Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

534245_482263205126032_57174657_n.jpg

 

 

Sen "9 EYLÜL," dersin iki kelime

 

Ben değişen yazgı anlarım,

 

Özgürlük anlarım, bağımsızlık anlarım...

 

 

Sen "İZMİR" dersin iki heceyle,

 

Ben sevinçten ağlarım…

 

Tarihin başı mı dönmüş

 

Şimşek hızı geldiklerinde?

 

Şaşırmış mı toprak

 

Ayakları yere değmeyen atlar geçerken?

 

Önce deniz mi görmüş

 

Kavruk yüzlü neferleri?

 

 

Bugün 9 EYLÜL,

 

Tam sırasıdır canlandırmanın hatıraları...

 

Sen "9 eylül" dersin iki kelime,

 

Ben onurlu bir halk anlarım

 

Rüzgarın çevirdiği sayfa anlarım...

 

Sen "İZMİR" dersin iki hece

 

Ben saygıyla ayağa kalkarım.

 

H. Işık

Gönderi tarihi:
  • Yazar

turkaskeriizmir2.jpg

 

 

İzmir' in Kurtuluşu

 

İstiklal Harbinin son sancılı günleri, İzmir’in Karaçam köyünde kadınlardan, çocuklardan ve savaşamayacak kadar yaşlı erkeklerden başka kimsecikler yok. Bu durum en çok Murtaza Dede’ye dokunuyor, Her gün gece gibi karanlık ancak biliyor ki, sabahı olmayan gece olmaz. İçinde güngörmüş bir metanetle bekliyor. Alışkanlıkla kalkıp bir odun daha atıyor sobaya. Aslında düşman bu topraklara girdiğinden beri içi yanıyor; o günden beri hiç üşümüyor.

 

-Nerede kaldı bu Fatma, diye mırıldanarak tekrar yerine oturuyor.

 

Bir oğlu Sakarya'da şehit düşmüş, diğeri hala harpte. Gelinine, “Gözel gızım, ben ağlamadım, sende ağlamayacaksın,” diyor, her seferinde. Yeter ki vatan sağ olsun.

Yerde oynayan torunu Mustafa’ya bakıyor. Böyle kaç yavrucak öksüz kaldı gözü yaşlı. Şehit Ahmet’i düşüyor yine aklına, lakin mağrur… Emme, sadece benim yiğidim mi, hepsi vatan evladıydı, diyor. İçine akıtıyor Murtaza Dede, her bir damlayı, dışarı vermiyor.

 

Elinde tespihi, kendi kendine aynı cümleyi tekrar edip duruyor;

 

-Paşamın yiğitlerinin hiç biri zeval görmesin.

 

Öyle ki, gündüzü gecesi bu pencerenin önünde geçiyor artık. Gelenden geçenden, iyi bir haber almayı umut ederek dalıp gidiyor hülyalara.

 

-Daha ne kadar tutacağım, al gayri elimdeki bardağı, sesi ile irkiliyor birden.

 

Otuz yıldır birlikte olmanın verdiği alışkanlıkla az önce söylenen sesin sahibi Fatma Nineye sevgiyle bakıyor. Sedirde yer açıp, bir kenarda duran, yüzü sarıdan bozma minderi çekiyor yamacına, bir eli ile.

 

Bardağa usulca uzanıp, “Gel Fatma, gel otur bakem karşıma,” diyor.

 

Karşıki yamaçta Egenin sonbaharının tüm güzelliğine ve savaşın tüm izlerine tezat, hummalı bir oyun arayışı içinde olan çocukları gösteriyor işaret parmağı ile.

 

-Deyiver bakem, ne eder bu çocuklar böyle, ne ararlar ki oralarda?

 

-Bilmez gibi her gün sorarsın, diyor Fatma Nine. Onun sesinde de, bir türlü gelmeyen güzel günlere özlem dolu bir bezginlik.

 

Biliyor elbet biliyor da, bugün canı konuşmak istiyor; Murtaza’nın. Bugün suskunluğunu, Fatma Ninenin sesi bozsun istiyor.

 

Sonra sırası ile evin bahçesindeki karayemiş, iğde, çam, ayva, dut dallarını işaret ediyor.

 

-Yiğitler geldiğinde biz de, bu dallar ile birlikte çiçek açmış olacağız Fatma. Aslanlar gelecek, bülbüllerin ötüşünü birlikte dinleyeceğiz.

 

Yaşlı kadın ellerini birkaç kez uzun eteğine sürüyor; sanki o an dallardaki çiçekler saçlarına, yüzüne değiyor.

 

-Essah mı? Bir daha deyiver, gelecekler değil mi?

-Gelecekler elbet.

-Gelsinler artık Murtaza.

 

Murtaza Dede, ceketinin iç cebinde duran tabakayı alıyor nasırlı elleriyle, bir sigara sarıp yakıyor. Hayali yine hüzün kokuyor, bir nefes çekip, bu sefer tok bir sesle, biraz da kızgın;

 

-Gelecekler diyorum sana, aha da ağaçlar yemiş verdiğinde gelecekler Fatma.

 

Yine gözlerinin önüne, o acı dolu görüntüler geliyor. Yunan döllerinin ani bir baskın ile Karaçam köyüne girdikleri, taş üstünde taş koymadıkları o kara gün, zaten aklından hiç çıkmıyor. Doğru dürüst uyumuyor ki Murtaza Dede. Gözünün önünde beliren sülietlerin, her gece kulaklarında fısıldayan çığlıkların, artık ömrünü tamamlamaya yüz tutmuş bu ihtiyarı son nefesine kadar rahat bırakmayacağını çok iyi biliyor.

 

O gün, Murtaza Dede her gün sabah ezanının sesi ile kalktığı yatağından silah sesleri ve bağırışlar eşliğinde ürpererek uyanmıştı. Köyün çıkışına yakın olan kerpiç evinin, penceresini araladığı saatlerde bir mahşeri andıran görüntüler hafızasına kazınacaktı. Tarih bu alçaklığı kayıtlara en acı hali ile geçecekti, sonradan. Yunanlılar güzelim köyülerini yakıp, yıkıyor, çoluk çocuk demeden ateş açıyordu. Hatta insanlıktan iyice ayrı düşenleri kadınların namusuna göz dikiyordu.

 

Murtaza, bir anda ağlayan Mustafa’yı kucağına aldı, gelinine ve Fatma Nineye arka kapıyı gösterdi;

 

-Gayrı oyalanmayın, yürüyün, acele edin. Buradan hemen çıkacağız.

 

Ah koca Murtaza, ah! Kaçmak ona göre değildi elbet, Kalmalıydı.

 

-Emme nasıl, dedi acı bir sesle, kendi kendine.

 

Kimsecikler olmasa etrafında, düşünmeden ölüme atılırdı. Ölmeden birkaç can alırdı elbet. Ama küçücük Mustafa oğlunun ona tek emanetiydi. Bunca yıl bir yastığa baş koyduğu, değerlisi Fatma… Ya Emine, güzeller güzeli, şehit yadigârı gelini Emine? Bu gavur döllerinin eline bırakılır mıydı? Harpte canını vermekten sakınmayan oğlu, rüyalarında ona hesap sormaz mıydı?

 

-Çabuk olun, dedi Fatma Nineye. Buraya geliyorlar, çabuk olun.

 

O gün Murtaza Dede, kutsal bir emanet gibi sakındığı ailesini güç bela dağlara kaçırmıştı. Ama sevdiklerinin canlarını kurtardığına sevinemiyordu yine de. Ancak kendileri ile birlikte kaçabilenlerin olduğunu görmek içini bir nebzede olsa rahatlatıyordu. Aç susuz geçecek iki günlük bu amansız ızdırap, köye geri döndükleri gün yerini mateme bırakacaktı. Artık bir harabeye dönmüş köyden geriye kalan yıkıntı, görmek istemeyen gözlerini dağlıyor, nefesi göğüs kafesinden taşıyordu. Gördüğü manzara yüreğine ağır geliyordu, Murtaza’nın.

 

Kıyımdan sonra, zaten neredeyse tüm genç erkek nüfusunun harbe alındığı Karaçam köyü eli böğründe iyice kimsesiz, sahipsiz kalmıştı.

Geride kalanlarla birlikte imece usulü eski haline getirmeye çalıştığı evinin penceresinden neredeyse hiç ayrılmıyor; ara ara, yoldan gelen geçenlerden İzmir şehir merkezinden aldığı haberlerden canı sıkılıyordu.

 

-Bu gavurun dölleri Rumlar, şenlikler yapıyormuş İzmir’de, Fatma.

 

Tarih 15 Mayıs 1919… Yani Mustafa Kemal Paşanın Samsun’a çıkmasından 4 gün önce… İzmir’e doğru yol alan Yunan birlikleri güzergâh üzerindeki tüm köyleri, yağmalayıp yıkarak, Egenin incisi İzmir ‘i işgal ediyor. Kordon’da yerli Rumlar sevinç gösterileri yapıyorlar. Her pencereden bir yunan bayrağı sallanıyor. Hasan Tahsin dayanamayıp, tabancasını umutsuzca Yunan’a doğrultuyor. Bu idealist genç Türk gazetecisi, sanki kahrından intihar ediyor.

 

İzmir’in Türk mahallelerinde matem var. Halk sessiz, acılı, çaresiz… Osmanlı’ya gırtlağından sarılmış, Düvel-i Muazzama yine de Yunan’a tam güvenmiyor. Ek önlem olarak, İngiliz birlikleri Karaburun ve Uzunada tarafını, Fransız Kuvvetleri Urla ve Foça’yı kontrol altına alıyor. Yunan Müfrezeleri ise İzmir’le birlikte İzmir’in Çeşme tarafında kalan Yeni kale’ye de asker çıkarıyor.

 

İstanbul Hükümetine İzmir’in işgali önceden bildirildiği halde, İşbirlikçi İstanbul Hükümeti işgali İzmir’i savunacak olan 17. Kolordu Kumandanı Ali Nadir Paşa’ya bildirmiyor. Paşa, işgal karşısında nasıl hareket edeceğini sormak için İstanbul’a Harbiye Nazırı Şakir Paşa’ya telgraf çekiyor. Harbiye Nazırı karşı konulmamasını emrediyor. Türk halkı sokaklarda, kordon boyunda gözyaşları ile işgali seyrediyor. Kolordu sessizce geri çekiliyor. İşgal ordusundan bir teğmenin Kolordu komutanı Ali nadir Paşa’ya attığı tokat, Türk halkının göğsünde burgulanarak derinlere doğru iniyor ve tekbir kurşun atılmadan İzmir teslim ediliyordu

 

Murtaza Dede o kara günlerin anılarını aklından kovmaya çalışıyor. Daha fazla duramıyor camın önünde. Fatma Nine görmemeli gözyaşlarını. Avluya çıkıyor, eskiden ikindiden sonraki saatlerde her gün kahvesini üzerinde içtiği kütüğe oturuyor. İğde ağacından kopardığı bir dal parçasının ucundan küçük parçalar kırıp, avlunun taşlarına doğru atıyor, ne yaptığını bilemez halde. Yıllar öncesini, bu köyde geçen gençliğini hatırlıyor.

Murtaza Dede, şimdi sarsıla sarsıla ağlıyor. Şimdi olmasa da, er geç gerçekleşecek, bir yerlerde çalınan davulla zurnanın kıvrak nağmelerini, yiğitlerin zafer şenliğini hayal ediyor. Gelecekler, diye tekrar ediyor içinden, inançla, bıkmadan;

 

-Gelecekler!

 

Çığlık çığlığa kuş sesleri, kurbağa vır vıraklamaları, tuhaf böcek sesleri, sazlıkların hışırtısı, horoz ötüşleri, yeşil sinekleri, çekirgeleri, arı vızıltıları, köpek havlamaları, kısaca Karaçam köyündeki her şey, sanki Murtaza Dedenin içindeki yangını anlamış gibi. Doğa da bu zafer senfonisinde ona eşlik ediyor.

 

Başını kaldırdığında, uzun süredir kendisini izlediğinden habersiz olduğu Ragıp’ı fark ediyor. Yanağındaki yaşları silerken böyle yakalandığı için biraz suçlu, biraz mahcup.

 

-Bre çocuk ses versene, ne dikilip izlersin öyle!

 

Kızması hüznünü gördüğünden, yoksa sever Ragıp’ı şuncağız yetimim diye kendi dilinde. Ahmet’inin yerine koyar da sever.

 

-Murtaza emmi, haberler var!

 

Ragıp’ın sesi başka türlü, her zamanki gibi değil. Murtaza Dede heyecanlanıyor. Kıyımdan sonra Ragıp, Murtaza Dede’den başka, köyde kalan tek yetişkin erkek. O da her gece, pencerenin önünde içindeki ateşi Murtaza Dedeye döker ve ağlar. Bir bacağı doğuştan kısa olduğundan askere almadılar onu. Yaşıtları cephelerde can verirken, o burada onlardan çok ölür.

 

Ragıp, bir şeylerin ucundan tutma telaşı ile ara sıra İzmir’in, Manisa’nın şehir merkezine gider. Son havadisleri getirir köye.

 

Aksayan bacağına rağmen, bu sefer koşa koşa aştı, sarp yamaçları Ragıp. Köyüne varmalı, bir an önce anlatmalıydı haberi.

 

Murtaza Dede;

 

-Essah mı deyiver, bre bağırma oradan, yanıma gel de anlatıver!

 

Ragıp;

 

-Geldim emmi geldim, İzmir’e, haydi İzmir’e!

 

Murtaza Dede, seslere çıkan Fatma Nineye;

 

-Su getir şuncağıza, konuşamıyor baksana.

 

Elindeki bakraç ile bir solukta Ragıp’ın yanına vardı Fatma Nine:

 

-Deyiver yavaş yavaş, deyiver oğul ne ola ki?

 

-İzmir’e ninem, İzmir’e!

 

Sesi tüm köyde yankılanıyor sanki Ragıp’ın, öyle ki duyan geliyor.

 

Ragıp tüm kelimeleri unutmuş sanki tek bir şey söyleyebiliyor;

 

-İzmir’e, haydi İzmir’e!

 

15 Mayıs 1919’’da İzmir’’e çıkan Yunan, Anadolu’nun hemen hemen yarısını istila ederek, burada Büyük Helen İmparatorluğu’nu kurmak rüyasıyla üç seneyi aşkın bir süredir Türk topraklarındaydı. Murtaza Dede, üç senedir yaşamak deyince, sadece nefes almayı anlıyor, nefes aldıkça da içindeki yangın, vatanın kurtuluşuna duyduğu özlem artıyordu.

 

Murtaza Dede;

 

-Şimdi kızacağım emme, soluklan da anlat hele, diye sevgi dolu bir sesle azarlar gibi yaptı çocuğu.

 

Ragıp, gözleri sevinçten parlayarak, boşalttı sonunda göğsündeki soluğu;

 

-Asker İzmir’de, Türk askeri İzmir’de!

 

Murtaza Dede, bir anda senelerdir uyuduğu acı uykudan uyandı sanki.

 

-Doğru mu deyiver, geldiler mi, deyiver!

 

Bu ihtiyar adam o anda kendini genç bir delikanlı kadar dinç hissetti.

 

Nasıl hissetmesin?

 

Ta kanal harbinden beri, ta Balkan harbinden beri, ta Sarıkamış bozgunundan beri, ta Trablus çöllerinden beri, bitap düşen bu milletin, şimdi kurtuluşunu borçlu olduğu Türk Mehmetçiklerinin yanına koşarak gitmek istiyor, her birinin boynuna bir daha geri gelmeyecek oğluna sarılır gibi sarılmak, gözyaşlarını her birinin yorgun omuzlarında dindirmek istiyordu.

 

Yaşına bakmadan namuslarını, şereflerini ve milli benliklerini esir olmaktan, yok olmaktan kurtaran askerin ayağına varıp, secde etmek istiyordu.

 

Murtaza dede ayaklarının yerden kesildiğini hissediyordu. Mümkün olsa semaya varıp dokunacaktı. Yunan askerinin çekilirken yaptıkları yine gözlerinin önüne geldi. Emanetlerinin canını saklamak için, bunca yıl cephelerde boğaz boğaza savaştığı düşmanın önünden, gururunu ayaklar altına alıp kaçmak zorunda kaldığı o gecenin intikamıydı bu zafer. Yüreği daha şimdiden soğumaya başlamıştı bile.

 

Ankara’da kurulan hükümet, uzun süre silahsızlıkla, parasızlıkla ve uzun yıllardır savaşmaktan nüfusu seyrelmiş, ordusu dağıtılmış Anadolu’dan yeniden düzenli ordu askeri hazırlamakla uğraşmıştı. Bu zor günlerde, İngiliz kışkırtmasıyla Anadolu’nun içlerine kadar ilerleyen Yunan ordusunun yürüyüşü ancak 1. İnönü zaferiyle durdurulabilmiş, kısa bir süre sonra da 2. İnönü zaferiyle Afyon’dan sökülüp atılmıştı. Fakat bu geçici bir durumdu. Yunan ordusunun ve büyük savaşın galibi İngiltere’nin Anadolu üzerindeki emellerinin ateşi aynı hızla yanmaya devam ediyordu.

 

Dumlupınar hattında konumunu sağlamlaştıran Yunan ordusu, vücuda girmiş bir mikrop gibi Anadolu’nun orta yerinde duruyordu. Nihayet Yunan ordusu Başkumandanı Papulas Yunan ordusuna Ankara’ya taarruz emri verdi. Amaçları bu ulusun sesini sonsuza kadar boğmak, Türk’e Sevr anlaşmasını kesin olarak kabul ettirebilmekti. Öyle çetin bir savaş oldu ki, Yunan ordusu bir ara Haymana’ya kadar inmiş, top sesleri Ankara’dan duyulur olmuştu. Ama yıllar süren savaşların yorgunu olsa da Mehmetçik yine tarihi bir dirençle ayağa kalktı ve Yunan ordusunu Sakarya’nın doğusuna kadar sürdü. Ama bu muharebe gözü yaşlı tam beş bin yedi yüz ana bıraktı arkasında. Toprağa uzanan beş bin yedi yüz fidan.

 

Murtaza Dede’nin oğlu da, işte o fidanlardan biriydi.

 

Kalanlar gidenlere söz verdiler. Kanınız yerde kalmayacak! Bu vatan hepimizin hayatları pahasına da olsa, geri alınacak!

 

Büyük bir gizlilik içinde sürdürülen son büyük taarruzun hazırlıkları sırasında umutsuzluğa düşenler olmuştu. Ankara’daki Meclis’in içinde de vardı, umutsuz olanlar. Ama umudunu yitirmeyenler kazanacaktı bu savaşı. Onlardan birisi Çankaya’daki mavi gözlü adam, birisi de Çamlık Köyünde penceresinde uzaklara bakan şehit babası Murtaza’ydı. İşgal ordusuna karşı yapılacak son büyük taarruz öncesi Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ordulara bir bildiri yayımlayarak şu tarihi emrini verecekti:

 

’“Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü, yiğitlik ve yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına esirgemeden vermeye devam eylemesini isterim. Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!’”. Böylece Yunan ordularının akıbeti de belirlenmiş oldu. Çalköy’’de verilen bu tarihi emir üzerine İzmir’’de ’“Akdeniz’”i, Mudanya’’da ’“Marmara’” yı görmek için sekiz dokuz günlük bir zaman kâfi gelecekti.

 

Meydan savaşından sonra, savaş alanını gezen Mustafa Kemal Paşa, savaş alanındaki düşman ölülerine, kafilelerle önünden geçen Yunan esirlere bakarak;

 

"Bu manzara insanlık için utanç vericidir. Ama biz burada vatanımızı savunuyoruz. Sorumluluk bize ait değildir" dedi.

 

Evet, sorumluluk bizim değil. İzmir’den Anadolu’ya sokulan bir kılıç gibi bütün anaların, bütün gelinlik kızların, boynu bükük çocukların ve acıdan yüzleri kapkara olmuş erkeklerin hepsinin yüreğine de ayrı ayrı sokulan Yunan işgalcisini biz çağırmadık. Biz demedik size; gelin de, Ege’nin mavisi önünde gelinlik bir kız gibi salınan o güzel İzmir’i pis postallarınızla kirletin diye. Şimdi o güzel kız, şimdi o güzel İzmir, dokuz günlük amansız kovalamadan ayağındaki postalları erimiş ama mağrur, yorgun ama kahraman Türk Mehmetçiğinin omzuna kapanmış, sevincinden ağlıyor.

Karaçam köyündekiler de ağlıyor. Murtaza Dede, Şehit karısı Emine, Ragıp, Fatma Nine, hatta anlamış gibi herkesin gözündeki yaşları gören öksüz Mustafa bile ağlıyor.

 

Ahaliye döndü Murtaza Dede;

 

-Silin gözyaşlarınızı gayri, diye bağırıyordu. Haydi İzmir’e…Yiğitlere sarılmaya, Paşamızı görmeye…

 

Karaçam köyü İzmir’e çok yakın. Yokuşu indin mi, İzmir! Ama yokuş kilometrelerce sürüyor, ama Sabuncu boğazının nefes kesen kayalıklarından geçiyor, ne gam!

 

Murtaza, gözyaşlarınızı silin dese de, kimse silemiyordu gözyaşlarını. Senelerdir dağların ötesindeki bir kör umut gibi beklenen, bu haberle birbirine sarılanlar, bu kez acıdan değil, mutluluktan ağlıyordu. Üstelik ne mutluluk!

 

Dağ, taş sevince kesmiş sanki. Haberin tez zamanda ulaştığı civar köylerden havaya sıkılan silahlar bu kez mutluluğu haber veriyor; vadideki bütün camilerden ezanlar okunuyordu,

 

Sanki çocuklarda anlamıştı bu durumu. Anasının eteğine sarılan her bebe, “Beni de al kucağına, İzmir’e götür,” der gibi bakıyordu.

 

Murtaza Dede senelerdir içine hapsolan sesi, kalbindeki derin kuyulardan berrak sular gibi fışkırdı. İçinde gecesi gündüzü birbirine karışmış zindanlardan çıkan o ses, kiri üzerinden akmış, tertemiz olmuş özgür vatan toprağında, şimdi hıçkıra hıçkıra ağlamaydı.

 

Vatanın kurtulmasının saadetini tüm benliğinde yaşayan Murtaza, bu dünyada değil sanki başka bir âlemdeydi. Ruhu, Karaçam köyünde sevinç yumağı haline gelmiş yaşlı kadınların ve bebelerin arasında duran vücudundan ayrılmış, kâh Balkanlar’da, kâh Conk Bayırı’nda, kâh Çanakkale’deydi şimdi.

 

Ağlamasına karışan ses Ahmetçiğinin sesiydi, Geceler boyu rüyasına giren silüetler, kulaklarında çınlayan çığlıklar, Sakarya’dan gelen bir fısıltıyla yerini huzura bırakıyordu.

Ahmet’i fısıldıyordu kulaklarına.

 

“Babam, biliniz ki, biz burada özgür vatan toprağının altında çok mutluyuz. Ay yıldızlı bayrağımıza iyi bakın, o bayrak ki dünyada yok eşi..."

 

Gözyaşları sel olmuş Murtaza, artık mutlu ve gururluydu.

 

Her karış toprağını bir asırdan beri gözyaşlarımıza karışan şehit kanlarıyla suladığımız ey aziz yurt. Dağlarına şimdi bahar geldi.

 

Yüz bin Ahmet’im daha olsa, feda olsun sana…Yüz bin Mehmet…Yüz bin Emine...

 

Haydi İzmir’e!

 

 

**

 

Kaynak 1:

 

Bornova Karaçam Köyünden Fatma Erkoç

 

1922’de Türk askerinin önünden kaçarak çekilen Yunan ordusu, çekilme güzergahındaki yerleşim yerlerinde insanlıkla bağdaşmayan zalimlikler yaptılar. Sivil halka katliamlar yapıp, arkalarında günlerce söndürülemeyen yangınlar bıraktılar. Benim dedem bu katliam sırasında yanarak ölmüştür. Öyle ki, bir çok yerde Mehmetçik can kurtarmakla uğraşmaktan düşmanın peşine düşemedi. İşte katliamların gerçekleştirildiği o yerleşimlerden biri de, İzmir Manisa arasında yer alan, Bornova’ya bağlı Karaçam köyüdür. Köyde bu gün hala birçok mahal, bu katliamdaki anıların adlarıyla anılmaktadır. Gavur Öldü, Hacaloğlu Çeşmesi gibi.

 

Dipçe: Söz konusu öykü tarihi kaynaklardan yararlanılarak kaleme alınmış olup; kurguda yer alan isimler aziz şehitlerimiz ve vatanın bölünmez bütünlüğü için mücadele veren halkımıza adanmıştır. Sinan Meydan ve Fahrettin Dokak'a teşekkürlerimle...

 

 

Kaynak 2:

 

Fahrettin Dokak

 

1923 yılında Bornova’ya bağlanan köyün diğer adı da Çamiçi’dir.

 

 

Nilgün Baştuğ

Gönderi tarihi:
  • Admin--

9 Eylül günü İzmir'de yapılacak kutlama programını etkinlik takvimimizde bulabilirsiniz. Güzel bir program hazırlanmış.

Direkt link için tıklayınız smile.png

Gönderi tarihi:
  • Yazar

90 Yıldır Kaybolmayan Coşku

 

 

Türk süvarisinin düşman işgalinden kurtulan İzmir Kadifekale’ye Türk Bayrağı’nı çektiği 9 Eylül’ün üzerinden 90 yıl geçti.

 

O coşku, ilk günki gibi tazeliğini koruyor.

 

Kent, günboyu zafer etkinlikleriyle şenlenecek.

 

 

İZMİR’İN düşman işgalinden kurtuluşunun 90. yıldönümü büyük bir coşkuyla kutlanıyor. Bu yıl 81. Enternasyonal Fuarı’nın kapanışıyla, kurtuluş günü 9 Eylül’ün aynı tarihe rastlaması ise İzmir’deki kutlamaların daha da renkli geçmesine neden oldu. Zafer yürüyüşü, yol koşusu, Basın Müzesi açılışı, fotoğraf sergisi, söyleşi, panel, Türk Yıldızları ve solo akrobasi gösterileri, fener alayı ve Zerrin Özer konseri gibi etkinliklerle İzmirliler gün boyu keyifli dakikalar yaşayacaklar.

 

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, tüm İzmirliler’i kurtuluş coşkusunu yaşamak için birarada olmaya davet etti. İzmir’in kurtuluşunu kutlamak için İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen etkinlikler saat 09.30’da Basmane’den başlayarak, Cumhuriyet Meydanı’nda sona erecek olan Zafer yürüyüşüyle start alıyor.

 

90. yıl için koşacaklar

 

 

İnciraltı Dokuz Eylül Su Ürünleri Enstitüsü önünden başlayan 10 kilometrelik ‘90.Yıl Yol Koşusu’ ise Cumhuriyet Meydanı’nda son bulacak. Kutlamalar çerçevesinde tüm İzmirli bisikletseverlerin katılabileceği ‘9 Eylül Bisiklet Turu’ düzenleniyor. Saat 18.00’de İnciraltı Demokrasi Meydanı önünde buluşacak olan bisiklet tutkunları, bisiklet turunu Tarihi Havagazı Fabrikası’nda tamamlayacak. 9 Eylül kutlamaları 18.00’de Gündoğdu Meydanı’nda gerçekleşecek ‘Türk Yıldızları ve Solo Trük Akrobasi Gösterileri’nin ardından 21.00’da başlayacak Zerrin Özer konseriyle sona erecek. Saat 20.30’daki Fener Alayı ise bu yıl da Cumhuriyet Meydanı’ndan başlayarak Gündoğdu Meydanı’nda sonlanacak. 89 yıldan bu yana 9 Eylül İzmir’in Kurtuluş Günü’nün simgesi olan atlı süvariler tarafından getirilen Türk Bayrağı’nın İzmir Valiliği’ne çekilmesi töreni ise Mayıs ayında değiştirilen Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği’nin kurbanı oldu.

 

Bu yıl atlı süvariler yok

 

Bu yıl ilk kez törenler atlı süvari birliği ve bayrak çekme töreni olmadan yapılıyor. Her yıl Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan geçit töreni de bundan böyle düzenlenmeyecek. Bornova Belediyesi de İzmir’in düşman işgalinden kurtuluş günü olan 9 Eylül’ü coşkulu bir programla kutluyor. Türk süvarilerinin İzmir’e ilk girdiği yer olan Belkahve’deki Atatürk Anıtı’nda yapılacak törenle başlayan kutlamalar, Kurtuluş Savaşı’nın bittiği gün olan 9 Eylül’ün coşkusunu İzmirlilere hissettirecek.

 

Şehitler unutulmadı

 

Bornova Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, “Geçmişimizden gelen bu geleneğin de katkısıyla 9 Eylül’ü Bornova’da bambaşka bir coşkuyla kutluyoruz. Böyle kutlamaya da devam edeceğiz” dedi. Türk subaylarının Bornova’dan İzmir’e girdiği ilk gün şehit olan iki asker için yapılan Ege Üniversitesi Hastanesi’nin önündeki Şehitlik’te de anma töreni yapılacak. Ege Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Hasan Mert bir konferans verecek.

 

Türk süvarileri düşmanı denize döktü

 

TÜRK ordusunun 26 Ağustos 1922’de başlattığı Büyük Taarruz’la Yunan ordusu dağıtılarak, 2 Eylül’de Uşak’a girildi. Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde Yunanistan Küçük Asya Ordusu’nun Başkomutanı General Nikolaos Trikupis da tutsak edildi. Yunan birlikleri ve Rum siviller Anadolu’dan çekilirken, 9 Eylül 1922 sabahı Ahmet Zeki Soydemir komutasındaki 2. Süvari Fırkası ile Mürsel Bakü komutasındaki 1. Süvari Fırkası İzmir’e girdi. Kurtuluş Savaşı’nın sonlarında Yunan işgali altındaki İzmir’e giren Türk süvarileri Türk bayrağını Hükûmet Konağı ve Kadifekale’ye çekti. 9 Eylül, o tarihten itibaren tüm İzmirliler tarafından ‘İzmir’in Kurtuluş Bayramı’ olarak kabul edildi.

 

 

GÖKÇE KIRTILOĞLU - STAR Ege

Gönderi tarihi:
  • Yazar
izmirin_kurtulus_gunu_kutlamalari_bayram_gibi_olacak.jpg

Gönderi tarihi:
  • Yazar

02092012-121408-egemeclisi.jpg

 

 

İZMİR - İzmir Büyükşehir Belediyesi, aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanması anlamına gelen İzmir’in kurtuluşunu, 90. yılında büyük bir coşkuyla kutlamaya hazırlanıyor. İzmirliler, bu özel günü 5-9 Eylül 2012 tarihleri arasında Büyükşehir Belediyesi’nin etkinlikleriyle İzmir’e yakışan bir şekilde kutlayacak.

 

Başkan’dan anlamlı çağrı

 

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, 9 Eylül Pazar sabahı gerçekleştirilecek ‘Zafer Yürüyüşü’ne tüm İzmirlileri davet etti. Başkan Kocaoğlu, “Sabah 09.00’da Basmane Meydanı’ndan başlayarak 1920’lerde olduğu gibi büyük bir kurtuluş yürüyüşü ile Cumhuriyet Meydanı’na geleceğiz ve 9 Eylül’ü kutlayacağız. Bütün İzmirli hemşehrilerimi 9 Eylül Kurtuluş yürüyüşüne çağırıyorum. Öyle bir kalabalık olalım, öyle bir katılım gösterelim ki, 9 Eylül’ün ne anlama geldiğini tüm dünya alem İzmir’den görsün. Türk milletinin bölünmez bütünlüğünü İzmir’den bir kez yüksek sesle daha bağıralım, haykıralım” diye konuştu.

Gönderi tarihi:
  • Yazar

07092012-094044-egemeclisi.jpg

 

 

“90. Yıl Zafer Yürüyüşü”nde,

Türk Ordusu’nun İzmir’e girerken kullandığı güzergah takip edilecek.

Saat 09.30’da Basmane Karakolu’ndan hareket edecek tarihi yürüyüş kolu, Gaziler Caddesi, Anafartalar Caddesi ve İkiçeşmelik Caddesi’ni takip ederek Cumhuriyet Meydanı’na ulaşacak. 1969’a kadar yapılan tüm kutlamalarda bu güzergah kullanılırken, Büyükşehir Belediyesi’nin etkinliğiyle 43 yıl sonra “tarihi coşku”ya yeniden ulaşılmış olacak.

 

Bu güzergah, en son 1969 yılındaki kutlamalarda kullanılmış, o tarihten itibaren bir daha bu yürüyüş

gerçekleşmemişti.

 

 

Yüzbaşı Hekimoğlu anlatıyor

 

Tarihi kaynaklara göre İzmir’e ilk girenlerlerden Yüzbaşı İhsan Hekimoğlu’nun anılarında İzmir’e Belkahve’den girildiğinden bahsedilerek şöyle deniyor:

 

“9 Eylül sabahı Belkahve’den geçerek İzmir’in varoşlarını teşkil eden Halkapınar’a vasıl olduk. Öncü süvariden bir kısmı Belkahve’den Bornova üzerine inerek o cihetten İzmir’e girdik. Bir kısmı da doğrudan doğruya Basmane istikametine ilerledi ve İzmir’e ayak bastı. Bu suretle İzmir’e iki ayrı koldan girilmiş oldu.”

 

Türk ordusu, Gaziler ve Anafartalar Caddesi’ni takiben İkiçeşmelik istikametine doğru ilerleyerek Konak Meydanı’na ulaştı.

 

Türk bayrağı çekildi

 

Başka bir kaynakta ise, ilerlemek için birkaç farklı güzergahın kullanıldığına dikkat çekilerek şöyle yazıyor:

“Türk ordusunun son durağı İzmir’e 9 Eylül 1922’de sabah 05.00’te Belkahve’den girildi. 2. Süvari Tümeni’nin 13. Alayı Binbaşı Atıf komutasında saat 09.00’da Bornova’ya ulaşmış ve Mersinli yoluyla İzmir’e ‘gir’ emrini aldı. 1. Süvari Tümeni’ne ise Kadifekale’ye doğru ilerle emri verildi. Yüzbaşı Şerafettin iki bölük halinde öncülerini İzmir’e doğru yürütürken, süvariler Alsancak Garı’nı dolaşarak Gündoğdu’dan denize ulaştı. Saat 10.00’da Yüzbaşı Şerafettin komutasında Teğmen Hamdi ve Teğmen Ali Rıza ile beraber İzmir Hükümet Konağı’na Türk bayrağı çekilirken, aynı anda Sarı Kışlaya Yüzbaşı Zeki ve Kadifekale’ye de Teğmen Besim tarafından Türk bayrağı çekildi”.

 

 

İzmir’e yakışan program

 

İzmirliler, bu özel günü, Büyükşehir Belediyesi’nin 5 Eylül’den itibaren başlattığı etkinliklerle İzmir’e yakışan bir şekilde kutluyor. Bu etkinliklerin en görkemlisi hiç kuşkusuz 9 Eylül Pazar günü gerçekleşecek.

 

 

Ege Meclisi

 

Saat 09.00’da startı verilecek ’90.Yıl Yol Koşusu’ İnciraltı Dokuz Eylül Su Ürünleri Enstitüsü önünden başlayacak. 10 kilometrelik koşu, Cumhuriyet Meydanı’nda son bulacak.

 

Etkinlikler çerçevesinde saat 09.30’a ise tüm İzmirlilerin katılımıyla “90.Yıl Zafer Yürüyüşü’ gerçekleşecek. Büyükşehir Belediyesi Bandosu eşliğinde Basmane Karakolu önünden başlayacak yürüyüş, Anafartalar Caddesi ve İkiçeşmelik Caddesi’ni takiben Cumhuriyet Meydanı’nda bitecek. Törenin ardından katılımcılar, saat 11.30’da Vasıf Çınar Meydanı’ndaki ‘Bir Destandır 9 Eylül’ adlı fotoğraf sergisinin açılışına katılacak.

 

Saat 18.00’de Gündoğdu Meydanı’nda gerçekleşecek ‘Türk Yıldızları ve Solo Trük Akrobasi Gösterileri’ kutlamalara ayrı bir renk katacak.

 

Kutlamalar çerçevesinde, tüm bisikletseverlerin katılabileceği ‘9 Eylül Bisiklet Turu’ düzenlenecek. Saat 18.00’de Konak Saat Kulesi önünden start alacak bisiklet tutkunları, turu Tarihi Havagazı Fabrikası’nda noktalayacak.

 

Saat 20.30’daki Fener Alayı, bu yıl da Cumhuriyet Meydanı’ndan başlayarak Gündoğdu Meydanı’nda sonlanacak. Kutlamaların son programı ise Gündoğdu Meydanı’ndaki Zerrin Özer konseri. Sevilen sanatçı İzmirli hayranlarıyla saat 21.00’de buluşacak.

Gönderi tarihi:

Atatürk'ün bu görüntüleri binlerce kilometre uzakta, Amerika'da ortaya çıktı...

İzmir'de Yunan ordusunu denize döken Atatürk ve silah arkadaşlarının kente girerken çekilen video görüntüleri Amerikan arşivlerinden ilk kez ortaya çıktı

 

Atatürk, binlerce İzmirli'nin sevgi gösterileriyle karşılanmıştı.

 

Kurtuluş Savaşı'nın sonlarında Türk ordusunun, 9 Eylül 1922 sabahı İzmir'i işgal eden Yunan ordusunu bozguna uğratarak denize dökmüştü. Mustafa Kemal Atatürk ve Türk ordusunun İzmir'e girişinin görüntüleri ilk kez ortaya çıktı.

İlk kez izleyeceksiniz

 

Turk North America isimli internet haber sitesi, ABD arşivlerinden İzmir'in kurtuluşunun ertesi günündeki çekilen görüntülere ulaştı. Yunan ordusunu bir gün önce denize döken Mustafa Kemal Atatürk ve Türk ordusu binlerce İzmirli'nin sevgi gösterileri arasında İzmir'e giriyor. Ellerinde Türk bayrakları ile Atatürk'ü ve Türk ordusunu karşılayan İzmirlilerin müthiş sevinci görüntülere yansıyor. Görüntülerde kentin her köşesinin Türk bayraklarıyla donatıldığı dikkat çekiyor.

 

Atlı ve yaya askerler sokaklarda geçit töreni yapıyor. Atatürk'ün bir başka görüntüsünde ise Ata yanında Kazım Karabekir ve kurmaylarıyla İzmir halkını selamlıyor, halkı ise Atasını bağrına basıyor. Bir başka görüntüde ise İzmir vilayet konağında Türk bayrağı göndere çekiliyor.

 

 

http://www.turkish-media.com/forum/videos/view-2520-ataturk-ve-turk-ordusunun-izmire-girisinin-goruntuleri-ilk-kez-ortaya-cikti/

Gönderi tarihi:
  • Yazar

552036_10151166170269776_626944257_n.jpg

 

AA

 

İzmir' in düşman işgalinden kurtuluşunun 90. yıl dönümü çeşitli etkinlik ve törenlerle kutlanıyor.

 

 

İzmir'in düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümü nedeniyle '90. Yıl Zafer Yürüyüşü' düzenlendi.

 

Geniş katılımla Basmane Polis Merkezi önünden başlayıp Cumhuriyet Meydanı'na kadar süren yürüyüşe, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, İzmir Vali Yardımcısı Haluk Tunçsu, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve milletvekilleri ile çeşitli parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri de katıldı.

 

Yürüyüş sırasında bir grup tarafından hükümet aleyhine sloganlar atıldı. Bakan Günay'ın, 'Gün gelecek, devran dönecek. AKP halka hesap verecek' sloganı atanlara, 'Seçimde' diye yanıt verdiği gözlendi. Bu sırada Bakan Günay'ın yanında yürüyen İzmir Büyükşehir Belediye Kocaoğlu, protestocu gruba sakin olmaları çağrısında bulundu.

 

Yürüyüşün ardından Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlenen törene geçildi. Buradaki törene İzmir Vali Vekili Ardahan Totuk ile Ege Ordusu ve Garnizon Komutanı Orgeneral Abdullah Atay da katıldı.

 

Meydana kurulan portatif tribünlerdekileri Başkan Kocaoğlu ile birlikte selamlayan Bakan Günay, bu sırada da bir grup tarafından protesto edilince, AK Parti İzmir Milletvekili Rifat Sait ile Aziz Kocaoğlu arasında tartışma yaşandı.

 

Protestolar, Bakan Günay'ın, hükümet adına Atatürk Anıtı'na çelenk sunduğu ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kutlama mesajlarının da okunduğu sırada devam etti.

 

Törende, çelenklerin sunulmasının ardından saygı duruşunda bulunularak, İstiklal Marşı okundu.

 

-'9 Eylül'de kim nereden gelirse gelsin, İzmir'in konuğudur'-

 

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, daha sonra törende yaptığı konuşmasına, 9 Eylül'ün İzmir'in kurtuluşu olduğunu belirterek, '9 Eylül'de kim nereden gelirse gelsin, İzmir'in konuğudur. İzmirliler, 9 Eylüller'de ev sahipliği yaparlar. Hepinizden ev sahibi nezaketini göstermenizi istirham ediyorum' sözleriyle başladı.

 

Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına duydukları sonsuz minnet ve hayranlığı anlatacak kelimeleri bulmakta zorlandığını ifade eden Kocaoğlu, 'Çünkü 9 Eylül zaferinin yani sadece bir kentin değil, koskoca bir ülkenin, bir milletin kurtuluşunun hangi güç koşullarda kazanıldığını iyi biliyoruz' dedi.

 

Kocaoğlu, Milli Mücadele'nin son aşaması sayılan 'Büyük Taarruz'da Atatürk'ün 'Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!' emrini hatırlatarak, kurtuluşun ardından Atatürk'ün kendilerine gösterdiği hedef doğrultusunda, İzmir'in kültürel zenginliğini ekonomik zenginlikle birleştirerek, İzmir'i Akdeniz'in lider kenti haline getirme çabasında olduklarını söyledi.

 

İzmirlilerin, İzmirli olmanın ve İzmir'de yaşamanın özel bir anlam taşıdığını çok iyi bildiğini kaydeden Kocaoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

'Bu gerçeği artık herkesin çok iyi anlamasını, İzmir duruşunun ne olduğunu, İzmirlilerin hassasiyetlerini, önceliklerini, vazgeçilmezlerini artık çok iyi öğrenmelerini istiyoruz. 9 Eylül coşkumuz içinde özel bir yeri ve anlamı olan bayrak töreni ve atlı süvari geçişinin, tam 89 yıl sonra, neden ve hangi gerekçelerle iptal edilip sonra yeniden izin verilmesini anlamakta gerçekten zorlanıyoruz. 9 Eylül'ün alelade bir kurtuluş olmadığı, aynı zamanda ülkenin kurtuluşu ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu anlamına geldiği hiç unutulmasın istiyoruz.

 

Sevgili Atam, bilmelisin ki, İzmir ve İzmirliler, gösterdiğin çağdaş uygarlık yolunda ilerliyor; kurmuş olduğun Cumhuriyet değerlerini ödün vermeksizin koruyor, savunuyor. Bilmelisin ki, İzmir ve İzmirliler, seni, en az senin İzmirlileri sevdiğin kadar seviyor. Bağımsızlık yolundaki direniş destanımızın simge kenti olarak, hiç eksilmeyecek bir sevgi, saygı ve bağlılıkla; seni, silah ve düşünce arkadaşlarını saygıyla, minnetle ve özlemle anıyoruz.'

 

Konuşmanın ardından Mustafa Kemal Atatürk ile Kurtuluş Savaşı'nın önde gelen isimlerini canlandıranlar, temsili olarak alana gelerek katılımcıları selamladı.

 

Çeşitli halk dansları topluluklarınca yaklaşık 300 kişi tarafından zeybek oynanmasının ardından, Cumhuriyet Meydanı'ndaki tören, sona erdi.

Gönderi tarihi:
  • Yazar

561079_10151165664649776_2091116888_n.jpg

 

 

 

431367_342803715812061_56971894_n.jpg

 

 

 

644087_421465067910225_1428881120_n.jpg

 

 

 

552096_342798849145881_1461865970_n.jpg

 

 

 

424765_413760162006995_858015938_n.jpg

 

 

 

316890_413760405340304_297785138_n.jpg

 

 

 

546134_413760292006982_1353182692_n.jpg

 

 

 

578430_413760555340289_1531921932_n.jpg

 

 

 

556442_413760622006949_696495934_n.jpg

 

 

 

314144_413760858673592_1387609445_n.jpg

 

 

 

557310_413770815339263_185725480_n.jpg

 

 

 

309155_413770738672604_135933571_n.jpg

Gönderi tarihi:
  • Yazar

1347049558.jpg

 

 

 

Çiçekler açıyordu...

 

İzmir’in dağlarında.

Boşaldılar aşağıya...

Dörtnala.

 

*

 

Yüzbaşı Şerafettin, Teğmen Ali Rıza ve Teğmen Hamdi, bismillah ilk iş, Hasan Tahsin’in düştüğü yere, hükümet konağının alnı kabağına diktiler sancağı... Üsteğmen Selahattin Kordon’a dalarken, Teğmen Celil’le Asteğmen Besim, varmıştı bile Kadifekale’ye.

 

*

 

Ya Karşıyaka?

Kara Fatma!

 

*

 

Evet... Karşıyaka’ya giren süvarilerin başında, simsiyah atının üstünde, simsiyah elbiseleri, simsiyah çizmeleri, simsiyah tüfeğiyle, esmer güzeli bi kadın, bi anne, Kara Fatma vardı.

 

*

 

Ona bu sıfatı, Mustafa Kemal vermişti. Binbaşı eşini Sarıkamış’ta kaybetmiş, Sivas kongresine gitmiş, yolunu gözleyip, sarışın kurt’un önüne dikilmiş, yüzündeki peçeyi açmış, at bindiğini, silah attığını belirtip, bana iş ver demişti. Gazi de, yanık tenli, gözü kara kadına, görev pusulası yazıp, imzalamış, tarihi sıfatını takmıştı: Keşke bütün kadınlar senin gibi olsa Kara Fatma!

 

*

 

(İstisnaları tenzih ederim, kadın düşmanı ülkemin, kadın düşmanı tarihçileri bu mevzuyu sevmez, yazmaz... Aralarında kendi kızının da bulunduğu, neredeyse tamamı kadınlardan oluşan, 300 kişilik çetesi vardı. İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da çarpıştı, yaralandı, bi ara esir bile düştü, kaçtı, Ege dağlarında vuruştu. İzmir’e girdiğinde 34 yaşındaydı.)

 

*

 

(İstiklal madalyası aldı. Onbaşı olarak başladı, üsteğmen olarak emekliye ayrıldı. Maaşını Kızılay’a bağışladı. Dara düştü, kimseye haber vermedi, Galata’daki Rus manastırına sığındı. Tesadüfen fark edildi, madalyam bana yeter demesine rağmen, yeniden, zorla maaş bağlandı, 1955’te, Darülaceze’de vefat etti, Kasımpaşa’daki Kulaksız Mezarlığı’na defnedildi.)

 

*

 

(Biz İzmirliler için yüreğimizde hicrandır, İzmir’de vefat etmediği için kahroluruz... Çünkü, Kara Fatma’nın kabri, hoyrat bir yol inşaatı sırasında darmadağın edildi, kayboldu maalesef.)

 

*

 

(Offf, of...

Parantezi kapatalım.

Devam edelim.)

 

*

 

En başta Kara Fatma, İzmir’e giren kahramanlarımız çok şaşırmış, gözlerine inanamamışlardı. Bütün şehir ay-yıldızlı bayraklarla donatılmış, âdeta “gelincik tarlası”na dönmüştü. Ne var bunda şaşılacak derseniz... İşgal edilir edilmez, evler didik didik aranmış, bütün bayraklara süngü’yle el konulmuş, ibreti alem için sokaklarda yakılmıştı. E şimdi bu kadar bayrak nerden çıkmıştı?

 

*

 

Vaziyet kısa süre sonra anlaşıldı. Yokluk, sefalet içinde yaşayan İzmirli kadınlar, bütün eşyalarını yok pahasına satmış, kırmızı perdelerini, kırmızı masa örtülerini saklamış, asla satmamış, yarıdan keserek, beyaz perdeler, beyaz masa örtüleriyle değiş tokuş etmiş, sabırla o gece’yi beklemişti...

O gece, 8 Eylül 1922’ydi.

 

Çıkardılar sandıklardan...

Kırmızı’nın üstüne beyaz ay-yıldız’ı diktiler. Denizi kız, kızı deniz kokan İzmir’in, kadınlarının bayrağıydı onlar.

 

*

 

(Kutsal emanet’tir... Bir tanesi, değerli gazeteci-yazar ağabeyim Yaşar Aksoy’da mesela... Namazgâhlı Sırrıye teyze’nin 8 Eylül gecesi dikip, 9 Eylül sabahı penceresine astığı bayrak.)

 

*

 

Ve, neymiş efendim, genelge filan varmış, bayrak töreni yapılmayacakmış falan.

 

*

 

Bak arkadaş...

Necdet Bey’e kilim hediye etmeye, lokum ikram etmeye benzemez bu iş... Görürsün bu gün Kara Fatma’nın İzmir’ini, ak mı kara mı!

 

Yılmaz Özdil

 

 

392518_405477196172461_1892426448_n.jpg

 

 

 

 

581361_437231939652763_1947885453_n.jpg

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.