Φ suheda Gönderi tarihi: 13 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 13 Temmuz , 2006 Bir Gece On dört asır evvel yine bir böyle geceydi Kumdan ayın on dördü bir öksüz çıkıverdi Lakin o ne hüsrandı ki hissetmedi gözler Halbuki kaç bin senedir bekleşmedelerdi Nerden görecekler göremezlerdi tabi Bir kere zuhur ettiği çöl en sapa yerdi Bir kere de ma'mure-i dünya o zamanlar Buhranlar içindeydi bugünden de beterdi Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi Fevza bütün afakını sarmıştı zeminin Salgındı bugün Şark'ı yıkan tefrika derdi Derken büyüyüp kırkına gelmişti ki öksüz Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi Bir nefhada kurtardı insanlığı o masum Bir hamlede kayserleri kisraları serdi Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi Zulmün ki, zeval akılına gelmezdi, geberdi Alemlere rahmetti evet şer-i mübini Şehbalini adl isteyenin yurduna gerdi Dünya neye sahipse onun vergisidir hep Medyun ona cemiyeti medyun ona ferdi Medyundur o masuma bütün bir beşeriyyet Ya Rab! Bizi mahşerde bu ikrar ile haşret Mehmet Akif Ersoy Alıntı
Φ hrn_ Gönderi tarihi: 13 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 13 Temmuz , 2006 Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa(s.a.v) 'in Duası Resûlullah efendimiz, Veda Haccında, "Vedâ hutbesini" bitirdikten sonra Bilâl-i Habeşî hazretleri, ezan-ı şerîfi okudu. Bütün Eshâb-ı kirâm, huzûr ve huşû içinde dinlediler. Peygamber efendimiz, namazı kıldırdıktan sonra devesine bindi. Cebel-i Rahme'nin dibine varıp kayaları önüne alıp, kıbleye dönerek vakfeye durdu. Herkesin vakfeye durmasını emretti. Daha sonra: "Hayır, ancak ahiret hayrıdır." buyurdu. Mübârek ellerini göğüs hizâsında kaldırarak, bütün peygamberlerin yaptığı pek fazîletli olan şu duâya başladı. Bizlere, bu şekilde duâ etmemiz için işaret buyurmuş oldu: "Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur. O birdir. Eşi ortağı yoktur. Mülk, O'na âittir. Hamd, O'na mahsustur... Ey Allahım! Kabir azâbından, kalbin vesvesesinden, işlerin dağınıklığından sana sığınırım! Ey Allahım! Rüzgârların getirdiği âfetin şerrinden sana sığınırım! Ey Allahım, gözümde bir nûr, kulağımda bir nûr, kalbimde bir nûr yarat! Ey Allahım, göğsüme genişlik ver, işimi kolaylaştır! Ey Allahım! Kalbe vesvese veren şeytandan, işlerin karışıklığından, kabir fitnesinin şerrinden, gecenin getirdiği şeylerin şerrinden, gündüzün getirdiği şeylerin şerrinden, korkunç rüzgârların getirdiği âfetlerin şerrinden, zamanın nöbet nöbet gelen mihnet ve belâlarının şerrinden sana sığınırım! Ey Allahım, sağlığın hastalığa çevrilmesinden, birden bire gelip çatacak azâbından ve bütün gazâbından sana sığınırım! Ey Allahım! Beni hidâyetine ulaştır. Geçmişimi, geleceğimi bağışla! Ey başvurulacakların en hayırlısı! Kendisinden istenilenlerin en keremlisi, en çok vereni! Ey Allahım! Sen, sözümü işitiyor, yerimi görüyor, gizli, açık neyim var ise biliyorsun. İşlerimden hiç biri sana gizli değildir. Ben çâresizim, yoksulum. Senden yardım ve eman diliyorum. Korkuyorum. Kusurlarımı îtirâf ediyorum. Bir çâresiz, senden nasıl isterse, ben de öyle istiyorum. Zelîl bir günahkar, sana nasıl yalvarırsa, ben de öyle yalvarıyorum. Yüce huzûrunda boynunu bükmüş, senin için gözlerinden yaşlar boşanan, senin uğrunda bütün varlığını zelîl eden, senin için burnunu topraklara sürten bir kulun sana nasıl duâ ederse, ben de öyle duâ ediyorum! Ey Rabbim! Duâmı kabûl buyurmaktan beni mahrûm eyleme. Bana Raûf ve Rahîm ol! Ey istenilenlerin en hayırlısı ve verenlerin en keremlisi!.. Ben, sana her an muhtâcım. Senin ise, bana hiç ihtiyâcın yok. Sen, ancak yaratanım olarak beni bağışlar, affedersin. Ey duâcıların duâlarını kabûl eden! Ey ümit bağlananların en üstünü! İslâmiyet ve Muhammed (aleyhisselâm) üzerindeki himâyen hürmetine sana yöneliyorum. Benim bütün suçlarımı bağışla! Beni şu durduğum yerden bütün hâcetlerimi yerine getirmiş, dileklerimi ihsân buyurmuş, temennilerimi gerçekleştirmiş olarak döndür!.. Bizler, topluca senin Beyt-i Harâm'ına geldik. Şu büyük Meşâir'de vakfeye durduk. Şu mübârek yerlerde hazır bulunduk. Ümîdimiz, yüce katındaki sevab ve mükâfâta nâil olmaktır. Ümîdimizi boşa çıkarma Allahım!" Resûlullah efendimiz, bu duâdan sonra vakfe yaptı. Akşam üzeri: "Bugün, dîninizi sizin için ikmâl eyledim. Üzerinize olan nîmetimi tamamladım ve size din olarak İslâmiyet'i vermekle râzı oldum” (Mâide sûresi: 3) meâlindeki âyet-i kerîme nâzil oldu. Böylece, İslâm dini ikmal bulmuş oldu. Bildirilmemiş, açıklanmamış hiçbir emir, yasak kalmadı. Peygamber efendimiz de vazifesini tamamlamış oldu. Kısa bir müddet sonra da bu fâni dünyadan ayrıldı. Alıntı
Φ halilim Gönderi tarihi: 13 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 13 Temmuz , 2006 Allah(C.C.) Razı Olsun Kardeş... Alıntı
Φ bozan Gönderi tarihi: 13 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 13 Temmuz , 2006 ''Ey bâd-ı Sabâ uğrarsa yolun semt-i harameyne, Ta'zimimi arzeyle rasulu's-sakaleyne'' Bu hakîrin, bu fakîrin de ta'zimi vardır, onları arzeyle.....layık olamasak da.... bozan Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Sen Gidince Efendim Sevgili! Sen gitmiştin... Koyup bir başımıza, bırakıp pak ellerimizi, gurbetlerine salmıştın bizi. Yetim kaldık, öksüz kaldık ve ellerimiz kirlendi yokluğunda... Sen gitmiştin... Ayrılıkların dilini hece hece ağlıyoruz şimdi. Akşamlar iniyor dağlara ve hasretimiz yankılanıyor yamaçlarda. Sevgili! Nasıl iltica edelim sana ; huzuruna nasıl varalım, yalvaralım?!. Ve duyurabilsin mi sesini!?. Efendim, duyar misin sesimizi?.. Sevgili! Sen aşk ikliminde sultan, sen güzellik şahikasında dolunay, sen vefa göğünde hilal. Biz bir bakışının dilencisi, biz dolunay tutkunları, biz bayramı gözleyen oruçlar. Güzellik ordusunun hakanı sen, gam ruzigârinda gedalar biz. Sen imrenme, biz ayıplanma. Sen özüsün varlığın ve biz varlık iddiasında küstah yoksullar. Sen sabah yıldızlarının ışığı, biz gaflet uykusunda kervancı. Dert ve keder denizinde çığlık çığlığayız biz, kumrular ve bülbüller seni bestelemekte oysa. Çığlıklarımızı bestelere karıştırıver efendim, düşkünlerine, savrulmuşlarına kulak ver. İtivermezsin elinin tersiyle bizi, değil mi efendim?.. Sevgili! Sen gitmiştin... Yokluğunda kaybettik önce varlığımızı ve sonra yok eyledik aklımızı da. Hasretinle akan zamanlarda cevherimiz özden, madenimiz mıknatıstan ayrıldı. Sen gitmiştin... Gönüllerimiz billur kadehler gibi çalındı sengsarlara; ırmaklarımız mecralarında susuzluğa mahkum edildi. Sen gitmiştin... Çelik mermere çarptı, iradeye ateş düştü yokluğunda. Hasretinden akıllar yitirildi efendim, gönüller gölgelere düştü. Kucak kucağa güneşlerimiz söndü, dudak dudağa denizlerimiz kurudu ve sen gitmiştin efendim. Sen gitmiştin... Seninle birlikte her şeylerimiz gitti. Şehitlerimiz kefenlerinden sıyrıldı senden sonra; kanlarımız sahralar doldurdu. Kelimelerimiz anlamlarını yitirdi, kutlu erlerimiz tutsak oldu nefis ordularına... Hiçbir şey kazanmadık ayrılığında, efendim, hiç kâr elde edemedik. Aldandık, hep aldandık. Delilimizi yitirdik, delillerimizi yitirdik. Dillerimiz dilim dilim edildi efendim. Bize sevmeyi unutturdular ilkin; sonra sevginin ne olduğunu... Kendi gönlüne ihanet edenlerimiz, gönlün kendisine ihanet ediyorlardı artık. Vurgunlar yedik pes pese efendim... Ve sen gitmiştin. Sevgili! Sen gitmiştin... Biricik sığınağımız, varlığımızın övüncü, yüz akımızdın. Hayırları söyleyip gitmiştin, biz ser işler olduk. Uzun uzun emellere kapıldık, kapılanıp kaldık umutların kapısında. Yolunda yürümekten üzerimize düşen, baş kaldırdık önce ve sonra yıkılışlar gördük hep efendim. Ellerimiz vardı açıldıkça dolan, uzandıkça verilen; böğrümüzde kaldı ellerimiz. Hanım idik halayık olduk; bay idik köle edildik. Sen gitmiştin... Yanmış igsilerle kara bahtımıza kara resimler çizdiler. Aşk dervişleri avare, pejmürde, hercâyî rüzgârlara kapıldılar, dönüşlerinin ahengini kırdılar. Bölük bölük kadınlarımız, grup grup erlerimiz, demet demet çocuklarımız, kimi güler, kimi ağlarken yitirdiler kendilerini. Ve sen gitmiştin efendim... Sevgili! Hani bir aşk idin, bir güzellik idin sen, güzellikle askın kesiştiği prizmada. Güzelliğin cihanı gösteren bir ayna; aşkın o aynanın cilası idi hani. Güzelliğin olmasa efendim, aşkı hiç bilmeyecekti cihan; aşkın olmasa güzelliği hiç anlamayacaktı. Aşk pazarında mezat hep güzelliğine; güzellik yurdunda yollar hep aşkına durmuştu efendim... Ve sen gitmiştin... Sevgili! Derd ile ağlayandın; hem derde salandın!.. Gönül yurdunda çaresizlerin çaresi, hastaların merhemiydin. Saadetle yasamış, saadet çağını yaşatmıştın. Suretleri ve canları iman ile sen şekillendirmiş, "Lâ" ile "Illa"yi i'câz ile sen dillendirmiştin. Sen gidince, ey sevgililer sevgilisi, güvercinlerimiz tuzaklara esir düştü; Hüdhüdlerimizin mil çekildi gözlerine. Artık düşmanlarımız dostlar arasında; dostumuz düşman içinde. Divanelere döndük, yaya kaldık yolunda. Kendimizi unuttuk, seni bilmez olduk... Sana muhtacız!.. Sana en fazla muhtacız. En fazla sana muhtacız. Uyandır bizi uykumuzdan... Gel ey sevgili! Bir gelişle gel, bir gülüşle gel. Doğ ufkumuza, sar dünyamızı, gir gönlümüze yeniden... Sana muhtacız... Sana en fazla muhtacız... Prof. Dr. İskender Pala Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.