Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

Hilafet’in Farziyeti

 

A- Kur’an-ı Kerim’de:

 

Allah (subhanehu ve teala) Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyurdu:

 

1. Hayır! Rabbine And olsun ki; onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda, seni hakem tayin edip sonra da senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, gerçekten iman etmiş olmazlar. [Nisa 65]

 

2. Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik. [Nisa 105]

 

3. Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma! Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. [Maide 49]

 

4. Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir ... zalimlerin ta kendileridir ... fasıkların ta kendileridir. [Maide 44-47]

 

Kur’an’ın bu ayetleri ve diğer birçok ayet; Allah’ın indirdikleriyle yönetimin farziyeti konusundaki şüphelere, apaçık delillerdir. İlk ayet özellikle, doğrudan müslümanlara; aramızda hükmedilmesi için sadece Allah’ın indirdiklerini esas almamamız halinde, gerçek bir İmana sahip olamayacağımızı bildirmektedir. Bu, Allah’ın hükümleriyle hükmeden bir yönetim sistemini kurmanın, tüm müslümanlar üzerinde farz olduğuna ilişkin önemli bir işarettir.

 

B- Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Sünneti’nde:

 

1. İmam Muslim, Ebu Hazm’ın şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Hureyre (r.a.) ile beş sene beraberdim ve O’ndan Peygamber (s.a.v.)’in şöyle dediğini duydum: “Rasulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: Beni İsrail'i (İsrail oğullarını) peygamberler (aleyhimusselâm) yönetiyorlardı. Bir peygamber vefat edince, onun yerine ikinci bir peygamber geçiyordu. Ancak, benden sonra peygamber yoktur. Fakat ardımdan halifeler gelecek ve çok olacaklardır. Orada bulunanlar: (Onlar hakkında) bize ne emredersiniz? diye sordular. Önceki biatınıza sadakat gösterin. Onlara haklarını verin. Onlar üzerindeki haklarınızı (eda etmedikleri taktirde, kendilerinden değil) Allah'tan isteyin. Zira Allahu Teala, idareleri altındakilerin hukukunu onlardan soracaktır. buyurdu. [buhari, Enbiya, 3196; Muslim, İmaret, 3427; Ahmed b. Hanbel, Mükessirin, 7619]

 

Bu hadis net bir biçimde, İslam’da yönetimin şeklini ifade etmektedir ki; o, Peygamber (s.a.v.)’den sonra Hilafet’tir. Ne (İran’da olduğu gibi) İslam cumhuriyeti, ne (Libya’da olduğu gibi) Sosyalist İslam cumhuriyeti, ne (Birleşik Arap Emirliği’nde olduğu gibi) İslami emirlik ve ne de (Suudi Arabistan ve Ürdün’de olduğu gibi) krallık değildir. Bu anlayış, diğer birçok hadis ile de desteklenmiş ve İslam’da yönetim şeklinin sadece Hilafet olduğuna işaret edilmiştir.

 

2. İmam Muslim, Abdullah bin Ömer (r.a.)’den Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet etti:

 

“Kim boynunda beyat (halkası) bulunmadan ölürse, cahiliyye ölümüyle ölmüştür.”

 

3. Ahmed bin Hanbel ve İbn Ebi Asım, Peygamber (s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet ettiler:

 

“Her kim kendi yaşadığı dönemde bir İmam olmaksızın ölürse, cahiliyye ölümü ile ölmüş olur.”

 

Böylece Peygamber (s.a.v.) tüm müslümanları bir İmam’a bağlanmasını, ona biat etmesini veya boynuna biat halkasının bulunmasını zorunlu kıldı. Biat akdi Halife’den başkasıyla yapılmaz. Hadislerden öğrendiğimize göre; Halife (Emir’ul Mü’minin veya İmam da denir) müslümanların işlerini yönetendir. O nedenle bu; Hilafet’in kurulması ve bir Halife’nin seçilmesine yönelik bir emirdir.

 

C- Sahabelerin Sözlerinde:

 

Ali İbn Ebi Talib (r.a.) şöyle dedi: “İnsanlar, ister iyi isterse kötü olsun bir İmam (Halife) olmadan, doğrulmazlar (düzelmezler)” [beyhaki, Kenz-ul Ummal, 14286]

 

Abdullah İbn Ömer (r.a.) şöyle dedi: “İnsanlar zalim ve günahkar olsa bile, eğer yöneticileri onları İslam ile yönetiyor ve ona tabi oluyorsa, Ümmet acı çekmez ve bozulmaz. Fakat yöneticiler zalim ve günahkar ise, insanlar İslam’ı istese ve ona tabi olsalar bile, Ümmet acı çeker ve bozulur.” [Ebu Nuaym, Hilyet-ul Evliya]

 

Ömer İbn el-Hattab (r.a.) şöyle dedi: “Bir toplum (cemaat) olmadan, İslam olmaz. Liderlik (İmaret) olmadan toplum olmaz ve işitip itaat etme olmadan liderlik olmaz.”

 

D- Ulemanın Sözlerinde:

 

İmam Kurtubi Bakara suresi 30.uncu (Muhakkak ki; Ben yeryüzünde bir Halife yaratacağım) ayetinin tefsirinde şöyle dedi:

 

“Bu ayet bir İmam veya bir Halife’nin seçiminde bir kaynaktır. Kelime onunla birleşik geldiği için; o işitilir ve ona itaat edilir. Hilafet Ahkamı onunla tatbik edilir ve buradaki farziyet hakkında Mutezili olan el-Asam dışında, ne imamlar arasında ne de ümmet arasında bir ihtilaf yoktur.” [Tefsir-ul Kurtubi, 1/264]

 

İmam Kurtubi şöyle yine dedi: “Hilafet diğer sütunların kendisine dayandığı (asıl) sütundur.”

İmam Nevevi de şöyle dedi: “Halife seçmenin tüm müslümanlar üzerine farz olduğu konusunda icma (alimlerin ittifakı) vardır.” [Şerh-u Sahih Muslim, 12/105]

İmam Gazali de Hilafet’in kaybolmasının potansiyel sonuçlarını yazarken, şöyle dedi: “Hakimler uzaklaştırılacak, Vilayet hükümsüz kılınacak .. bunların otoritedeki kararları icra edilmeyecek ve bütün insanlar, Haram sınırı üzerinde bulunacaktır.” [el-İktisad fil İtikad, 240]

 

İmam İbn Teymiyye ise, şöyle dedi: “İnsanlar üzerinde hükmeden makamın (Hilafet görevi) Din’in en büyük farzlarından biri olduğunu bilmek vaciptir. Aslında onsuz Din Müessesesi yoktur. Bu (görüş), el-Fadl İbn İyad, Ahmed bin Hanbel ve diğerleri gibi Selef’in görüşüdür.” (Siyaseh Şeriyyeh, “Liderliğe bağlılığın farziyeti” bölümü)

 

İmam Ebu’l Hasen el-Maverdi de şöyle dedi: “İmamet (liderlik) Akdini yapmak, bütün ümmet üzerine, icmaen vaciptir.” [el-Ahkam’us Sultaniyyeh, 56]

 

İmam Ahmed ise, şöyle dedi: “Müslümanların işlerini yürütecek bir İmam (Halife) olmadığında, fitne meydana gelir.”

 

H.6.ıncı asrın ünlü alimlerinden Ebu Hafs Ömer en-Nesefi ise, şöyle dedi:

 

“Müslümanlar, açık bir şekilde; Hudud’ları (ceza sistemini) yürüten ve hükümleri icra eden, (devlet) sınırlarını savunan, orduları techiz eden, Zekatı toplayan, (devlete karşı) isyan edenleri, casusları ve haydutları cezalandıran, ***’ayı ve iki bayramı ikame eden ve (Allah’ın) kulları arasında çıkan ihtilafları çözen, meşru haklar konusunda şahitlerin şahitliğini kabul eden, evlenen gençlere ve ailesi olmayan fakirlere veren ve ganimetleri dağıtan bir İmam’a (Halife’ye) sahip olmalıdırlar.”

 

İmam el-Cuzeyri -ki, kendisi dört büyük mezhebin fıkhında uzmandır- dört imamın görüşlerini dikkate alarak şöyle demektedir: “İmamlar (dört mezhebin imamları; Şafii, Hanefi, Maliki ve Hanbeli) -Allah onlara rahmet etsin- İmametin (Hilafetin) bir farz olduğu ve müslümanların Dinin hükümlerini tatbik eden ve zalimlere karşı haklarını veren bir İmam tayin etmelerinin vacip olduğu konusunda ittifak ettiler.” [Fıkh’ul Mezahib’ul Erbaa (Dört Mezhebin Fıkhı) 5/416]

 

İmam el-Heysemi ise, şöyle dedi: “Bilinmektedir ki; Sahabeler, Peygamberlik döneminin sona ermesinden sonra, İmam seçmenin vacip olduğu hususunda icma ettiler. Muhakkak ki onlar; Peygamber (s.a.v.)’in defnedilmesini terkederek, Halife seçimine yönelmek suretiyle; bu farziyetin, diğer farziyetlerden daha önemli olduğunu gösterdiler.” [savaik’ul Harakah,17]

Gönderi tarihi:

şimdi anladınızmı laikliğin dinsizlik olduğunu mustafa kemalinde dinsiz olduğunu benim anlatamadığımı arkadaş arkadaş çok güzel anlatmış

Gönderi tarihi:

Mustafa Kemale dinsiz diyemezsin

 

Mustafa Kemal’in din konusundaki fikirleri yanlış anlaşıliyor

atatürk devlet islerine karismayan din anlayisini kabul eder

 

1979 yılında A.Ü. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi yayınları arasında çıkan “Urduca Yayınlarda Atatürk” isimli eserde, ölümüne 15 gün kala, Atatürk’ün dünya Müslümanlığı’na hitaben yayınladığı şu mesajı yer almaktadır.

 

 

 

“Bütün dünyanın Müslümanları, Allah’ın son Peygamberi Hz. HZ.hz.HZ.hz.muhammed’in (sav) gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar, Hz. HZ.hz.HZ.hz.muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli, İslamiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilir.” (Sayfa. 70–71)

 

 

 

Bizim dinimiz en makul ve en tabi bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabi olması için akla, fenne, ilme ve mantığa tatabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır.” (Söylev, II/89)

 

 

 

“Hepimiz müsaviyiz ve dinimizin ahkamını mütesaviyen öğrenmeye mecburuz. Her fert, dinini, dinayetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir... Dinimizin felsefi gerçeğini tetkik, tetebbu bakımından ilmi ve fenni kudretine sahip olacak güzide ve hakiki ulema yetiştirecek yüksek müesseselere malik olmalıyız.” (Söylev, II/89)

 

İtiraf mecburiyetindeyiz ki, bütün İslam aleminin hep yanlış zihniyetler hüküm sürdüğü içindir ki, şarktan garba kadar, İslam memleketleri düşmanların ayakları altında çiğnenmiş ve düşmanları zincir–i esaretine geçmiştir.” (Say. 63) :clover:

 

yani yakinda Mehdi gelecek diyosun!!! :excl:

Gönderi tarihi:
Mustafa Kemale dinsiz diyemezsin

 

Mustafa Kemal’in din konusundaki fikirleri yanlış anlaşıliyor

atatürk devlet islerine karismayan din anlayisini kabul eder

 

1979 yılında A.Ü. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi yayınları arasında çıkan “Urduca Yayınlarda Atatürk” isimli eserde, ölümüne 15 gün kala, Atatürk’ün dünya Müslümanlığı’na hitaben yayınladığı şu mesajı yer almaktadır.

 

 

 

“Bütün dünyanın Müslümanları, Allah’ın son Peygamberi Hz. HZ.hz.HZ.hz.HZ.hz.muhammed’in (sav) gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar, Hz. HZ.hz.HZ.hz.HZ.hz.muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli, İslamiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilir.” (Sayfa. 70–71)

 

 

 

Bizim dinimiz en makul ve en tabi bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabi olması için akla, fenne, ilme ve mantığa tatabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır.” (Söylev, II/89)

 

 

 

“Hepimiz müsaviyiz ve dinimizin ahkamını mütesaviyen öğrenmeye mecburuz. Her fert, dinini, dinayetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir... Dinimizin felsefi gerçeğini tetkik, tetebbu bakımından ilmi ve fenni kudretine sahip olacak güzide ve hakiki ulema yetiştirecek yüksek müesseselere malik olmalıyız.” (Söylev, II/89)

 

İtiraf mecburiyetindeyiz ki, bütün İslam aleminin hep yanlış zihniyetler hüküm sürdüğü içindir ki, şarktan garba kadar, İslam memleketleri düşmanların ayakları altında çiğnenmiş ve düşmanları zincir–i esaretine geçmiştir.” (Say. 63) :clover:

 

yani yakinda Mehdi gelecek diyosun!!! :excl:

12261[/snapback]

 

Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum. Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir, adeta halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. İsteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler. Ama bu davranış ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır.. Atatürk-1926

Andrew Mango, Atatürk Syf.447

 

Evet Karabekir, Arapoğlu’nun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kuran’ı Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler..” Atatürk

Kazım Karabekir-Paşaların Kavgası Syf,159

 

 

" Allah’ın kanununda asla bir değişme bulamazsın, Allah’ın kanununda kesinlikle bir sapma da bulamazsın." Kuran - Fatır/43.

 

Zaman süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişmesini inkar etmek olur.." Atatürk

aşağıda ki yazılar türktarih kurumu yayınlarıdır

kitabın ismi medeni bilgiler ve atatürkün el yazmalarıdır

kitabı yazanda prof.dr.a.afet inan

 

aşağıda yazılanlar atatürkün el yazılarıdır sayı dilku

 

syf-364-Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk Milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.

Atatürk'ün bu sözlerinden kolaylıkla anlaşılacağı gibi, Din Birliğinin, Türk Milleti'nin millet teşkilinde etkili olmadığını, tam tersine zararı olduğunu vurgulamaktadır. Yazılarının devamında ise Atatürk, İslam Dini'ni açık olarak Arap Dini olarak tanımlamakta ve bu tanımlamayı tekrar etmektedir.

Türk’ler Arap'ların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türk'lerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir şekilde tesir etmedi.. Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti, milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü HZ.hz.muhammed'in kurduğu dinin gayesi

 

 

syf-365-milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu arap fikri ümmet kelimesi ile ifade olundu. HZ.hz.muhammed'in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasr etmeğe mecburdular. Bununla beraber, Allah'a kendi lisanında değil Allah'ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe Allah'a ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyyet karşısında Türk Milleti bir çok asırlar ne yaptığını ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin

 

 

syf-366-manasını bilmediği halde Kuran'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler.

 

 

syf 367- hırkasıdır diye bir palaspareyi hilafet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular halife oldular. Gah şarka, cenuba, gah garba veya her tarafa saldıra saldıra Türk Milletini Allah için, peygamber için, topraklarını, menfaatlerini benliğini unutturacak, Allah'a mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler, his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadetin öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaat ve temin eden dini akide

Gönderi tarihi:

Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur (yılgınlık) bile gösteremiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler, kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur

 

Cihat İmer, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten Seçme Sözler, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1981, s. 169

 

 

Türk Ordusunun bir parçası eşdeğerini kesinlikle yener. İki katını durdurur ve kıpırdayamaz hale getirir. Şimdilik bundan fazlasını istemiyorum. Çünkü fazlasını ulusumuzun yaradılıştan sahip olduğu cengaverlik zaten sağlamaktadır......

 

Seyfettin Turhan, Atatürk'te Konular Ansiklopedisi, İkinci Baskı, Yapı Kredi yayınları, İstanbul , 1995, s. 427, İzmir'de harp oyunlarından sonra komutanlarla görüşme. 22.2.1924

 

TBMM'nin Açılış Bildirisi

 

Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 Cuma günü açılmıştır. Bu açılışın 21 Nisan 1920'de tüm Türkiye'ye gönderilen bildirgesi, bildirgeyi kaleme alan Atatürk'ün samimi dindarlığını açıkça gözler önüne seren tarihi bir belge niteliğindedir:

 

 

1. Allah'ın yardımıyla 23 Nisan Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.

 

2. Vatanın bağımsızlığı, yüksek halifelik ve saltanat makamının kurtarılması gibi çok önemli vazifeleri olan Meclisin açılış gününü, Cumaya tesadüf ettirmekten maksat, o günün kutsallığından faydalanmak ve açılmadan önce sayın milletvekilleriyle Hacı Bayram Camii'nde Cuma namazı kılmak, Kuran ve namazın nurlarından faydalanmaktır. Namazdan sonra Peygamberimiz (sav)'in sakalı ve sancağı el üstünde olduğu halde Meclis binasına gidilecektir. Camiden buraya kadar olan merasim için Kolordu Komutanlığı'nca özel olarak askeri tertibat alınacaktır.

 

3. O günün kutsallığını güçlendirmek için bugünden başlayarak valiliklerde, vali beyefendinin düzenlemesiyle hatim indirilecek, muhayiri şerif okunacaktır. Hatmin son kısımları Cuma namazından sonra Meclis binası önünde tamamlanacaktır.

 

 

4. Kutsal ve yaralı vatanımızın her köşesinde aynı biçimde bugünden başlanarak muhari ve hatm-i şerif okutularak Cuma günü ezandan önce selavat verilecek ve hutbede halife padişahımızın adı söylenirken, padişahımızın ve topraklarımızın bir an önce kurtuluşu ve mutluluğa erişmesi için dua edilecektir. Cuma namazı kılındıktan sonra hatim duası yapılarak yüce halifelik ve saltanat makamının ve bütün yurdun kurtulması uğrundaki milli çalışmaların kutsallığı ve milletin her bireyinin kendi temsilcilerinden oluşan Büyük Millet Meclisi'nin vereceği vatan görevlerini yerine getirmesine ilişkin vaazlar verilecektir. Sonunda halife ve padişahımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu, mutluluğu ve bağımsızlığı için dua edilecektir.

 

Bu dini ve vatani törenin arkasından camilerden çıkıldıktan sonra bütün yurtta hükümet konaklarına gelinerek Meclisin açılmasından dolayı kutlama yapılacaktır. Her tarafta Cuma namazından önce Mevlid-i Şerif okunacaktır.

 

5. Yüce Allah'tan tam başarı dileriz

 

...Halbuki Elhamdülillah, hepimiz Müslümanız, hepimiz dindarız'

(16 Mart 1923, Adana Türk Ocağı, esnaf ve sanatkarlarla toplantı)

 

Çanakkale muharebelerinde Atatürk'ün emrinde çarpışan, daha sonra Atatürk Anafartalar Grup Komutanı olunca onun yerine 19. Tümen Komutanı olan Albay Şefik Aker, tarihi bir anısını şöyle anlatır:

 

8/9 Ağustos (1915) gecesi bana 19. Fırka Komutanlığı'nı teslim edip Anafartalar Grubu Komutanlığı'na idareye giderken, Atatürk benim sol yanımda idi. Ağzından çıkan bir fısıltı dikkatimi çekti. O'nun selamet ve başarı için Allah'a fısıltı ile niyazda bulunduğunu görmüş ve anlamıştım.

İsmet Görgülü, Sesli Belgelerden M. Kemal Atatürk; Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı 11, 1988 ( http://www.mkataturk.gen.tr/ozel/ozel4.html#9

 

Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz, dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasde ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakınıyoruz.

Sadi Borak, Atatürk ve Din, 1962 (A. Gürtaş, s. 34) :clover:

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.