Φ tülvent Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2012 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2012 Didem Madak 1970'te İzmir'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini İzmir'de tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Genç kuşağın usta kadın şairlerinden olan Didem Madak; Ruhunu ütüsüz ve buruşuk gezdirmeyi sevdiğinden hiçbir zaman yeterince "düzgün insan" olamadı. Bir temmuz günü... Sessizce göçüp gitti bu dünyadan... Geriye çiçekli şiirleri,3 şiir kitabı,3 yaşında bir kızı kaldı... Okuyun ve sonra derin bir ahh çekin... Tüm hüzünlere,erken gidenlere,yaşanmamışlıklara.. AHLAR AĞACI Bir ilaç içsem bari diye düşündüm, Biraz kolonya sürünsem, Ferahlasam, pencereyi açsam. Şöyle bir şey yazdım sonra: Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde. Berbattı, Bir şiire böyle başlanmazdı. İç ses diye söylendim, Ardından Yıldırım Gürses... Aptal aptal güldüm bir de buna. Ayşecik vazoyu kırıyor Ve ‘tamir et bakalım’ diyordu babasına. Yapıştırsam da parçalarını hayatımın Su sızdırıyordu çatlaklarından. Karnabahar kızartmıyordu asla Başrolde kadınlar. Güçlü bir el silkeledi beni sonra Sanırım Tanrı’nın eliydi. Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan. Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi, Çok şey görmüşüm gibi, Ve çok şey geçmiş gibi başımdan, Ah...dedim sonra Ah! İç ses, diye söylendim Çocukken şöyle dua ederdim Tanrı’ya: Tanrım bana hiç erimeyen, Kırmızı bir bonbon şekeri yolla. Eski tül perdelerden gelinlik biçerdik Kardeşimle kendimize durmadan, Olmayan çayları, Olmayan fincanlardan içerdik. Olmayan kapıları açardık, Olmayan ziller çaldığında. Siyah papyonlu olurdu mutlaka Resim defterimizdeki damat. Yedi günde yarattığımız dünya Mutlu olurduk pastel koksa. Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya: Olanlar oldu tanrım Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla! Kaybolmak istemiştim bir zamanlar Kapının arkasında yokum demiştim Ve divanın altında da. Bulamazsınız ki artık beni, Hayatın ortasında. Kaybolmak istemiştim bir zamanlar Beni kimse bulamazdı Tanrı’nın arkasına saklansam. O Kocamandı, en kocamandı o. Bir kız çocuğunun hayalleri kadar. Bir zamanlar kendimi Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım. Kaç metredir benim yokluğum? Benden daha çok var sanmıştım. Benim yokluğumdan dünyaya Bir elbise çıkar sanmıştım. Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan Sonunda ben de alıştım. Ah...dedim sonra, Ah! Güzin Ablası kitaplar olan bir kızdım, İçim sıkılmasa o kadar Tek bir satır bile okumazdım. Taş bebeğim ters çevrilince ağlardı Bir derdi var derdim. Derdimi demeyi ben taşbebeğimden öğrendim. Ninni derdim, ninni bebeğim! Cam gözlerini kapardı, naylon kirpiklerini. Plastik gözkapaklarının ardında, Bilirdim rüyaları yoktu bebeğimin, Gözyaşları da. Ağladıkça tükürüğümden sürerdim gözaltlarına. Bu kadar kolay harcamazdım rüyalarımı, Kırmızı çantamda bayram harçlıklarım olmasa. İnsan çıtır ekmeği ısırdığında, Kırıklar dolar kucağına, İşte orası umudun tarlasıdır. Ve orada başaklar ağırlaştığında, Sayısız ah dökülür toprağa. İç ses, diye söylendim Ve ah dedim sonra, Böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim... SİZ AŞK'TAN N'ANLARSINIZ BAYIM? Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Alt katında uyumayı bir ranzanın Üst katında çocukluğum... Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı. Aşk diyorsunuz, limanı olanın aşkı olmaz ki bayım! Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca Havı dökülmüş yerlerine yüzümün Büyük bir aşk yamadım Hayır Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı Tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım... Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı. Aşk diyorsunuz ya Ben istemenin Allahını bilirim bayım! Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Balkona yorgun çamaşırlar asmayı Ki uçlarından çile damlardı. Güneşte nane kurutmayı Ben acılarımın başını evcimen telaşlarla okşadım bayım. Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum. İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım. Uzaklara gittim Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım! Süt içtim acım hafiflesin diye Çikolata yedim bir köşeye çekilip Zehrimi alsın diye Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz İlahiler öğrendim. Siz zehir nedir bilmezsiniz Zehir aşkı bilir oysa bayım! Ben işte miraç gecelerinde Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım, Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım, Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin Bir şiir aradım. Geçen üç yıl boyunca Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım. Ülkem olmayan ülkemi Kayboluşumu aradım. Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm. Bir ters bir yüz kazaklar ördüm Haroşa bir hayat bırakmak için. Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm. Kimi gün öylesine yalnızdım Derdimi annemin fotoğrafına anlattım. Annem Ki beyaz bir kadındır. Ölüsünü şiirle yıkadım. Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım. Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Acının ortasında acısız olmayı, Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım. Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım. Aşk diyorsunuz ya, İşte orda durun bayım Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım Kendimin ucunda Öyle ıslak, Öyle kötü kokan, Yırtık ve perişan. Siz aşkı ne bilirsiniz bayım Aşkı aşk bilir yalnız! D. Madak Alıntı
Φ şevval Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2012 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2012 özlenen anneler için gelsin, Sevgili Anneciğim Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğunda Kocaman bir dağ lalesi gibi Ve kapkara göbeğini dünyaya fırlatacakmış gibi duran. Şimdi mucizevi bir yerdeyim Muc'un ucuz evinde Sanki mürekkebi rutubet olan bir kalem Duvarlara hep senin resmini çiziyor Dili geçmiş zamanda birçok resim, Hep gülümsüyorsun Aklının ortasında mavi bir yıldız varmış gibi Ve o yıldız karanlık bir şubat akşamında Durmadan soluyormuş gibi. Hatırlar mısın? Mavi saçlı bir Tanrı gibi severdim Burdur gölünü O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü Vişne bahçeleriyle dolu, Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin. Bazen ölmek istiyorum. Beni yeniden doğurman için İri, ekşi bir vişne tanesi gibi Kışbaşında bir ton kömür yığarlardı kapıya Bazen görülen rüyalar gibi kapkara Bir ton rüya çıtırdarken Sen kar yağmadan önce başkaydın, Kar yağdıktan sonra bambaşka. Sanki hep buluğ çağındaydın. Kuşlar zaptederdi sonra her yeri, sabahları Binlerce kez söylerlerdi, söyleyeceklerini. Bizim hiç anlamayacağımız bir şeyi. Senin şarkıların aç kuşlara buğday saçardı. Kediler yusyuvarlak dururdu karın ortasında Kar manzaralı bir resmin ortasında durur gibi Gri kediler sarmıştı etrafımızı, gri dağlar... Bir tek senin çocuklar üşüyecek rengi saçların vardı. Ben bu eve Muc'un ucuz evi diyorum. Yokluğunda böyle oldum. Mucize öldükten sonra, buraya taşındım. Ve inan Muc bu evi bana ucuza verdi. Yaşasaydın, hayatının ortasına Güller yığan bir adam olsun isterdim babam. Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim. Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri diye başlayan bir çocuk romanında... Şalına sarınırdın, toprağa sarınır gibi Erken öleceğini biliyordum bana bırakmak için, bu acımasız ölü anne sesini. Şimdi mucizevi bir yerdeyim Zaman bir salyangozun vücudunda yaşıyor burda Ve çok ağır ilerliyor. Yüzümdeki çillerden başka İsyan eden biri yok hayatımda. NOT: Ölen her kadın için bir şiir yazdım. Onları Muc'a evin karşılığında verdim Çok ucuza. Artık bütün üzgün oluşlarımın adı: Anne. Didem Madak 1 Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2012 ''Beni anneme götürsün bindiğim bütün taksiler!'' D. Madak Kendisi annesizliğin acısı ile büyümüş ve şimdi de kızı aynı kaderi paylaşıyor. Ne üzücü! Teşekkürler sevgili Şevval Kaç Zamandan Bu akşam ruhuma uygun, mavi taftadan bir tuvalet giydim, aylâ abla sen de artık bir irmik helvası yaparsın irmikler pembeleşince (sen de pembeleşirsin) irmikler tane tane olunca (sen de dağılırsın köşe bucağa) anlatacaklarını en rüküş kalbinle anlat aylâ abla ben de göğsüme kırmızı bir gül takarım. kaç zamandan beri saate bakıp bakıp saçlarını tarıyorsun kaç zamandır şu hayata bir oldu bitti gözüyle bakıyorsun. sanki aynalar sarkıyor bu kış yine gözlerinden artık eve meyve de almıyorsun pembe kristal bir likör takımı gibi altı kadehinden birini hep boş tutuyorsun sen sanki bir denizin dibinde bir balıkla öpüşüyorsun aylâ abla. hep bir mucizenin alt katında yaşıyorsun. keşke yağmura biraz daha yakın dursan kedilerin gıdılarına dokunsan keşke biraz illegal olsan aylâ abla. hayatıma kahkül kessem, cinayetler işlesem bana yakışır mı aylâ abla?'' Didem Madak Alıntı
Φ şevval Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2012 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2012 bazen durumun kendisi yeterince dramatiktir, yazdıklarınızın üzerine bu sebeple bir şey diyemiyorum. yaşarken de, öldüğünde de, gerekli değeri göremediğini düşünen biri olarak, adına bu başlığı açtığınız için ve bizleri de sebeplendirdiğiniz için ben teşekür ederim : ) 1 Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 30 Temmuz , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 30 Temmuz , 2012 ''... mutfağa gidip domates çorbası pişirdim çoktandır öksüz olan mutfakta buğulandı ve ağladı camlar gözyaşlarını kuruladım perdenin ucuyla çoktandır öksüz olan dünyaya baktım allah babasıyla baş başa kalmış insanlara poşetin tamamını beş bardak suya boşaltınca sanki biraz rahatladım kazanlar dolusu çorba kaynatsam sanki artık kimse mutsuz olmayacaktı ah dedim sonra ah!... '' Ahh şevval, ahhh!!! İyi ve değerli insanlar hep mi erken mi ölürler? Bir şairin kadın olduğunu belli ederek şiir yazmasından daha tatlı ne olabilir. annesinin terliklerde bıraktığı boşluğu okşayan bir şairse hele... 1 Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 30 Temmuz , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 30 Temmuz , 2012 Şimdiden Bir Hatırasın Şimdiden bir hatırasın Bulutsa, tozsa, uçarsa Bütün (aşklar) paranteze alınsın Rüzgar çanısın, rüzgarın diline dolanırsın Ne bir şarkısın, ne de dillerde nağme adın Artık bazı şarkılar kadar yaralısın Günler izmarit diplerinde biriksin O zaman mutlaka bir trenle gelirsin Köpüklerdensin, mavisin, sakinsin istesen suyun tenine bitişirsin ellerimi bıraktım, artık bunu sana yazsın İçimde iki yaşlı balık varsa, İçimde biri pulsuz, iki balık varsa Biri sensen, gelirsen ve yok edersen Bunu yazmak istiyorum sana Sonra postalamak istiyorum Pulsuz bir zarfla Hiçbir mektup artık ikna etmiyor beni hayata Bu kırmızı oyalarla saçlarımda Beyaz bir tülbent gibi kalırsam tenimde, süzemediğim tortularla Gün olur sararırsa sayfalarda Bıraktım ellerimi, sana bunu yazsın Şimdiden bir hatırasın Kırık kalplerle süslü bir sayfaysan Camsan, saydamsam, beni kırarsan Simlerimle sevişirim seninle O süslü sayfaların üzerinde İçimde iki mutlu yıl varsa, İçimde biri simli iki kadın varsa Sen, gelirsen ve yok edersen Bunu yazmak istiyorum sana sonra postalamak istiyorum Simli bir yılbaşı kartıyla Hiçbir mektup artık beni, ikna etmiyor hayata Şimdiden bir hatırasın Açmışsa bir sardunya saksıda Bütün (aşklar) paranteze alınsın Bıraktım ellerimi, artık sana bunu yazsın mektuplar postaya takılırsa... Ey aşk sen Artık bazı şarkılar kadar yaralısın. Didem Madak Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 30 Temmuz , 2012 Gönderi tarihi: 30 Temmuz , 2012 ''Beni anneme götürsün bindiğim bütün taksiler!'' D. Madak Bu sayfayı es geçip duruyordum okuyacaklarımı biliyordum çünkü akabinde başıma geleceği de biliyordum olsun ihtiyacım vardı iyi oldu ağladığım.. İsimdaşım hemşehrim dertdaşım didem nur içinde yat emi.. Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2012 Canım benim, seni üzeceğimi düşünmeliydim. Hay aksi! Canımsın! Allah sana çook uzun ömürler versin ve gözlerinde hep mutluluk yaşları olsun. 1 Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 31 Temmuz , 2012 Kedilerin Alışkanlıkları Kayboluşumun beşiğini sallıyorum bu akşam Büyüyor yavaş yavaş Sırtında parmak izleriyle zamanın Bir tekir kedi ile beraber Seyrediyorum hayatı: O meleklerin cebinden düşen anahtardı, Son zikrin halkası Allah’ın son hatırası O bizim kaçırdığımız fırsattı Uğurböcekleriyle parmak uçlarında Küçümserdi hep ona olan aşkımı Gözünün yaşına bakmadan şimdi ben Kovuyorum ihtiyarı Ardımda kırık bir ayna Üvey anneleri hayatımın. Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu... Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı. Hüzün neydi sanki o zaman Artık kullanılmayan dikiş makinesi annemden kalma. Ölüm neydi sanki o zaman Bir önseziden başka. Evden kaçabilirsin artık çocuk, ama kaderden asla! Babam Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan Kader neydi sanki o zaman, Masada açık unutulmuş Turuncu kulaklı bir makastan başka. Bir ağaca bakıyorum şimdi Başladığı yerde bitiyor dünya Alışıyor dil şimdi Azı dişin bıraktığı boşluğa. Bastırıldı nihayet hayatın kadife kalesinde çıkan isyan. Söküyorum şimdi sözleri birer birer Kalpten kalbe giden yolu kapayan Kalbim, anlatılmaktan usanmış, Yıldızı sönmüş bir komedyendir artık, Dilencinin önünde kahkahalar atıyor, Kirli bir mendille çıkınlanmış şimdi dünya. Hayretle bakıyorum kedinin gözlerindeki çapağa, Geri vermiş hayata çaldığı şiirleri, Ne zaman aşkı tersinden okusam Anlıyorum kediler bile meğer alışmış bu yokluğa Sallayıp duruyorum bu akşam kayboluşumun beşiğini, Gönüllü hemşire birinci sigarasına. Sarhoşum kadehlerde biriken tozla Çekil diyorum kağıda, çekil, İçer ve zehirlenir Ne zaman gözlerimden mürekkep damlasa. Kalbime dokunuyorum bir kelebeğe dokunur gibi Yetmez mi acaba bu dökülen pullar aşka? Yoksa şu sızıyı Sobası tüten evin şiirinde mi saklasam? Şu sardunyanın kırmızı çiçek açışına Yetmez mi acaba ah kör olmuş bir Türk filminde ağlasam? Ne zaman sorsam, Anlıyorum kediler bile meğer alışmış zamana. Dünyayı bir salyangozun izlerinde dolaşsam, Elimde parlak bir harita Hiçbir atlasta henüz yer almamış. Ardımsıra yollara hayalimin kırıklarını bıraksam Yeter mi bu izler beni kendime getirmeye acaba? Didem Madak Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 2 Ağustos , 2012 Müsveddeler “Tekirdir tekerlenir bir saranı bulunmaz” diyen o adama.... 1- Anlatarak bitiriyorum hayatımı Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat Bir çiçek çizdim bu akşam avcuma İsmini herşey koydum. Simli ojeler sürdüm yalnızlıktan sıkıldığımdan. Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım Yıldızlı bir gecenin. Yıl 2000 Tekke ve zaviyeleri kapatıldı kalbimin Tombul güvercinler dolaşırdı kiremit çatısında Bulutlar akardı paçalarından, uğuldarlardı. Kuşların şarkılarından anlarım. Kimse hayra yormaz beni Kuşbaz ve uçmaya meraklı, Ütüsüz giyerim karabasanlarımı Sakarım, sık sık çarpar deviririm yazgımı İçimdeki suyu döktükten sonra işte, ondan sonra Şikayetim yok, rahatım. Taşralı ve safım. Yağmurda unutulmuş bir Tanrı’yla ahbabım Balkonda asılı kalır günlerce gökkuşağım, Deterjan reklamına çıkacağız biz ikimiz Tanrı’yla Ben böğürtlen lekeli çocuğu oynayacağım, O kirli beyaz gömleğim. Ah bir de şu gömleğe, göynek diyecek kadar Cesur olaydım. Teyzem öldü. Kırkı yeni çıktı En iyi hikayeleri ölüler anlatır Ölülerin anlattığı hikayeler İnşirah suresi gibi insanı ayartır Kırmızı günleriyim ben takvimlerin Okullar tatil oluyor ben söz konusu olduğumda Şeker istemeye geliyor çocuklar. Oyun oynuyoruz, Sağlam bir halatla çekiyorum acıyı kendime doğru. Siyah iş günleri müdahale ediyor hayatıma Mor bir köşe yastığı gibi isyankar oturmak istiyorum, Ben oysa divanın en ucunda. Çorba pişirmek istiyorum, Sonra kalkıp ekmek kızartmak, Bıçağın ucuyla kazımak aşkı fazla kızardığında. Söyleyin ateşe, Ruhunu üflemesin benden gayrısına. Çiçek silindi bu sabah ellerimi yıkadığımda “Ellerim bomboş...” Kötü şiirlerden koru beni Tanrım Amin! 2- Bir şaşkınlık şarkısı olarak besteliyorum aşkı Kaprisli notalar, huysuz sololarla Bekçisi olmayan geceler denk geliyor bana, Çaresiz bekliyorum, Düdük çalıyorum, İki el ateş ediyorum havaya. Gecenin bir yarısı oturup ağlıyorum bir çocuk parkında Ulumak gibi ağlıyorum Köpekler koşuyor sağımda solumda Tanrım! Diyorum sadece Başka bir şey diyemiyorum zaten o an. İyi niyetli ve sevimli bir kızdan kalanlar Sallanıyor durmadan boş salıncaklarda “Üzgünüm” diyor, Bir mutluluk şiiri yazamam bu saatten sonra! Yoksul çocuğuydun sen benim 23 Nisan sabahımın Şiir okutmadım sana, folklor oynatmadım. Yoksulluk diyorum, O an, Ucuz lafların çalılarına takılıyor şiirimin elbiseleri. Sen tuz ol en iyisi sevgilim Ben ekmekle duruma müdahale edeyim. Bırak hazır soyunmuşken Kuru öksürüğüne elma kabuğu ve tarçın tavsiye edeyim. Tasfiye ettiler beni kediler aralarından Yar olmaz bundan sonra sarmandan sana. Beni tasfiye ve tavsiye arasındaki karışıklıkta Müsait bir yerde bırak sevgilim. Hem otuzumu geçtim azıcık Gerisini ben yürürüm artık. Çizgili olsun, buruşsun yüzü, Şiirlerim için yaşlanma etkilerini geciktirici krem kullanmayacağım. Yokuş aşağı şarkımı söylerdim, sarhoş “Kanatlarım vardır benim uçarım” Koşup kaşe kabanından yakalardın uyduruk şarkılarımı Ne çok ısıttın beni, Ne çok ısıttım seni, Buruştu ve kirlendi 23 Nisan’da takılan simli ve tül kanatlarım Kurtulamadım, üstümde kaldı. Ben sevgilim... Bir çocuk bayramı gibi yaşamak isterdim her aşkı Cezaya kaldım. Bir mutluluk şiiri yazamamaktan dolayı İmlamı iyice bozsam da farketmez artık. Kime ne “de-da”ları ayırmasam? Noktalarda durmasam, Bir ünleme koşsam yalnızca, Sonu uçmak olan çığlığa. Kime ne anlatarak bitirsem hayatımı? Ölümüme de bir şiir yamar nasıl olsa birileri artık. 3- Bazı vakitler tren geçiyor evin yakınından Yaşlanıyorum pencereden her bakışımda Anna Karenina’yı taklit ediyor zaman, Atıyor kendini raylara. Neden her aşk Bir kadının cenazesini kaldırır mutlaka. Sevdiğim adamlar çarpıyor camlarıma Bir kelebek gibi kocaman, kara Pervazlarımda kuruyorlar sonra Begonya tozlanıyor, Unutmanın gözyaşları sanki bu tozlar. Annemin temizlik günleri gibiyim Yorgun, solgun ve beyaz. Kardeşim ayağını sallıyor sevdiği şarkılarda Birini çok sevmek gibiyim Sütle siliyor tozlarımı kardeşim. Kestane pişiririz diyoruz sobada Hayallerimiz çatlıyor sonra, çıtırdıyor, kızarıyoruz. Bu şiirden bir bölümü attım Kilometrelerce uzağa Tavşanlı pijamalarımla balkona çıkıp el salladım ardından Havaya uçuracaktı şiirimi az daha, Attım. Lokum getirmişti ve kitap, Ben ruhunu getirsin istemiştim oysa. Onu da tam buradan attım. Ben ne de olsa yakıp yıkanlar listesinde Ölü yada diri arananlardanım. Bir Doğuş şarkısı söyletiyorum bazen hayatıma: “Aramızda uçurumlar söz konusuyken” Uçurumlarda tenzilat varken hazır Uçalım, hadi uçalım Ben nasıl olsa Bu müsveddelerin ortasında yalnızım. Didem Madak Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2012 Gönderi tarihi: 3 Ağustos , 2012 Of offf unutmuşum video hazırlamayı.. 2009 yılından beri bilgisayarın bir köşesinde duruyordu bu kayıt, çok acemice ama yinede bu sayfaya taşımak istedim.. http://www.dailymotion.com/video/xslnh4_syz-ayk-tan-n-anlarsiniz-bayim_creation 2 Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2012 BÜYÜMÜŞ ÇOCUK ŞİİRİ Hülya'ya Artık büyüdü diyorlar bana Ekmeğini salatanın suyuna banma Ben artık büyüyüm Füsun Zengin evlerinde Harry Potter oldum bu yaştan sonra İstanbul'un kargaları İstanbul kadar kocaman Bağırmak denen bir adam saltanatını kurmuş burada Birçok şarkının ortasında yürürken İstiklal Caddesi Tomtom Mahallesi'ne taşıyor beni Ben yürümüyorum Füsun cadde yürüyor Bir cadı olduğumu burdan anlıyorum Hiçbir takım tutmuyorum, yıldızların takımından başka Bilirsin işte erkekler büyükayı, kadınlar küçük cezve Bugün bir harf girdi atmosferime, tutuştu ve yandı Siyah bir gelinliğe benzeyecek bu şiir Uzun kuyruklusundan İmgelerle yer değiştiriyorum Füsun Şiirin bir odasına üç yüz milyon vereceğim Durmadan mazmunlara sürgün gidiyorum olmuyor böyle. Cümle kapıların önünde kelimelerle beş taş oynuyorum. Karanlık sokaklardan biraz korkuyorum Ama korkmuyorum da esasında. Pardon diyorum ayağıma bastığında dünya saçlarımın ucundan başlıyor artık kırılma Kelimelerin tadına bakıyorum Zehrinden korktuğum acı kelimeler yutuyorum yanlışlıkla. kahverengi bir delik açıyor sayfanın ortasında Elimde tuttuğum sigara Ucu olmayan dize yakışıyor şiire Pulbiber Mahallesi adlı kitabından Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2012 ÇALIKUŞU'NUN Z RAPORU Kedi ve kasımpatı kokuyor bütün sokaklar Dilinin dönmediği duaları sayıklıyor Zeyniler Köyünde Çalıkuşu şimdi artık zaman Yağmur yağıyor durmadan Ağlıyorum kaşarlanmış bir masumiyet olarak Bir çılgının Kedilerin ruhlarımızı okuduğuna inandırmaya çalışan herkesi Bir elimde tabanca Bütün dualarım delik deşik. Başörtülü bir anne olarak bekliyorum ruhumun Şark hizmetinden dönüşünü Mahalle kavgalarına karışmadan Kocaman bir kabakla boğuşuyorum bazen Doğruyor ve kızartıyorum onu Günler külkedisi, akşamları kömür yakıyoruz. Hikâyeme bir hayat yazmak istiyorum Pek inandırıcı olmayan Ruhuma ıhlamur yollamak istiyorum yün eldivenler Hikâyeme bir ölüm yazmak istiyorum Beni masalların ortasında bırakıp giden ruhuma Romantik radyo dinleyen o eski arkadaşıma Son bir kere daha limon ağaçlarından bahsetmek istiyorum Otobüs duraklarında yağmurlar bekliyor beni Yağmurla beraberliğimden doğan Birinci ve yüzbininci hayaletim Ucu ısırılmış bir simidin acısını durmadan O kadar çok, o kadar çok hissediyorum. Fareler yeraltından fırlatılan havai fişeklerdi Haberler getiriyorlardı, hep kötü haberler Akşamları günahkâr yazar kasalar kadar Z raporları kadar uzun şiirlerim Elinde bir paket çubuk krakerle geçmişim O eski arkadaşım yıkanmış midesiyle İskambil kağıtları kusan, zarlar Maça kızı ve pis yedili sayesinde Kaç kere ölümle randevulaştı. Plastik çiçeklerle ziyaretine geldi hayat Semt pazarından alınma hırkasıyla, Ayolu, yanisi bol konuşmalarıyla Her bastığında gıcırdayan tahtalarıyla Öyle çok sevdim, öyle çok sevdim Binlerce kapıcı karısından birinin ismiydi sanki kader. Delirdiğim altyazı şimdi bütün aynalarda Vazgeçtim sonunda hep tura gelen uğur paramdan. Hikâyem ucuz, romanım basmakalıp Pembe kağıtlar aldım Hayatıma bir ölüm yazacağım Bir ölüm, pek de inandırıcı olmayan Yazık hiçbir şair bir çiy tanesi kadar bile sızmadı kâğıda Kayıp şiirlerim gül resimleridir şimdi. Yazık bir son mektup bile bırakmadan gitti Zeyniler Köyünde Çalıkuşu şimdi artık zaman. Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2012 ÇİÇEKLİ ŞİİRLER YAZMAK İSTİYORUM BAYIM! "Zenciler prensesi olacağım. Hayat işte asıl o zaman başlayacak" Pippi Uzunçorap Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum. Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum. Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum. Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu. Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum. Bir yağsam pahalıya malolacağım. Ben bir bodrum kat kızıyım bayım Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum Fakat korkuyorum. Birazdan da Kırk üç numara ayakkabılarınızla Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız Bu iyi olmaz bayım! "Gün akşam oldu" diyorum Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara Cam kırıkları yiyorlar Rüyamda; bir kâse dolusu suyun içinde Rengârenk yap-boz parçacıkları Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz. Hayır, sanırım sabahı bekleyemem Bilmiyorum. İnsanlar rüyalarını acilen anlatmalı. On dört yaşındaydı ruhum bayım Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı. Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar O ara içimde çiçeklerden oluşmuş bir silahsız kuvvet ablukaya alındı Sinemalarda da "organzm gıcırtıları" oynuyordu. Kaçmaya çalıştım. Olmadı. Bu nedenle, çiçekli şiirler yazmayı Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım. Neyse işte Ben her filmi hatırlarım Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu. "Sofi'nin tercihini" seyrederken çok ağlamıştım. Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar Onu da mutlaka hatırlardım. İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu? Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım Bir "eşya toplayıcısıyım" bayım. Büyük gemiler de yok artık bayım Büyük yelkenler de Büyük kâğıtlar yakmak istiyor şimdi canım. İşte az önce bir karabatak daldı suya Bir süredir kayıp Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım. Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum. Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz? Bir gül, bir güle derdi ki görse Yalan söylüyorum Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım. Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2012 KURBATİ Gece lambası kırmızı bir kadın yapıyor beni Oysa limon ağaçları bahçede küçük sarı güneşler taşıyor. Dokunsam bile onlara yanmam. Ne tuhaf! Bir oyuncak ayım vardı, ismi Işıldak. Bir kızkardeşim vardı saçları simsiyah Ne tuhaf böyle hatırladıkça herşeyi, Ağrı Dağında saçlarımı karla yıkamak. Kırmızı bir mum olsam yakışırdım şamdanıma Oysa çok üşüyor ellerim bu akşam... Martılardan duygulanmadım hiç, ne tuhaf! Ben belki denizden bile eski biriyim. Başka isimler bulmak isterdim martılara Kirloş mesela kirloş desem artık onlara. Kasapların perdeleri boncuktan Et. Kan. Ve o boncuklu şıkırtılar Ne tezatlı bir şey, ne tuhaf Ne tuhaf acıyla hiç konuşmamak. Gece lambası kırmızı bir kadın yapıyor beni Herşey şimdi itiraf edilmeli: Kocam bir çingeneydi. Eşiniz bir çingene mi hanfendi? diye sorarlardı. Hayır efendim derdim, hayır eşim bir sanatkardır. Eski yırtık gecelikler, eski yırtık çarşaflar Eski, yırtık bir sızıyla sevişirdik. Herşey şimdi itiraf edilmeli: Bir picaması bile yoktu benim kocamın baylar. İnsan çingeneyse, yani ruhu çizgiliyse İnsan acıyla yalnızca sevişebilir baylar! Soruyorlar. Soruyorlar: "Ellerin neden titriyor sevgilim" Bilmiyorlar doğmadan öldürdüğümü üç-beş çingeneyi. Üç-beş dünya kaldı artık aramda dünyayla Artık açıklayamam bir türlü. Ne tuhaf geçmişim kırmızı bir kadın yapıyor beni. Herşey şimdi itiraf... Bulurlar sabaha siyah, çirkin bir balık olarak Açıklayamazlar artık beni bin türlü. Bilmeyecekler, bilmeyecekler bir çingenenin İsmini vererek kendime öldüğümü. İsmim...İsmim...İsmim Kurbati. Alıntı
Misafir ~Mina Gönderi tarihi: 25 Mart , 2015 Gönderi tarihi: 25 Mart , 2015 En begendigim alintisi ise; 'Ah benim nergis kokulu cehaletim!' Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.