Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Çelişki,çelişki.İşte sana bir sürü çelişki..

  • Cevaplar 129
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

***

Çelişki,çelişki.İşte sana bir sürü çelişki..

 

Sevgili 'taurusmutis' ya yapma gözünü seveyim...

 

Biliyorum ve hepimiz biliyoruz,

 

görüş farklılıklarınız nedeniyle bilimselci ile aranızda oldukça çok çelişki var...

 

 

Terapi arkadaş kendi içinde çok tutarlı sorular sormuş ve cevabını istiyor...

 

Bilimselcide aynı tutarlılık ve samimi yaklaşım içinde kendini ifade etmeye çalışıyor...

 

 

Ama bilimselciye her soru soranın ardından,

 

Ona haksız ithamlarda bulunsalar da hemen bir çimdik atmaya çalışman dikkat çekiyor...

 

 

Ben gerek terabi gerekse bilimselcinin ifadelerinde bir çelişki göremedim,

 

ikiside kendi içerisinde tutarlı ifadeler kullanmışlar...

 

Benim göremediğim bu çelişkileri böyle kısa ifadelerle,

 

hah bak işte yaklaşımıyla çimdiklemek yerine var olan çelişkileri açıklamalısın...

 

Böylece bende ve başkalarıda göremediğimiz bir şeyler varsa anlar, evet diyerek size hak veririz...

 

 

Bence başkalarının doğrularında haklı çıkmak yerine,

 

kendi aranızda tutarlı, düzeyli, tartışma ve yaklaşımlarınızla görüşlerinizin doğrularını göstermelisiniz...

 

 

Uzun zamandır dikkatimi çekiyor, bir türlü içimde tutamıyorum işte ... Söylemek istedim...

 

Ne yapman gerektiği sana kalıyor artık...

 

 

Saygılar...

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

Bilimselciye ;

 

 

 

İlk başlığımızda şu olsun. Evladını yeni kaybetmiş bir annenin yüreğindeki acıyı nasıl dindirebilirsiniz? Bu konuda insanlığa getirdiğiniz açılımalr nelerdir..Daha böyle binlerce soru soracağım sana...

 

Mukaddesatımıza karşı lütfen saygılı olunuz.

 

Saygılarımla

 

Terapi

 

Şunu unutmayınız Bilimselci evet bizim güzide dinimiz sevgiyi temel alır, fakat Mukaddesatını kabul etmese bile saygı duyanlara karşı sevgisini gösterir. Mukaddesatına hakaret eden, Mukaddesatını alaya alan kişilere karşı ise asla musammahası yoktur. MEvlananın o sözlerine bir bakınız orada demek istediği şey çok açık ve basittir. Hangi inançta olursan ol, hangi günahları işlemiş olursan ol. Gel yeter ki samimi ol. Allah rahmet sahibidir. Seni affeder. Ama yeter ki samimi olarak gel. İslam gömleğini giy, tövbe et. ve artık eski hayatına ve yaptıklarına asla dönme.... Yam yam gibi maksatlı bir şekilde Mukaddesada saldıranlar asla Mevlananın söylemi içersinde değildir.

 

Ahirzaman ve terapi arkadaşlar,

 

Herkesin dini, herkesin inancı, kendine göre güzidedir...

Bu konuda, demokrat olmak gerekir...

Yaşama, sadece kendi görüşünüzle bakmayınız...

Milyarlaca insan, binlerce görüş ve inanç var...

 

Eleştirileri saldırı görmekte ayrı bir niyet...

Bizim buradaki eleştirilerimizi saldırı diye nitelemek,

Niyetleri bozabilir...

Hep iyi niyetli ve demokratik bir anlayışta olmak, kötü bir yapı mı ?...

 

İnancının, sağlam temellerde olduğunu bilen bir savunucu, eleştirilere neden saldırı der...

Neden hemen telaşa düşüp celallenir...

Sağlıklı ve mantıklı cevaplar daha ajiteci değilmidir...

 

Bakınız mevlananın çağrısını evrensel kardeşlik çağrısı değilde,

sadece iman için olduğuna beni hemen ikna ettiniz...

Sizin ikazınızdan sonra düşünürün tüm sözlerini okuyup irdeldim...

 

Mantıklı açıklama tek çözümdür...

Bu konuda söylenecek çok söz olmasına rağmen,

sorulara döneceğim...

 

Müslümanlar bizzat diğer din mensuplarıyla yüzyıllar boyu yaşamışlardır. Hemde sorunsuz. Ama temel ilke. Mukaddesata saygı ve huzuru bozmama ilkesine dayanmıştır. yam yam bu sınıfın dışında bir yol seçmektedir.

 

Müsadenizle bu görüşünüze ben katılmayayım...

Tarihteki tüm kavga ve savaşların temel nedeni ekonomik

Bahaneside inançlar...

Araştırın isterseniz...

Haçlı seferleri, osmanlının yayılma istemi..

İnançlarındaki ayetlerin yaptırımı değilmidir...

Bu ayetler üzerinde konuşulup/düşünülebilir...

 

Bizler tarih boyu insanlığa kardeşliği, hoşgörüyü, iyiliği ögreten bir medeniyetiz. Bunun ispatı Tarihtir. Tabiki gerçek tarih birilerinin kendi isteğine göre değiştirdiği tarih değil.....

 

İzin verirseniz bunada katılmıyorum...

Dinlerin hepsi, saydığınız niyetlerin üzerinde yaşamını sürdürmeye zorunludur...

Somut olması açısından toplumun kötülüğünü istiyen bir dinin,bir kuralını gösterebilirmisiniz ?...

 

Diğer sorularınıza cevabım daha sonra...

Vakit meselesi...

 

İyi dileklerimle, hoşça kalın...

Gönderi tarihi:

Sevgili Bilimselciye :

 

Öncelikle daha bu bölüme yeni göndermiş olduğun mesajlardaki üslubun için teşekkür ederim. Seni yam yam ile aynı kefeye koymak doğru olmaz. Çünkü senin samimi olarak gerçeği araştıran birisi olduğuna daha çok inanmaya başladım ve bu beni çok sevindirdi. Mevlana konusunda ikna olman senin samimiyetiniz somut bir örneğidir. Teşekkür ederim bilimselci.

 

Gelelim senin sorduklarınla ilgili cevaplarıma. Sevgili bilimselci ben sizlerin bizim gibi düşünmeniz şekilde bir talepte bulunmadım. Demek istedim ki, İslamiyet inanç sisteminde inananlar için Allah ve Peygamberi canlarından daha kıymetlidir. Ve mukaddestir. Rabbimiz buyurur ki : Ey iman edenler Allah ve melekleri Peygambere salat ve selam ederek O’nun şanını yüceltir, sizde O’nu andığınız zaman O’na karşı mutlaka dikkatli hitapta bulunun ve O’na salat ve selam söyleyin. Bu Peygamberimizin bizzat misyonuna duyulan bir saygının göstergesidir. Bu sebeple bizler, bizzat kendimizden daha önde tutuğumuz bir Zat’a karşı hem saygılı olmakla hem de başkalarının O’nun Zat’ına karşı en azından saygı duymasını sağlamakla mükellefiz.

 

Benim “adam” kelimesine karşı tepkim öylesine bir tepki değildir. İnancımın bir gereğidir. Bakınız siz Araf Suresi 63. ayetin mealiniz yazmışsınız. Bildiğiniz gibi mealler birebir ayetlerin tam manalarını ifade edememektedir. Çünkü Arapça hem dil zenginliği bakımından, hem yüz binlerce kelimeyi bünyesinde barındırması bakımından, hem de edebiyatta zirveye ulaşması bakımından dünyanın en zengin dilleri sıralamasında en ön sıralardadır. Sizinde bildiğiniz üzereçÇevirilerde birebir anlamları vermek bazen mümkün olmamaktadır. Yazmış olduğunuz ayetin daha doğru bir meali şu şekildedir.

 

“Sizi uyarabilsin ve sizde böylece yolunuzu Allah ve kitabıyla bulmuş olup, O’nun rahmetiyle onurlanırsınız diye, SİZİN KENDİ İÇİNİZDEN BİRİNİN ELİYLE, Rabbinizden size bir haber gelmesini niçin yadırgıyorsunuz ? (Araf Suresi 63. ayet).

 

Allah c.c. bizzat bizim gibi bir insan olan Muhammed (a.s) bize göndermiştir. Çünkü bizi en iyi anlayacak olan bizim gibi olandır. Bizim gibi acıkan, üzülebilen, yorulan, uyuyan, sevinen bizzat içimizden birisidir. O bize hayatı ve olayları nasıl yorumlamamız gerektiğini öğretendir. Allah (c.c.) Peygamber’inin hayatına tüm hayatları sığdırmıştır. Yetimlik mi dersiniz var, öksüzlük mü dersiniz var, yoksulluk mu dersiniz var, zenginlik mi dersiniz var, mazlumluk mu dersiniz var, hükümdarlık, devlet başkanlığımı dersiniz var, ordu komutanlığı mı dersiniz var, affetmek mi dersiniz var, cezalandırmak mı dersiniz var, babalık mı dersiniz var, dedelik mi dersiniz var, evlat acısı mı dersiniz var, eş acısı mı dersiniz var, bizzat öz vatanından çıkarılmak mı var…. Var da var. Bu konuları detaylı açıklayacağım ilerde inşAllah.

 

Yokluğu bilmeyen yokluğu çekenin halinden anlamaz, yetimliği bilmeyen yetimlerin halinden anlamaz, öksüzlüğü bilmeyen öksüzlerin halinden anlamaz, zenginliği tatmayan nimetin şükrünün kıymetini bilmez, evlat açısı çekmeyen evlat açısı çeken bir ruhu tam olarak teskin edemez…..Anlamaya çalışsa bile tam olarak idrak edemez. Yetersiz kalabilir. İşte O büyük insan hepimizin hayatının bir aynasıdır. Hayatınızla ilgili çıkmazlarınız mı var gidin O’na başvurun göreceksiniz çözüm oradadır.

 

Kimden bahsediyorum biliyor musunuz. Hayatı boyunca bir kez dahi şaka bile olsa yalan söylememiş birisinden bahsediyorum. Bizzat kendisini öldürmek isteyen düşmanları tarafından kendisine “El-Emin” sıfatı verilen bir Zat’tan bahsediyorum. O söylüyorsa doğrudur. Biz asla O’na yalancı diyemeyiz. Fakat O’nun getirdiğine inanmıyoruz diyorlardı düşmanları O’nun için. Medine’ye hicret edeceği gece kendisi hakkında ölüm emri verilmiş olmasına rağmen, bizzat kendisi hakkında ölüm emri verenlerin birbirlerine güvenmeyip Peygamberimize teslim ettikleri emanetlerinin teslim planlarını dahi büyük bir titizlikle yapacak kadar emanete riayet eden bir Zat’tan bahsediyoruz.

 

Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir devirde gelip kız çocuklarına “Cennet anaların ayakları altındadır” rütbesini veren bir Zat’tan bahsediyorum. Yani annenizin sevgisini kazanmadan, annenizin rızasını almadan cennete giremezsiniz diyordu.

 

Hz. Ömer, bizzat kendi kız çocuğunu diri diri toprağa gömen Hattaboğlu Ömer, kendisi o zaman Mekke’nin dışişlerinden sorumluydu. Böylesine acımasız bir Ömer Hz. Muhammed (a.s) tanıdıktan sonra nasılda bir değişim geçiriyordu. Halife olduğu zaman geceleri uyumaz kendisine verilen vazifenin ağırlığıyla sokak sokak gezer ve acaba ulaşamadığımız ve derdine çözüm bulamadığımız bir muhtaç var mı yok mu diye sıkıntıdan patlardı.İşte Ömer böyle değişmişti. Adaletin sembolü olmuştu o Ömer.

 

Kendisine davasından vazgeçmesi karşılığında (daha 43 yaşındayken ) en güzel kadınlarından istediği kadar verebileceklerini taahhüt eden karşıtlarına karşı “sağ elime güneşi sol elime ayı koysanız davamdan vazgeçmem diyordu.”

 

Kalkıp böyle birisine 55 yaşından sonra hepsinin çok ciddi açıklamaları ve sebepleri olan evlilikleri hakkında, kendisini şehvete düşkünlükle suçlamak ne büyük insafsızlıktır değil mi?

 

Şehvetine düşkün olsaydı çok daha genç bir yaştayken istediği kadar güzel genç kızı yanına alıp sefa sürmezmiydi sizce? O ne yaptı peki hepsini elinin tersiyle itti. Bizzat 3 yıl boykota karşı direndi.

 

Yam yam mal varlığını soruyordu. Evet yam yam O Zat Hz. Hatice annemizle evlendiğinde annemiz zengin olduğu için belli bir rahatlığa kavuşmuştu. O dönem zengindi. Fakat peygamberlik geldikten sonra Mekke döneminde büyük boykotlar ve baskılar sebebiyle açlığı da gördü. Hakareti de gördü. Yani hayatında hem zenginlik oldu. Hem de yoksulluk.

 

Hayat 1 yada 0 değildir yam yam. Siyah yada beyaz değildir yam yam. 1 ile 0 arasında çok rakam ve siyah ile beyaz arasında çok renk vardır yam yam.

 

yam yam sen acaba Hz.Aişe annemizin Peygamberimiz ile evlenmeden önce nişanlandığını fakat İslamiyet geldikten sonra inanç meselelerinden dolayı bu sözleşmenin iptal edildiğini araştırdığın kaynaklarda okumuyormusun? Yani Hz. Aişe annemizi Peygamberimizle evlenmeden önce isteyenler olmuş yam yam ne demek istediğimi anlayabiliyormusun yam yam......!!!!!

 

Bu konu çok ayrıntılı ilerde anlatacağım inşAllah. Anlatmakla bitmez.

 

Diğer bir konu:

 

Bakınız Sevgili Bilimselci bizzat ben akademik çalışmalar yapan bir insan olarak çok ciddi varoluşsal krizler yaşamış birisiyim. Kendimi çok ciddi boşluklarda buldum ve hissettim. Ruhum asla rahatlayamadı ta ki Muhammed (a.s) bulana kadar.

 

Ben huzuru aşağıdaki formülde buldum. Tavsiye ederim. Kabul etmek gibi bir zorunluluğunuzda yok tabiki..

 

Bizler şuna inanırız. Vicdanın ışığı din ilimleridir. Aklın nuru, gıdası fen ilimleridir. Bunların kaynaşması ile hakikat ortaya çıkar. İkisi ayrılmaz bir bütündür. Sadece dini ilimler kişiyi taassuba götürür. Sadece fen ilimleri kişiyi kendisini yüceltmeye götürür. Buhranlara sürükler.

Fen ilimleri sebeplerle ve sonuçlarıyla ilgilenirken dini ilimler de bizi sebep ve sonuçların ışığında hakikate ulaştırır.

 

Mesela çiçek ve suyu örnek verelim. Çiçeğin yaşaması için su bir sebep olarak yaratılmıştır. İki tane küçük saksı çiçeği alıp deney yapsak. İkisini yan yana koysak, birisini sulayıp ötekini susuz bıraksak. Gözlemleriz ki, su verilmeyen çiçek solar ve ölür. Siz eğer çiçek susuz kaldı ve öldü, demek ki çiçeğe hayat veren sudur derseniz büyük bir hataya düşersiniz. Su olmasaydı çiçek hayatta olmayacaktı hükmünden, su çiçeğe hayat verir hükmüne ulaşmak yanlıştır. Çünkü çiçeğin hayat bulması ve hayatını devam ettirebilmesi için su sadece sebeplerden bir tanesidir. Çiçek toprak, Güneş, hava, tohum vs… gibi daha çok bir çok sebebe de muhtaçtır.

 

Bir şeyin yokluğu tek başına başka bir şeyin yokluğuna sebep verebiliyor bu doğru. Örneğimizde olduğu gibi. Fakat suyun varlığı tek başına çiçeğin varlığı için yeterlidir çıkarımı ise çok yanlıştır. Şu gibi bir maddeden çiçeğe hayat vermesini beklemek büyük bir yanlıştır. Hayat vermek nerede su nerede? Hayat vermek biz gibi yaratılmışlar içersinde en büyük donanıma sahip insanın dahi büyük bir acziyete düştüğü bir konudur.

 

Bence bir çok konuyu soruları doğru soramadığımız için çözümleyemiyoruz. İşte yukarıdaki deneydeki gözlemler fen ilimleriyle ulaştığımız sonuçlardır. Tam burada bize dini ilimler imdada yetişir. Ve der ki işte su, hava, güneş vs. bunların hepsi sebeptir. Var eden, hayat veren değildir. Sudan, havadan, güneşten vs böyle bir şey beklemek bilinçli bir akıla terstir der ve bu sebepleri yaratan ve hayatı veren Allah’tır. Sonucuna ulaştırır bizleri. Bilim bu araştırmalarımız neticesinde bizi Allah’a ulaştıran bir memur olur. O yüzden ben bilimi çok seviyorum Bilimselci :)

 

Nasıl ki ufacık bir çiçek susuz kalınca hayatını devam ettiremiyorsa, bu koca Alem ve Dünya ve Bütün galaksiler, Uzay Bir Yaratıcı olmadan milimetrik hesaplarla bu görüngelerde hayatlarını devam ettiremezler. Fen ilimleri ve dini ilimleri el ele verip bizleri bu sonuca ulaştırır.

 

Sözlerimi aşağıdaki sorularla bitireyim. Şimdilik vakit ve metin uzunluğu devam etmemi engelliyor.

 

Şu an gözlerinize fer veren Kim’dir?

Şimdi hafızanızı ve aklınızı işleten Kim’dir?

Nasıl hatırlıyorsunuz Harfleri ?

Şimdi şuan işte şuan kalbiniz Kim’in elinde bir yumulup, bir açılıyor?

Şuan bedeniniz büyük ve mükemmel bir fabrika gibi müthiş biz düzenle çalışıyor. Sırf karaciğeriniz 500 e yakın görevle meşgul. Bütün bunları onlara yaptıran Kim’dir.?

 

Önyargısız ve samimi bir şekilde gerçeğin takipçilerine selam olsun..

 

Görüşmek ümidiyle… Saygılarımla

 

Terapi

Gönderi tarihi:

Sevgili Bilimselciye :

 

Öncelikle daha bu bölüme yeni göndermiş olduğun mesajlardaki üslubun için teşekkür ederim. Seni yam yam ile aynı kefeye koymak doğru olmaz. Çünkü senin samimi olarak gerçeği araştıran birisi olduğuna daha çok inanmaya başladım ve bu beni çok sevindirdi. Mevlana konusunda ikna olman senin samimiyetiniz somut bir örneğidir. Teşekkür ederim bilimselci.

.

.

.

 

Önyargısız ve samimi bir şekilde gerçeğin takipçilerine selam olsun..

 

Görüşmek ümidiyle… Saygılarımla

 

Terapi

 

 

Terapi arkadaş,

Akademisyen olduğunuzu tahmin etmiştim...

Kendinize güvenen bir yapınız var.

Belli oluyor...

Zamanla yararlanırız belki karşılıklı...

 

Yam_yam ile beni aynı kefede düşünebilirsiniz...

Yazılarından kafa yapımızın ayni olduğunu sanıyorum...

Benden daha fazla araştırmacı ve bilgili bir arkadaşımız...

Uslup farklı olabilir, yetişme tarzından, lokal çevreden...

Dürüstlüğümüzden emin olabilirsiniz...

 

"Neden hep bizim sahamızda maç ediyoruz ? Ateizm nedir? ve yahut neyi savunuyorsunuz? kitabınız var mı? İlkeleriniz neler? teorileriniz nelerdir. İnsanlığın çıkmazlarına getirdiğiniz alternatifler nelerdir. Haydi sizde getirin savunduğunuz şeylerid e birazda biz bakalım. Siz ne kadar tutarlıymışsın. Ne kadar büyük kitleleri etkiliyormuşsunuz.. Haydi..."

 

Sahalar toplum içindir...

Herkes her sahada maç yapabilir...

Yaşmın hiç bir anı yokturki tüm olgulardan etkilenmesin...

Dolayısı ile yaşamdaki her olgu ile ilgilenmek herkesin hakkı ve ödevi...

 

Ateizim, bilimin tanrı ve din değerlendirmesinin sonuçlarıdır...

Bizler diyalektik maddeciliği savunuyoruz...

Binlerce kitabımız var tabiiki, toplumun çıkarlarını içeren...

İlkelerimiz bilimsel ilkeler, doğru ancak onlarla mümkün...

Teoriden kasıt dünya görüşümüz ise, "sosyal enternasyonalizm"...

İnsanlığın çıkmazı için alternatiflerimiz ise...

İnanç kavgası olmayan, sömürüsüz bir dünya...

 

Yazımda biz cevapları olmasına rağmen cevaplarım, kendi düşüncelerimdir.

Yam_yam arkadaşım ayrıca cevaplayacaktır sanırım...

 

İyi dileklerimle...

Gönderi tarihi:

***

Sevgili 'taurusmutis' ya yapma gözünü seveyim...

 

Biliyorum ve hepimiz biliyoruz,

 

görüş farklılıklarınız nedeniyle bilimselci ile aranızda oldukça çok çelişki var...

Terapi arkadaş kendi içinde çok tutarlı sorular sormuş ve cevabını istiyor...

 

Bilimselcide aynı tutarlılık ve samimi yaklaşım içinde kendini ifade etmeye çalışıyor...

Ama bilimselciye her soru soranın ardından,

 

Ona haksız ithamlarda bulunsalar da hemen bir çimdik atmaya çalışman dikkat çekiyor...

Ben gerek terabi gerekse bilimselcinin ifadelerinde bir çelişki göremedim,

 

ikiside kendi içerisinde tutarlı ifadeler kullanmışlar...

 

Benim göremediğim bu çelişkileri böyle kısa ifadelerle,

 

hah bak işte yaklaşımıyla çimdiklemek yerine var olan çelişkileri açıklamalısın...

 

Böylece bende ve başkalarıda göremediğimiz bir şeyler varsa anlar, evet diyerek size hak veririz...

Bence başkalarının doğrularında haklı çıkmak yerine,

 

kendi aranızda tutarlı, düzeyli, tartışma ve yaklaşımlarınızla görüşlerinizin doğrularını göstermelisiniz...

Uzun zamandır dikkatimi çekiyor, bir türlü içimde tutamıyorum işte ... Söylemek istedim...

 

Ne yapman gerektiği sana kalıyor artık...

Saygılar...

 

*tna

***

 

Sevgili Gece Kuşu;

 

Herbirine cevap yazmasam da okuyor ve takip ediyorum.Yazıların da çelişkiler hep var,benim takıldığım arkadaş bizlere yazarken çelişki lafını devamlı kullanıyor ve kendisi de çelişkiye düşüyor.Ben sana bi tanesini yazayım,fazla uzamasın.

 

--Saygı konusunda bu kadar tutucu olmayın lutfen...

Saygı beyinde olmalı...

 

Kendi adıma konuşayım;benimle tartışmaya girmeden önce sıraladığı kuralların biri de saygı konusuydu.E bu ne şimdi..

 

 

***

 

 

 

Uzun zamandır dikkatimi çekiyor, bir türlü içimde tutamıyorum işte ... Söylemek istedim...

 

 

*tna

***

 

Senden bir farkım yok arkadaşım..

 

Saygılar..

Gönderi tarihi:

Ahirzaman arkadaş,

 

Seni korkutuyorlar...

Çarpılmayacaksın mutlaka...

Seni temin ederim...

 

Dil ile ayrı kalp ile ayrı değilde...

Gerçekçi olup, mantığımızı kullanarak...

Dünyadaki tüm sağduyulu insanları kardeş bilmek,

İnsanların yaşamındaki atacağı ilk adım olmalı bence...

 

Tartışılması gerekende budur...

 

 

kardeşim ne korkması ne korkutması burdaki olay benim yaptığım yanlışın abna espiriyle aktarılamsı bende bunu hiç değiştirmeden sundum bu konuda eğer çarpılacaksam Allah(cc) isterse kendi çarpar başkası çarpamaz.

 

bak kardeşim istersen ben sana o dediğimi açıkliyım benim ailem müslüman büyük bir evliyanın sözünü yanlış anlıyarak yaptığım bize uymaz evliya yaptığım yanlışı hak etmez yaptığım yanlış beni Allah rızasına götürmez.Öğretmenim bu konunun ilmini görüş öğrencisinide bu konudakini yanlışını engelleyecektir.

Zannedersem çarpmaları daha iyi analdınız.

 

sonra kardeşim dil nerde ayrı kalp nerde ayrı

bak sana hala kardeşim diyorum niye

bak terapi mübarek kardeşim ne diyo

senle onu aynı kefeye koymam diyo dimi

çünkü yapılacak eleştirinin savunulacak görüşün de bir adabı vardır.

 

acaba gerçek hayatta bir arada olsaydık kim daha samimi olurdu?

bunun cevabını tahmin edemeyiz ancak sana şunu hatırlatayım hakiki bu konuda ki müslümanın tavrı aynen inanamayanlarla kol kola gezen sahabi gibi olmalıdır(bunun bir süresi vardır o ayrı mevzu )

çünkü ancak bu şekilede bir birimizi anlaya biliriz.

Gönderi tarihi:

İbretle bu yam yam denen kişiyi takip ediyorum. Yahu sende hiç mi saygı yok. Hiç mi yol yordam bilmezsin. Uğruna milyarlarca .

.

.

.

Birşeye inanmıyor olabilirsiniz. Önce saygılı olmayı ögrenin. İnsanların hassasiyet duyduğu konularda insanlarla inatlaşma yolunun kimseye faydası olmaz.

Saygılarımla

 

Benimle ilgili samimi ifadelerinizden dolayı teşekkür ederim sayın Terapi. Görünüşe göre sizi bayağı bir kızdırmışım. Hiç önemli değil. Burada görüşlerimi ifade ederken nabza göre şerbet verecek değilim. Hem ateist olup, hem de Muhammed'e "Hz" diye hitap edecek de değilim. Sizin hoşunuza gider ya da gitmez...

Hakaret ettiğim iddiası ile beni sayın Admin'e şikayet eden de ilk siz değilsiniz. Ama hemen hepsi tahammülsüzlükten kaynaklanan şikayetlerdi. Sizinki de öyle..

 

Gelelim diğer meselelere... Siz bayağı bir dolmuşsunuz yahu... Ne bu hiddet bu celal...

 

Siz sanırım beni yeni bir dinin kurucusu falan sandınız... :D Yok öyle bir şey... Daha önce de bir arkadaş,

"Haydi yeni bir dünya yapın alternatif düzenler kurunda. Bizde siz neyi iddia ediyorsunuz görelim.." sözlerinize benzer bir şeyler söylemişti de, pek hoş olmayan bir polemik yaşanmıştı.

 

"Evladını yeni kaybetmiş bir annenin yüreğindeki acıyı nasıl dindirebilirsiniz? " diye sormuşsunuz. Bu acıyı dindirmenin tek yolu din midir? Yanılıyorsunuz. Ben de arka arkaya 2 evlat keybettim. Bunu burada ilk defa açıklıyorum. (Umarım, "Bak.. Gördün mü Allah'ın intikamını" gibi söylemlerde bulunan münasebetsizler çıkmaz) Ancak bir tanrıya sarılıp da acımı dindirmeye çalışmadım. Bunu yaşamın bir gerçeği olarak kabul ettim. Zira ölüm de yaşam kadar gerçektir. Ama işi ölümden sonrasına getirirseniz, bu inanç insanların acılara karşı korunma mekanizmalarından biri olmuştur. Yalnızca bir teselli vesilesi. Eşini yeni kaybetmiş bir kadının, öteki dünyada kocasını memeleri yeni tomurcuklanmış hurilerle tahayyül etmesi de, o kadın için pek hoş olmasa gerek. Ya da oğlunun ateist olduğunu bilen, ve inancı gereği öteki dünyada cehennemden çıkamayacağını düşünen bir anne için daha kötü bir etki yapabilir.

 

Bu insan psikolojisidir. Dinler de tamamen bunu hedef alırlar. İnsan psikolojisindeki zayıf noktalardan yakalarlar. Yok olup gitme korkusu, adalet duygusu, sevdikleriyle hep bir arada olma isteği vs.vs.

 

İnsanlığın çıkmazlarından bahsetmişsiniz.. Öncelikle bu çıkmazlar nelerdir? Dinin bu çıkmazlara getirdiği çözümler nedir ve bu çözümler gerçekte ne kadar etkili olmuşlardır? Ancak şunu bilmelisiniz ki, ateizmin bir kitabı yoktur. Ateizm, teizme göre çok daha basittir. "Tanrı yoktur" dersiniz ve işte size bir ateist. Ancak dünya görüşü herkese göre değişebilir. Bir ateistten diğerine göre de değişebilir. Ateizmi bir din, bir öğreti olarak düşünmeniz sizi yanlış çıkarımlara götürecektir. O yüzden önce bunu kavramanız gerekir. Bana sorduğunuz ve benim de cevaplayacağım her soru, benim kişisel görüşüm olacaktır. Ateizm'e mal edilemez.

 

Umarım kızgınlığınız geçmiştir de, sağlıklı bir diyalog kurabiliriz... :D

Gönderi tarihi:

Bir patrona işçisinin "Ahmet" diye hitap etmesi ne kadar makulsa, Hz. Peygambere de Muhammed diye hitap etmek o kadar makul olur..Tabii Ahmetin işçileri olmayanlar ona Ahmet diyebilirler; aynı şekilde Hz. Muhammedin ümmeti olmayanların da O'na Muhammed demesini yadırgamam; tabii saygı çerçevesinde..

Gönderi tarihi:

Benimle ilgili samimi ifadelerinizden dolayı teşekkür ederim sayın Terapi. Görünüşe göre sizi bayağı bir kızdırmışım. Hiç önemli değil.

.

.

.

Umarım kızgınlığınız geçmiştir de, sağlıklı bir diyalog kurabiliriz... :D

 

 

Çok üzüldüm,başın sağolsun arkadaşım.. :clover:

Gönderi tarihi:

Sayın taurusmutis; size gösterdiğim hadis Buhari ve Müslim gibi tanınmış hadisçilerin sahih kabul edilen hadislerinde geçer. Hadisin "Rav"isi de bizzat Aişedir. 2.ya da 3. ağızdan alınma bir hadis değildir. Siz ise Aişenin ablasının biyografisini gösteriyorsunuz bize.

 

KÜÇÜK KIZLARI BABALARI EVLENDİREBİLİR

 

6542 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Aişe radıyallahu anha ile yedi yaşında iken onunla nikahlandı, dokuz yaşında iken zifaf yaptı. Resulullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Aişe onsekiz yaşlarında iken vefat etti"

 

-http://sufizmveinsan.com/hadisler/nikah.htm-

-http://www.esselam.net/kutubusitte/nikah.htm-

 

Size sahih hadisleri gösteriyoruz, onları kabul etmiyorsunuz da, Aişe'nin ablasının biyografisinden Aişe'nin yaş tayinini yapmaya kalkıyorsunuz... İslam dünyasında kimse bahsedilen hadislerin doğruluğundan şüphe duymaz. Fethullah bile....

 

hadislerin sahihliği konusunda o kadar emin olma..hele sahih kabul etmeyenin olmadığı hakkında ise hiç emin olma..

Gönderi tarihi:

 

 

Terapi arkadaş,

Akademisyen olduğunuzu tahmin etmiştim...

Kendinize güvenen bir yapınız var.

Belli oluyor...

Zamanla yararlanırız belki karşılıklı...

 

Yam_yam ile beni aynı kefede düşünebilirsiniz...

Yazılarından kafa yapımızın ayni olduğunu sanıyorum...

Benden daha fazla araştırmacı ve bilgili bir arkadaşımız...

Uslup farklı olabilir, yetişme tarzından, lokal çevreden...

Dürüstlüğümüzden emin olabilirsiniz...

 

 

 

Sahalar toplum içindir...

Herkes her sahada maç yapabilir...

Yaşmın hiç bir anı yokturki tüm olgulardan etkilenmesin...

Dolayısı ile yaşamdaki her olgu ile ilgilenmek herkesin hakkı ve ödevi...

 

Ateizim, bilimin tanrı ve din değerlendirmesinin sonuçlarıdır...

Bizler diyalektik maddeciliği savunuyoruz...

Binlerce kitabımız var tabiiki, toplumun çıkarlarını içeren...

İlkelerimiz bilimsel ilkeler, doğru ancak onlarla mümkün...

Teoriden kasıt dünya görüşümüz ise, "sosyal enternasyonalizm"...

İnsanlığın çıkmazı için alternatiflerimiz ise...

İnanç kavgası olmayan, sömürüsüz bir dünya...

 

Yazımda biz cevapları olmasına rağmen cevaplarım, kendi düşüncelerimdir.

Yam_yam arkadaşım ayrıca cevaplayacaktır sanırım...

 

İyi dileklerimle...

 

 

 

 

sayın bilimselci,dikkatimi çekti,inançlar sömürüdür diyorsunuz.sosyal enternasyonalizm sizce sömürü olmayacak mıdır,buda bir çeşit inanç değil midir?bu da bir ütopya değil midir?

Gönderi tarihi:

Benimle ilgili samimi ifadelerinizden dolayı teşekkür ederim sayın Terapi. Görünüşe göre sizi bayağı bir kızdırmışım. Hiç önemli değil.

.

.

.

Umarım kızgınlığınız geçmiştir de, sağlıklı bir diyalog kurabiliriz... :D

 

yam yam yazığın şeylerde hep aynı şey var zamanım olmadığı için tekrarlamicam

sana nasıl oluyorda bu cevap yetmiyor anlamıyorum

su -susama

 

aynı zamanda leyla olmasaydı mecnun aşık ta olmaz dı öylemedi

 

Diğer mevzuya gelince çok üzldüm adeta dondum diyebilirim belkide o güzel çocuklar seni şuanda bu kadar dondurmuyordur

ama inan yam yam onların senden dua beklediğini ve seninde b durumda olduğunu bilmek dondurdu beni

 

inanan kardeşelrim sziden ricam bir kerede eller o iki evlat için açılsın

Gönderi tarihi:

RESULALLAH(sas)IN AĞLAMASI

 

Resulullah (s.a.a) Ümmi Seleme’nin evinde bulunduğu bir gece yarısı uykudan kalkıp evin karanlık bir köşesinde dua ve ağlamakla (Allah’a yalvarıp yakarmakla) meşgul oldu. Ümmi Seleme, Resulullah (s.a.a)’ı yatağında görmeyince, kalkıp onu aramaya koyuldu. Bir de baktı ki Resulullah (s.a.a), evin karanlık bir köşesinde durup ellerini göğe kaldırmış, ağlayarak Allah’a şöyle yalvarıp yakarıyor:

 

“Allah’ım! Bağışladığın nimetleri benden esirgeme. Beni, düşmanların gülmüş vesilesi kılma, kıskançları bana musallat etme.

 

Allah’ım!Beni kurtardığın kötülük ve çirkinliklere geri çevirme.

 

Allah’ım! Beni hiçbir zaman ve hiçbir an kendi başıma bırakma; kendin beni her şeyden ve her afetten koru.”

 

Ümmi Seleme Resulullah (s.a.a)’in bu durumunu görünce, ağlayarak kendi yerine döner. Resulullah (s.a.a) Ümmi Seleme’nin ağlama sesini duyunca, ona doğru gidip ağlamasının sebebini sorur.

 

Ümmi Seleme:

 

“Ya Resulellah! Senin ağlaman beni ağlattı. Sen neden ağlıyorsun? Siz Allah katında olan onca büyük makam ve yakınlığınıza ve Allah’ın geçmiş ve gelecek bütün kusurlarınızı affetmesine rağmen Allah’tan böyle korkuyor, sizi düşmanların gülüş vesilesi kılmamasını, kurtardığı kötülük ve çirkinliklere geri çevirmemesini, bir an bile kendi başınıza bırakmamasını istiyorsunuz, o halde vay bizim halimize!” der.

 

Resulullah (s.a.a) onun cevabında:

 

“Nasıl korkmayayım, nasıl ağlamayayım, nasıl kendi akıbetimden endişelenmeyeyim, nasıl kendi makam ve mevkime güveneyim! Oysaki Allah Teala, Hz. Yunus’u bir an kendi haline bıraktı ve onun başına, gelmemesi gereken şeyler geldi!”buyurur.(49)

 

 

Bihar-ul Envar C. 16 S. 217

 

Devam etsin inşallah

Gönderi tarihi:

Hz. Peygamber'in ideal modelliği

5.4.2006- Yeni Şafak Gazetesi

 

Doç. Dr. BAYRAM ALİ ÇETİNKAYA

 

Cumhuriyet Üniv., İlahiyat Fak.,Öğr. Üyesi

 

 

 

Hz. Peygamber, bizim için ve bütün insanlık için her bakımdan ideal bir örnek, ideal bir insan modelidir. Bu nedenle, Hz. Peygamber'e karşı Batı'da tarih boyunca büyük karalama girişimleri ve kampanyaları olmuştur. Bu kampanyaların sonuncusu karikatürel boyutlar kazanmıştır. Oysa, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberdir O ve O'nun hayatı, uygulamaları, O'nun bu özelliğini çok net bir şekilde gözler önüne serer. Peygamberimiz'in diğer dinlere mensup insanlara nasıl davrandığını, savaşları nasıl yürüttüğünü, Mekke'nin fethi gibi tarihin akışını değiştiren büyük bir "devrim"i nasıl kansız gerçekleştirdiğini hatırlatmak bile O'na isnad edilenlerin bütünüyle yalan ve gerçek dışı olduğunu göstermeye yeter.

 

GÖNÜLLERİ FETHETTİĞİ İÇİN...

 

İslâm'la birlikte kabileler ve fertler arasında bazıları uzun yıllardan beri süregelen kavgalar büyük çapta önlenmiştir. Ancak zaman zaman çeşitli sebepler yüzünden Müslümanlar arasında huzur bozucu ihtilaf ve çekişmeler çıktığı da olmuştur. Hz. Peygamber bu tür olayları câhiliye zihniyeti olarak değerlendirmiş ve anında önlemeye çalışmıştır.

 

Peygamberimiz'in küçük Şehir-Devleti kısa bir sürede hızla genişlemiş ve on yıl süren siyasal ve sosyal çalışmadan sonra, son nefesini verdiği sırada, 3 milyon kilometre kareden fazla bir alana yayılmıştır. Bu alan, Rusya hariç, Avrupa büyüklüğünde ve o zaman üzerinde milyonlarca insanın yaşadığı bir alandır ve fethi, savaş alanında düşman saflarında yalnızca 250'ye yakın kişi öldürülmüştür. Müslümanların kaybı, on yıllık bir dönemde ortalama ayda bir şehittir. İnsan hayatına verilen bu değer, insanlık tarihinde eşsizdir.

 

Burada ilginç bir durumla karşılaşmaktayız ki, o da şudur: Peygamberimizin yaşadığı zaman diliminde yapılan 9 önemli savaşta, düşman kaybının toplamı 216, Müslümanların kaybı ise 138'dir.

 

İşte bu kadar az kayıpla, İslâm'ı bu kadar geniş bir coğrafyaya yayan Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed'in hayatı, "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz." ilkesi üzerine kurulmuştur. Rahmet ve Barış Peygamberi'nin hayat felsefesini ortaya koyan bu evrensel ilke de, Batı'daki bir takım ideolojik ve dinsel takıntılı kişi ve kuruluşların Hz. Peygamber hakkındaki düşüncelerinin ne kadar önyargılı, tutarsız ve maksatlı olduğunu göstermektedir.

 

Hayatta bulunması mümkün bütün insanî yönler, O'nun tarafından da yaşanmıştır. Ancak, Hz. Peygamber ile diğer insanların hayatı arasında bir fark gösterilecekse, o da Hz. Peygamber'in hayatının bütün Müslümanlara, hatta bütün insanlara model olmasında aranmalıdır. O'nun hayatında tabiî sınırları aşan hiçbir şey olmamıştır. Böyle bir hal olmuşsa, daha alışkanlık halini almadan Yüce Allah müdahale etmiştir.

 

Müslümanlar için Hz. Peygamber, ölümlü bir insandır; ama ayrıca Allah'ın en mükemmel yarattığı ya da İslâm sûfîlerinin dediği şekliyle el-İnsanü'l-Kâmil'dir (Yetkin İnsan). Her Müslüman için Hz. Peygamber'in sahip olduğu erdem ve faziletlere sahibi olmak ve ona benzemek bir ideal aynı zamanda bir hedeftir. Bundan dolayı, Müslümanlar için Hz. Peygamber, kendine karşı katı, ötekilerine karşı da cömert, yardımsever ve bağışlayıcı demek olan ruh soyluluğunun ve yüce gönüllülüğünün mükemmel ve tartışmasız modelidir.

 

 

 

PEYGAMBER SEVGİSİ

 

Bunun yanında Peygamber aşkı, bütün Müslümanların kalbinde bir muhabbet yoğunluğu meydana getirir. Dolayısıyla "bu aşk, Allah aşkı için anahtardır; çünkü Allah'ı sevmek için, öncelikle Allah bizi sevmelidir ve Allah da elçisini sevmeyen birini sevmez."

 

Müslümanların hayatında sevgi, Allah'ın Hz. Peygamber'e ve Hz. Peygamber'in de Allah'a sevgisi gibi modelle şekillenir. Beşerî varlıklar için, Allah sevgisi, Peygamber sevgisini beraberinde getirir ve Hz. Peygamber ile onun manevî mirasçıları olan Allah dostlarını sevmek de, Allah sevgisinin zorunlu bir sonucudur.

 

Üstelik, insanlar için doğal olan bir çok sevgi düzeyi vardır; romantik sevgi, çocukları ve ebeveyni sevmek, sanat ve doğada güzelliği sevmek, bilgi sevgisi ve hatta iktidar, servet ve şöhret sevgisi; ancak bu son sevgiler dünyaya yönelik maddî bir kazanımı olduğundan, ruhun gelişme ve olgunlaşmasındaki katkısı azdır.

 

Dolayısıyla "İslâmî bakış açısında, bütün dünyevî sevgi, Allah'da olmalıdır ve Allah sevgisinden ayrılmamalıdır; Allah'ı dışlayan ve O'ndan yüz çeviren her sevgi, ruhu harabeye çevirir." Nitekim İslâm bilge ve sufîleri, ancak Allah sevgisinin gerçek olduğu ve diğer bütün sevgilerin metaforik olduğu öğretisini dillendirmişlerdir. "Ancak metaforik sevgi, kendi düzeyinde gerçektir ve eğer uygun olarak anlaşılırsa ve bütün sevginin Kaynağı'na, yani Allah'a sevgi için bir basamak olarak kullanılırsa, gerçekte İlâhî bir hediyedir."

 

İnananlar için anne ve babalarından daha sevgili olan Hz. Peygamber'in güleryüzlülüğünün oluşturduğu sevgi, insanların gönüllerini fethetmiştir. Bu sevgi nedeniyle hiçbir sahabisi O'na asla kırgın olmaz, O'nunla beraber bulunan O'ndan bir daha ayrılmayı göze alamazdı. Bunun için ashabı O'nu babalarından, analarından, susuzluktan kıvrılan bir zamanda içilen buz gibi sudan daha çok severlerdi.

 

Bütün insanlara sevgi ve merhametle davranan Hz. Peygamber, düşmanlarına karşı bile şefkatliydi. Sevgi ve muhabbet sembolü olan Allah Rasulü, insanlar için yaşayan bir merhamet ve hoşgörü numunesiydi. Bu özelliği sebebiyledir ki, Yüce Allah onu âlemlere rahmet olsun diye göndermiştir.

 

Öfkelerin sınır tanımadığı, kinlerin en fazla alevlendiği anlarda Hz. Peygamber'in birkaç cümlesi bütün anlaşmazlıkları çözer, öfkeleri, kinleri söndürür, anlaşmazlıkları ortadan kaldırarak ortamı sevgi ve muhabbet denizi haline dönüştürürdü. Medine'deki Evs ve Hazrec kabilelerinin yıllar süren düşmanlıkları, O'nun çabalarıyla yerini dostluğa ve kardeşliğe terk etmiştir.

 

İktidar, dostluk ve sevgi gibi hem maddî ve hem de manevî güce sahip olan Hz. Peygamber, kendi kimlik ve kökenini hiçbir zaman unutmamıştır. Aynı zamanda bu hususu da başkalarına hiçbir çekinme göstermeden insanlara ilan etmiştir: "Ben ne bir kralım, ne de zorbayım; bilakis Kureyş'ten kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum" demiştir.

 

Peygamberimizin sevgi ve merhameti sadece Arap veya diğer insanlara yönelik değildi; inancı, rengi veya ırkı, makam veya cinsiyeti ne olursa olsun Allah'ın yarattığı tüm mahlukatı kapsamaktaydı. Düşünen varlıkların dışındaki diğer canlıları da ihmal etmeyen Son Peygamber, hayvanları sever, ashabın da hayvanlara kötü davranmamaları konusunda uyarılarda bulunurdu.

Gönderi tarihi:

Sevgili Ahirzaman kardeşim bu güzel paylaşımın için Allah senden razı olsun...

 

Üzerinde tefekkür edilmesi gereken bir konu...

 

Rabbim okuduklarımızı hakkıyla anlamayı ve muktezasıyla amel etmeyi nasip etsin inş.

 

Allah yar ve yardımcınız olsun....

Gönderi tarihi:

Ben kimseyi K-A-R-A-L-A-M-I-Y-O-R-U-M.... Size basitçe sorular sordum. Neden cevaplamak yerine, beni karalamakla itham ediyorsunuz? Hadi açıklayın... Kendi karnını doyuramayan adam, o kadar kadının karnını nasıl doyuracak? Açlıktan ayakta duramayan adam, o kadar kadını sırayla nasıl dolaşacak... Yapmayın yahu... Demogoji olduğu o kadar açık ki, yoruma bile gerek yok...

 

ya akıl var mantık var bir insan en fazla kaç gün açlığa dayanabilir. sen sürekli aç gezdiğini mi sanıyorsun ya. Bizler Ramazan ayında oruç tutarken zaman zaman halsizleşiyoruz. ama karnımızı doyurduğumuzda kendimize geliyoruz. onun gibi birşey... demagoji diyorsun ya, senden ala demagoji yapan yok bu sitede... :devil:

Gönderi tarihi:

yam yam

Çileli yıllar

özellikle ilk 3 sene anladınmı ilk üç sene

 

Turan Dursun'un art niyetlerle kaleme aldığı kitabında "Ya İslam, ya ölüm" diyerek, kaynak verilen ayetlerdeki siyak-sibak münasebeti gözetilmemiş, çoğu zaman da ayetin belli kısımları alınıp, maksat bütünlüğü bozulmak istenerek, kasıtlı çarpıtmalarla fikirler bulandırılmak istenmiştir. Mesela, Bakara Suresinin, 191. ayetinde; "Onları yakalayın, nerede bulursanız öldürün" demiştir. Ama ayetin siyak-sibak bütünlüğü içinde bir önceki ayetle birlikte yine 191. ayetin devamını da ekleyerek okursak şöyle olur:

"Sizinle savaşanlarla Allah (c.c.) yolunda savaşın, fakat haksız yere saldırmayın. Çünkü Allah (c.c.) haksız yere savaşanları sevmez..." (Bakara, 2/190) "Onları nerde bulursanız öldürün, onların sizi çıkardıkları yerden (Mekke'den) sizde onları çıkarın. Fitne çıkarma, adam öldürmeden daha kötüdür." (Bakara, 2/191).

Kaldı ki, bu ayetin esbab-ı nüzulü, Müslümanlara 13 sene kan kusturan Mekke'li putperestlerle alakalıdır.

 

ahhhhhhhhhh ahh

Gönderi tarihi:

Berceste kardeşim senin yerin ayrı duaların amin ve ecmain diyorum

çok haklısın kardeşim İslamda tefekkür önmelidir hakkıyla yaparsak kimse bizi şaşırtamaz teffekkür insanı bazı gözüken değerlerin üstüne çıkartır

Gönderi tarihi:

RESULLULLAH(sas)ı SEVMEK

 

Peygamber Efendimiz’e (sas) duyulan sevgi, canlı veya cansız bütün varlıkları etkileyen bir güce sahiptir.

 

1- Peygamber sevgisinin kazandırdığı en önemli husus; sevilenle kurulan bağ ve nispettir. Sevgi, varlıklar arasındaki en sırlı bağdır. Her varlığı Allah’ın en sevgilisine bağlayan sırlı bağ sevgidir. Canlı cansız bütün nesneler, sevgi bağı ile Kâinatın Efendisi’ne alaka duymuşlardır. Şuursuz varlıklar hatta cansız nesneler bile Allah Resûlü’ne sevgi ile bağlanmışlardı. Eline aldığı taşların Allah’ın adını anarak zikretmesi, çağırdığı ağaçların davetine icabet etmesi, bulutların O’nun üzerinde gölge yapması, onların Efendimiz’e olan bağlılıklarını ve alakalarını gösteriyorlardı. Minber yapılmadan önce Efendimiz’in kendisine dayanarak hutbe okuduğu kuru bir hurma kütüğünün, minber yapılınca Allah Resûlü minbere çıkarak hutbe okumaya başlamaları üzerine, devenin ağlaması gibi inlediğinin duyulması da bu konudaki en meşhur olaylardandır. Cansız varlıklar da yanlarında Allah’ın adının anılmasını istemişler ve Peygamber’le beraber olmayı arzu etmişlerdir. YA BİZ

 

2- Sevgi, karşılıksız kalmaz. Niyetlerimiz nasıl karşılıksız bırakılmıyorsa, sevgi de seven gönüllere, sevginin derecesine göre büyük lûtuflar/feyizler kazandırır. Sevgi, en kısa yoldan kişiyi Hakk’a ulaştırır. Hakk’ın Sevgilisini sevmek ve O’na bağlanıp kendini O’na nispet ederek yola çıkan yolcular en kısa ve tehlikesiz yoldan Allah Teâlâ’nın rızasına kavuşurlar. Efendimiz’in elinden tuttuğu hiç kimse yolda kalmamıştır.

 

3- Seven sevdiğinin dertlerini paylaşır. Seven her şeyiyle sevdiğine benzemek ister. Bunun sonucunda bazen isteyerek bazen de istemeyerek sevgilisinin dertleri ile dertlenir. Allah Resûlü, kendisini çok sevdiğini söyleyen bazı sahabîlere sıkıntılara hazır olmaları gerektiğini, çünkü Allah’ı ve O’nun Peygamberi’ni çok sevenlerin dünya hayatlarında büyük sıkıntılarla imtihan edileceklerini haber vermiştir. Aşık sevdiğinin derdine ortak olduğunda görünüşte sıkıntı içinde olsa da gerçekte vuslat kapılarını aralamıştır.

 

4- Seven bağışlanır. Peygamber sevgisi, Cenab-ı Hakk’ın af ve mağfiretini kazandıran en önemli vesilelerden birisidir. Nitekim âyet-i kerimede “Ey Resûlüm, de ki: “Ey insanlar, eğer Allah’ı seviyorsanız, gelin bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah gafurdur, rahimdir” buyrularak, bağışlanma Peygamber sevgisine bağlanmıştır. (Âl-i İmrân sûresi, 3/31) Peygamber sevgisi bulunan bir kalbi cehennem ateşi yakmaz. Peygamber sevgisi Rabbanî bir sevgidir. Cenab-ı Hakk’ın emridir. Peygamberi sevmek Allah’ı sevmek demektir. Peygamber’in sevgisi kişiyi Allah sevgisine ulaştırır. Peygamberi, yalnızca beşerî özellikleri itibarıyla değil “Allah’ın Peygamberi” olarak sevmek, insanların cehenneme girmelerine mani olur. Zira sevgi karşılıksız kalmaz.

 

5- Sevgi, sevilene yakınlık kazandırır, küçük kusurları örter. Hazreti Peygamber, kendisini candan seven bazı sahabîlerin yaptıkları küçük kusurların kendisine şikayet edilmesi üzerine, şikayet edenlere, “O, Allah’ı ve O’nun Resûlü’nü seven birisidir” diyerek, samimi candan seven bir müminin küçük kusurlarına bakıp onu tenkit etmenin yersiz olduğuna işaret etmiştir. Nitekim Abdullah b. Huzâfe (r.a.) şakacıdır ve boş şeylerle uğraşıyor, diye kendisine şikayet edilince Peygamber Efendimiz, onu savunmuş ve onun Allah’ı ve Allah Resûlü’nü sevdiğini, söylemiştir. Böylece Efendimiz, sevginin kusurları örten bir özelliği olduğuna dikkat çekmiştir. Hatta sevenlerin sevdiklerinin yanında özel bir makamları vardır. Onların şefaatlerinin, başkalarının da Hak katındaki kurtuluşlarına ve kurbiyetlerine vesile olması ümit edilir.

 

6- Peygamber sevgisi, farzlarını yapan, büyük günahlardan kaçınan birisi için öte alemlerde Resûlullah’la beraber bulunmayı netice verecektir. Zira kişi sevdiğiyle beraberdir. Sevgi, ashab-ı kiramın hayatta iken küçük kusurlarının bağışlanmasına vesile olduğu gibi büyük günah işleyen müminlerin ahiret kurtuluşunun da en önemli vesilesidir.

 

7- Peygamber Sevgisi, O’nun şefaatine nail olmayı sağlar. Büyük günah da işleseler ümmetinin her ferdine şefaat ederek ahirette onların kurtuluşuna vesile olacağını Efendimiz (sas), “Her peygamberin dua ettiğinde kabul olunacak bir duası vardır. Şayet o dua ile dua ederse duası kabul edilir ve istediği kendisine verilir. Ben duamı ahiret gününde ümmetime şefaat etmek için sakladım” hadisiyle ifade buyurmuşlardır. Hayatı boyunca büyük sıkıntılar çeken Efendimiz’in bu dua hakkını bu sıkıntıları esnasında kullanmayarak, ümmetinin ahiretteki halini düşünüp bu hakkı ahirete bırakmış olması, O’nun ümmetine olan muhabbetini göstermesi açısından ne kadar manidardır. İşte peygamber aşkının inananlara kazandıracağı en önemli uhrevî mükafat, O’nun bu şefaatine nail olma saâdetidir.

 

8- İmanın tadını tatmayı netice veren üç husustan biri de Allah ve Rasulü’nü bunlar dışındaki herşeyden daha fazla sevmektir. Diğer iki husus, sevdiğini ancak Allah için sevmek ve iman ettikten sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi kötü görmektir. Bu üç ölçü kimde bulunursa imanın tadını tatmış demektir. Allah ve Peygamber sevgisi de bu noktada imanın tadının tatmayı sağlayan bir hususiyet arz etmektedir. Ali Budak

 

 

Sevgin şifa gönlümüze

Layık olamalıyız size

Ümmet olmak ŞEREF bize

Şefaat ya Resulallah(sas)

 

bu aşka düşmeyen ne bilsin

 

Devam etsin inşallah

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.