Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Bak arkadaşım, Hz. İbrahim ile ilgili yazını kudum ve sana İslam'dan "İyi Bir Müslüman" olduğun dönemde de, şu anda ne kadar anlamdığını ispatlıcam...

 

Bu konuda çok büyük konuşmuşsunuz sayın Pantheaa. Birazdan göreceksiniz...

 

Arkadaşım, öncelikle "İbrani" kelimesi, Hzç İbrahimi'in soyundan gelenlere ad olmuştur... yani Hz. İbrahim'in adı değildir... Mesela Osmanlı Hanedanının İlk kurucusu kabul edilen Osman bey'in adı "Osmanlı Osman" değildir mesela... Ancak Ona "Osmanlılı Osman" denmesi de bir Tezat oluşturmaz... Yani "İbrani" kelimesi Hz. İbrahim'in soyundan gelen (tabi Hz. İbrahim'in, eşi Sare'den doğan oğlu Hz. İshak soyu için) kimseler için kullanılmıştır ancak Hz. İbrahim'in adı ise "Abram-Abraham"dır... İnanç açısında ise, Hz. İbrahim Yahudi olamaz ve değildir... Öncelikle "Yahudi" ismi Hz. Yakub'un İbranicedeki adından kaynaklanır... Yani, Hz. Yakup'tan önceki İbraniler Yahudi olamazlar... Kaldı ki Hz. Yakup, Hz. İbrahimden sonra gönderilmiş, 12 oğlu, Yahudilerin 12 kabilesini teşkil etmişlerdir... Sizin çelişkiniz buradan kaynaklanmaktadır... Hz. İbrahim, Millet olarak Yahudi değildir ve olamaz... Peki İnanç olarak niçin olamaz? Çünkü Hz. Musa'ya inen Musevilik inancı (yada Yahudilik) da, Hz. İbrahimden çok sonraları inmiştir... Yine, kendisinden sonra indiği için Hırisityan da olamaz... Peki diceksiniz ki "Müslümanlık sanki Hz. İbrahim'den sonra inmedi...", ki demişsiniz zaten...

 

"İbrani" kelimesinin İbrahim'in soyundan gelenlere ad olduğunu, dolayısıyla İbrahim'e "İbrani" denemeyeceğini, bunun benim çelişkim olduğunu iddia etmişsiniz. Öncelikle, eğer dikkat etseydiniz ilgili ifadelerin Kültür Bakanlığı'ndan alıntı olduğunu görecektiniz. Neyse... Biz açıklamalara geçelim.

 

"İbrani" kelimesinin nereden geldiğine ilişkin çeşitli rivayetler vardır. Mesela bunlardan biri "suyun öte tarafından gelenler" anlamında olduğu ve bu suyun da Ürdün nehri olduğudur. Ancak "İbrani Abram" a gelirsek, İbrahim'in büyük atası Eber'e atfen, "Eber'in neslinden" anlamında "İvrî" den geldiği söylenmektedir. Dolayısıyla İbrahim'e "İbranî" denemeyeceği yönündeki iddianız boştur..

 

"Yahudi" kelimesi için de söyledikleriniz doğruyu yansıtmıyor. Bunun için de bazı rivayetler var. Ama sizinkine en yakın olan, Yakub'un değil ama, Yakub'un çocuklarından Yahuza'dan geldiği yönünde. Bir diğeri ise, "Yahudi" kelimesinin Babil'in yerli halkı tarafından "Yahudalı" anlamında kullanıldığı yönünde. Ama kesin olan, Yakub'un zamanında böyle bir ifadenin kullanılmadığı.

 

İbrahim'in musevi olamayacağını iddia etmişsiniz. Buna dayanak olarak da Musa'nın İbrahim'den sonra yaşadığını göstermişsiniz. Ama İbrahim'in de tanrı ile sözleştiğini bilmiyorsunuz. Yahudi inancına göre ahit Musa ile başlamaz. Musa'dan önce İbrahim tanrı ile sözleşmiştir.

  • Cevaplar 65
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Bakın "İslam" kelime anlamıyla, "Allah'a Teslim Olan" demektir... Allah, ilk indirdiği dinden itibaren, yani Hz. Adem'den itibaren, her peygambere öncelikle, kendisine teslim olmalarını emretmiştir... Buda insani "Müslim" yapar... Yani ilk insandan itibaren, Allah'a teslim olmuş, O'na inanmış bir kimse Müslimdir... Dolayısıyla, Kur'an Hz. İbrahim'e "Müslüman" diyemez ve dememektedir... Çünkü "Müslüman" kelimesi öncelikle Farsçadır ve Kur'an-da, Arapça olarak "Müslim" adı ile geçer... Kaldı ki Farslar, "Müslim"lere "Müslüman" adını kendi diileri nedeniyle takmışlardır. Bu bir yana, Adem'den itibaren tüm peygamberlerin ve onlara inananların, Allah'a teslimiyet içinde oldukları nasıl su götürmez bir gerçekse, onların bu sebepten dolayı "Müslim" olmaları da o kadar doğaldır... Dolayısı ile Hz. İBrahim ve diğer Tüm Peygamberler "Allah'a Teslim Olmuşlardır = yani Müslimdirler". Hz. İbrahim bu yüzden Müslim'dir... Hıristiyan değildir, çünkü Hıristiyanlık (İsevilik), bilindiği gibi, Hz İsa'nın İbranice adı olan "Christ" adını almış ve Hz. İsa'nın MÜJDE(İncil)lediği İslam (Teslimiyet) inancından başkalaşmış bir inanç sistemidir ve Hz. İsa'da Müslim'dir, yani Allah'a Teslim olmuştur... Musevilik'te bilindiği gibi Hz. Musa'nın "Moşe" adını almış Muse, Musevi değildir... Çünkü O'da Müslim=Allah'a Teslim olmuştur ve inancı İslam'dır... Dolayısıyla, İslamiyet inanıc Hz. Muhammed'le yani Hz. İbrahim'den 2500 yıl sonra inmemiş, tam aksine en baştan beri indirilen tek din olmuştur... Öyle ki Hz. Muhammed bunu açıkça şöyle söyle veda haccında "Size İslamı Tamamladım" der... Çünkü İnsanlık tarihinin başlangıcından beri indirilen tek dini artık o tamamlamıştır... Yani "Müslim" adı, Hz.Muhammed'e inananlara has bir ad değil, Allah'ın tüm peygamberlerinin ve onlara inananlarının kullandığı bir kavramdır.

...................................

 

Burada kelimelere çok fazla takılıp konuyu boğmuşsun arkadaşım... İslam'ın aslında tek din olduğu gibi bir iddia ile ortaya çıkıyorsunuz ama, o din de "yap-boz" a dönmüş. "Tamamlamak" kelimesi anlatmak istediğinize uygun bir kelime değil. "Size İslam'ı tamamladım" diyen Muhammed değil, tanrıdır (Size göre) . Zira o söz, Maide suresinin 3.ayetidir. Veda haccı esnasında indiği (!) için karıştırdınız herhalde...

 

İslam'ın yaptığı tamamlamak değil, olsa olsa revize etmektir. Yoksa tanrı binlerce yıl insanlara eksik bir din mi göndermiştir?

 

Demişsiniz ki, bu beni açıkçası güldürdü... çünkü, Din konusu ile ilgilenen herkes bilir ki, "Kitap"tan kast edilen şey, Sayfa Sayfa basılmış bir yapraklar bütünü değildir... Din'de Kitap'tan kastedilen şey, Bilgi Bütünlüğüdür... Zira ne Hz. İsa, ne Hz. Musa, ne de Hz. Muhammed, gökten sayfa sayfa kitap toplamamışlardır... İncil, Hz. İsa'dan en az 30 ve 40 yıl sonra kitap halinde yazılmıştır, ki derilere falan geçirilmiştir... Kaldı ki gerçek İncil'de değildir o... Çünkü gerçek İncil, anladığımız kadarıyla Allah'ın yasalarını içermektedir... Ancak yazılmış İnciller ise hem birbirlerinden farklı olmaları bir yana, hem de öncelilkle Hz. İsa'nın hayatını, Sonra Hırisityanlığa çağrıyı içeriri ki, Allah'ın yasalarını bilgi olarak ancak içermektedir... Ki İncilleri okursanız, bunu çok rahat görebilirsiniz... hep 2nci yada 3üncü ağızdan anlatılır olaylar... Hz. Musa'ya indirilen kitap ise, taşa yazılmıştır ve bildiğim kadarıyla, bir döneme kadar bazı bilgiler küçük bir sandıkta Yahudilerce saklanırmış... ne olursa olsun, anlayacağımız şudur ki, Kitaptan kastımız, derlenmiş, toplanmış, yazılmış bir Sayfalar bütünü değildir... Kitaptan kastımız Bilgi bütünlüğüdür... Allah her peygambere yetecek kadar bilgi vermiş, en büyük bilgileri, en ihtiyacı olan toplumlara göndermiştir, ki bunlar Yahudiler ve Araplardır... Bunlara indirilen Kitaplar, yani Bilgi Bütünlükleri Büyük Kitapları oluşturur... Bunlardan başka bir çok Peygamberede Kitap indirilmiş, Ancak bu "Suhuf" veya "Mushaf" olarak adlandırılmıştır, ki Küçük Bilgi Bütünlüklerini temsil etmektedir...

 

Gülmek iyidir sayın Pantheaa... Yüzünüzden gülücük eksik olmasın...

 

Tevrat, Musa'dan yaklaşık 500 yıl sonra yazılmıştır. Ben de "Tevrat'dan önce" demişim. Yazının M.Ö 3000 yılında bulunduğunu düşünürseniz, İbrahim'e indirilenlerin de bir yerlere yazılı olması gerekirdi.

 

Bak Arkadaşım, Nebukadnazar, Hz. İbrahim'in çağdaşıdır... Zira, Hz. İbrahim Yahudi olamayacağı gibi, Hz. İbrahim döneminde yaşamış hiç kimse de Yahudi olamaz... Dediğimiz gibi, "Yahudi" adı Hz. Yakub'un adıdır... ve 12 oğlu, Yahudilerin 12 kabilesini oluşturur. Hz. Yakup, Hz. İbrahim'in torunudur, yani neslinden gelmiştir ve Hz. İbrahim'den çok sonra gelmiş, Hz. İbrahim'i görmemiştir bile... Yahudilik, bir Din olarak ise, Hz. Musa'nın bildirdiği İslamlığın değişmesiyle oluşmuştur... Kladı ki Hz. Muda'da Hz. Yakup'un çok çok sonraları soyundan gelmiştir... ve Yahudilik diye bir din iletmemiştir... Kaldı ki, Yahudilik olarak başkalaşan inanç sisteminin asıl adı "Musevilik"tir, ki "Yahudilik" denmesinin nedeni, bu inancı "Bir Millete AitOlarak" gören ve öyle olmasını isteyen Yahudilerce benimsenmiş olmasıdır... Yani bu, o inancın, kendilerine, kendi ırklarına has bir inanç olduğu fikrini benimsetme amaçlarıdır... Yai, Nebukadnazar'a 3 Yahudi'nin başvurması imkansız bir vakaadır...

 

Nebukadnezar'ın İbrahim'in çağdaşı olduğunu ileri sürmek bu konudaki bilgisizliğinizi gösterir. Tartışmaya açık değildir.

 

Tevrat, Musa'dan çok sonra yazılmıştır. Ancak o yazılanda bile İbrahim ile ilgili böyle bir olayın anlatılmadığı açıkça belirtiliyor. Sizin buradan da açıkça anlayacağınız, Kur'an'da Enbiya suresinde de anlatılan bu olayın kaynağının babil söylenceleri olduğudur.

 

İbrahim'in yahudi olamayacağına dair iddialarınızı yukarıda yanıtlamıştım zaten.

 

Arkadaşım, bence bir şeye inanmadan önce, enine, boyuna öğrenmelisiniz ve araştırmalısınız. Zira 18 yaşında her hangi bir dini seçebilecek yeterlilikte olamamaktadır insan... Öyle ki, Dinleri çok iyi tanımak, 18 yaşındaki bir bilinçle değil, daha ileriki yaşlarda ve alınmış belli bir eğitim ile mümkün olabilmektedir... Zaten mü'min olmanın özü de budur... Dinini hakkıyla tanıyabilmektedir... Yoksa herkes alelade Müslim olabilmektedir,ancak Kur'an-ın dediği gibi bir de Mü'min vardır ki, kimse belirli bir olgunluğa erişemeden, belli bir bilinç düzeyine erişemeden mü'min olamaz, kaldı ki kimin Mü'min olduğunu sadece Allah bilir... O yüzden, bence bir dini tanıdığınıza, 18 gibi bir yaşta, çok erken karar vermişsiniz... Yine de sizin inancınız sizi bağlar, kimsenin karışmaya hakkı yoktur...

 

Saygılarımla...

 

Yeteri kadar araştırdığımdan emin olabilirsiniz...

Gönderi tarihi:

Bu konuda çok büyük konuşmuşsunuz sayın Pantheaa. Birazdan göreceksiniz...

"İbrani" kelimesinin İbrahim'in soyundan gelenlere ad olduğunu, dolayısıyla İbrahim'e "İbrani" denemeyeceğini, bunun benim çelişkim olduğunu iddia etmişsiniz. Öncelikle, eğer dikkat etseydiniz ilgili ifadelerin Kültür Bakanlığı'ndan alıntı olduğunu görecektiniz. Neyse... Biz açıklamalara geçelim.

 

"İbrani" kelimesinin nereden geldiğine ilişkin çeşitli rivayetler vardır. Mesela bunlardan biri "suyun öte tarafından gelenler" anlamında olduğu ve bu suyun da Ürdün nehri olduğudur. Ancak "İbrani Abram" a gelirsek, İbrahim'in büyük atası Eber'e atfen, "Eber'in neslinden" anlamında "İvrî" den geldiği söylenmektedir. Dolayısıyla İbrahim'e "İbranî" denemeyeceği yönündeki iddianız boştur..

 

"Yahudi" kelimesi için de söyledikleriniz doğruyu yansıtmıyor. Bunun için de bazı rivayetler var. Ama sizinkine en yakın olan, Yakub'un değil ama, Yakub'un çocuklarından Yahuza'dan geldiği yönünde. Bir diğeri ise, "Yahudi" kelimesinin Babil'in yerli halkı tarafından "Yahudalı" anlamında kullanıldığı yönünde. Ama kesin olan, Yakub'un zamanında böyle bir ifadenin kullanılmadığı.

 

İbrahim'in musevi olamayacağını iddia etmişsiniz. Buna dayanak olarak da Musa'nın İbrahim'den sonra yaşadığını göstermişsiniz. Ama İbrahim'in de tanrı ile sözleştiğini bilmiyorsunuz. Yahudi inancına göre ahit Musa ile başlamaz. Musa'dan önce İbrahim tanrı ile sözleşmiştir.

 

Arkadaşım, o büyük konuşmama çok küçük cevaplar vermişsin nedense... Bakınız, Hz. Yakub'un bir diğer Adı'da "İsrael"dir... Yahudiler, Hz. Yakup'tan sonra, 12 oğlu olması hasebiyle 12 kavime ayrılmışlardır... Yahudi (İsrael=Yakup) soyundan gelmeyenler, Yahudi olamayacağı inancından dolayı, Yahudiler Türk Hazar devletini kabullenmezler mesela... Hazarlar, bildiğiniz gibi Yahudidir... Yani, bakınız, "Yahudi" ve "İsrael" adının en temel özelliği, 12 Kavmi olan bir milletin adı olmasıdır... Yani bu 12 Kavmi birleştiren en önemli noktalardan birisi de; İsmini aldıkları kişi, yani Hz. Yakup'tur. Diğer adı ile İsrael veya Yahuda'dır...

 

Dediğiniz gibi, Hz. Yakup'un Yahuza adıyla bir oğlu vardır, ancak eğer bir isim alınacaktıysa eğer, Yahudilerin tümünün o adı değil, hepsinin, kendi ortak atası olan, Yahuda'nın 12 oğlunun adlarının birer kavme verilmesi gerekirdi... Yahuda adının, Yahuza'dan geldiğini iddia edenlerin, niye öteki kardeşlerin isminin her bir kavme ad olmadığını açıklamamaları, yaptıklarının sadece bir varyasyondan öteye gidemediğinin göstergesidir... Ayrıca, sizin dediklerinizi göz önünde tutarsak "Abram" adı kimilerine göre de Kürtçedir... Bu konuda "Ab" ve "Ram" kelimelerinin birleşerek bu adı oluşturduğu hakkında bir yazı okumuştum, bulursam yine burada yayınlarım... Yani, iş tahlil etmeye geldiği zaman, pek çok varyasyon atabilirsiniz ortaya, bu zor değildir... Ancak işin bir de mantıki kısmı vardır efendim... Bakınız,

 

- Yahudiler 12 kavimden oluşuyorlar.

- Hz. Yakup'un, bu 12 Kavimin atası olmuş 12 oğlu var, ancak kendisi bu soya adını verebilecek tek ortak atadır.

- Yahudiler için "İsrael" adı da kullanılıyor.

- Yahudiler Hz. Yakub soyundan gelmeyen hiç bir kimseyi Yahudi olarak görmüyorlar. (Kureyşliler Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail soyundan gelirler... Hz. Yakup ise, Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İshak soyundan gelirler. Hz. Yakup, Hz. İshak'ın oğludur...)

- Hz. Yakup'un bir diğer adları ise "Yahuda", "İsrael", “John”dur.

- Yahudiler, Hz. İbrahim'in sünnet akdinin Hz. İsmail’de olmadığına, Hz. İshak’ta olduğuna ve Hz. İsmail soyundan gelenlerden Peygamber çıkamayacağına inanırlar...

 

Kısaca, bu tesbitler sonunda şu vardır arkadaşım; Yahudiler, Tüm 12 kavme birden, o 12 kavimden sadece birinin atası olan Yahuza'nın adını değil, o 12 kavmin ortak atası olan Yahuda'nın, yani İsrael'in, yani Hz. Yakub'un adını almışlardır... Yani Yahuza'yı Ad-Ata olarak almaları için hiç bir neden yoktur zaten... Diğer 11 kavim, kendi Ataları dururken, hem de Ortak-Ata dururken, niye diğer bir kavmin atasının adını alsınlar ki? Sizin tespitiniz sadece bir varyasyondur arkadaşım. Bildiğiniz gibi zaten Hz. Yakub'un soyundan gelmeyen, yani oğullarının soyuna, 12 kavime ait olmayan hiç bir kimse Yahudi olamaz... Bunu göz önünde bulundurun arkadaşım... Eğer, Yahuza'dan almış olsalardı adlarını, sadece Yahuza'nın kavminin o adı almış olması lazım gelirdi ve diğer 11 kavme Yahudi diyemezdik. Ancak şu vardır ki, Yahudilere göre, Hz. Yakub'un soyundan gelenler ancak Yahudi olabilirler... Yani 12 kavimden gelenler sadece Yahudidir... Bu yüzden Hz. Yakup’un adının Yahudi olmasından başka bir seçenek yoktur zaten… Sanırım bu temel prensiplerin bilinmesi, Yahudi adının nereden geldiğini kesin olarak ispatlar... Diğerleri sadece basit varyasyonlardır efendim... Ne kadar araştırırsanız araştırın, Yahudilerin inançları konusunda temel prensipler vardır... Mesela Hazarların Yahudi kabul edilmemesinin temel nedeni, yine Hz. Yakub soyundan gelmemeleri yani “Yahudi” (siz anlayın diye “Yakubi” diyelim) olmamalarıdır... Geçelim...

 

Diğer bir husus ise; Bakınız Yahudiler "Seçilmiş Kavim" inancını Hz. İbrahim'den de almazlar... Bu inanç, Hz. Musa ile şekillenmiş ve Yahudiliğin temel prensibi olmuştur. Yani Yahudilik bir millet adı olarak, adını Hz. Yakup'tan almış, ancak bir inanç olarak ise Hz. Musa ile birlikte şekillenmiştir... Yahudiliğin temel prensiplerini koyan kişi ve bir Din olarak şekillendiren kişi Hz. Musa ve yardımcı-kardeşi Hz. Harun'dur... Yani, hem şecere olarak Hz. İbrahim, torunu Hz. Yakub’tan önce doğduğu için öncelikle Yahudi olamaz, Hem de Museviliğin temel olarak şekillenmesi bile kendisinden yüzyıllar sonra olması nedeniyle inanç olarak Musevi olamaz... Kaldı ki, bildiğim kadarıyla Museviler, Hz. Yakub'tan sonra Hz. Musa gelene kadar, aşağı yukarı 450–500 yıl kadar, Mısır'da kalmışlardır... Hz. Yakup, Hz. İbrahim'in torunu olduğuna göre, nereden baksanız aralarında, şöyle bir 500–600 yıl civarında bir fark olmalıdır...

 

Bakınız, yine sadece varyasyonlara dayanarak bir tespitte bulunmuşsunuz... Hasb'el-Kader, "İbrani" kelimesi "Denizi Aşıp Gelenler" manasında olsa bile, bu sefer Hz. İbrahim, sizin ve Tevrat’ın belirttiği gibi "İbrani Abraham" olarak adlandırılamaz... Burada kendinizle çok büyük bir çelişkiye düşmüşsünüz... Çünkü Hz. İbrahim, kendi soyundan 500–600 yıl sonra gelenlerle birlikte, herhangi bir denizi aşıp ta, bu isimle anılma gibi bir fırsata sahip bulunamamıştır ne yazık ki? Ve Hz. İbrahim, ömr-ü hayatında hiç bir denizi üzerinden aşıp gitmemiştir... Eğer bir denizi aşsa idi de, adı sanırım "Denizi Aşıp GelenLER" manasına gelen bir kelime ile telaffuz edilmezdi... Kaldı ki, dediğimiz gibi, eğer "İbrani" adını "Denizi Aşıp Gelenler" manasında dahi kullanacak olsak, bu sefer Hz. İbrahim için "İbrani" adını kullanamayız... Çünkü "Denizi Aşıp Gelenler" yani, sizin iddianızla "İbrani" adı, belli ki, Yahudiler, Kızıldeniz'i aştıktan sonra, başkalarınca (Babillilerce) kendilerine verilmiş bir addır... Ancak biz kesin olarak biliyoruz ki, Hz. İbrahim, Kızıldenizi, kendinden en azından 500–600 yıl kadar sonra gelen torunları ile birlikte aşacak, geçecek kadar yaşamamıştır ne yazık ki... Öyle ki Hz. İbrahim, Babillerin bulundukları topraklardan, Kızıldenizden gelerek değil, Urfa’dan gelerek geçmiştir ve o tarafta bildiğim kadarıyla, arada bir deniz bulunmamaktadır. Dolayısıyla, "Hz. İbrahim"e "İbrani" denmesi, bu manada temel olarak zaten çok büyük bir çelişki doğurur. Bu inanca sahip olmakta bir çelişkidir zaten... Bakın diyorum size... Bir inancı ele almak, anlamak için, o devri göz önünde bulundurun ve an azından anlama çabasında olun... Varyasyonları toplayın, ancak tüm kanıtları ele alarak, biraz mantık yürütün... Yani, arkadaşım, ben büyük konuşmuş olabilirim, ancak öyle ki sen çok çok küçük konuşmuşsun... Hatta sadece varyasyonları sıralamaktan öteye gidememişsin... Gerçek Apaçık ortadadır... Eğer mantık süzgecinden geçirirseniz görürsünüz... Gerçi bu noktadan sonra kabullenemeyeceğinizi ve bunu itiraf edemeyeceğinizi biliyorum, ancak en azından belki kendi içinizde anlarsınız...

 

Ayrıca demişsiniz ki:

 

Ancak "İbrani Abram" a gelirsek, İbrahim'in büyük atası Eber'e atfen, "Eber'in neslinden" anlamında "İvrî" den geldiği söylenmektedir. Dolayısıyla İbrahim'e "İbranî" denemeyeceği yönündeki iddianız boştur..

 

Oysa ben dedim ki:

 

Arkadaşım, öncelikle "İbrani" kelimesi, Hz. İbrahim'in soyundan gelenlere ad olmuştur... yani Hz. İbrahim'in adı değildir... Mesela Osmanlı Hanedanının İlk kurucusu kabul edilen Osman bey'in adı "Osmanlı Osman" değildir mesela... Ancak Ona "Osmanlılı Osman" denmesi de bir Tezat oluşturmaz... Yani "İbrani" kelimesi Hz. İbrahim'in soyundan gelen (tabi Hz. İbrahim'in, eşi Sare'den doğan oğlu Hz. İshak soyu için) kimseler için kullanılmıştır ancak Hz. İbrahim'in adı ise "Abram-Abraham"dır...

 

Ben kullanamaz demiyorum… Sadece Hz. İbrahim’e ad olamaz diyorum… Ne demek istediğim aslında çok açık… Örneğimi de okursanız dikkatlice, o adın sadece kimlere verildiğini açıklama çabasında olduğumu görürsünüz… Dolayısı ile beni yanlış okumakla itham ederken, kendinizde sanırım doğru okusanız iyi olacak…

 

Diğer bir konuda, bilmediğimi iddia ettiğiniz “İbrahim ile Tanrı” nın sözleşmesi konusu… Bakınız, bu konu hakkında öncelikle temel prensip, inanç ve kuralları bilmemiz gerekiyor… ondan sonra ben kedin tespitimi yapayım, sizde kendi tespitiniz yaparsınız. Hem nasılsa bu konuda yeterince araştırma yaptığınızı da söylüyorsunuz di mi? Neyse, gelelim temel tespitlere:

 

- Hz. İbrahim, Nemrut ateşinden kurtulunca Kenan ülkesine, Mısır’a ve Arabistan’a gitti. Geçtiği topraklar, karısı Sare kısır olduğu halde, İbrahim’in gelecek nesline vaad edildi.

 

- Hacer, Sare’nin kölesi idi. Sare’nin rızası ile Hz. İbrahim’le evlenip Hz. İsmail’i doğurdu. Hz. İsmail 13 yaşında iken, Hz. İbrahim’e ilk sünnet vahyi geldi. Ve mahiyetindeki tüm erkeklerle beraber kendisi ve oğlu Hz. İsmail’de sünnet oldu. Sünnet akdi ile Hz. İbrahim, Yaratıcısına bağlılık bildirdi. Yaratıcı Hz. İsmail zürriyetinin kıyamete kadar koruyucusu olduğunu bildirdi.

 

- Daha sonra Hz. İbrahim 99, Sare 90 yaşında iken, Sare; Hz. İshak’ı doğurdu. Hz. İsmail ve annesi Hacer, Arabistan’a gitti. Sare ve Hz. İshak ise Mısır’da kaldı ve İshak’ın iki çocuğu oldu.

 

- Hz. İshak peygamberle eşi Rebeka’nın ilk çocuğu; Hz. Esav, ikincisi; Hz. Yakub’tu. Yahudiler’e göre: Hz. Esav avcı idi ve Hz. İshak onu severdi. Hz. Esav, yorgun olduğu bir gün “ilk oğulluk” hakkını, yemek karşılığında kardeşi Hz. Yakub’a sattı.

 

- Ve Tevrat’ta geçen, Miras Hakkı ile ilgili bir ayet: (Tesniye XXI, 15-17) [ Adamın sevilen ve hor görülen iki karısı varsa, hor görülen karısından olan oğlu önce doğmuşsa, miras hakkı o oğulundur.

 

Şimdi, gelelim konumuza, açıklayayım… Hz. İbrahim, ateşten kurtulunca, Allah tarafında, Güneye inmekle emrolunuyor ve Urfa’dan Güneyden aşağıya inerek Kenan ülkesine, Arabistan’a ve Mısır’a gidiyor… Bildiğimiz gibi, Hz. İbrahim’in çocuğu olmuyor ve Hz. İbrahim Allah’a yakarıyor. İlk doğacak oğlunu kurban edeceğine and içiyor. Ancak ilk karısı Sare’den hiç çocuğu olmayınca, karısı Sare’nin de rızası ile cariyesi olan Hacer’den bir evlat sahibi oluyor. Bu İLK DOĞAN ERKEK ÇOCUK’un adı “İsmail” dir. Daha sonra ise Hz. İbrahim’in ilk eşi olan Sare, Hz. İshak’ı doğuruyor… Ve Hz. İsmail 13 yaşında, Tanrı’ya kurban edilecekken, orada bir Sünnet Akdediliyor Tanrı ile… Tanrı, Hz. İbrahim’in ayağının bastığı yerlerin, Hz. İbrahim’in nesline verileceğini (miras olarak) vaad ediyor… Sonra ise; Sare, Hacer’i ve İsmail’i istemeyip, onların Arabistan’a gönderilmelerine vesile oluyor. Hz. İbrahim ise, Hz. İsmail ve Hacer’i götürdükten sonra dönerek, Sare ve İKİNCİ OĞLU Hz. İshak ile beraber Mısır’da kalıyor… Yani “Göçebe Yasa” gereği Hz. İshak, baba çadırını almış ve büyük oğul olan İsmail, babası ile beraber Kabe’yi imar edip, Hicaz ve bu bölgeyi miras olarak almıştır. Şimdi, görülüyor ki, Hz. İbrahim’in soyuna verilecek olan “Arz-ı Mev’ud” aslında, Hz. İbrahim’in ilk oğlunun soyuna vaad edilmiştir… Eğer, Tevrat’ın kendisinde, yukarıda geçen Ayet’i okursanız, bunun ne kadar net olduğunu görürsünüz… Ancak, Yahudiler’in, “Arz’ı Mev’ud”u kendi üzerlerine almalarının nedeni, Mısır’da gördükleri zulüm ve aşağılanmalardır. Psikolojik olarak, etraf Milletlerden baskı ve zulüm gören bir milletin “Üstün Irk” prensibini benimsemeleri ve Bir Toprak Parçasını Elde Etme Hülyasına kurmaları, günümüzde bile kendisini gösteren bir olgudur. Kaldı ki, Hitler ve dönemindeki Alman Milleti, kendilerini; 1inci Dünya Savaşı yenilgisi, sonraki antlaşmaların ağırlığı ve baskısının getirdiği psikoloji ile Üstün Irk olarak görmüşler ve Avrupa’yı, “Yaşam Alanı” olarak adetmişlerdir. Yani Yahudilerde yaşadıklarına istinaden, Tevrat’taki “Sünnet Akdi”nde geçen “Hz. İsmail”in adı yerine, “Hz. İshak”ın adını, bu sebeple yazmışlar ve “Vaad Edilmiş” toprakları kendilerine mal etmişlerdir. Yukarı’da, Hz. Yakub ile kardeşi Hz. Esav arasında geçen “İlk oğulluk hakkının el değiştirmesi” hurafesini de, bu sebeple, örnek teşkil etmesi için uydurmuşlardır. Oysa ki; “İlk Oğulluk Hakkı” değiştirilemez ve Andlaşma, zaten Hz. İsmail üzerine önceden yapılmıştır. Öyle ki Andlaşma gereğince de zaten Hz. İshak Baba evinde kalmış, Hz. İbrahim ise, ecdadına miras kalacak olan topraklara gitmiştir. Ayrıca “İlk oğulluk Hakkı”nın “El Değiştirmesi” olayı da Hz. İshak ve Hz. İbrahim peygamberlerin, miraslarını bölüşmelerinden sonra olmuştur. Bu olayın; Hz. Esav ve kendinden küçüğü olan Hz. Yakub’un doğmalarından çok sonra olduğu ve ikisi arasında bahsedildiği gibi bir Miras Değiştirme Olayı olsa bile, bunun, kendilerinden çok önce zaten paylaşılmış olan bir miras için geçerli olamayacağını da unutmamak gerekir… Yani, bahsettiğiniz “Yahudilerin Arz-ı Mev’ud” yani “Sünnet Akdi” zaten bir uydurmaca ve çelişkilerle dolu bir inançtır. Arkadaşım, geri kalan yorumu isterseniz siz yapın… Ancak şu var ki, bilmediğimi iddia ettiğiniz “Hz. İbrahim’le Tanrı’nın Sözleşmesi” meselesi “İnanç Meselesi”nden ziyade, bir “Miras Hakkı” akdidir… Yani, inanç bakımından, yine Hz. İbrahim’in getirdiği İnanç Sistemi “Yahudilik” olarak adlandırılamaz ve adlandırılması büyük bir çelişkidir… hem inanç özellikleri bakımından böyledir, hem de isim bakımında böyledir… Kaldı ki “Yahudilik”in en temel özelliklerinin “On Emir”le ortaya konduğu bilinir… Ve birde şu var arkadaşım, Tevrat sadece Hz. Musa zamanında da yazılmamıştır… Ondan öncesini bırakın, ondan sonra bir çok kere farklı farklı bölümleri yazılmıştır… Kaldı ki, Tevrat’ın zaten kendisini okumuşsanız eğer, zaman zaman yazıldığı hep belli olur… Geçelim…

 

Bu anlaşılan, çok uzun bir yazı oldu… Okuyacağınızı sanmıyorum ama, belki okumaya tenezzül edenler olabilir…

 

Saygılarımla

Gönderi tarihi:

 

Bu anlaşılan, çok uzun bir yazı oldu… Okuyacağınızı sanmıyorum ama, belki okumaya tenezzül edenler olabilir…

 

 

Zahmet edip böyle uzun bir yazı hazırlamışsınız teşekkür ederim ama, keşke böyle ******** bitirmemiş olsaydınız.

 

Cevaplarımı en kısa zamanda getireceğim...

Gönderi tarihi:

Burada kelimelere çok fazla takılıp konuyu boğmuşsun arkadaşım... İslam'ın aslında tek din olduğu gibi bir iddia ile ortaya çıkıyorsunuz ama, o din de "yap-boz" a dönmüş. "Tamamlamak" kelimesi anlatmak istediğinize uygun bir kelime değil. "Size İslam'ı tamamladım" diyen Muhammed değil, tanrıdır (Size göre) . Zira o söz, Maide suresinin 3.ayetidir. Veda haccı esnasında indiği (!) için karıştırdınız herhalde...

 

İslam'ın yaptığı tamamlamak değil, olsa olsa revize etmektir. Yoksa tanrı binlerce yıl insanlara eksik bir din mi göndermiştir?

 

 

Allah, ilk peygamberden itibaren gönderdiği inancın akıdelerini, ibadet şekillerini ve anlayışını tamamlamıştır... Ancak bu demek olmuyor ki "Allah daha önce Eksik Din gönderiyordu"??? bu demektir ki; Allah, dönem dönem, insanların idraklerine göre, dinin akıdelerini zaman zaman açarak ve anlatarak indiriyordu. Yani eksik göndermek diye bir şey yoktur... Mesela, Yahudilerin, Kadınlar konusunda .ok katı olduğu dönemde, kadının değerinin anlaşılması için Hz. Meryem'i göndermiş ve Hz. Meryem, ilk defa, erkekler arasında ibadethaneye girmek ve ibadet yapmakla görevlendirilmiştir... Öyle ki, Kadının aciz olmadığını kanıtlamak için, erkeğe ihtiyaç duyulmadan bir Peygamber-Çocuk dünyaya getirmiştir... Umarım anlatabilmişimdir "Dini Tamamlamak" meselesini...

 

ayrıca, bende bir insanım ve yanlışlarımın olamayacağı gibi bir iddiam da yok... zira yukarıda örneğini verdiğiniz yanlışım sanırım bir anlıktı... eğer sizi o kadar rahatsız ettiyse, kusura bakmayın, bidaha öyle yanlışlar yapmayız... ancak izin verinde, bizim de o kadar kusurumuz olsun ama di mi?

Gönderi tarihi:

Burada kelimelere çok fazla takılıp konuyu boğmuşsun arkadaşım...

 

boğulmanızın nedeni, işinize gelmemiş olması olabilir mi acaba? zira ben, anlamanız için teknik bir açıklama yapmaya çalıştım... Ancak siz, belli ki işinize gelmediği için "Boğmuşsun" deyip çekilmişsiniz... karşı-sav sunmamışsınız nedense?

 

İslam'ın aslında tek din olduğu gibi bir iddia ile ortaya çıkıyorsunuz ama, o din de "yap-boz" a dönmüş.

 

İslam'ın, ilk peygamberden beri indirilen din olduğunu, en başta kelime anlamı ile açıklamaya çalıştım... Ancak siz hala kaçak cevaplar vermekten öteye gitmyorsunuz ve açıklayabildiğiniz hiç bir şeyde yok... Anlaşılmıyacak bir şey yok sanırım açıklamalarımda... ancak şu var ki, siz bilmediğiniz bu şeyleri zaten anlama çabasında değil, bilmeden ve anlamadan küçümseme ve aşağılama çabasındasınız... o yüzden bunlardan boğulmanız ve dikkate almadan geçiştirmeniz normaldir diye düşünüyorum...

 

Nebukadnezar'ın İbrahim'in çağdaşı olduğunu ileri sürmek bu konudaki bilgisizliğinizi gösterir. Tartışmaya açık değildir. .

 

Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp, Hz. İbrahim'in çağdaşları hakkında bana bi fikir verirseniz, sizden faydalanmış olurum ve müteşekkir kalırım... Çağdaşı olmadığını söyleyipte kanıt sunmadan tartışmaya kapatıp benim bilgisiz olduğumu iddia etmeniz, güvenilirliğinizi ortaya koymaktadır... zira yanlışımı bilimsel olarak kanıtlarsanız, bundan en ziyade ben memnun kalırım arkadaşım... bunu çok samimi söylüyorum... ben çağdaşı olarak biliyordum, ancak yanlış biliyosam ve bunu bana birisi söylüyorsa, yanlışımın açıklamasını öğrenmek isterim, bu benim için daha hayırlı olur... umarım sizde cahilliğimi mazur görüp açıklama zahmetinde bulunursunuz, gerçekten müteşekkir olurum size...

 

Ve umarım bu konuyu kişiselleştirmeyiz... çünkü sizin bana cevaben yazdığınız, bu cevapladığım yazınız, kimseyi ilgilendirmeyen gereksiz tanımlamalarla dolu... zira özel mesajdan yollayarak, bu şeyleri söylemeniz daha mantıklı olurdu diye düşünüyorum...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

...Ayrıca “İlk oğulluk Hakkı”nın “El Değiştirmesi” olayı da Hz. İshak ve Hz. İbrahim peygamberlerin, miraslarını bölüşmelerinden sonra olmuştur. Bu olayın; Hz. Esav ve kendinden küçüğü olan Hz. Yakub’un doğmalarından çok sonra olduğu ve ikisi arasında bahsedildiği gibi bir Miras Değiştirme Olayı olsa bile, bunun, kendilerinden çok önce zaten paylaşılmış olan bir miras için geçerli olamayacağını da unutmamak gerekir…

 

Yanlış anlaşılmaması için bir ekslikliği düzeltmek istiyorum; Hz. Esav ile Hz. Yakup ikizdirler, ancak, Hz. Esav, Hz. Yakup'tan önce doğmuş ve Hz. Yakup, Hz. Esav'ın topuğunda tutarak doğmuştur... Ondan sonra doğmuş olması budur... ve o yüzden ikinci doğandır...

Gönderi tarihi:

Arkadaşım, o büyük konuşmama çok küçük cevaplar vermişsin nedense... Bakınız, Hz. Yakub'un bir diğer Adı'da "İsrael"dir... Yahudiler, Hz. Yakup'tan sonra, 12 oğlu olması hasebiyle 12 kavime ayrılmışlardır... Yahudi (İsrael=Yakup) soyundan gelmeyenler, Yahudi olamayacağı inancından dolayı, Yahudiler Türk Hazar devletini kabullenmezler mesela... Hazarlar, bildiğiniz gibi Yahudidir... Yani, bakınız, "Yahudi" ve "İsrael" adının en temel özelliği, 12 Kavmi olan bir milletin adı olmasıdır... Yani bu 12 Kavmi birleştiren en önemli noktalardan birisi de; İsmini aldıkları kişi, yani Hz. Yakup'tur. Diğer adı ile İsrael veya Yahuda'dır...

 

Sayın Pantheaa,

 

"Yahuda", Yakub'un bir başka adı falan değildir. Tamamen hatalı ve yanıltıcı söylemlerde bulunuyorsunuz. Yahuda, Yakub'un oğlunun adıdır.

 

Tekvin 29:35 Dördüncü kez hamile kaldı ve bir erkek çocuk daha doğurdu.

"Bu kez RAB'be övgüler sunacağım" dedi. Onun için çocuğa

Yahuda adını verdi. Bir süre doğum yapmadı.

 

Sizce burada kimden bahsediliyor sayın Pantheaa ? Kesinlikle İbrahim'in eşi Sara'dan değil, Yakub'un eşi Lea'dan bahsediliyor. Tekvin (Diğer bir adı da "Yaratılış"tır) Bap 29 ve devamını okursanız bunu rahatlıkla görebilirsiniz...

 

 

Dediğiniz gibi, Hz. Yakup'un Yahuza adıyla bir oğlu vardır, ancak eğer bir isim alınacaktıysa eğer, Yahudilerin tümünün o adı değil, hepsinin, kendi ortak atası olan, Yahuda'nın 12 oğlunun adlarının birer kavme verilmesi gerekirdi... Yahuda adının, Yahuza'dan geldiğini iddia edenlerin, niye öteki kardeşlerin isminin her bir kavme ad olmadığını açıklamamaları, yaptıklarının sadece bir varyasyondan öteye gidemediğinin göstergesidir... Ayrıca, sizin dediklerinizi göz önünde tutarsak "Abram" adı kimilerine göre de Kürtçedir... Bu konuda "Ab" ve "Ram" kelimelerinin birleşerek bu adı oluşturduğu hakkında bir yazı okumuştum, bulursam yine burada yayınlarım... Yani, iş tahlil etmeye geldiği zaman, pek çok varyasyon atabilirsiniz ortaya, bu zor değildir... Ancak işin bir de mantıki kısmı vardır efendim... Bakınız,

 

- Yahudiler 12 kavimden oluşuyorlar.

- Hz. Yakup'un, bu 12 Kavimin atası olmuş 12 oğlu var, ancak kendisi bu soya adını verebilecek tek ortak atadır.

- Yahudiler için "İsrael" adı da kullanılıyor.

- Yahudiler Hz. Yakub soyundan gelmeyen hiç bir kimseyi Yahudi olarak görmüyorlar. (Kureyşliler Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail soyundan gelirler... Hz. Yakup ise, Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İshak soyundan gelirler. Hz. Yakup, Hz. İshak'ın oğludur...)

- Hz. Yakup'un bir diğer adları ise "Yahuda", "İsrael", “John”dur.

- Yahudiler, Hz. İbrahim'in sünnet akdinin Hz. İsmail’de olmadığına, Hz. İshak’ta olduğuna ve Hz. İsmail soyundan gelenlerden Peygamber çıkamayacağına inanırlar...

 

Kısaca, bu tesbitler sonunda şu vardır arkadaşım; Yahudiler, Tüm 12 kavme birden, o 12 kavimden sadece birinin atası olan Yahuza'nın adını değil, o 12 kavmin ortak atası olan Yahuda'nın, yani İsrael'in, yani Hz. Yakub'un adını almışlardır... Yani Yahuza'yı Ad-Ata olarak almaları için hiç bir neden yoktur zaten... Diğer 11 kavim, kendi Ataları dururken, hem de Ortak-Ata dururken, niye diğer bir kavmin atasının adını alsınlar ki? Sizin tespitiniz sadece bir varyasyondur arkadaşım. Bildiğiniz gibi zaten Hz. Yakub'un soyundan gelmeyen, yani oğullarının soyuna, 12 kavime ait olmayan hiç bir kimse Yahudi olamaz... Bunu göz önünde bulundurun arkadaşım... Eğer, Yahuza'dan almış olsalardı adlarını, sadece Yahuza'nın kavminin o adı almış olması lazım gelirdi ve diğer 11 kavme Yahudi diyemezdik. Ancak şu vardır ki, Yahudilere göre, Hz. Yakub'un soyundan gelenler ancak Yahudi olabilirler... Yani 12 kavimden gelenler sadece Yahudidir... Bu yüzden Hz. Yakup’un adının Yahudi olmasından başka bir seçenek yoktur zaten… Sanırım bu temel prensiplerin bilinmesi, Yahudi adının nereden geldiğini kesin olarak ispatlar... Diğerleri sadece basit varyasyonlardır efendim... Ne kadar araştırırsanız araştırın, Yahudilerin inançları konusunda temel prensipler vardır... Mesela Hazarların Yahudi kabul edilmemesinin temel nedeni, yine Hz. Yakub soyundan gelmemeleri yani “Yahudi” (siz anlayın diye “Yakubi” diyelim) olmamalarıdır... Geçelim...

 

Yakub'un bir diğer adı İsrail (Israel) idi. Bu yüzden Yakub'un soyundan gelenlere Ben-i Israel dendi (Yani İsrailoğulları) "Yahudi" sözcüğü Babil sürgününe kadar kullanılmış değildi sayın Pantheaa.. Yahudiler sürgüne kadar "İsrailoğulları" diye anıldılar. Biliyorsunuz, ya da bilmiyorsunuz ama yahudiler, İbrani devleti İsrail Krallığı ve Yahuda krallığı olmak üzere ikiye ayrıldıktan sonra Babil'e esir düşmüşlerdir. İşte bu tarihten sonra "Yahudi" sözcüğü kullanılmaya başlandı. Babil'in yerli halkı, "Yahudalı" anlamında "Yahudi" demişlerdi.

Yani sizin anlayacağınız Yakub'un "Yahudi" diye anılması söz konusu değildir.

 

 

Diğer bir husus ise; Bakınız Yahudiler "Seçilmiş Kavim" inancını Hz. İbrahim'den de almazlar... Bu inanç, Hz. Musa ile şekillenmiş ve Yahudiliğin temel prensibi olmuştur. Yani Yahudilik bir millet adı olarak, adını Hz. Yakup'tan almış, ancak bir inanç olarak ise Hz. Musa ile birlikte şekillenmiştir... Yahudiliğin temel prensiplerini koyan kişi ve bir Din olarak şekillendiren kişi Hz. Musa ve yardımcı-kardeşi Hz. Harun'dur... Yani, hem şecere olarak Hz. İbrahim, torunu Hz. Yakub’tan önce doğduğu için öncelikle Yahudi olamaz, Hem de Museviliğin temel olarak şekillenmesi bile kendisinden yüzyıllar sonra olması nedeniyle inanç olarak Musevi olamaz... Kaldı ki, bildiğim kadarıyla Museviler, Hz. Yakub'tan sonra Hz. Musa gelene kadar, aşağı yukarı 450–500 yıl kadar, Mısır'da kalmışlardır... Hz. Yakup, Hz. İbrahim'in torunu olduğuna göre, nereden baksanız aralarında, şöyle bir 500–600 yıl civarında bir fark olmalıdır...

 

Yine yanılıyorsunuz sayın Pantheaa... Seçilmiş kişi bilakis İbrahim'di ;

 

Tekvin 12:1-2 : Ve memleketinden, ve akrabanın yanından ve babanın evinden sana göstereceğim memlekete git; ve seni büyük millet edeceğim ve seni mübarek kılacağım ve senin adını büyük edeceğim..

Gönderi tarihi:

Bakınız, yine sadece varyasyonlara dayanarak bir tespitte bulunmuşsunuz... Hasb'el-Kader, "İbrani" kelimesi "Denizi Aşıp Gelenler" manasında olsa bile, bu sefer Hz. İbrahim, sizin ve Tevrat’ın belirttiği gibi "İbrani Abraham" olarak adlandırılamaz... Burada kendinizle çok büyük bir çelişkiye düşmüşsünüz... Çünkü Hz. İbrahim, kendi soyundan 500–600 yıl sonra gelenlerle birlikte, herhangi bir denizi aşıp ta, bu isimle anılma gibi bir fırsata sahip bulunamamıştır ne yazık ki? Ve Hz. İbrahim, ömr-ü hayatında hiç bir denizi üzerinden aşıp gitmemiştir... Eğer bir denizi aşsa idi de, adı sanırım "Denizi Aşıp GelenLER" manasına gelen bir kelime ile telaffuz edilmezdi... Kaldı ki, dediğimiz gibi, eğer "İbrani" adını "Denizi Aşıp Gelenler" manasında dahi kullanacak olsak, bu sefer Hz. İbrahim için "İbrani" adını kullanamayız... Çünkü "Denizi Aşıp Gelenler" yani, sizin iddianızla "İbrani" adı, belli ki, Yahudiler, Kızıldeniz'i aştıktan sonra, başkalarınca (Babillilerce) kendilerine verilmiş bir addır... Ancak biz kesin olarak biliyoruz ki, Hz. İbrahim, Kızıldenizi, kendinden en azından 500–600 yıl kadar sonra gelen torunları ile birlikte aşacak, geçecek kadar yaşamamıştır ne yazık ki... Öyle ki Hz. İbrahim, Babillerin bulundukları topraklardan, Kızıldenizden gelerek değil, Urfa’dan gelerek geçmiştir ve o tarafta bildiğim kadarıyla, arada bir deniz bulunmamaktadır. Dolayısıyla, "Hz. İbrahim"e "İbrani" denmesi, bu manada temel olarak zaten çok büyük bir çelişki doğurur. Bu inanca sahip olmakta bir çelişkidir zaten... Bakın diyorum size... Bir inancı ele almak, anlamak için, o devri göz önünde bulundurun ve an azından anlama çabasında olun... Varyasyonları toplayın, ancak tüm kanıtları ele alarak, biraz mantık yürütün... Yani, arkadaşım, ben büyük konuşmuş olabilirim, ancak öyle ki sen çok çok küçük konuşmuşsun... Hatta sadece varyasyonları sıralamaktan öteye gidememişsin... Gerçek Apaçık ortadadır... Eğer mantık süzgecinden geçirirseniz görürsünüz... Gerçi bu noktadan sonra kabullenemeyeceğinizi ve bunu itiraf edemeyeceğinizi biliyorum, ancak en azından belki kendi içinizde anlarsınız...

 

Ayrıca demişsiniz ki:[/b]

Oysa ben dedim ki:

Ben kullanamaz demiyorum… Sadece Hz. İbrahim’e ad olamaz diyorum… Ne demek istediğim aslında çok açık… Örneğimi de okursanız dikkatlice, o adın sadece kimlere verildiğini açıklama çabasında olduğumu görürsünüz… Dolayısı ile beni yanlış okumakla itham ederken, kendinizde sanırım doğru okusanız iyi olacak…

 

 

Yahu ben "deniz" ifadesini nerede kullanmışım sayın Pantheaa? "Suyun öte yanından gelenler" anlamında kullanılmıştır demişim. Bir de "Ürdün nehri olduğu düşünülüyor" demişim. Siz "deniz" i nereden çıkardınız ? Siz gerçekten benim yazdıklarımı tam olarak okumuyorsunuz. "Hah işte orada deniz yoktur" diyerek kendi kendinize eziyet edip bir yığın şey yazıyorsunuz...

 

"İbrahim peygamber de, tanrının bu buyruğu üstüne, yönetimi altındaki kabileyi toplayıp Fırat ırmağının batısında bulunan Filistin'e göçmüştür. O yıllarda Filistin'de yaşamakta olan Kenanlılar , yeni gelen göçebelere saldırarak, verimsiz, kurak bölgelere sürmüşler ve "Irmağı geçen" anlamında "İbrani" adını vermişlerdir." Dinler Tarihi Ansiklopedisi Cilt 1 Sayfa: 241

 

Gördünüz mü sayın Pantheaa...

 

Devam edecek...

Gönderi tarihi:

 

- Ve Tevrat’ta geçen, Miras Hakkı ile ilgili bir ayet: (Tesniye XXI, 15-17) [ Adamın sevilen ve hor görülen iki karısı varsa, hor görülen karısından olan oğlu önce doğmuşsa, miras hakkı o oğulundur.

 

Şimdi, gelelim konumuza, açıklayayım… Hz. İbrahim, ateşten kurtulunca, Allah tarafında, Güneye inmekle emrolunuyor ve Urfa’dan Güneyden aşağıya inerek Kenan ülkesine, Arabistan’a ve Mısır’a gidiyor… Bildiğimiz gibi, Hz. İbrahim’in çocuğu olmuyor ve Hz. İbrahim Allah’a yakarıyor. İlk doğacak oğlunu kurban edeceğine and içiyor. Ancak ilk karısı Sare’den hiç çocuğu olmayınca, karısı Sare’nin de rızası ile cariyesi olan Hacer’den bir evlat sahibi oluyor. Bu İLK DOĞAN ERKEK ÇOCUK’un adı “İsmail” dir. Daha sonra ise Hz. İbrahim’in ilk eşi olan Sare, Hz. İshak’ı doğuruyor… Ve Hz. İsmail 13 yaşında, Tanrı’ya kurban edilecekken, orada bir Sünnet Akdediliyor Tanrı ile… Tanrı, Hz. İbrahim’in ayağının bastığı yerlerin, Hz. İbrahim’in nesline verileceğini (miras olarak) vaad ediyor… Sonra ise; Sare, Hacer’i ve İsmail’i istemeyip, onların Arabistan’a gönderilmelerine vesile oluyor. Hz. İbrahim ise, Hz. İsmail ve Hacer’i götürdükten sonra dönerek, Sare ve İKİNCİ OĞLU Hz. İshak ile beraber Mısır’da kalıyor… Yani “Göçebe Yasa” gereği Hz. İshak, baba çadırını almış ve büyük oğul olan İsmail, babası ile beraber Kabe’yi imar edip, Hicaz ve bu bölgeyi miras olarak almıştır. Şimdi, görülüyor ki, Hz. İbrahim’in soyuna verilecek olan “Arz-ı Mev’ud” aslında, Hz. İbrahim’in ilk oğlunun soyuna vaad edilmiştir… Eğer, Tevrat’ın kendisinde, yukarıda geçen Ayet’i okursanız, bunun ne kadar net olduğunu görürsünüz… Ancak, Yahudiler’in, “Arz’ı Mev’ud”u kendi üzerlerine almalarının nedeni, Mısır’da gördükleri zulüm ve aşağılanmalardır. Psikolojik olarak, etraf Milletlerden baskı ve zulüm gören bir milletin “Üstün Irk” prensibini benimsemeleri ve Bir Toprak Parçasını Elde Etme Hülyasına kurmaları, günümüzde bile kendisini gösteren bir olgudur. Kaldı ki, Hitler ve dönemindeki Alman Milleti, kendilerini; 1inci Dünya Savaşı yenilgisi, sonraki antlaşmaların ağırlığı ve baskısının getirdiği psikoloji ile Üstün Irk olarak görmüşler ve Avrupa’yı, “Yaşam Alanı” olarak adetmişlerdir. Yani Yahudilerde yaşadıklarına istinaden, Tevrat’taki “Sünnet Akdi”nde geçen “Hz. İsmail”in adı yerine, “Hz. İshak”ın adını, bu sebeple yazmışlar ve “Vaad Edilmiş” toprakları kendilerine mal etmişlerdir. Yukarı’da, Hz. Yakub ile kardeşi Hz. Esav arasında geçen “İlk oğulluk hakkının el değiştirmesi” hurafesini de, bu sebeple, örnek teşkil etmesi için uydurmuşlardır. Oysa ki; “İlk Oğulluk Hakkı” değiştirilemez ve Andlaşma, zaten Hz. İsmail üzerine önceden yapılmıştır. Öyle ki Andlaşma gereğince de zaten Hz. İshak Baba evinde kalmış, Hz. İbrahim ise, ecdadına miras kalacak olan topraklara gitmiştir. Ayrıca “İlk oğulluk Hakkı”nın “El Değiştirmesi” olayı da Hz. İshak ve Hz. İbrahim peygamberlerin, miraslarını bölüşmelerinden sonra olmuştur. Bu olayın; Hz. Esav ve kendinden küçüğü olan Hz. Yakub’un doğmalarından çok sonra olduğu ve ikisi arasında bahsedildiği gibi bir Miras Değiştirme Olayı olsa bile, bunun, kendilerinden çok önce zaten paylaşılmış olan bir miras için geçerli olamayacağını da unutmamak gerekir… Yani, bahsettiğiniz “Yahudilerin Arz-ı Mev’ud” yani “Sünnet Akdi” zaten bir uydurmaca ve çelişkilerle dolu bir inançtır. Arkadaşım, geri kalan yorumu isterseniz siz yapın… Ancak şu var ki, bilmediğimi iddia ettiğiniz “Hz. İbrahim’le Tanrı’nın Sözleşmesi” meselesi “İnanç Meselesi”nden ziyade, bir “Miras Hakkı” akdidir… Yani, inanç bakımından, yine Hz. İbrahim’in getirdiği İnanç Sistemi “Yahudilik” olarak adlandırılamaz ve adlandırılması büyük bir çelişkidir… hem inanç özellikleri bakımından böyledir, hem de isim bakımında böyledir… Kaldı ki “Yahudilik”in en temel özelliklerinin “On Emir”le ortaya konduğu bilinir… Ve birde şu var arkadaşım, Tevrat sadece Hz. Musa zamanında da yazılmamıştır… Ondan öncesini bırakın, ondan sonra bir çok kere farklı farklı bölümleri yazılmıştır… Kaldı ki, Tevrat’ın zaten kendisini okumuşsanız eğer, zaman zaman yazıldığı hep belli olur… Geçelim…

 

Bu anlaşılan, çok uzun bir yazı oldu… Okuyacağınızı sanmıyorum ama, belki okumaya tenezzül edenler olabilir…

 

Saygılarımla[/b]

 

Öncelikle, İbrahim'in efsanevi bir kişilik olduğunu yeniden belirtmem gerekiyor. Burada İbrahim'i inançlar açısından ele alıyoruz. Dolayısı ile kaynaklar da dini kaynaklardır. Benim gözümde bunların hepsi birer efsane, birer mittir. Sizin gözünüzde ise yaşanmış, gerçek olaylardır. Biz babil ve sümer yazıtlarındaki efsanelere hangi göz ile bakıyorsak, kutsal kitaplarda anlatılanlara da aynı gözle bakıyoruz.

 

Tevrat'a göre tanrı İbrahim ile bir sözleşme yapmıştı. Bu sözleşmenin bir nişanı olarak da aralarındaki erkeklerin hepsinin sünnet olmasını istedi. Sünnet olduklarında İbrahim 99, İsmail ise 13 yaşındaydı. Yani İbrahim ile tanrı sözleştiklerinde İsmail zaten doğmuştu.

 

Yine Tevrat'a göre tanrı, İbrahim'in karısı Sara'yı kutsamış, ondan bir oğul vereceğini, halkların krallarının onun soyundan çıkacağını vaat etmiştir. İbrahim ise tanrıya İsmail'i mirasçı kabul etmesini istemiştir. Tanrı bunu kabul etmemiş, Sara'dan doğacak çocuğunun adını İshak koymasını ve antlaşmanın onun soyu üzerinden devam edeceğini söylemiştir. Müslümanlar İsmail'e haksızlık yapıldığını düşünürler ama, yahudi inancında antlaşma, Sara'dan doğacak ishak üzerinden devam edecektir.

 

Sizin vermiş olduğunuz Tesniye ile ilgili ayet de aslında sizin için kabul edilemez. Zira Tesniye'nin sonunda Musa'nın ölümünden bahsedilir ve İslam açısından Musa'ya tanrı tarafından gönderilen değil, sonradan ilave edilen kısımlar olarak kabul edilir. Ayrıca sizin Tesniye'den örnek göstermiş olduğunuz 21. bölümün devamlarında şöyle hükümler de vardır:

 

"Eğer iki adam kavgaya tutuşur da birinin karısı kocasını dövenin elinden kurtarmak için gelip elini uzatır, öbür adamın erkeklik organını tutarsa, kadının elini keseceksiniz; ona acımayacaksınız."

Bölüm 25:11-12

 

Siz isterseniz bunların da tanrı kelamı olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak dediğim gibi, ilgili bölümler islam açısından Musa'dan sonra eklenen kısımlar olarak kabul edilir.

 

Ayrıca Yahudilerin en temel özellikleri 10 emir ile başlamaz. Yahudilikte "Nuh'un Evrensel Yasaları" da vardır. Siz de bilirsiniz ki inançlara göre Nuh, Musa'dan çok çok önce yaşamıştır. Yahudi olmasa da diğer insanlar, bu yasalara uyarak kurtuluşa erebilirler. Ancak Yahudilerin bu yasalar dışında uymaları gereken 613 emir daha vardır.

Gönderi tarihi:

Öncelikle, İbrahim'in efsanevi bir kişilik olduğunu yeniden belirtmem gerekiyor. Burada İbrahim'i inançlar açısından ele alıyoruz. Dolayısı ile kaynaklar da dini kaynaklardır. Benim gözümde bunların hepsi birer efsane, birer mittir. Sizin gözünüzde ise yaşanmış, gerçek olaylardır. Biz babil ve sümer yazıtlarındaki efsanelere hangi göz ile bakıyorsak, kutsal kitaplarda anlatılanlara da aynı gözle bakıyoruz.

 

 

E o zaman, tartışacak hiç bişey kalmadı be kardeşim... ne benim anlatma çabam bi işe yarar, ne sizin çabalarınız... diyorum ya size... en baştan reddediyorsunuz... anlamanız için illa ki inanmanız gerekmiyor... neyse, siz kesin çizgilerinizi koymuşsunuz, daha fazla söz zebil olur size... araştırmalarınızda başarılar dilerim arkadaşım...

Gönderi tarihi:

E o zaman, tartışacak hiç bişey kalmadı be kardeşim... ne benim anlatma çabam bi işe yarar, ne sizin çabalarınız... diyorum ya size... en baştan reddediyorsunuz... anlamanız için illa ki inanmanız gerekmiyor... neyse, siz kesin çizgilerinizi koymuşsunuz, daha fazla söz zebil olur size... araştırmalarınızda başarılar dilerim arkadaşım...

 

Bu yeni bir şey değil sayın Pantheaa... Bunu benimle tartışmaya girmeden önce de biliyordunuz.

Gönderi tarihi:

Bu yeni bir şey değil sayın Pantheaa... Bunu benimle tartışmaya girmeden önce de biliyordunuz.

 

kastettiğim bilip bilmemem diil... yani, en baştan "Hayal Ürünü" olarak addettiğiniz şeyler, anlama çabasına girmeyeceğinizi bile bile tartışmanın bir yararı yok diye düşünüyorum.. Zira, sağolun sizde kendinizce kanıtlar yazmışsınız, bende size karşı yine öncekilerden aşağı kalmıcak uzunlukta yazı yazıcam... ama ne siz tatmin olucaksınız ne ben... o yüzden daha verimli olsak diyorum... yoksa tartışmaya kapım açık... Ama biliyorsunuz ki, Dinler arası diyalogun olamıyacak olmasının en temel nedeni, diğer dinlerin İslamı Meşru görmemesi ve bir inanç olarak düşünmemeleri... e Sizde pek farklı düşünmüyorsunuz herhangibir inanç hakkında?

Gönderi tarihi:

Tevrat'a göre tanrı İbrahim ile bir sözleşme yapmıştı. Bu sözleşmenin bir nişanı olarak da aralarındaki erkeklerin hepsinin sünnet olmasını istedi. Sünnet olduklarında İbrahim 99, İsmail ise 13 yaşındaydı. Yani İbrahim ile tanrı sözleştiklerinde İsmail zaten doğmuştu.

 

Yine Tevrat'a göre tanrı, İbrahim'in karısı Sara'yı kutsamış, ondan bir oğul vereceğini, halkların krallarının onun soyundan çıkacağını vaat etmiştir. İbrahim ise tanrıya İsmail'i mirasçı kabul etmesini istemiştir. Tanrı bunu kabul etmemiş, Sara'dan doğacak çocuğunun adını İshak koymasını ve antlaşmanın onun soyu üzerinden devam edeceğini söylemiştir. Müslümanlar İsmail'e haksızlık yapıldığını düşünürler ama, yahudi inancında antlaşma, Sara'dan doğacak ishak üzerinden devam edecektir.

 

Sizin vermiş olduğunuz Tesniye ile ilgili ayet de aslında sizin için kabul edilemez. Zira Tesniye'nin sonunda Musa'nın ölümünden bahsedilir ve İslam açısından Musa'ya tanrı tarafından gönderilen değil, sonradan ilave edilen kısımlar olarak kabul edilir. Ayrıca sizin Tesniye'den örnek göstermiş olduğunuz 21. bölümün devamlarında şöyle hükümler de vardır:

 

"Eğer iki adam kavgaya tutuşur da birinin karısı kocasını dövenin elinden kurtarmak için gelip elini uzatır, öbür adamın erkeklik organını tutarsa, kadının elini keseceksiniz; ona acımayacaksınız."

Bölüm 25:11-12

 

Siz isterseniz bunların da tanrı kelamı olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak dediğim gibi, ilgili bölümler islam açısından Musa'dan sonra eklenen kısımlar olarak kabul edilir.

 

Şöyle ki, Müslümanlar ile Yahudiler arasındaki temel anlaşmazlık Kurbanlık meselesidir... Yahudiler Kurban'lığın İshak olduğunu düşünürler... Ancak şu vardır ki, Müslümanlarca Hz. İbrahim'e ilk oğlunu Kurban vermesi emredilmiştir. Yahudiler ise bu kurbanlığı İshak olarak görürler. bakın bu ayrım şuna dayanmaktadır;

 

Tekvin, 49ncu bab, 10ncu ayet:

Şilo gelinceye kadar

Saltanat asası Yahuda’dan

Hükümdarlık asası da ayaklarının arasından ayrılmayacaktır

Ve insanların itaati de O’na olacaktır.

 

Şimdi, Yahudilerde Hükümdarlık, yani Peygamberliğin temsil hakkı bulunmaktadır. Yani Peygamberlik, o peygamberliği Yahudilerden alacak olan, yani hükümdarlık asasını Yahudilerden alacak olan Son Peygamber gelene kadar Yahudilerde kalacaktır. Bu Hükümdarlık asasını Yahudilerden alabilecek kişinin ise, takdir edersiniz ki Yahudi OlMAMASI gerekir. Yahudi bir peygamber bu asayı, yani bu peygamberlik makamını Yahudilerden pektabii alamaz ve Hz. İsa'da alamamıştır bu yüzden... Ancak şu var ki, O Son peygamber pek tabii Hz. İbrahim soyundan gelecektir... ancak Yahudi olamayacağı için bu kişi, Hz. İbrahim'in soyundan gelmesi lazım gelir... Yahudi kimi hahamların, İsmail'in yerine Kurbanlık olarak İshak'ı koyarak, PEygamberlik soyunu ve O Miras hakkını İshak'a mal etmişler ve son peygamberin Hz. İsmail soyundan geleceği gerçeğini perdelemeye çalışmışlardır... Söylediğiniz gibi, Ayet her ne kadar Musa'dan sonra inmiş olsada, Yahudi Töre'sini göstermesi bakımından önemlidir... Kaldı ki, Ayeti bir kenara bırakırsak bile, Tanrı'nın Kurban olarak İlk çocuğu istemiş olması son derece açıktır. Bilirsiniz ki özellikle Yahudilerde, Anadan doğmaklık değil, Babadan olmaklık önemlidir. ve öyle ki İsmail, Sare'nin rızasıyla doğmuştur. Kimi Yahudi Hahamların, İsmail Soynan gelecek olan son peygamberi perdelemek için Kurbanlık meselesinde tahrifat yaptıkları düşüncesi hakimdir bizde, olayın özü budur...

 

Tesniye bölümünde yazılan ayetler hakkında şöyle de bir inanç vardır; Bilindiği gibi, Peygamberlik hakkı, Son Peygamber gelene kadar Yahudilerde kalacaktır. Dolayısıyla Hz. Musa ölmüş dahi olsa, kendisinden sonra bir takım adı geçmeyen peygamberlerin gelmiş olduğu inancı vardır... Zaten Yahudilere göre Musa'dan sonra gelen Yeremya, Hananya, Ezkeriyel gibi kimselerin peygamberle olduğu kabul edilir... Kur'an-da da Yahudilere epk çok peygamber geldiği söylenir, ancak bilinir ki tüm peygamberlerin adı verilmemiştir. O yüzden bu bölümler Tanrı Kelamı olabilir de, olmayabilirde... konu ihtilaflıdır... Bilindiği gibi İncildeki ayetlerin hepsi de rededilmez. çünkü aralarında gerçekten Tanrı kelamı olan ayetlerin olabileceği düşünülür... bu açıdan bakmak gerekir diye düşünüyorum...

 

Ayrıca Yahudilerin en temel özellikleri 10 emir ile başlamaz. Yahudilikte "Nuh'un Evrensel Yasaları" da vardır. Siz de bilirsiniz ki inançlara göre Nuh, Musa'dan çok çok önce yaşamıştır. Yahudi olmasa da diğer insanlar, bu yasalara uyarak kurtuluşa erebilirler. Ancak Yahudilerin bu yasalar dışında uymaları gereken 613 emir daha vardır.

 

"Allah yüz sahife ve dört kitap indirdi. Allahu Teala Adem'e on sahife, Şit'e elli sahife, İdris'e otuz sahife, ibrahim'e on sahife indirdi. Kitap olarak da Tevrat, İncil, Zebur ve Kur'an'ı indirdi." (Razi, Tefsir-i Kebir, XXXI, 149; ibnu Nedim, el-Fihrist, 24; el-Meydânî, Akidetü'l-islam, 544)

 

Eğer o açıdan bakacaksanız, yani Museviliği geçmiş peygamberlere dayandıracaksanız, İslam Dini'de o peygamberleri ve onlara gönderilen Mushafları, Kendi Temeli olarak kabul eder, bunu biliyorsunuz... Hz. İbrahim'e falan bir kaç peygambere Mushafların indiği, emirlerin indiği bildirilmiştir... bu inancın İslam'da var olduğu herkesçe bilinir... Kısaca Yahudilerin Temel İnançlarının Hz. Nuh'a yada Hz. İbrahim'e dayandırılması inancı, İslam'ın ilk Peygamberden itibaren indirilen Din olduğu inancının aynısıdır ve doğrudur(Tabi ilk Yahudilern gerçekten Müslim oldukları düşünülürse...)... Bize göre, bu din Yahudilik değilde İslamiyettir. Yani Yahudilerin İnançlarını Nuh'a dayandırmaları çok normal bir görüştür ancak İnançla ilgili temel hükümleri Hz. Musa derlemiş ve toplamıştır. O açıdan bakacak olursanız Hz. Musa'ya indirilen yasalar zaten hala geçerlidir. Mesela ilk yasa Tanrı'nın Tekliği ile ilgilidir. Yalan Söylememek, Komşunun Karısını arzulamamakla ilgili yasalar vardır... Bu açıdanda İslam'da aynı temele dayanmaktadır zaten. Ancak benim dediğim, Museviliği bugünkü formuna sokan kişinin Hz. Musa olduğudur... sanırım kastettiğim şey çok açık... İslam'da da aynı inanç vardır. Mesela Kur'an-da Müslümanların Tüm peygamberlere, birbirinden ayırt etmeden inanmaları emredilmiştir. Yani İslam dinide diğer peygamberlerin İtikatlarına ve getirdikleri yasalara dayanır... ancak her iki din içinde (aslında bu manada ikiside aynı dindir) geçerli olan şey, Temel inanç özellikleri olarak değilde, tarihsel olarak bu bağın olduğu gerçeğidir... zira, her peygamber, kendisinden önceki yasaları Tanzim etmiştir, yenilemiştir... Kur'an-da Hikmet veya Mushaf verildiği söylenen peygamberlerden bazıları: Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Zekeriya, Hz. Yusuf vs. vs. vs. Kimilerine hikmet (bundan kastın sahifeler olduğu düşünülür) kimisine de açık açık ayetler indirilmiştir. Kim peygamberlere hangi ayetlerin indirildiği, Allah'ın onlara hangi emirleri verdiği Kur'an-da açık açık geçer... Umarım anlatmak istediğimi anlatabilmişimdir...

Gönderi tarihi:

Sayın Pantheaa,

 

"Yahuda", Yakub'un bir başka adı falan değildir. Tamamen hatalı ve yanıltıcı söylemlerde bulunuyorsunuz. Yahuda, Yakub'un oğlunun adıdır.

 

Bu konuda özür dilerim... hakkaten burada hata yapmışım... yazıları yazarken, herhangi bi kaynaktan yararlanmadığım, o an aklıma gelenlerden faydalandığım için yapmış olmalıyım bu hatamı, kusura bakmayın... Yine de, Hz. İbrahim'in adı konusundaki yada diğer konulardaki görüşlerimi etkilemediğini söylemek istiyorum... Yahudi adının kullanımı ile ilgili bir görüşü de sunayım diyorum...

 

1.) Hz.Yakub’un çocuklarından birinin ismi Yahuza idi „za“ ekinin yerine „da“ eki konulmuş ve isim Yahud olarak değistirilmiş ve Yahud’un soyundan gelenlere yahudi denilmistir.

 

2.) Yahud, „hevd“ kelimesinden türemiş dönmek ve tövbe etmek manasını taşımaktadır. Hz.Musa zamanında İsrailoğulları yaptıkları günah ve isyandan tövbe edip Allah’a itaate döndüklerinden dolayı onlara Yahud denildi.

 

Seçilmiş kişi bilakis İbrahim'di ;

 

Tekvin 12:1-2 : Ve memleketinden, ve akrabanın yanından ve babanın evinden sana göstereceğim memlekete git; ve seni büyük millet edeceğim ve seni mübarek kılacağım ve senin adını büyük edeceğim..

 

bu konuda şu vardır arkadaşım,tüm peygamberler seçilmişdir... ben Seçilmiş Kavim inancından bahsediyorum... Zira Hz. Musa, Kızıl denizi geçtikten sonra, Yahudilerden bir süre ayrılmış, ancak o zaman zarfında Yahudiler, altından bir buzağı yapıp ona tapınmışlar ve Hz. Musa dönüp bu durumu gördüğünde, Kur'an-da da geçen şu şekilde bir konuşma yapmıştır "Siz Tanrı tarafından kutsanmış/seçilmiş bir millet olduğunuz halde, O'ndan başka ilah mı edindiniz?". Bildiğimiz gibi, İslam'da da Müslüman olanlar, Takva bakımından Allah'a yakın ve diğer İnsanlardan Üstündürler... Hz. Musa'nın da, bizce bu şekildeki öğretisi, Yahudilerin, diğer toplumlardan gördükleri baskı ve sürgün neticesinde form değiştirerek Irsi bir inanca dönüşmüştür... Yani Seçilmiş Kavim meselesi (milli bakımdan) Hz. İbrahim kaynaklı değil, Hz. Musa'dan sonra çıkan bi inanıştır... Zira Hz. İbrahim ve diğer peygamberler Milli olarak değil, Takva olarak üstünlüğü emretmişlerdir... Hz. İbrahim'in seçilmişliği bununla ilgili değildir ve tüm peygamberler zaten aynı şekilde Seçilmiş kimselerdir... bu konuda açık olmayan bi şey yok sanırım...

Gönderi tarihi:

Pek alakadar olmadığım konulara girmeyi hiç istemem.Tesadüfen çıkmak için girdiğim bu topicteki muhteşem savaşı görünce alkışlamak için zor durdum.Hepinizi alkışlıyorum.Mükemmel bir uyum ve sevecenlik.Birbirinize olan incelik.Konulara olan hassasiyetiniz ve yazılarınız.

Böyle bir tartışmayı göreceğimi hiç sanmıyordum.

Özellikle pantheaa nın konuya olan fevkalade bilgisine hayran oldum.

Yam_yam'ın da sürekliliğine tabii ki

:clover::clover:

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.