, kimseden havf etmeyerek, rahat-ı kalb ve vicdan ile gider. Tâ, o matlûb şehire yetişir. Orada, vazifesini güzelce yapan bir nâmuslu askere münâsip bir mükâfat görür. İşte ey nefs-i serkeş! Bil ki, o iki yolcu, biri mutî-i kanun-u İlâhî, birisi de âsi ve hevâya tâbi insanlardır. O yol ise, hayat yoludur ki, âlem-i ervâhtan gelip, kabirden geçer, âhirete gider. O çanta ve silâh ise ibâdet ve takvâdır. İbâdetin, çendan, zahirî bir ağırlığı var. Fakat, mânâsında öyle bir rahatlık ve hafiflik var ki, tarif edilmez. Çünkü, âbid, namazında der: Şehâdet ederim ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Yani, "Hâlık ve Rezzâk, Ondan başka yoktur. Zarar ve menfaat, Onun elindedir. O hem Hakîmdir, abes iş yapmaz. Hem Rahîmdir, ihsanı, merhameti çoktur" diye itikad ettiğinden, her şeyde bir hazîne-i rahmet kapısını bulur. Duâ ile çalar. Hem herşeyi kendi Rabbinin emrine musahhar görür. Rabbine ilticâ eder; tevekkül ile istinad edip, her musîbete karşı tahassun eder. İmânı ona bir emniyet-i tâmme verir. Evet, her hakiki hasenât gibi, cesâretin dahi menbaı imândır, ubûdiyettir. Her seyyiât gibi, cebânetin dahi menbaı dalâlettir. Evet, tam münevverü’l-kalb bir âbidi, küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimâldir ki, onu korkutmaz. Belki hârika bir kudret-i Samedâniyeyi, lezzetli bir hayret ile seyredecek. Fakat, meşhur bir münevverü’l-akıl denilen kalbsiz bir fâsık feylesof ise, gökte bir kuyruklu yıldızı görse, yerde titrer. "Acaba bu serseri yıldız arzımıza çarpmasın mı?" der, evhâma düşer. (Bir vakit böyle bir yıldızdan Amerika titredi. Çokları gece vakti hânelerini terk ettiler.) Evet, insan nihayetsiz şeylere muhtaç olduğu halde, sermâyesi hiç hükmünde. Hem nihayetsiz musîbetlere mâruz olduğu halde, iktidarı hiç hükmünde birşey. Adetâ sermâye ve iktidarının dairesi, eli nereye yetişirse o kadardır. Fakat emelleri, arzuları ve elemleri ve belâları ise; dairesi, gözü, hayali nereye yetişirse ve gidinceye kadar geniştir. Bu derece âciz ve zayıf, fakir ve muhtaç olan ruh-u beşere ibâdet, tevekkül, tevhid, teslim ne kadar azîm bir kâr, bir saadet, bir ni’met olduğunu, bütün bütün kör olmayan görür, derk eder. Mâlûmdur ki, zararsız yol, zararlı yola velev on ihtimâlden bir ihtimâl ile olsa tercih edilir. Halbuki, meselemiz olan ubûdiyet yolu, zararsız olmakla beraber, ondan dokuz ihtimâl ile bir saadet-i ebediye hazînesi vardır. Fısk ve sefâhet yolu ise hattâ fâsıkın itirafiyle dahi menfaatsiz olduğu halde, ondan dokuz ihtimâl ile şekâvet-i ebediye helâketi bulunduğu, icmâ ve tevâtür derecesinde, hadsiz ehl-i ihtisâsın ve müşâhedenin şehâdetiyle sabittir ve ehl-i zevkin ve keşfin ihbarâtıyla muhakkaktır. Elhâsıl, âhiret gibi dünya saadeti dahi, ibâdette ve Allah’a asker olmaktadır. Öyle ise biz dâimâ, Emirlerine itaate ve hayırlı işlerde başarıya ulaştırdığı için Allah’a hamd olsun demeliyiz ve Müslüman olduğumuza şükretmeliyiz. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Arkadaşlarımız polemik istemiyorlar, o yüzden tartışmaya devam etmiyeceğim.. Zaten yazacağımı yazdım.. Sen anlamıyorsun diye başka anlayan da yoktur diye brşey yoktur.. Çalış çabala bol bol oku anlarsın.. Said-i Nursi hazretlerinin herhangi bir yazısını ne kadar çok okursan o kadar çok anlarsın ve her seferinde ferklı şeyler görürsün.. Polemik yapmıyorum lütfen sende devam etme ama öm le devam edebiliriz.. Bu tür sayfaları kirletmek istemiyorum.. Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 İnsan okudukça ne demek istediğini anlıyor... Bilmem hiç denedin mi ??? Sayın '*NATALIA*' evet hemen hemen hepsini okudum... Üstelik ışık evlerini de oldukça iyi bilirim... Anlayabildiğim kadarını anladım...Yani siz ne kadar iyi yorumladıysanız bende üç aşağı beş yukarı öyle... Size bizimle paylaştığınız bu anlatımların ana fikrini, bir özetini bizimle paylaşmanızı istesem sizi yormuş olmam umarım... Alıntı
Φ *NATALIA* Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Yorulmuş olurum.. Ve tekrar bi tartışma ortamı çıkacagından eminim.. Yazılarını pek okumadım ama tepkilere göre pek iyi yorumlamamışsın Susuyorum.. Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2006 ben de şunu merak ediyorum,fettullah gülen ve cemaati bahsedilen devlete ters amaçlı insanlarsa eğer: neden okulları kapatılmıyor neden mıllı eğitim bu okulları devlet okuluna çevırmıyor devlet güçsüzmü bu cemaat karşısında f.gülen e hakaret eden star tv bile tazmınat davasında kaybettı.f gulen sadece özur dıleyın dedı ve parayı da almadı.. ve açılan okullar bılım olımpıyatlarında derece alıyor.. istense şimdiye bı hukumet kuramazlar mıydı,zaten yaşlanmış bir ınsan şimdiye neyı beklesın? eğer ki amaç maddı çıkarsa,insanların yatak odasına kadar girebilen medya f.gülenın servetını tespit edemıyor mu? Alıntı
Φ berceste Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2006 ben de şunu merak ediyorum,fettullah gülen ve cemaati bahsedilen devlete ters amaçlı insanlarsa eğer: neden okulları kapatılmıyor neden mıllı eğitim bu okulları devlet okuluna çevırmıyor devlet güçsüzmü bu cemaat karşısında f.gülen e hakaret eden star tv bile tazmınat davasında kaybettı.f gulen sadece özur dıleyın dedı ve parayı da almadı.. ve açılan okullar bılım olımpıyatlarında derece alıyor.. istense şimdiye bı hukumet kuramazlar mıydı,zaten yaşlanmış bir ınsan şimdiye neyı beklesın? eğer ki amaç maddı çıkarsa,insanların yatak odasına kadar girebilen medya f.gülenın servetını tespit edemıyor mu? Alıntı
Φ berceste Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2006 http://www.turkish-media.com/forum/index.p...opic=29856&st=0 Sevgili Gecekusu su linke tıklarsanız ne demek istedigimi anlarsınız..o sayfada benim yazımı alıntı yapıp altına yazı yazmıssınız bende diyorum ki en alaka?? Bilmem anlatabildim mi? Bu arada okuduklarımı haddinden fazla anlıyorum ELh..emin olun...Ama yine sizin dikkatsizliğiniz var ortada...Siz nurculukla alakalı yazınızı yazmadan önce size ben o soruyu yöneltmiştim ve o yazınız ile sizde cvp vermiş oldunuz zaten... Nurcular risale okuyup ona göre toplumları yönetmeye çalışıyor diyen sizsiniz ve bu noktada yazdıgınız yazılar bana son derece sasırtıcı ve bir o kadar komik geldi... Ve sordugum soru (size göre saçma olabilir) tamamen masumca sorulmustu...Bu denli tepkili olusunuzun sebebini öğrenmekti... Sizi dinsel bir çatışma içine çekmek gibi bir amacımda yok asla... Hep zan..zan..zan... Selam ve dua ile... Yine hiç birşey anlatamadın o linke tıkladım Hiç bir yere gitmedi nereye gitmem gerekiyordu bir el at gidelim de anlayalım... Sevgili berceste bilmece gibi konuşmayı bırak artık şöyle anlaşılır cümlelerle yaz anlayalım... Bilmeceler bölümüne döndü burası herkes merak ta... ne demek istedigini anlat anlayalım hangi sayfa, hangi ileti..ne yazısı..ne alaka.. Bende Bilmem anlatabildim mi?... Sevgili Gecekusu benim birşey anlatamadığım yok Elh.. ama anlamamakta ısrarcı olan yada anlayamayan sizsiniz... Bilmece gibi konustugumda yok...Sizin çözdüğünüz bilmeceleri merak ettim dogrusu...Önünüze her geleni bilmeceye benzettiğinize göre... Herkes meraktaymıs ya ben söyleyeyim de , kimse heyecandan bir kaza yasamasın Aman Allah Son kez söylüyorum anlamayacak birşey yok ortada(nasıl anlamıyorsunuz zaten hayretler içerisindeyim ya) Verdigim linkteki sayfada sondan 3.iletiyi kastediyorum..Artık anlayın yani...Benim yazımdan alıntı yapıp yorum yapmıssınz...Bir laf söyledik nerelere geldik yaa... Üstad der ki , Anlamak yok çocuğum anlar gibi olmak var...Akıl için son tavır saçlarını yolmak var... Şayet sizde benim cümlelerimi anlayamıyorsanız (ki anlaşılmayacak birşey oldugunu sanmıyorum) bırakın da anlamıs gibi yapın bende sende kurtulalım Alıntı
Φ ahirzaman Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2006 ben de şunu merak ediyorum,fettullah gülen ve cemaati bahsedilen devlete ters amaçlı insanlarsa eğer: neden okulları kapatılmıyor neden mıllı eğitim bu okulları devlet okuluna çevırmıyor devlet güçsüzmü bu cemaat karşısında f.gülen e hakaret eden star tv bile tazmınat davasında kaybettı.f gulen sadece özur dıleyın dedı ve parayı da almadı.. ve açılan okullar bılım olımpıyatlarında derece alıyor.. istense şimdiye bı hukumet kuramazlar mıydı,zaten yaşlanmış bir ınsan şimdiye neyı beklesın? eğer ki amaç maddı çıkarsa,insanların yatak odasına kadar girebilen medya f.gülenın servetını tespit edemıyor mu? Öncelikle Alalh razı olsun sedelina kardeşim Bu yalanlarla dolu iftiraların en azından bu bölümde bitmesi dileğiyle bir şey söyliyeceğim Zamanında Hoca efendi herşeyi devlete vermeyi teklif etti herşey develtin elinde olcaktı eğer bu bilmeden konuşanların bahsettiği saçmalıklar doğru ise neden böyle bir şey devlete teklif edildi ama iyiki devlet elinde değil niceleri o okula para bastırıp girmeye çalışıyor ancak cevap belli BİLGi Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2006 ben de şunu merak ediyorum,fettullah gülen ve cemaati bahsedilen devlete ters amaçlı insanlarsa eğer: neden okulları kapatılmıyor neden mıllı eğitim bu okulları devlet okuluna çevırmıyor devlet güçsüzmü bu cemaat karşısında f.gülen e hakaret eden star tv bile tazmınat davasında kaybettı.f gulen sadece özur dıleyın dedı ve parayı da almadı.. ve açılan okullar bılım olımpıyatlarında derece alıyor.. istense şimdiye bı hukumet kuramazlar mıydı,zaten yaşlanmış bir ınsan şimdiye neyı beklesın? eğer ki amaç maddı çıkarsa,insanların yatak odasına kadar girebilen medya f.gülenın servetını tespit edemıyor mu? Sevgili 'sedelina' Bunları gerçekten merak ediyormusun.? neden okulları kapatılmıyor ? neden mıllı eğitim bu okulları devlet okuluna çevırmıyor ? devlet güçsüzmü bu cemaat karşısında ? [ Sen bu soruların cevabını araştırıp bir sonuca varamamış gibi bir görüntü sergilemeye çalışıyorsun.! ] Ama acaba aslı öylemi.? Gerçekten merak ediyorum ? Varsayalım ki bu soruyu sorarak aslında çok "onlar masumlar" anlamında gizli bir saptama yapma amacı gütmeden,gerçekten masumane bir soru yöneltiğini kabul edelim... Ozaman benim yazdıklarıma bakmadan, etki altında kalmadan bireysel araştırmalarını yapabilmen için sana bazı kaynakları vermek istiyorum... Şimdilik birkaç kaynak yeterli... 1- Öncelikle Konumuz okullar olduğu için,tam 206 sivil toplum örgütünün desteğiyle yayımlanmış olan "Hocanın Okulluları" adlı kitabı okumanı tavsiye edebilirim... 2-Elinin altında bilgisayar var...Her hangi bir arama motoruna gir ve "Fethullahcı örgüt","Fethullah Hoca ","Nurculuk ve Fethullahcılık ","Fethullahcılar ve hizbullahcılar" yada aklına gelecek herhangi bir soruyu yaz ve arattır... Okuyunca karşına çıkan gerçekler karşısında eğer dehşet içinde kalmazsa, madalyayı hak edin demektir... Yada sende aslında bu soruları sorduğunda her şeyi ZATEN biliyorsun demektir... Biz yine kitabımıza dönersek; "Kitap, korkularından ismini veremeyen iki gencin iki ayrı öyküsü.. Yoksul aileler.. Devşirilmiş zeki çocuklar.. uzanan "insan" eli.. Yavaş yavaş yıkanan beyinler.. Cumhuriyeti yıkmak için koşullandırılan bir gizli ordu.. Başkaları, işçiyi, esnafI, memuru elde etmeye çalışırken, tüm gücünü "başarılı öğrencilerin beyinlerini kendi felsefesi ile doldurmaya" yöneltmiş bir cemaat.. " Anlattıklarının her satırı, noter kanalıyla belgelenmiş.. İmzalanmış.. Ve bence O kitabı, bu ülkenin üzerindeki kara bulutlardan endişe eden herkes okumalı.. Ve, Fethullahcılık hakkında öne sürülenlerin ne ölçüde inandırıcı olup olmadığına, herkes kendi vicdanında karar vermeli! Refah seçmeni üzerinde yapılan araşTırmalardan birinde karşımıza çıkan çarpıcı bir tespiti aktarmak istiyorum, Araştırmacı, Deneklerle yüz yüze yapılan görüşmelerde, en çok bir söz kendisini etkilemiş. ürkütmüş.. Kanını dondurmuş. "-Tavşanı karşısından yaklaşarak yakalayamazsınız.. Arkasından sessizce dolanmak, acele etmemek gerekir!" Refah’ın "acilciler “i karşıdan yaklaştılar. Takunyalarının tüm gurultusu ile.. Ve uyuyan tavşanı uyandırdılar. İşte 'sedelina' Nur cemaatinin, Fethullah Hoca'nın tespitleri ne kadar çarpıcı, açık ve doğru değil mi? "istense şimdiye bı hukumet kuramazlar mıydı ? " diye soruyorsun, amaçları geçici iktidarlarla yıpranmak değil ki. İktidarla zaten her an içiçe ve onları yönlendiriyorlar zaten..Ulaşılmak istenen gerçek hedef Din esaslarına dayalı Şeriat devleti kurmak...Bunu Sad-i Nurs-i nin kitaplarını okuyarak ta, fetullah hopca'nın yaptıklarını gerçekçi ve cumhuriyete ve Laik demokrasiye inanan gözlerle takip edersen anlarsın...Bu şeriatcı kaplumbağalar,Sabırlı, yalınayak avcılar gibi yollarına devam ediyorlar.. Köprüyü gecene kadar "ayıya dayı" demeyi sürdürerek.. Ve de, "Biz onları ehlileştiriyoruz!" diyenleri yavaş yavaş ehlileştirerek.. Anadolulular bilirler. Fare, insan kulağını çok sever. Uykuda iken yaklaşır. Kemirirken büyük özen gösterir. Acıtmaz, sadece tatlı tatlı uyuşturur.. uyanıp da yokladığınızda, elinize artık kulağınız gelmez, kan gelir.. Demirel, Ecevit.. Fethullahcı subayları kurtarmak için geçmişte çaba sarf etmiş olan Çiller.. Yılmaz.. Cindoruk.. Fethullahcıların yakın ilişki içinde olduğu öne sürülen Moon TarikatI’nIn, ABD’deki toplantısına koşan Baykal.. Basında, Fethullah olayını "Ilımlı ve olumlu İslam" olarak göstermek için çırpınan saygın kalemler, TV programcıları.. Olasılıklar zaten belli.. Ya kandırıldılar, ya yanıltıldılar.. Ya -parasal veya siyasal- çıkar ilişkisi içine girdiler.. Ya da Nurculuk ve Fethullahcılık ile -Pof. Şerif Mardin gibi- bir gönül bağı oluşturdular.. Şimdi çok merak ediyorum 'sedelina'.. Bütün bunları Bir Cumhuriyet İnsanı Olarak, Demokrasiye, Laik Cumhuriyetin Temel İlke ve değerlerine bağlı kalarak değerlendirdiğinde... Acaba bu somut gerçekler karşısında bizlere ne tespitler de bulunup, ne diyeceksin? Sormuş olduğun bu sorular Gerçekten ülke geleceğine Çağdaş değerlerle sahip Çıkan birine mi ait.. Yoksa ardında Olmaması dileğiyle görmemezlikten geldiğim, Burada dillendirmek istemediğim başka saptamalar mı var..? cevabını okuyunca anlayacağız.! Şimdilik sorularının hepsine tam yanıt veremedim...Devamı var ve gelecek... O zaman o okuların neden kapanmadığı anlatılabilir, anlaşılabilir ( inşallah!..) SEVGİLER...SAYGILAR.. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.